İndir

advertisement
KURUM
:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
SAYI
:
E. 2013/14-474
TARİH
İHLAL
YASA
İHLAL
HAK
:
EDİLEN :
EDİLEN :
K. 2015/23
T. 3.3.2015
TCK 103 (Çocukların cinsel istismarı)
ÇHS 19 (İhmal ve istismardan korunma)
ÇHS 34 (Cinsel sömürü)
KAVRAMLAR
:
Çocuğun basit cinsel istismarı
Zincirleme suç
Pornografi izletmek ve bulundurmak
Mağdurun tutarlı beyanı
ÖZET
:
Mağdurun en başından beri öğretmenlerine, Adli Tıp Şube
Müdürlüğünde ve Üniversite Tıp Fakültesinde de kendisini
muayene eden doktorlara aynı hususları söylemesi, gerek
soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında özde değişmeyen
biçimde ayrıntılı ve birbirleriyle uyumlu anlatımlarda bulunması,
sanığın evinde usulüne uygun olarak yapılan arama sonucunda el
konulan bilgisayar ve CD'lerde mağdurenin anlatımlarını
doğrulayacak
şekilde
birçok
pornografik
görüntünün
bulunduğunun belirlenmesi, sanık ile mağdurenin ailelerinin uzun
zamandan beri komşu olup 11 yaşındaki mağdurenin sanığa iftira
atması için bir nedenin bulunmaması, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas
Kurulu tarafından orta ile hafif derece sınırında zekâ geriliği tespit
edilen mağdurenin vermiş olduğu ve vereceği ifadelere kuvvetli
delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin belirtilmesi
hususları birlikte göz önüne alındığında; sanığın üzerine atılı
çocuğun zincirleme şekilde basit cinsel istismarı suçunun sabit
olduğunun kabulü gerekmektedir.
DAVA: Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık M. U.'nun 5237 sayılı TCK'nın 103/1, 43/1,
62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak
yoksunluğuna ilişkin, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.07.2008 gün ve 76-231
sayılı hükmün mağdure vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 14.01.2013 gün ve 7826-84 sayı ile onanmasına karar
verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.04.2013 gün ve 9511 sayı ile;
“… Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporunda orta ile hafif derecede sınır zekâ seviyesi
bulunan mağdurenin ifadelerine ancak ana hatları ile kuvvetli delillerin bulunması durumunda
itibar edilebileceği belirtilmesine rağmen, mağdurenin soyut ve çelişkili beyanlarının
dosyadaki diğer delillerle desteklenmediği, yerel mahkeme hükmüne esas alınan tanık O.'ın
beyanlarının da mağdurenin söylemlerine dayalı olduğu ve görgüye dayalı bir beyanının
bulunmadığı, Üsküdar Adli Tıp Şube Müdürlüğünün düzenlediği rapor içeriğinin mağdure
Tuba'nın iddialarını doğrulamadığı, babası müşteki İ.'ın hazırlık soruşturması sırasındaki
beyanında kızının isnat edilen eylemleri uydurmuş olabileceğine dair ifadesi ve sanığın evinde
bulunan bilgisayarında yapılan incelemede porno görüntülerin bulunduğuna ilişkin bir tespitin
yapılamaması gibi hususlar ile tüm dosya muhteviyatı nazara alındığında sanığın
mahkûmiyetini gerektiren kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı...”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Dairesince 13.05.2013 gün ve
4638-5798 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci
Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR: Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı çocuğun basit cinsel
istismarı suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdure T. C.'ın 21.07.1996 doğumlu olup Üsküdar Kısıklı İlköğretim Okulu 6. sınıfında
"kaynaştırma öğrencisi" olarak öğrenim gördüğü,
16.10.2007 günü sınıf öğretmeni olan tanık A. Y.'in öğrencilerden okulun rehberlik servisi
tarafından hazırlanan otobiyografi formunu doldurmalarını istediği, mağdurenin bu formda
“Ailenizde ve okulda sizi devamlı tedirgin eden problemleriniz nelerdir?” sorusuna; “Bizim
mahallede M. diye biri var, o da bana oralarımı elliyor ve babam ağlıyor ve bir daha yapıyor
