Dünya Halkların ve dinlerin kısa tarihi

advertisement
T.C
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dinler Tarihi Yüksek Lisans
DÜNYA HALKLARIN VE
DİNLERİN KISA TARİHİ
Uygarlıkların ve dinlerin tarihi, teşekkülü ve etkileşim sürecine dair
özet bir inceleme
Danışman: Prof. Dr. Kürşat Demirci
hazırlayan
1
Brain Storming:
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
2
İçindekiler:
 BAŞLANGIÇ: Din öncesi devir (Tarım)…………………………………………………………………………………..…….........4
I.
TARİHÖNCESİ……………………………………………………………………………………………………………………………………….5
A. Taşdevri…………………………………………………………………………………………………………………………………….5
1) Paleolit Devir………………………………………………………………………………………………………………5
2) Neolotik Devir……………………………………………………………………………………………………………..6
B. Uygarlıkların Oluşumu………………………………………………………………………………………………………………8
II.
ÖNASYA UYGARLIKLARI……………………………………………………………………………………………………………………….9
A. Mezopotamya: …………………………………………………………………………………………………………………………9
1. Sümer…………………………………………………………………………………………………………………………9
2. Sümerlilerden sonra Mezopotamya…………………………………………………………………………..12
3. Akad…………………………………………………………………………………………………………………………12
4. Babil………………………………………………………………………………………………………………………….12
5. Asur………………………………………………………………………………………………………………………….13
B. Eski Mısır…………………………………………………………………………………………………………………………………13
III.
ANADOLU UYGARLIKLARI…………………………………………………………………………………………………………………..14
1. Hititler………………………………………………………………………………………………………………………14
2. Frigler……………………………………………………………………………………………………………………….15
3. Urartular…………………………………………………………………………………………………………………..15
IV.
ASYA VE UZAKDOĞU UYGARLIKLARI: ………………………………………………………………………………………………..16
A. Erken Dönem Hint Uygarlığı……………………………………………………………………………………………………16
1. Hinduizm…………………………………………………………………………………………………………………..16
2. Budizm………………………………………………………………………………………………………………………17
B. Eski Çin…………………………………………………………………………………………………………………………………….18
- Konfüçyanizm…………………………………………………………………………………………………………………………18
C. Japonya……………………………………………………………………………………………………………………………………19
- Şintoizm………………………………………………………………………………………………………………………………….19
V.
AKDENİZ UYGARLIKLARI…………………………………………………………………………………………………………………….20
A. Ege ve Eski Yunan……………………………………………………………………………………………………………………20
1. Girit…………………………………………………………………………………………………………………………..20
2. Mikenler (Akalar)………………………………………………………………………………………………………20
3. Büyük İskender ve Helenizm………………………………………………………………………………………21
B. Roma Uygarlığı…………………………………………………………………………………………………………………..……21
i.
İmparatorluğun kısa tarihsel özeti…………………………………………………………………………….21
ii.
Etrüskler ve Dinî İnançları………………………………………………………………………………………….22
iii.
Roma’da Dinî İnanç…………………………………………………………………………………………………..23
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
3
VI.
YAKINDOĞU UYGARLIKLARI: ……………………………………………………………………………………………………………24
Pers ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………24
VII.
YENİ DÜNYA UYGARLIKLARI………………………………………………………………………………………………………………25
A. Orta Amerika……………………………………………………………………………………………………………………………..25
1. Mayalar…………………………………………………………………………………………………………………….25
2. Aztekler…………………………………………………………………………………………………………………….26
B. Güney Amerika: ………………………………………………………………………………………………………………………..26
- İnkalar……………………………………………………………………………………………………………………………………27
C. Kuzey Amerika…………………………………………………………………………………………………………………………..27
- Mezoamerika…………………………………………………………………………………………………………………………27
 SONUÇ (Günümüz Dünyanın Temelleri): …………………………………………………………………………………………….28
 Kaynakça: ………………………………………………………………………………………………………………………………………….29
 EK: Şemalar, Haritalar…………………………………………………………………………………………………………………………30
 Başlangıç: Din öncesi devir (Tarım)i
Tarihten bahsettiğimizde, net bir şekilde, belirli ölçüler ve hudutlara sahip bir kavramdan bahsetmemiz
mümkün değildir. Bundan mütevellit tarihin tanımı yapılsa dahi, tarihte meydana gelmiş ve özellikle tarih
öncesi dediğimiz, yani yazının icadından önceki zamanla ilgili fikir sahibi olmak çok zordur. Ancak arkeolojik
çalışmalar neticesinde, çok flu olmakla birlikte, binlerce, hatta yüzbinlerce yıllar öncesine kadar gitmemiz
mümkün olsa da, o zamanda vukuu bulan olaylar hakkında net bir bilgi vermekten aciziz. Ancak yine de
arkeolojik çalışmaların ışığında çeşitli hüküm betimlemelerde bulunula bilinir.
Tarihin seyrine baktığımızda, çeşitli olaylar, siyasî, toplumsal veya dinî olsun, inanışlar, fikirler, uygarlıklar,
medeniyetler, ekoller, imparatorluklar gelip geçmiş, birbirlerini etkilemiştir, birbirleriyle çatışmıştır. Bu ilişkiden
yine yeni mefhumlar meydana gelmiştir. Tarihte zuhur etmiş, din, kültür, medeniyet ve fikirleri birbirinden
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
4
tamamıyla ayrı olarak görmek mümkün değildir. Tarih bir bütündür. Tarihte zuhur etmiş herhangi bir inanış
veya fikir muhakkak başka unsurlarla, coğrafya, çevre ve zamanla alakalıdır.
Özellikle Dünya halklarının dinleri ve temel düşünceleri oluşumunda çok boyutlu bakış açısı önemlidir. İlkel,
arkaik insanların düşünce yapısına bakıldığında, sade ve yapay bir zihin yapısına sahip olduklarını bilmek bu
bakış açısının birinci boyutudur. Tarım ağırlıklı, göçebe hayat süren ilkel toplumların zihin yapısı ile daha sonra
yerleşik hayata geçişten sonraki toplumların zihin yapısı farklıdır. Yapay düşünce, tarım ve göçebe insanları
daha fazla, animist, natürist, yani tabiata kutsallık atfetme ile kendilerini göstermişlerdir. Bununla birlikte
zaman zaman şizofrenik bir algılayışa da yola çıktıklarını söylemek
mümkündür. Zira insanlar doğal afetlere, tabiat olaylarına net bir şekilde bir
açıklık getiremediklerinden dolayı, biraz korku, biraz endişe ile birlikte
karşısında aciz kaldıkları doğanın kutsallığına ve yüceliğine inanırlardı. Daha
sonra yerleşik hayata geçişle, yani medeniyetlerin oluşmasıyla, bu düşünce
yapısı değişmiş, insanlar yapay düşünce tarzın yerine, dikey düşünce tarzına
meyilde bulunmuşlardır. Artık kutsallık, daha da yukarılarda (göklerde,
semada) aranmaya başlanılmıştır. Bu daha sonra metafizik âlemin
algılanmasının temellerini oluşturmuştur. Dünya halklarının dinî inanış ve
algılayış tarihini araştırdığımızda, yol gösterici ve aydınlatıcı ikinci önemli
boyut, siyasî ve toplumsal değişimlerin dinî algılara etkisidir. Burada önemli
olan husus, hiçbir olay, toplumdan, siyaset ve çevreden bağımsız biçimde değerlendirilemez. Çevresel
aktiviteler toplumsal olayları, toplumsal olaylar da siyasî bir takım olaylara yansımaktadır. Dolayısıyla dinî ve
fikri algılar da etkilenmektedir. Örneğin Helenizm’i, pagan kültürünü ve Roma’nın içerisinde bulunduğu sosyopolitik çevreyi göz önünde bulundurmadan, Hıristiyanlığı tam manasıyla anlamak mümkün değildir. Bu çalışma
çerçevesinde ele alınacak olan çeşitli dünya halklarının dinlerini araştırmada önemli saç ayağı ve bakış açısı olan
üçüncü boyut ise, birinci ve ikinci boyutlarda meydana gelen olayların kutsal kitaplara ve temel doktrinleregörüşlere yansımasının müşahedesidir. Yine Hıristiyanlıktan örnek verecek olursak, ilkel insanların göçebelikten
medeniyete, yapay düşünceden dikey düşünceye geçişi ve çeşitli sosyo-politik süreçlerden de geçip farklı
çevresel etkilerle (farklı medeniyet ve inanışlarla) harmanlandıktan sonra Hıristiyanlığın kutsal kitabı Kitab-ı
Mukaddes (Eski ve yeni Ahit) oluşmuştur. Burada asıl önemli olan husus ise, kutsal kitaplarda veya genel olarak
günümüze ulaşmış olan dini esaslarda tarihin bu izini (bu farklı boyutları ve gelişmeleri) görmenin mümkün
olmasıdır. Bundan dolayı her daim üç boyutlu bir bakış açısı, bütüncül bir yaklaşım sergilemek son derece
elzemdir.
I.
TARİHÖNCESİ:
A. TAŞ DEVRİ:
Çağ/Devir
1 Paleolitik
TANRI
(FİKRİ)TOPRAĞA
YERLEŞİYOR
Tarih
2 Mezolitik
M.Ö 600.00010.000
M.Ö 10.000- 8.000
3 Neolitik
M.Ö 5800- 4800
4 Kalkolitik
M.Ö 4800- 3000
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
Burada bütün devirler hakkında
bilgi verilmeyecektir. Temsilî
olarak Paleotik ve Neolitik
devirler hakkında bilgi
verilecektir. Bunun haricinde,
Bakır, Tunç ve Demir
devirlerinden oluşan maden
TUĞRUL KURT
5
devri hakkında müstakil bir başlık yer almamaktadır. Genel olarak ana hatlarıyla bilgi verilecektir.
