Medya ve Dış Politika

advertisement
Medya ve Dış Politika
Prof Emin GÜRSES.
Bu derste amaç, medya(Basın-Yayın v.s)- kamuoyu ile dış politika ilişkisi incelenecektir.
Medya’nın dış politika yapım sürecini etkilediği, bu süreçte önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.
siyasi liderlerin/otoritenin politika belirlemelerinde (dahili-harici) kamuoyunun oy tercihlerini
yönlendirmek amacıyla medyayı dikkate almak zorunda oldukları da açıktır.
Medya’nın karar verme sürecine etkisinin farklı boyutları vardır. Medya danışmanlarının bu süreçte
etkileri ve karar vericilerinin girdileri yorumlama biçimleri bu süreçte farklı kararların çıkmasına yol
açabilir. Dış politikada karar vericiler ise yazılı-görsel medya üzerinden uygulayacakları politikalara
meşruiyet kazandırma yolarını arayacakları da açıktır.
Günümüzde, geçmişte olandan farklı olarak medya’nın dış politika sürecindeki etkisi artmakta olduğu
dikkati çekmektedir.
Teknolojik gelişmelerin artan oranda medya-TV-basın-radyo vs. alanlarda kullanılmaya başlanması
dış politikada karar vericilerle kamuoyu arasında karşılıklı bir mutabakat oluşturma zorunluluğunu da
öne çıkarmıştır.
Medya bu süreçte artık dış politikanın yapım sürecinin yoğrulduğu bir alan haline gelmiştir. Dış
politikada karar verme süreciyle ilgili teorilerle, iletişim teorileri iç içe geçen bir görünüm arz etmeye
başlamıştır.
Bu çerçevede medya’nın dış politika yapımı üzerinde etkileri tartışılacaktır.
Medya: Televizyon, gazeteler, ve diğer haber kaynakları v.s. Objektif oldukları iddiasındadırlar.
Kamuoyu: Bireylerin algılamalarıyla oluşmaktadır.
Kamu oyunun dış politikadaki etkisi konusundaki tartışmalar genelde pluralist ve elit model
üzerinden yapılmaktadır.
Kamuoyu, farklı bireylerin medya v.s. kaynaklar üzerinden aldıkları bilgi girdilerini yorumlamalarıyla
biçimlenmektedir.
Hükümetlerden bağımsız medyanın varlığı söz konusu olduğu kadar hükümetlerin politikalarını
destekleyen, ya da kar-zarar hesabı yaparak farklı gerekçelerle (Ekonomik, siyasi v.s.) tutumlarını
biçimlendirenleri de mevcuttur.
Dış politika yapımcıların bazı medya v.s. üzerinden doğrudan kamuoyunu yönlendirmeleri olabileceği
kadar, dolaylı olarak medyanın bireyleri yönlendirerek dış politikayı biçimlendirmeye çalıştıkları da
görülmektedir.
Belirli kurumlara/örgütlenmelere bağlı olan bazı gazetecilerin yazı ve konuşmalarıyla kamuoyunu
bağlı oldukları kurum/örgüt çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışmaları onların bağımsız
çalışmalarını da etkileyeceği açıktır.
Dış politika uzmanları, büyük ölçekli ticari kuruluşlar, düşünce kuruluşları v.s. dış politika
tartışmalarını etkilemek/yönlendirmek konusunda yoğun çaba harcamaktadırlar.
Medya hesapları siyasi otorite tarafından çerçevelendirilmeye de çalışılacaktır.
Fakat, elitlerin ekonomik, siyasi v.s. farklı beklentilerinin olması bu süreci etkileyecektir.
1- Medya nedir?
2-Dış Politika nedir?
3- Medya ve Dış Politika.
4- Dış politikada karar vericiler ve Basın ilişkisi.
5- Medya, Toplum ve Propaganda.
5- Medya ve Savaş/Barış. (Orta Doğu v.s. gelişmeler).
6- Medya ve Uluslararası İlişkiler.
7- Kamuoyu ve siyaset.
siyasi kültür: Siyasi kültür, insanların siyasete bakışlarını/ona karşı tutumlarını
araştırmak/incelemek, o ülkenin siyasi kültürünü araştırmaktır. İnsanların bulundukları toplumdaki
siyasal gelişmeler, oluşumlar hakkında taşıdkları bir dizi inaçlar, hisler ve davranışlar ve onların ifade
ediliş biçimleri bu toplumun siyasi kültürünü oluşturur. Bkz., G.A. Almond, G.B. Powell, Comparative
Politics: System, Process, and Policy, Second Edition, Little, Brown and Co., Boston, Toronto, 1978:25.
Kamuoyunun dış politikayla ilişkisinde Pluralist ve elite model yaklaşımları. Dış politikanın
belirlenmesinde farklı faktörlerin etkili olduğunu iddia eden Pluralist yaklaşım, toplumda çeşitli
aktörlerin var olduğunu ve bu nedenle bu nedenle tek bir grubun dış politikada etkinlik sağlamasının
mümkün olmadığını öne sürer. kurumsal etkilere yeterince önem vermez. Yurttaşların sağduyusuna
önem verir. Gazeteciler topluma aktardıkları haberlerde özgürce davransa bile, edindikleri haberlerin
bir kısmı kurumsal kanallardan gelebilir ve bu da haber aktarmada yönlendirmeyi gündeme
getirebilir. Ayrıca medya’da güçlü ulusal-uluslararası şirketlerin etkinliğini artırması, hükümetlerşirketler bağlantısının varlığı, haberlerde yönlendirme yapılma olasılığı, kamuoyunun medya
üzerinden yönlendirilmesini gündeme getirebilmektedir. Egemen medya şirketleri büyük oranda
ulusal/uluslararası büyük işletmelerle bağlantılıdır. Reklam-Medya ilişkisi burada devreye girmektedir.
Bir çok medya kuruluşunun varlıklarını sürdürmeleri önemli ölçüde alacakları reklam ve ilanlarla
sağlanır.
Elite model’de medya’nın elit bir kesimin (Düşünce Kuruluşları, İşveren örgütlenmeleri v.s.) etkisi
altında olduğu iddiası vardır. Elit çıkarlarına göre gündem belirlenir iddiasında. Medya, elit çıkarlarına
göre şekillendirilir (Framing) iddiası eleştirilmektedir. Ekonomik ve siyasi elitler arasındaki anlaşmazlık
durumunda bu şekillendirmenin nasıl yapılabileceği açık değildir. Elit model’e eleştiri yöneltilmiş,
bireylerin dayatılan haberlere körü körüne inanmayacağı, eleştirel gözle de bakabileceği, içinde
yaşadığı koşulların bunda etkili olabileceği iddiası gündeme getirilmiştir. Medya’da, yekpare/
bütünlük içeren bir yapı ve tanımlama sorunludur. Ekonomik-siyasi elit dışı farklı sivil toplum
kuruluşlarının dış politika kararlarına eleştiri yöneltilmesini bu modelle açıklamak zordur.
Hegemon güçlerin (ABD gibi) dış politika kararlarında etkili olduğu iddiası da her zaman geçerli
değildir. Irak işgalinde ABD her ne kadar CNN üzerinden tüm ülkelere kendi çıkarlarına uygun
haberler servis etmiş olsa da, müttefik olarak İngiltere hükümetini yanında bulabilmiş, Ankara
hükümetinden istediği desteği alamamıştır. Bu da dahilde Washington yönetimi Amerikan halkını
medya üzerinden ikna edebilmiş olsa da, uluslararası kamuoyunu istediği gibi yönlendirememiştir.
Gramsci’ye göre hegemonya’nın sürdürülebilmesinde, ceberrut uygulamalar yanında, topluma
önderlik edilerek insanların rızasının kazanılması da gerekebilir.
