tc erciyes üniversitesi eczacılık fakültesi mide kanserinin

advertisement
1
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
MİDE KANSERİNİN KEMOTERAPÖTİK TEDAVİSİ VE
BU ALANDAKİ GÜNCEL GELİŞMELER
Hazırlayan
Mevlüt SÜMER
Danışman
Yrd. Doç. Dr. N. Nalan İMAMOĞLU
Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi
Mayıs 2012
KAYSERİ
2
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
MİDE KANSERİNİN KEMOTERAPÖTİK TEDAVİSİ VE
BU ALANDAKİ GÜNCEL GELİŞMELER
Hazırlayan
Mevlüt SÜMER
Danışman
Yrd. Doç. Dr. N. Nalan İMAMOĞLU
Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi
Mayıs 2012
KAYSERİ
i
25 Mayıs 2011 tarihinde mide kanseri teşhisi
konulan ve 26 Eylül 2011 tarihine kadar süren
tedavisi sonucunda 14 Aralık 2011 tarihinde
Hakk’ın rahmetine kavuşan amcam
MESUT SÜMER’e ithafen…
ii
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Mevlüt SÜMER
iii
“Mide Kanserinin Kemoterapötik Tedavisi ve Bu Alandaki Güncel Gelişmeler”
adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma
Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalında
Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan
Mevlüt SÜMER
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU
Eczacılık Temel Bilimleri ABD Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Nalan İMAMOĞLU
ONAY:
Bu bitirme ödevinin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın …..……………………
tarih ve ………………………..…… sayılı kararı ile onaylanmıştır.
……./ ……./…….
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Dekan
iv
TEŞEKKÜR
Bu çalışmayı hazırlarken, bilgi ve birikimlerinden sıkça faydalandığım, katkılarını
esirgemeyen ve her daim bana yol gösteren sevgili hocam Yrd. Doç. Dr. NALAN
İMAMOĞLU’na; engin tecrübelerinden yararlandığım Yrd. Doç. Dr. HALİT
KARACA’ya; lisans eğitimim boyunca destekleri ile her zaman yanımda olan
hocalarım Yrd. Doç. Dr. ESMA KAYA’ya ve Doç. Dr. ABDURRAHMAN AYVAZ’a;
bugüne kadar eğitimime katkıda bulunan bütün hocalarıma; hayatım boyunca bana
destek olan canım aileme ve özellikle beni yanından ayırmayan amcam Dr. MEHMET
SÜMER’e teşekkürü bir borç bilirim.
Mevlüt SÜMER
Kayseri, Mayıs 2012
v
MİDE KANSERİNİN KEMOTERAPÖTİK TEDAVİSİ VE BU
ALANDAKİ GÜNCEL GELİŞMELER
Mevlüt SÜMER
Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi, Mayıs 2012
Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. N. Nalan İMAMOĞLU
ÖZET
Mide kanseri en sık görülen kanser tiplerinden birisi olup kansere bağlı ölümlerin de en
yaygın nedenlerinden birisidir. Insidansı, tanısal çalışmaları ve tedavi seçenekleri, son
on yılda önemli değişiklikler geçirmiştir. Mide kanseri tedavisi son yıllarda gelişmiş
olmakla birlikte, adjuvan, neoadjuvan ve metastatik evre tedavilerinde sistemik
tedavilerin etkinliği halen tartışmalı durumdadır.
Son klinik çalışmalarda ağızdan fluoropirimidinler (kapesitabin, S-1) geliştirilmesi ve
dosetaksel, irinotekan, oksaliplatin gibi yeni ilaçların eklenmesi hastalığın prognozunda
önemli iyileştirmeler göstermiştir. Bazı klinik çalışmalarda da, özellikle mide
kanserinde kullanılan sitotoksik ajanların kombinasyonu ile birlikte moleküler hedefli
ajanların da kullanılmasının hastalığın tedavisinde ümit verici aktivite gösterdiği
bildirilmektedir. Trastuzumab, bevacizumab ve lapatinib gibi birkaç hedefleyici ajan
Japonya’da dahil olmak üzere birçok uluslararası randomize çalışmalarda denenme
aşamasındadır. Bu ajanların diğer tümör tiplerinde de sağkalım üzerine faydalı etki
gösterdiği bildirilmektedir. Yeni jenerasyon hedefleyici ajanlar arasında memeli
hedefleyici rapamisin inhibitörü ve ac-Met tirozin kinaz inhibitörü de bulunmakta olup
bu ajanlarla ilgili klinik araştırmalar devam etmektedir. Bu araştırmalar sadece
gelecekteki klinik gelişmelerde değil aynı zamanda günümüzdeki planlanmış tıpta da
gelişmeler sağlayacaktır.
Bu derlemede, mide kanseri tedavisinde geçmişten günümüze kadar uygulanan ve
uygulanmakta olan tedavi rejimlerinden kemoterapötik tedavi rejimleri ele alınarak bu
tedavilerin birbirlerine üstünlükleri karşılaştırılmıştır. Ayrıca, son yıllarda mide
kanserinde kemoterapötik bakımdan denenme ya da araştırma safhasında olan yeni
kemoterapötik ajanların kullanıldığı çalışmalar da bu derlemede ele alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Kemoterapi; Mide kanseri; Moleküler hedefli ajanlar
vi
CHEMOTHERAPEUTIC TREATMENT OF GASTRIC CANCER, AND
CURRENT DEVELOPMENTS IN THIS AREA
Mevlüt SÜMER
Erciyes Univercity Pharmacy Faculty
Final Project, May 2012
Advisor: Yrd. Doç. Dr. N. Nalan İMAMOĞLU
ABSTRACT
Gastric cancer is one of the most frequent cancers in the world and the most leading
cause of cancer-related deaths. The incidence, diagnostic studies, and therapeutic
options have undergone important changes in the last decades. With the gastric cancer
treatment is improved in recent years, efficiency of systemic treatments is still being
disputed in adjuvant, neoadjuvant and metastatic stages.
Recent clinical trials have demonstrated major improvements in the prognosis of the
disease, which include the development of orally administered fluoropyrimidines
(capecitabine, S-1), and the addition of new drugs such as docetaxel, irinotecan,
oxaliplatin. İn some clinical trials, the use of molecular-targeted agents have shown
promising activity in treating the disease, particularly in combination with cytotoxic
agents for gastric cancer. Several targeting agents such as trastuzumab, bevacizumab,
and lapatinib are at experimental stage in many international randomized studies,
including in Japan. These agents have shown a beneficial effect on survival in other
tumor types. The next-generation targeting agents, including mammalian target of
rapamycin inhibitor and ac-Met tyrosine kinase inhibitor, and clinical trials relevant
with these agents continues. These researchs should result not only in further clinical
advances but also in tailored medicine today.
In this review, the chemoterapotic regimens used in the past and current applications in
gastric cancer treatments evaluated and the advantages of these regimens were
compared with each other. The studies related with the new chemoterapotic agents
examined in gastric cancer treatments were also investigated in this review.
Key words: Chemotherapy; Gastric cancer; Molecular targeting agent
vii
İÇİNDEKİLER
İTHAF ...............................................................................................................................i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK .................................................................................ii
KABUL ONAY...............................................................................................................iii
TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iv
ÖZET................................................................................................................................v
ABSTRACT ....................................................................................................................vi
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................vii
KISALTMALAR ...........................................................................................................ix
1. GİRİŞ VE AMAÇ .......................................................................................................1
2. GENEL BİLGİLER ....................................................................................................3
2.1. MİDENİN EMBRİYOLOJİSİ................................................................................3
2.2. MİDENİN ANATOMİSİ .......................................................................................3
2.3. MİDENİN HİSTOLOJİSİ ......................................................................................4
2.4. MİDENİN FİZYOLOJİSİ ......................................................................................4
2.5. MİDE KANSERİNDE EPİDEMİYOLOJİ ............................................................5
2.6. MİDE KANSERİNDE ETYOLOJİ VE RİSK FAKTÖRLERİ .............................6
2.7. MİDE KANSERİNDE PATOLOJİ VE SINIFLANDIRMA.................................7
2.8. MİDE KANSERİNDE GENETİK VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ ......................9
2.9. MİDE KANSERİNDE EVRELEME ...................................................................10
2.10. MİDE KANSERİNDE TANI.............................................................................12
2.11. MİDE KANSERİNDE PROGNOSTİK FAKTÖRLER ....................................13
2.12. MİDE KANSERİNDE TEDAVİ .......................................................................13
2.12.1. Neoadjuvan Tedavi ......................................................................................14
2.12.1.1. Neoadjuvan Kemoterapi.......................................................................14
2.12.1.2. Neoadjuvan Radyoterapi......................................................................17
viii
2.12.1.3. Neoadjuvan Kemoradyoterapi .............................................................17
2.12.1.4. Neoadjuvan İmmunoterapi...................................................................18
2.12.2. Adjuvan Tedavi ...........................................................................................18
2.12.2.1. Adjuvan Kemoterapi .............................................................................18
2.12.2.2. Adjuvan İntraperitonel Kemoterapi ......................................................22
2.12.2.3. Adjuvan Radyoterapi ............................................................................23
2.12.2.4. Adjuvan Kemoradyoterapi ....................................................................24
2.12.2.5. Adjuvan Kemoimmunoterapi................................................................26
2.12.3. Metastatik Hastalığın Tedavisi ....................................................................26
2.12.3.1. Metastatik Hastalıkta (Evre IV M1 için) Genel Tedavi Stratejisi.........27
2.12.3.2. Metastatik Hastalığın Tedavisinde Kullanılan Kombinasyonlar ve
Türevleri...............................................................................................................31
2.12.3.3. Metastatik Hastalık için Kemoterapi: Destek Tedavisine Karşılık
Tedavi...................................................................................................................38
2.12.3.4. Metastatik Hastalıkta Kemoterapi: Tavsiye Edilen Protokoller............38
2.12.3.5. Yeni Kemoterapötiklerle Kombinasyon Rejimleri ...............................41
2.12.4. Cerrahi .........................................................................................................52
3. SONUÇ.......................................................................................................................53
4. KAYNAKLAR ..........................................................................................................55
ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................71
ix
KISALTMALAR
5FU
: 5-Fluorourasil
AM
: Doksorubisin ve Mitomisin
CI
: Sisplatin ve İrinotekan
CS
: Sisplatin ve S-1
CF
: Sisplatin ve 5FU
DC
: Dosetaksel ve Sisplatin
DCF
: Dosetaksel, Sislatin ve 5FU
DCS
: Dosetaksel, Sislatin ve S-1
DS
: Dosetaksel ve S-1
EAP
: Etoposit, Doksorubisin ve Sisplatinin
ECF
: Epirubisin, Sisplatin ve İnfüzyonel 5FU
ECX
: Epirubisin, Sisplatin ve Kapesitabin
EEP
: Sisplatin, Epirubisin ve Etoposid
EGFR
: Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü
ELF
: Etoposid, Lökovorin ve 5FU
EOF
: Epirubisin, Oksaliplatin ve 5FU
EOX
: Epirubisin, Oksaliplatin ve Kapesitabin
EUS
: Endoskobik Ultrasonografi
FAM
: 5FU, Doksorubisin ve Mitomisin
FAMe
: 5FU, Doksorubisin ve Metil Lomustin-MCCNU-
FAMTX
: 5FU, Doksorubisin ve Metotreksat
x
FEMTX
: 5FU, Epidoksorubisin ve Metotreksat
FEC
: 5FU, Epirubisin ve Sisplatin
FLC
: 5FU, Lökovorin ve Sisplatin
FLO
: 5FU, Lökovorin ve Oksaliplatin
FMe
: 5FU ve MeCCNU
FOLFIRI
: İrinotekan,5FU ve Lökovorin
FOLFOX
: Oksaliplatin 5FU ve Folonik Asit Kombinasyonu; FLO
FUFOX
: Oksaliplatin ve 5FU+LV
GİS
: Gastrointestinal Sistem
Gy
: Gray
HCl
: Hidroklorik Asit
HDGC
: Herediter Diffüz Gastrik Kanser
HER
: İnsan Epidermal Büyüme Faktör Reseptörü
IF
: İrinotekan ve 5FU
ILF
: İrinotekan, Lökovorin ve 5FU
IS
: İrinotekan ve S-1
MCF
: Mitomisin, Sisplatin ve 5FU
MMC
: Mitomisin C
OY
: Objektif Yanıt
PELF
: Sisplatin, Epirubisin, Lökovorin ve 5FU
REAL 2
: Kapesitabin ile Fluorourasil ve Oksaliplatin ile Sisplatini İleri
Özofageal Kanserli Hastalarda Karşılaştıran Randomize Çok Merkezli
Faz 3 Çalışması
xi
S-1
: Tegafurun oral aktif kombinasyonu
SPIRITS
: S-1+Sisplatinin S-1 ile Mide Kanseri Tedavisinin RCT’sinde
Karşılaştırılması
TC
: Paklitaksel ve Sisplatin
TKI
: Tirozin Kinaz İnhibitörü
TNM
: Mide Duvarı Boyunca Primer Tümörün Penetrasyon Derinliği (T), Lenf
Nodu Tutulumunun Varlığı veya Yokluğu (N) ve Uzak Metastaz Varlığı
ve Yokluğu (M)
TPZ
: Tümör Progresyonu Zamanı
UFT
: Urasil ve Tegafur
UFT + MMC : Urasil ve Tegafur + Mitomisin C
VEGF
: Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü
WHO
: Dünya Sağlık Örgütü
XP
: Kapesitabin ve Sisplatin
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Mide kanseri en yaygın dördüncü kanserdir ve dünyada malignensilerin neden olduğu
ölümler açısından ikinci sıradadır. Yıllık 934.000 yeni tanı ve yaklaşık 700.000 ölümle
karşılaşılmaktadır (1).
Mide kanserlerinin çoğu adenokarsinomadır. Lauren sınıflamasına göre intestinal ve
diffüz tip olmak üzere alt gruplara ayrılır (2). İntestinal tip Doğu Asya gibi ülkelerde
daha yaygınken dünya genelinde diffüz tip daha sık görülmektedir. Anatomik
lokalizasyon bakımından en yaygın görülen mide kanseri proksimal mide kanseri
(gastrik kardiya ve gastroözofageal bölge tümörü) olup, bu türün endüstriyel ülkelerdeki
insidansının son yıllarda artış gösterdiği bildirilmektedir (3).
Cerrahi rezeksiyon küratif tedavinin başlıca dayanağı olmakla birlikte hastaların sadece
küçük bir grubunda yapılabilmektedir. Hastaların sadece %30-50’sinin küratif amaçla
opere edilebildiği ve bu kişilerin de 5 yıllık sağkalım oranlarının evre 1 için %60, evre 2
için ise yaklaşık %34 olduğu bildirilmektedir (4).
Çoğu mide kanseri, tümörün rezekte edilemeyeceği (ameliyatla çıkarılamayacağı) ileri
evrelerde teşhis edilmektedir (5). Bu hasta popülasyonlarında, ortalama sağkalım
süresinin kemoterapisiz olarak yaklaşık 3-5 ay olduğu belirtilmiştir (6). İleri evre mide
kanserli hastalarda kemoterapinin sağkalım ve hayat kalitesini artırdığı yapılan bazı
çalışmalarda gösterilmiştir (6). Ameliyat edilemeyen (anrezektabl) ileri evre ya da
tekrarlamış (rekürren) mide kanseri için, sistemik kemoterapi standart tedavi olarak
kullanılmaktadır. Bu tedavinin amacı sağkalımı uzatmak ve hastalığın etkilerini
hafifletmektir. Bununla birlikte son yıllarda, yeni kemoterapi rejimleri arasında S-1
(tegafurun oral aktif kombinasyonu), irinotekan ve taksanlar gibi yeni jenerasyon
ajanlar ve bir kaç moleküler hedefli ajan geliştirilmiştir.
Son yıllarda yeni sitotoksik ajanların faz 3 çalışmalarında metastatik düzeneklerde
araştırılmakta olduğu bildirilmektedir. Ek olarak, farklı sinyal uyum yolaklarını
2
düzenleyen bir takım biyolojik ajanların da klinik olarak geliştirilme aşamasında olduğu
belirtilmektedir.
Kansere bağlı ölümler sıralamasında bu kadar üst sıralarda yer alan bir hastalık olan
mide kanserinin tedavisi ile ilgili dünya genelinde oldukça farklı tedavi yöntemleri
kullanılmakta ve standart bir tedavi şekli bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu konuda
oldukça az sayıda yayın bulunmaktadır.
Bu bitirme ödevinde, önemli bir sağlık sorunu olan mide kanseri ile ilgili günümüze
kadar yapılmış ve yapılmakta olan çalışmalar derlenmiştir. Ayrıca, çeşitli evrelerdeki
mide kanserlerinin tedavisine yönelik son yıllarda üzerinde çalışılmakta olan yeni
kemoterapötik ajanlar hakkında da bilgi sahibi olunması amaçlanmıştır.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. MİDENİN EMBRİYOLOJİSİ
Embriyo gelişiminin 4. haftasında, embriyo 7 mm iken, ön barsağın fusiform
genişlemesi şeklinde mide belirir (7, 8). Daha sonraki haftalarda, midenin şekli ve
pozisyonu, duvarının değişik bölgelerdeki farklı büyüme hızı ve çevresindeki organların
pozisyonlarında meydana gelen değişiklikler sonucu önemli ölçüde farklanır. Mide
uzun ekseni etrafında saat yönünde 90 derece dönerek sol tarafı öne ve sağ tarafı da
arkaya bakar hale gelir. Bu dönüş sırasında midenin orijinal arka duvarı, ön duvardan
daha hızlı büyür ve bu olay büyük ve küçük kurvaturların oluşumuyla sonuçlanır. Buna
bağlı olarak özofagusun sol ve sağ yanında seyreden Nervus vagus’lar yer değiştirerek
sol vagus öne, sağ vagus arkaya geçer. Midenin ön-arka eksen etrafında rotasyon
yapmasının bir sonucu olarak dorsal mezogastrium aşağı istikamette balonlaşır (7).
Mide endodermden gelişir ve mukozanın erken glandüler differansiasyonu fetus boyu
80 mm’ye ulaştığında oluşur. Enzim ve asit üretimi ilk olarak fetal hayatın 4. ayında
oluşur. Yenidoğanda mide tamamen gelişmiştir ve erişkindekine benzerdir (8).
2.2. MİDENİN ANATOMİSİ
Sindirim sisteminin en geniş organı olan mide karın boşluğunun sol üst kadranına
yerleşmiş olup özofagus ve duodenum arasındadır. Kardia, fundus, korpus, pilor olmak
üzere dört bölümden oluşur. Midenin küçük ve büyük iki kurvaturu vardır. Mide
peritonla kaplı olup ön yüzü diyafragma, karaciğer sol lobu ve karın ön duvarı ile; yatar
pozisyonda arka yüzü, sol diyafragma krusu, dalak, sol böbrek ve böbreküstü bezi,
pankreas ve transvers kolon ile komşudur. Midenin hepatogastrik, hepatoduodenal,
gastrosplenik, gastrofrenik, gastrokolik bağları vardır.
Midenin parasempatik innervasyonu N. vagus ile iletilir. Midenin ağrı lifleri dorsal
spinal kolon ile sinaps yapar. Midenin arterleri A. trunkus çöliakus’tan çıkarlar. Küçük
kurvaturda A. gastrika dekstra ve sinistra, büyük kurvaturda A. gastroepiploika dekstra
ve sinistra, proksimal mide arka yan bölümlerinde A. gastrika posterior ve breves’ler
4
bulunur. Midenin arterlere paralel olan venleri portal sisteme dökülür. Midenin lenf
drenajı mukozadan başladıktan sonra submukoza ve subserozada ağ yapar ve midenin
arterlerini takip ederek lenf nodlarına boşalırlar (9).
2.3. MİDENİN HİSTOLOJİSİ
Histolojik olarak mide kardia, fundus-korpus ve pilor olarak üç bölgeye; mukoza,
submukoza, kas ve seroza olarak dört tabakaya ayrılır. Mukoza, yüzey epiteli, lamina
propria, lamina muskularis mukoza katlarından oluşur. Özofagusun çok katlı yassı
epiteli, Z çizgisinden sonra kardiada basit kolumnar epitel, daha sonra yüksek kolumnar
epitel olarak devam eder. Pilor kanalından sonra silindirik hücrelerden oluşan
duodenum mukozası başlar. Mide mukozasının değişik alanlarında mide bezleri vardır.
Bu bezler kök hücreleri, yüzey müköz hücreleri, enteroendokrin hücreler, pariyetal
hücrelerden oluşur. Korpustaki mide bezlerinde bunlara ek olarak boyun müköz
hücreleri ve esas (zimojen) hücreler de bulunur. Submukozada arter, ven ve lenfatik
ağlar ile Meissner otonomik sinir ağı bulunur. Kas tabakasında en içte oblik, ortada
sirküler, en dışta longitudinal kas lifleri bulunur. Sirküler lifler, pilorik halkada daha da
kalınlaşarak pilorik sfinkteri yapar. Sirküler ve longitudinal kas lifleri arasında
Auerbach’ın miyenterik sinir ağı bulunur. Seroza, peritonun visseral yaprağı tarafından
oluşturulur (10).
2.4. MİDENİN FİZYOLOJİSİ
Mide çeşitli salgı ve hareket işlevleriyle gıdaların sindirimini kolaylaştırır. Önemli
salgıları müköz hücrelerden müsin, pariyetal hücrelerden hidroklorik asit (HCl) ve
intrinsik faktör, esas hücrelerden pepsinojen, enteroendokrin hücrelerden gastrin,
somatostatin, gastrin salıverici peptid (GRP-bombesin) ve ghrelin gibi çeşitli
enteroenterik hormonlardır. Mide günde ortalama 2.5 litre salgı yapar. Önemli hareket
işlevleri gıdaları depolamak, öğütüp karıştırmak ve sindirilmiş gıdaları kontrollü olarak
ince barsaklara iletmektir. Açlık durumunda midenin distal bölümünün hareketlerini
migratuvar motor kompleksi kontrol eder. Migratuvar motor kompleksi ile
sindirilememiş gıda artıkları, ölü hücreler ve mukus duodenuma iletilir (10). Mide
boşalmasını düzenleyen pilor, duodenogastrik reflüye karşı engel oluşturur. Migratuvar
motor kompleksi aktivasyonuyla pilor açılırak mide içeriği duodenuma geçer. Dudenum
gıda ile dolduğunda retrograd peristaltizm ile bir miktar duodenogastrik reflü oluşabilir.
5
Pilorun rezeksiyonu veya by-pass edilmesi, sekonder duodenogastrik reflüye neden olur
(10).
2.5. MİDE KANSERİNDE EPİDEMİYOLOJİ
İnsidans ve Mortalite: Mide kanseri Avrupa’da kadınlarda ve erkeklerde görülme
sıklığı açısından 5. sıradadır (11). Erkeklerde akciğer, prostat, kolorektal ve mesane
kanserinden sonra, kadınlarda ise meme, kolorektal, akciğer ve endometrium
kanserlerinden sonra gelmektedir. Avrupa’da her yıl 192 bin (tüm kanserlerin %23’ü)
yeni olgu beklenmektedir. Kadın erkek oranı ise 1.6/1’dir (11).
ABD’de ise görülme sıklığı açısından tüm kanserler içinde 14. sıradadır ve her yıl 22
bin yeni olgu görülmesi beklenmektedir (12). ABD’de mide kanseri görülme sıklığı
100 binde 10 olarak bildirilirken Japonya’da bu sayı 78’dir (13). Japonya’da kansere
bağlı ölümlerde mide kanseri erkekler için 1. kadınlar için ise 2. sıradadır (14).
1990’lara kadar mide kanseri dünya genelinde kansere bağlı ölümlerde birinci sırada yer
alırken son iki on yılda bu oran giderek azalmıştır (15). Avrupa ve Rusya’da hastalığın
görülme sıklığında ki azalma %50’lere varmaktadır (15).
Ülkemizde ise erkeklerde her yıl 100 binde 9.6 kadınlarda ise 5.7 olgunun mide kanseri
olması beklenmektedir. Bu anlamda her yıl 130 bin civarın da yeni olgunun görülmesi
beklenmektedir (16). Mide kanseri, kansere bağlı ölümlerde ülkemizde erkeklerde 2.
kadınlarda ise 3. sırada yer almaktadır (16).
Sağkalım: Avrupa verileri incelendiğinde sağkalım sonuçlarının 1990-1994 yılları
arasında her iki cins için sağkalım 1 yıl için %42, 5 yıl için ise %23 olarak saptanmıştır
(11). Bu oranlar bölgesel farklılıklar, cinsiyet ve yaşla ilgili farklılıklar göstermekle
birlikte oldukça düşüktür. Genel sağkalım oranlarına bakıldığında Çin ve Japonya’da bu
oranların daha yüksek olduğu söylenebilir. Beş yıllık sağkalım oranları Çin için %3057.1 arasında değişirken, Japonya’da %63.8-77.2 arasındadır (14). Oranların yüksek
oluşunun bu ülkelerdeki tarama programlarına ve erken mide kanseri oranının
yüksekliğine bağlı olduğu düşünülmektedir.
Coğrafi Dağılım: Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da görülme sıklığı az iken Doğu
Asya, Güney Amerika ve Güney Avrupa’da görülme sıklığı fazladır (17). Japonya ile
ABD arasındaki sıklık farkı 8 kattır. Günümüzde göçmenliğin yoğun olarak
yaşanmasına karşın görülme sıklığı göçmen toplulukların yaşam koşullarının
6
yerleştikleri yere göre değişmesi ile birlikte değişmektedir. Buna örnek olarak Koreli ve
Japon göçmenlerdeki mide kanseri görülme sıklığı verilebilir. Ülkemizde Doğu
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri mide kanseri sıklığı açısından diğer
bölgelerden farklı iken dünyada Kore, Kosto Rika, Rusya, Japonya, Çin ve Şili görülme
sıklığı açısından tüm ülkelerden farklılık göstermektedir (18).
Lokalizasyon: Son yıllarda kardiya dışı mide kanserlerinin görülme sıklığının düşüş
gösterdiği bildirilmektedir. Avrupa’da bu düşüş %50’lere varırken, Doğu Avrupa ve
Rusya’da düşüş %40 civarındadır. Dünya genelinde benzer bir düşme eğilimi
gözlenmektedir. Ancak, ölüm oranları açısından benzer bir düşüş gözlenmemektedir.
