Yaşamın direnemedikleri

advertisement
Yaşamın direnemedikleri
Yirmi yılı aşan araştırma ve tartışmaların sonunda karar verildi. Dünya tarihindeki
en büyük kitlesel yokoluşun suçlusu, Sibirya’da iki milyon yıl süren volkanizma.
Ama durun bir dakika! Yoksa değil mi? Yenibir teoriye göre, suçlu karbon yiyip
metan salan mikroplar. Suçlu kim olursa olsun, fosil kanıtlar, Jeoloji jargonunda (PT sınırı denen) ve Permiyen dönemi sona erip Trias dönemi başladığında, 252
milyon yıl önce meydana gelen yokoluşta, denizdeki canlı türleriyle karada yeni
yeni çeşitlenmeye başlayan kertenkele ve hem karada hem de suda yaşayabilen
amfibik canlıları ve karada canlı türlerinin yüzde doksanından fazlasının ortadan
kalktığını gösteriyor. Bazı çalışmalara göre, günümüzde yaşayan canlılar,
252milyon yıl önceki büyük yokoluşta ayakta kalabilen yüzde dörtten türediler.
Amerikan Jeofizik Birliği’nin 2013 Aralık ayında
yapılan toplantısında sunulan kanıtlar, tarihlendirme
uzmanlarının hem yanardağ püskürmelerinden
çıkan bazalt (soğuyup kayalaşmış lav), hem de
yaklaşık 252 milyon yıl önce ortadan kalkmış hayvan
fosillerini saran tortul kayalar üzerinde en gelişkin
tekniklerle yaptıkları çalışmalara dayanıyor.
250 milyon yıl kadar önce tüm kıtaların birleşik
durumda olduğu Pangaea süper kıtasının kuzey
ucunda yer alan, günümüzdeyse Rusya’nın
kuzeydoğusunu oluşturan Sibirya bölgesinde
bulunan ve “Sibirya Trapları” diye adlandırılan
basamak görünümünde üstüste yığılmış bazalt
tabakalarıyla kaplı bölge, hem muazzam genişliği,
hem de yaşı nedeniyle yirmi yılı aşkın bir süredir
şüpheleri üzerinde topluyordu. 2 Milyon
kilometrekarelik yüzölçümüyle Batı Avrupa kadar ya
da Türkiye’nin üç katı büyüklüğünde bir alanı
kaplayan bölge, adını İsveç dilinde merdiven
anlamına gelen “trappa” sözcüğünden almış.
Dünya tarihindeki en büyük volkanizma
etkinliklerinden biri olan süreçte yerkürenin
derinliklerinden gelen mağma, bölgeyi 3 milyon
kilometreküp bazaltla kaplamış. Karşılaştırmak için, yakın tarihte Filipinler’deki Luzon Adası’nda
1991 yılında patlayan ve yakın tarihin en büyük volkanizma olaylarından biri sayılan Pinatubo
Yanardağı, yalnızca 12 kilometreküp lav püskürtmüştü.
Küçük zirkon kristalleri içindeki uranyum-238’in ağır ama düzgün işleyen bir süreçle kurşun206’ya dönüşmesine dayalı tarihlendirme hesapları, volkanik etkinliğin 2 milyon yıl sürdüğünü
ve kabaca yokoluşla aynı zamana rastladığını göstermişti. Ancak volkanik etkinliğin yokoluştan
önce başlayarak yaşamın neredeyse tümüyle silinmesine yol açacak olayları tetikleyip
tetiklemediği kesin olarak bilinemiyordu.
Şimdiyse, Sibirya’daki bazalt örneklerinden ve Güney Çin’deki fosil içeren tortul katmanlarından
alınan aynı kristaller üzerinde çok daha duyarlı tekniklerle yapılan ölçümler, yanıtı yeterli
kesinlikle sunmuş bulunuyor: Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarihlendirme uzmanları
Seth Burgess ve Samuel Bowring’e göre Sibirya’da yanardağ etkinlikleri 252.28 milyon yıl önce
başlamış. İlk toplu yokoluşlarsa günümüzün 251.941 milyon yıl öncesine tarihlendiriliyorl. Yani
volkanizma daha önce başlamış ve büyük yokoluşun başlangıcına, nedeni olabilecek kadar yakın.