8- CNN etkisi. Irak’ın işgali ne meşruiyet kazandırmak, ve karar alma sürecinde kamuoylarını
yönlendirmek için aralıksız yayınlar sürdürülmüştür. Sürdürülen yayınlar kamuoyunun ve dış politika
yapımcılarının karar verme süreçlerinde etkisi ne düzeyde olmuştur? Merkezi ülke yönetimlerinin ya
da istihbarat birimlerinin haber yönlendirme çabaları ne kadar etkili olmuştur? Nereye kadar?
9- Manufacturing Consent (Rızanın İmalatı: Bir eylem v.s. için medyayı kullanarak
kamuoyunda onay yaratmak). (Consent: Rıza göstermek, uygun bulmak). Her şey propaganda mıdır?
Ne kadar başarılı olunmuştur?
Propaganda: Belirli bir yapı/örgütlenme ile bireylerin/toplumun-toplumların ikna edici
araçlar/yöntemler kullanılarak belirli düşünceler, eylemler v.s. doğrultusunda yönlendirme çabasıdır.
Anti-komünizm propagandası bir dönem toplumu kontrol etmek için kullanılmıştı. Günümüzde radikal
islam benzer bir tehdit olarak topluma sunulmakta ve batılı toplumların belirli bir çerçevede kontrolü
ya da yönlendirilmesi için (Örneğin, Afganistan işgalini haklı göstermek gibi.) kullanılmaktadır.
Halkla ilişkiler de bu amaçla devreye sokulmaktadır.
Herman & Chomsky: kapitalist toplumlarda ideolojinin bir üretim biçimi olarak kulanıldığını, liberal
kapitalist ideolojinin insanların gönüllü olarak rızalarının alınmaya çalışıldığını iddia etmektedirler.
Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass Media (Pantheon Books, 1988) adlı
çalışmada, propagandanın nasıl işlediği tartışılmaktadır.
Manufacturing Consent, adlı kitaplarında Chomsky ve Herman; tüm haberlerde baskınlıkları
hissedilen "elit konsensüs"'ün olayları nasıl belli bir ideolojik bakış açısıyla sunduğunu ortaya koyarlar.
Zira, medya baronları toplumdaki güçlü ekonomik ve kültürel "elitin" manipülatif haberlerini ön plana
çıkartarak "kültürel hegemonyanın" varlığını sürdürebilmesi için gerekli zemini hazırlamaktadırlar.
Propaganda yaklaşımlarında, habercilikte ulusal iktidar odaklarına hizmet etmenin temelinde sistemli
ve siyasal bir kimlik yaratma çabaları görülmektedir. Diğer yandan, İktidarın, özellikle kriz
dönemlerinde, kitle iletişim araçlarını, toplumsal rızayı ne biçimde üretip koruduklarını ortaya koyan
kamusal senaryo sürecinin farklı söylemleri vardır;
Chomsky'e göre, kitle iletişim araçlarının gündemini siyasi iktidarı paylaşanlar belirler. İktidar, kitle
iletişim araçları üzerinden, kamusal tartışmaların çerçevesini ve gündemini yönlendirmeye çalışır.
Krizle korkutarak sorunun çözülebilmesi için sıkı önlemler alınması gerektiği yolunda haberler
yaptırılır.
Siyasi-sosyal ve ekonomik konulara toplumun nemelazımcı bir tutum izlemesi için toplumun tepkileri
bıktırılarak törpülenir. İktidar bir taraftan otoritesini zedelemeyecek bilgileri medya yoluyla yayarken,
diğer taraftan aleyhine olabilecek bilgileri engellemeye çalışır. Mevcut gelişmeleri kabul edici, kaderci
bir tutumun önü açılır. Siyasi otoriteden v.s. beklentiler bu kaderci tutumu pekiştiren bir rol da oynar.
14- Framing (Çerçeveleme teorisi). medyanın haberleri gerçekte değişik nedenlerden dolayı
değişik biçimde çerçevelediği kabul edilir. framing teorisi, topluluğa sunulan şeylerin sunulma şekli, (
frame diye adlandırılıyor)insanların sunulan enformasyonun işlenmesi konusunda yaptıkları
seçimlerini de etkilemektedir.
Liberal yaklaşım Irak işgalini, insani bir kriz yaşandığı, insanların hayatlarının kurtarılması
gerektiği için müdahalenin gerektiği iddiasında. İstikrarın korunması için demokratik rejimlerin
yaygınlaştırılması gereği vurgulanmakta.
Realist yaklaşım, özellikle askeri gücü çıkarların korunması için öne çıkardığı için, bu
amaç doğrultusunda dış politika belirlemek ve uygulamak için toplumsal desteği sağlama yolunda
medyayı araç olarak kullanmayı amaca ulaşmada bir araç olarak kullanabilir.
Konstrüktivist yaklaşım, devletlerin dış politika kararlarını değerlendirirken temel
argümanları olan kimlikler, normlar v.s. nin önemine vurgu yapar. Düşman ya da dost diye algılamalar
toplumsal olarak inşa edildiği için bu inşa sürecinde dış politika karar vericileri medya üzerinden bu
inşa sürecini yönlendirmeye çalışabilirler. Bireylerin algılamaları devletlerin dış politijkalarını
belirlemede (karar verici siyasileri etkileme gücü olduğundan) rol oynar.
Marksist/Strüktüralist bakış: Üretim ilişkileri ve üretim araçları üst yapıyı yani medya,
eğitim, siyaset gibi alanları etkiler/belirler iddiasında Marxism. Sermaye sınıfının egemen olduğu
uluslararası sistemde kurumlar v.s de bu sınıf tarafından kontrol edilir ve yönlendirilir iddiasında.
ABD’nin Irak işgalinde alınan dış politika kararı, Amerikan ulusunun değil, petrol peşinde olan
Amerikan sermaye sınıfının çıkarlarına olduğu için yapılmıştır iddiasında.
Rasyonel Aktör modeli, Hükümetin akılcı ve tek karar verici olarak hareket ettiği, kar-zarar
hesabı yaparak ulusal çıkarlara hizmet edecek en uygun alternatifler konusunda doğru seçim yapacağı
iddiasında. Karar verme sürecinde, farklı grupların, etkenlerin, kamuoyunun hislerinin v.s. dikkate
alınmadığı için eleştirilir.
Liderlik/Psikolojik faktörlerin dış politika karar verme sürecine etki ettiği iddiası da önemlidir.
Liderlerin v.s entelektüel yapıları, algılamaları dış politika davranışlarını etkiler. Burada bireylerin
yanlış karar verme olasılığı bir eleştiri olarak yöneltilmektedir.
Bürokratik model, dış politika karar verme sürecinde özellikle dışişleri bakanlığı’nda ya da
bağlı bakanlık /kuruluş v.s.’de çalışan profesyonellerin önemli rol oynadıklarını vurgular. Bunlar
enformasyonları toplar, değerlendirir ve ulusal çıkarlara en uygun kararı verir iddiası var. Bunlar
uygulanacak politikaları görüşmeler sürecinde belirler. Farklı kurum, grup, kamuoyu etkisi dikkate
alınmaz diye eleştirilmektedir.
Örgütsel/kurumsal yaklaşım modeli’nde, örgütsel uzmanlık dış politika karar verme
sürecinde belirleyici rol oynar. Uygulanabilirlik dış politika sürecinde yöntem seçiminde öncelikli rol
oynar.
Sistemsel analiz, diş politika yapım sürecinde özellikle uluslararası sistemin yapısının etkisini
öne çıkarır. Devletlerarası ilişkilerin bir ülkenin dış politikada karar verme sürecini nasıl etkilediği
dikkate alınır.
Dış Politika Nedir?