Kardiya ve alt özofagus tümörlerinin ise Avrupa ve Kuzey Amerika’da son yirmi yılda
artış gösterdiği bildirilmektedir. Midenin distal kısımına lokalize tümörlerin görülme
sıklığındaki düşüşün H. pylori eradikasyonundan (azalmasından) kaynaklandığı
düşünülmektedir (Eroğlu HE, 6). Distal yerleşimli tümörler daha çok yaşlılarda
görülürken, proksimal yerleşimli tümörler sıklıkla gençlerde görülmektedir (19).
2.6. MİDE KANSERİNDE ETYOLOJİ VE RİSK FAKTÖRLERİ
Diyette bulunan sodyum (Na) ve nitrat bileşikleri mide kanseri gelişiminde önemli
ajanlar
olarak
görülmektedir
(20).
Buzdolaplarının
kullanılmadığı
beslenme
düzenlerinde tuzlanmış et ve gıdalar ile tütsülenmiş veya işlenmiş etlerin oluşturdukları
nitrozamin bileşikleri ve hipoklorhidri yüzünden bu besinlerin hem kanser gelişimini
hem de H. pylori enfeksiyon riskini artırdıkları ve böylece mide kanserine neden
oldukları bildirilmektedir (17). Yapılan bir araştırmada buzdolabı kullanımı azlığının,
düşük taze sebze ve meyve tüketiminin, kızarmış tereyağı kullanımının ve tütsülenmiş
gıda alışkanlıklarının mide kanseri gelişiminde risk faktörü olduğu belirtilmiştir (18). C
ve E vitamini içeren taze sebze ve meyvelerin tüketiminin mide kanseri gelişimini
engellediği bildirilmektedir (17).
Sigara kullanımı ile mide kanseri arasındaki ilişkinin % 95’in üzerinde olduğu
belirtilmektedir (21). Yapılan bir çalışmada mide kanseri gelişiminde sigara kullanımı
ve H. pylori enfeksiyonu varlığı arasındaki ilişkisi araştırılmış ve bu iki faktörün
varlığında mide kanseri gelişiminin % 49.6 oranında artış gösterdiği görülmüştür (22).
Alkol kullanımı genel olarak mide kanseri görülme riskini arttırmaktadır (11). Bununla
birlikte, alkol kullanımı ile mide kanseri arasında bir ilişkinin olup olmadığı tartışmalı
durumdadır (23).
7
Bir epitelyal hücre adezyon molekülü olan E-cadherin (epitelyal cadherin)’i kodlayan
CDH1 (cadherin 1) genindeki mutasyonların da intestinal kanserlere neden olabildiği,
fakat diffüz mide kanserlerinde bu mutasyonların daha sık görüldüğü bildirilmektedir.
E-cadherin gen mutasyonlarındaki bu değişimin herediter diffüz gastrik kanser (HDGC)
sendromu açısından önemli olduğu belirtilmektedir (24).
Yaklaşık olarak tüm mide kanserlerinin %10-15’i ailesel geçiş özelliğine sahiptir (17).
Ailesinde mide kanseri hikayesi pozitif olanlarda belirgin risk artışı olduğu
bildirilmektedir (25).
Benign ülserler nedeniyle yapılan ameliyatların da mide kanseri riskini arttırdığı
bildirilmektedir. Mide ülseri nedeniyle gastrektomi geçirmiş olanlarda daha önce mide
rezeksiyonu olmayan bireylere göre mide kanserlerinin görülme sıklığının 5 kat daha
fazla olduğu belirtilmektedir (13).
Uzun süreli proton pompa inhibitörü kullanımı sonucunda gastrik atrofi gelişimi ve H.
pylori enfeksiyonu ile birlikte gastrik kanser gelişim riski artmaktadır (26).
2.7. MİDE KANSERİNDE PATOLOJİ VE SINIFLANDIRMA
Erken mide kanserleri lenf nodu durumuna bakılmaksızın mukoza veya submukoza ile
sınırlıdır. İnce polipoid protrüzyon, süperfisiyal plak, mukozal diskolorasyon,
depresyon veya ülserasyon şeklinde görülebilir. Bu lezyonlar genellikle yüksek risk
grubundaki bireylerin periyodik taranmalarında saptanır (27). İlerlemiş kanserler
genellikle süperfisiyal ülserasyonla birlikte polipoid veya fungoid kitle şeklinde
görülürler. Süperfisiyal yayılma veya infiltrasyon (linitis plastika) daha az sıklıkta
görülür (28).
Mide karsinomu terimi midenin tüm habis epitelyal tümörlerini kapsar. Mide
karsinomları
diğer
organ
malign
tümörleri
gibi
histolojik
özelliklere
göre
sınıflandırılmaktadır. Günümüzde mide karsinomlar için dünya genelinde kabul görmüş
tek bir sınıflandırma biçimi yoktur. Yine de en genel anlamda mide karsinomları mide
duvarındaki yayılım derinliğine göre erken mide karsinomu ve ilerlemiş mide
karsinomu olarak ayrılmaktadır. İleri mide kanseri muskularis propria veya daha derin
tabakaları tutar. Erken mide karsinomu terimi mide karsinomunun lenf düğümü
tutulumu ve hematojen yayılımı göz önüne alınmaksızın karsinomun mukoza ve/veya
submukoza içinde sınırlı kaldığı vakalar için kullanılmaktadır. (29).
8
Mide kanserinde görülebilen en sık uzak metastazlar; karaciğer (%49), akciğer (%33),
over (%14),
kemik (%11), servikal ve supraklavikular lenf nodlarına (%8) olan
metastazlardır. Uzak metastazı olan hastalarda prognoz kötüdür. Karaciğer metastazı
olan hastaların %95’i primer tümöre bakılmaksızın bir yıl içinde ölmektedirler (30).
Mide
Kanseri
makroskobik
ve
mikroskobik
görünümlerine
göre
sınıflandırılabilmektedir.
Makroskopik Görünüm
Japon Gastroenterolojik Endoskopi Derneği tarafından tanımlanan makroskopik
sınıflandırmaya göre Mide kanseri 3 tiptir (31).
1. Tip I: Polipoid tip-Protrüzyon gösteren tip: Bu lezyonlar lümen içine 5 mm’den
daha fazla bir uzanım gösterirler.
2. Tip II: Yüzeyel tip-Süperfisyel tip: Mukozada düzensiz görünüm oluşturan tiptir.
Tip II A, Tip II B ve Tip II C olmak üzere üç alt gruba ayrılır.
3. Tip III: Ekskavasyon gösteren tip
İleri
mide
tümörlerinin
makroskopik
sınıflandırılmasında
kullanılan
Borrman
sınıflandırılmasına göre ileri evre mide tümörleri 4 gruba ayrılmaktadır (31):
1. Tip I: Polipoid
2. Tip II: Fungatif
3. Tip III: Ülsere
4. Tip IV: İnfiltratif ve diffüz
Mikroskopik Görünüm
Günümüzde en çok kullanılan mikroskobik sınıflandırma Lauren ve Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) sınıflandırmasıdır (31).
Lauren’s sınıflamasına göre mide kanseri mikroskobik olarak iki gruba ayrılmaktadır
(32);
 İntestinal
tip:
İntestinal
tip
olarak
da
adlandırılan
genişleyen
mide
adenokarsinomları kolorektal tümörlere benzer. Bu tümörler iyi farklılaşmış kolumnar
epitelyum hücrelerinden oluşan farklı glandlar ile karekterizedir.
9
 Diffüz tip: Diffüz (infiltratif) tip adenokarsinom kötü organize olmuş 40 küme veya
soliter halka hücreler ile karekterizedir. Diffüz olarak genişleme paterni gösterirler.
(28).
WHO sınıflamasına göre mide kanserleri mikroskobik olarak dörde ayrılır (30);
 Adenokarsinoma: Papiller, Tübüler, Müsinöz ve Taşlı yüzük hücreli
 Adenoskuamöz karsinoma
 Skuamöz hücreli karsinoma
 İndiferansiye karsinoma
2.8. MİDE KANSERİNDE GENETİK VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ
Mide Kanseri ve Genetik: Tüm mide kanserlerinin %10-15'i ailesel geçiş özelliğine
sahiptir. Ailesinde mide kanseri hikayesi olanlarda belirgin risk artışı olduğu
gösterilmiştir. Mide kanseri gelişiminde bazı genetik anormallikler de rol oynamaktadır.
Mide kanserinde en yaygın genetik anomali p53 (tümör proteini 53) ve COX-2
(siklooksijenaz-2) genlerindedir. Mide kanserinin üçte ikisinden fazlasında önemli bir
tümör süpressör gen olan p53'te delesyon veya süpresyona ilave olarak yaklaşık aynı
oranda COX-2'nin fazla ekspresyonu da vardır. COX-2 ekspresyonu olan mide
tümörleri daha agresiftirler (33).
Bir epitelyal hücre adezyon molekülü olan E-cadherin'i kodlayan CDH1 genindeki
mutasyonlar intestinal kanserlerde de görülebilir, fakat mide kanserlerinde daha sıktır
(Büküm E. 2011, Al-Refaic WB. ve ark. 2006). E-cadherin gen mutasyonlarındaki bu
değişimin özellikle herediter diffüz gastrik kanser (HDGC) sendromu açısından önemli
olduğu belirtilmektedir (34).
Özofagus ve midede onkogen ve tümör süpresör genlerin ilişkisinin araştırıldığı bir
çalışmada özofagus ve mide kanserlerinde p53 değişikliklerinin olduğu ve aynı
zamanda benzer değişikliklerin pre-kanseröz lezyonlarda da görüldüğü belirtilmiştir
(35).
Hücre Siklusu ve Siklin Proteinleri: Siklin D1 gen polimorfizmi ile mide kanseri
gelişimi arasındaki ilişkinin ırklara göre araştırıldığı bir meta-analizde Asya ırkları (Çin,
Japon ve Kore) kendi aralarında tutarlı olup Kafkas ırkları ile aralarında farklılıklar
bulunmuştur (36).
10
Genetik Kararsızlık: Yapılan bir araştırmada, iyi diferansiye karsinomların
%33’ünde, az diferansiye karsinomların ise %18’inde CA (sitozin-adenin) çifti
gösterilmiştir. DNA yanlış eşleşme (mismatch) tamir genlerindeki germline
mutasyonların mide karsinomunda da genetik kararsızlığa neden olabileceği
bildirilmektedir (37).
Genetik polimorfizim: IL-1β (IL-1β-511*T) ve IL-1 reseptör antagonist (IL1RN*2/*2) genindeki polimorfizimlerin mide kanseri için artmış risk faktörü
oluşturduğu bildirilmektedir (38). Yapılan bir çalışmada, bu polimorfizmler ile H. pylori
virulans faktörlerinin (vacAs1-, vacAm1-, vecagA-(+)) mide kanser riskinin artmasına
katkıda bulunduğu gösterilmiştir (39). Aynı çalışmada IL8 gibi sitokinlerin ve gastrin
konsantrasyonunun sağlıklı bireylere göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (40).
Yapılan
diğer
çalışmalarda
da
tümör
dokusunda
gastrin
ve
progastrin
konsantrasyonunun belirgin şekilde yüksek olduğu gösterilmiştir. Kanser dokusunda
COX-2
(siklooksijenaz) ve PG
(prostoglandinler)
özellikle de PGE2’nin aşırı
ekspresyonu görülür. Hepatosit büyüme faktör ve taşıyıcı büyüme faktör gibi büyüme
faktörlerin tümör dokusunda aşırı ekspresyonu gösterilmiştir (40).
2.9. MİDE KANSERİNDE EVRELEME
Mide kanseri için birçok evreleme sistemi önerilmiştir. Bugün dünyada yaygın olarak
kullanılan patolojik evreleme sistemi TNM sistemleridir (T: Mide Duvarı Boyunca
Primer Tümörün Penetrasyon Derinliği, N: Lenf Nodu Tutulumunun Varlığı veya
Yokluğu M: Uzak Metastaz Varlığı ve Yokluğu).
1997’de hastaların tutulan lenf nodlarının yerleşimi yerine sayısını temel alan
yenilenmiş bir TNM sistemini yayınlandı. 2002’de bu TNM sistemi küçük bir
değişikliğe uğramıştır (41). TNM sınıflaması ve bu sınıflamaya göre mide kanseri
evreleri aşağıda belirtilmiştir.
 Primer Tümör (T)
Tx: Primer tümör saptanamadı
T0: Primer tümöre ait bulgu yok
Tis: Karsinoma in situ
T1: Tümör lamina propria ve submukozayı tutmuştur
11
T2(a/b): Tümör muskularis propria (a) ve subserozayı (b) tutmuştur
T3: Tümör serozayı geçmiş, komşu organ tutulumu yok
T4: Tümör komşu organları tutar
 Bölgesel Lenf Nodları (N)
Nx: Bölgesel lenf nodları saptanamadı
N0: Bölgesel lenf nodu metastazı yok
N1: 1-6 lenf nodu metastazı
N2: 7-15 lenf nodu metastazı
N3: >15 lenf nodu metastazı
 Uzak Metastaz (M)
Mx: Uzak metastaz saptanamadı
M0: Uzak metastaz yok
M1: Uzak metastaz var
TNM’ye göre Evre Grupları; 7 gruba ayrılır. Bunlar; Evre 0, Evre IA, Evre IB, Evre
II, Evre IIIA, Evre IIIB, Evre IV
R Durumu
İlk kez 1994’de tanımlanan R statusu rezeksiyon sonrası hastada tümör durumunu
tanımlamak için kullanılmıştır. R değerleri, rezeksiyon sınırlarının patolojik
değerlendirmesi sonucunda belirlenmiştir.
- R0: Mikroskobik sınırın tümörsüz olduğunu, gross veya mikroskobik hastalığın
kalmadığını gösterir.
- R1: Tüm gross tümörün çıkarıldığını, fakat mikroskobik sınırın pozitif olduğunu
gösterir.
- R2: Gross rezidüel hastalığın kaldığını gösterir.
Uzun sağkalım yalnızca mide kanseri nedeniyle R0 rezeksiyon geçirenler için söz
konusudur.
12
Japon Sınıflaması
Japon sınıflama sisteminde; nodal disseksiyonun yeterliliği D1 (primer tümörün 3 cm
çevresindeki tüm lenf nodlarının çıkarılması), D2 (D1 ve hepatik, splenik, çölyak, sol
gastrik lenf nodlarının çıkarılması) veya D3 (total gastrektomi, omentektomi,
splenektomi, distal pankreatektomi ve çölyak ve portal lenfadenektomi) olarak
biçimlendirilmiştir (42).
2.10. MİDE KANSERİNDE TANI
Gastrik adenokanserler hastalığın erken döneminde özgün belirtiler göstermezler.
Hastalar genellikle hafif epigastrik rahatsızlık veya hazımsızlığı önemsemezler ve tanı
öncesi benign hastalık bulgusuyla 6-12 hafta tedavi alırlar. Hızlı kilo kaybı, iştahsızlık
ve kusma genelde ilerlemiş hastalığın belirtisidir. Epigastrik ağrı benign ülser ağrısına
benzer ve yemekle azalır. Disfaji genelde kardiya veya gastroözofageal bileşke
tümörlerine bağlıdır. Antral tümörler mide çıkışındaki tıkanmaya bağlı belirtilere neden
olabilir. Hastaların %30 kadarında fizik muayenede kitle ele gelebilir.
Hastaların %10’u bir ya da iki metastatik hastalık bulgusu gösterebilir. En sık görülen
uzak metastaz bulguları ele gelen supraklaviküler lenf nodu (Virchow nodu), sol aksiler
lenf nodu (Irish nodülü), rektal muayenede ele gelen kitle (Blummer shelf),
periumblikal kitle (Sister Mary Joseph nodülü), over veya pelvisde palpabl kitle
(Krukenberg tümörü), asit veya karaciğerde kitledir. En çok görülen hematojen yayılım
bölgesi karaciğerdir, ayrıca tümör sıklıkla periton boşluğu yüzeyine doğrudan
yayılabilir. Gastrointestinal (GİS) kanama görülebilir. İleri evre mide kanserli olgularda
enderde
olsa
paraneoplastik
sendrom benzeri
klinik
tablo
ortaya
çıkabilir.
Dermatomiyozit, acantosis nigricans, mikroanjiopatik hemolitik anemi ve arteriyal veya
venöz tromboza neden olan kronik intravaskuler koagulopati (Trousseau’s syndrome)
görülebilir (11).
Mide kanseri erken teşhis edilip tedaviye başlandığında 5 yıllık sağkalım %90’dan
fazladır. Japonya’da mide kanserlerinin %40’ı erken fazda tanınırken, Avrupa’da bu
oranın yaklaşık %15 olduğu belirtilmektedir (43).
Tanı amacı ile temel olarak iki yöntem kullanılmaktadır: Üst GİS radyolojik incelemeler
ve endoskopi. Öncelikle özofagogastrik kanalı görmek amacıyla kontrastlı radyolojik
inceleme ile başlanır ve ardından endoskopi yapılır. Linitis plastika ve basıya neden
13
olan ekstrensik lezyonları baryumlu grafiler ile görebilmek daha kolaydır. Bu
çalışmaların avantajı düşük maliyet, düşük komplikasyon ve yüksek duyarlılıktır (%8595). Ancak, lenfomalar, erken mide kanseri gibi lezyonlarda sıkıntı yaşanabilir.
Her ne kadar öncelikle baryumlu analizlerin yapılması önerilse de üst GİS endoskopisi
tanı için öncelikli yöntemdir. Motilite bozuklukları, dışarıdan bası ve obstrüksiyonun
derecesi gibi durumlarda tanı güçlüğü olsa da öncelikli yöntem olarak ele alınmalıdır.
Basit ve kısa süreli sedasyonla işlem kısa sürede gerçekleştirilebilir. Duyarılık açısından
%95’lik bir orana ulaşılmaktadır (11).
2.11. MİDE KANSERİNDE PROGNOSTİK FAKTÖRLER
Mide kanseri prognozu kötü yaşam süreleri, teşhiste gecikme, lokal ve bölgesel nüksle
ilişkilidir. Erken mide kanserlerinde 5 yıllık yaşam süresi %25–40 arasındadır (44).
Yaşam süresi kötü olmakla beraber tedavi sonrası yaşam süresi üzerinde etki eden
birçok faktör vardır. Bunlar; hastaya, tümöre ve tedaviye ait faktörlerdir (44).
Hastaya Ait Başlıca Faktörler; Yaş ve cinsiyet, Semptomların başlaması ile tanı
arasında geçen süre, Kan grubu ve kan transfüzyonu.
Tümör İle İlişkili Faktörler; Tümörün lokalizasyonu, Tümörün çapı ve derinliği,
Makroskopik tipi, Histolojik tip ve diferansiasyonu, Lenfatik ve vasküler invazyonu,
Evresi, Onkogen ve tümör supresör gen değişiklikleri.
Tedavi İle İlişkili Faktörler; Rezeksiyon tipi, Lenfadenektomi, Cerrahi sınır,
Kombine rezeksiyonlar, Hastanenin ve cerrahın tecrübesi, Adjuvan kemoterapi.
2.12. MİDE KANSERİNDE TEDAVİ
Primer tümör ve bölgesel lenf nodlarının cerrahi rezeksiyonu mide kanseri için tercih
edilen tedavi yöntemidir. Tedavi sonucunu optimize etmede; hastalığın yayılımı,
operatif prosedür ve hasta seçimi önemlidir. Adjuvan tedavi (kemoterapi±radyoterapi)
yüksek risk mide kanseri hastaları için daha fazla değerlendirme gerektirir. Neoadjuvan
tedavi potansiyel olarak tümörü küçültebilir. Hastalık metastatik olduğunda, mide
kanserinin tedavisi yalnızca palyatif veya semptomatiktir.
Bu bitirme ödevinde mide kanseri tedavisi başlıca 4 aşamada incelenmiştir. Bu başlıca
tedavi aşamaları;
14
1. Neoadjuvan tedavi: Neoadjuvan kemoterapi, Neoadjuvan radyoterapi, Neoadjuvan
kemoradyoterapi, Neoadjuvan immunoterapi
2. Adjuvan tedavi: Adjuvan kemoterapi, Adjuvan intraperitonel kemoterapi, Adjuvan
radyoterapi, Adjuvan kemoradyoterapi, Adjuvan kemoimmunoterap
3. Metastatik hastalığın tedavisi
4. Cerrahi
2.12.1. Neoadjuvan Tedavi
Kanserde ameliyat öncesi tümörün küçülmesi için yapılan herhangi bir başlangıç
tedavisidir.
2.12.1.1. Neoadjuvan Kemoterapi
Neoadjuvan kemoterapinin birkaç avantajı vardır. Bunlar; biyolojik avantajlar ve
tümörün kemoterapiye olan duyarlılığının ölçülebilmesidir. Eğer tümör kemoterapiye
cevap veriyorsa aynı tedavi cerrahi sonrası da uygulanabilir. Preoperatif radyoterapi için
sağladığı avantaj ise daha düşük radyoterapi toksisitesine yol açmasıdır (42). Batı
ülkelerinde mide kanseri olgularının büyük kısmı lokal ileri evre olgulardır. Küratif bir
rezeksiyon hastaların yaklaşık yarısında yapılabilir (45). Bu yüksek riskli hasta grubu
için, bu hastaların hastalıksız sağkalımı ve genel sağkalımını uzatabilecek en iyi strateji
neoadjuvan kemoterapi uygulanmasıdır (46). Neoadjuvan kemoterapi anrezektabl
primer tümörlerin alt-evrelemesini de sağlayabilir. Mide kanserinin rezektabilitesinin
preoperatif değerlendirmesi önemlidir. Bilgisayarlı tomografi (BT) taraması hem komşu
organlara tümör invazyonunu hem de karaciğere metastazları değerlendirmede
kullanışlıdır. Endoskopik ultrasonografi (EUS), TNM sınıflandırılmasındaki T
kategorisinin tam olarak doğru bir şekilde değerlendirilmesi için kullanılır. Laparoskopi,
peritonel tümör yayılımını hariç tutabilir ve peritonel lavajla tümör hücrelerinin
varlığını değerlendirebilir (47). Potansiyel olarak rezektabl mide kanseri hastalarında,
çok sayıda faz 2 çalışma preoperatif kemoterapi ile R0 rezeksiyonun % 72-87 oranında
artırılabileceği göstermiştir (48, 49).
Neoadjuvan kemoterapinin, faz 2 çalışmalarda anrezektabl mide kanseri için %40-78
arasında bir rezektabilite oranı sağladığı bildirilmektedir (50,51). Ayrıca, toksisitenin
tolere edilebildiği, operatif morbidite ve mortalitenin de olumsuz etkilenmediği
belirtilmektedir.
15
Sadece çok az sayıdaki randomize çalışma neoadjuvan kemoterapi ile hastalıksız
sağkalım ve genel sağkalımda anlamlı istatistiksel gelişme göstermiştir. Çalışmaya kayıt
olan hasta sayısının az oluşu, kullanılan kemoterapi rejimlerinin eski ilaçları içermesi ve
cerrahi prosedürlerin farklı olmasının bu sonuca neden olabileceği bildirilmektedir (52).
Yapılan pek çok faz 2 ve 3 çalışmada neoadjuvan kemoterapinin rezektabilitede olumlu
gelişmelerden bahsederken genel sağkalım, hastalıksız sağkalım gibi esas sonuçlar
açısından durumun çok değişmediği gözlenmiştir (53, 54).
Neoadjuvan kemoterapi alanında yapılan son çalışmalar;
Dört randomize çalışmada, operabl mide kanseri hastalarında tek başına cerrahi ile
cerrahi öncesi preoperatif kemoterapi karşılaştırılmıştır. Kemoterapiye ayrılan hastalar
5FU, doksorubisin ve metotreksat (FAMTX)’ın dört kürünü almıştır. Kemoterapi
grubunda hastaların %56’sı küratif rezeksiyon alırken %62’si cerrahi grubuna aitti. 83
aylık ortalama takiple cerrahi grubunda 30, FAMTX grubunda 18 aylık ortalama
sağkalım görülmüştür (55).
Cunningham ve ark., çalışmasında potansiyel rezektabl evre II-IVa mide, distal
özofagus ve gastroözofageal bileşke adenokarsinomu olan 503 hasta randomize olarak;
tek başına cerrahi veya 3 siklüs preoperatif ECF (epirubisin, sisplatin ve infüzyonel
5FU) rejimini takip eden 3 ek postoperatif aynı siklustan oluşan perioperatif kemoterapi
gruplarına dağıtılmıştır. 4 yıllık bir takipten sonra, deneysel koldaki hastaların tek
başına cerrahiye giren hastalara göre anlamlı derecede artmış genel sağkalım, daha iyi
bir progresyonsuz sağkalım ve daha düşük lokal ve distal rekürrens gösterdikleri
bildirilmiştir. Rezeksiyon, kemoterapi grubundaki hastaların %79.3’ünde küratif kabul
edilirken tek başına cerrahi alan grupta bu oranın %70.3 olduğu belirtilmektedir.
Kemoterapiye bağlı toksisite olan evre III-IV nötropeni hastaların %24’ünde bildirilmiş
olup bu toksisitenin kabul edilebileceği ifade edilmiştir. Dahası, ECF hem tümör hem
de nodal hastalıkta anlamlı olarak tümör evresini düşürmüştür. Tedavi iyi tolere
edilmiştir. Bu sonuçlara rağmen, perioperatif ECF küratif rezektabilitede anlamlı bir
artış göstermemiştir (56). Bu çalışma lokalize, rezektabl mide kanserinin tedavisi için
yeni bir seçenektir.
İngiltere Ulusal Kanseri Araştırma Enstitüsü Üst Gastrointestinal Klinik Çalışmalar
Grubu, rezektabl distal özofageal, gastroözofageal bileşke ve mide adenokarsinoma
hastası olan 1100 hastada bevacizumab’ı epirubisin, sisplatin ve kapesitabin (ECX)
16
kombinasyonuyla birlikte perioperatif kemoterapiye ekleyerek MAGIC-B çalışması
yapmıştır.
Hollanda Mide Kanser Grubu, rezektabl mide kanseri olan 788 hastada perioperatif
ECX’e karşılık ECX’i takip eden cerrahi ve postoperatif sisplatin ve kapesitabinli
kemoradyasyonu CRITICS çalışmasında değerlendirmiştir.