ve bir tane daha yapıyor” şeklinde bir cevap yazdığı, ayrıca otobiyografi formunu
doldurmadan önce öğretmeninin yanına giderek cinsel olarak istismar edildiğini ifade edip
“forma bunları yazsam okur musunuz?” diye sorduğu, formu okuyan A.Y.'in okulun rehber
öğretmeni tanık O. S.'a durumu ilettiği,
17.10.2007 günü rehber öğretmen olan tanık O. S.'ın mağdure ile görüştüğü, mağdurenin
tanığa mahallelerinde bulunan 50-55 yaşlarında M. isminde bir kişinin kendisini elle taciz
ettiğini ve vücudunun bazı yerlerini ellediğini söylediği,
18.10.2007 tarihinde tanık O. S.'ın mağdure ile tekrar görüştüğü, mağdurenin tanığa 2006 yılı
yaz döneminde M.'in kendisini elle taciz ettiğini, bunu birkaç kez tekrarladığını, evde kimse
yokken kendisini eve götürdüğünü, “yavrum, fıstık” diye çağırıp bilgisayardan çıplak kadın
resimleri gösterdiğini, VCD'den porno film izletip kendisini kucağına oturttuğunu, cinsel
organını yaladığını ve vücudunun her yerini ellediğini belirttiği, bu yaşadıklarını daha önce
niçin anlatmadığı sorulunca M.'in “bunları babana anlatırsan baban kalp krizinden ölür” diye
söylediğini, bu nedenle anlatamadığını ifade ettiği,
Tanık O. S.'ın durumu okulun müdür yardımcısı olan tanık G. K.'ya haber verdiği, tanık G.
K.'nın da 19.10.2007 ve 20.10.2007 tarihlerinde mağdure ile görüştüğü, mağdurenin bu tanığa
da, mahallelerinde bulunan M. adındaki 50-55 yaşları arasında emekli bir kişinin kendisine
evde yalnız olduğu anlarda bilgisayar ve VCD'den porno görüntüler izletip cinsel organını
yaladığını, bütün vücudunu ellediğini, kucağına alarak iç çamaşırını çıkardığını, kendisi de
soyunarak cinsel organını cinsel organına temas ettirdiğini, daha sonra ters taraftan ilişkiye
girdiğini, bu olaylar sırasında bacaklarına ve cinsel organına sümüksü bir sıvının bulaştığını,
bu sıvıyı sanığın kağıt peçete ile temizlediğini, üzerini giydirip evine yolladığını, bazen
canının yandığını, bunu sanığa söylediğinde sanığın “boş ver bir süre sonra geçer” diyerek
geçiştirdiğini, yaşadıkları nedeniyle çok üzgün olduğunu, bir daha yaşamak istemediğini,
geceleri uyuyamadığını, uyuduğunda rüyasında sanığın kendisine yaptıklarını gördüğünü,
artık rahat uyumak istediğini anlattığı,
19.10.2007 tarihinde tanık O. S.'ın son kez mağdure ile görüştüğü, tekrar tekrar sorduğunda
mağdurenin ilk söylediklerinin aynılarını söylediği, bu olayı anlattığı için artık daha rahat
olduğunu ve kendisini daha iyi hissettiğini belirttiği,
Okul müdürlüğünce mağdure tarafından doldurulan otobiyografi formunun adı geçen
öğretmen tanıkların yaptığı görüşmelere ait tutanaklarla birlikte Cumhuriyet savcılığına
gönderilerek suç duyurusunda bulunulduğu,
09.11.2007 tarihinde mağdurenin beyanlarında geçen bilgisayar ve CD'lerle ilgili delil elde
etmek amacıyla usulüne uygun olarak mahkemeden alınmış karar üzerine sanığın evinde
arama yapıldığı, evde bulunan toplama bilgisayar kasası ile 80 adet CD ve 1 adet USB
cihazına el konulduğu,
Emniyet Müdürlüğü Dijital Veri İnceleme Bürosu görevlileri tarafından ele geçen dijital
materyaller üzerinde yapılan inceleme sonucunda raporlarda; USB cihazının bozuk olduğu,
ele geçen CD ve DVD içeriklerinde ve bilgisayarın hard diskinde soruşturma konusu olayla
ilgili olabileceği düşünülen herhangi bir delile rastlanamadığı, ancak dosya arasında bulunan
bu hard diskin imaj CD'si incelendiğinde içerisinde birçok pornografik resim bulunduğu,
ayrıca CD inceleme tutanağında 17 numaralı CD içeriğinin porno film olarak zapta geçtiği, 78
numaralı CD'de ise “kuduruk forum” yazılı bir klasörün içinde “amateur blonde first anal”
yazılı şifreli başka bir klasör olduğunun görüldüğü tespitlerine yer verildiği,