1) PALEOLİT DEVİRii
Kısa ve öz:

İnsanların yeryüzünde bulundukları sürenin büyük bir
bölümü uzun zamandır kullanılan adıyla “taş devri”nde
geçmiştir ve bu alışılagelmiş bir terim olmakla birlikte çok
gevşek bir şekilde kullanılmış olup, tarihöncesiyle ilgili icat
edilen üç terimden birisidir. Bunlar taş, bronz ve demir
çağlarıdır. 1Paleolitik ismi de taş devrine ait bir kavramdır ve
“eski taşlar” anlamına gelen Yunanca bir kelimedir.
Paleolitik dönem, son gerçek soğuk çağı, Homo sapiens’in dünyanın birçok yerine yerleştiği ve bazen de
“üst paleolitik” denilen dönemi kapsar. Bu devirde kullanılan aletlerin taş olması hasebiyle bu kavramla
ifade edilmiştir.
Dönemin Özellikleri:


Alet yapımı: Avcılık önemliydi. İnsanları hayvanlar avlayabilmek ve hayatta kalmayı sağlayabilmek için elde
mevcut olan malzemelerle alet ve edevatlar geliştirmiş ve bir av kültürü oluşturmuşlardır. Taş ve
kayalardan kesici aletler elde edilmiştir.
Hayat Tarzları: Avcılıkla uğraştıklarından temel beslenme ve meşgaleleri hayvan avı. Ateşin bulunuşundan
sonra hayvanları avlayıp pişirme geleneği oluşmuştur. Bir takım arkeolojik çalışmalar neticesinde bu
döneme ait bir takım sanatsal eserler, duvar resimleri bulunmuştur. “Üst Paleolitik Çağ'ın önemli
gelişmelerinden biri de insanların entelektüel hayatlarıyla ilgili birtakım sanat eserlerini yapmaya
başlamalarıdır. Mağara duvarlarına ve çeşitli objeler üzerine yapılan boyalı resim, gravür, alçak
kabartmalar ile heykelcikler, Paleolitik sanatın, Sanat Tarihi içinde oynadığı rolü ortaya koyar.”2 Daha sonra
tarımın ortaya çıkmasıyla tarımsal işlerle iştigal olunmuştur. Tarım bir devrim mahiyetinden etki
yaratmıştır. Yetiştirilmiş bitkilerle ilgili en eski izlerin yaklaşık M.Ö 10.000 yıllarına tekabül ettiği
söylenmektedir.3 Bundan sonraki adım da, hayvanların sadece yemek-avlamak için değil, tarım işlerinde ve
hamallıkta da kullanılabileceği keşfedilmiştir. Bütün bu olaylar köklü değişimlere ve değişimlere
sürüklemiştir. “Tarımın gelmesiyle birlikte insan hayatının koşullarında meydana gelen devrim binlerce yıl
sürdü. İlk tarı yerleşimleri kısa süreliydi ve ilk çiftçiler muhtemelen hala göçebeliği sürdüren ekin
yetiştiricileriydi ve ilkel topluluklar arasında hala görülen “orman açma” ya da “toprak açma” tarımını
uyguluyorlardı. Bu iş için belli bir orman alanı seçilir (çürümüş yaprak birikintisi ve döküntüler nedeniyle
burada toprak muhtemelen iyidir) ve ağaçlar kabukları soyularak öldürülür. Sonra bunlar yakılır, mümkün
olduğu takdirde kütüklerden geriye kalanlar temizlenir ve kökler arasına ürün ekilir. Birkaç yıl sonra alt bitki
örtüsü tekrar çoğalır ve belki de toprak gücünü yitirir; bu nedenle yeni bir mahallin seçilmesi gerekir. Çok
uzun süre boyunca, çiftçilik sadece bu şekilde yapılmaktaydı. İnsanlar toprağı işlemenin başka bir yolunu
bilmiyorlardı, boynuzdan yapılmış kazma ve taş aletlerle toprağı temizlemek çok zordu.”4 Daha sonra böyle
1
J.M Roberts, “Kısa Dünya Tarihi”, İnkılap yayınları, İstanbul 2014, s.21
http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/TR,77778/paleolitik-cag.html
3
Roberts, a.g.e. s.26
4
Roberts, a.g.e. s.28
2
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
6


toprak işlene işlene zamanla tarlalar oluşmuştur. Bundan dolayı da artık insanlar tek bir yere daha fazla
odaklanmaya ve orada kalmaya karar kıldılar. Burada daha sonra daha net bir şekilde görüleceği gibi
yerleşik hayata geçişin nüveleri görülmektedir (ancak bu değişim zamanla olacaktır). Buradan yola çıkarak,
tarımın düşünce yapıları ve fikirleri de hayat tarzlarına etkisi olmuş ve bu çerçevede bir takım inanışlar
zuhur etmiştir.
İnanışları: Bu devirde dinden bahsetmek zordur. Ancak yine de günümüz algılarına göre olmasa da bir
inanış var olduğunu söylememiz mümkündür. Bunun için mağaralardaki resimler, bir takım tanrıçaların
putları ve farklı arkeolojik buluntular birer delil olarak zikredilebilir. Burada bazı bilim adamlarınca
Şamanizm vari bir inanışın hâkim olabileceği ileri sürülmektedir.
Coğrafya: (resim ekte)iii
2) NEOLOTİK DEVİR
Kısa ve öz:

Neolotik veya Cilalı Taş devri olarak adlandırılan bu
dönem M.Ö 8000 – 5500 yıllarına tarihlenir. Bu
dönemde daha sert ve daha düzgün ve kesici taş aletleri
yapılmıştır. Ayrıca topraktan veya kilden yapılan kaplar
ateşte pişirilmiş ve kullanılmıştır. Bundan dolayı aslında
bir nevi seramik sanatının başladığını söylemek mümkün
olabilir.
Dönemin Özellikleri:


Bu devirdeki insanlar bilgi ve teknikte daha ileri bir seviyeye ulaşmışlardır. Kemik ve taştan daha kullanışlı
aletler yapılmıştır. Paleolit dönem çerçevesinde zikredilen unsurlar burada daha da gelişmiş ve insanların
yerleşik düzene geçmeye başlamıştır. Birbirine yakın aileler topluca bir yerde oturarak, işlenmiş topraklar,
tarlalarda geçimlerini saylamış ve kesici aletlerin sadece yemek yapma, hayvan avlama için değil, daha fazla
şeyler için işe yaradığı anlaşılmıştır (savaşmanın ilk adımları?). Böylece insanlar bir araya gelip, köyler
meydana gelmiştir. Böylece tarihteki ilk köyler kurulmuştur. Ayrıca insanlar tahıl üretimine de başlamış,
hayvanlar evcilleştirilmiş, insanlar tüketicilikten üretici duruma geçmişlerdir. İlk defa ticaret başlamıştır.
Dinî İnanışlar: Çatalhöyük insanları ölülerini evlerin tabanları altına gömmüşlerdir. Çocuklar oda tabanı
altına, yaşlılar tek ya da grup halinde oda içindeki sekilerin altına gömülmekte, yanlarına ölü hediyesi
bırakılmaktaydı.5 Bunun yanında doğaya fazla saygı ve bağlılık hissi hâkimdi.
Coğrafya: (resim ekte)iv
Paleolit ve Neolit dönem kıyaslama (kısa özet)
5
http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/TR,77779/neolitik-yeni--cilali-tas-cag.html
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
7
Paleolitik
Neolitik
•göçebe hayat
•hayvan avı ve tarım
•tasştan aletler
•yerleşik hayat
•hayvanların evcilleştirilmesi ve tarımda kullanılması
•taştan yapılan aletler daha sivri ve farklı işlevler görürdü
•yerleşik hayat ve hayat tarzı (inanışlar)
•tarım da var, hayvancılık da var
Medeniyetin
•farklı yemek alışkanlıkları, ticaret, savaş ve teknolojik terakki
izleri
Metal kullanımı uzun vadede insan dünyasını neredeyse çiftliğin ortaya çıkması kadar değiştirdi (özellikle
maden devri önemlidir). Anadolu’da bulunduğu tahmin edilen bakır, insanlık tarihinde bir dönüm notası
olmuştur. Bakır işçiliği yeni meslek ve imkânlar sunmuştur. Böylece medenileşme de bir katalizör fonksiyonu
üstlenmiştir. Böylelikle demircilik yayılmıştır. Çok daha sonraki dönemlerde Ketler ilk demirciler olarak
zikredilirler. Daha sonra Hititler de demircilik sanatını kullanmıştır. Demir aletlerinin oluşmasıyla birlikte
zamanla tahta işçiliği de demirle birlikte değişim göstermiştir. “Bakır ve bronz aletler zaten artık tutarlı bir
şekilde ‘marangozluk’ olarak tanımlayabileceğimiz bir düzeyde işçiliği mümkün kılmıştı. İnsanların
kullanılabilecekleri ve keyif alabilecekleri eşyaların sayısı çoğaldı ve sanat, ustalıklarında daha da
uzmanlaşmalarını kolaylaştırdı.”6 Böylelikle iyice göçebelikten yerleşik hayata geçiş kendisini göstermiştir.