ECF tedavisinin yerine yeni bir tedavi rejimi ile yapılan bir çalışma 1002 olgu ile
başlatılmış ve 17 aylık ilk sonuçları yayınlanmıştır. Bu çalışmada 5FU yerine
kapesitabin; sisplatin yerine oksaliplatin; ve epirubisin kullanılmıştır (54).
Yapılan bir çalışmada da epidoksorubisin, etoposid ve sisplatinum ile preoperatif
kemoterapi ve D2 disseksiyonla gastrektomi yapılarak %46’lık 7 yıllık sağkalım elde
edilmiştir. Bununla birlikte, çalışmada yer alan olgu sayısı oldukça az olup sadece 24
olgu çalışmada yer almıştır (57).
Bir başka randomize çalışmada pozitif sonuçlar yayınlanmıştır. Bu çalışmada, 224
rezektabl mide, kardiya ve alt özofagus adenokarsinoma hastasında sisplatin ile
kombine olarak devamlı infüzyon şeklinde uygulanan neoadjuvan 5FU’nun etkisi tek
başına cerrahi ile karşılaştırılmıştır. Çalışmada, preoperatif kemoterapinin radikal
rezeksiyon oranını, 3 ve 5 yıllık hastalıksız sağkalımı ve 3 ve 5 yıllık genel sağkalımı
artırdığı görülmüştür (58).
İki küçük randomize çalışmada tek başına cerrahi ve cerrahi öncesi neoadjuvan
kemoterapi anrezektabl mide kanseri olan hastalarda karşılaştırılmıştır (59, 60). Kang ve
ark., neoadjuvan sisplatin, etoposid ve 5FU tedavisine karşılık tek başına cerrahinin
karşılaştırılmasının sonuçlarını bildirmiştir. 53 hasta preoperatif kemoterapi almış ve 54
hasta da hemen operasyona girmiştir. Küratif rezeksiyon oranının kontrol grubuna
kıyasla kemoterapi grubunda daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Ancak, sağkalımın
preoperatif kemoterapi ile anlamlı olarak artmadığı belirtilmiştir (59).
Randomize bir başka çalışmada, neoadjuvan kemoterapi grubunda sağkalım oranının
cerrahi kontrol grubuna göre anlamlı olarak artış gösterdiği bildirilmiştir. Bu çalışmada
kemoterapi; sisplatin, mitomisin C, UFT (Urasil-Tegafur) ve etoposidi içermekte olup,
kemoterapi grubuna preoperatif olarak veya ilk defa operasyona girenlere post operatif
verilmiştir. Ancak, rezektabilite oranlarının kontrol grubuna oranla kemoterapi ile
anlamlı iyileşme göstermediği bildirilmiştir (60). Sisplatini içerenler dahil olmak üzere
17
bir kemoterapi rejiminin diğerine anlamlı olarak üstün olup olmadığı kesin olarak
bilinmemektedir. Mide kanseri için yeni aktif ajanlardan, dosetaksel, paklitaksel ve
irinotekan neoadjuvan rejimlere dahil edilmiştir. Bu verilere göre perioperatif ECF veya
5FU/sisplatin bazlı kemoterapi rejimlerinin sadece evre II/IV M0 mide kanserli hastalar
için uygun sayılması gerektiği belirtilmektedir (61).
Sonuç olarak, neoadjuvan kemoterapi tedavi formundan yararlanabilecek olguların
dikkatlice şeçilmesi, tedavi sonuçlarının gerek patoloji gerekse diğer tanı yöntemleri ile
ortaya konulabilmesi, geniş, çok merkezli, randomize çalışmalar ile uygun tedavi
rejimlerinin belirlenmesi gerektiği bildirilmektedir (62).
2.12.1.2. Neoadjuvan Radyoterapi
Lokal ileri evre olgularda rezektabilite şansını arttırmak ve lokal kontrolü sağlayabilmek
için preoperatif radyoterapi ve kemoradyoterapi protokollerinin uygulanmasının daha
doğru olacağı bildirilmektedir. Ancak, beklenen bu yararlar tüm çalışmalarda elde
edilememektedir. Bir çalışmada, cerrahiye kıyasla neoadjuvan radyoterapi için anlamlı
sağkalım
faydası
gösterilmiştir.
Bu
çalışmada,
operabl
mide
kardiya
adenokarsinomasına sahip 370 hasta randomize olarak preoperatif radyoterapiyi takiben
cerrahi veya tek başına cerrahi olarak gruplara ayrılmış ve R0 rezeksiyonunun
radyoterapi ile morbidite ve mortalite artışı olmadan arttığı gözlenmiştir. Radyoterapi
yapılan grupta olguların %80’i rezektabl iken diğer grupta ancak %62 olguya cerrahi
uygulanabilmiştir. Preoperatif radyasyon tedavisinin lokal kontrolü artırdığı ifade
edilmiştir (63).
Skoropad ve ark. tek başına cerrahiye kıyasla preoperatif radyoterapi üzerinde
randomize çalışmanın sonuçlarını bildirmiştir. Bu çalışmada, iki tedavi grubu arasında
genel sağkalım bakımından anlamlı bir fark saptanmadığı bildirilmiştir (64).
Neoadjuvan radyoterapi ile sağkalım kriterlerinde iyileşme sağlandığını gösteren
objektif bir veri bulunmamaktadır. Bu konuda prospektif, randomize ve olgu sayısının
yeterli olduğu çalışmaların yapılması gerektiği belirtilmektedir (11).
2.12.1.3. Neoadjuvan Kemoradyoterapi
Preoperatif kemoradyoterapi, sisplatin, 5FU ve lökovorin ile yapılan indüksiyon
kemoterapisini infüzyonel 5FU’nun kullanıldığı preoperatif kemoradyoterapinin takip
ettiği bir faz 2 çalışmasında, yüksek oranda patolojik tam cevap almıştır. Çalışmada, 33
18
hastadan 28’i neoadjuvan tedavi sonrasında cerrahiye gitmiş ve bu hastaların
%30’undan patolojik tam cevap alınırken, %24’ünden patolojik parsiyel cevap
alınmıştır. Ortalama sağkalım tüm hastalar için 34 ay olup, bu süre patolojik cevap
alanlarda daha uzundur (65).
Benzer sonuçlar yapılan başka bir çalışmada da elde edilmiştir. Bu çalışmada,
endoskopik ultrasonla evresi T2-3 rezektabl mide kanseri olan 49 hasta cerrahi öncesi
sisplatin, infüzyonel 5FU ve lökovorinin 2 siklus indüksiyonunu takiben eşzamanlı
infüzyonel 5FU ile ilave olarak haftalık paklitaksel içeren kemoradyasyonla tedavi
edilmiştir. Hastaların %77’si radikal rezeksiyona giderken %27’si patolojik tam cevap
göstermiştir (66).
Başka bir çalışmada da, 149 olgudan preoperatif kemoradyoterapi uygulanan olgularda
3 yıl içinde lokorejyonel nüks oranı tedavi almayan gruba göre belirgin olarak düşük
bulunmuştur (67). Bir diğer çalışmada ise, kemoradyoterapinin peritoneal yayılım
nedeniyle başarısız olduğu bildirilmektedir (68). Bununla birlikte, operabl mide kanseri
tedavisinde neoadjuvan kemoradyasyonun faydalarını açık bir şekilde ortaya
koyabilmek için daha fazla sayıda randomize faz 3 çalışmalarının gerekli olduğu
belirtilmektedir.
2.12.1.4. Neoadjuvan İmmunoterapi
Üç farklı randomize çalışma mide kanserli hastalarda neoadjuvan immünokemoterapiyi
araştırmıştır. Üç çalışmada da; Streptococcus pyogenes preparatı (69), infüzyonel
Propiyonibacterium avidum (70) ve protein bağlı polisakkaritin (71) neoadjuvan
intratümöral enjeksiyonunun tek başına cerrahiye kıyasla anlamlı avantaj göstermediği
bildirilmiştir.
2.12.2. Adjuvan Tedavi
Primer tümör çıkarıldıktan sonra, teorik olarak var olabileceği kabul edilen
mikrometastazlara yönelik tedavidir.
2.12.2.1. Adjuvan Kemoterapi
Mide kanserli hastalar için prognoz büyük ölçüde tanı anındaki hastalık evresine
dayanmaktadır. Erken mide kanseri olan hastalar cerrahi sonrası %70-80’i aşan kür
oranlarına sahipken T3N0 mide kanserli hastalar 5 yılda en az %50 ölüm olasılığına
sahiptir ve kür oranlarının yüzdesi lenf nodu metastazlı hastalar için çok kötüdür.
19
Yüksek riskli mide kanserli hastalar için cerrahi sonrası ek tedavi gereksinimi
bulunmaktadır.
Son on yılda adjuvan kemoterapiyle ilgili farklı ilaçlar ve kombinasyonlar kullanılarak
çok sayıda randomize çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda; thiotepa veya 5Florodeoksiüridin, 5FU/nitrosoüre içeren rejimler, 5FU/mitomisin bazlı rejimler,
mitomisin bazlı kemoterapi, 5FU/antrasiklin içeren rejimler ve diğer 5FU bazlı rejimler
kullanılmıştır. Bu çalışmalardan çoğunlukla olumlu sonuçlar elde edilememiş ve sadece
birkaç çalışmada kontrol grubuna kıyasla adjuvan kemoterapi için uzamış sağkalım
faydaları bildirilmiştir. Ancak, bu farklı çalışmalara dahil edilen hasta sayılarının azlığı
ve daha önce rapor edilmiş olan çalışmalardaki artmış sağkalımı gösteren verilerin
yokluğu, bu çalışmaların pozitif olarak değerlendirilmemesi gerektiğini göstermektedir
(61).
İki randomize klinik çalışmanın prospektif kombine analizi, mide kanserli hastalar ve
adjuvan kemoterapi (FAMTX veya FEMTX) ile tedavi edilen hastalar için yapılmış ve
bu tedavi şekli tek başına cerrahiye karşı sağkalım faydası göstermekte başarısız
olmuştur (72).
Yapılan başka bir çalışmada, tek başına cerrahiye kıyasla adjuvan kemoterapinin
(epirubisin,
lökovorin,
5FU
ve
etoposid)
randomize
çalışmasının
sonuçları
yayınlanmıştır. Tedavi grubunda 5 yıllık genel sağkalım %48, kontrol grubunda ise
%43.5 olarak bildirilmiştir (73).
Bir faz 3 randomize çalışmasında ise, sisplatinin 5FU bazlı rejimlerle birleşmesi
değerlendirilmiştir. Ancak, bu değişim adjuvan kemoterapi alan hastaların sonuçlarında
herhangi bir iyileşme sağlamamıştır (74).
Bajetta ve ark., etoposit, doksorubisin ve sisplatinin (EAP) iki kürü ile 5FU ve
lökovorinin
iki
küründen
oluşan
karışık
bir
adjuvan
tedavinin
etkinliğini
karşılaştırmışlardır (Machover rejimi). Çalışma sonucunda, adjuvan kemoterapi lehine
genel sağkalımda anlamlı artış görülmediği bildirilmiştir (75).
Chipponi ve ark., kemoterapi alan (5FU, lökovorin ve sisplatin) veya takipteki hastalar
için adjuvan tedaviyi önermişlerdir. 5 yıllık sağkalım oranının iki grupta da benzer
olduğu belirtilmiştir (76).
20
Cascinu ve ark., çalışmalarında yoğun tedavi rejimini (haftalık PELF rejimi, PELFw)
5FU/lökovorin kombinasyonuna kıyasla yüksek riskli radikal rezekte mide kanseri
hastalarında araştırmışlardır. Çalışmada, 5 yıllık sağkalım oranlarının yoğun tedavi
rejimi alan grupta %52 ve 5FU/lökovorin grubunda ise %50 olduğu bildirilmiştir. Her
iki gruptaki hastaların %10’undan daha azı evre III-IV toksisite geçirmiştir. Bununla
birlikte, sadece PELF grubundakilerin %9.4’ü ve 5FU/lökovorin grubundakilerin %43’ü
tedaviyi tamamlamıştır. Her iki gruptaki %50’lik 5 yıllık sağkalım oranı, daha önce
bildirilmiş olan raporlardakinden çok daha yüksektir (77).
S-1, dördüncü kuşak oral floroprimidin türevi olup, Japonya’da geliştirilmiştir. Koizumi
ve ark. (78) tarafından yapılan faz 1/2 çalışmalarında, ileri evre mide kanseri için tekli
ajanın yüksek aktivitesi gösterilmiştir. S-1 evre II/III hastalığın küratif D2 rezeksiyonu
sonrası mide kanserli hastaların adjuvan kemoterapisi için test edilmiştir (79). Bu ilk
geçici analiz S-1’e ilave cerrahiye karşılık, tek başına cerrahi için düşük ölüm riski
göstermiştir. S-1 tedavisini sonlandırabilen hasta oranının %65.8 ve evre III-IV
toksisitelerinin oldukça nadir görüldüğü bildirilmiştir. Bu sonuçlara göre, evre II-III
mide kanseri hastalar için küratif D2 diseksiyonundan sonra hastalara S-1 adjuvan
kemoterapi önerilmiştir. Bununla birlikte, bu veriler Japon toplumunun verileri olup,
Asya ve Batı’daki hastaların farkları ve farklı cerrahi prosedürleri göz önüne alınarak,
verilerin klinik pratiğe aktarılırken Japon olmayan popülasyonlarda dikkatlice
yorumlanması gerektiği bildirilmektedir.
Hermans ve ark., postoperatif adjuvan tedavisi (sistemik kemoterapi ± immunoterapi,
intraperitoneal kemoterapi ve radyoterapi) ile ilgili bazı çalışmaları derlemiş ve tedavi
almayan kontrol grubuyla karşılaştırmıştır. Sonuçta, adjuvan tedavinin sağkalımı
geliştirmediği sonucuna varılmıştır (80).
Earle ve Maroun’un meta analizleri küçük fakat anlamlı bir sağkalım faydasını adjuvan
kemoterapi alan hastalarda göstermiştir (81).
Mari ve ark., tek başına cerrahiye kıyasla adjuvan kemoterapinin tüm randomize klinik
çalışmalarının
sistematik
bir
derlemesini
yapmışlardır.
Bunun
sonucunda,
kemoterapinin ölüm riskini %18 düşürdüğü fakat antrasiklinlerin tedavi rejimlerine
eklenmesinin sonuçları iyileştirmediği belirtilmiştir. Çalışmada, kemoterapinin yüksek
riskli mide kanserli hastalar için 5FU bazlı rejimlerle küçük bir sağkalım faydası
üretebileceği bildirilmektedir (82).
21
Panzini ve ark., tarafından yapılan meta analizde, adjuvan kemoterapi için anlamlı bir
sağkalım ileri sürülmüştür (83).
Hu ve ark., rezekte mide kanseri hastalarının intravenöz kemoterapi ile tedavi edildiği
çeşitli çalışmaları derlemiş ve kemoterapinin tek başına cerrahiye kıyasla pozitif bir
tedavi etkisi sağladığı belirtilmiştir (84).
Janunger ve ark., yaptıkları meta analizlerinde, adjuvan kemoterapi ile tedavi edilen
hastaları kontrollerle kıyasladıklarında anlamlı sağkalım faydaları bulmuşlardır (85).
Alt grup analizleri adjuvan kemoterapinin lenf nodu pozitif hastalarda daha fazla fayda
sağladığını göstermiştir (81, 82). Bununla birlikte, kullanılan meta analizlerin
heterojenitesinin yüksek olması, daha eski kemoterapi rejimlerinin veya farklı cerrahi
prosedürlerinin zor değerlendirilmesi, her bir çalışmada az sayıda hasta değerlendirilmiş
olması ve değişik çeşitlerde kemoterapi rejimlerini içermesi nedeniyle elde edilen bu
sonuçların genellenemeyeceği bildirilmektedir.
Değişik kemoterapi rejimlerini tek başına cerrahi ile karşılaştıran üç randomize faz 3
çalışmasında, hastalıksız sağkalım ve genel sağkalım bakımından adjuvan tedavi lehine
anlamlı bir artış görülmediği bildirilmiştir (73, 77).
Son yapılan meta-analizlerde, küratif rezeksiyon yapılan olgularda 5FU içeren adjuvan
kemoterapi rejimleri incelenmiş ve 3, 5 ve 7 yıllık genel sağkalım verilerinde küçük bir
iyileşme gözlenirken, hastalıksız sağkalım sürelerinde herhangi bir iyileşme
gözlenmemiştir (86).
Oldukça kapsamlı başka bir meta-analizde, sağkalım ve nüks açısından adjuvan
kemoterapi için herhangi bir avantaj gözlenmemiştir (87).
Liu ve ark.’nın yapmış olduğu meta-analizlerinde ise, küratif rezeksiyon sonrasında
adjuvan tedavi gruplarında yalnızca cerrahi grubuna göre sağkalımda ve hastalıksız
sağkalımda minimal bir iyileşme söz konusu olduğu belirtilmektedir (88).
Sunce ark.’nın meta-analizinde 12 randomize kontrollü çalışma ele alınmış ve sağ
kalımda iyileşme saptanmıştır. Yazarlar en olumlu sonuçların oral 5FU ile elde
edildiğini belirtmişlerdir (89).
22
Di Costanzo ve ark., yapmış oldukları faz 3 çalışmasında, hastalara PELF tedavisi
(sisplatin, epirubisin, lökovorin ve 5FU) uygulanmış ancak sağkalım açısından olumlu
sonuç elde edilememiştir (74).
Başka
bir
çalışmada,
S-1
(tegafurun
oral
aktif
kombinasyonu),
gimestat
(dihidropirimidin dehidrogenaz inhibitörü) ve oksonik asit (5FU’nun GİS toksisitesini
azaltmak için) kullanılmış ve sağkalımda iyileşme gözlenmiştir (90).
2008-2009 yıllarında yayınlanan mide kanserinde küratif rezeksiyon sonrası adjuvan
kemoterapi ile ilgili hemen tüm editoryal makalelerde sunulan ortak görüş; uygulanan
çeşitli kemoterapi rejimlerine karşın, bu tedavi rejiminin mutlaka uygulanması
gerektiğini gösterir yeterli kanıt bulunmamaktadır. Devam eden pek çok çalışmaya
karşın 5FU’lu kombinasyonlar halen en güvenilir şemalar olarak görülmektedir. İster
preoperatif, ister postoperatif olsun ileri evre mide kanserlerinde sistemik kontrolü
sağlayacak cerrahi dışı ek tedavilere gereksinim olduğu açıktır (42).
2.12.2.2. Adjuvan İntraperitonel Kemoterapi
Cerrahi ardından hedefli adjuvan tedavi olarak intraperitonel kemoterapinin kullanımı
profilaktik ve/veya terapötik açıdan doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Bu
tedavinin amacı peritonel yüzeye verilen toplam ilaç miktarını maksimize ederken,
sistemik sirkülasyonunu minimize etmektir. Mitomisin C ve/veya platinum bazlı
rejimler içeren birkaç randomize çalışmada, bu yaklaşımın avantajı araştırılmış, fakat
kesin olmayan sonuçlar elde edilmiştir. Ayrıca, ilaç verilmesinin zamanı, konkomitan
hiperterminin etkisi ve kemoterapötik ajanın optimal seçimi bu tedavi şeklinde hala
tartışma konusudur. Sonuç olarak, intraperitonel uygulamada tedavi rejimleri enstitüler
arasında değişkenlik göstermektedir.
Son zamanlarda yapılan bir meta analizde, adjuvan intraperitonel kemoterapinin; genel
sağkalım, rekürren insidansı, morbidite, mortalite ve hayat kalitesi üzerine potansiyel
rolü incelenmiştir. Bu çalışmada, 5 farklı intraperitonel tedavi değerlendirilmiş olup,
bunlar
arasında;
hipertermik
intraoperatif
intraperitonel
kemoterapi
(HIIC),
normotermik intraoperatif intraperitonel kemoterapi (NIIC), erken postoperatif
intraperitonel kemoterapi (EPIC), geciktirilmiş postoperatif intraperitonel kemoterapi
(DPIC) ve intraperitonel kemoterapinin kombine formu bulunmaktadır. HIIC ve HIIC
ile kombine edilmiş EPIC’de anlamlı bir sağkalım artışı bulunmuştur. NIIC, EPIC veya
DPIC ile bir avantaj bulunmamıştır. Birisi HIIC ve diğeri 3 NIIC’yi kullanmak üzere 4
23
çalışmanın peritonel rekürrens verileri, kontrol gruplarıyla kıyaslandığında anlamlı bir
farklı peritonel yetmezlik göstermemiştir. Sadece bir çalışma EPIC’le ilişkili olarak
lokorejyonel rekürrensin anlamlı düşüşünü göstermiştir. Toksisite açısından meta
analizler, intraperitonel kemoterapi grubunda kontrol grubuna kıyasla intra-abdominal
abselerin ve nötropenilerin arttığını göstermiştir (91).
Mide kanseri için küratif rezekte olan hastaların önemli bölümü (yaklaşık yarısı) klinik
olarak belirgin peritonel karsinomatozis geçirir. Sık görülen bu durum primer mide
kanseri rezeksiyonu sonrası intraperitonel tedavi kullanımını desteklemiştir. Geçmişte
sisplatin, mitomisin veya 5FU bu amaçla yaygın olarak kullanılmıştır. Yöntem
hipertermik uygulama ile güçlendirilmeye çalışılmıştır (92, 93).
Yu ve ark., yaptıkları randomize çalışmada, hastaları intraperitonel tedavi (mitomisin C
ve 5-FU) ve tek başına gözlem gruplarına ayırmışlardır. Çalışmadaki intraperitonel
grubun daha yüksek morbidite ve mortalite oranlarına sahip oldukları bildirilmiştir (93).
Bu sonuçlara göre, intraperitonel kemoterapinin hala deneysel bir yaklaşım olduğu ve
klinik çalışmalar dışında düşünülmemesi gerektiği bildirilmektedir.
2.12.2.3. Adjuvan Radyoterapi
Adjuvan radyoterapinin tek başına cerrahiye karşılık iki randomize çalışması yapılmıştır
(94, 95). Üç kollu randomize bir çalışmada, adjuvan kemoterapi (5FU, doksorubisin,
mitomisin) ve adjuvan radyoterapi tek başına cerrahi ile karşılaştırılmıştır (94). Başka
bir çalışmada da, adjuvan intra-operatif radyoterapi alan hastalar tek başına cerrahi ile
karşılaştırılmıştır (95). Her iki çalışma da, adjuvan radyoterapinin herhangi bir ilave
fayda sağlamadığı bildirilmiştir.
Adjuvan radyoterapi uygulamalarının temelini lokorejyonel hastalığın sağkalım
üzerindeki olumsuz etkileri oluşturmaktadır. Mide kanserli olguların otopsilerinde izole
lokorejyonel hastalık %21 olarak belirlenirken hastalığın herhangi bir şekilde nüks ettiği
olguların otopsilerinde ise lokorejyonel hastalık bulguları %57-88 pozitif bulunmuştur
(96).
Fiorica ve ark.’nın yapmış oldukları meta-analizde, küratif rezeksiyon sonrası
radyoterapi yada kemoradyoterapi ile, 3 ve 5 yıllık sağkalımlar da iyileşme sağlandığı
ve en iyi 5 yıllık sağkalım sonuçlarının kemoradyoterapi ile elde edildiği bildirilmiştir.
İlave olarak, tedaviye bağlı ölümlerde kemoradyoterapi ile artış görülmediği, yan etki
24
oranının yüksek olduğu ve preoperatif radyoterapinin 3 ve 5 yıllık sağkalım oranlarını
iyileştirdiği belirtilmektedir (97).
Başka bir retrospektif çalışmada, adjuvan radyoterapi uygulanan olgularda özellikle
evre III ve IVM0 olguların sağkalım açısından bu tedavi modalitesinden yararlandığı
belirtilmiştir (98). Yapılan çalışmalardan birinde de, geride kalan midenin
ışınlanmaması ve yalnızca saha ışınlamasının yapılması ile daha iyi sonuçlar elde
edileceği ve komplikasyon oranının azalacağı belirtilmektedir (99).
2.12.2.4. Adjuvan Kemoradyoterapi
Adjuvan radyoterapideki esas amacın lokal kontrolü sağlamak ve bununla birlikte
sistemik kontrolün de mutlaka sağlanması gerektiğinden radyoterapi ile birlikte
kemoterapi uygulanması gündeme gelmiştir. Tek başına adjuvan radyoterapinin
sonuçları başarısız olduğu için, araştırmacılar konkomitan 5FU kemoterapisini
randyosensitizör şeklinde kullanarak radyasyon tedavisinin etkinliğini artırmaya
çalıştılar. Moertel ve ark., kontrol grubuna kıyasla kemoradyoterapi grubunda 5 yıllık
sağkalımda iyileşme saptamışlardır (sırasıyla %4’e karşılık %20). Ancak, bu
çalışmalardaki yetersiz hasta sayısı sonuçların değerlendirilmesini kısıtlamıştır (100).
Yapılan bir grup çalışmasında (INT0116), (101) evre Ib-IVa mide kanserinin potansiyel
küratif
rezeksiyonunu
takiben,
hastalar
tek
başına
gözlem
veya
adjuvan
radyokemoterapi almışlardır. Adjuvan tedaviye alınan hastalara 1-5. günlerde 5FU 425
mg/m2/gün ve lökovorin 20 mg/m2/gün; sonrasında 5 hafta boyunca 45 Gray (Gy)
radyasyonun verilmesi ile radyasyonun ilk 4 ve son 3 gününde bolus 5FU 400 mg/m2 ve
lökovorin 20 mg/m2 verilmesiyle takip etmişlerdir. Radyoterapinin tamamlanmasından
bir ay sonra, başlangıç kemoterapisinin aynısından 2 ek siklus tekrar uygulanmıştır.
Radyokemoterapi grubunda, ortalama 5 yıllık takipten sonra tek başına cerrahiye
kıyasla 5 yıllık genel sağkalım oranında iyileşme ve relapssız sağkalım oranında artma
görülmüştür. Kemoradyoterapi grubu hastalarının %41’inde evre III, %32’sinde ise evre
IV toksisiteleri görülmüş ve 3 (%1) hasta tedavinin toksik etkilerinden kaybedilmiştir.