Üsküdar Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 02.11.2007 tarihli adli raporda;
mağdurenin 6. sınıfa gittiğini, özürlü bir abisi olduğunu, komşularından M.'in kimse olmadığı
zaman kendisini soyduğunu, cinsel organını yalattığını, arada üzerine boşaldığını, sonra onun
ve kendi cinsel organını sildiğini, hem önden hem arkadan cinsel organını soktuğunu, arkadan
soktuğunda poposunun acıdığını beyan ettiği, vücudunda travmatik bir lezyon görülmediği,
kızlık zarının sağlam olduğu, eski ve yeni bir yırtık saptanmadığı, anüs ve sfinkterin doğal
bulunduğu ancak bu yaşlarda yapılan fiili livata eylemlerinde herhangi bir iz
kalmayabileceğinin belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 14.01.2008 tarihli raporunda; kendisinde orta ile hafif
derece sınırında zekâ geriliği tespit edilen mağdurenin vermiş olduğu ve vereceği ifadelere
ancak ana hatlarıyla ve kuvvetli delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin ve
mağdurenin olay nedeniyle beden ve ruh sağlığı bozulmadığının mütalaa edildiği,
Marmara Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından
düzenlenen 27.12.2007 tarihli raporda; mağdurenin 27.04.2005 tarihinden itibaren mental
reterdasyon tanısı ile takipli olduğu, 07.12.2007 tarihinde cinsel istismara maruz kaldığı
şikâyeti ile polikliniğe getirildiği, 07.12.2007 ve 10.12.2007 tarihlerinde yapılan
muayenelerinde yaşına uygun görünümde olduğu, ilişki kurmaya istekli olduğu ancak sorulara
kısık sesle ve yaşından beklenen düzeyin altında cevaplar verdiği, zekâ değerlendirmesi
sonucunda orta derecede zihinsel gelişim geriliği saptandığı, yapılan görüşmede olaylar
sonrasında sokağa çıkmak istemediğini, bahsi geçen kişiyi gördüğünde tedirgin olduğunu ve
artık daha çabuk sinirlendiğini söylediği bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdure T. C. kollukta; okulun rehberlik servisi tarafından hazırlanan otobiyografi formuna
başından geçen cinsel istismar olayını yazdığını, bunun üzerine öğretmenlerinin babasını
okula çağırdıklarını, sanık M.'in evine bilgisayarda oyun oynamak ve kızıyla konuşmak için
zaman zaman yalnız, zaman zaman da ailesi ile birlikte gittiğini, sanığın evde kimse yokken
iç çamaşırlarını çıkartıp cinsel organını kendi cinsel organına değdirdiğini, içine de
soktuğunu, cinsel organını yaladığını, aynı şeyi kendisinden de yapmasını istediğini ancak
yapmadığını, bu sırada bazen bacaklarına sümüksü bir sıvının aktığını, sanığın yedi yaşından
beri kendisine böyle şeyler yaptığını, son iki yıldır sıklıkla olduğunu, en son ramazan ayında
yine eve çağırıp aynı şeyleri tekrar yaptığını, sanığın ters yönden de cinsel ilişkiye girdiğini,
bu olayların bazılarının evin bahçesinde bulunan kulübede gerçekleştiğini, cinsel
muayenesinin yapılmasını istediğini, sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmiş,
Mahkemede; komşuları olması nedeniyle sanığı uzun zamandır tanıdığını, zaman zaman
bilgisayarda oynamak için sanığın evine gittiğini, bilgisayarın şifresinin 5522 olduğunu,
sanığın evde kimse yokken kapıları kilitleyerek çıplak kadın ve erkek görüntüleri izletip
memelerini ellediğini, iç çamaşırlarını çıkartıp "yapma" dediği halde kendi cinsel organını
cinsel organına ve poposuna sürttüğünü, cinsel organını yaladığını ancak muayenesinde temiz
çıktığını, sanığın "bu yaptıklarımı annene babana anlatırsan annen tansiyon hastası, baban
kalp hastası, onlara bir şey olur sonra yalnız kalırsın, sana kimse bakmaz" diye kendisini
tehdit ettiğini, bu nedenle yaşadıklarını onlara anlatamadığını, sanığa iftira atmadığını
söylemiş,
Mağdurenin babası tanık İ. C. aşamalarda; mağdurenin öz kızı olduğunu, 15 gün kadar tanık
O. S.'ın kendisini okula çağırarak kızının otobiyografi formuna komşuları M. isimli şahı