B. UYGARLIKLARIN OLUŞUMUvİlk Uygarlıklar:
Yukarıda bahsedilen dönemlerde net olarak uygarlıklardan söz etmemiz mümkün değildir. Bilimsel olarak ilk
uygarlıkların M.Ö 3500 ile M.Ö 500 yılları arasında ortaya çıktığını söylememiz mümkündür.7 Bunun sebebi, bu
M.Ö 3500 ile M.Ö 500 arasında insanlar kendi elleriyle bir takım değişikliklerde bulunuyor, kendi becerilerini ön
plana koyuyorlar ve böylelikle günümüz dünyanızın bazı nüvelerini görmemiz mümkün oluyor. “Kaba bir
kronoloji, M.Ö 3500 yıllarında Mezopotamya’da, ilk uygarlığın görülmesiyle başlar. Uygarlık Mısır’da daha
sonra, ama gene de erken bir tarih olan M.Ö 3100 yıllarında ortaya çıkar. M.Ö 2000 yıllarına gelindiğinde
Girit’te Minoa uygarlığı dediğimiz bir başka oluşum dönüm noktası olarak görülür(...) Bu sırada belki de M.Ö
6
7
Roberts, a.g.e. s.35
Roberts, a.g.e. s.41
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
8
Bereketli Hilal
Bereketli Hilal (fertile crescent), tarım
insanının ana merkezini olışturmuş, kışları
yağmurlu, yazları kurak geçen Akdeniz
ikliminin egemen olduğu, hilal biçiminde,
oldukça verimli bir alandır. Güneyde
Arabistan Çölü ile kuzeyde Doğu Anadolu
dağlık bölgesi arasında yer alır. Eski Babil
toprakları ile İran'ın güneybatısı, Dicle ve
Fırat ırmakları ile Asur topraklarına kadar
uzanır. Zağros Dağlarından, batıda Suriye
üzerinden Akdeniz'e, güney yönünde de
Filistin'in güneyine kadar olan toprakları içine
alır. Mısır'ın Nil Vadisini de bu bölge içine
sokanlar vardır; çünkü buradaki Sina Çölü,
Mezopotamya ve Suriye'de sürekliliği bozan
öteki çöllerden daha büyük değildir. Bölgede
iyi ürün alabilmek, hatta tarım yapabilmek
için sulama zorunludur.
2500 yıllarında, Hindistan’da uygarlıklar başlamıştı. Çin daha sonra, M.Ö
2000 yılının ortalarına doğru başlar ve karşılıklı etkileşimin olup bitenleri
açıklamakta büyük bir rol oynamak zorunda olmadığını gösterecek kadar
yalıtılmış bir örnektir. Bu tarihten itibaren, Orta ve güney Amerika hariç,
ortaya çıkışları, önceden olgunlaşan uygarlıkların dışarıdan yarattıkları
dürtüler ve şoklar- ya da onların mirasları- olmadan izah edilebilecek olan
başka uygarlıklar görünmemektedir.”8 Burada genel olarak şunu
söyleyebiliriz, önce avcılık, sonra alet yapımı insanları tarımcılığa, oradan
hayvancılığa sevk etmiş, insanlar ticaret, seyahat gibi uygarlığın önemli
saç ayaklarını meydana getirmiştir. Bu konuda erken dönem, yani ilk
uygarlıkların ortak noktalarını bu kavramlarla özetleyebiliriz. Bunun
haricindeki ortak noktaları hakkında net bir ifade de bulunmak mümkün
değildir. Dolayısıyla Uygarlıkların ortaya çıkmasında çeşitli faktörler rol
oynamıştır. Hemen şunu belirtmek gerekir ki, Uygarlıklar ansızın ortaya
çıkmamış, insanlar sabah uyandıklarında farklı bir dönem, yeni bir
uygarlıkta uyanmadılar, bilakis uzun süreçler ve değişimler sonucunda
dönemler, uygarlıklar oluşmuştur. Bu değişim sürecini uzatacak
katalizörler şüphesiz olmuştur. Sosyo-ekonomik ve politik nedenler
burada önemli bir göreve haiz olduğu aşikârdır. Mesela zengin ve
kolaylıkla işlenebilen toprakları köylerde oldukça yoğun bir çiftçi nüfusu
mümkün kılıyor. Daha sonra bu nüfus daha büyüyerek ilk köyler, daha
sonra kentler meydana geliyor. Bu medeniyetin oluşmasına yol açmıştır.
Medeniyet, batı dillerinde “Civilisation” (İngilizce), “La Civilizacion”
(fransızca ve İspanyolca), “Die Zivilisation” (Almanca) olup Latince kökenli
bir kelimedir. Aslında kent anlamına gelen bu kelime, “gerekli kritik
kütleyi diğer tüm kurumlardan daha fazla oluşturmuş ve yenilikleri de
daha önce ortaya çıkan tüm diğer ortamlardan daha fazla teşvik
etmiştir.”9
İLK UYGARLIKLARDA TARIMSAL GELİŞMENİN BAZI DÖNÜM NOKTALARI
M.Ö 800- 8500
Anadolu, İran ve Hazar havzasında evcilleştirilmiş buğday ve arpa türlerinin ekimi,
koyun, keçi ve sığırların evcilleştirilmesi. Çin’de darı tarımı
34000-3100
3000
Mısırda dokuma için keten ekimi, sabanla toprağın sürülmesi- ilk defa gübreleme
Mısır’da eşeklerin yük hayvanı olarak kullanılması. Sümerler, elma, erik, arpa ve
buğday yetiştiriyor
2900
2540
2500
2350
1600
1400
1200
Doğu Asya’da domuzun evcilleştirilmesi
Çin’de İPEK sanayinin başlangıç nüveleri…
İndus Vadisi’nde fillerin evcilleştirilmesi. Peru’da patates tarımı
Mısır’da şarap imalatı
Girit’te üzüm ve zeytin tarımı. Mısır’da sulama kanalları
Hindistan’da demir saban kullanılması
Arabistan’da develerin evcilleştirilmesi
II.
8
9
ÖNASYA UYGARLIKLARI:
A.g.e. s.41
Roberts, a.g.e. s.43
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
9
A. MEZOPOTAMYAvi
1) Tarihin (yazılı uygarlığın) kıyısında… SÜMER
Kısa ve Öz:
Sümer uygarlığı M.Ö 3300’den 2000’e kadar sürmüş ve dünya tarihinde önemli bir konuma sahip olan
bir uygarlıktır. İlk yazılı kil tabletlerin Sümer uygarlığına ait olmasından dolayı araştırmacılara göre
tarihin, yani yazılı tarihin ve kültürün Sümer’de başladığına işaret eder. Ayrıca dünyanın en eski destanı
olan Gılgamış destanı da Sümerliler zamanında kaleme alınmıştır. Mezopotamya toprakların önemli
uygarlıklarındandır.
Dönemin Özellikleri:

Hayat tarzı ve Yazı: Çivi yazsını icat ettiler. İlk yazılı belge en eski Sümer şehri olan uruk kentinde bulundu.
Sümer okullarının olgunlaşması MÖ3000de oldu. Okula başlayan öğrencilerin karalama yazıları ve okulu
bitirmek üzere olanların itina ile yazılmış yazıları da tablet olarak bulundu. Sümer okullarının asıl amacı
meslekti. Özellikle saray ve mabedin idaresi ve yazı işlerinin yapılması için yetiştirmek. Öğretim ne geneldi
ne de zorunluydu. Öğrencilerin çoğu zengin aile çocukları idi ve öğretmenlerin maaşlarını öğrenci aileleri
verirdi. Öğretmenler de boş zamanlarında araştırma yazma yaparlardı. Fakir uzun bir eğitim için para
harcayamazlardı. Tabletlerde okula gidenler arasında kadın isimi bulunmadı.10 Bu yüzden okullar sadece
erkekler içindi. Yani ataerkil bir yapı hakimdi. Yerel mahkemeleri var, oku sistemleri var, yaşlılar meclisi var.

-
10
11
Dinî İnanışları:
AHLAK İLK AHLAK VE MANEVİ KAVRAMLAR- Onlar insanların bir tek amaç için yaratıldığın inanıyorlardı. Tanrıların
rahatça ve engellenmeden tanrısal görevlerini yapabilmeleri, onlara yiyecek ve içecek ile başlarını sokacak bir
bina hazırlamaları için yaratılmışlardır. Onların yaşamın devamlı bilinmeyenlerle tehdit edildiğine inanıyorlardı.
Çünkü insanlar, tanrıların keyiflerine göre kendilerine nasıl bir kader vereceklerini evvelden bilemiyorlardı. Tanrılar
planları yaparlar ve insanlar onların emirlerine baş eğerler. Sümerler, kötülük ve yalancılıktan, kanunsuzluk ve
düzensizlikten, haksızlık ve zulümden, günahkârlık ve asilikten, gaddarlık ve acımasızlıktan nefret ediyorlardı.
İlahide Tanrıçayı şu şekilde tarif ediyor: Öksüzleri bilen, dulları bilen, İnsanın insana yaptığı zulmü bilen, öksüzlerin
annesidir o, Nanşe, dulları koruyan, Fakirlere adil olan Sığınanlara kucak açan, Güçsüze barınak bulan kraliçedir o.
Kötü iler yapan fena insanı şöyle tarif ediyor: Kanunsuz yolda gezen, isyanla ellerini kaldıran, Geçerli olan adetleri
aşan, anlaşmaları bozan, Kötü yerlere… beğenerek bakan, Büyük ağırlık ölçüsü yerine küçük ağırlık ölçüsünü
koyan, Uzun ölçü yerine kısa ölçü kullanan… (kendisine ait olmayanı) yiyip de ‘yedim’ demeyen, İçip de, ‘onu içtim’
demeyen,… ‘yasak olanı yedim’ diyen, ‘yasak olanı içtim’ diyen, Sümer yazarları insanların fena kaderinin,
yaptıkları günah ve hatalardan geldiğine ve hiç kimsenin suçsuz olmadığını düşünür ve inanırlardı. Suç daima
insana yüklenmeli, tanrıya kabahat bulunmamalı idi.11 Sümerler kendilerinin tanrılara hizmet etmek için
Samuel Noah Kramer, “Tarih Sümerde Başlar”, Kabalcı Yayınları İstanbul
Kramer, a.g.e
Ayrıca bk. BİR TUFAN İLK NUH Tufan hikayesi, gılgamış destanının 11. Tabletinde keşfedilip, çözümü yapıldıktan sonra anlaşıldı. Bu
tabletin kapsamı yalnız ana konu olan tufan hikayesinden dolayı önemli değil, giriş olarak yazılan tufandan önceki olayları anlatması
dolayısı ile de ilgili çekicidir. Metnin bu kısmı çok kırık olmasına rağmen, Sümerlerin evren ve yaradılış bilgileri bakımından önemi
büyüktür. Orada, insanın yaradılışı, krallığın başlangıcını ve en az beş şehrin tufandan evvel var olduğunu açıklayan bir takım özler
bulunuyor. Tabletin yalnız 1/3 bulunduğu için tahminen 37 satırlık bir açıklıktan sonra başlayacağımız nedeniyle efsanenin baş kısmının
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
10
-
-
-
-
yaratıldıklarına kesin olarak inanıyorlardı. Bu yüzden tapınaklar inşa etmek, sunaklar yapmak ve adaklar adamak
ve bu yaptıklarını yazıya geçirmek ihtiyacı duyuyorlardı.