Bununla birlikte, tedavi grubundaki hastaların sadece %65’inin tedaviyi tamamladığı,
toksisitenin kabul edilebilir olduğu ve tedaviye bağlı ölümlerin düşük olduğu
bildirilmiştir. Çalışmada, 5FU’ya ilave olarak lökovorin ve radyoterapinin yüksek risk
mide kanserli tüm hastalarda kabul edilmesi önerilmiştir. Ancak bununla ilgili olarak,
25
mide kanserli hastalar için radyokemoterapinin standart bir tedavi olarak kabul
edilmesinde tam bir görüş birliği bulunmamaktadır.
Postoperatif
kemoradyoterapinin
faydaları
genellikle
lokorejyonel
rekürrenste
görülmektedir. Kemoradyasyon tedavisi daha çok artmış lokal kontrole dayanmaktadır
ve radyokemoterapi geçiren hastaların daha az lokorejyonel rekürrens geçirdikleri, uzak
rekürrenslerin ise kemoradyasyon tedavisi alan ve almayan iki grup arasında eşit olduğu
bildirilmektedir.
Kim ve ark., yaptıkları bir çalışmada, adjuvan radyokemoterapinin faydalarını ileri
sürmüşlerdir. Çalışmaya alınan hasta populasyonu mide kanseri için D2 gastektomi
geçirmiş ve hastalar postoperatif 5FU, lökovorin ve radyoterapiyle tedavi edilmiştir.
Postoperatif kemoradyoterapinin sağkalımı ve hastalıksız sağkalımı anlamlı olarak
uzattığı bildirilmiştir (102).
Adjuvan kemoradyoterapinin tercih edilmesinin temel nedeni, D1 diseksiyonunun
batıda yaygın olarak gerçekleştirilmesi ve olası lokal hastalık nüksünün bu tedavi rejimi
ile kontrol edilebilmesidir. Farklı kemoterapi rejimleri ile birlikte uygulanan
radyoterapinin sağkalımda iyileşme sağlayacağı düşünülerek pek çok tedavi şeması
denenmektedir. Başlıca tedavi şemaları;
 Paklitaksel+sisplatin+radyoterapi,
 5FU+folinik asit+sisplatin+paklitaksel, 5FU+folinik asit+sisplatin, 5FU+irinotekan,
5FU+sisplatin+dosetaksel,
 5FU+lökovorin (D2 diseksiyonlu olgularda), oral UFT ile %5FU karşılaştırmalı,
 5FU+sisplatin ve
 S-1+sisplatin (D2 diseksiyonlu olgular) şeklindedir (42).
Adjuvan kemoradyoterapi ile ilgili bir meta-analizde, şu sonuçlar elde edilmiştir;
radyoterapi tek başına veya kemoterapi ile kombine edildiğinde rezeksiyon sonrası 3 ve
5 yıllık mortalite oranlarını azaltmaktadır; 5 yıllık mortalite oranlarındaki en belirgin
azalma postoperatif kemoradyoterapi çalışmalarından elde edilmiştir; oluşan yan
etkilerin fazlalığına bağlı olarak tedaviye bağlı ölüm oranlarında kemoradyoterapi
gruplarında artış gözlenmiştir ve son olarak; preoperatif radyoterapi uygulamaları
güvenli olup, 3-5 yıllık mortaliteyi azaltmaktadır (97).
26
Sonuç olarak, kemoradyoterapinin adjuvan amaçla kullanımıyla ilgili randomize
çalışmalar devam etmekte, özellikle yüksek riskli, lokal nüksün gelişme olasılığı yüksek
olan lokal ileri evre olgularda adjuvan kemoradyoterapi önerilmektedir. Bu tedavi
modalitesinin D0–D1 diseksiyon yapılan olgularda standart uygulama haline geldiği
bildirilmektedir (103).
2.12.2.5. Adjuvan Kemoimmunoterapi
Tek başına cerrahi ile adjuvan kemoimmunoterapiyi karşılaştıran randomize
çalışmalardan elde edilen veriler çelişkilidir. Çalışmalarda ya tek başına kemoterapi ya
da ek olarak Bacillus Calmette-Guerin (BCG), levamizol, protein bağlı polisakkarit
veya S. pyogenes preparatı (OK-432) kullanıldı.
Levamizol’lü veya protein bağlı polisakkaritli sonuçlar negatifken, BCG’li adjuvan
kemoimmünoterapi sonuçları kontrol grubuna karşı anlamlı sağkalım artışı sağlamıştır.
Daha geniş randomize çalışmalarda, OK-432 kullanımı ile ilgili çelişkili sonuçlar
bildirilmiştir (61).
İki ayrı çalışmada, adjuvan kemoimmünoterapinin sağkalımı arttırdığı bildirilmiştir.
Bununla birlikte, bu çalışmalarda kontrol grubu tek başına cerrahi ile değil tek başına
kemoterapi ile karşılaştırılmıştır (61). Uzun takipli çalışmalardan birisinde de, adjuvan
5FU+Adriablastin+poliüridlik asit (immunmodilatör) kombinasyonunun T3-T4, N2
grubu hastalarda belirgin olarak sağkalımı iyileştirdiği bildirilmiştir (104).
2.12.3. Metastatik Hastalığın Tedavisi
Başlangıçta birçok hasta kliniğe evre IV olarak başvurmakta ve hastalığın önce lokalize
olduğu zannedilen hastaların tam bir evreleme sonrasında bir kısmının metastatik
olduğu saptanmaktadır. Evre IV hastalar için beş yıllık sağkalım sıfıra yakındır. Yeni
tanı konulan önemli bir hasta grubu inkürabl olmaktadır. Mide kanserinde genel kür
oranının düşük olması ve birçok hastada ilerlemiş hastalık nedeniyle mide kanserinin
tedavisinde palyasyon önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle palyatif tekniklerin uygun
biçimde anlaşılması ve uygulanması gerekmektedir.
En uygun palyasyonun, belirtileri rahatlatıp ortadan kaldırırken, hastanın yaşam
kalitesini de bozmadan en az morbiditeye neden olması gerektiği belirtilmektedir.
Sağkalımın uzatılması palyasyonun amacı değildir. Bununla birlikte palyasyonun;
gastrointestinal kanama veya gastrik çıkış obstrüksiyonu gibi düşkün hale getiren ve
27
yaşamı tehdit edebilecek dolayısıyla sağkalımı azaltabilecek sorunları giderebileceği
ifade edilmektedir.
2.12.3.1. Metastatik Hastalıkta (Evre IV M1 için) Genel Tedavi Stratejisi
İleri veya metastatik mide kanserinde sistemik kemoterapinin rolü günümüzde de
palyasyona bağlıdır. Mide kanserinde birçok kemoterapötik ajan araştırılmıştır. 5FU
mide kanserinde kemoterapi rejimleri için oldukça önemlidir. 5FU’nun tekli ajan olarak
bolus intravenöz injeksiyon veya sürekli infüzyon şeklinde uygulanması durumunda
%20-30 oranında cevap elde edildiği bildirilmiştir (105). 5FU’nun başlıca yan etkileri;
mukozit, diyare, miyelosüpresyon ve el-ayak sendromudur. Mide kanserinde kullanılan
diğer aktif ajanlar; mitomisin C, antrasiklinler (doksorubisin, epirubisin), sisplatin ve
etoposiddir. Bu ajanlar kullanılarak, %6-30 oranında cevap elde edildiği belirtilmiştir
(106). Taksanlar, paklitaksel ve dosetaksel, UFT (urasil-tegafur) ve irinotekan gibi
birçok yeni ajanın ileri evre mide kanserinde aktivitesinin saptandığı fakat bunların tek
ajan olarak kullanılmasının cevap oranında iyileşme göstermediği bildirilmiştir (107).
Metastatik Hastalığın kemoterapötik tedavisi; teşhis sonrası uygulanan ilk tedavi ve
teşhis sonrası uygulanan ikinci tedavi şeklinde yapılır.
Teşhis Sonrası Uygulanan İlk Tedavi
Radikal cerrahi sonrası hem lokal hem de uzak rekürrensin yüksek oranı ve tanı anında
unrezektabl olarak bulunan hastaların sayısı göz önüne alındığında, metastatik mide
kanseri hastalarındaki kötü prognozu iyileştirmek için aktif sistemik tedavilerin
tanımlanmasının önemli olduğu bildirilmiştir (108). İleri mide kanserinin tedavisi için
en yaygın çalışılan tekli ajanların; 5FU, doksorubisin, mitomisin C ve sisplatin olduğu
belirtilmiştir (90, 109). Bu ajanların yanı sıra; taksanlar, oral fluoropirimidinler ve
topoizomeraz inhibitörleri gibi daha yeni sitotoksik ajanların da araştırılma aşamasında
olduğu bildirilmektedir. Tekli ajan kemoterapisi ile yanıt oranlarının %17-33.3 arasında
görüldüğü bildirilmiştir (90, 110). 1990’larda birkaç 5FU bazlı rejim en iyi destek
tedavisi bakımından randomize klinik çalışmalarda karşılaştırılmıştır. Bu çalışmalarda
kullanılan
rejimlerin
5FU,
doksorubisin,
epirubisin,
metotreksat
ve
etoposit
kombinasyonları olduğu ve ortalama cevap oranının %29-50 ve ortalama sağkalım
sürelerinin 10-12 ay olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmalarda test edilen rejimlerin
FAMTX (5FU, doksorubisin, metotreksat), ELF (etoposid, lökovorin, 5FU) ve FEMTX
(5FU, epidoksorubisin, metotreksat) olduğu belirtilmektedir (111).
28
Faz 2 ve 3 çalışmalarında değerlendirilen diğer rejimlerin ise CF (sisplatin, 5FU), EAP
(etoposid, doksorubisin, sisplatin), ECF, PELF olduğu belirtilmiştir (90, 112). Ancak,
değişik kemoterapi kombinasyonlarının etkinliğini karşılaştıran randomize faz 3 klinik
çalışmalar, tekli rejimlerin kombine rejimlere göre üstün olmadığını bildirmiştir (90,
113, 114).
Çeşitli kemoterapötik rejimlerin etkinliğini ve güvenliğini karşılaştırmak için 3 ülkenin
katılımı ile gerçekleştirilen bir faz 3 çalışması yapılmıştır. Bu 3 çalışmada tek ajanlı
5FU’yu referans grubu olarak almış ve fluorourasil içeren kombinasyon rejimleriyle
karşılaştırmıştır. Bu 3 çalışma 3 farklı ülke de yapılsa da -ABD, Kore, Japonya- benzer
sonuçlar vermişlerdir. Tek başına 5FU’ya hiçbir kombinasyon üstün gösterilmemiştir.
ABD çalışması; FAMe (5FU, doksorubisin, metil lomustin-MCCNU-) ile 5FU’yu ve
FAMe + TZT (triazinat)’yi karşılaştırmıştır. Ortalama sağkalım FAMe + TZT grubunda
daha uzun olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı değildir (115). Kore çalışması;
5FU’yu, FAM (5FU, doksorubisin, mitomisin) veya CF (5FU, sisplatin) ile
karşılaştırmıştır. Sonuç daha iyi cevap oranı ve daha uzun ortalama sağkalım 5FU’ ya
kıyasla CF lehinedir fakat istatistiksel olarak anlamlı değildir (116). Japon çalışması ise;
5FU’yu CF ve UFT + MMC (urasil ve tegafur + mitomisin) ile karşılaştırmıştır.
Ortalama sağkalım açısından anlamlı bir fark yokken, CF daha iyi cevap oranı vermiştir
(117). Üç çalışmada hiçbir rejim tek başına 5FU ile karşılaştırıldığında sağkalım
uzaması göstermemiştir. Ancak cevap oranları ve progresyonsuz sağkalım açısından
sisplatin (CDDP-eski, standart sisplatin gibi ilaçlar) + 5FU (CF) grubunda tek ajan
olarak 5FU grubundan daha iyi olduğu Kore ve Japonya çalışmalarında gösterilmiştir.
Bununla birlikte, sonuçların yorumunun, özellikle alt grup çalışmalarının kontrol
grupları hakkında bölgelere göre değiştiği bildirilmektedir (118).
Monoterapideki olumlu sonuçları gözlendikten sonra daha yeni taksan rejimleri
incelenmiştir. Paklitaksel içeren rejimler %22-51’lik genel cevap oranı ve ortalama 6-14
aylık genel sağkalım vermiştir. Miyelosüpresyon en sık rastlanılan yan etkidir (119).
Birkaç faz 2 çalışmasında hem çift hem de üçlü dosetaksel bazlı tedavi rejimleri ileri
evre mide kanserinde araştırılmıştır. Cevaplar ortalama 9-10 aylık sürelerle %33-55
arasındadır (90, 120). Van Cutsem ve ark. (V-325 çalışması), kemoterapiye hassas
hastalara ya dosetaksel, sisplatin ve günlük devamlı 5FU infüzyonu (DCF) ya da
sisplatin ve devamlı 5FU (CF) infüzyonu uygulamıştır (121). Bu çalışmada; DCF’nin
29
ortalama sağkalım, tümör progresyonu zamanı (TPZ) ve genel cevap oranının CF
kombinasyonundan anlamlı olarak daha üstün olduğu bildirilmiştir. Bununla birlikte,
DCF’de CF’den daha kötü bir toksisite bildirilmiştir. Yüksek toksisiteye rağmen,
dosetakselinin CF’ye eklenmesi, hem klinik faydayı hem de yaşam kalitesini artırdığı
belirtilmektedir (114).
Çok merkezli bir faz 2 çalışmasında, Roth ve ark., ECF kombinasyonunu dosetaksel
bazlı bir rejim olan ya dosetaksel ve sisplatin (DC) ya da dosetaksel, sisplatin ve günlük
5FU (DCF) infüzyonuyla karşılaştırdılar (122). Çalışma sonucunda, genel cevap
oranının ECF için %25, DC için %18.5 ve DCF için %36.6 olduğu bildirilmiştir.
Ortalama sağkalım ise sırasıyla; 8.3, 11.0 ve 10.4 aydı. DCF’nin, ECF’den daha aktif
bir rejim olmakla birlikte daha yüksek oranda komplike nötropeniye sebep olduğu ve bu
yüzden uygun hasta seçimi ve yönetiminin önemli olduğu belirtilmiştir (90, 123).
Pozzo
ve
ark.,
irinotekan,
5FU
ve
lökovorin
ve
irinotekan
ve
sisplatin
kombinasyonlarını bir faz 2 çalışmasında 115 metastatik hastada karşılaştırmıştır. genel
cevap oranının ve ortalama genel sağkalımın iki grupta sırasıyla %44.4’e karşılık %32.1
ve 10.7 aya karşılık 6.9 ay olduğu bildirilmiştir. Her iki grupta da evre III-IV
nötropeninin oldukça tehlikeli düzeyde olduğu belirtilmiştir. Hastaların yaklaşık
%23’ünde evre III-IV diyare görülmüştür (124).
Bir başka çalışmada, Oksaliplatin, 5FU ve folonik asit kombinasyonları (FOLFOX) 49
lokal, ileri evre veya metastatik mide kanseri hastasında değerlendirilmiş ve genel cevap
oranının %44.9 ve ortalama genel sağkalımın 8.6 ay olduğu bildirilmiştir. Evre III-IV
nötropeni, trombositopeni ve anemi sırasıyla hastaların %38, 4 ve 11’inde
gerçekleşmiştir. Evre III periferik nötropeni hastaların %21’inde görülmüştür (125).
İngiltere’de yapılan REAL 2 çalışmasında (kapesitabin ile fluorourasil ve oksaliplatin
ile sisplatini ileri evre özofageal kanserli hastalarda karşılaştıran randomize çok
merkezli faz 3 çalışması) 1002 hasta, epirubisin ve sisplatin artı ya 5FU (ECF) ya
kapesitabin (ECX) ya da epirubisin ve oksaliplatin ile birlikte 5FU (EOF) veya
kapesitabin (EOX) alacak şekilde üçlü tedaviye alınmışlardır (113). Ortalama genel
sağkalım ve 1 yıllık sağkalımın ECF, ECX, EOF ve EOX gruplarında sırasıyla 9.9, 9.9,
9.3 ve 11. ay ve %37.7, %40.8, %40.4 ve %46.8 şeklinde olduğu belirtilmiştir.
Kapesitabin’in ve 5FU’nun toksik etkileri benzer olup, sisplatine kıyasla, oksaliplatin
daha düşük evre III veya IV nötropeni, alopesi, renal toksisite ve tromboembolizm;
30
daha yüksek evre III-IV’de ise diyare ve nötropeni göstermişdir. Sonuç olarak, DCF
rejiminin tedavi edilmemiş ileri evre mide karsinomalı ve iyi performans durumlu
hastalarda referans olarak kullanılabileceği bildirilmiştir.
Teşhis Sonrası Uygulanan İkinci Tedavi
Mide kanserinde teşhis sonrası ikinci tedavide kemoterapilerin rolü kesin değildir (90).
Yapılan bir çalışmada, ECF veya CF rejiminden sonra progresyon gösteren 38 hastada,
dosetaksel ve oksaliplatin kombinasyonun sadece marijinal bir aktivite gösterdiği
belirtilmiştir. Bu çalışmada genel cevap oranının %10.5, hastalık stabilizasyonunun
%47.3, ortalama tümör progreyon zamanının 4 ay ve genel sağkalımın 8.1 ay olduğu
bildirilmiştir. Çalışmada uygulanan tedavinin iyi tolere edildiği ve bu tedavide birinci
sıradaki toksisitenin nötropeni olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada, 13 hasta aynı
zamanda üçüncü sıra tedavide irinotekan içeren bir rejim almış ve bu rejimin
uygulandığı hastaların ortalama genel sağkalımlarının diğer hastalardan daha yüksek
olduğu bulunmuştur (126).
Tek başına dosetakselle ve/veya dosetakselin epirubisin, sisplatin veya kapesitabinle
kombinasyonlarında
ilginç
sonuçlar
gözlendiği
belirtilmiştir.
Kombinasyon
protokollerinin monoterapiye kıyasla genel cevap oranının aktivitesi bakımından sadece
hafif artış gösterdiği bildirilmiştir (90).
Yapılan bir çalışmada irinotekanın, tekli ajan olarak veya sisplatin, mitomisin C ve
5FU/lökovorin (FOLFIRI) ile kombine olarak aktivite ve tolerasyon açısından
taksanlardakine benzer sonuçlar verdiği bildirilmiştir (90).
Geçmişte, ileri evre mide kanseri olgularında ortalama sağkalım süreleri 6-10 ay
arasında değişmekte iken yeni kullanıma giren irinotekan, taksanlar (dosetaksel,
paklitaksel), oksaliplatin ve oral fluoropirimidinler (kapesitabin, S-1) sayesinde
ortalama sağkalım sürelerinin uzadığı belirtilmiştir (42, 127). Ancak, ortalama
sağkalımdaki bu iyileşmenin 1-2 ayla sınırlı olduğu ve sağkalım ortalamalarının ancak
12 aya kadar uzayabildiği bildirilmiştir (128). Güncel tedavi şemalarını özetleyerek
durumu daha iyi anlamak mümkündür. İki haftalık aralarla uygulanan kapesitabin +
oksaliplatin + irinotekan ile ortalama sağkalım 12 ay; oksaliplatin ile 9.8 ay; 5FU +
lökovorin + oksaliplatin + irinotekan ile 11.9 ay; 5FU + lökovorin + paklitaksel +
sisplatin ile üç çalışmadan birincisinde 9.6 ay, ikincisinde 10.5 ay ve üçüncüsünde 12.7
ay; paklitaksel + sisplatin ile üç çalışmadan birincisinde 11 ay, ikincisinde 9.1 ay,
31
üçüncüsünde 12.1 ay ve dördüncüsünde 8.7 ay; irinotekan + oksaliplatin ile 9.5 ay; oral
fluoropirimidin + sisplatin ile 10.2 ay; paklitaxel + S-1 ile üç çalışmadan birincisinde 12
ay, ikincisinde 13.9 ay, üçüncüsünde 9.5 ay ve dördüncüsünde 13.5 ay; dosetaksel + S-1
ile iki çalışmadan birinde 15 ay diğerinde 13.7 ay; kapesitabin + oksaliplatin ile 10.5 ay;
oksaliplatin + kapesitabin + epirubisin ile 10.1 ay olduğu bildirilmiştir (42). Tüm bu
değişik şemaların içinde halen en gözde olanının oral fluoropirimidin (S-1 veya
kapesitabin) ve platinum kombinasyonun olduğu belirtilmiştir (42, 129). Taksan grubu
ilaçların intraperitoneal uygulaması ile ilgili hayvan çalışmalarında, sonuçlarının olumlu
gelişmeler sağladığı bildirilmiştir (130).
Özellikle kolorektal kanser için uygulamaya konulan yeni moleküler hedef ajanlarının
(bevacizumab, cetuximab, panituzumab) ileri evre mide kanseri için de uygulanmaya
başlandığı belirtilmiştir (42, 131). Bu alandaki çalışmaların hızla ilerlemekte olduğu ve
daha yeni moleküler hedef ajanların (gefitinib, matuzumab gibi) ortaya çıkmakta olduğu
bildirilmiştir (118).
Bununla birlikte, ileri mide kanserinin teşhis sonrası uygulanan ikinci tedavisinde
standart bir tedavi önerilememektedir. Her ne kadar randomize çalışmalar teşhis sonrası
ikinci tedavilerinin tek başına destek tedavilerinden daha iyi olduğunu ileri sürse de,
küçük faz 2 çalışmalar taksan ve irinotekanlarla tek başına veya kombine olarak ilginç
sonuçlar verdiği ifade edilmiştir. Ek olarak, retrospektif analizler, teşhis sonrası ikinci
tedaviye cevap veren hastaların vermeyenlerden daha çok sağkalıma sahip olabileceğini
bildirmiştir (132).
2.12.3.2. Metastatik Hastalığın Tedavisinde Kullanılan Kombinasyonlar ve
Türevleri
FAM ve FAM Türevleri
1970’lerden beri, kombine kemoterapi rejimleri kullanılarak kemoterapi sonuçlarını
geliştirmek için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Sadece ilk kombinasyon rejimine
MeCCNU ile 5FU’nun dahil olduğu ama randomize bir karşılaştırmanın yalnız 5FU
üzerinde hiçbir fayda bulamadığı bildirilmiştir (61). 5FU’nun ayrıca, doksorubisin ve
BCNU ile kombine edildiği ama yine bu rejimin tek başına doksorubisin veya 5FU’ya
ilave BCNU üzerinde hiçbir sağkalım avantajı olmadığı kanıtlanmıştır (61). İlk çalışılan
kombinasyon rejimi olan 5FU, doksorubisin ve mitomisin C (FAM) umut verici bir
kombinasyondu ve yaygın olarak 1980'lerde kullanıldı. Bu tedavi rejimin ilk raporunda,
32
62 hastanın 26’sında kısmi yanıt elde edilmiş olup, cevap oranının %37, ortalama
sağkalımın 5.5 ay ve major toksisitenin miyelosüpresyon olduğu bildirilmiştir (61).
Bununla birlikte, FAM ile AM (doksorubisin ve mitomisin), FAMe (5FU, doksorubisin,
MeCCNU) ve FMe (5FU, MeCCNU)’den daha uzun ortalama yaşam süresi ve daha iyi
bir yanıt oranı elde edildiği geniş bir randomize çalışma yapılmıştır (61). FAM rejimi
daha sonra gelecekteki çalışmalar için standart tedavi rejimi olarak kabul edilmiştir.
Başka bir faz 3 çalışmasında, tek ajan 5FU, 5FU’ya ilave doksorubisin ve FAM’a göre
karşılaştırılmıştır. Araştırmacılar palyatif etki açısından bu üç tedavi rejimleri arasında
anlamlı bir fark bulamadıklarını bildirmişlerdir (61).
Fluorourasil, Doksorubisin ve Metotreksat
1980’lerde yeni ikinci nesil rejimler geliştirilmiştir. Bu tedavi rejimlerden birisi, yüksek
doz metotreksatı takip eden 5FU, doksorubisin kombinasyonudur (FAMTX rejimi).
Bununla birlikte, bu tedavi rejiminde istenilen cevap oranının elde edilemediği
bildirilmiştir (61).
Wils ve ark., yaptıkları çalışmada FAMTX ve FAM’ı karşılaştırmıştır. Çalışmada,
FAMTX için %41 olan cevap oranının FAM’ın %9 olan cevap oranından yüksek ve
sağkalımın FAMTX hastaları için üstün olduğu bildirilmiştir. Toksisitede majör farklar
bulunmadığı ve toksik ölüm oranlarının iki kombinasyon için de benzer olduğu
belirtilmiştir. Başka bir çalışmada ise, FAMTX’in standart bir tedavi rejimi olarak
seçildiği bildirilmiştir. Daha az toksik bir rejim geliştirmek için Wilke ve ark., 5FU’nun
yüksek doz lökovorin ve etoposide eklendiği bir protokülü test etmiştir (ELF rejimi). Bu
çalışmada, 65 yaşından yaşlı ve kalp hastalığı olan 51 hasta tedavi edilmiştir. Sonuçta,
cevap oranının %53, tam remisyonun %12 ve hastaların %20’sinde Evre III-IV
miyelosüpresyon görüldüğü bildirilmiştir. Çalışma sonucunda yazarlar ELF’yi, yaşlı
hastalar veya kardiyak hastaları için uygun rejim olarak tavsiye etmişlerdir (61).
Sisplatin Bazlı Kemoterapi
İkinci nesil başka bir rejim; etoposit, doksorubisin ve sisplatin kombinasyonudur (EAP).
Bir Faz 2 çalışmadaki yüksek bir aktivite baz alınarak, EAP daha sonra faz 3 randomize
bir çalışmada test edilmiştir. EAP’ın, FAMTX’a kıyasla benzer aktivite sağladığı, fakat
daha toksik olduğu ve bu yüzden de tedaviye bağlı mortalitesinin bulunduğu
bildirilmiştir. Anlamlı toksisite farkı bakımından, çalışma sonlandırılmış ve EAP terk
edilmiştir (61).