tarafından cinsel tacize maruz kaldığını yazdığını, sözlü olarak da kendilerine bu kişinin evde
kimse yokken vücudunu ellediğini ve cinsel içerikli görüntüler izlettirdiğini ifade ettiğini
ilettiğini, sanığı tanıdığını, ailece birbirlerine gelip gittiklerini, sanığın bu zamana kadar kızına
özel bir ilgi gösterdiğine şahit olmadığını, sanığın kendi kızının da olduğunu, kızının sanığın
evlerinde sanığın kızı ile bilgisayarda oyun oynadığını gördüğünü ancak bizzat sanığın kızı ile
oynaması gibi bir durumun olmadığını, sanığın kızına cinsel istismarda bulunduğuna dair
şüphe duymasına neden olacak bir husus sezmediğini, kızının bu olayı kendisine ve annesine
anlatmadan neden öğretmenlerine anlattığına bir anlam veremediğini, olayın gerçek olup
olmadığını bilmediğini, kızının yaklaşık 4 yıldan beri psikolojik tedavi görmekte olduğunu, en
son 01.11.2007 günü kendisini doktora götürdüğünü, doktorun da kendisine bir şey
söylemediğini, sanığın iddia edilen gibi bir şey yapabileceğini zannetmediğini, zira sanığın
uzun yıllardan beri komşuları olduğunu, bu güne kadar hiçbir kötülüğünü görmediğini, kızının
psikolojik rahatsızlığına bağlı olarak hayal gücüyle bu olayları uydurmuş olabileceğini, bu
olaydan sonra kızı ile görüştüğünü ancak yazdıklarının doğru olduğunu söylediğini anlatmış,
Tanık O. S.; mağdurenin komşuları olan motorcu M. amca diye bahsettiği 50-55 yaşlarındaki
birinin kimse yokken kendisini eve çağırdığını, bilgisayarda çıplak kadın resimleri gösterip
cinsel organı üzerine oturttuğunu, vücudunun her yerini ellediğini söylediğini, mağdure ile üst
üste 3 kez görüştüğünde konuyu ayrıntıları ile ve tekrarla anlatması üzerine durumu okul
müdürüne ilettiğini, mağdure ile yaptığı görüşmelere ilişkin düzenlediği tutanak içeriklerinin
doğru olduğunu belirtmiş,
Tanık Z. U.; sanığın eşi olduğunu, mağdurenin bilgisayar bağımlısı biri olduğunu, bir gün
mağdurenin babasının eşinin yanına gelerek kızına bilgisayar almak istediğini söylediğini,
eşinin ona kızının küçük olduğunu bu nedenle daha sonra almasını tavsiye ettiğini, bunu
duyan mağdurenin evlerine gelerek eşine kızıp elini kaldırarak "sen niye babama bilgisayar
aldırmıyorsun" diye çıkıştığını, sonra da kaçtığını, mağdurenin psikolojik dengesinin bozuk
olduğunu, kimse tarafından eve alınmadığını, kendi evlerine hiç yalnız gelmediğini, babası ile
birlikte geldiklerini, kızının mağdurenin dersleri konusunda ona yardımcı olduğunu, bu sırada
evde bilgisayarı da kullandıklarını, sanığın mağdure ile evde yalnız kalması gibi bir durumun
olmadığını dile getirmiş,
Tanık M. M.; sanığın eniştesi olduğunu, aynı evde birlikte kaldıklarını, iddia edilen olaylara
ilişkin görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını ancak sanığın kesinlikle böyle bir şey
yapabileceğine kanaat getirmediğini, sanığın çevrede iyi bilinen bir kişi olduğunu,
mağdurenin evde sanıkla bilgisayar oynaması gibi bir duruma şahit olmadığını, evdeki
bilgisayarın kendisine ait olduğunu ifade etmiş,
Sanık M. U. ise; suçlamaları kabul etmediğini, mağdure Tuba'yı komşuları olması hasebiyle
tanıdığını, mağdurenin ailesinin sevdiği ve saydığı insanlar olduğunu, ailece birbirlerine gelip
gittiklerini, bir gün Tuba'nın babasının yanına gelerek kızının bilgisayar istediğini ancak
maddi durumu iyi olmadığı için alamadığını söylediğini, Tuba'yı bilgisayar almaktan
vazgeçirmek için yardımcı olmasını istediğini, kendisinin de Tuba'ya "bilgisayar yaşı küçük
olanlara uygun değilmiş, sen bundan vazgeç senin yaşındakilerin bilgisayar kullanması uygun
değil" diye söylediğini, bunun üzerine mağdurenin başparmağı ile işaret yaparak "terbiyesiz,
benim yaşım büyük, ben sana gösteririm, benim babamı engelliyorsun" dediğini, bir ay
olmadan başına bu işin geldiğini, suçlamaların asılsız olduğunu savunmuştur.