Hükümetlerin kendi coğrafyaları dışındaki gelişmeleri etkilemek ya da kontrol
etmek için sürdürdükleri çabalar (ekonomik, siyasi, kültürel, güvenlik v.s.) dış politika
çerçevesinde değerlendirilir.1 Karar vericiler, güvenlik konularına öncelik vermekle
birlikte, toplumsal refahın da (ekonomik ilişkiler dolayısıyla dış ticaret v.s. ile
bağlantılı) artırılmasının da güvenlikle (ekonomik çıkarları korumak için askeri
müdahaleler v.s.) bağlantılı olduğunun farkındadırlar. Geçiş dönemlerinde, özellikle
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte uluslararası sistemde de değişimler söz
konusu olmuş, bu da dış politika karar verme süreçlerini etkilemiştir. Sistemde var
olan kurallar, normlar (insan hakları, insani müdahaleler v.s.) da da değişiklikler
gündeme gelmiştir. Bu da devletlerin dış politikalarında yeniden yapılandırılmaları
gündeme getirmiştir.
Karşılıklı birbirlerinin tutumlarını etkilemeye çalışan devlet yönetimindeki karar
alıcılar uluslararası ortamın kendi ülke yararlarına şekillenmesi için çaba gösterirler.
Amaçların ulaşılabilirlik düzeyi, kaynaklar, kurumların/örgütlenmelerin yapılanma
biçimleri bu süreçte önemli rol oynarlar. Farklı aktörlerin yer aldığı bu süreçte devlet
kurumlarının (özellikle dış politikada karar verenler) önceliğini vurgulamak gerekir.
Bir çok ülkede dış politika, dışişleri bakanlığı aracılığıyla yürütülür. Bazı
ülkelerde liderler (Türkiye’de bir dönem Özal, R.T. Erdoğan, İngiltere’de M. Thatcher
gibi) dişişleri bakanlıklarının önünde diş politikada öncü rol oynarlar. Bazı dönemlerde
ise (ABD’de Nixon-Kissinger dönemi-1973/1974) Kissinger gibi etkili dışişleri
bakanları dış politikada öncelikli rol oynamışlardır.
1
Ian Manner and Richard G. Whitman (Eds.), The Foreign Policies of European member States, Manchester
Univ., Press, 2000:2.
Soğuk Savaş döneminde genelde iki büyük güç etrafında (ABD-Sovyetler)
toplanmalar, kutuplaşmalar öne çıkıyordu. Soğuk Savaş’ın bitimiyle bu yapılanma
önemli oranda bozulmuş ve yerine yeni bir sistem oluşturma süreci başlamıştır. Bu
dönemde ülkelerin dış politika süreçlerinde dahili ve harici yapının diğer bir deyişle
ulusal ve uluslararası faktörlerin hükümetlerin uygulamalarını değişik düzeylerde
etkilediği görülmektedir.2 Dış politikada hükümetlerin aldığı ya da almaya karar
verdiği karar/eylemler, uluslararası sistemde3 arzu edilen görünümü korumayı ya da
istenmeyen görünümü değiştirmeyi amaçlamaktadır.4 Gelişmiş merkezi ülkelerin
harici baskılara önemli oranda dirençli olduğu, gelişmekte olan çevre ülkelerinse
uluslararası sistemin yapısından kaynaklanan önemli sınırlamalarla yüz yüze kaldığı
dikkate alınırsa, Türkiye gibi çevre/yarı-çevre ülkelerin dış politikalarında karar alma
sürecinin bundan etkileneceği de açıktır.5
Ülkelerin dış politikada hareket alanları uluslararası sistemdeki konumlarına
göre belirlenir. Bu konumun büyük ölçüde o ülkenin dahili yapısıyla ilgili olduğu
söylenebilir. Bulunduğu coğrafya, nüfusu, sanayileşme düzeyi, kaynakları, askeri
yapısı, milli geliri, teknolojisi, diplomasisi, istihbarat gücü, medyası, başkalarına kendi
politikalarını dayatabilme ya da onların kararlarını değiştirebilme gücü gibi konular bir
ülkenin konumunun belirlenmesinde doğrudan ya da dolaylı rol oynar. 6 İstihbarat
kuruluşlarının dış ilişkilerdeki faaliyetlerde artan oranda rol oynadıkları da dikkati
çekmektedir. İstihbarat faaliyetleri ile elde edilen bilgiler dış politikada karar vericiler
tarafından dış politika faaliyetlerinde kullanılır. 7 Son gelişmeler (ABD’deki 11 eylül
saldırısı, Ankara’daki (Ekim2015) ve Paris’teki (Kasım 2015), Londra’daki (Temmuz
2015) gibi terör saldırılarının önceden haber alınıp önlenememesi istihbarat birimleri
hakkındaki güvenin sarsılmasında rol oynadığı da söylenebilir. Güvenlikle ilgili bazı
birimlerin dış politika konusunda siyasi otoriteden bir derece bağımsız hareket etmesi
de bu temkinli yaklaşımlarda etkili olmaktadır.8
İç sorunlara (etnik, dinsel v.s.) odaklanma durumunda olan çevre ülkeler
varlıklarını sürdürme çabasına öncelik verirken uluslararası sistemde meydana gelen
değişimlerle ilgilenmeleri zordur. Buna karşın büyük merkezi güçlerin aksine bir tutum
izlemeleri kolaydır. Dış tehdit konusunda çevre ülkelere göre daha rahat hareket
eden merkezi ülkelerin dış politikanın inşası sürecinde daha rahat edecekleri açıktır.
Bkz., M.I. Elman, “The Foreign Policies of Small States: Challenging Neorealism in its Own Backyard”,
British Journal of Political Science, Vol.25, no.2, April 1995:171-217.
3
Uluslararası sistem, toplumsal/uluslararası aktörlerin (devletler, örgütler v.s.) ve onların tolumsal/uluslararası
davranışlarının oluşturduğu yapılanma (politikalar, kararlar) dır. Bu yapılanma kendi unsurlarından (devlet gibi)
birinin/birkaçının veya toplumsal v.s. hareketlerin (Bolşevik Devrimi, İran Devrimi gibi) etkisiyle değişime
uğrayabilir. Her düzeyde (bireyden, uluslararası sisteme) var olan ‘yapı’ (structure), aktörlerin faaliyet
gösterdikleri uluslararası ortam anlamındadır. Aktörler bir taraftan yapı’yı etkilerken, yapı’nın etkisinden de
kurtulamazlar.
4
J.N. Rosenau, “Comparing Foreign Policies:Why, What, How”, içinde, J.N. Rosenau(Ed.), Comparing Foreign
Policiies: Theories, Findings, and Methods, SAGE Publications, New York, London, 1974:6.
5
Merkezi ülkeler; sermaye yoğun, uzmanlaşmış yüksek gelirli işgücü kullanan ülkelerdir. Çevre
ülkeler;genellikle emek- sermaye yoğun, düşük-orta gelirli işgücü kullanırlar.
6
C. Hill, Dış Politika Analizi, Ders Notları, LSE, Londra, 18 Kasım 1993.
7
Bkz., R. Hibbert, “Intelligence and Policy”, Inteligence and National Security, Vol.5, No.1, January
1990:110-128.
8
İngiltere’de Falkland bunalımı dönemindeki tartışmalar için bkz., W. Wallace, “How Frank was Franks?”,
International Affairs, Vol.59, No.3, Summer 1983.
2
Büyük güçlerin iç siyasetin dayatmalarına duyarlı olmadığı söylenemez.
ABD’de Vietnam Savaşı karşıtlığı, Fransa’da ekonomik nedenlerle halkın çoğunlukla
AB Anayasası’na karşı oluşu büyük güçlerin zaman zaman iç muhalefete kulak
vermek zorunda olduğunu göstermiştir.