Sümerler için evreni oluşturan öğeler gök ve yeryüzü idi. Evren için “gök-yer” anlamına gelen “an-ki” sözcüğü
kullanılıyordu. Gök ile yer arasında “lil” adı verilen rüzgâr, hava, nefes, ruh anlamına da gelen bir atmosfer vardı.
Güneş, ay, gezegen ve yıldızlar da bu maddeden yapılmış, ama el olarak parlaklık verilmişti. Bu temel kanılar
üzerine geliştirilen Sümer kozmogonisinde başlangıçsa “ilksel deniz” vardı. Bu “ilksel deniz”de nasılsa düz bir
yeryüzünün üzerine konmuş ve onunla bütünleşmiş bir evren (yani “gökyer”) oluşmuştur. Bu oluşma “gök” ile
“yer”in ayrılması biçiminde anlatılır.
Sümer panteonunda 4 yaratıcı tanrı, bunlara eklenen 3 tanrı ile birlikte “yazgıları belirleyen” 7 tanrı, ve “büyük
tanrılar” olarak bilinen elli ilah vardı. Panteondaki tanrılar belli bir önem sırasına sahipti. Ancak bu önem
sıralarının 3000 yıllık kültür boyunca değiştiği görülüyor. Başlangıçtaki “An” (gök baba) ve “Ki” (yer ana)nın
çocuğu olan tanrı (sümerce “dingir”) nasılsa Sümer panteonunun en büyük tanrısı olmuştur. Enlil “tanrıların
babası”, “yerin ve göğün kralı”, “bütün ülkelerin kralı”dır. Enlil'den önce ise (muhtemelen M.Ö. 2500'lere kadar)
“An” panteonun ilk tanrısıydı ve binyıllar boyunca “An”a tapılmaya devam edildi, ancak panteon'da dördüncü
sıraya kadar geriledi. Enki ve Ninhursag ise 4 yaratıcı tanrının diğer ikisidir. Enlil en büyük tarı sayılmasına karşın,
işleri yapan tanrı Enki idi. Adeta bu tanrılar hükümetinin başbakanı gibiydi. Enki kültü Sümer’den sonra da
Mezopotamya kavimlerinde etkisini sürdürmüş, biçim ve ad değişiklikleriyle nerdeyse günümüze kadar sürmüştür.
(Başka bir kitabında Kramer sadece Enki'yi inceler. Adı Sami kavimlerinde Ea olarak geçer. 50 özelliğine atıfta
bulunarak 50 ada sahiptir.)
Sümer teolojisinde bir başka önemli kavram “me”lerdir. “Me, genelde, her kozmik varlığa ve kültürel görüngüye,
onu yaratan ilah tarafından hazırlanmış planlar uyarınca sonsuza kadar işlemesi amacıyla atanan bir kurallar ve
düzenlemeler dizisini ifade ediyordu.” “Me”lerin bir listesini 'İnanna ve Enki: Uygarlık Sanatlarının Eridu'dan Erek'e
Aktarılması” mitinde buluyoruz. Bazılarını sayarsak: en-lik, tanrılık, yüce ve sonusuz taç, krallık tahtı, yüce kutsal
mekân, son bulmayan hanımlık, rahiplik makamı, hakikat, ölüler diyarına iniş, su baskını, savaş sancağı, cinsel
ilişki, fahişelik, yasa, iftira, sanat, müzik, yaşlılık, kahramanlık, metal işleme sanatı, bilgelik, deri işleme sanatı,
zafer, öğüt. Liste uzayıp gidiyor. Adını verdiğimiz mitte tanrıça İnanna kurnaz Enki'yi kandırarak “me”leri Enki'nin
kenti Eridu'dan kendi kenti olan Erek'e taşır. Bunun için bir “kayık” kullanır.
“Enlil ve Ninlil: Ay-Tanrısının Doğumu” mitinde panteonun başı Enlil'in ölüler âlemine sürülüşü anlatılırken,
ölülerin geçmesi gereken “insan yutan” ırmak ve ölüleri karşı tarafa taşıyan kayıkçı figürleri bütün eskiçağ
Yakındoğusunda ve Akdeniz dünyasında yaygındı. Ölüler diyarı hakkında birçok birçok mit ve anlatım olmasına
rağmen, tablo epey bulanık ve çelişkilidir. Ruhlar muhtemelen buraya mezardan iniyordu ve bütün önemli kent
merkezlerinden ölüler diyarına girişler vardı. Ölüler diyarını Ereşkigal ve Nergal adlı tanrılar yönetiyordu. Ayrıca
nasıl olduğunu tespit edemiyoruz. Anlaşılmaya başlanan yerinden, bir tanrı diğer tanrıya, insanları yok olmaktan kurtarmak istediğini,
böylece insan da karşılığında tanrılara şehirler, mabetler yapabileceğini anlatıyor. Tevrattaki nuh karşığı olan ziusudra ile karşılaşıyoruz.
O dindar, tanrı korkusu bilen rüyada veya fal ile devamlı olarak tanrısal bildirimleri (vahiyleri) alan bir kral olarak tasvir edilmiş. Zuisudra,
tanrıların toplantısında bir tufan yapmaya ve insanlığın tohumunu yok etmeye karar verdiklerini bildiren bir tanrının sesini duyuyor.
Metin Zuisdura’ya büyük gemi yapması ve kendisini yok olmaktan korumasına ait ayrıntılı bir talimatla devam etmiş olmalı. Burası kırık
40 satırlık bir açıklık var. Metnin anlaşılmaya başladığı yerden tufanın büyün şiddeti ile memleketi kapladığı ve yedi gün yedi gece
devem ettiğini biliyoruz. Sonra güneş tanrısı değerli ışınlarını her tarafa ulaştırarak meydana çıkıyor. YER ALTI KRALLIĞI İLK ÖLÜMDEN
DİRİLME HİKAYESİ Yer altı dünyası ölülerin yeri olmasına rağmen oradaki yaşamın bir canlı yönü de var. Büyük kral Ur-Nammu öldükten
sonra Kur’a (ölülerin gittiği yer)geliyor. Orada yer atının yargıcı olan ölmüş gılgamış ona bulundukları yerde geçen kural ve kaideleri
sunuyor. Fakat 7 gün geçince, 10 gün geçince, ona sümerin ağıtları ulaşıyor. Ölülerin gölgeleri çok özel durumlarda geçici olarak
yeryüzüne çıkarılıyorlar. Kur ölümlülerin yeri olmasına rağmen, orada bir hayli miktarda ölümsüz olan tanrılar da bulunuyor.
EJDERHANIN ÖLDÜRÜLMESİ İLK ST. GEORGE Ejderhanın öldürülmesi motifi hemen her halkın ve her devrin mitoloji yazarları tarafında
çok sevilen bir konu olmuştur. Yunan ve ilk hiristiyanların ejderha masallarının dokusundaki bazı çizgilerin Sümer kaynaklarına uzandığı
kabul edilebilir. GILGAMIŞ HİKAYELERİ İLK EDEBİ AKTARMALAR DESTAN EDEBİYATI İNSANLIĞIN İLK KAHRAMANLIK ÇAĞI DAMAT KRAL
İLK AŞK TANRISI KİTAP LİSTELERİ İLK KÜTÜPHANE KATALOGLARI DÜNYA BARIŞI VE UYUMU İNSANLIĞIN İLK ALTIN ÇAĞI Klasik mitolojide
altın çağı, tam bir mutluluk çağı olarak tasvir edilir. O zaman ne zulüm ne kavga vardır. Enmerkar ve Aratta beyi isimli destanda içindeki
21 satırda bir zamanlar barış ve güvenlik içinde bulunan bir ülke anlatılıyor. Bir zamanlar ne yılan vardı ne de akrep vardı, Ne sırtlan
vardı, ne de aslan vardı, Ne vahşi köpek vardı ne de kurt, Ne korku vardı ne de işkence, Adamın rakibi yoktu. Bir zamanlar şubur ve
hamazi ülkeleri, Çok ? dilli Sümer, prensiliğin büyük ülkesi, tanrısal kanunlar, Uri, bütün bu gerekenlerle donatılmış ülke, Martu ülkesi,
emniyette duran, Bütün evren, birlik ? içinde olan insanlar, Enlil’i tek dilde öğdüler. Fakat sonra baba-bey, baba-prens, baba-kral, Enki
baba-bey, baba-prens, baba-kral Kzıgın ? baba-bey, kzıgın? Baba-prens, kzıgın ? baba-kral
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
11
-
-
-
-
-
çok sayıda “galla” adı verilen (islamdaki zebani benzeri) görevliler vardı. Gökteki tanrılar ve yeryüzündeki insanlar
gibi burda da yiyeceğe, giyeceğe, çeşitli kaplara ve takılara ihtiyaç duyuluyordu.