5237 sayılı TCK'nun "Çocukların cinsel istismarı" başlıklı 103. maddesinin suç tarihinde
yürürlükte bulunan hali;
“ ( 1 ) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a ) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel
davranış,
b ) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene
dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
( 2 )Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi
durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
( 3 ) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen,
vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü
bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak
suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
( 4 ) Cinsel istismarın, birinci fıkranın ( a ) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit
kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı
oranında artırılır.
( 5 ) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır
neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
( 6 ) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan
az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
( 7 ) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir.
Maddede çocuğun cinsel istismarı tanımlanmış olup, birinci fıkraya göre cinsel istismar
deyiminden; onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî
anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her
türlü cinsel davranış ile diğer çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen bir
başka nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar anlaşılmaktadır.
Maddenin ilk fıkrasında çocuğun cinsel istismarı suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında ise
cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi,
suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak yaptırıma
bağlanmıştır.
Üçüncü fıkrada; suçun üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısımı, üvey baba, evlat
edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi nitelikli hal
olarak sayılmıştır. Buna göre çocuğa karşı cinsel istismar eylemi, çocuğun anne-babası,
dedesi ve büyük annesi gibi üst soyu, kardeş gibi ikinci derece kan hısımı, amca, dayı, teyze,
hala gibi üçüncü derece kan hısımı, üvey baba, evlat edinen tarafından işlenirse verilecek ceza
yarı oranında artırılacaktır.
Dördüncü fıkrada, cinsel istismarın onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla
birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan
kişilere karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi, cezanın artırılmasını
gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Ancak bunun için, uygulanan cebrin en fazla
kasten yaralama suçunun temel şeklini oluşturacak boyutta olması gerekir. Bu bakımdan,
beşinci fıkraya göre, cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun
ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler
uygulanacaktır.
Altı ve yedinci fıkralarda ise suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir.
Çocukların cinsel istismarı suçunun işlenmesi suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının
bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, söz
konusu suçun işlenmesi sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durumlarda, netice
sebebiyle ağırlaşmış suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan şartların gerçekleşmesi gerekir.