Goldgeier ve McFaul’a göre iç politika büyük güçlerin dış politikalarını
yönlendirmekte etkili olurken, yapısal/sistemsel engellerin çevre ülkelerin dış
politikalarında etkili olacağı belirtiliyor.9 S.R. David ise yapısal/sistemsel yaklaşımlı
açıklamanın öncelikli olmadığını iç yapının öncelikli olduğunu ifade etmektedir.10
Bu arada çevre’de sivil-asker bürokrasi ve dayanışma içinde bulundukları çıkar
grupları-örgütlenmelerin toplumsal talepleri kendi politikaları doğrultusunda
yönlendirerek bir dış siyaset belirleme çabasını da sürdürürler. ABD yönetiminin ve
müttefiklerinin Irak’ın işgaline giden yolu açmak için kamuoyunu doğru olmayan
bilgilerle yönlendirmesi bu açıdan önemli bir örnektir.
Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemde dış dayatmalarla bazı çevre
ülkelerdeki dahili kurumları biçimlendirme çabasının arttığı da görülmektedir. Merkezi
ülkelerin biçimlendirdiği uluslararası sistemde sisteme uygun düşmeyen ülkelerin iç
yapılanmalarının değiştirilmesi aynı dönemde Avrupa Birliği’nin (AB) genişleme
sürecinde de yaşanmıştır.11 Konumu nedeniyle batı sistemine entegrasyonu önemli
olan Türkiye’nin 24 Ocak kararları ve bu kararları uygulamak için uygun ortam
yaratan 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonrası ve özellikle AB’ye üyelik sürecinde
siyasi, ekonomik, hukuki değişiklik talepleriyle karşılaştığı ve bunların karşıladığı
görülmüştür.
Ulusal çıkarlar konusunda devletin varlığı12, güvenliği, bağımsızlığı gibi
kavramlar objektif kavramlarken karar vericilerin ulusal çıkarların ne olduğu
konusundaki önerileride subjektif kriterler olarak adlandırılır. Bütün karar vericilerin
rasyonel aktörler olduğunu söylemek zordur. Böyle olsaydı bunların aynı konuda aynı
yada benzer kararlar vermeleri ve uygulamaları beklenirdi. Kısa-orta-uzun dönem
amaçlar belirlendikten sonra önceliklerin neler olduğu, nelerin riske edilebileceği, ana
hedefe varmak için adım adım ara hedeflerin nasıl tamamlanacağı dış politikada
karar vericilerin öncelikli çalışma konularıdır. Gücün burada yerinin ne olduğu konusu
önemlidir. Objektif olarak gücü ölçmek zordur. Kaynakları, milli geliri v.s. ölçebiliriz.
Rakip güçlerinkiyle karşılaştırmak için bu bize kabaca bir bilgi verebilir. Ülkelerin
J.M. Goldgeier, M. McFaul, “A Tale of Two Worlds: Core and Periphery in the Post-Cold War Era”,
International Organization, 46 (1992):467-91.
10
Bkz., S.R. David, “Explainin Third World Alignment”, World Politics, 43 (1991):233-56. M. Ayoob, “The
Security Problematic of the Third World”, World Politics, 43 (1991) :257-83.
11
Uluslararası yapının dahili siyasi gelişmelere etkisi konusunda bkz., G.A. Almond “The International-National
Connection”, British Journal of Political Science, 19 (1989). Özellikle Irak işgaliyle gündemin üst sıralarına
yerleşen fakat 1990’lı yıllarda tartışılmaya başlanmış olan batılı yönetimlerin demokrasinin geliştirilmesi
söylemleri de çevre’ye yönelik sistemsel dayatmaların bir biçimi olarak karşımıza çıkmıştır. Bkz., P.C.
Schmitter, “The International Context of Contemporary Democratization”, Stanford Journal of International
Affairs, 2 (1993): 1-34.
12
Uluslararası ilişkilerde devlet, aracılığıyla otoritenin (yasal veya değil) belirli bir coğrafya parçasında tatbik
edildiği (zorlayıcı veya değil) bir kurum olarak tanımlanabilir. Devlet, ekonomik, siyasi, hukuki, ve coğrafi bir
yapılanmadır. Modern devlet, belirli bir coğrafyada idari, güvenlik, düzenleyici (ekonomik, siyasal, toplumsal
v.s. anlamda) bir dizi kurumları da içerir.
9
konumları ekonomik, askeri v.s. faktörler göz önünde bulundurularak belirlenir.
Sınıflandırmada fiziksel ve materyal durum dikkate alınır. 13
Ülkenin kaynakları nelerdir, coğrafi konumu nedir, nüfusu ve bu nüfusun
eğitim/meslek boyutu yani ehil olma düzeyi nedir, ülkenin sanayileşme düzeyi, askeri
gücü, milli geliri, ticari gücü, teknolojisi, diplomasideki yetenekli eleman gücü,
enformasyon ve medyasının durumu, başka ülkeleri herhangi bir şeyi yapmaya
zorlama ( ya da ikna edebilme) ya da yapmamaya zorlayabilme (ya da ikna
edebilme) gücü nedir, yıkıcı faaliyetlere karşı direnci ve karşı faaliyette bulunma
yeteneği varmıdır gibi sorularla bir ülkenin uluslararası sistemdeki konumu
belirlenebilir. Yeteneklerine göre ülkeleri büyük güçler, orta güçteki ülkeler ve küçük
boyuttaki ülkeler olarak tanımlamak da mümkündür.14
Uluslararası ilişkileri15 güç yarışı olarak görenler sürekli olarak ortaya çıkan
rakipleri tasfiye etmek gibi bir kısır döngüden nasıl kurtulunabileceği konusuna tam
bir açıklık getiremezler. Rakiplerini fiziki güçle etkilemeye çabalamanın fiziki zorlama,
şantaj, zorlayıcı diplomasi, bir karardan zorla vazgeçirme, müeyyide uygulama, yıkıcı
propaganda gibi yöntemlerle nereye kadar sürdürülebileceği ve sistemsel istikrara ne
kadar katkı yapacağı konusu tartışmalıdır. Burada güce her durumda tamamıyla
olumsuz bir anlam yüklemenin yetersiz bir açıklama olacağı ise açıktır.
Askeri gücün dış politika aracı olarak kullanılması her ne kadar etkili gibi
görünse de ilişkileri her zaman olumlu yönde geliştirdiği söylenemez. Ülkelerin
genelde askeri gücü rakip güçlere karşı bir denge unsuru olsun diye istedikleri ve
nükleer silah edinme isteğini de bu açıdan yorumlama eğiliminde oldukları
görülmektedir.
Dahili ve harici ortam, ülkelerin coğrafi konumu, kurumsal yapısı, medyası,
baskı grupları, kamu oyu dış politikayı doğrudan ya da dolaylı etkilerken insanların
dış politikayla artık artan oranda daha aktif olarak ilgilendikleri dikkati çekmektedir.
Bunun nedeni iç ve dış politikanın iç içe geçer bir duruma gelmesi ve halkın dış
gelişmelerin kendi yaşamına doğrudan etki edeceğine olan inancıdır. Bu inancın
siyasi kültürle doğru bir ilişkisi olduğu da belirtilmelidir.16 İç politikada sorunların
artmasının dış politikada radikalleşmeyi getirmesi olasılığının yüksekliği yanında,
uluslararası sistemdeki gerginliklerin global entegrasyon oranı yüksek çevre ülkelerin
iç politikalarını radikalleşme yönünde etkileyeceği de söylenebilir.
Hangi politikaların önemli olduğunu ve öncelik verilmesi gerektiğini, devletlerin
neden farklı davranış özellikleri sergilediklerini, takip edilen amaçları, kullandıkları
yöntemleri, kimlerin hangi etkilerle dış politikayı belirlediklerini, 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra uluslararası sistemin yapısındaki değişimin ortaya çıkardığı iki kutuplu sistemin
13
C. Holbraad, Middle Powers in International Politics, Macmillan Press, London, 1984. C. Hill, The Changing
Politics of Foreign Policy, Palgrave Macmillan Basingstoke, Hampshire, 2003:137.
14
G.R. Berridge and J. Young, “What is a ‘great power?”, Political Studies, Vol.36, no.3, 1988:224-34.