Ama sürpriiiz! Karanlık çağları irdeleyen kuramlarda alışıldığı üzere, her şey yerli yerine
oturmuşken, yalnızca üç ay sonra bir yenisi ortaya çıkıverdi. Yine MIT’den Prof.Daniel Rothman
yönetiminde Amerikalı ve Çinli araştırmacılara göre Sibirya traplarını oluşturan yanardağ
püskürmeleri, yokoluş zamamına tarihlendirilen totullardaki karbon miktarını açıklayamıyor.
Araştırmacılar, okyanuslardaki karbon miktarındaki ani ve çok büyük artışın mikrobiyel kaynaklı
olduğunu, başka bir mikroptan aldığı genle metan üretimi için çok büyük miktarlarda karbonu
işleme becerisi kazanarak okyanuslarda patlama ölçeklerinde çoğalan Methanosarcina adlı
metan (CH4) üreten bir arkenin işi olduğunu öne sürüyorlar. Bunun için mikropların zengin bir
gıdaya (nikele) gereksinimleri var ki, bunu da doğru miktarlarda ve doğru zamanda, toplu
yokoluşun arafesinde, yanardağlar püskürtmüş. Nikel, mikroplarca metan üretimine türbogüç
sağlıyor ve bu etkili sera gazı da, hava sıcaklık larında, okyanuların asitleşmesiyle birlikte gelen
büyük artışlara yol açıyor.
Toplu ölümleri gerçekleştiren faktörlerdeyse aynı netlik yok. Ancak Nanjing Jeoloji ve
Paleontoloji Enstitüsü’nden Shuzhong
Shen’e göre yanardağ patlamalarıyla
atmosfere çıkan yoğun karbondioksit
gazının yol açtığı küresel ısınma temel
neden olamaz. Gerçi yokoluş
zamanlarıyla örtüşen tortul
katmanlarında, sıcaklığa duyarlı
oksijen izotopları üzerinde yapılan
incelemeler, ortalama sıcaklığın 8-10
derece arttığını gösteriyorsa da, artış
toplu yokoluşun hemen ardından
gelmiş; yani yokoluşun nedeni
olamaz.
Asit yağmurlarının doğaya
verdiği zararın çarpıcı bir
örneği (üstte). Büyük yokoluşta
öteki canlıların neredeyse
tümüyle birlikte ortadan
kalkan bir deniz canlısının fosili
(yanda).
Çin’in Shensi eyaletindeki fosil yataklarından elde edilen ayrıntılı veriler, yokoluş süresinin çok
kısa, yalnızca birkaç bin yıl olduğunu gösteriyor. Bu kısalık da ölümler için başka mekanizmaları
daha olası kılıyor. Bunlardan biri, yanardağlardan atmosfere çıkan kükürt dioksitin yol açtığı asit
yağmurları. MIT araştırmacılarının yaptıkları bilgisayar simulasyonlarına göre yanardağlardan
çıkan 1.5 milyar ton kükürt dioksit, Permiyen dönem için oluşturulan atmosfer modelini Kuzey
Yarıküre’de 2 pH derecesine kadar asitlendirmeye yetiyor. Bu derece de limon suyunun asitlik
derecesine karşılık geliyor. Araştırmacılar, bu asitlikte yağmurların açıktaki bitkileri ve yaşamları
bunlara bağlı olan
hayvanları çok kısa sürede
ortadan kaldırmaya
yeteceğini belirtiyorlar.