TCK'nun 103. maddesinde Özel Daire onama kararından sonra yapılan ve 28.06.2014 tarihli
Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 59. maddesi ile yapılan
değişiklik sonucu;
Maddenin birinci fıkrasında çocuğun cinsel istismarı suçunun müeyyidesi 3 yıldan 8 yıla
kadar hapis iken bu ceza 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çıkartılmış, fıkraya; “Cinsel
istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma
yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır” şeklinde bir bölüm ilave
edilerek, cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde faile daha az ceza verilmesi
öngörülmüş,
İkinci fıkrasında nitelikli cinsel istismar suçunun cezası 8 yıldan 15 yıla kadar hapis iken alt
sınırı 16 yıldan az olmamak üzere artırılmış,
Üçüncü fıkrasında cezayı artıran nedenler tekrar 5 bend halinde düzenlenerek genişletilmiş,
Dördüncü fıkrası; “Cinsel istismarın, birinci fıkranın ( a ) bendindeki çocuklara karşı cebir
veya tehditle ya da ( b ) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle
gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır”
şeklinde değiştirilmiş,
Suçun sonucunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması halinde artırım öngören
düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Doğrudan kolluğa veya adli makamlara müracaat etmeyen mağdurenin öğrenim gördüğü
ilköğretim okulunun rehberlik servisi tarafından hazırlanan otobiyografi formundaki
"ailenizde ve okulda sizi devamlı tedirgin eden problemleriniz nelerdir?” şeklindeki soruya
cevaben komşuları olan sanık tarafından maruz bırakıldığı cinsel istismar olayını yazması,
mağdurenin yazdığı bu formu okuyan öğretmenlerinin ayrı tarihlerde mağdure ile yaptıkları
görüşmelerde mağdurenin istikrarlı ve tutarlı bir biçimde bilgisayarda oyun oynamak için
evine gittiği sanığın kendisine pornografik görüntüler izletip vücudunun çeşitli bölgelerini ve
cinsel organı ellemek, cinsel organını yalamak ve cinsel organını sürtmek suretiyle istismarda
bulunduğunu anlatması, okul idaresinin suç duyurusunda bulunması üzerine sanık hakkında
soruşturmaya başlanılması, mağdurenin Üsküdar Adli Tıp Şube Müdürlüğünde ve Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesinde de kendisini muayene eden doktorlara aynı hususları söylemesi,
gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında özde değişmeyen biçimde ayrıntılı ve
birbirleriyle uyumlu anlatımlarda bulunması, sanığın evinde usulüne uygun olarak yapılan
arama sonucunda elkonulan bilgisayar ve CD'lerde mağdurenin anlatımlarını doğrulayacak
şekilde birçok pornografik görüntünün bulunduğunun belirlenmesi, sanık ile mağdurenin
ailelerinin uzun zamandan beri komşu olup 11 yaşındaki mağdurenin sanığa iftira atması için
bir nedenin bulunmaması, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından orta ile hafif derece
sınırında zekâ geriliği tespit edilen mağdurenin vermiş olduğu ve vereceği ifadelere kuvvetli
delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin belirtilmesi hususları birlikte gözönüne
alındığında; sanığın üzerine atılı çocuğun zincirleme şekilde basit cinsel istismarı suçunun
sabit olduğunun kabulü gerekmektedir.
Diğer taraftan, sanığın eylemlerinin sarkıntılık düzeyini aşarak basit cinsel istismar boyutuna
ulaşmış olması nedeniyle TCK'nun 103. maddesinde 6545 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin
sanık lehine sonuç doğurmadığı anlaşıldığından bu konuda lehe yasa değerlendirmesi
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Bu itibarla, sanığın mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına
dair Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar
verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M.Reşat Koparan;
"İtiraza konu ( yerel mahkemenin mahkûmiyet kararının ) onama kararı her şeyden önce iç
hukukumuzun bir parçası olan İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa
Sözleşmesinin 6/2. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesini açıkça ihlal
etmektedir.
Masumiyet karinesi gereği, bir mahkemenin yargılama görevini yaparken işe sanığın atılı
suçu işlemiş olduğu önyargısıyla başlamamasını gerektirir. İspat yükü iddia makamındadır.
Varolan her tür kuşkunun da sanık lehinde yorumlanması zorunludur.
İspat yükünün iddia makamından alınıp savunmaya yüklenmesi dahi masumiyet karinesinin
ihlali anlamına gelir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın usul ve yasaya uygun olan itirazının reddine dair
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun çoğunluk görüşü de ne yazık ki bu ihlalin sürdürülmesine
cevaz vermektedir.
Yargıtay Başsavcılığı'nın itirazına konu olayda verilen mahkûmiyet kararı sadece ve sadece
hayatın olağan akışına uygun düşmeyen kendi içinde tutarsız, güçlü yan delillerle de hiçbir
şekilde desteklenmeyen 'orta ile hafif derece sınırında zeka seviyesine' sahip mağdure
beyanına dayandırılmıştır.