Sümer cenneti Dilmun ise “saf”, “temiz” ve “parlak” bir ülkedir. Orada ne hastalık ne de ölüm vardır. Burası
İslamiyet’teki gibi ölümden sonra gidilecek yer değil, başlangıçta tanrıların yaşadığı yerdir. Kitab-ı Mukaddes'teki
“Aden bahçesi” ile birçok koşutluk gösteren Dilmun, tanrılar bahçesi düşüncesinin de Sümer kökenli olduğunu
gösteriyor. Sümerleri yenen ve Sami kökenli bir halk olan Babiller de kendi ölümsüzlerinin yurdu olan “yaşayanlar
diyarını” aynı Dilmun'a yerleştirdiler.
Sümer cennet öyküsü, Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmasını aydınlatan bir içeriğe sahiptir.
Sümerlerin büyük tanrıçası Ninhursag'ın ektiği sekiz bitkiyi Enki'nin yemesi üzerine Ninhursag Enki'ye sekiz
hastalık verir ve ortadan kaybolur. Hiçbir tanrının iyi edemediği bu hastalıkları iyileştirmek için Ninhursag tekrar
geri getirildiğinde her bir hastalık için birer küçük tanrıça yaratır. Bunlardan biri de Enki'nin kaburga'sındaki
hastalığı iyi edecek olan 'Nin-ti' dir. Sümercede “kaburga kemiği hanımı” anlamına gelir. “ti” kaburga kemiği
demektir. “Ti”nin bir diğer anlamı ise yaşatmak demektir. Yani “kaburga kemiğinin hanımı” anlamına da gelir. Bu
güzel sözcük oyunu İbranice'de etkisini kaybetmiştir. İbranice “yaşatmak” ve “kaburga “ sözcükleri arasında hiç
bir ilişki yoktur.
Bunların dışında insanın “denizin dibindeki kilden” yaratıldığı şeklinde bir Enki-Ninhursag miti daha vardır. Sümer
panteonunun yaratıcılarına göre, tanrıların sayısı artınca bu tanrıların yiyecek ihtiyaçları da artmış ve tanrıları bu
külfetten kurtarmak için “insan” yaratılmıştır. Bu yüzden “insan”ların temel görevi tanrıların yiyecek ihtiyacını
karşılamaktır. Ancak insanların yaptığı gürültü Enlil'i rahatsız eder ve tufan gönderir. Ancak Enki tufanı Sümer
Nuh'u “Ziusudra”ya haber vererek insanları yok olmaktan kurtarır.
Sümerlerin en sevdiği mitolojik öyküler ise aşk tanrıçası İnanna (Akadlarda İştar) ile kocası çoban-tanrı Dumuzi
(sonradan Tammuz)arasındaki ilişkiler üzerinedir. Kitab-ı Mukaddes'teki Habil-Kain çekişmesine benzer şekilde
Dumuzi çiftçilik tanrısı Enkimdu ile çekişir. Dumuzi'nin ölüler diyarına mahkum edilmesi ve sonrasında yaşanan
trajik öykülerin sonunda Dumuzi'nin ölüler diyarından çıkıp İnanna ile buluşmasını sembolize eden bayramtören'ler Sümer halkının en sevdiği eğlencelerden biriydi. Bu törenlerde söylenen ilahiler Kitab-ı Mukaddes'teki
“Ezgiler Ezgisi” ile büyük koşutluklar taşır.
İnanna'nın bir gün yorgun bedenini dinlendirmek için yere uzanması ve bahçıvan Şukalletuda'nın ona tecavüz
etmesi ve kaçması üzerine İnanna'nın Sümer'e gönderdiği felaketler de Kitab-ı Mukaddes'teki firavunun ülkesine
gönderilen felaketlere benzer. Bütün kuyuların ve hurmalıkların kana boğulması, yıkıcı rüzgârlar ve fırtınalar gibi.
M.Ö 5000
4000
35000
2800
2350-2200
2150
2000
1800-1600
Kaynak:
Erken Dönem Sümer Uygarlığı:
Sümer dili kullanılıyor
Daha sonraki Babil’in bulunduğu yerde yerleşim kuruluyor
Sümer dili yazılı halde ortaya çıkıyor
İlk Sümer hanedanı
I.
Sargon’un hükümdarlığı ve Akad hanedanı
Gutiler ve Amoritler Akad hanedanını düşürür
Akad yönetimi Ur’un üçüncü hanedanı olarak geri gelir
Babiller, Sümerler üzerinde hakimiyet kurarlar
J.M Roberts, “Kısa Dünya tarihi” s.47
Coğrafya: (resim ektedir)vii
2) Sümerlerden sonra Mezopotamya:
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
12
•Mezopotamyaya istila
•M.Ö 2400-2350 arasında
Akad kralı I.Sargon
Sümerlilere üstünlük
kurmuştur
•Sümerlilerin sonunu
getirmemiştir, ara dönemdir
Elam
•M.Ö 2000 yıllarında ur'u ele
geçirdiler
•Amoritler Sümer
üstünlüğünü sonra erdirmek
için Elamlılara katılmıştır
Akad
•MÖ 1894 yılında kurulmuştur
•3. Ur salamanasarının
çöküşünden sonra kuzeyde
büyük bir siyasi güç olarak Asur,
güneyde ise din ve kültür
merkezi olarak Babil öne
çıkmıştır.
Asur
• Özellikle oluşturdukları geniş ticaret ağı onların
Mezopotamya kültürünü farklı bölgelere yaymasına
ve farklı kültürleri de Mezopotamya'ya taşımasına
neden olmuştur
• Asur kenti, İÖ 2000'den önce genellikle Babil
krallarının denetimindeki güçsüz krallarca
yönetiliyordu. Bu tarihten sonra Asur kralları güçlü
bir ordu kurdular ve Babil ülkesinin bazı topraklarını
da ele geçirdiler
Babil
3) AKAD
Kısa ve Öz:
Akadlar, MÖ 4000'de Arap Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya ilk gelen ve yerleşen Sâmî asıllı bir
kavimdir. Mezopotamya bölgesini istila etmişlerdir. M.Ö 2400-2350 arasında Akad kralı I.Sargon
Sümerlilere üstünlük kurmuştur. Bu Sümerlilerin sonunu getirmemiştir, ancak yeni bir ara dönem
başlatmıştır. Daha sonra M.Ö 2100 yılında Sümerliler Akad İmparatorluğunun sonunu getirmiştir.
Yaşadığı coğrafyada Fırat nehri boylarında ilk kurulu ve düzenli orduya sahip oldukları araştırmacılar
tarafından iddia edilmektedir. Sümer dilinin yerine Akad dili o bölgeye hâkim olmuştur.12 Bununla
birlikte Akad kültürü ve dini inanışları büyük oranla Sümerlilerden etkilenmişti.
4) BABİL
Kısa ve Öz: Dönemin Özellikleri:


12
Amurru kökenli olan Eski Babil sülalesi, 5. kral Hammurabi ile dönemin diğer krallıkları üzerinde
egemenlik kurmuştur. Bu sıralarda Anadolu'da Eski Hitit Devleti fetihlere başlamış ve sonunda
Hitit Kralı I. Murşili MÖ 1595 yılında Babil'i alarak Babilin egemenliğine son vermiştir. Örf ve
âdete dayanan bir hukuk anlayışları vardı.
Dinî İnanışları:
Gebhard J. Selz, “Sumerer und Akkader- Geschichte, Gesellschaft, Kultur” 2010
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
13
-
-
Baş tanrıları Marduk idi. Babil efsanelerinde Marduk, ejderha Tiamat ile dövüşüp onu yener. Yeri, göğü
ve insanoğlunu yarattığına inanılan Marduk'un yeryüzündeki temsilcisi kraldı. Marduk dışında toprak,
su, gökyüzü, Güneş ve Ay tanrıları gibi tanrılara tapılırdı. Asurlular da büyük ölçüde Sümerler'in ve
Babilliler'in dinleriyle tanrılarını paylaşıyorlardı. Ama en büyük tanrıları adını imparatorluğun
başkentine verdikleri Asur'du. Hem Babilliler hem de Asurluların baş tanrıçası ise Eski Yunanlar'ın aşk
tanrıçası Afrodit'e çok benzeyen İştar'dı.
Babil astrolojisi doğanın gözlenmesi konusunda ileri adımlar atmıştır. Yıldızları gözleyerek kaderi
belirleme
Evrenin yaratılışı ile ilgili düşünceleri Sümerlilerdeki gibi, sulu bir boşluktan kaynaklanır.
5) Asurlular
2. binyılın başlarında yükselen kavimlerden biri Asurlardır. Özellikle oluşturdukları geniş ticaret ağı onların
Mezopotamya kültürünü farklı bölgelere yaymasına ve farklı kültürleri de Mezopotamya'ya taşımasına neden
olmuştur. Anadolu'ya yazının gelmesi de yine bu dönemdeki Asurlu tüccarlar sayesinde olmuştur. Asurlular,
Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat)şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami
toplulukken özellikle MÖ 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını
genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır. Mutlak monarşi ile
yönetilmişlerdir.
B. ESKİ MISIRviii
Kısa ve Öz:
M.Ö 2800- 1000: İlk Uygarlıkların tohumunun Sümer’le atıldığını
söylemiştik. Daha sonra Mezopotamya bölgesinden diğer bölgelerde
de Uygarlıklar, Medeniyetler zuhur etmiştir. Eski Mısırlıların
Sümerlilerden etkilendiği varsayılır. Ancak Mısırla Sümer arasında
önemli farklılıklar vardı. Mısırlılar, Sümerler gibi toprak kazanmak için
arazi ıslahına gerek duymuyorlardı.13 Nil dolayısıyla hem hayat, hem
din, hem de ritüeller şekilleniyordu.
Dönemin Özellikleri:
Mısırlıların kendilerine özgün yazıları ve yazı materyalleri vardı.