33
Kim ve ark., 5FU ve sisplatini (CF) tek başına 5FU ve FAM rejimiyle kıyaslamıştır. Bu
daha küçük çalışma grup başına 54-57 hastaya sahiptir. Sisplatin içeren kombinasyon
için cevap oranının (%51) sisplatin içermeyen grubun cevap oranına (%25-26) göre
anlamlı olarak daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Benzer şekilde CF için, progresyon
zamanı bakımından da anlamlı fayda elde edildiği, ancak artmış ortalama sağkalımın
istatistiksel olarak anlamlı bulunmadığı bildirilmiştir (61).
Başka bir çalışmada, sisplatin, epirubisin ve etoposid (EEP) kombinasyonu FEC (5FU,
epirubisin ve sisplatin) ile karşılaştırılmış ve cevap oranlarının tedavi gruplarında
oldukça benzer olduğu bildirilmiştir (61).
1990’lı yıllarda, ELF veya CF’nin klinik etkinlik ve tolerabilitesini, kontrol grubu olan
FAMTX ile karşılaştırmak için geniş randomize bir çalışma başlatmıştır. Ortalama 4.5
yıllık takipten sonra, ortalama sağkalım sürelerinin ELF ile 7.2 ay, CF ile 7.2 ay ve
FAMTX ile 6.7 ay olduğu ve aralarında önemli bir farklılık bulunmadığı belirtilmiştir.
Non-hematolojik ve hematolojik toksisiteler üç tedavi rejimi için de kabul edilebilirdir.
Ancak, orta derece klinik etkinlik (yanıt oranları sırasıyla % 9, % 20, % 12) bu üç
rejimin de ileri evre mide kanseri için standart bir tedavi olarak kabul edilmemesine
neden olmuştur (61).
Webb ve ark., (133) ileri evre özofageal, özofagogastrik bileşke veya mide kanserli
hastalara, ya ECF ya da FAMTX uygulamışlardır. ECF’nin, FAMTX’a kıyasla daha iyi
cevap oranı (sırasıyla % 45 ve % 21) ve daha yüksek ortalama sağkalım (sırasıyla 8.9 ve
5.7 ay) sağladığı bildirilmiştir. Bununla birlikte, klinik çalışmanın metodolojisi
bakımından tartışmalar ve FAMTX ile elde edilmiş tutarsız sonuçlar bulunmaktadır. Bu
çalışmaların sonuçları kısıtlı sağkalım göstermiş ve ortalama sağkalım süresinin 6-8 ay
olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle, epirubisinin CF’ye eklenmesi ile bir gelişme
sağlandığı kesinlik kazanmamıştır. ECF, metastatik mide kanseri için standart bir tedavi
olarak kısıtlı kabul görmüştür. Tarihsel geçmişte bölgeler arasındaki sonuçlar arasında
önemli farklar ve değerlendirmeler olsa da, CF için Avrupa, Kuzey Amerika, Kore ve
Japonya’da sonuçlar benzer olup, ortalama sağkalım süresi 7.2-8.5 ay arasındadır.
Bölgeler arasında kemoterapiye biyolojik cevaplarda anlamlı bir fark olmadığı
görünmektedir (118). Bununla birlikte bu çalışmada, iyi yaşam kalitesinin ECF ile
sağlandığı da bildirilmiştir (61).
34
Bir başka çalışmada bu protokolün benzer hasta grubunda olumlu aktivitesi gösterilmiş
ve ECF, MCF ile kıyaslanmıştır. ECF karşılaştırılabilir genel sağkalım, tümör cevabı,
ortalama başarısız sağkalım göstermiştir fakat yaşam kalitesinin MCF’ye kıyasla
ECF’de daha üstün olduğu bildirilmiştir. Bu ve daha önceki sonuçlar göz önünde
bulundurularak, ECF’nin tüm özofagogastrik kanser hastalarında iyi performans
durumu varsa önerilmesi gerektiği ve ileri çalışmalar için standart bir tedavi olarak
alınması gerektiği belirtilmiştir (134).
FAM rejimini; sisplatin, epirubisin, lökovorin, ve 5FU (PELF) rejimiyle kıyaslamak
için randomize bir faz 3 çalışması yapılmıştır. Nonhematolojik toksisite PELF de daha
sık olup, iki tedaviye bağlı ölüm bulunmaktadır. Bununla birlikte, PELF daha iyi genel
cevap oranı göstermekle birlikte, progresyon zamanı, cevap süresi ve sağkalım
sürelerinin farklı olmadığı belirtilmiştir (61).
PELF rejimi başka bir faz 3 çalışmasında FAMTX ile kıyaslanmıştır. Genel cevap oranı
sırasıyla %39 ve 22 dir. Çalışmada, PELF ve FAMTX arasında progresyon zamanı,
cevap süresi ve ortalama sağkalım açısından fark bulunmadığı belirtilmiştir.
Toksisitelerin çoğu iki grupta aynı olup, bulantı ve diyarenin PELF’de, mukozitin ise
FAMTX’de çok daha şiddetli olduğu bildirilmiştir (112).
Cascinu ve ark., yoğun bir PELF tedavi rejimi önermişler ve rejimde glutatyon ve
filgrastime ek olarak; sisplatin, epirubisin, lökovorin ve 5FU haftalık olarak verilmiştir.
105 tedavi edilen hastadan, 65’i %62’lik genel yanıt oranında objektif cevap
göstermiştir. Ortalama sağkalım 105 hastada 11 aydır. Kırk hasta evre III-IV toksisite
göstermiş olup, bunlar arasında anemi, nötropeni, trombositopeni ve mukozit
bulunmaktadır. Ancak, bu takvim ile bildirilen pozitif sonuçlar faz 3 tabanında
değerlendirilmemiştir (61).
Cunningham ve ark. tarafından yapılan çalışmada, ECF referans rejim olarak alınmış ve
2x2’lik bir dizaynla ECF’nin farklı varyasyonları değerlendirilmiştir (133). Çalışmada,
1002 hasta randomize olarak epirubisin ve sisplatine ilave olarak ya 5FU veya
kapesitabin; ya da epirubisin ve oksaliplatine ilave olarak ya 5FU veya kapesitabin
alacak şekilde gruplandırılmıştır. Çalışma, kapesitabinin venöz 5FU’nun yerini alıp
almayacağını ve oksaliplatinin sisplatinin yerini alıp almayacağını göstermiş olup ve
kapesitabinin 5FU’ya; oksaliplatinin de sisplatine göre daha düşük etkinliğe sahip
olmadığını göstermek için yapılmıştır. Sonuçta, genel sağkalım bakımından kapesitabin
35
içerenlerin 5FU’dan, oksaliplatin içerenlerin de sisplatinden daha düşük bir orana sahip
olmadıkları gösterilmiştir. ECF (epirubisin, sisplatin, ve 5FU), ECX (epirubisin,
sisplatin, ve kapesitabin), EOF (epirubisin, oksaliplatin, ve 5FU) ve EOX (epirubisin,
oksaliplatin, ve kapesitabin) için ortalama sağkalım süreleri sırasıyla; 9.9, 9.9, 9.3 ve
11.2 ay olup, cevap oranları EOX için %47.9, EOF için %46.4, ECX için %42.4 ve ECF
için %40.7’dir. Her rejim çok az farklı toksisite profiline sahiptir fakat hepsi iyi tolere
edilmiştir. Oksaliplatin bazlı rejimler genel olarak daha az insidansta ciddi nötropeni,
alopesi ve nefrotoksisite ile daha iyi tolere edilirken, ciddi periferal nöropeti ve diyare
insidansı yüksektir (113). Kang ve ark. tarafından yapılan başka bir faz 3 çalışmasında,
5FU’nun kapesitabin ile yer değiştirmesi değerlendirilmiştir. 316 hasta sisplatin ile;
kapesitabin veya 5FU grubuna dağıtılmıştır. Primer bitiş noktası, kapesitabin ve
sisplatin (XC)‘in CF’ye karşılık progresyonsuz sağkalımda daha kötü olmamasıdır.
XC’ye karşılık 5FU ve sisplatinin (CF) uzun süreli venöz infüzyonunu karşılaştıran bu
çalışmada, progresyonsuz-sağkalım sırasıyla 5.0 aya karşılık 5.6 aydır. XC grubunda
CF’den daha iyi bir yanıt oranı (%41 e karşı % 29) alınmıştır. Ortalama sağkalım, XC
için 10.5 ve CF için 9.3 olup karşılaştırılabilir düzeydedir. Toksisite profilleri her iki
grupta da benzerdir. İki grup arasında evre III-IV toksisitesi bakımından majör farklar
bulunmamaktadır (135).
1990’lara kadar Japonya’da hiçbir kombinasyon rejimi, tek ajanlı 5FU ile
karşılaştırıldığında ileri evre mide kanserinde sağkalım faydası göstermemiştir. CF
dünyada en yaygın kemoterapötik rejim iken, Japonya ileri evre mide kanserinde tekli
5FU’yu kemoterapötik rejimde referans olarak vermiştir. Bununla ilgili çalışmada, CF
veya UFT+MMC’nin 5FU’dan üstün olduğu gösterilememiştir. Bir başka çalışmada,
oral S-1’in infüzyonel 5FU’yla hiçbir etkinlik veya artan toksisite olmadan yer
değiştirebileceği gösterilmiştir (136).
Al Batran ve ark. tarafından yapılan çalışmada, sisplatin yerine oksaliplatinin yer
değiştirmesi değerlendirilmiştir. Bu randomize faz 3 çalışması, 220 hastanın ya 5FU
2600 mg/m2, lökovorin 200 mg/m2 ve oksaliplatin 85 mg/m2 almasını ya da 5FU 2000
mg/m2, lökovorin 200 mg/m2 ve sisplatin 50 mg/m2 alacak şeklinde randomize
edilmiştir. Çalışma grubu, FLO’ya karşılık FLC ile daha iyi progresyonsuz sağkalım
olan primer bitiş noktasına ya da daha iyi genel sağkalım olan ikincil bitiş noktasına
ulaşamamıştır. Her iki rejim de genel olarak iyi tolere edilmiş fakat FLO daha fazla evre
36
III-IV nötropenisi ve transaminitise sebep olurken FLC daha fazla hematolojik toksisite,
bulantı, kusma, tromboemboli ve alopesiye neden olmuştur (137).
Dank ve ark., irinotekan, 5FU ve folinik asiti (IF) 5FU ve sisplatin (CF) ile karşılaştıran
randomize faz 3 bir çalışması yapmışlardır. 333 hasta ya IF ya da CF’ye randomize
edilmiştir. Ortalama TPZ, IF grubunda 5 ay ve CF grubunda 4.2 aydır. Ortalama
sağkalım süresi, her iki grupta da 10 aydan kısa olup, gruplar arasında istatistiksel fark
bulunmamıştır. IF’ye kıyasla CF’nin; daha fazla toksik ölüm, ciddi nötropeni,
trombositopeni ve stomatitis gösterdiği, fakat evre III ve IV diyarenin IF’de daha yaygın
olduğu bildirilmiştir (Kang H. Ve ark 2011,28). IF’ye göre CF’de daha çok hasta ilaç
ilişkili yan etkilere bağlı olarak çalışmadan çıkmış olup, bunlar arasında CF’nin 5 toksik
ölümüne karşılık IF’nin 1 toksik ölümü bulunmaktadır. Uygun toksisite profili
irinotekanın seçilmiş hastalarda alternatif rejim olabileceğini göstermektedir (138).
Taksanlardan; dosetaksel ve paklitaksel bir faz 3 çalışmada değerlendirilmiştir. (121).
Çalışmada, 445 hasta ya DCF (dosetaksel, sisplatin ve 5FU) ya da CF (sisplatin ve 5FU)
tedavisi almak için randomize edilmiştir. TPZ, primer bitiş noktasıdır. DCF ile daha iyi
TPZ elde edilmiş ve daha iyi cevap oranı sağlanmıştır. Ayrıca DCF için daha iyi genel
sağkalım bulunmuştur. Ancak, dosetakselin CF’ye eklenmesi toksisiteyi artırmış olup,
genel olarak hematolojiktir. Yaşam kalitesinin ise DCF rejimli hastalarda daha fazla
toksisiteye rağmen daha iyi olduğu bildirilmiştir (114). Bu çalışma, toksik etkilerine
rağmen dosetakselinin etkinliğini açıkça göstermiş olup, bu ajanın ileri evre mide
kanserinde ileri sıra tedavilerde yer alması gerektiğini göstermiştir.
Ridwelski, dosetaksel ve sisplatini; 5FU, lökovorin ve sisplatin ile randomize bir faz 3
çalışmasında karşılaştırmıştır. 273 hasta ya DC ya da FLC gruplarına ayrılmıştır. Primer
bitiş noktası progresyon zamanıdır. Ortalama TPZ, DC grubunda 6.3 ay ve FLC
grubunda 6.6 aydır. Ortalama genel sağkalım DC için 9.4 ay ve FLC için 10.2 aydır. DC
daha çok nötropeniyle ilişkiliyken FLC daha çok GI toksisiteyle ilişkilidir (139).
Wagner ve ark., (5), ileri evre mide kanserinde kemoterapinin etkinliği ve tolerasyonunu
sistematik bir derleme ve meta analizi ile değerlendirmişlerdir. Buna göre;
• Temel olarak 5FU bazlı kemoterapiye (tekli ajana) karşılık kombinasyon tedavisi daha
iyi sağkalım oranı göstermiştir.
• Genel tedavi ilişkili toksisiteler kombinasyon kemoterapi grubunda daha yüksek
olmakla birlikte, istatistiksel olarak anlamlı değildir.
37
• 5FU/sisplatin içeren rejimlerin antrasiklinsiz olanlarla karşılaştırılması, üç ilaçlı
kombinasyonlar genel sağkalımda istatistiksel olarak anlamlı fayda göstermiştir.
•
5FU/antrasiklin
içeren
kombinasyonlar
sisplatin
olan
veya
olmayanlarla
karşılaştırıldığında, üç ilaçlı rejim genel sağkalımda istatistiksel olarak anlamlı fayda
göstermiştir.
• Üç ilaçlı kombinasyonlar arasında tedaviye ilişkin ölüm oranları, 5FU’nun devamlı
infüzyon yerine bolus şeklinde verilmesine bağlanmıştır.
•
İrinotekan
içeren
kombinasyonlara
karşılık
içermeyen
kombinasyonların
karşılaştırılması, irinotekan içeren rejimlerde anlamlı olmayan istatistiksel faydayla
sonuçlanmıştır. Bununla birlikte, 3 ilaçlı bir kombinasyonla kıyaslanmamıştır.
• İrinotekan içeren grupta tedaviye ilişkin ölümler %0.7 iken içermeyende %2.6’dır. Bu
karşılaştırmayı içeren çalşmaların üçte ikisinde, irinotekan/FU kombinasyonu
sisplatin/FU ile kıyaslanmıştır.
En iyi sağkalım sonuçlarının 5FU, bir antrasiklin ve sisplatin içeren üçlü rejimle elde
edildiği bildirilmiştir. Bunlar arasında 5FU’yu bolus olarak içeren rejimler daha yüksek
toksik ölüm oranı göstermiştir (140).
Batı’da yaygın olarak, FU’ya ilaveten sisplatin gibi kemoterapötik rejimlerin
kombinasyonu standart kabul edilmektedir. Meta analizlerde, kombinasyon rejimlerinin
tekli ajan tedavilerine üstünlükleri ileri sürülmekte, dahası üçlülerin ikililere göre daha
iyi sağkalım oranı gösterebileceği bildirilmektedir. Bununla birlikte, veriler az sayıdaki
çalışmalara dayandığı için ileri sürülen bu sonuçlar tam olarak kabul görmemiştir (5, 6).
Ulusal Kapsamlı Kanser Ağı mide kanseri klinik kılavuzunun DCF, ECF ve ECF
modifikasyonlarından olan EOX, EOF ve ECX’i, REAL-2 ve V-325 çalışmalarına
dayanan uniform uzlaşma fikirlerine ve yüksek düzeyde kanıta dayalı 1. kategori
tavsiyeler olarak listelediği bildirilmiştir (141).
Fluoropirimidin ve platinum çifti geçerli bir alternatifken Avrupa Tıbbi Onkoloji
Cemiyeti’nin fluoropirimidinler ve platinum ajanları ile kombine antrasiklinleri mide
kanseri için klinik olarak önerdiği bildirilmiştir (142).
38
2.12.3.3. Metastatik Hastalık için Kemoterapi: Destek Tedavisine Karşılık Tedavi
Yapılan dört randomize çalışmada ileri evre hastalıkta kemoterapinin faydalı olup
olmadığı ve kemoterapi ile en iyi destek tedavisinin birbiri ile karşılaştırılması
araştırılmıştır (61). Temel olarak çalışmaların atipik düzeni nedeniyle ve geçici analizler
kemoterapi lehine fayda gösterdiğinde bu çalışmanın sonlanmasına neden olmuştur.
Kemoterapi uygulanmayan olgulara ciddi destek tedavisi uygulanmış ancak bu
gruplarda sağkalım ortalama 3-5 ay arasında değişirken kemoterapi uygulanan
gruplarda sağkalım ortalaması 8-11 ay arasında olmuştur. Genel olarak, sağkalım 6 ay
kadar uzamıştır. Bu veriler sistemik kemoterapinin gerçek etkisini ileri evre hastalıkta
sağkalımda göstermiştir. Elde edilen bu sağkalım yararına karşın yaşam kalitesinin de
sorgulanması gerektiği belirtilmiştir. Kemoterapi ve destek tedavisinin karşılaştırıldığı
serideki kemoterapi grubunda destek tedavisi grubuna göre daha konforlu bir yaşam
avantajı bulunmazken, kabul edilebilir yaşam kalitesi süresinin destek tedavisi grubuna
göre 4 ay daha fazla olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmalarda kullanılan hiçbir rejimde
sisplatin kullanılmadığı belirtilmiştir.
Kemoterapi başlanıp başlanmama seçeneğinin bireyselleştirilmesi gerektiği, evre IV
hastalığın tedavisinin temel olarak palyatif olduğu ve bu düzenekte temel amacın
semptom kontrolü, yaşam kalitesi ve sağkalımı artırmak olduğu bildirilmektedir.
Wagner tarafından raporlanan meta-analizde, 184 hastayı içeren 3 çalışmada,
kemoterapi gruplarında sağkalım adına olumlu faydalar gösterilmiştir.
2.12.3.4. Metastatik Hastalıkta Kemoterapi: Tavsiye Edilen Protokoller
Metastatik mide kanserinde kemoterapi ile ilgili dört randomize çalışmada, en iyi destek
tedavisiyle sağkalım ve yaşam kalitesi açısından karşılaştırma yapılmış ve kemoterapi
prosedüründe yaşam kalitesi ve sağkalım açısından avantaj gösterilmiştir. Bununla
birlikte, hiçbir standart sistemik kemoterapi rejimi bulunmamaktadır. 5FU en etkin ve
yaygın kullanılan ilaçlardan biri olup, 5FU tabanlı tedavinin tavsiye edilmesi gerektiği
belirtilmektedir. Diğer farklı ilaçların eklenmesiyle cevap oranlarının daha yüksek
(%45) olduğu, faz 3 randomize çalışmalarda görüldüğü gibi gözlendiği ve ortalama
sağkalımın genel olarak 11-12 aydan kısa olduğu bildirilmektedir. Geleneksel tedavilere
biyolojik ajanların eklenmesinin avantaj sağlayabileceği ve böylece sağkalımın 12
aydan daha fazla uzatılabileceği ifade edilmektedir.
39
Bazı kullanılmakta olan tedavi rejimleri arasındaki majör farklılıklar, kullanım şekilleri
ve yan etkileri aşağıda belirtilmiştir (61);
(A) DCF rejimi: 1. Gün: dosetaksel 75 mg/m2 ve sisplatin 75 mg/m2; 1-5. günlerde
sürekli infüzyon ile: 5FU 750 mg/(m2 gün) i.v.; her 3 haftada bir.
DCF ön basamak tedavi olarak iyi bir aktivite göstermiştir bununla birlikte toksisite
belirgindir. Hemotolojik toksisite özellikle evre III-IV nötropeni (%84) ve febril
nötropeni (%29) karakterizedir. Diğer toksisiteler stomatit ve ishal şeklindedir
(B) ECF rejimi: 5 FU 200 mg/(m2 gün) dozunda 6 aya kadar taşınabilir pompa
kullanılarak sürekli i.v. infüzyonla uygulanmıştır. Epirubicin 50 mg/m2 i.v. ve sisplatin
60 mg/m2 i.v. infüzyon standart hidrasyon ile her 3 hafta maksimum sekiz kür yatan
hastaya verilmiştir. Rejim faz III çalışmalarda olduğu gibi iyi aktiviteye sahiptir. Ana
toksisiteleri alopesi, nötropeni, bulantı/kusmadır.
(C) EOX rejimi: Günde iki kez ağızdan: Epirubisin 50 mg/m2 i.v., oksaliplatin 130
mg/m2 i.v. ve kapesitabin 625 mg/m2 sürekli her 3 hafta maksimum sekiz kür
verilmiştir. ECF ile karşılaştırıldığında bu kombinasyon daha az alopesi, nötropeni ve
toksisiteye ama daha fazla ishal, periferik nöropati ve uyuşukluğa neden olmuştur.
(D) ECX rejimi: Epirubisin 50 mg/m2 i.v., sisplatin 60 mg/m2 i.v. ve kapesitabin 625
mg/m2 günde iki kez ağızdan, sürekli her 3 hafta maksimum sekiz kür verilmiştir.
(E) FLO rejimi: 5FU 2600 mg/m2 24 saat boyunca sürekli infüzyon, lökovorin 200
mg/m2 ve oksaliplatin 85 mg/m2 olarak uygulanmıştır. Bu protokolün aktivitesi diğer
yeni rejimlerle aynı aralıktadır. FLO, 5FU/sisplatin kombinasyonundan önemli ölçüde
daha az lökopeni, bulantı, saç dökülmesi, yorgunluk, renal toksisite ve daha çok
periferik nöropati ile ilişkilidir.
(F) XP rejimi: Kapesitabin günde 1000 mg/m2 iki bölünmüş doz, 1-14. günlerde ve
sisplatin 80 mg/m2 1. gün. Döngü her 3 haftada bir tekrarlanır. Aktivite düşük hastanede
kalış süresi ve basitleştirilmiş rejiminin avantajı ile yeni rejimlere benzemektedir.
Kapesitabin 5FU’ya göre daha çok el-ayak sendromu ile ilişkilidir.
(G) IF rejimi: İrinotekan (CPT-11) 80 mg/m2 i.v. 30 dakika infüzyon olarak, takiben
lökovorin 500 mg/m2 i.v. 2 saat boyunca, takiben 5FU 2000 mg/m2 i.v. 6 hafta boyunca
haftalık 22 saat üzerinden, her 7 hafta. Bu 5FU/irinotekan bazlı rejim 5FU/sisplatin
bazlı kombinasyon ile karşılaştırıldığında daha iyi bir güvenlik profili vardır ve sisplatin
40
kombinasyonları almak için uygun olmayan hastalarda ilk basamak tedavi için
düşünülebilir.
(H) PELF rejimi: 1. ve 5. günlerde 40mg/m2 dozda sisplatin; 1. ve 5. günlerde 30
mg/m2 epirubisin; S-lökovorin 250 mg/m2 i.v. bolus 1-4. günler; 5FU 300 mg/m2 i.v.
bolus, 1-4. günler; döngüler her 3 haftada bir tekrarlanır. Hematolojik toksisite
yaygındır, özellikle evre I-II. Yaygın non-hematolojik yan etkiler bulantı/kusma,
stomatit ve ishaldir.
(İ) Haftalık PELF rejimi: Sisplatin 40 mg/m2, epirubisin 35 mg/m2, 6S-lökovorin 250
mg/m2, 5FU 500 mg/m2, glutatyon 1.5 g/m2, 1. günde, takiben 2-7. günlerde subkutan
filgrastim 5 g / kg haftalık olarak uygulanması. Tedavinin bir döngüsü sekiz tane bir
haftalık tedaviden oluşmaktadır. Bu son derece aktif rejim bir faz II çalışması
kapsamında
değerlendirilmiştir.
Ciddi
toksisite,
özellikle
anemi,
nötropeni,
trombositopeni veya mukozit 40 (%38) hasta tarafından tecrübe edilmiştir. Herhangi bir
tedaviye bağlı ölümler kaydedilmemiştir.
(J) CF rejimi: 5FU sürekli i.v. infüzyon olarak beş gün ardarda 1 g / (m2 gün) dozda
verilmiştir ve 100 mg/m2 'lik sisplatin bir 1 saatlik infüzyon olarak verilmiştir. Döngü
her 4 haftada bir tekrarlanır. Bu rejim birçok araştırıcı tarafından standart olarak kabul
edilir. CF rejiminin ana toksisiteleri; nötropeni, bulantı/kusma ve mukozittir.
(K) FAMTX rejimi: 1500 mg/m2 dozda i.v. metotreksat takiben 1 saat sonra 1500
mg/m2 dozda i.v. 5FU 1. günde ve 30 mg/m2 dozda i.v. doksorubisin 15. gün. Döngü
her 29 günde bir tekrarlanır. Hidrasyon (diürez ≥ 100 mL / saat) ve idrar
alkalinizasyonu metotreksat uygulaması öncesi gereklidir. Lökovorinden kurtulma (48
saat süreyle ağızdan 30 mg her 6 saatte bir) metotreksat sonrası 24 saat içinde
başlamalıdır. Metotreksat plazma düzeyleri, metotreksat uygulanması sonrası 24. ve 48.
saatte izlenmelidir. Plazma düzeyleri 2.5×106 mol/L’ den daha az oluncaya kadar her 6
saatte 30-60 mg lökovorin kurtarılması uygulanır. Rejiminin dezavantajı hastaneye yatış
şartıdır. Ana toksisite nötropenidir.
(L) ELF rejimi: Lökovorin 300 mg/m2 dozda 10 dakika i.v. infüzyon olarak, hemen
sonra da etoposid 120 mg/m2 'lik 50 dakika i.v. infüzyon olarak verilmiştir, takiben
ardışık üç gün boyunca bolus 5FU 500 mg/m2 verilmiştir. Döngüler her 3 haftada bir
tekrarlanmıştır. Bu rejim orta düzeyde aktiviteye sahip olmakla birlikte, yaşlı hastalarda
iyi tolere edilebilme ve ayaktan hasta protokolü avantajına sahiptir.