Son yıllarda giderek
yaygın kabul görmeye
başlayan bir açıklama da,
manto tabakasından
yüzeye çıkan mağmanın,
yüzeye yakın kömür
tabakalarına sızıp
atmosfere yoğun
miktarlarda toksik gaz
çıkmasına neden olan
yeraltı yangınlarını
başlatması. Kanadalı
jeologların ülkenin Kuzey
Kutup Dairesi içindeki
bölgelerindeki P-T
sınırından hemen önce oluşmuş tortullarda buldukları karbon içerikli mikroskopik parçaların,
kömür yakan termal elektrik santrallarınıdan çıkan dumandaki parçacıklarla şaşılası bir benzerlik
gösterdiği belirtiliyor. Kanada Jeolojik Araştırmalar Kurumu’ndan Stephen Grasby’e göre,
tortullardaki parçacıklar, yeraltında tutuşan muazzam bir yangının stratosfere yoğun metal
içeren küller çıkardığının işareti. Araştırmacı, kül içeren tortullardaki yüksek cıva miktarının, P-T
sınırındaki tortullarda en yüksek değerine ulaştığının altını çiziyor.
Tarihlendirme uzmanlarının yeni hedefleri,ellerindeki gelişkin öteki toplu yokoluşlara da yoğun
volkanizmanın neden olduğu yolundaki varsayımı sınamak. Örneğin, 201 milyon yıl önce Atlantik
Okyanusu’nun açılması sürecindeki muazzam volkanizma, düşmanlarını ortadan kaldırarak
dinozorların dünya’ya egemen olmasına yol açan toplu yokoluşla aynı zamanlara rastlıyor. Ama
hangi olayın daha önce meydana geldiği henüz bilinmiyor.
BÜYÜK YOKOLUŞLAR
4.5 milyar yaşını biraz geçmiş olan dünyamızın yeterince soğuyup kabuğunun oluşmasından ve
şiddetli kuyrukluyıldız ve asteroid bombardımanlarıyla yeniden eriyip yeniden katılaşmasından
sonra, yaşamın 3.8 milyar yıl önce, çekirdeksiz (prokaryot) ardından da çekirdekli (ökaryot) tek
hücrelilerden başlayarak zaman içinde çok hücreli mikrobiyel formlar halinde filizlenmeye
başladığı biliniyor. Ancak günümüzden 580 milyon yıl öncesine kadar tek hücreli basit formlar ve
bunların meydana getirdiği koloniler biçiminde süren yaşam, ardından denizlerde ve sığ sularda
ilkel hayvanlara evrildi ve 540 milyon yıl önce “Kambriyen patlaması” denen bir süreçle ani ve
hızlı bir çeşitlenme gösterdi. O zamana kadar yaşam çeşitli faktörlerin etkisiyle yokolmaya
yaklaşmış ve yeniden toparlanmış olabilir; ancak yokoluşlarla ilgili fosil kayıtlar günümüzden
yaklaşık 500 milyon yıl öncesindenm itibaren netlik kazanmaya başlıyor.
Farklı kriterlere göre farklı sayı ve zamanlarda büyük yokoluşlardan da söz edilmekle birlikte,
paleontologların üzerlerinde en çok anlaştıkları beş büyük yokoluş sıralanıyor. Ayrıca
paleontologların genel eğilimi, büyük yokoluşları tek bir nedene bağlamaktan çok, birbiriyle
ilintili birçok nedenin rol oynadığı süreçte sonunda birinin baskın olarak ortaya çıktığı görüşünü
benimsemek. Genelde uzun süreli yanardağ etkinliklerinin yokoluşlarda önemli rol oynamış
olabileceği düşünülüyorsa da, paleontologlar başka faktörlerin etkisini de araştırmadan kesin bir
kabulden kaçınıyorlar. Yine de beş büyük yokoluş ve olası nedenleri tarih içinde eskiden yeniye
doğru aşağıdakiler olarak sıralanıyor:
Ordovisyen-Silüryen Yokoluşu
Ordovisyen döneminin sona erip Silüryen dönemine geçiş sıralarında günümüzden 450 – 440
milyon yıl öncesine rastlayan bir
zamanda meydana geldiği
hesaplanıyor. Yokoluş birbirlerinden
yüzbinlerce yıl arayla iki büyük zirve
halinde gerçekleşmiş. Ordovisyen
sırasında yaşamın büyük kısmı
denizlerde olduğu için sayıları büyük
ölçüde azalanlar, trilobit,
kafadanbacaklılar, graptolit gibi
canlılar. Paleontologlara göre bu olay
sonucu hayvan ailelerinden %27’si,
cinslerden %57’si ve tüm türlerin
%60’ı ila %70’i yokolmuş. (Canlıların
Ordovisyen-Silüryen yokoluşuna büyük bir buzullanma sürecinin yol açmış
sınıflandırılması hiyerarşik sırayla
olduğu düşünülüyor.