Neredeyse başından beri hiyeroglif denilen bir yazı biçimleri vardı. “Bu
kökenleri itibariyle piktografik idi, yani şeylerin isimleri yerine geçen
küçük resimlerden oluşmaktaydı ve zamanla bunları sesleri ifade eder
hale geldiler.”14 Bunun haricinde bu yazıları çeşitli yapıtlarında,
piramitler ve mağaralarda duvarlara yazmışlardır. Bu da onların çok erken dönemlerde bir yazı ve sanat
kültürüne sahip olduklarını gösterir. Nil’in verimliliği insanların tıynetlerine de yansımış durumdaydı.
Dinî İnanışları:
13
14
Roberts, a.g.e. s.56
Roberts, a.g.e. s.57
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
14
Nil, üretken ama aynı zamanda akıcı ve çok yönlü idi, dolayısıyla Mısırlıların inançları, tanrı inançları da bu
şekildeydi. Çok yönlü, karmaşık bir tanrı anlayışı hâkimdi. “Mısır yaşamının her yönünü derin bir biçimde
etkileyen Nil idi. Mısır’ın ırmağına bir tanrı gibi tapınıldı ve Nil, Mısır ritüellerinde ve mitolojisinde, Sümer ve
Akad ülkesi ırmaklarında benzeri görülmeyen bir yere sahipti. Mısır dininin son derece akışkan, değişken oluşu
ve mitosların ve çeşitli tanrıların birbiriyle karışmalarının yarattığı bulanıklık, Mısır mitolojisinin net bir tasvirinin
sunmayı güçleştirmektedir.”15 Bu çerçevede de Mısır’da inanış biçimi, insan vücudunun kan dolaşım sistemi gibi
(ve Nil nasıl bütün ülkeyi kapsayıp akıyor ise), her alanı kapsayan bir yapıya sahipti. Mısır panteonu hayvan
merkezli idi. Mesela atmaca olan Horus hanedanın tanrısıydı. Daha sonra Horus bir dönüşüm geçirerek, ulusal
kültün merkezî şahsiyeti Osiris ve refakatçisi İsis’in çocuğu olarak ortaya çıktı.16
III.
ANADOLU UYGARLIKLARI:
1) HİTİTLER
Kısa ve Öz
MÖ. 2000 yıllarında Anadolu'ya göç ederek yerli Hatti beylikleri üzerinde hâkimiyet kurdukları
bilinmektedir. Hititler, Anadolu’ya Kafkasya üzerinden göç etmiş bir Hint-Avrupa kavmidir. Ticaret ve
hayvancılığın yanında özellikle tarımla uğraşırlardı. Hitit uygarlığın başkenti Hattuş M.Ö 17 ile 13. Yy
arasında kenti idi.
Dinî İnanışları ve Sosyal Yaşantıları:
Hititlere ait çivi yazıları günümüze ulaşmıştır. Bu çivi yazılarında hem sosyal hayata dair, hem de dini inanışlara
dair bilgiler edinmek mümkündür. Hitit dininden bahsedildiğinde, genelde “bin tanrılı halk” olduklarından söz
edilir.17 Tanrılar ailesinden en önemli konuma sahip olan fırtına tanrısı ve onun eşi Arinna’nın Güneş tanrıçası,
bu çiftin çocukları olan tanrılar ve tanrıçalar. Yani fırtına tanrısı ve onun âlinden olan bütün tanrı ve tanrıçalar
en büyük öneme sahiptir. Fırtına tanrısının önemli bir konuma sahip olması, Hititlerin Anadolu’da yaşadıkları
çevre ve iklim ile ilgilidir. Dağlık arazide rüzgârın çok ve şiddetli olduğu o Hitit topraklarında, mesela …,
fırtınanın insanların üzerinde bıraktığı etki büyüktür. Arkaik insanlar açıklayamadığı, hayrete düştükleri olaylar
karşısında zaman zaman çekinden ve korku içerisinde kalırlardı. Dolayısıyla özellikle doğal afetleri ya tanrısal bir
fiil ya da demonik bir varlığın fiili olarak algılardılar.
Burada fırtına tanrısına inanç ve onun önemli bir
konuma haiz olmasının nedeni bundan dolayıdır.
Tarımla uğraşmaları hasebiyle dinî inanışların da bu
yönde şekillendiğini söylememiz mümkündür. Tanrı
inanışları da devamlı iştigal oldukları iş gibi, doğa
temelliydi. Ritüelleri, inanç esasları, tapınakları,
putları vs. hep tarım toplumlarında olduğu gibi doğa
ile özdeşleştirilmiş bir yapıya sahip idi. Yani genel olarak tüm tarım toplumlarında olduğu (genel olarak bütün
toplumlarda) zihin yapıları amellerine, amelleri zihin yapılarını ve her ikisi hem dinî inanışlarını hem de
15
Samuel Henry hooke, “Ortadoğu Mitolojisi”, İmge Yayınları, s.81
daha sonra Horus Hıristiyan ikonogradisinde Bakire Meryem şeklinde tezahür etmiştir.
17
İsmail Güven (Editör),“Uygarlık Tarihi”, Degem Akademi, 3. Baskı, Ankara 2010, s.95
16
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
15
ritüellerine yansımıştır. Hava, su, toprak gibi unsurlara göre tapınma ve inançları şekillenmekteydi.18 Hitit dini
inancı çok geniş bir panteona sahip idi. Hititlerin Eski Krallık döneminde Hint-Avrupa ve Hatti kökenli tanrıların
yanında ayrıca Hurri ve Mezopotamya kökenli tanrıları da benimsedikleri aktarılır.19 Mesela Hititlerde
Mezopotamya tanrıçası İştar da çeşitli adlarla anılırdı ve aynı zamanda önemli bir konuma sahip idi. “Hititlerde
tanrılar tamamen insanlar gibi düşünülmüştür; buna göre tanrılar insanlara ait duyguları yaşayabilmekte, hatta
acımakta, susmakta ve hastalanmaktadırlar.”20

Coğrafya: ekte ix
2) FRİGLER
Frigler hakkında, tarihteki konumları ve göçlerinin tarihi hakkında net bir bilgi yoktur (karanlık ve tartışmalıdır).
Friglerin Anadolu topraklarına göçleri bir çırpıda değil, M.Ö 1200 ile M.Ö 8. Yy’a kadar parsel parsel olmuştur.
Küçük gruplar halinde Anadolu’ya girmişlerdir. Krallıkların başkenti Sakarya (Sangarios) kıyıları idi.21 Büyük
İskener M.Ö 334’de Anadolu’ya girerek Granikos (Biga Çayı) savaşında Perslere karşı gelip gelmiş ve bütün
Friga’yı egemenliği altına almıştır.22
Dinî İnanışları:
Ölü gömme hadisesi önemliydi. Friglerin ölüleri gömme ile ilgili farklı
yöntemleri vardır:
a) Kayalara oyulmuş mezarlar
b) Yığma tepe (Tümülüsler)x
c) Yakılarak bir kap (URNE) içine konulur
Bu Anadolu topraklarında görülmemiş bir uygulama olduğundan çok dikkat
çekicidir. Friglerin inançları, “Ana Tanrıça Kybele” etrafında
şekillenmektedir.
3) URARTULAR
Anadolu topraklarında Hititler ve Frigler haricinde uygarlıklar arasında
Urartuları da zikredebiliriz. Kalelerde yaşamış, sulama kanalları ve tesisleri inşa etmeleri ile tanınmış bir
topluluktur. Bununla ilgili günümüze ulaşmış olan Şamranxi kanalı örnek olarak zikredilebilir.
IV.
ASYA VE UZAKDOĞU DİNLERİ
18
Bu ve genel olarak hem Hitit dini, hem de yaşam tarzı ile ilgili daha geniş bilgi için bk. İna Wunn, Patrick Urban ve
Constant,n Klein, “Götter, Gene, Genesis- Die Biologie der Religionsentstehung” Springer Sprektrum Yayınları, Verlin
Heidelberg 2015.
19
Johannes Lehmann, “Die Hethiter- Volk der tausend Götter”, Gondorm Yayınevi, Bindlach 1992.
20
http://www.alasayvan.com/inanc-ve-kultur/385327-hitit-dini-ve-inanclari.html
21
İsmail Güven, a.g.e. s.105
22
Güven, a.g.e. s. 103
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
16
Bu bölgede birçok uygarlık, medeniyet neş-u nema bulmuştur. Ancak genel olarak şunu diyebiliriz ki, Çin ve
Hindistan’da ortaya çıkan uygarlıklar, Asya’nın bu iki büyük alt bölümüne hâkim olma eğiliminde olmuşlardır.
Bu çerçevede özellikle İndui vadisi önemlidir. Tarımın ilk olarak İndüs’ün alüvyonlu ovalarında başlamış olması
muhtemeldir.23
A. ERKEN DÖNEM HİNT UYGARLIĞI:
Hindistan’da uygarlık Çin’de olduğundan daha eskidir. Ancak buna rağmen çok karmaşıktır. Önemli olan husus,
belki hiçbir kadim uygarlıkta olmadığı kadar, bu uygarlığın izleri hala günümüze kadar sürülebilmektedir.
Hindistan ‘da atalarının eski kültlerini ihya eden halklara rastlanılmaktadır. “Bugün birçok köyde bulunan öküz
arabası ve çömlekçi çarkı, görülebildiği kadarıyla, dört bin yıl önce kullanılanların aynısıdır. Köylerdeki mabetler
de kültleri taş devrine kadar geri götürebilen tanrılar ve tanrıçalara hala tapılmaktadır. Ana hatları M.Ö 1000
yılından çok önce belirlenmiş olan sosyal düzenlemeler hala Hinduların yanı sıra milyonlarca Hintli, Hıristiyan ve
Müslümanın hayatını düzenlemektedir.”24 M.Ö 2000’li yıllarında İndüs uygarlığı sona ermiştir. Bu çerçevede
Aryan Hindistan’ı önemlidir. Aryanlar bir nevi Hint dininin temellerini atmışlardır. Burada özellikle kurban
ibadeti ön plandaydı. Aryanlar kendileri ve Aryan olmayanlar arasında bir ayrımda bulunmuşlardır. Bu daha
sonraları toplumda farklı ayrımlara da yol açmıştır. Daha sonraları bu Hinduizm’de kast sistemi inancına kadar
varmıştır.