Mağdure T. C. 21.07.1996 doğumlu olup suç tarihi ( 23.10.2007 tarihi öncesi ) itibariyle 11
yaşlarındadır. Soruşturma ve kovuşturma evresinde aldırıldığı karar içerinden anlaşılan
Üsküdar Adli Tıp Şube Müdürlüğünün ve akabinde Adli Tıp 6.İhtisas Kurulunun raporlarında
açıklandığı üzere; orta ile hafif derecede sınır zeka seviyesi bulunan mağdurenin ifadesine
ancak ana hatları ile kuvvetli delillerin bulunması durumunda itibar edilebilecektir.
Mağdurenin soruşturma evresinde kollukta sosyal hizmet uzmanı ve vekil huzurunda alınan
02.11.2007 tarihli ifadesinde '...aynı mahallede oturan ve komşuları olan şüphelinin ikametine
zaman zaman bilgisayar oynamak için gittiğini, şüphelinin evde kimsenin olmadığı
zamanlarda pantolonunu ve iç çamaşırlarını çıkardığını ,eliyle cinsel organına temas ederek
zaman zamanda cinsel organını şüphelinin yaladığını,kendi cinsel organınıda yalamsını
istediğini ancak bunu yapmadığını,şüphelinin kendi cinsel organının cinsel organına
değdirerek zaman zaman da içine soktuğunu,bazende bacaklarına şüphelinin cinsel organında
çıkan sümüksü bir şeyin geldiğini ...' belirtmektedir.
Mağdurenin kovuşturma evresinde alınan ifadesinde ise özetle 'sanığı uzun zamandır komşusu
olduğu için tanıdığını, evine birkaç kez gittiğini, sanığın da kendi evlerine gelip gittiğini,
yalnız hiç gitmediğini, kendisine bu pisliği yaptığını ve tecavüz ettiğini, üstü başı giyinikken
göğüslerini ellediğini, kapıları kilitlemek suretiyle pantolonunu ve külotunu çıkartıp yapma
dediği halde cinsel organına sokmak sureti ile pislik yaptığını, ayrıca cinsel organını
yaladığını ve sürttüğünü. Kapılar kilitli olduğu için kaçamadığını, kimseye söylememesi
hususunda tehdit ettiğini…' belirtiği görülmektedir.
Bu beyan bile kendi içinde çelişkilidir. Çünkü mağdure 'yalnız hiç gitmediğini' belirtmekte,
buna rağmen kapıların kapatılıp kilitlendiği ve içeride cinsel istismara maruz kaldığını
belirtmektedir. Hem yerel mahkeme hem de ilgili ceza dairesinde bu basit çelişki üzerinde
durulmamış ve tartışılmamıştır.
Orta ile hafif derecede sınır zeka seviyesi bulunan mağdurenin ( kendi inçinde çelişkili ve
anlam bütünlüğü bulunmayan )beyanı kesin ve inandırıcı delillerle desteklenmemiştir. Yerel
mahkemece mahkûmiyet hükmü kurulurken de çelişkili mağdure beyanlarını destekleyen
diğer maddi delillerin neler olduğu gerekçede belirtilip tartışılmamıştır.
Yerel mahkemece verilen karar ( kabule göre dahi ) hatalıdır. Çünkü mağdurenin çelişkili ve
kendi içinde anlam bütünlüğü taşımayan soruşturma ifadesinde sanığın cinsel organını kendi
cinsel organına soktuğunu belirtmektedir. Yerel mahkeme mağdurenin beyanlarının doğru
olduğu fikrinden hareketle hüküm kurduğuna göre TCK'nun 103/2. maddesine göre uygulama
yapmak durumundadır.
Oysa, yerel mahkeme doğru kabul ettiği mağdure beyanına rağmen TCK'nun 103/2 maddesi
ile değil aynı maddenin 1. fıkrası ile uygulama yapmıştır. Bunu yaparken de herhangi bir
gerekçe göstermemiştir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle çelişik ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak verilen mahkumiyet
kararının ve bu kararın onanmasına dair verilen Yargıtay 14 CD'nin 14.01.2013 T, 7826-84
sayılı onama kararının masumiyet karinesini ihlal ettiği anlaşılmakla Yargıtay Başsavcılığının
12.04.2013 T, 2009/9511 sayılı itirazınının kabul edilmesi görüşünde olduğumdan sayın
çoğunluk görüşüne muhalifim" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan onaltı Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın
kabulü gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
24.02.2015 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 03.03.2015
günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Download