şöyle: Alem (hayvanlar-bitkilermantarlar) – Şube ( Ör: omurgalılar) –
sınıf (Ör: Memeliler) – Takım (Ör:
Etoburlar) – Aile (Kedigiller) – Cins
(Panthera) – Tür (Panthera pardus
*Anadolu leoparı+). Nedeni tam olarak
bilinmemekle birlikte Büyük bir
buzullanma olayının Dünya’nın suyunu
buz halinde hapsetmesi sonucu deniz
seviyelerinin büyük oranlarda düşmesi
olabileceği düşünülüyor.
Ordovisyen döneminin en büyük canlılarından olan deniz akrebi de diğer
canlıların çoğu gibi yok oldu.
Geç Devonyen Yokoluşu
375 – 355 milyon yıllar öncesi
arasında meydana geldiği
düşünülen bu uzun süreli
yokoluş neredeyse 20 milyon
yıl sürmüş ve aralıklı atımlar
halinde gerçekleşmiş ve
sonunda ailelerin %19’u,
cinslerin %50’si ve türlerin
%70’i yok olmuş.
Geç Devonyen yokoluşunda
denizlerden karaya çıkmış olan
bitkiler, böcekler ve ilk amfibik
canlı türleri büyük yıkıma
uğradılar.
Deniz canlıları kadar karaya
çıkmış olan bitkiler, eklem
bacaklılar, böcekler ve ilk
amfibiler gibi hayvanların da
büyük kayıplara uğradığı
yokoluşun nedeninin bir asteroid
çarpmasının ya da büyük
volkanik etkinliğin atmosfere
çıkarttığı kül ve tozların güneş
ışığını perdeleyerek hava ve
özellikle sıcak ortama alışmış
canlıların yaşadığı denizlerde
sıcaklıkları büyük ölçüde
azaltması olduğu düşünülüyor.
Bu yokoluşta en büyük kayıplara denizlerin sıcak sığ kıyılarında yaşayan ve
ani soğumaya uyum sağlayamayan canlılar uğradılar. O dönemi canlandıran
resimde bir nautilid, yakaladığı bir trilobiti yiyor.
Permiyen-Trias Yokoluşu
Paleontologların
252 milyon yıl
öncesine
tarihlediği bu en
büyük yokoluşa,
yukarıda
ayrıntısıyla
açıklandığı gibi o
zamanlar
Pangaea süper
kıtasının kuzey
ucundaki
Sibirya’da 2 milyon yıl süren yoğun volkanizmanın
yol açtığı, ve denizlerdeki ve karalardaki tüm
türlerin yüzde 96’sının yok olduğu belirlenmiş
bulunuyor.Yokoluşun büyük ölçüde
yanardağlardan çıkan kükürt dioksit gazının yol
açtığı asit yağmurlarının, besin zincirini çökertmesi
sonucu gerçekleştiği düşünülüyor. Ayrıca, lavların
yeraltı kömür yataklarına sızıp ateşlemesi sonucu
çıkan zehirli gazların da yokoluşta etken olduğu
düşünülüyor.
Permiyen – Trias yokoluşunun kurbanlarından bir
dinogorgona ait kafatası fosili (üstte). Dinozorlar ve
memelilerin evrilmesinden çok önce 3 metre boyundaki
bu etçil hayvan, Orta Afrika düzlüklerinde yaşıyordu.
Permiyen döneminde çeşitlenmesi artan kara
hayvanlarından olan bir dimetrodon (yanda). Sırtındaki
yelkeni andıran yapıyla dinozorları andırmasına karşın
bu hayvan aslında memelilerin atalarındandı.