41
2.12.3.5. Yeni Kemoterapötiklerle Kombinasyon Rejimleri
Yeni kemoterapilerin rolü özellikle; dosetaksel, irinotekan, oksaliplatin, paklitaksel ve
oral fluoropirimidinler üzerinde çalışılmıştır.
DOSETAKSEL
Daha ileri klinik gelişmeli “yeni bir ilaç”tır. En önemli çalışması V-325 çalışmasıdır.
İleri
mide
kanseri
216
hastada;
dosetaksel+sisplatine
(DC)
karşılık
5FU+lökovorin+sisplatini (FLC) karşılaştıran bir faz 2 çalışması yapılmış olup,
çalışmada hematolojik toksisitenin DC grubunda daha büyük görünmesine rağmen
kontrol altına alınabileceği bildirilmiştir (139, 143).
Randomize Faz 2 SAKK Çalışması
Bu çalışmada 119 hasta; ECF, DC veya DCF almak için randomize edilmiştir.
Çalışmadaki asıl amaç, daha sonra ECF ile karşılaştırmak üzere, DC ve DCF’den elde
edilen en iyi objektif yanıt (OY) oranlarını bulmaktı. ECF, DC ve DCF gruplarındaki
sonuçlar sırasıyla: OY: % 25, 18.5, 36.6; ortalama TPZ: 5.4, 4.4, 7.8 ay ve ortalama
genel sağkalım: 8.2, 11.0, 10.4 ay olarak elde edilmiştir. Beyaz kan serilerindeki
toksisite ve diyarenin dosetakseli içeren iki rejimde daha fazla olmakla birlikte kabul
edilebilir sınırlarda olduğu bildirilmiştir (143).
SAKK randomize faz 2 çalışması TPZ veya sağkalıma ilişkin ECF’yi DCF ile
karşılaştıran bir çalışma olmadığı için, DCF’nin deneysel grup olduğu ve ECF’nin de
kontrol grubu olduğu başka bir faz 3 çalışması planlandı. Bu faz 3 çalışmasında,
DCF’nin TPZ ve sağkalım bakımından CF’ye üstün olduğu görülmüştür. Elde edilen bu
veriler, başka bir faz 3 DCF-ECF karşılaştırmasında da doğrulanmıştır (143).
Birinci Tedavideki Dosetakselli Diğer Kombinasyonlar
Değişik sonuçların elde edildiği farklı kombinasyonlu faz 2 çalışmaları incelenmiş ve
DX (dosetaksel, kapesitabin), DCX (dosetaksel, sisplatin, kapesitabin), DS (dosetaksel,
S-1), EDC (epirubisin, dosetaksel, sisplatin) ve DI (dosetaksel, irinotekan)
kombinasyonları kullanıldığında elde edilen OY değerlerinin sırasıyla; % 37-60, % 7891, %52, %47 ve %26 olduğu bildirilmiştir (143).
42
İkinci Tedavide Dosetaksel
Daha önce sisplatin ve 5-FU’nun başarısız olduğu hastalara uygulanan dosetaksel
monoterapisinin aktivitesi bazı faz 2 çalışmalarında gösterilmiştir. Bu çalışmalarda OY
değerleri; %17 ve %20 olarak bulunmuştur. Bununla birlikte, Dosetakselin ikinci sıra
tedavide kullanılabileceğini gösteren bazı Faz 2 çalışmaları da mevcuttur. Bu
çalışmalarda; dosetaksel-oksaliplatin kombinasyonunda, OY:%15 ve TPZ: 4.8 ay;
dosetaksel-oksaliplatin-kapesitabin kombinasyonunda, OY:%20 olarak bulunmuştur
(143).
İRİNOTEKAN
İleri mide kanserinde en çok test edilen kombinasyonlar sisplatin-irinotekan (CI) ve
lökovorin ve 5FU ile kombine edilmiş irinotekandır. Bu kombinasyonlar; ILF/FOLFIRI
veya AIO rejimleri-ILF- veya DeGramont rejimi –FOLFIRI- şeklindedir. En önemli
çalışma V-306’dır.
ILF ile Diğer Faz 2 Randomize Çalışmalar
Bouche tarafından bildirilen Faz 2 randomize çalışmasında, 136 hastada LF veya CLF,
FOLFIRI ile karşılaştırılmıştır. LF, CLF ve FOLFIRI’nın OY, TPZ ve genel sağkalım
oranları sırasıyla: %13, %27, %40; 3.2, 4.9, 6.9 ay; ve 6.8, 9.5, 11.3 ay olarak
bulunmuştur. Toksisitenin kabul edilebilir düzeyde olduğu belirtilmektedir (143).
Moehler tarafından bildirilen başka bir faz 2 randomize çalışmasında, ELF veya ILF
alan 104 hasta kullanılmıştır. OY oranı ELF grubunda %17, ILF grubunda ise %35’tir.
Toksisitenin kabul edilebilir düzeyde olduğu belirtilmektedir (143).
ILF/FOLFIRI çok ilginç kombinasyonlardır. Bununla birlikte, V-306 çalışmasında ileri
evre mide kanserinin birinci sıra tedavisindeki mevcut rolü CF ile kıyaslandığında
sağkalımdaki gibi kısıtlı kalmaktadır.
Birinci Tedavideki İrinotekanlı Diğer Kombinasyonlar
Birkaç faz 2 çalışmasında irinotekanlı bazı kombinasyonlar incelenmiş ve;
irinotekan+sisplatin+kapesitabin kombinasyonu için OY %56 ve genel sağkalım 14 ay;
dosetaksel+irinotekan kombinasyonu içinse OY %26 olarak bulunmuştur (143).
43
İkinci Tedavide İrinotekan
İrinotekan kombinasyonlarının ikinci sırada olduğu bazı faz 2 çalışmaları incelenmiş ve
aktivite orta düzeyde bulunmuştur. Bu çalışmaların sonuçlarına göre; FOLFIRI
(irinotekan, lökovorin, 5FU) için OY:%10; IC (irinotekan, sisplatin) için OY:%15-18 ve
IX (irinotekan, kapesitabin) için de OY:%14 olduğu bildirilmiştir (143).
OKSALİPLATİN
Yapılan bir çalışmada, ECF kontrol grubu olarak kullanılmış ve sisplatinin
oksaliplatinle; 5FU’nun devamlı infüzyonunun da kapesitabinle yer değiştirmesi, başka
bir ifadeyle ECF-EOF-ECX-EOX karşılaştırması incelenmiştir. Toplamda 1002 hasta
çalışmaya katılmıştır. Çalışmada oksaliplatin-sisplatini karşılaştıran grupta ve
kapesitabini 5FU ile karşılaştıran grupta istatistiksel anlamlılığa ulaşan bir eğim
gözlendiği ve EOX ile ECF arasındaki ortalama sağkalımın anlamlı olarak farklı olduğu
bildirilmiştir. OY oranları bakımından ise istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı
belirtilmiştir. Evre III-IV nötropeni ve tromboembolinin oksaliplatin içeren gruplarda
daha azken, Evre III-IV diyarenin ve Evre III-IV periferal nötropeninin sisplatin içeren
gruplarda daha az sıklıkta olduğu bildirilmiştir. Çalışma sonucunda, oksaliplatinin
sisplatinle ve kapesitabinin de infüzyonel 5FU ile yer değişebileceği ve EOX’un yeni
referans rejim olarak bu hastalarda kullanılabileceği önerilmiştir (143).
Diğer bir Faz 3 çalışmasında ileri evre gastrik kanserli 220 hastada; 5FU, lökovorin ve
sisplatin kombinasyonuna karşılık; 5FU, lökovorin ve oksaliplatin kombinasyonu (FLO
yada FOLFOX)
karşılaştırılmıştır. FLO grubundaki sonuçların, cevap oranları ve
toksisite bakımından daha üstün olduğu belirtilmiştir (137),
FLO daha çok
nörotoksisite yaparken daha az emezis, lökopeni, anemi, alopesi, yorgunluk, renal
toksisite ve daha az ciddi yan etkilere sebep olmuştur. Bu sonuçlar, FLO’nun bu
hastalarda alternatif tedavi olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.
Birinci Tedavideki Oksaliplatin
İleri gastrik kanserin ilk sıra tedavisinde oksaliplatinli rejimlerin faz 2 çalışmaları
incelenmiştir. Bu çalışmalardan elde edilen OY değerleri; FOLFOX 6 için, %45; %43
ve %52; FOLFOX 4 için %49 ve %42; FUFOX için %54; OX için ise %60 ve %34
olarak bulunmuştur (143).
44
İkinci Tedavideki Oksaliplatin
İleri gastrik kanser ikinci sıra tedavisinde oksaliplatinli tedavi rejimlerindeki bazı
çalşmalardan elde edilen OY değerlerinin; FOLFOX 4 için %22 ve %26; OD için %15
ve ODX için %20 olduğu bildirilmiştir (143).
PAKLİTAKSEL
Birinci Tedavideki Paklitaksel
İleri
gastrik
kanser
tedavisinde
kullanılan
paklitakselin
tekli
ilaç
veya
kombinasyonlarının araştırıldığı çalışmalardan elde edilen OY değerlerinin sırasıyla;
Paklitaksel (T) için %40; oral T için %33; T-karboplatin için %33; TC için %44; T-C5FU/L için %48 ve %51; TX için %50 ve T-5FU‘ya karşı D-5FU için %41 ve %30
olduğu bildirilmiştir (143).
İkinci Tedavideki Paklitaksel
İleri gastrik kanser ikinci sıra tedavisinde paklitaksel tek başına ya da karboplatin veya
sisplatin ile kombine edildiğinde OY oranının sırasıyla %18, 28 ve 29 olduğu
bildirilmiştir (143).
KAPESİTABİN
İlk sıra tedavisinde kapesitabinin farklı kombinasyonlarda kullanıldığı birkaç çalışma
incelenmiştir. Bu çalışmalardan elde edilen OY değerleri sırasıyla; X için %34; CX için
%55; DX için %37-60; DCX için %78-91; TX için %50 ve ECX için %59 olduğu
bildirilmiştir (143).
Önemli iki faz 3 çalışmasından biri olan REAL-2 çalışmasında, kapesitabin ile 5FU,
EOX ile de ECX karşılaştırıldığında genel sağkalım bakımından istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmuştur.
Diğer faz 3 çalışmasında ise sisplatin-kapesitabin kombinasyonu ile sisplatin-5FU
kombinasyonu karşılaştırmıştır. Çalışma 316 hasta içermekte olup sisplatin-kapesitabin
grubunda serbest sağkalım ve genel sağkalım bakımından istatistiksel anlamlılığa ulaşan
bir eğilim gözlendiği ve cevap oranının kapesitabin grubunda daha yüksek olduğu
bildirilmiştir (135). Bu iki faz 3 çalışmasının sonuçları ileri evre gastrik kanser
tedavisinde kapesitabinin 5FU ile yer değiştirebileceğini göstermiştir.
45
S-1
S1’in birinci sıra tedavilerinde yer aldığı faz 2 çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalarda
elde edilen OY değerlerinin sırasıyla IS için %56; DS için %52; CS için %50-91; CS
için %65-69 ve DCS için %91 olduğu bildirilmiştir (143).
Japon Klinik Onkoloji Grubu, sisplatin+irinotekanın (CI) 5FU üzerine üstün olduğunu
ve S-1’in 5FU’dan kötü olmadığını kanıtlamak amacıyla bir çalışma yapmıştır.
Çalışmada, hedef lezyonları olsun veya olmasın anrezektabl veya rekürren mide
adenokarsinoması olan 704 hasta ya devamlı 5FU grubuna ya da intravenöz irinotekanla
sisplatin veya oral S-1 grubuna randomize edilmiştir. Son analizlerde, son hasta
çalışmaya katıldıktan on iki ay sonra 601 hasta (%85) ölmüştür. Ortalama sağkalım
5FU, irinotekan/sisplatin ve S-1 grupları için sırasıyla 10.7, 12.3 ve 11.4 aydır. Tedavi
başarısızlığı ortalama zamanı ve hastanede yatışsız sağkalım sırasıyla 5FU için 2.3 ve
7.2 ay, CI için 3.7 ve 9.5 ay ve S-1 için 4.0 ve 9.2 aydır. Yapılan çalışma tüm
hastalarda, S-1’in 5FUdan daha az etkili olmadığını kanıtlarken, CI’nın 5FU’dan
istatistiksel olarak anlamlı bir üstünlük sağlamadığını göstermiştir. Yan etkiler
bakımından, ne 5FU ne de S-1 gruplarında evre IV nötropeniye rastlanmazken, CI
grubunda rastlanmıştır. Evre III’ün üzerinde febril nötropeni veya nötropeniyle
enfeksiyon vakası 5FU ve S-1 gruplarında rastlanmazken CI grubunda gözlenmiştir.
Tedaviye ilişkin ölümlerin sayısı 5FU için 9, CI için 3 ve S-1 için 1 şeklindedir.
Tamamlanmamış tedavi örnekleri çoğunlukla CI grubunda gözlenmiştir. Bu yüzden CI
tedavisi 5FU’ya üstün olmayıp CI ile ilişkili toksisite diğer iki gruptan daha yüksek
bulunmuştur. Yine çalışmada S-1’in düşük toksisite ile 5FU’dan daha aşağı bir tedavi
olmadığı gösterilmiş ve ileri evre ve/veya rekürren mide kanserinde standart rejim
olarak tavsiye edilmiştir (136).
S-1 + SİSPLATİN
Koizumi ve ark., yaptıkları faz 1-2 çalışmasında S-1/sisplatin kombinasyonunda 12 aya
varan ortalama sağkalımla %74’lük bir sonuç elde etmişlerdir. Bu sonuçlar üzerine aynı
grup, SPIRITS (S-1+sisplatinin S-1 ile mide kanseri tedavisinin RCT’sinde
karşılaştırılması) adı verilen bir faz 3 çalışmasında 299 ileri evre mide kanserli hastada,
tek başına S-1 (A kolu) ile S-1+CDDP (eski, standart sisplatin gibi ilaçlar) (B kolu)
rejimlerini karşılaştırmıştır (144). A kolunda 28 gün boyunca günde iki defa oral S-1
46
alımını takip eden 14 günlük dinlenme ve B kolunda 21 gün boyunca günde iki defa
oral S-1 alımını takip eden 14 günlük dinlenme artı 8. günde intravenöz CDDP vardır.
Çalışmada son hasta çalışmaya katıldıktan sonraki 2 yıllık takipte, ortalama sağkalım; A
kolu için 335.5 gün iken B kolu için 396 gündür. Genel sağkalım için B kolu A koluna
üstün bulunmuştur. A ve B kolları için en yaygın evre III/IV toksisiteler; lökopeni,
nötropeni, anemi, bulantı ve anoreksidir. Bununla birlikte, tedaviye ilişkin ölümler
gözlenmemiştir. S-1 ve CDDP’den oluşan kombinasyon tedavisinin genel sağkalımın
primer bitiş noktasında ileri evre mide kanserli hastalarda yan etki olmaksızın tek başına
S-1’e üstün olduğu bildirilmiştir. Böylece, ileri evre mide kanseri tedavisinde bu rejimin
standart ilk sıra tedavisi olarak kullanılabileceği belirtilmiştir (78).
S-1 ve infüzyonel 5FU’yu sisplatinle kombine karşılaştıran bir faz 3 çalışması, Japonya
dışındaki bir ülkede S-1’in kullanıldığı ilk faz 3 çalışmasıdır (146). Batı
popülasyonlarında S-1, faz 1 çalışmalarında daha kötü tolere edildiğinden ve doz
kısıtlayıcı toksisite evre III ve IV olduğundan, bu çalışma için kullanılan doz
Japonya’da kullanılandan daha düşüktür. Çalışmada, 1053 hasta ya S-1 ve sisplatin veya
5FU ve sisplatin gruplarına randomize edilmiştir. Primer bitiş noktası sisplatin + S-1
(CS)’nin CF grubuna genel sağkalımda üstün olmasıdır. Ortalama genel sağkalım ve
progresyonsuz sağkalım iki grup arasında anlamlı olarak farklı bulunmamıştır. Ancak
CS kolundaki hastalar anlamlı olarak daha az evre III ve IV nötropeni, komplike
nötropeni, stomatitis, hipokalemi ve tedavi ilişkin ölümler yaşamıştır (147).
S-1 + İRİNOTEKAN
İleri mide kanseri için S-1+irinotekanın tek başına S-1 ile karşılaştırıldığı bir faz 3
çalışmasında, 326 ileri evre gastrik kanserli tedavi edilmemiş hastalar ya A grubuna
(Oral S-1 80 mg/ m2/gün’den 28 gün boyunca ve sonra 14 günlük dinlenme) veya B
grubuna (oral S-1 80 mg/ m2/günden 1-21. günler arasında ve intravenöz irinotekan 80
mg/ m2’den 1-15. günler arasında ve sonrasında 14 günlük dinlenme) randomize
edilmiştir. Tedaviye hastalık progresyonu oluşana kadar devam edilmiştir. 2.5 yıllık
ortalama takiple ortalama sağkalım S-1 grubunda 10.5 ay iken S-1+irinotekan grubunda
ise 12.7 aydır. Cevap oranı A grubu için %26.9 ve B kolu için %41.5 olarak
bulunmuştur. A ve B grubunda evre III veya IV toksisiteler sırasıyla: nötropeni, diyare,
anoreksi, bulantı ve kusma şeklindedir. A grubunun ortalama sağkalım süresi 318 gün,
B grubunun ise 389 gündür (148).
47
S-1 + DOSETAKSEL
Dosetaksel ve S-1 kombinasyonu iki ayrı faz 2 çalışmasında değerlendirilmiştir. Bir
çalışmada, dosetaksel ve S-1’in ileri evre veya rekürren mide kanserli hastalarda
etkinliği ve toksisitesi değerlendirilmiştir. Hastalar intravenöz olarak 40 mg/m2
dosetakseli 1. gün ve sonrasında 40 mg/m2 S-1’i 14 gün boyunca günde iki defa almışlar
ve sonrasında 1 hafta dinlenmişlerdir. Cevap oranı %56.3, ortalam sağkalım süresi 14.3
ay ve ortalama TPZ 7.3 aydır. Evre IV olmayan non-hematolojik toksisite raporlanması
ve tüm tedaviye ilişkin toksisiteler tolere edilebilmiştir (144). İkinci faz 2 çalışmasında
ise, tedavi intravenöz 50 mg/m2 dosetakselin birinci günde ve 40 mg/m2 S-1’in günde 2
defa 14 gün boyunca verilmesi ve sonrasında 2 haftalık dinlenmeden oluşmaktadır.
Dosetakselinin tolere edilen maksimum dozu 50 mg/m2 olarak kararlaştırılmış ve
tavsiye edilen dozu 40 mg/m2’ye düşürülmüştür. Tedavi alan hastaların 46’sında, cevap
oranı ve ortalama genel sağkalım % 46 ve 14 aydı. En yaygın evre III/IV toksisite
nötropeni olup kontrol edilebilirdir. Her iki çalışmada da dosetaksel/S-1 tedavi rejimi
uzun sağkalımla sonuçlanmış olup, toksisiteler kontrol edilebilirdir (149). Japonya ve
Kore’de yapılmış olan başka bir faz 3 çalışmasında, hastalar ya dosetaksel 40 mg/m2 1.
günde ve S-1 80 mg/m2 1-14. günlerde her 3 hafta ya da S-1 80 mg/m2 1-28. günlerde
her 6 hafta olacak şekilde randomize edilmiştir. Primer bitiş noktası genel sağkalımdır
(150). Çalışmanın amacına ulaştığı ve sonuçlarının açıklanacağı bildirilmiştir (151).
UFT (Urasil-Tegafur)
Yapılan bir çalışmada, Lökovorinle kombine edilmiş UFT sınırlı bir etkinlik
göstermiştir. Bununla birlikte başka bir faz 2 çalışmasında, UFT’nin bazı
kombinasyonlara eklendiğinde olumlu aktiviteler gösterdiği bildirilmiştir (143).
2.12.3.6. Hedefe Yönelik Ajanlar
Daha ileri evre gelişmeler sağlamak için mide kanseri kemoterapisinde iki majör
yaklaşım kullanılmaktadır. İlki geleneksel sitotoksik ajanların ileri evre mide kanseri
tedavisi için optimizasyonudur. İkincisi ise, yeni aktif ajanların özellikle de moleküler
hedefli ajanların kullanımıdır.
Geleneksel Ajanların Optimizasyonu
48
Geleneksel ajanların optimizasyonuna ile ilgili birkaç Japon çalışma grubu ikinci sırada
bir takım randomize çalışmalar başlatmış olup, bunlar da genellikle irinotekan veya
taksan bazlı tedavilerdir. Bu çalışmalarla, birinci sıra tedavisine bir hastanın cevap verip
vermediği ve birinci sıra tedavisine intoleransı olan hastaların seçilebilirlik kriterine
girip
giremeyeceği
aydınlatılmaya
çalışılmıştır.
Genel
sağkalım
ikinci
sıra
çalışmalarında progresyonsuz sağkalımdan daha iyi bir bitiş noktasıdır. Bu ikinci sıra
çalışmalarının onkologların hastalar için risk ve fayda arasındaki en iyi dengeyi
kurmasına yardımcı olacağı bildirilmektedir (118).
Yeni Ajanların Birleşimi
Son on yıldaki tümör biyolojisi araştırmasındaki ilerlemeler, onkojenik yolakların kritik
yönlerini
hedef
alan
yeni
ajanların
geliştirilmesini
sağlamıştır.
Hematolojik
malignensiler, kolorektal, meme ve renal hücre kanserleri ve gastrointestinal tümörler
gibi değişik tümör tiplerinde birçok moleküler hedefli ajanlar klinik olarak anlamlı
etkiler göstermiştir. Bu biyolojik ajanların terapötik rejimlerle birleştirilmesi mide
kanseri hastalarında araştırılma safhasındadır (118).
İnsan Epidermal Büyüme Faktör-Reseptör (EGFR) Ailesini Hedef Alan Ajanlar
İnsan epidermal büyüme faktör-reseptörü (HER) ailesi transmembran tirozin kinaz
büyüme faktör reseptörlerinden HER-1 (c-erbB-1, EGFR), HER-2 (c-erbB-2), HER-3
(c-erbB-3) ve HER-4 (cerbB-4) içermektedir. Bu reseptörler hücresel proliferasyon,
diferansiyasyon ve hücre sağkalımda sinyal iletimini düzenlemektedir. EGFR
gastrointestinal malignensilerde aşırı eksprese olan en yaygın büyüme faktörü
reseptörüdür ve aşırı ekspresyonu daha agresif fenotip ve daha kötü sağkalımla
ilişkilidir. Bu da EGFR’nin terapötik bir hedef olabileceğini göstermektedir (118).
Gefitinib, EGFR’nin küçük moleküllü bir tirozin kinaz inhibitörü (TKI) dür. Gefitinib
ilk olarak, Japon-Avrupa Birliği faz 2 çalışmasında mide kanseri için monoterapi olarak
araştırılmıştır. Bu çalışma hastaların sadece %18’inde orta derecede aktivite sağlarken
hiç birinde cevap vermemiştir. Bir diğer faz 2 çalışmasında, başka bir EGFR-TKI olan
erlotinib, %9’luk bir cevap oranı aktivitesi göstermiştir. Ancak, tüm cevap verenler
gastroözofageal bileşke karsinomalı hastalar olup, geleneksel mide kanserli hiçbir hasta
yanıt vermemiştir (118).
49
Japonya’da gerçekleştirilen bir faz 1 çalışmasında, matuzumab (bir insan IgG1
monoklonal antibadisi) ileri evre solid kanserler için geliştirilmiştir. Yirmi altı hastadan
ikisi kısmi cevap vermekle birlikte, mide kanserli yedi hastada ne kısmi cevap ne de
stabil hastalık gözlenmiştir. Bu sonuçlar, EGFR hedefli ajanların mide kanserinde
monoterapi olarak çok düşük aktiviteye sahip olduğunu göstermekte ve bu nedenle
sitotoksik rejimlerle kombinasyon olarak değerlendirilmektedirler. Bir faz 1
çalışmasında; epirubisin, sisplatin ve kapesitabinle (ECX) kombine olarak matuzumab
olumlu bir aktivite göstermiştir (118).
Yapılan bir çalışmada, 5FU/LV+irinotekan (FOLFIRI) ile kombine cetuximab
raporlanmış ve %44 cevap oranı ve 8 aylık ortalama TPZ bildirilmiştir. Benzer
sonuçlar, cetuximabın haftalık oksaliplatin ve 5FU+LV (FUFOX) ile kombine
edildiğinde yüksek cevap oranı (%65) ve uzun TPZ (7.6 ay) elde edilmiştir (118).
Trastuzumab insan anti-HER-2 monoklonal antibadisidir ve HER-2 pozitif meme
kanseri için genel olarak standart ajan olarak kabul edilmiştir. Mide kanseri için de bu
ajan mide kanseri hücrelerinde HER-2 aşırı ekspresyonu ve yaklaşık %20 HER-2 pozitif
oranıyla araştırılma safhasındadır (118).
Lapatinib HER-1 ve 2’nin tirozin kinaz inhibitörüdür. Lapatinib’in HER-2 pozitif meme
kanserine karşı klinikte monoterapi ve kapesitabinle kombine olarak aktif olduğu
gösterilmiştir. Tek ajanlı bir faz 2 çalışması metastatik mide kanserli hastaların sadece
%5’inde düşük bir cevap oranı göstermiştir (118).
Vasküler Endotelyal Büyüme Faktör (VEGF) Yolaklarını Hedefleyen Ajanlar
VEGF proanjiyogenik büyüme faktörlerden birisidir. Birçok solid tümörde ve tümör
stromal hücrelerinde eksprese olmaktadır. Varlığı ileri evre kanserle ve kötü prognozla
ilişkilidir. Bevacizumab VEGF’yi hedef alan bir insan monoklonal antibadisidir. Bu
ajanın sitotoksik kemoterapi ile kombinasyonuyla metastatik kolorektal kanserli
hastalarda anlamlı uzamış sağkalım bildirilmiştir. Mide kanserli hastalarda bir faz 2
bevacizumab çalışması, irinotekan ve sisplatinle kombine olarak %65 cevap oranı ve
ortalama progresyonsuz sağkalım ile umut verici bir aktivite gösterdiği bildirilmiştir.