15
Uluslararası ilişkiler, bireyden başlayarak bir dünya düzenine kadar uzanan ekonomik , siyasal faaliyetler ve
bireylerin, grupların, örgütlerin, devletlerin karşılıklı ilişkileridir.
16
Siyasi kültür; insanların siyasete bakışlarını/ona karşı tutumlarını araştırmak/incelemek, o ülkenin siyasi
kültürünü araştırmaktır. İnsanların bulundukları toplumdaki siyasal gelişmeler, oluşumlar hakkında taşıdkları bir
dizi inaçlar, hisler ve davranışlar ve onların ifade ediliş biçimleri bu toplumun siyasi kültürünü oluşturur. Bkz.,
G.A. Almond, G.B. Powell, Comparative Politics: System, Process, and Policy, Second Edition, Little, Brown
and Co., Boston, Toronto, 1978:25.
dış politika karar alma süreçlerine etkisinin ne olduğunu ve 1980’li yıllardaki yeni
değişim sürecini oluşturan nedenlerle 1990’li yıllarda ortaya çıkan sistemsel
dönüşümün ardından nasıl bir yapılandırma çabasına girişildiğini dış politikada karar
vericiler dikkate alarak bir dizi karar alma yoluna giderler. Burada amaç uluslararası
toplumdaki gelişmeler karşısında belirli ve ulaşılabilir amaçlara yönelik politikalar
belirlemek ve uygulamaya koymaktır.
Burada yanlış bilgi yada bireysel bazı tutumların bu süreci etkileyebileceği de
unutulmamalıdır. Politikalar ortaya çıkan gelişmelere göre belirlenir ve bunlara ya
tepki gösterilir ya da oluşan ortama uyum sağlanır. Dış politik ortamdaki gelişmeler
konusunda sağlıklı bilgi edinmenin zor olması bir tarafa, bu bilgilerin karar vericilerce
tasnifi, yorumu ve karara bağlanması süreci pürüzsüz değildir. Karar vericilerin,
analistlerin eldeki bilgileri kendi açılarından yorumlama eğiliminde oldukları da
söylenebilir. Uluslararası ilişkilercilerin dış politika yorumlamalarında harici etkiler ve
koşullara, iktisatçıların ticari ilişkilere, siyaset bilimcilerin dahili siyasi ve toplumsal
yapılara öncelik verebileceği dikkate alınmalıdır.
Bu süreçte gerçekler olarak öne sürülen olguların seçilmiş olup olmadıkları ya
da hangi kriterlere göre seçildikleri, bilgiler konusunda bir çarpıtmanın olup olmadığı,
taraf olunup olunmadığı veya taraf olmanın analiz sürecine etkisinin ne düzeyde
olduğu çok önemli olduğu kadar merkez ve çevre ülkelerin sistemden beklentilerinin
yaratttığı çıkar farklılıklarının karar vericiler üzerindeki etkilerinin, verilerin
yorumlanmasında önemli rol oynadığı da unutulmamalıdır.
Merkezi ülkeler dış politikada çıkarlarını artırmak için daha yayılmacı saldırgan bir politika güderlerken, çevre ülkelerin dış politikalarında var olanı koruma
şeklinde ifade edilebilecek savunmacı bir dış politika izlendiği dikkat çekmektedir.
Merkezi ülkelerin bugünkü gelişmişlik ve refah düzeylerini önemli oranda askeri güçle
desteklenen ekonomik korumacılık politikalarına borçlu oldukları dikkate alınırsa 17,
çevre ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları iddia edilen tarım alanında
bile dayatılan serbest ticaret koşulları nedeniyle zarara uğradıkları görülmektedir.
Global yada bölgesel düzeyde önemli oranda etkileme gücüne sahip merkezi
ülkelerin genelde uluslararası alandaki kuralları kendi çıkarlarına uygun bir şekilde
belirledikleri soylenebilse de, bu süreçte gücün tek başına yeterli olmadığı ABD’nin
Vietnam’daki ve Irak’taki, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’daki başarısız
deneyimlerinde görülmüştür. Uluslararsı örgütlerin kontrolü yanında Çok Uluslu
Şirketler’le de global ekonomideki etkinliklerini sürdürmeye çalışan merkezi ülkeler18,
bu şirketlerin faaliyetlerini engelsiz sürdürebilmeleri için gerekli olan hukuki, siyasi ve
ekonomik düzenlemeleri yapmaları yolunda çevre ülkeler üzerinde baskılarını da
sürdürdükleri görülmektedir. Merkezi ülkelerin dış politikadaki amaçlarından hayati
olanlarını korumak için gerektiğinde kendi koydukları uluslararası kuralları çiğnediği
de Irak işgalinde olduğu gibi görülmüştür. Merkezi ülkeler önceliği kendi ulusal
güvenlik, ekonomik çıkarlarını ulusal-uluslararası düzeyde korumak, kendi değerlerini
A.H. Amsden, T. Hikino, “Militarism and Globalism”, Dissent, Spring 2001:53. W. Bello, “The Economics of
Empire”, New Labor Forum, 12 (3), Fall 2003:13.
18
Dünyanın en büyük 100 ekonomisinden 51 tanesi Çok Uluslu Şirket, 49 tanesi ülkedir. Bkz., R.J. Barnet, J.
Cavanagh, Global Dreams, Imperial Corporations and the New World Order, Simon&Schuster, New York,
1994. Dünya ticaretinin %70’ini kontrol eden 500 büyük şirketin yaklaşık yarısı (244) Amerikan 173’ü ise
Avrupalıdır. Bkz., Financial Times, 27 Ocak 1999.
17
global düzeyde yaygınlaştırmak, diğer devletleri kendi çıkarlarına uygun yapılanmaya
zorlamak gibi konulara verirlerken bunların çevre ülkelerce gerçekleştirilmesi ise
normal koşullarda zor bir görev olduğu gerçeği kabul edilmektedir.
1- Dış Politika’da Merkez- Çevre sorunu
Dış politika inşa süreci esasta liderlerin belirlediği amaçlara ulaşmakta bir ulus
devletin kabiliyetlerinin kullanılması için stratejilerin oluşturulmasıdır. 19 Dış politika
tartışmasına bir ulus-devlet’in kabiliyetleri nelerdir20, bunlar nasıl algılanmıştır, karar
verenler bu kabiliyetleri nasıl seferber ederler, önemli röl oynayan bireyler, gruplar
kimlerdir, birbirini etkileyen örnekler nelerdir, değer verilen amaçlar nasıl algılanır,
uygulanması nasıl düşünülüyor, uluslararası engeller nelerdir, kim-kimler formüle
ediyor, kim-kimler uyguluyor, uluslararası sitemin yapısından doğan engeller nelerdir,
etnik yapı nasıl bir görünüm arz ediyor ve sorun yaratma potansiyeli nedir, çıkar
gruplarının örgütlenme ve dış politikayı etkileme güçleri nedir, medyanın dış
politikada takınacağı tavrın boyutları ne olabilir gibi bir çok soru sorularak başlamak
gerekir.
Dış politika özellikle bir devletin ya da hükümetin diğerleriyle ilişkilerini
sürdürmesinde gerekli olan kararların alınması ve uygulamaya konulması süreci
olarak ifade edilebilir. Bir ülkenin dış politikası genelde uluslararası toplumda diğer
devlet ve aktörlerle olan ilişkilerin sürdüğü hükümet faaliyetleri alanındaki ilişkilere
gönderme yapar.21 Değişik tanımlamaların yapılabileceği dış politika kavramının
uluslararası ilişkilerde devlet gibi bağımsız aktörlerin resmi dış ilişkilerini yürütmeleri
olarak da ifade edilebilir. Uluslararası ililşkiler her tür aktör, grup ve bireylerce devlet
sınırları ötesindeki ilişkilerin ağını anlatır. Günümüzde dahili ve harici politika
çoğunlukla birbiriyle iç içedir. Her ne kadar dış politika devlet idaresiyle bağlantılı olsa
da devlet dışı aktörlerin de uluslararası ilişkilerde önemli aktörler haline geldiği açıktır.