Trias-Jura Yokoluşu
Yaklaşık 200 milyon yıl önce
meydana gelen bu yokoluşa,
Pangea’nın parçalanması ve
Atlantik Okyanusu’nun açılış
sürecini tetikleyen, Orta Atlantik
Mağma Bölgesi adlı 11 milyon
kilometrekarelik Kanada’dan daha
büyük alanı bazaltla dolduran
büyük bir volkanizmanın ya da bir
asteroid çarpmasının neden olduğu
tezleri çarpışıyor. Bu alanın
kalıntıları şimdi o zaman bitişik olan
Avrupa, Afrika, Kuzey ve Güney
Amerikanın kıyılarında bulunuyor.
ABD’nin Atlantik kıyısındaki Five Islands Doğa Parkı’nda Orta Atlantik Magma
Alanı’nın lavları (en üstte kahverengi), Trias-Jura sınırı (beyaz) ve Trias dönem
(en altta, kırmızı) katmanları üzerinde görülüyor.
Bu yokoluşta memelilerin ataları olan terapsidler (solda) büyük kıyıma uğrayarak yerlerini dinozorların (sağda) 135 milyon yıl
sürecek iktidarlarına bırakmışlar. Terapsidlerle birlikte türlerin yarısının da yokolduğu belirlenmiş.
Kretase – Tersiyer
Yokoluşu Kısaca K-T ya da KPg (Paleojen) Yokoluşu diye
adlandırılan bu olay, 65 ya da
66 milyon yıl önce meydana
gelmiş ve yine türlerin yarısını,
bu arada kuşlar dışında
dinozorların tümünü ortadan
kaldırarak meydanı bu kez
memelilere bırakmış.
Nedeni yine tartışma
konusu. Hindistan’da
Dekkan Trapları lav
bölgesini yaratan
volkanizmayla çakışması
nedeniyle bazı
paleontologlar volkanizm
teorisini savunurken,
Meksika’nın Yucatan
Yarımadasına düşen 20 km
çaplı bir asteroidin asıl
suçlu olduğu teorisi
üstünlük kazanmış
görünüyor.
Henüz Asya ile birleşmemişken Orta Hindistan’ın batısında
meydana gelen yoğun yanardağ etkinlikleri, 500.000 km
genişliğinde Dekkan adlı bölgeyi basamak gibi dizilen
toplam 2 km yüksekliğinde bazalt katmanlarıyla örttü.
İhtiyozor, mezozor, pleiozor gibi etçil deniz
sürüngenlerinin yokolmasından da dünya
denizlerine yayılan köpekbalıkları kârl çıkt.ı
Altıncı Büyük Yokoluş mu?
Paleontoloji dünyasında giderek taraftar kazanan
bir görüş de, yokoluşların en hızlısını günümüzde
yaşamakta olduğumuz. Küresel ısınma, iklim
değişikliği gibi nedenlerle birçok türün nesli
tükenmiş ya da tükenmek üzere. Suçlu
konusundaysa hiç kuşku yok: İnsan.
Nobel ödüllü Alman atmosferbilimci Paul Crutzen’in
de aralarında bulunduğu dört bilimcinin, insan
ürünü değişimlerin Dünya’daki yaşama önümüzdeki
milyonlarca yıl damga vuracağı öngörüsüyle
yaşamakta olduğumuz dönemin Antroposen (Yeni
İnsan) olarak adlandırılması yolunda yaptığı
başvuru, antropologlar, yer ve iklimbilimciler
arasında giderek yandaş topluyor.
Hızlı nüfus artışı, megakentlerin çoğalması, fosil yakıt kullanımında dizginlenemeyen artış, buna
bağlı olarak küresel ısınma ve iklim değişimi gibi gelişmelerin şimdiden gözlenen ve potansiyel
etkileri insan kaynaklı olduğu için yeni döneme Yeni İnsan adı yakıştırılıyor.
Hareketin önderliğini yapan araştırmacılara göre insanlar yalnızca iki yüzyıl içinde Dünya’yı
öylesine geniş bir yelpazede ve öylesine derinlemesine değişimlere uğratmış bulunuyorlar ki,
milyonlarca yıl süreyle gezegenimizin çehresini değiştirecek ve en büyük altıncı kitlesel yokoluşa
götürecek yeni bir jeolojik dönemin başlangıcına tanıklık ediyor olabiliriz.