Çalışmada, bevacizumab’a bağlı olarak birkaç ciddi yan etki görülmüştür. Kırk yedi
hastadan ikisinde mide perforasyonu, birinde akut miyokart infarktüsü ve 12’sinde evre
III veya IV venöz tromboemboli gelişmiştir. Özofageal ve mide kanseri için tedavi
50
edilen hastalarda dosetakselle bu ajanın kombinasyonunun küçük bir faz 2 çalışmasında
da %27 cevap oranı görülmüştür (118).
VEGF-reseptör TKI mekanizması da dahil olmak üzere multipl hedefi olan birkaç ajan
da diğer tümör tipleri için geliştirilmiştir. Sunitinib anlamlı olarak aktivite göstermiş ve
renal hücre kanseri ve imatinibe dirençli gastrointestinal tümörler için onaylanmıştır.
Doğu Asya ve Japonya’nın da içinde bulunduğu, ileri evre mide kanserinin ikinci sıra
tedavisinde tek ajanlı bir faz 2 çalışması yapılmıştır. Çalışma sonucunda bu ajan,
standart kemoterapi rejimlerinden kapesitabin+sisplatin veya S-1+sisplatin gibi
rejimlerle kombine olarak değerlendirilmektedir (118).
Aflibercept, potent bir anti-VEGF anjiyogenezis inhibitör proteinidir ve dolaşımdaki
VEGF’i yakalar. Bu ajan S-1 ile kombine ve dosetaksel ile kombine olmak üzere
araştırılmaya devam etmektedir (118).
Diğer Hedef Ajanlar
Gefitinib’in tek ajanlı faz 2 çalışması ile seri tümör biyopsi örneklerinde
farmakodinamiği
araştırılmıştır.
Çalışmada,
mitojen-aktiveli
protein
kinazın
intratümoral fosforilasyonu ve fosforilize Akt (pAkt), gefitinib tarafından anlamlı olarak
inhibe edilmemiştir. Ancak, pAkt’deki düşüşlerin güçlü apoptozisle ilişkili olduğu
belirtilmiştir. Matuzumab’ın bir faz 1 çalışmasından da benzer sonuçlar elde edilmiştir.
Akt’nin inhibisyonu matuzumab’a cevap veren hastalarda izlenmiştir. Bu sonuçlar
pAkt’nin hücre sağkalımı ve klinik cevapta önemli bir rolü olduğunu ileri sürmektedir.
RAD001, mTOR’un (rapamisin’in memeli hedefi) oral inhibitörüdür ve Akt yolağını
azaltır (118).
C-met proto-onkogen, hepatosit büyüme faktör/dağılım faktör için bir transmembran
tirozin kinaz reseptörünü (Met) kodlamaktadır. C-Met’in yüksek ekspresyonunun
tümörlerin metastatik dağılımıyla ve mide kanseri de dahil olmak üzere değişik tipte
tümörü olan hastalarda kötü sağkalımla ilişkili olduğu belirtilmektedir. Bu da C-Met’i
mide kanseri için uygun bir terapötik hedef haline getirmektedir. C-Met’i hedefleyen
birkaç ajan geliştirme aşamasındadır (118).
NF-kB indükte edilebilir transkripsiyon faktörleri ailesinden olup, her hücrede tümör
gelişmesi, anjiyogenez, metastaz, hücre proliferasyonu ve apoptozisin inhibisyonunda
rol alan genlerin ekspreyonunu yönetir. NF-kB’nin aşırı ekspresyonu artmış tümör
51
boyutu, lenfatik invazyonu, metastaz ve kötü sağkalımla ilişkilidir. NF-kB
inhibisyonunu hedef alan potansiyel tedaviler proteazom inhibitör bortezomib’i
içermektedir. Bortezomib’in irinotekanlı veya irinotekansız bir faz 2 çalışmasında
sırasıyla; %33 ve %9 cevap oranı ve 4.8 ve 5.4 ay ortalama sağkalım süresi gözlenmiştir
(118).
Daha fazla sayıda kemoterapötik ajanının tedaviye eklenmesinin daha fazla fayda
sağladığı, bununla birlikte toksisiteyi kötüleştirdiği belirtilmektedir. Son on yılda tümör
biyolojisindeki gelişmeler değişik malignensilerde yeni hedef ajanlarının gelişmesini
sağlamıştır. Mide kanserinde, EGFR ve VEGF klinik değerlendirmede olan iki hedeftir
(152). Diğer hedefler arasında; siklooksijenaz-2, memeli rapamisin hedefi (mTOR),
Akt, c-met ve NF-kB bulunmaktadır (118).
Metastatik HER2 over baskılayıcı mide kanserleri için 594 hasta kullanılarak yapılan bir
faz
3
çalışmasında,
trastuzumab+sisplatin/kapesitabin
veya
fluorourasil
ile
sisplatin/kapesitabin veya fluorourasili tek başına karşılaştırılmıştır. HER2 pozitif
kanser, ya in situ hibridizasyonda pozitif veya immünohistokimyasal skoru 3’ün
üstünde olanlar şeklinde tanımlanmıştır. Çalışmanın primer bitiş noktası genel
sağkalımdır.
Hastalar,
ya
trastuzumab+XP/CF
veya
XP/CF
alacak
şekilde
gruplandırılmıştır. Ortalama sağkalım, trastuzumab+kemoterapi grubunda 13.8 ay ve
sadece kemoterapi olan grupta 11.1 aydır. Progresyon zamanı ve progresyonsuz
sağkalım zamanı bakımından trastuzumab ile tedavi edilen grupta anlamlı bir fayda
görülmüştür. Toksisite profilleri karşılaştırılabilirdir (153).
774 hastanın kullanıldığı bir faz 3 çalışmasında, bevacizumab+kapesitabin/fluorourasil
ve sisplatin ile kapesitabin/fluorourasil ve tek başına sisplatin karşılaştırmıştır. Primer
bitiş noktası genel sağkalım olup, bu noktaya ulaşılamamıştır. Progresyonsuz
sağkalımda ve genel cevap oranında ise olumlu gelişme görülmüştür. Amerikan ve
Avrupalı hastalar genel sağkalımda bevacizumab’dan daha fazla fayda görürken
Asyalılar görmemiştir (154).
HER-2 pozitif mide kanseri için, trastuzumab eklenmesi standart olarak kabul
edilmektedir (141). Cetuximab, bir EGFR monoklonal antibadisi, geleneksel
kemoterapilerle kombine olarak birkaç faz 2 çalışmasında denenmiş ve cetuximab genel
cevap oranını artırmış ve anlamlı toksisite göstermemiştir (155, 156). Günümüzde,
52
sitotoksik kemoterapi rejimleriyle kombine olan cetuximab, lapatinib ve panitumumabın
rollerini araştıran faz 3 çalışmalarının devam etmekte olduğu bildirilmiştir (157).
2.12.4. Cerrahi
Tanı konulan hastaların yaklaşık %15’ine hastalığın evresi ya da ameliyat riski
nedeniyle cerrahi uygulanamamaktadır. Geriye kalan %85 hastanın ise ancak yarısına
küratif rezeksiyon yapılabilmektedir. Kalan hastalara ise palyatif cerrahi, bypass
ameliyatları veya sadece biyopsi yapılabilmektedir. Erken mide kanserinin tedavisinde
endoskopik mukozal rezeksiyon yöntemi son yıllarda giderek yaygınlaşmakta olup
prognozu çok iyidir. Endoskopik mukozektomi sayesinde lezyonlar cerrahiye gitmeden
küratif olarak tedavi edilebilmektedir. Tümör büyüklüğünün 2 cm’den büyük olmaması,
tümörün yüzeyel olması ve tümörün diferansiye olması mukozektomi endikasyonlarını
oluşturur. Bu lezyonların endoskopi yapılmadan önce endoskopik ultrason ile
submukoza dışına taşmasının olmadığı özenle araştırılmalıdır (158).
Mide kanserli hastalarda cerrahi prosedürün seçimi primer olarak tümörün yerleşim
lokalizasyonuna göre ayarlanmalıdır. Ayrıca büyüme paterni biyopsi numunelerinde
belirlenmeli ve lenf nodu metastazı beklenen lokalizasyonda görülmelidir. Proksimalde
yerleşik mide tümörü olan hastalarda gastrektomi genişletilir ve distal özafagusunda
dahil edilmesi gereklidir. Distalde yerleşik mide kanseri olan hastalarda şayet biyopsiler
intestinal tip adenokarsinomla uyumlu ise subtotal gastrektomi yapılabilir. Şayet
biyopsilerde diffüz tip karsinoma gözlenmişse total gastrektomi tavsiye edilmektedir.
Orta bölgede yerleşik mide kanseri olan hastalarda daima total gastrektomi yapılmalıdır.
Günümüzde operatif mortalite oranı %1-3 den daha düşük olduğu kaydedilmektedir
(158).
Postoperatif en yaygın komplikasyon tümör rekürrensidir. Erken evre mide kanserinin
rezeksiyonundan sonra 5 yıllık sağ kalım süresinin %90 dan fazla olduğu bildirilmiştir.
Bununla beraber tümör penetrasyonu ve lenf nodu metastazına göre sağkalım süreleri
anlamlı olarak azalır. Çoğu çalışmalar lenf nodu tutulumunun prognozu kötüleştirdiğini
bildirmişlerdir.
Japonya’daki
retrospektif
çalışmalar
geniş
lenfadenektomi
uygulandığında operatif mortalite ve morbidite artmaksızın olumlu sonuçlar alındığını
göstermiştir (158).
53
3. SONUÇ
İleri evre mide kanseri için tedaviyi araştıran sayısız randomize çalışma dünya çapında
yapılmakta ve anlamlı olarak uzamış sağkalım sağlanmaktadır. Bununla birlikte,
günümüzde ileri evre mide kanseri için birinci sıra tedavi rejimi bulunmamaktadır
(118). Günümüzde 5FU ve platinum analog kombinasyonu hala dünya çapında en
yaygın olarak kabul edilen rejimdir. 5FU, S-1 veya kapesitabin ile ve sisplatin
oksaliplatinle değiştirilebilir. Japonya’da son yapılan çalışmalar ışığında, S-1+sisplatin
en geçerli birinci sıra standartıdır.
1990’lara kadar yayımlanmış çalışmalarda, kombinasyonlar tekli fluorourasile kıyasla
sağkalım faydası gösterememişlerdir. Japonya ve dünyanın geri kalanındaki
araştırmacılar aynı sonuçları farklı yorumlamışlardır. Japon araştırmacılar, genel
sağkalım sonuçlarına dayanarak, tekli fluorourasili standart referans kolu olarak kabul
etmiştir. Batılı araştırmacılar sisplatin ve fluorourasil kemoterapötik kombinasyonlarını
cevap oranları ve progresyonsuz sağkalım sonuçlarına dayanarak referans kolu olarak
kabul etmişlerdir. İngiltere ve Avrupa’nın bazı bölümleri de, epirubisin, sisplatin ve
fluorourasili referans rejim olarak kabul etmiştir.
Japon rejimleri, fluoroprimidin ve platinum bazlı çalışmalar yaparken (136,145),
batıdaki ikili rejimler; DCF, ECF ve çeşitli çalışmalar sonucunda elde edilen ECF
modifikasyonları
ile
ilgili
çalışmalara
geçtiler
(113,
121).
Tercih
edilen
fluoroprimidinlerde de farklılık bulunmakta ve Japon ve Kore’liler S-1’i sık olarak
kullanırken batıdaki meslektaşları kapesitabin’i tercih etmektedir. S-1 ve sisplatinin, 5FU ve sisplatine Japon olmayan popülasyonda üstün olduğu gösterilmiştir. S-1’in Batı
dünyasında kullanımının gelecekte artabileceği belirtilmektedir (152).
54
Japonya’nın 5 yıllık sağkalım oranları diğer ülkelerle kıyaslandığında büyük bir zıtlık
görülmektedir. Popülasyon bazlı kanser kayıtları Japonya’da 5 yıllık sağkalım oranlarını
%40-60 olarak bildirirken bu oranın diğer ülkelerde %20 olduğu belirtilmektedir (159).
Sağkalım farklılıkları arasında bir çok neden bulunmaktadır. Bu nedenler arasında;
büyük taramalarla erken saptama, agresif cerrahi müdahale ve potansiyel biyolojik
farklar sayılabilir. Hastalığın moleküler mekanizmasının anlaşılmasındaki gelişmelerin,
standartların geliştirilmesini güçlendirmesi ve kişiye özel yaklaşımların geliştirilmesini
kolaylaştıracağı ifade edilmektedir.
Birkaç moleküler hedefli ajanın diğer tümör tiplerinde olduğu gibi mide kanserinde de
sağkalım avantajı sağladığı uluslararası çalışmalarda gösterilmiştir. Gelecek jenerasyon
hedefleyici ajanların da erken klinik çalışmalarda değerlendirilmekte olduğu
belirtilmektedir. Yeni hedefleyici ajanların geliştirilmesi hastalıkların daha detaylı
biyolojik anlaşılmasını sağlayacaktır. Mide kanseri çalışmaları için, tümör dokularının
endoskopi ile kolay ulaşılabilir olması ve Japonya ve Kore’de bu kanser türünün
görülme oranının yüksek insidansa sahip olması, biyolojik tedavide yeni yaklaşımlar
için avantaj sağlamaktadır. Bu çaba ve gayretlerin sadece klinik avantaj sağlaması değil
aynı zamanda planlı tıbbı da geliştirmesi beklenmektedir.
55
4. KAYNAKLAR
1.
Parkin DM, Bray F, Ferlay J, Pisani P: 2005 Global cancer statistics. CA Cancer J
Clin 2002, 55(2):74–108.
2.
Lauren P: The two histological main types of gastric carcinoma: diffuse and socalled intestinal-type carcinoma. An attempt at a histo-clinical classification. Acta
Pathol Microbiol Scand 1965, 64: 31–49.
3.
Shah MA, Kelsen DP: Gastric cancer: a primer on the epidemiology and biology
of the disease and an overview of the medical management of advanced disease. J
Natl Compr Cancer Netw 2010, 8(4):437–447.
4.
Parkin DM, Pisani P, Ferlay J. Global cancer statistics. CA Cancer J Clin 1999;
49: 33–64.
5.
Wagner AD, Grothe W, Haerting J, Kleber G, Grothey A, Fleig WE:
Chemotherapy in advanced gastric cancer: a systematic review and meta-analysis
based on aggregate data. J Clin Oncol 2006, 24(18):2903–2909.
6.
Wagner AD, Unverzagt S, Grothe W, et al. Chemotherapy for advanced gastric
cancer. Cochrane Database Syst Rev. 2010, (3):CD004064.
7.
T.w. Sadler, Langman’s Medikal Embriyoloji, Çeviri editörü Prof.Dr. A.Can
Başaklar, Palme yayıncılık, 7.baskı, 1996, 236–240.
8.
David A. Owen, Histology for Pathologist, Second Edition, edited by Stephen S.
Sternberg, 1997, 481–493.
9.
Larsen W. J. Essentials of Human Embriology. New York, USA: Elsevier Health
Sciences:151-7;1998.
10.
Brunicardi FC. Schwartz SI. Hunter JG. Billiar TB. Dunn DL. Pollock RE.
Schwartz's Principles of Surgery: A Modern Approach. 8 th Edition. New York.
USA: McGraw-Hill Companies:933-96;2005.
56
11.
Catalano V, Labianca R, Beretta GD, Gatta G, de Braud F, Van Cutsem E. Gastric
cancer. Crit Rev Oncol Hematol. 2005; 54: 209-241.
12.
Mercer DW, Robinson KE. Stomach. In: Courtney MT, Beauchamp RD, Evers
BM, Mattox KL, editors. Sabiston Textbook of Surgery 18t h ed. Philadelphia:
Saunders Elsewier; 2008. p.1223 -1277.
13.
Al-Refaic WB, Abdalla EK, Ahmed SA, Mansfield PF. Gastric cancer. In: Feig
BW, Berger DH, Fuhrman GM, editors. M.D. Anderson Hand Book of Surgical
Oncology.. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins; 2006. p.205-240.
14.
Li ZX, Kaminishi M. A comparison of gastric cancer between Japan and China.
Gastric Cancer. 2009;12(1):52-53.
15.
Bertuccio P, Chatenoud L, Levi F, Praud D, Ferlay J, Negri E, Malvezzi M, La
Vecchia C. Recent patterns in gastric cancer: A global overview. Int J Cancer.
2009;125(3):666-673.
16.
Yalcin S. Gastric cancer in Turkey-a bridge between west and East. Gastrointest
Cancer Res. 2009 Jan;3(1):29-32.
17.
Lochhead P, El-Omar EM. Gastric cancer. Br Med Bull. 2008; 85: 87-100.
18.
Binici DN, Koca T, Dursun H. Dietary Habits, Demographical, an d Socioeconomical Risk Factors of the Newly Diagnosed Gastric Cancers in the Eastern
Anatolia Region of Turkey: An Endemic Upper Gastrointestinal Cancer Region.
Dig Dis Sci. 2008 Dec 18.
19.
Wilkinson NW, Howe J, Gay G, Patel -Parekh L, Scott-Conner C, Donohwe J.
Differences in the pattern of presentation and treatment o f proximal and distal
gastric cancer: results of the 2001 gastric patient case evaluation. Ann Surg Oncol.
2008;15(6):1644-1650.
20.
Li K, Zhang YL, Dan Z, Zhaxi CM, Nie J. Risk factors for the gastric cancer: a
case -control study in Tibet. Dig Liver Dis. 2009 Jan;41(1):78-79.
21.
La Torre G, Chiaradia G, Gianfagna F, De Lauretis A, Boccia S, Mannocci A,
Ricciardi W. Smoking status and gastric cancer risk: an updated meta -analysis of
case-control studies published in the past ten years. Tumori. 2009 JanFeb;95(1):13-22.
22.
Shikata K, Doi Y, Yonemoto K, Arima H, Ninomiya T, Kubo M, Tanizaki Y,
Matsumoto T, Iida M, Kiyohara Y. Population-based prospective study of the
combined influence of cigarette smoking and Helicobacter pylori infection on
57
gastric cancer incidence: the Hisayama Study. Am J Epidemiol. 2008 Dec
15;168(12):1409-1415.
23.
Yamaji Y, Watabe H, Yoshida H, Kawabe T, Wada R, Mitsushima T, Omat a M.
High-risk population for gastric cancer development based on serum pepsinogen st
atus and lifestyle factors. Helicobacter. 2009 Apr;14(2):81-86.
24.
Roviello F, Corso G, Pedrazzani C, Marrelli D, De Falco G, Suriano G, Vindigni
C, Berardi A, Garosi L, De Stefano A, Leoncini L, Seruca R, Pinto E. High
incidence of familial gastric cancer in Tuscany, a region in Italy. Oncology.
2007;72(3-4):243-247.
25.
Foschi R, Lucenteforte E, Bosetti C, Bertuccio P, Tavani A, La Vecchia C, Negri
E. Family history of cancer and stomach cancer risk. Int J Cancer. 2008 Sep
15;123(6):1429-1432.
26. Poulsen AH, Christensen S, McLaughlin JK, Thomsen RW, Sorensen HT, Olsen
JH, Friis S. Proton pump inhibitors and risk of gastric cancer: a population -based
cohort study. Br J Cancer. 2009 May 5;100(9):1503-1507.
27.
Kajitani T. The general rules for the gastric cancer study in surgery and pathology.
Part I. Clinical classification. Jpn J Surg. 1981; 11: 127.
28.
Correa
P.
Pathology
of
gastric
cancer,
Up
to
date,
(http://patients.uptodate.com/topic.asp?file=gicancer/23033&title=Gastric+cancer,
erişim: 02.07.2007). 2007.
29.
Bozkurt S. Van Yöresinde Görülen Mide Kanserlerinin Epidemiyolojik
Özellikleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı
Uzmanlık Tezi, Van, 2002.
30.
Sayek İ. Temel Cerrahi. 1.baskı, Güneş Kitabevi, Ankara. 1991;705-713.
31.
Sakız D, Göksel S. Patoloji. İçinde: Mihmanlı M. (Ed): Mide Kanseri ve Cerrahi
Tedavisi. İstanbul: Avrupa Tıp Kitapçılık Ldt. Şti. 2004: 133
32.
Lauren PA, Nevalainen JT. Epidemiology of intestinal and diffuse types of gastric
carcinoma: A time-trend study in Finland with comparison between studies from
highand low-risk areas. Cancer. 1993; 71: 2926.
33.
Büküm E. Mide Kanserli Hastalarda Siklin D1 G870A Polimorfizminin
Araştırılması, Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği
Uzmanlık Tezi, Bursa, 2011.
58
34.
Roviello F, Corso G, Pedrazzani C, Marrelli D, De Falco G, Suriano G, Vindigni
C, Berardi A, Garosi L, De Stefano A, Leoncini L, Seruca R, Pinto E. High
incidence of familial gastric cancer in Tuscany, a region in Italy. Oncology.
2007;72(3-4):243-247.
35. Grand Stemmermann MD. Sue C. Heffelfinger MDPhD, Amy Nofsinger MD,
Yun Zhong Hui MD. The molecular biology of esophageal and gastric cancer and
their precursors: Oncogenes, tumor suppressor genes, and growth factors. Human
pathology Vol 25, issue 10, October 1994, 964-81.
36.
Loh M. Koh K.X. Meta-analisis of genetic polymorphsms and gastric cancer risk:
Variability in associations according to race; Europan Jurnal of Cancer Vol.45,
Sept 2009, 2562-2568.
37.
Jonsson BA, Bergh A, Stattin P, Emmanuelsson M. Grönberg H. Germline
mutation in E-cadherin do not explain assosiation of hereditery prostate cancer,
gastric cancer and breast cancer. International J of cancer. 2002; 98: 838-843.
38.
Chan AOO, Wong BCY. Epidemiology of gastric cancer, Up to date,
(http://patients.uptodate.com/topic.asp?file=gi_dis/37848;
erişim:13.06.2007),
2007.
39.
Thye T, Burchard GD, Nilius M, et al. Genomewide linkage analysis identifies
polymorphism in the human interferon-gamma receptor affecting Helicobacter
pylori infection. Am J Hum Genet. 2003; 72: 448.
40.
Konturek PC, Konturek SJ, Bielanski W, et al. Influence of COX-2 inhibition by
rofecoxib on serum and tumor progastrin and gastrin levels and expression of
PPAR gamma and apoptosis related proteins in gastric cancer patients. Dig Dis
Sci. 2006; 48: 2005-2017.
41.
Brancato S, Miner TJ. Surgical management of gastr ic cancer: review and
consideration for total care of the gastric cancer patient. Curr Treat Options
Gastroenterol. 2008 Mar;11(2):109-118.
42.
Eroğlu HE. Mide Kanserli Olguların Geriye Dönük İncelenmesi, Süleyman
Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Uzmanlık Tezi, Isparta, 2009.
43.
Hohenberger P, Gretschel S. Gastric cancer. Lancet. 2003;362:305-315.
44.
Dervişoğlu A, Erzurumlu K. Prognoza etkili faktörler. İçinde: Mihmanlı M. (Ed):
59
Mide Kanseri ve Cerrahi Tedavisi. İstanbul: Avrupa Tıp Kitapçılık Ldt. Şti. 2004:
217.
45.
Rougier P, Lasser P, Ducreux M, Mahjoubi M, Bognel C, Elias D. Preoperative
chemotherapy of locally advanced gastric cancer. Ann Oncol 1994;5(Suppl.3):5968.
46.
D'Ugo D, Rausei S, Biondi A, Persiani R. Preoperative treatment and surgery in
gastric cancer: friends or foes? Lancet Oncol. 2009 Feb;10(2):191-195.
47.
American Society for Gastrointestinal Endoscopy. Role of endoscopic
ultrasonography. Gastrointest Endosc 2000; 52: 852–9.
48.
Ajani JA, Mansfield PF, Lynch PM, et al. Enhanced staging and all chemotherapy
preoperatively in patients with potentially resectable gastric carcinoma. J Clin
Oncol 1999; 17: 2403–11.
49.
Alexander HR, Grem JL, Hamilton JM, et al. Thymidylate synthase protein
expression. Cancer J Sci Am 1995; 1: 49.
50.
Cascinu S, Scartozzi M, Labianca R, et al. High curative resection rate with
weekly cisplatin, 5-fluorouracil, epidoxorubicin, 6S-leucovorin, glutathione, and
filgastrim in patients with locally advanced, unresectable gastric cancer: a report
from the Italian Group for the Study of Digestive Tract Cancer (GISCAD). Br J
Cancer 2004; 90: 1521–5
51.
Ott K, Sendler A, Becker K, et al. Neoadjuvant chemotherapy with cisplatin, 5FU, and leucovorin (PLF) in locally advanced gastric cancer: a prospective phase
II study. Gastric Cancer 2003; 6: 159–67.
52.
Kimmie NG, Meyerhardt JA, Fuchs CS. Adjuvant and neoadjuvant approaches in
gastric cancer. Cancer J 2007; 13: 168–74.
53.
Labianca R, Sburlati P, Quadri A, Garassino MC. Perioperative or postoperative
therapy for resectable gastric cancer? Ann Oncol. 2008 Jul;19 Suppl 5:v99-102.
54.
van de Velde CJ. Current role of surgery and multimodal treatment in localized
gastric cancer. Ann Oncol. 2008 Jul;19 Suppl 5:v93-8.
55.
Hartgrink HH, van d V, Putter H, et al. Neo-adjuvant chemotherapy for operable
gastric cancer: long term results of the Dutch randomised FAMTX trial. Eur J
Surg Oncol 2004;30: 643–9.
56.
Cunningham D, Allum WH, Stenning SP, et al. Perioperative chemotherapy
versus surgery alone for resectable gastroesophageal cancer. N Engl J Med 2006;
60
355: 11–20.
57.
Persiani R, Rausei S, Pozzo C, Biondi A, Barone C, Cananzi FC, Schinzari G,
D'Ugo D. 7-Year survival results of perioperative chemotherapy with
epidoxorubicin, etoposide, and cisplatin (EEP) in locally advanced resectable
gastric cancer: up -to-date analysis of a phase-II study. Ann Surg Oncol. 2008
Aug;15(8):2146-2152.
58.