Devletin önemli oranda global politikada doğrudan ya da dolaylı olarak tekelini
sürdürdüğü söylenebilse de ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteren diğer
gruplar, örgütler de etkileri oranında dış politika aktörleri olarak tasnif edilmelidirler.
İnsan hakları konusunun özellikle Soğuk Savaş sonrası gündemde daha öne
çıkmasıyla, Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşlar ülkelerin dış politikaları üzerinde
etkili olabilen raporlarıyla önemli birer aktör statüsü elde etmişlerdir. Fakat bunların,
Irak’ın gelişmiş merkezi ülkelerce işgal edilmesiyle ikinci plana itilmiş raporlarıyla
emperyal ülke politikalarını etkileyemediği, dayatmalarla çevre ülkelerin politikalarını
yönlendirmede birer baskı unsuru olarak kullanıldıkları görülmüştür.
Dış politika, ulusal (dahili) ve uluslararası (Harici) ilişkiler düzeyindeki
gelişmelerle biçimlenir. Ulusal alan bir devletin coğrafi sınırları içinde değişik
R.L. Meritt, “Foreign Policy Analysis”, içinde, R.L. Meritt(Ed.), Foreign Policy Analysis, Lexington Books,
Lexington, 1975:1. Strateji, siyaset yapıcıların arzu edilen sonuca ulaşmak için takip ettikleri yol, belirli
amaçlara ulaşmak için bir plan, bir eylem-hedef istikameti belirlemeleridir.
20
Ulus-devlet; bir ulusun devleti kapsadığı (devlet ile ulusun bir arada bulunduğu ve bu ulusun yaygın, egemen
ve belirleyici unsur olduğu) ve bu devlete tam olarak hakim olduğu yapılanmadır. Ekonomik, yasal, siyasal ve
hissel bir çerçevedir.
21
Bu konuda özellikle bkz., B.White, “Foreign Policy and Foreign Policy Analysis”, içinde , M.Clarke,
B.White(Eds.), Foreign Policy Analysis, G.W&A. Hesketh, Lancashire, 1981:3
19
düzeylerdeki birey ve grupların yer aldığı alandır. Ülke içinde toplumsal yapılardaki
uyumun boyutu dış politikada karar alma sürecini önemli ölçüde etkiler.
Bazı devlet dışı aktörler özellikle çevre ülkelerin uluslararası alandaki rolünü
azaltan bir rol oynayabilirken, merkezi ülkelerin birçok durumda bu örgütleri
yönlendirme kabiliyetleri nedeniyle etkinliğini artırıcı rol oynayabilmektedir.
Hükümetlerin dış politikada karar verme süreçlerinin dış aktörlerce etkilendiği
söylenebileceği kadar, uluslararası alanda belirlenen hedeflerle ve bu amaçla
izlenecek yollarla ilgili olarak yönetimdeki değişik görüşlerin çıkar önceliklerinin açıkgizli bir mücadele içinde oldukları da yadsınamaz.
ABD ve AB gibi güç merkezleri uluslararası kuralları koyarken kendi aralarında
bir uzlaşmaya varmaya özen göstermeye çalışırlarken, dışarıda kalanları alınan
kararlara uymaya zorlarlar. Hayati çıkarların söz konusu olmadığı durumlarda kendi
aralarında uzlaşmaya varma eğilimleri yüksektir. Ortak çıkar söz konusu olduğunda
Çok Uluslu Şirketler gibi yapılanmaların faaliyetleri önündeki engellerin kaldırılması
doğrultusunda çevre ülkelere baskılarını ortak bir dayanışmayla artırırlar.
Orta güç sınıflandırılması içindeki bazı ülkeler yapısal faktörler açısından
(ekonomik, askeri v.s.) yeterli olmamalarına karşın yapısal olmayan bir faktör olan
diplomatik yetenekleri nedeniyle uluslararası ilişkilerde önemli röl oynayabilirler. Orta
güçteki ülkelerin diplomatik yetenekleriyle kendi bölgelerinde büyük güçlere rağmen
sorunların çözümünde öncü rol oynayabilme ve bölgesel koalisyonlar oluşturarak
bunu uluslararası sistemdeki yerleri için bir manivela olarak kullanabilme imkanları
takip ettikleri dış politikaya uygun olarak biçimlenir. Bölgesel dayanışmaya öncelik
verilmesi durumunda, dayanışma içinde olunan ülkelerin de benzer politikalar
izlemesi koşuluyla başarı oranı artar. Bu tür yapılanmalara öncülük eden çevre
ülkelerin global konularda değil fakat bölgesel konularda aracı olma eğilimleri öne
çıkar. Büyük güçler ise bölgesel konularla çıkarları ölçüsünde ilgilenirken global
düzeydeki gelişmelerle dış politika hedefleri gereği ilgilenmek zorundadırlar.
Türkiye gibi orta güçte gelişmekte olan çevre ülkelerde dış politikada hayati
öncelikli çıkarların (sınırların korunması, iç işlerine müdahale edilmesinin önlenmesi
gibi) yanında, ekonomik gelişmenin ve dolayısıyla halkın refahının sağlanmasının
önündeki engellerin kaldırılması çabaları sürdürülürken farklı iç ve dış sorunlarla yüz
yüze gelindiği dikkati çekmektedir. Merkezi ülkelerin izledikleri emperyal-yayılmacı
politikaların uluslararası ekonomiden daha fazla pay alma amacını güttüğü ve Türkiye
gibi ülkelerin bu süreçte emperyal merkezlerin taleplerine olumlu cevap verme
konusunda sıkıştırıldığı görülmektedir. Merkezi ülkelerin bunu yaparken izledikleri
yolların ise dönem dönem farklılık gösterebileceği görülmüştür.
Çevre ülkeler merkezi ülkelerin kontrol ettiği global sistemle karşı karşıyadır.
Bunların bir çok durumda ekonomik güçlerini çevre ülkelere karşı bir baskı aracı
olarak kullanabilme imkanları mevcuttur. Her ne kadar karşılıklı bir bağımlılıktan söz
edilse de22, merkezi gelişmiş ülkelerin çevre ile karşılıklı bağımlılıkları çevre’de gücün
artması anlamına gelmemektedir. Bu çoğunlukla radikal ulusalcı çıkışlarda (İran
Devrimi gibi) söz konusu olmaktadır.
Karşılıklı bağımlılık konusunda bkz., R.O. Keohane and J.S. Nye, Power and Interdependence, Second
Edition, Foresman and Company, Glenview, IL:Scott, 1989.