TOPLU YOKOLUŞ NEDENLERİ
Paleontologlar arasında yaygın görüş, toplu yokoluşların uzun süreli ve birbiriyle ilintili çevre
stresleri altında kalan türlerin kısa süreli tek bir etmenin tetiklemesiyle ortadan kalkmaları
şeklinde meydana geldiği yolunda. Toplu yokoluş nedenleri olarak şunlar sıralanıyor:
Yanardağ etkinlikleri sonucu bazalt (lav) selleri:
Bazı paleontologlar 11 büyük yokoluştan sorumlu tutsa da, en az az beşinde büyük rol oynadığı
genel kabul görüyor. Uzun süreli yanardağ etkinlikleri sırasında çıkan ve soğuyarak bazalt
kayalarını oluşturan lavlar, yüzbinlerce, hatta milyonlarca kilometrekarelik alanlara yayılabiliyor.
Ayrıca yanardağlardan püsküren toz ve küller atmosfere çıkıp Güneş ışınlarını perdeleyerek
bitkilerin fotosentez yapmasını önleyerek, yaşamın
dayandığı gıda zincirinin çökmesine yol açıyor. Yine
yanardağlardan püsküren kükürt oksitleri asit
yağmurlarına neden olarak aynı etkiye katkıda
bulunurken, yoğun karbondioksit salımları da küresel
ısınmaya yol açıyor.
Deniz seviyelerinde düşüşler:
Son 500 milyon yıl içinde belirlenen böyle 12
olaydan yedisi, önemli ölçekte 7 yokoluşun
sorumlusu sayılıyor. Deniz seviyelerinin düşmesi,
denizel yaşamın çok büyük bölümünü barındıran
ve okyanus tabanlarının en üretken bölümleri olan
kıta sahanlıklarını küçülterek deniz canlılarının
topluca yok olmasına neden olduğu gibi, küresel
hava sistemlerinde de büyük değişimleri
tetikleyerek karasal yaşamda da toplu yokoluşlara
yol açıyor.
Okyanuslara asteroid darbesi:
Karbondioksit okyanus sularında erir ve ancak 50:C’nin
altındaki sıcaklıklarda kararlı olan bikarbonat radikal
(─HCO3) biçiminde depolanır. Okyanusa düşen bir
asteroidin yol açacağı termal şokun okyanus yüzey
sularını bu kritik eşiğin üzerine ısıtmasıyla çok büyük
miktarlarda karbondioksit okyanuslardan fışkırarak
dünyaya yayılabilir ve ağır bir gaz olduğundan özellikle
alçak bölgelerde hava soluyan canlıların yok olmasına
yol açabilir.
Uzun süreli ve büyük ölçekli küresel soğuma:
Böyle bir süreç kutuplar ve ılıman bölgelerde birçok türün
ölümüne, ötekilerin de ekvator bölgesine göç etmelerine yol
açar. Ayrıca, tropikal türlerin yaşam alanları da daralır.
Dünya’daki suyun büyük kısmını buzullar ve kar halinde
hapsederek yeryüzü iklimini daha kurak hale getirir. Küresel
soğumanın Ordovisyen sonu, Permiyen-Trias geçişi ve Geç
Devonyen yokoluşlarında rol oynadığı düşünülüyor.
Uzun süreli ve büyük ölçekli küresel ısınma:
Soğumanın tam tersi bir etkiyle tropikal türlere
yeni yaşam alanları açarken ılıman bölgelerdeki
türlerin ölümüne ya da kutuplara göç
etmelerine, kutup türlerinin ortadan kalkmasına,
buzul ve karların erimesiyle Dünya ikliminin daha
nemli olmasına ve yağış rejimlerinin değişmesine
yol açar. Ayrıca deniz sularının
oksijensizleşmesine de neden olabilir. Yaklaşık
55 milyon yıl önce meydana gelen ve PaleosenEosen Termal Maksimumu (PETM) diye
adlandırılan bir yokoluşta, ortalama hava
sıcaklıklarında 6 derecelik bir artışa neden olduğu, ayrıca Trias-Jura geçişi yokoluşunda da
denizel türlerin beşte birinin yok olmasına yol açtığı düşünülüyor. Halen yaşamakta olduğumuz
küresel ısınmanın etkilerini gösteren en yakın model olması nedeniyle PETM, son yıllarda
paleontologların ilgi odağı haline gelmiş bulunuyor.