“Hindistan'ın dinlerinde bol miktarda Totemik ve Animist öğelere rastlamak mümkündür. Bu öğeler bazen tektanrıcılık, bazen de koyu bir tanrı-tanımazlığa (Ateizm) doğru yönelen birçok-tanrıcılık şeklinde karşımıza
çıkmaktadır. Hindistan'ın en önemli dinleri M.Ö. VII. yüzyılda beliren Brahmanizm ile M.Ö. VI. yüzyılda ortaya
çıkan Cainizm ve Budizm’dir. Ancak Brahmanizm, kendinden önceki Vedizm dininin Brahmanlar tarafından
uyarlanmış bir devamıdır. Sind bölgesinde kurulmuş ve belki de muhtemel bir Sümer-Dravid uygarlığının
parçası durumunda olan Mohenco-daro ve Harappa uygarlıklarının ilkel Totemist ve Animist etkilerini taşıyan
bu inanç, kurban, sihir ve büyü ile geniş halk kitleleri üzerinde gerektiğinde bir baskı vasıtası olarak
kullanıldığından, daha sonraki zamanlarda bir tepki olarak Cainizm ve Buddhizm gibi Brahman hegemonyasına
ve kast ayrılıklarına karşı çıkan dinlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu dinlerin ortaya çıkmalarına karşın,
Brahmanizm varlığını koruyabilmek amacıyla, kutsal metinleri olan Vedalar, Brahmanalar ve Upanishadlara ek
olarak, toplumun inanç, gelenek ve değer yargılarına sahip olan Mahabharata ve Ramayana destanlarını da
içine alarak Hinduizm adı altında varlığını devam ettirmiştir.”25
1) Hinduizm:xii


Hinduizm birçok bakımdan dinler tarihinde benzeri olmayan bir fenomen olarak görünür. Kelimenin kabul
edilmiş anlamında onu bir din olarak adlandırmak güçtür. Çünkü Tanrı inancını kendisi için merkezi olarak
kabul etmediği gibi tanrının doğası hakkında fikir yürüten sistematik bir teolojiye de sahip değildir.
Hintliler tek bir tanrıya inandıklarını düşünürken bile, çoğunlukla birçok tanrıya tapıyormuş gibi
görünürler. Herhangi bir şahsı kurucusu olarak görmedikleri gibi, herhangi bir kutsal metni tek başına
bağlayıcı olarak da kabul etmezler
23
Roberts, a.g.e. s. 68
Roberts, a.g.e. s.68
25
http://www.hindoloji.com/index.php/dinler
24
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
17



Herhangi dini bir uygulamayı zorunlu görmedikleri gibi herhangi bir doktrini de dogma olarak kabul
etmezler.
Milattan önce 4000-2200 yılları arasıyla tarihlenen ve bugün genel olarak Harappa Medeniyeti olarak
bilinen Indus Vadisi Medeniyeti kalıntıları, başka şeyler yanında özellikle bu dönemin dini inançları
hakkında da bir takım sonuçlara ulaşmayı mümkün kıldılar
Indus vadisi dini, bugün Hindistan’da bulunan dinin muhtemelen en erken şeklidir. Bu, Hinduizm’in temeli
kabul edilen Veda dininden farklı tarafları olan ve birçok dalının varlığını hala devam ettirdiği Klasik
Hinduizm’le yakın ve doğrudan ilişkileri olan bir dindir. Bu yüzden de Hinduizm’in tarih öncesi ilk dönemini
temsil ettiği rahatlıkla söylenebilir

Mohenjo-Daro’daki kazılarda elde edilen ve üzerinde birtakım
İPEK YOLU
hayvanlarla birlikte üç yüzlü ve yoga yapıyor olarak resmedilen çıplak bir
Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar daha
erkek tanrının bulunduğu bir mühür, söz konusu dönemin dini hakkında
sonra Romalılar, Çinlilerden ipek satın
kısmen de olsa aydınlatıcı bilgi sunar. Buna göre, Mohenjo tanrısı, klasik
almışlardır. Ulaşıra ise, daha sonra
ipek Yolu adı verilen güzergahları
Hinduzim’in tanrısı Şiva’ya benzemekte ya da onunla aynıdır
izleyen kervanlarla sağlanmıştır. M.S.
555’te, Çin’deki bazı kesişler ilk ipek
kozalarını
Çin’den
Bizans’a
(Anadolu’ya) getirmişlerdir, ipek
böcekçiliği İstanbul’dan Yunanistan’a
7. yüzyıldan itibaren de İtalya, ispanya
ve Fransa’ya geçmiştir.
İpekYolu’nu kullanan kervanlar Çin’in
Şi an kentinden hareket etmişler,
Özbekistan’ın Kaşgarkentine gelmişler
ve buradan da iki farklı güzergah
izlemişlerdir, ilk yol Afganistan’dan
Hazar Denizi’ne, ikincisi ise İran
üzerinden
hareketle
Anadolu’ya
gelmiştir. Anadolu’ya ulaşan mallar
deniz yoluyla veya Trakya üzerinden
karayoluyla Avrupa’ya gitmiştir.
Bu yollarda kervanlar ipek, porselen,
kağıt, baharat ve değerli madenleri
batıya taşımışlardır. Yollarda sadece
mallar taşınmamış aynı zamanda
Doğunun kültürü de Batıya taşınmıştır.
Bu yol çağlar boyunca ona hakim olan,
o yolu kullanan kültürlerin izlerini de
taşımış ve buralarda olağanüstü bir
tarihi
ve
kültürel
zenginliğin
oluşumuna da beşiklik etmiştir.
Kaynak:https://www.nkfu.com/ipek-yolu-hakkindabilgi/#prettyPhoto
2) Budizm:
Budizm bir kurtuluş yoludur; tanrıyla ya da dünyayla değil, özellikle akıllı
varlıklar olan beşerin hayatıyla ve onun maruz kaldığı gene doğumun yol
açtığı acının/ıstırabın kaldırılmasıyla ilgilenir.
Kurtuluşa ulaşmak ne karşı çıktığı Brahmanların yönettiği ritüel
kurbanlar, ne inanç ne de tanrısal iradeye değil, “eşyanın gerçek
mahiyetinin ne olduğu”nu anlama yoluna dair derin bir anlayışa dayanır
- TARİHSEL SÜREÇ
- MÖ. Altıncı yüzyılda Brahmanların hâkim olduğu, kurbanın
kurtuluşa götüren yegâne yol alarak kabul edildiği ve acımasız bir kast
sisteminin bulunduğu bir dönemde alternatif kurtuluş yolları bulmak
maksadıyla ortaya çıkan birçok hareketten bugün yalnızca ikisi varlığını
devam ettirmektedir: Buda’nın yaşlı bir çağdaşı olan Mahavira tarafından
kurulan Cayinizm ve Budizm
B. ESKİ ÇİN:
Kısa ve Öz
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
18
Yaklaşık 25000 yıldır Çin dili kullanan bir Çin ulusu mevcuttur. Kâğıt, kendine has yazı karakterleri ve kültürü ile
dünya tarihinde önemli bir konuma sahiptir. Burada da tarım ileri kültürü ve dini ve sosyal terakkiyi sağlamıştır.
Ancak tarım uzun zaman Kuzey Çin ile sınırlı kalmıştı. Daha sonraları bütün Çin topraklarına ulaştıktan sonra bu
terakkî kendisini göstermiştir. Tarımla birlikte ticarette de ileri bir seviyeye sahiptiler. Öyle ki İpek yolu
vasıtasıyla dünyanın çoğu yeri ile ticaret halindeydiler. Bunun yanında ayrıca sanatta da çok ileri bir seviyede
oldukları hem ipek yolu üzerinden yürüttükleri ticaretlerden, hem de kâğıdı bulmalarından mütevellit
günümüze kadar ulaşan eserlerden görebilmekteyiz.
Dönemin Özellikleri:
Çin toplumlarında Aile klanı, ailenin yaşlısı, reisi çok büyük bir konuma ve değere sahip idi. Bununla birlikte aile
kavramı da çok önemliydi. “Aile, klanın hukuki anlamda rafine hale getirilmiş alt bölümüydü(...) Klan ailelerin
ve önemli hanelerin pederşahi reislerinin, üyeler üzerinde özel otoriteleri vardı. Her biri zor ve zaman alıcı
ritüelleri yürütebilecek ve evreni kontrol eden güçlerle klanın lehine aracılık etmek için ruhları etkileyebilecek
yetkinlikteydi.”26 Bunun yanında her bir ailenin (klanın) tanrı tarafından kurulduğuna inanılmaktaydı.
 Konfüçyüs ve Çin Kültürü:
Çin’de çok saygınlık gören bir filozof ve düşünür idi. M.Ö 6. Yy ’da doğan Konfüçyüs Çin’deki düşünce ve
inanışları anlamlandırabilmede önemli bir konuma sahiptir. Çin geleneklerini derleyip toparlayarak yeni
kuşaklara aktarmak isteyen Konfüçyüs, kendisine özgü yöntemleriyle öğretimi halka yaymış ve öğretmenliği
bir uğraş haline getirmiş bir düşünürdür.