22
Devlet merkezli bir rekabetin gözlendiği günümüz uluslararası sistemde buna
paralel olarak dış politika analizlerinde de devlet merkezli yorumlara rağbet edildiği
görülmektedir. Özellikle merkezi ülkelerde dış politika inşası sürecinde genellikle
devlet merkezli yaklaşımların öne çıktığı görülse de, devletin bu süreçte farklı
toplumsal güçlerle ilişkileri ve bunun dış politika sürecine etkisi de son derece
önemlidir.23 Çevre ülkelerin güvenlik konusundaki sıkıntıları, endişeleri ve bunun
dahili yapıda yarattığı zayıflık ve güçlü dış etkenlerin baskısının öne çıktığı ise
yadsınamaz.24 Bazı dönemlerde Almanya, Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş merkezi
ülkelerde de toplumsal tercihlerin dış politika inşa sürecine etki ettiği de açıktır. 25
Merkezi ülkelerde farklı bir görünüm öne çıkmaktadır genellikle. ABD dış
politikasını belirlerken çeşitli iç ve dış faktörlerin değişik düzeylerde etkili olduğu
görülmektedir.26 Fakat dış politika son aşamada ABD devlet başkanlarının açıkladığı
doktrinlerle formüle edilirler. Eylül 2002 tarihli W.Bush doktrininde ABD’nin ulusal
çıkarlarına karşı oluşturulabilecek tehditlere karşı ABD askeri gücünün hayati
önemde olduğu vurgulanmakta,27 ve Washington’un emperyal yayılmacı politikalarını
meşrulaştırmak için Amerikan güçlerinin ülke dışında bulunmasının ABD’nin
müttefiklerine ve dostlarına karşı sorumluluğunun en önemli göstergesi olduğu ifade
edilmekte, “ABD’nin ulusal güvenlik stratejisi değerlerimizin ve ulusal çıkarlarımızın
birliğini yansıtan Amerikan enternasyonalizmi üzerine kurulacağı” belirtilmektedir.28
Burada hegemon ülkenin global düzeydeki kontrolüne bir meşruiyet arama çabasının
öne çıkarılmaya çalışıldığı dikkat çekmektedir.29
İngiltere başbakanı Blair, Kasım 2000’de yaptığı bir konuşmasında bir ulusun
dış politika amacının çıkarlarını ve değerlerini geliştirmek ve yaymak için güçlü,
R.W. Cox, “Social Forces, States, and World Orders: Beyond International Relations Theory”, içinde,
R.O.Keohane(Ed.), Neorealism and Its Critics, Columbia University Press, New York, 1986.
24
M.Ayoob, The Third World Security Predicament: State Making, Regional Conflict, and the International
System, Lynne Rienner Publishers, Boulder, 1995.
25
Bkz., T.J. Volgey, J.E. Schwarz, “Does Politics Stop at the Water’s Edge? Domestic Political Factors and
Foreign Policy Restructuring in the Cases of Great Britain, France and West Germany”, The Journal of Politics,
Vol.53, No.3, August 1991:638. ABD’de dış politika inşa sürecinde etkili olan kurumlar konusunda bkz., J.
Pevehouse, “Congress, the Presidency, and U.S. Foreign Policy”, Review Essay, Congress & The Presidency,
Vol.28, No.1, Spring 2001:93-100. ABD’de devlet başkanı, dışişleri bakanı, savunma bakanı gibi bireyler,
dışişleri ve savunma bakanlıkları ve CIA gibi bürokratik kurumlar, uluslararası ilişkilerle ilgili çalışma içinde
olan genelkurmay başkanlığı, ABD’de ulusal güvenlik konseyi, Kongre’deki dış ilişkiler komitesi, bir çok
ülkede bir kısım akademisyen, çıkar grupları ulusal çıkarları belirlemede dış politikanın inşası sürecinde değişik
düzeylerde etkili olurlar. Bkz., V.M. Hudson, C.S. Vore, “Foreign Policy Analysis Yesterday, Today, and
Tomorrow”, Mershon International Stud,es Review, Vol.39, No.2, October 1995:210.
26
Karar verici düzeydeki bireylerin ABD dış politikasındaki rölleri için bkz., M. Hollis and S. Smith, “Roles and
Reasons in Foreign Policy Decision Making”, British Journal of Political Science, Vol.16, No.3, July
1986:269-286. Dönemin ABD başkanı Carter’in ulusal güvenlik başdanışmanı Z. Brzezinski dönemin dışişleri
bakanı Cyrus Vance’ın taraftar olmamasına rağmen Nisan 1980’deki Tahran’daki ABD büyükelçiliğinen işgalini
kırmak için askeri müdahale girişimini başlatmış fakat başarısız olmuştu. ABD, Kanada ve Hindistan üzerine
yapılan araştırmada bulgular sistemsel faktörlerin dahili faktörlerden daha önemli olduğunu göstermektedir.
Bkz., T.S. Mowle, “Worldviews in Foreign Policy: Realism, Liberalism, and External Conflict”, Political
Psychology, Vol.24, No.3, 2003:584.
27
The National Security Strategy of the United States of America, White House, September 2002:29.
28
The National Security Strategy of the United States of America, White House, September 2002:1. Ayrıca bkz.,
T.G. Carpenter, “The Bush Administration’s Security Strategy: Implications for Transatlantic Relations”,
Cambridge Review of International Affairs, Vol.16, No.3, October 2003:511-24.
29
Hegemonya, bir devlet yada bir sınıfın kendi faaliyet alanını kontrol ettiği, diğer devletlerin ya da sınıfların
hegemon gücün ya da sınıfın taleplerine boyun eğmeye zorlandıkları durumdur. Devletler dünya sistemi
düzeyinde hegemon olarak adlandırılırken, sınıflar devlet içinde hegemon olarak adlandırılırlar(Kapitalist
toplumlarda sermaye sınıfı gibi).
23
kuvvetli, ve etkili olması gerektiğini ifade etmiş ve bu amacın hiçbir zaman
değişmeyeceğini, sadece takip edilen yolun içeriğinin değişebileceğini
vurgulamıştır.30 Bu ifade var olan sistemden memnun olan merkezi ülkelerin güç
merkezli sistemsel yapılanmanın sürdürülmesini arzu ettikleri ve bunun için çabalarını
sürekli kılmaya çalıştıkları görülmektedir. Klasik Realist yaklaşımla, hegemon ülke dış
politikasının inşası sürecine ve eylemlerine meşruiyet sağlayıcı bir çerçeve
oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir.
İngiltere’nin merkezi ülke konumunu önemli oranda ABD ile AB arasında aracı
rol oynamasına borçlu olduğunu bilen başbakan Blair 10 Kasım 1997’de şöyle
diyordu:”İngiliz dış politikası Avrupa’da güçlü, ABD ile güçlü olmalıdır. Biz ABD ile
Avrupa arasında köprüyüz”. ABD-İngiltere arasında çıkar dayanışmasına rağmen
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Avrupa’da Fransa’nın hegemonya yarışında öne
çıkma çabasında olduğu görüldü. Fransa bu çabasını AB içinde Almanya ile
dayanışmaya girerek gösterdi. Fakat AB’deki yeni sorunlar bu gidişte önemli bir engel
teşkil etti. Bu arada ABD hegemonyasının sona ermekte olduğunu ifade eden
açıklamalara karşın31, AB içindeki sorunların, ABD’nin sistemsel hegemonyasında
sorun yaratabilecek olan Avrupa coğrafyasından dışlanma çabalarını engelleyici bir
röl oynadığı da görülmektedir.
Dünya pazarının yeniden yapılandırılmasının ABD hegemonyası altında
olması, bazı gelişmiş merkezi ülkelerin barış içinde bir arada yaşamaları için uygun
ortam yaratmış ve çevre ülkelerdeki toplumsal muhalefetle ekonomik ve askeri olarak
uğraşmak konusunda işlerini kolaylaştırmıştır.32 Bu nedenle ABD hegemonyasının
sürmesinden yana olan merkezi ülkelerin varlığı da yadsınamaz. Bunun yanında inşa
edilmekte olan uluslararası sistemden daha fazla pay almak isteyen yeni güç
merkezlerinin dış politikalarında yayılmacı eğilimlerin arttığı görülse de, var olan
hegemon’un (ABD) çıkar alanlarını yeni güç merkezleriyle paylaşmaya yanaşmaması
nedeniyle bu güç merkezlerinin bazı durumlarda geri adım atma eğilimleri de dikkati
çekmektedir. Bu eğilimlerin zaman zaman iniş-çıkışlar gösterdiği fakat sistemin
kontrolünde daha fazla söz sahibi olmak ve böylece daha çok pay almak çabası ise
güç merkezleri arasında sürmektedir.
2- Uluslararası Sistemin Yapısı
Uluslararası sistemde yeni oyuncuların ortaya çıktığı, bunların özellikle çok
uluslu şirketler, uluslararası örgütler ve özel çıkarları olan gruplar olduğu belirtilerek
devletlerin global oyuncu olmalarını sürdürmelerine karşın güçlerini görece olarak
yitirdikleri iddia edildiği bir dönemde33, önemli birer sistemsel aktör haline gelen Çok
“Britain’s Choice: Engagement, not Isolation”, Speech by the Prime Minister at Guildhall, 13 November 2000.