Klatrat bombası hipotezi:
Bir bileşiğin kafes halinde başka bir bileşiği sardığı yapılara
klatrat deniyor. Metanın (CH4) donmuş su kristallerine
hapsolduğu metan klatratlar, kıta sahanlığında yoğun
miktarlarda bulunuyor. Hava sıcaklığındaki ani artışlar ya da
depremler nedeniyle üzerlerindeki basınçta ani düşmeler bu
yapıların kararsızlaşmasıyla metanın atmosfere çıkmasına
yol açabilir (Bkz: Arktik’te Metan Bombası). Metan,
karbondioksitten çok daha etkili bir sera gazı olduğundan,
böyle bir çözülme hızlı bir küresel ısınmaya yol açabilir ya
da zaten küresel ısınma nedeniyle meydana gelmişse
ısınmanın etkilerini büyük ölçüde artırabilir. Klatrat
bombası etkisinin Permiyen sonu yokoluşunda ve PETM
olayında rol oynamış olabileceği düşünülüyor.
Okyanuslarda oksijen krizi:
Okyanus sularının orta derinlikte hatta yüzeye yakın katmanlarında oksijenin büyük ölçüde
azalması ya da tümüyle kaybolması
da deniz canlılarının topluca
yokolmalarına yol açan bir etken
olarak kabul ediliyor. Nedenleri
halen tartışma konusuysa da,
bilinen örneklerin genelde yoğun
volkanizma sonucu uzun süreli
küresel ısınmadadan kaynaklandığı
paleontologların üzerinde
birleştikleri bir nokta. Ordovisyensilüryen, geç devonyen, PermiyenTrias ve Trias-Jura yokoluşlarında
rolü olduğu sanılıyor.
Denizlerden Hidrojen Sülfit Çıkışı:
Permiyen-Trias yokoluşunda
küresel ısınmanın okyanuslarda
fotosentez yapan planktonlarla
derin sularda sülfatları indirgeyen
bakteriler arasındaki dengeyi
bozduğu ve ortaya çıkan hidrojen
sülfitin (H2S) deniz ve karalarda
yaşayan canlıları zehirlediği, ayrıca
ozon tabakasına büyük zarar
vererek hayatta kalabilen canlıları
da Güneş’ten gelen zararlı morötesi
ışınların etkilerine maruz bıraktığı
yolunda tezler var.
Okyanus Çalkalanmaları:
Okyanuslarda “termo-halin dolaşımı denen” bir süreç,
görece sıcak yüzey sularını büyük akıntılarla dünya
yüzeyinde dolaştırarak iklim rejimleri üzerinde etki yapar.
Çeşitli nedenlerle bu döngünün bozulmasıyla, buharlaşma
nedeniyle daha tuzlu (ve ağır) olan yüzey suları derine
dalıp derinlerdeki oksijensiz suları yüzeye çıkarıp yüzeyde
ve orta derinliklerde oksijen soluyan canlıların ölümüne
yol açar. Bu çalkalanma buzul çağlarının başında ve
sonunda ortaya çıkar. Buzul çağının başında ortaya çıkması
daha tehlikelidir; çünkü önceki sıcak dönem
okyanuslardaki oksijensiz suların hacmini yükseltmiş olur.
Okyanus çalkalanmasının geç Devonyen ve Permiyen-Trias
yokoluşlarında rol oynadığı düşünülüyor.