Boige V, Pignon J, Saint-Aubert B, et al. Final results of a randomized trial
comparing preoperative 5-fluorouracil (F)/cisplatin (P) to surgery alone in
adenocarcinoma of stomach and lower esophagus (ASLE): FNLCC ACCORD07FFCD 9703 trial. Proc Am Soc Clin Oncol 2007;25(Suppl):4510.
59.
Kang YK, ChoiDW, ImYH, et al. A phase III randomized comparison of
neoadjuvant chemotherapy followed by surgery versus surgery for locally
advanced stomach cancer. Proc Am Soc Clin Oncol, J Clin Oncol
1996;15(Suppl):215.
60.
Yonemura Y, Sawa T, Kinoshita K, et al. Neoadjuvant chemotherapy for highgrade advanced gastric cancer. World J Surg 1993; 17: 256–61.
61.
Catalano V, Labianca R, Beretta GD, Gatta G, de Braud F, Van Cutsem E. Gastric
cancer. Crit Rev Oncol Hematol. 2009; 71: 127-164.
62.
Persiani R, Rausei S, Biondi A, D'Ugo D. Perioperative chemotherapy for gastric
canc er: how should we measure the efficacy? Ann Surg Oncol. 2009
Apr;16(4):1077-1079.
63.
Zhang ZX, Gu XZ, Yin WB, et al. Randomized clinical trial on the combination of
preoperative irradiation and surgery in the treatment of adenocarcinoma of gastric
cardia (AGC)—report on 370 patients. Int J Radiat Oncol Biol Phys 1998; 42:
929–34.
64.
Skoropad V, Berdov B, Zagrebin V. Concentrated preoperative radiotherapy for
resectable gastric cancer: 20-years follow-up of a randomized trial. J Surg Oncol
2002; 80: 72–8.
65.
Ajani JA, Mansfield PF, Janjan N, et al. Multi-institutional trial of preoperative
chemoradiotherapy in patients with potentially resectable gastric carcinoma. J Clin
Oncol 2004; 22: 2774–80.
61
66.
Ajani JA, Winter K, Okawara GS, et al. Phase II trial of preoperative
chemoradiation in patients with localized gastric adenocarcinoma (RTOG 9904):
quality of combined modality therapy and pathologic response. J Clin Oncol 2006;
24: 3953–8.
67.
Reed VK, Krishnan S, Mansfield PF, Bhosale PR, Kim M, Das P, Janjan NA,
Delclos ME, Lowy AM, Feig BW, Pisters PW, Ajani JA, Crane CH. Incidence,
natural history, and patterns of locoregional recurrence in gastric cancer patients
treated with preoperative chemoradiotherapy. Int J Radiat Oncol Biol Phys.
2008;71(3):741-747.
68.
Kim MM, Mansfield PF, Das P, Janjan NA, Badgwell BD, P han AT, Delclos
ME, Maru D, Ajani JA, Crane CH, Krishnan S. Chemoradiation therapy for
potentially resectable gastric cancer: clinical outcomes among patients who do not
undergo planned surgery. Int J Radiat Oncol Biol Phys. 2008 May 1;71(1):167172.
69.
Gouchi A, Orita K, Fuchimoto S, et al. Randomized control study of preoperative
intratumoral injection of OK-432 in gastric cancer patient: ten years survival. Proc
Am Soc Clin Oncol, J Clin Oncol 1997;16(Suppl):263.
70.
Peters KM, Beuth J, Ko HL, et al. Preoperative immunostimulation with
propionibacterium avidum KP-40 in patients with gastric carcinoma: a prospective
randomized study. Onkologie 1990; 13: 124–7.
71.
Terashima M, Takagane A, Sasaki T, et al. A prospective randomized trial of
preoperative immunotherapy using PSK for the treatment of gastric cancer. Proc
Am Soc Clin Oncol, J Clin Oncol 1998;17(Suppl):304.
72.
Nitti D, Wils J, Dos Santos JG, et al. Randomized phase III trials of adjuvant
FAMTXorFEMTXcompared with surgery alone in resected gastric cancer. A
combined analysis of the EORTC GI Group and the ICCG. Ann Oncol 2006; 17:
262–9.
73.
De Vita F, Giuliani F, Orditura M, et al. Adjuvant chemotherapy with epirubicin,
leucovorin, 5-fluorouracil and etoposide regimen in resected gastric cancer
patients: a randomized phase III trial by the Gruppo Oncologico Italia Meridionale
(GOIM 9602 Study). Ann Oncol 2007; 18: 1354–8.
62
74.
Di Costanzo F, Gasperoni S, Manzione L, et al. Adjuvant chemotherapy in
completely resected gastric cancer: a randomized phase III trial conducted by
GOIRC. J Natl Cancer Inst 2008;100:388–98.
75.
Bajetta E, Buzzoni R, Mariani L, et al. Adjuvant chemotherapy in gastric cancer:
5-year results of a randomised study by the Italian Trials in Medical Oncology
(ITMO) Group. Ann Oncol 2002;13: 299–307.
76.
Chipponi J, Huguier M, Pezet D, et al. Randomized trial of adjuvant
chemotherapy after curative resection for gastric cancer. Am J Surg
2004;187:440–5.
77.
Cascinu S, Labianca R, Barone C, et al. Adjuvant treatment of highrisk, radically
resected gastric cancer patients with 5 fluorouracil, leucovorin, cisplatin, and
epidoxorubicin in a randomized controlled trial. J Natl Cancer Inst 2007; 99: 601–
7.
78.
Koizumi W, Kurihara M, Nakano S, Hasegawa K. Phase II study of S-1, a novel
oral derivative of 5-fluorouracil, in advanced gastric cancer. For the S-1
Cooperative Gastric Cancer Study Group. Oncology 2000; 58: 191–7.
79.
Sakuramoto S, Sasako M,Yamaguchi T, et al. Adjuvant chemotherapy for gastric
cancer with S-1, an oral fluoropyrimidine. N Engl J Med 2007;357:1810–20.
80.
Hermans J, Bonenkamp JJ, Boon MC, et al. Adjuvant therapy after curative
resection for gastric cancer: meta-analysis of randomized trials. J Clin Oncol
1993; 11: 1441–7.
81.
Earle CC, Maroun JA. Adjuvant chemotherapy after curative resection for gastric
cancer in non-Asian patients: revisiting a meta-analysis of randomised trials. Eur J
Cancer 1999; 35: 1059–64.
82.
Mari E, Floriani I, Tinazzi A, et al. Efficacy of adjuvant chemotherapy after
curative resection for gastric cancer: a meta-analysis of published randomised
trials. A study of the GISCAD (Gruppo Italiano per lo Studio dei Carcinomi
dell’Apparato Digerente). Ann Oncol 2000; 11: 837–43.
83.
Panzini I, Gianni L, Fattori PP, et al. Adjuvant chemotherapy in gastric cancer: a
meta-analysis of randomized trials and a comparison with previous meta-analyses.
Tumori 2002; 88: 21–7.
63
84.
Hu JK, Chen ZX, Zhou ZG, et al. Intravenous chemotherapy for resected gastric
cancer: meta-analysis of randomized controlled trials. World J Gastroenterol 2002;
8: 1023–8.
85.
Janunger KG, Hafstrom L, Glimelius B. Chemotherapy in gastric cancer: a
review and updated meta-analysis. Eur J Surg 2002;168:597–608.
86.
Hu JK, Li CM, Chen XZ, Chen ZX, Zhou ZG, Zhang B, Chen JP. The
effectiveness of intravenous 5-fluorouracil-containing chemotherapy after curative
resection for gastric carcinoma: A systematic review of published randomized
controlled trials. J Chemother. 2007 Aug;19(4):359-375.
87.
Zhao SL, Fang JY. The role of postoperative adjuvant chemotherapy following
curative resection for gastric cancer: a meta-analysis. Cancer Invest. 2008 AprMay;26(3):317-325.
88.
Liu TS, Wang Y, Chen SY, Sun YH. An updated meta-analysis of adjuvant
chemotherapy after curative resection for gastric cancer. Eur J Surg Oncol. 2008
Nov;34(11):1208-1216.
89.
Sun P, Xiang JB, Chen ZY. Meta-analysis of adjuvant chemotherapy after radical
surgery for advanced gastric cancer. Br J Surg. 2009 Jan;96(1):26-33.
90.
Morabito A, Carillio G, Longo R. Systemic treatment of gastric cancer. Crit Rev
Oncol Hematol. 2009;70(3):216-234.
91.
Yan TD, Black D, Sugarbaker PH, et al. A systemic review and meta-analysis of
the randomized controlled trials on adjuvant intraperitoneal chemotherapy for
resectable gastric cancer. Ann Surg Oncol 2007; 14: 2702–13.
92.
Rosen HR, Jatzko G, Repse S, et al. Adjuvant intraperitoneal chemotherapy with
carbon-adsorbed mitomycin in patients with gastric cancer: results of a
randomized multicenter trial of the Austrian Working Group for Surgical
Oncology. J Clin Oncol 1998; 16: 2733–8.
93.
YuW, Whang I, Suh I, et al. Prospective randomized trial of early postoperative
intraperitoneal chemotherapy as an adjuvant to resectable gastric cancer. Ann Surg
1998;228:347–54.
94.
Hallissey MT, Dunn JA, Ward LC, Allum WH. The second British Stomach
Cancer Group trial of adjuvant radiotherapy or chemotherapy in resectable gastric
cancer: five-year follow-up. Lancet 1994;343:1309–12.
64
95.
Kramling HJ, Wilkowski R, Duhmke E, et al. Adjuvant intraoperative
radiotherapy of stomach carcinoma. Langenbecks Arch Chir Suppl Kongressbd
1996;113:211–3.
96.
Krishnan S. The role of adjuvant radiation therapy in nonmetastatic gastric cancer:
an evolving paradigm. Gastrointest Cancer Res. 2009 Jan;3(1):33-35.
97.
Fiorica F, Cartei F, Enea M, Licata A, Cabibbo G, Carau B, Liboni A, Ursino S,
Camma C. The impact of radiotherapy on survival in resectable gastric carcinoma:
a meta -analysis of literature data. Cancer Treat Rev. 2007 Dec;33(8):729-740.
98.
Coburn NG, Govindarajan A, Law CH, Guller U, Kiss A, Ringash J, Swallow CJ,
Baxter NN. Stage-specific effect of adjuvant therapy following gastric cancer
resection: a population–based analysis of 4,041 patients. Ann Surg Oncol. 2008
Feb;15(2):500-507.
99. Nam H, Lim do H, Kim S, Kang WK, Sohn TS, Noh JH, Kim YI, Park CH, Park
CK, Ahn YC, Huh SJ. A new suggestion for the radiation target volume after a
subtotal gastrectomy in patients with stomach cancer. Int J Radiat Oncol Biol
Phys. 2008 Jun 1;71(2):448-455.
100. Moertel CG, Childs DS, O’Fallon JR, et al. Combined 5-fluorouracil and radiation
therapy as a surgical adjuvant for poor prognosis gastric carcinoma. J Clin Oncol
1984; 2: 1249–54.
101. Macdonald JS, Smalley SR, Benedetti J, et al. Chemoradiotherapy after surgery
compared with surgery alone for adenocarcinoma of the stomach or
gastroesophageal junction. N Engl J Med 2001;345:725–30.
102. Kim S, Lim DH, Lee J, et al. An observational study suggesting clinical benefit
for adjuvant postoperative chemoradiation in a population of over 500 cases after
gastric resection with D2 nodal dissection for adenocarcinoma of the stomach. Int
J Radiat Oncol Biol Phys 2005; 63: 1279–85.
103. Kurokawa
Y,
Sasako
M.
Recent
advances
in
chemotherapy
and
chemoradiotherapy for gastrointestinal tract cancers: adjuvant chemoradiotherapy
for gastric cancer. Int J Clin Oncol. 2008 Dec;13(6):479-482.
104. Jeung HC, Moon YW, Rha SY, Yoo NC, Roh JK, Noh SH, Min JS, Kim BS,
Chung HC. Phase III trial of adjuvant 5-fluorouracil and adriamycin versus 5fluorouracil, adriamycin, and polyadenylicpolyuridylic acid (poly A:U) for locally
advanced gastric cancer after curative surgery: final results of 15 - year follow-up.
Ann Oncol. 2008 Mar;19(3):520-526.
65
105. Cocconi G, DeLisi V, Di Blasio B. Randomized comparison of 5-FU alone or
combined with mitomycin and cytarabine (MFC) in the treatment of advanced
gastric cancer. Cancer Treat Rep 1982; 66: 1263–6.
106. Hill ME, Cunningham D. Medical management of advanced gastric cancer.
Cancer Treat Rev 1998; 24: 113–8.
107. Schoffski P. New drugs for treatment of gastric cancer. Ann Oncol 2002;13(Suppl
4):13–22.
108. Greenlee RT, Murray T, Bolden S, Wingo PA. Cancer statistics. CA Cancer J Clin
2000; 50: 7–33.
109. Lin YC, Liu HE, Wang CH, et al. Clinical benefit and response in patients with
gastric cancer to weekly 24-h infusion of highdose 5-fluorouracil (5-FU) and
leucovorin (LV). Anticancer Res 1999; 19: 5615–20.
110. Koizumi W, Saigenji K, Ujiie S, Terashima M, Sakata Y, Taguchi T. A pilot
phase II study of capecitabine in advanced or recurrent gastric cancer. Oncology
2003; 64: 232–6.
111. Boku N: Chemotherapy for metastatic gastric cancer in Japan. Int J Clin Oncol
2008, 13(6):483–487.
112. Cocconi G, Carlini P, Gamboni A, et al. Cisplatin, epirubicin, leucovorin and 5fluorouracil (PELF) is more active than 5-fluorouracil, doxorubicin and
methotrexate (FAMTX) in advanced gastric carcinoma. Ann Oncol 2003;
14:1258–63.
113. Cunningham D, Starling N, Rao S, et al. Capecitabine and oxaliplatin for
advanced esophagogastric cancer. N Engl J Med 2008; 358: 36–46.
114. Ajani JA, Moiseyenko VM, Tjulandin S, et al. Quality of life with docetaxel plus
cisplatin and fluorouracil compared with cisplatin and fluorouracil from a phase
III trial for advanced gastric or gastroesophageal adenocarcinoma: the V-325
Study Group. J Clin Oncol 2007; 25: 3210–6.
115. Cullinan SA, Moertel CG, Wieand HS, et al.: Controlled evaluation of three drug
combination regimens versus fluorouracil alone for the therapy of advanced
gastric cancer. North Central Cancer Treatment Group. J Clin Oncol 1994,
12(2):412–416.
116. Kim NK, Park YS, Heo DS, et al.: A phase III randomized study of 5-fluorouracil
and cisplatin versus 5-fluorouracil, doxorubicin, and mitomycin C versus 5fluorouracil alone in the treatment of advanced gastric cancer. Cancer 1993,
71(12):3813–3818.
66
117. Ohtsu A, Shimada Y, Shirao K, et al.: Randomized phase III trial of fluorouracil
alone versus fluorouracil plus cisplatin versus uracil and tegafur plus mitomycin in
patients with unresectable, advanced gastric cancer: The Japan Clinical Oncology
Group Study (JCOG9205). J Clin Oncol 2003, 21(1):54–59.
118. Ohtsu A. Chemotherapy for metastatic gastric cancer: past, present, and future. J
Gastroenterol. 2008;43(4):256-264.
119. Gadgeel SM, Shields AF, Heilbrun LK, et al. Phase II study of paclitaxel and
carboplatin in patients with advanced gastric cancer. Am J Clin Oncol
2003;26:37–41.
120. Thuss-Patience PC, Kretzschmar A, Repp M, et al. Docetaxel and continuousinfusion fluorouracil versus epirubicin, cisplatin, and fluorouracil for advanced
gastric adenocarcinoma: a randomized phase II study. J Clin Oncol 2005; 23: 494–
501.
121. Van Cutsem E, Moiseyenko VM, Tjulandin S, et al. Phase III study of docetaxel
and cisplatin plus fluorouracil compared with cisplatin and fluorouracil as firstline therapy for advanced gastric cancer: a report of the V325 Study Group. J Clin
Oncol 2006; 24: 4991–7.
122. Roth AD, Fazio N, Stupp R, et al. Docetaxel, cisplatin, and fluorouracil; docetaxel
and cisplatin; and epirubicin, cisplatin, and fluorouracil as systemic treatment for
advanced gastric carcinoma: a randomized phase II trial of the Swiss Group for
Clinical Cancer Research. J Clin Oncol 2007; 25: 3217–23.
123. Ajani JA, Baker J, Pisters PW, et al. CPT-11 plus cisplatin in patients with
advanced, untreated gastric or gastroesophageal junction carcinoma: results of a
phase II study. Cancer 2002; 94: 641–6.
124. Pozzo C, Barone C, Szanto J, et al. Irinotecan in combination with 5-fluorouracil
and folinic acid or with cisplatin in patients with advanced gastric or esophageal–
gastric junction adenocarcinoma: results of a randomized phase II study. Ann
Oncol 2004; 15: 1773–81.
125. Louvet C, André T, Tigaud JM, et al. Phase II study of oxaliplatin, fluorouracil,
and folinic acid in locally advanced or metastatic gastric cancer patients. J Clin
Oncol 2002; 20: 4543–8.
67
126. Barone C, Basso M, Schinzari G, et al. Docetaxel and oxaliplatin combination in
second-line treatment of patients with advanced gastric cancer. Gastric Cancer
2007; 10: 104–11.
127. Nishiyama M, Eguchi H. Pharmacokinetics and pharmacogenomics in gastric
cancer chemotherapy. Adv Drug Deliv Rev. 2009 May 20;61(5):402-407.
128. Koizumi W. Chemotherapy for advanced gas tric cancer: review of global and
Japanese status. Gastrointest Cancer Res. 2007 Sep;1(5):197-203.
129. Benson AB. Advanced gastric cancer: an update and future directions.
Gastrointest Cancer Res. 2008 Jul;2(4 Suppl):S47-53.
130. Yamada J, Kitayama J, Tsuno NH, Yamashita H, Miyato H, Soma D, Otani K,
Kamei T, Ishigami H, Hidemura A, Kaisaki S, Takahashi K, Nagawa H. Intraperitoneal administration of paclitaxel with non-animal stabilized hyaluronic acid
as a vehicle --a new strategy against peritoneal dissemination of gastric cancer.
Cancer Lett. 2008 Dec 18;272(2):307-315.
131. Wu K, Nie Y, Guo C, Chen Y, Ding J, Fan D. Molecular basis of therapeutic
approaches to gastric cancer. J Gastroenterol Hepatol. 2009 Jan;24(1):37-41.
132. Wilson D, Hiller L, Guh JI. Review of second-line chemotherapy for advanced
gastric adenocarcinoma. Clin Oncol (R Coll Radiol) 2005; 17: 81–90.
133. Webb A, Cunningham D, Scarffe JH, et al.: Randomized trial comparing
epirubicin, cisplatin, and fluorouracil versus fluorouracil, doxorubicin, and
methotrexate in advanced esophagogastric cancer. J Clin Oncol 1997, 15(1):261–
267.
134. Ross P, Nicolson M, Cunningham D, et al. Prospective randomized trial
comparing mitomycin, cisplatin, and protracted venous-infusion fluorouracil (PVI
5-FU) With epirubicin, cisplatin, and PVI 5- FU in advanced esophagogastric
cancer. J Clin Oncol 2002;20: 1996–2004.
135. Kang YK, Kang WK, Shin DB, et al.: Capecitabine/cisplatin versus 5fluorouracil/cisplatin as first-line therapy in patients with advanced gastric cancer:
a randomised phase III noninferiority trial. Ann Oncol 2009, 20(4):666–673.
136. Boku N, Yamamoto S, Fukuda H, et al.: Fluorouracil versus combination of
irinotecan plus cisplatin versus S-1 in metastatic gastric cancer: a randomised
phase 3 study. Lancet Oncol 2009, 10(11): 1063–1069.
68
137. Al-Batran SE, Hartmann JT, Probst S, et al.: Phase III trial in metastatic
gastroesophageal adenocarcinoma with fluorouracil, leucovorin plus either
oxaliplatin or cisplatin: a study of the Arbeitsgemeinschaft Internistische
Onkologie. J Clin Oncol 2008, 26(9):1435–1442.
138. Dank M, Zaluski J, Barone C, et al. Randomized phase III study comparing
irinotecan combined with 5-fluorouracil and folinic acid to cisplatin combined
with 5-fluorouracil in chemotherapy naïve patients with advanced adenocarcinoma
of the stomach or esophagogastric junction. Ann Oncol 2008; 19: 1450–7.
139. Ridwelski K, Fahlke J, Kettner E, et al.: Docetaxel-cisplatin (DC) versus 5fluorouracil-leucovorin-cisplatin (FLC) as first-line treatment for locally advanced
or metastatic gastric cancer: Preliminary results of a phase III study. J Clin Oncol
2008, 26(15S):4512.
140. Wagner AD, GrotheW, Haerting J, et al. Combination chemotherapies in
advanced gastric cancer: An updated systematic review and metaanalysis. Proc
Am Soc Clin Oncol, J Clin Oncol 2007;25(Suppl): 4555.
141. Ajani JA, Barthel JS, Bekaii-Saab T, et al.: Gastric cancer. J Natl Compr Cancer
Netw 2010, 8(4):378–409.
142. Jackson C, Cunningham D, Oliveira J.: Gastric cancer: ESMO clinical
recommendations for diagnosis, treatment and follow-up. Ann Oncol 2009,
20(Suppl 4):34–36.
143. Rivera F, Vega-Villegas ME and Lopez-Brea MF. Chemotherapy of advanced
gastric cancer. Cancer Treatment Reviews, 2007, 33, 315-324.
144. Kubota T. New chemotherapy strategies for gastric cancer. In Vivo 22: 2738, 2008.
145. Koizumi W, Narahara H, Hara T, et al.: S-1 plus cisplatin versus S-1 alone for
first-line treatment of advanced gastric cancer (SPIRITS trial): a phase III trial.
Lancet Oncol 2008, 9(3):215–221.
146. Ajani JA, Faust J, Ikeda K, et al.: Phase I pharmacokinetic study of S-1 plus
cisplatin in patients with advanced gastric carcinoma. J Clin Oncol 2005,
23(28):6957–6965.
147. Ajani JA, Rodriguez W, Bodoky G, et al.: Multicenter phase III comparison of
cisplatin/S-1 with cisplatin/ infusional fluorouracil in advanced gastric or
gastroesophageal adenocarcinoma study: the FLAGS trial. J Clin Oncol 2010,
28(9):1547–1553.
69
148. Tsuburaya A, Narahara H, Imamura H, et al.: Updated result on the 2.5-year
follow-up of GC0301/TOP-002: Randomized phase III study of irinotecan plus S1 (IRI-S) versus S-1 alone as first-line treatment for advanced gastric cancer
(AGC). J Clin Oncol 2009, 27(15s):abstr 4544.
149. Cullinan SA, Moertel CG, Wieand HS, et al.:Controlled evaluation of three drug
combination regimens versus fluorouracil alone for the therapy ofadvanced gastric
cancer. North Central CancerTreatment Group. J Clin Oncol 1994, 12(2):412–416.
150. Fujii M: Chemotherapy for advanced gastric cancer: ongoing phase III study of S1 alone versus S-1 and docetaxel combination (JACCRO GC03 study). Int J Clin
Oncol 2008, 13(3):201–205.
151. Fujii M, Kochi M, Takayama T: Recent advances in chemotherapy for advanced
gastric cancer in Japan. Surg Today 2010, 40(4):295–300.
152. Ku GY, Ilson DH: Esophagogastric cancer: targeted agents. Cancer Treat Rev
2010, 36(3):235–248.
153. Bang YJ, Van Cutsem E, Feyereislova A, et al.: Trastuzumab in combination with
chemotherapy versus chemotherapy alone for treatment of HER2-positive
advanced gastric or gastro-oesophageal junction cancer (ToGA): a phase 3, openlabel, randomised controlled trial. Lancet 2010, 376(9742):687–697.
154. Kang YK, Ohtsu A, Van Cutsem E, et al.: AVAGAST: A randomized, doubleblind, placebo-controlled, phase III study of first-line capecitabine and cisplatin
plus bevacizumab or placebo in patients with advanced gastric cancer (AGC). J
Clin Oncol 2010, 28(18S):LBA4007.
155. Pinto C, Di Fabio F, Barone C, et al.: Phase II study of cetuximab in combination
with cisplatin and docetaxel in patients with untreated advanced gastric or gastrooesophageal junction adenocarcinoma (DOCETUX study). Br J Cancer 2009,
101(8):1261–1268.
156. Lordick F, Luber B, Lorenzen S, et al.: Cetuximab plus oxaliplatin/leucovorin/5fluorouracil in first-line metastatic gastric cancer: a phase II study of the
Arbeitsgemeinschaft Internistische Onkologie (AIO). Br J Cancer 2010,
102(3):500–505.
157. Okines AF, Ashley SE, Cunningham D, et al.: Epirubicin, oxaliplatin, and
capecitabine with or without panitumumab for advanced esophagogastric cancer:
dose-finding study for the prospective multicenter, randomized, phase II/III
REAL-3 trial. J Clin Oncol 2010, 28(25):3945–3950.
70
158. John C. Layke, Peter P. Lopez. Gastric cancer: Diagnosis and treatment. Am Fam
Physician 2004; 69: 1133-1140.
159. Ohtsu A, Yoshida S, Saijo N: Disparities in gastric cancer chemotherapy between
the East and West. J Clin Oncol 2006, 24(14):2188–2196.
71
ÖZGEÇMİŞ
05.05.1988 yılında Konya iline bağlı Ilgın ilçesinde doğdu. İlköğreniminin ana sınıfı ve
1. sınıf birinci yarıyılını 1994 yılında Konya iline bağlı Doğanhisar ilçesindeki Atatürk
İlköğretim Okulu’nda, geri kalan ilköğrenimini 2002 yılında Konya iline bağlı Ilgın
ilçesindeki Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nda, lise eğitimini de 2006 yılında
aynı ilçedeki Ilgın Şehit Selam Kemer Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 2007 yılında
Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne başladı ve halen 5. sınıfta öğrenim
görmektedir.
Adres:
Fahrettin Altay Mah. Zafer Cad. No: 30
Ilgın/Konya
Yazışma Adresi:
[email protected]
http://www.facebook.com/MEVLUT.SUMER
https://twitter.com/#!/M_SUMER
GSM: +90 555 558 02 49
Download