C.A. Kupchan, The End of the American Era: U.S. Foreign Policy and the Geopolitics of the Twenty-First
Century, Alfred A. Knopf, NewYork, 2002. Bunun gerçekçi olmadığını belirtenler de mevcuttur. Bkz., I.M.
Wall, “The French-American War Over Iraq”, Brown Journal of World Affairs, Vol.X, Issue 2, Winter/Spring
2004.:137.
32
Bkz., F. Makki, “The Empire of Capital and the Remaking of Centre-Periphery Relations”, Third World
Quarterly, Vol.25, No.1, 2004:158.
33
E.R. Morss, “New Global Players: How they Compete and Collaborate”, World Development, Vol.19, No.1,
1991:63.
30
31
Uluslu Şirketler’in ulusal orijinlerini korudukları, devletsiz birer global yatırımcı
olmadıkları inkar edilmemektedir.34
Gelişmiş merkezi ve gelişmekte olan çevre ülkelerdeki güçlerin/aktörlerin
işbirliği veya rekabeti, bunların karşılıklı etkileşimleri dış politika kararlarında etkilidir.
Uluslararası sistemin işleyişi konusunda dünya ekonomisinin belirleyici olduğunu ileri
süren düşünceler yanında35 gelişmiş merkezi ülkelerin egemen sınıfının çevre
ülkelerdeki egemen sınıflarla işbirliğine giderek orada kendi çıkarlarına uygun bir
yapılanmaya gidebileceğini ve böylece sistemin arzu edilen biçimde yapılandırılarak
sürdürülebileceğini belirten36, uluslararası sistemin anarşik bir yapıda olduğunu ve
özellikle iki kutuplu bir dengenin sağlanmasıyla sistemde istikrarın korunabileceğini
vurgulayan37, Çok Uluslu Şirketlerin dünya ekonomisindeki etkinliğini öne çıkaran38,
uluslararası örgütlerin uluslararası sistemdeki rolünün önemine vurgu yapan 39,
hegemon gücün sistemin istikrarında önemli bir rolü olduğunu40, toplumsal güçlerin
dünya politikasında öne çıktığını41 v.s. savunan görüşler öne sürülmüştür. Çok Uluslu
Şirketler’in devletler gibi, dahili bir yapılanmaları yanında faaliyet gösterdikleri harici
bir uluslararası ortam da mevcuttur. Devletlerin dış politika yürütürken ihtiyaç
duydukları kadrolar (uzmanlar v.s.) Çok Uluslu Şirketlerde de mevcuttur. Bu
kadrolarla yabancı ülkelerdeki faaliyetlerini şirketlerinin beklentilerine uygun bir
şekilde yürütmeye çalışırlar.42 Belirtmek gerekir ki, bu şirketler yabancı ülkelerdeki
faaliyetlerinde kendi ülkelerinin siyasi güçlerini arkalarına alarak hareket ettikleri ve
faaliyetlerinin önünü açmada (hukuki altyapının uygun hale getirilmesi gibi)
kullandıkları da bilinmektedir.
Uluslararası sistemin önemli bir aktörü olarak belirli bir coğrafyada otoritesini
tatbik eden (zorla veya değil) bir yapı olarak tanımlanabilen devletler dahili-harici
politikaları, yine dahili ve harici gelişmelerden çoğunlukla muaf değildir. Devletler
dahili olduğu kadar (değişik çıkarları ve politik hesapları olabilen sınıflardan,
gruplardan, bireylerden oluşan bir yapının üzerinde yükselmiş) harici (IMF, AB, NATO
gibi örgütlerin ve devletlerin) sınırlamalarına da açıktır. 43 IMF gibi uluslararası mali
kuruluşlarla yada AB gibi siyasi-ekonomik yapılanmalarla tek taraflı bağımlılık ilişkisi
içine giren ülke yönetimlerinin kendi dış politikalarını bağımsız bir şekilde belirlemeleri
“The Mythical Global Corporations”, Review artıcle, The Antidote, Issue 25, 2000:14-7. R.J. Barnet, J.
Cavanagh, Global Dreams, Imperial Corporations and the New World Order, Simon&Schuster, New York,
1994. Financial Times, 27 Ocak 1999.
35
I. Wallerstein, “The rise and future demise of the world capitalist system: concepts for comparative analysis”,
Comparative Studies in Society and History, Vol.16, No.4, 1974:387-414.
36
J. Galtung,” A Structural Theory of Imperialism”, Journal of Peace Studies, 2-1971:81-117.
37
K. Waltz, Theory of International Politics, Addison-Wasley, Reading, Mass., 1979:
38
S. Hymer, “The Multinational Corporations and the Law of Uneven Development”, içinde, R. Little & M.
Smith (Eds.), Perspectives on World Politics, 2.edition, Routledge, London, 1991:325-65. Morss’a göre Çok
Uluslu Şirketler ıuluslararası örgütler ve özel çıkar grupları global aktörler olarak devletlerin yanında yer
almışlardır. Bkz., E.R. Morss, “The New Global Players: How They Compete and Collaborate”, World
Development, Vol.19, No.1, 1991:55
39
R.O. Keohane & J.S. Nye, “Transgovermental Relations and International Organizations”, World Politics,
Vol.XXVII, No.1, 1974:39-62.
40
S. Strange,” The Future of the American Empire”, Journal of International Affairs, Vol.42, no.1, 1988:1-17.
41
R.W. Cox, “Social forces, states and world orders: beyond international relations theory”, Millennium,
Vol.10, No.2, 1981:126-155.
42
Bkz., John Stopford and Susan Strange, Rival States, Rival Firms: Competition for World Market Shares,
Cambridge Univ., Press, Cambridge, 1991:211-27.
43
D. Held, Political Theory and the Modern State, Polity Press, Cambridge, 1989:148-9, 231.
34
de zorlaşacaktır. Fakat çevre ülke yönetimlerinin bunun dışında toplumsal örgütlü
talepler nedeniyle sadece dış dayatmalarla siyaset belirlemeleri de kolay değildir.44
Devletler dahili olarak topluma güvenlik gibi bazı hizmetleri sağlamak ve
böylece var olan toplumsal sisteme meşruluk sağlama yoluyla sistemin devamlılığını
sürdürmeye çalışırken, harici olarak diğer devletlerle var olan global ekonomik
kaynakların paylaşımı için (yada korunması) mücadele eder ve başarılı olmaya
çalışırlar. Bu yarıştaki devletlerin harici ve dahili faaliyetleri iç içe geçmiştir. Bir çok
durumda büyük devletler kendi ekonomik, siyasi ve hukuki sistemlerini dünyanın
diğer bölgelerinde uygulamaya koymak amacıyla, kendi çıkarlarını korumak için belirli
düzeyde bir uluslararası işbirliğine ihtiyaç duyarlar.45 Fakat merkezi ülkelerin tüm
güçlerine karşın her zaman çevre ülkelerde arzu ettikleri bir kontrolü sağlamakta
güçlük çektikleri de görülmektedir. (Örn. İran, Irak). Bu da uluslararası sistemin
yapısının nasıl bir biçim alacağının tam olarak bilinemeyeceği, bunda son aşamada
toplumsal örgütlenmelerin yapılarının, bunların dayanışmalarının düzeyinin ve
direnişlerinin boyutunun önemli rol oynayacağı söylenebilir.
F. Halliday, “State and Society in International Relations”, içinde, M. Banks, M Shaw(Eds.), State and Society
in International Relations, Harvester Wheastsheaf, New York, London, 1991:202.
45
D. Held, “The nation-state and the global system”, Economy and Society, Vol.20, No 2, 1991:146.
44
Download