Yakınlarda Gama Işın Patlamaları ve süpernovalar :
Gama ışın patlamaları, evrende meydana gelen en
şiddetli olaylar. Güneşten çok daha büyük kütleli bir
yıldızın kısa ömrü sonunda çökerek bir karadeliğe
dönüşmesi sonucu ortaya çıkıyorlar. Çöken yıldızın iki
kutbundan fışkıran, ışık hızına yakın parçacık
fıskiyelerinden biri Dünya yönünde konumlanmışsa bu
patlamalar gözlem uydularımızca algılanabiliyor. Bir
gama ışın patlamasının Dünya’nın 6000 ışıkyılı
yakınında meydana gelmesi, Dünyamızı çevreleyen
ozon tabakasını yok ederek yeryüzündeki canlıları
Güneş’in morötesi ışınlarının tahribatına maruz
bırakır. Süpernova Patlamaları da Güneş’ten yaklaşık
sekiz kat daha kütleli yıldızların merkezlerinin çökmesi
ve bir nötron yıldızına ya da karadeliğe dönüşmesiyle
meydana geliyor. Oluşan şok dalgası, yıldızın dış
katmanlarını uzaya savuruyor. Dünya’ya 30 ışıkyılından daha yakında meydana gelecek bir
süpernovadan kaynaklanan gama ışınları, ozon tabakasının yarısını yok etmeye yeter. Bazı
paleontologlar Ordovisyen sonu yokoluşunu bir gama ışını patlamasına bağlıyorlar. 20. Yüzyılın
sonlarında Münih Üniversitesi araştırmacıları Pasifik okyanusu tabanında buldukları Demir-60
izotoplarının, 5 milyon yıl önce meydana gelmiş bir süpernova patlamasından kaynaklandığı
sonucuna vardılar.
Levha Tektoniği :
Dünyanın kırık kabuğunun
parçaları olan ve kimileri
kıtaları, kimileri de
okyanusları üzerlerinde
taşıyan “levha ya da plaka”
diye adlandırılan
parçalarının hareketleri de
kıtaları zaman zaman
birbiriyle birleştirip sonra
uzaklaştırıyor. Bu süreç
kıtaların konumlarını çeşitli yollardan toplu yokoluşlara yol açabilen biçimlere getirebiliyor.
Örneğin, buzul çağlarını başlatıyor ya da sona erdiriyor; okyanus akıntılarını ve rüzgar rejimlerini
değiştirerek iklim değişimlerine yol açıyor, denizden ulaşım yolları ya da kara köprüleri
oluşturarak, kapalı alanlarda yaşayan ve uyuma hazırlıklı olmayan türleri istilacı türlerin
rekabetine açabiliyor. Kıtalar bir süperkıta halinde bir araya geldiklerinde, yaşamca zengin kıta
sahanlığının toplam alanı daralıyor. İç bölgeler de kuraklaşıyor ve büyük mevsimsel değişimlerin
etkisine giriyor. Toplu yokoluşların ardından yaşamın yeniden filizlenip çeşitlenmesi, beş on
milyon yıl, büyük yokoluşların ardındansa 30 milyon yıl alabiliyor.
Raşit Gürdilek
3 Ocak 2014
KAYNAKLAR:
“The Great Dying – MIT Insights into the Most Severe Mass Extinction in Earth’s History”, 24
Kasım 2013, http://www.dailygalaxy.com/my_weblog/2013/11/the-great-dying-new-insightsinto-the-most-severe-mass-extinction-in-earths-history.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Extinction_event
http://www.bbc.co.uk/nature/extinction_events
http://en.wikipedia.org/wiki/Extinction_event
“Mass extinctions – What causes animal die-offs?”,
http://science.nationalgeographic.com/science/prehistoric-world/massextinction/?rptregcta=reg_free_np&rptregcampaign=20131016_rw_membership_n1p_intl_se_
c1#
“Greatest Mysteries: What Causes Mass Extinctions”, Live Science,
http://www.livescience.com/1752-greatest-mysteries-mass-extinctions.html
“The dawn of a new epoch?”, University of Leicester, 26 Mart 2010
“Ancient whodunit may be solved: The microbes did it!”, 31 Mart 2014
ETİKETLER:
Yokoluş, yok oluş, volkanizma, yanardağ, asteroid, asteroit, Sibirya, Dekkan, Trap, Jeoloji,
Paleontoloji, ordovisyen, silüryen, Permiyen, trias, kambriyen, Jura, kretase, dinozor, memeli,
yaşam, canlı
Download