Misyonunu, “Ben eskiye inanan biriyim; bir kurucu değil bir aktarıcıyım.” sözleri ile tarif etmiştir. Bütün eski Çin
metinlerini gözden geçirmiş, daha önceki Çin filozof ve düşünürlerinin yazılarını derleyerek yorumlamıştır. Ona
26
Roberts, a.g.e. s 81
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
19
büyük bağlılık gösteren ve ondan edebiyat, tarih, felsefe-ahlak öğrenen öğrencileri, ölümünden sonra onun
sözlerini ve görüşlerini toplamışlardır.27
C. Japonya:
Japonya bir ada ülkesi olması hasebiyle, deniz tarafından korunmuş bir vaziyettedir. Bundan dolayı ıstıla
edilmesi güç bir ülkedir. Bunun yanında denizcilikte ve balıkçılıktan uzman konuma gelmişlerdir. Özellikle Çin’in
Japonya’ya etkisi önemlidir. Zira hem kültürel hem de dini etkileşim olmuştur. Bunun haricinde tarihöncesi
zamanlarda bronz teknolojisinin Çin üzerinden Japonya’ya intikal etmiş olması muhtemeldir. Tabiki Japonya’ya
has dinsel inanışlar ve fikirler de vardır. “İlk Japon tarihleri (8.Yüzyılda derlenmiştir) Japon ülkesi ve halkının
tanrılar tarafından nasıl meydana getirildiği anlatılır”.28
Dinî İnanışları:
Bu çerçevede çokça dinî inanışlar zikretmemiz mümkün olsa da burada örnek teşkil etmesi ve en önemli
günümüze ulaşmış dinlerden olması hasebiyle “sadece” Şintoizm’i örnek olarak zikredeceğiz:
 Şintoizm:
-
-
V.
Şintoizm, dünyanın en eski dinler arasında yer almaktadır. M.Ö 7. Yy’a kadar dayandırılan Kadim bir din
olan Şintoizm, aynı zamanda bir bakıma Japonların milli dinidir. Bundan dolayı da herhangi bir
kurucusu yoktur. Bunun yanında ayrıca tabiata tapınmaya önem veren bir dindir.
 Japonya’nın Milli Dini olduğundan, Japon halkının millî şuur ve zihin yapısını da
aksettirmektedir. Etrafı denizle kuşatılmış, kendi içine kapalı bir halkın dininin de çevresel
yapıdan etkilenmemesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla din tabiata dayalı olup beraberliği
pekiştiricidir.
Şintoistler kendilerini güneşin çocukları olarak görürler. Çokça tanrıları vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök
gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. ilahlar dışında her meslek sahibinin de ayrı bir ilahı vardır. Ölüler
yaşayanlara muhtaçtır. Kendilerine ikram yapıldığı, mezarın üzerine yiyecek, içecek, eşya vs. konulduğu
sürece mesut olurlar. Ailenin, köyün, klanın ve imparatorun atalarının ruhları en başta gelen ruhlardır.
İmparator Güneş ilahesinin torunudur. Genellikle Japonlar dünyanın iyi ve kötü ruhlarla dolu olduğuna
inanırlar. Şintoizm 'de tapınak ve evde yapılabilir.29
AKDENİZ UYGARLIKLARI:
27
Selahattin Fettahoğlu, “Konfüçyüs ve Öğretisi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:
16, 2003
28
29
Roberts, a.g.e. s.221
http://dunyadinleri.com/sintoizm.html
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
20
A. Ege ve Eski Yunan
1) GİRİT:
Girit’te Paleolitik çağın izleri, yani iskânı yoktur. Adaya gelen ilk insanlar Neolitik çağı kültürü insanlardı.
Bunların adaya muhtemelen M.Ö 6000 yılında geldiği tahmin edilir. Ticaretle uğraştıkları ve sütün konuma
sahip oldukları bilinir. “Muhtemel İ.Ö 6 bin yılda odaya gelen bu Neolotik insanları, İ.Ö 3. Bin yılın ikinci
yarısı başlarında adaya yeni gelenlerle birlikte ürettikleri seramik, taş, fildişi ve madeni (özellikle üç köşe
hançerler) eşyaları pazarlarda değiş-tokuş arzına sundular.”30Daha sonraları Girit’liler denizcilikte ustalaşıp,
gemicilik vasıtasıyla ticarette güçlü bir ses haline gelmişlerdir. Dolayısıyla Girit’te ekonomik bir kalkınma
oluşunca, toplumda huzur ve refahla birlikte rehavet ve lüks yaşam ihtiyacı oluşmuştur. Bununla birlikte
“boş vakit” anlayışı oluşmuş, bu “boş zamanı” değerlendirme ve kullanma için farklı mecralara meyil
edilmiştir. Özellikle lüks ve görkemli mimarisi ile farklı (ihtişamlı-süslü) sanat algısı bu bağlamda
zikredilebilir. “Boş vakit” algısının tezahürü olarak sanat ve mimaride gelişmeler görülür. Fresk sanatı,
ihtişamlı saraylar, süsler, eğlence ve sportif resim ve heykeller şekillenir.
Dinî İnanışlar:
Toplumsal ve ekonomik refah ve ihtişam, dinî inanışlarına da yansıdığını da görmekteyiz. Yüksek tepelerde
tapınma ve ibadetler olsa da, bunlar çoğu zaman “açık alanda müzikli danslar eşliğinde, zaman zaman
toprağa secde etmek biçiminde icra ediliyordu.”31 Bunun yanında tüm eskiçağ çok tanrılı dinlerinde olduğu
gibi Girit’te de hayvan kurban ibadeti vardı. “Ayrıca adak olarak sunulan meyve, çiçek, içki ve çeşitli eşyalar
da bir ibadetti. Çift ağızlı balta, öküz başı titonu, yılanlı tanrıça, mühürlerdeki hayvan tasvirleri, Giritlilerin
dininde hayvanların da kutsallığının olduğuna işaret etmektedir.”32
2) MİKENLER (AKALAR)
İhtişamlı Girit uygarlığının çöküşünden sonra Mikeniler tarih sahnesinde ortaya çıkarlar. Eski dünyanın yeni
uygarlık merkezleri, Girit’in çöküşü ile birlikte Yunanistan anakarasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Mikene bu
bağlamda önemli bir konuma sahiptir. “Mykenai, Homeros destanlarından ‘Akhaioi’, Hitit çivi yazılı
tabletlerinden ‘Ahhiyyavaklar’, Mısır hiyeroglif yazıtlarından ‘Akayivaşlar’ adlarıyla bilinen, bizim ise Akalar ( ya
da Akhalar) adıyla dilimize mal etmiş bulunduğumuz halklar tarafından kurulmuş olan bir kentidir.”33 Akalar, M.Ö
2. Bin yıllarında Yunanistan’ı istila etmeye başlayan ve bunu tedricen sürdüren bir Hint-Avrupa kavmidir. Akalar
Girit’li tüccarla zaman zaman refakatçi rolünü üstlenmiş, zaman zaman Girit’e korsan saldırılar düzenlediler.
Dolayısıyla Girit’te karşılıklı bir etkileşim söz konusu olmuştur. Girit’in çöküşüyle de birlikte Orta Akdeniz ve
Ege’nin en uygar halkları arasında yer almışlardır. Böylelikle, zor coğrafi koşullara rağmen “Geç Hellas” dönemi
ve kültürünü tetiklemişlerdir. Kültürel yaratıcılık (Girit’lerden aldıkları seramik ve sanat kültürünü devam
ettirdiklerinden) ve kentleşme girişimlerinde bulunduklarından dolayı çok farklı ve zengin bir dönem
başlatmışlardır. “İlk kentler bu dönemde gelişip büyüdü”34Dönemin son iki yüzyılına Miken/Aka kahramanlığı
damgasını vurgu yapmıştır. Bu nedenle M.Ö 14. Ve 13. Yüzyıllara Aka kahramanlık çağı denilmektedir.35 Mykenia
30
Güven, a.g.e., s.131
Güven, a.g.e. s.133
32
Güven, a.g.e. s.133
33
Güven, a.g.e. s.135
34
Güven, a.g.e. s.136
35
A.g.e. s.136
31
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
21
ketinin krallarının en ünlüsünü Homeros “İlyada” adlı eserinde tanıtır. Bu ünlü kral Agamemnon’dur ve dünya
edebiyat ve mitoloji tarihinde önemli yere sahip olan Truva savaşı çerçevesinde anlatılır.
3) BÜYÜK İSKENDER VE HELLENİZM:
Büyük İskender M.Ö 334 yılındaki Granikos savaşında
Perslere karşı zaferi ile başlayan büyük fetihlerine
kadar, Makedonya güçlü bir krallık değildi. İskender
Perslere karşı savaşların ve Pers kralının ölüm haberiyle
birlikte kendisini “Asya Kralı” ilan etti. Onun bu ilanının
üzerine emrindeki Yunan askerlerini terhis etti.
Ordusunu Asyalılardan oluşturdu ve bu orduyla
Hindistan’a kadar uzanan bir sefer yaptı. Tâ İndus
nehrine kadar yakınlaşan İskender, . 323 yılında
ölmüştür. Büyük İskender bir nevi ortak kültür
yaratmak istemişti. Bununla ilgili askerlerini doğulu
kadınlarla evlenmeye teşvik etmesi kayda değer bir özelliktir.
Helenistik dönemde dinî alanda da İskender’in siyasî ve sosyal alandaki yenilikçi ve farklılıkları kendini
göstermiştir. Dinî alanda gelenek ile yenilikçi ruh arasında var olan bir karışım görmekteyiz. Bunda şüphesiz
Büyük İskender’in diğer dinlere karşı hoşgörülü ve müsamahakâr davranması önemli bir rol oynamıştır.
B. ROMA UYGARLIĞI:
i.
Kısa ve Öz:
Roma devleti yedi yüzyılı aşkın bir süre boyunca dünyayı şekillendirdi. Trajan döneminde, (M.S.115-117) yani
devlet sınırlarının en geniş olduğu dönemde doğuda Mezopotamya ve Mısır, batıdaysa Britanya ve İber
yarımadasına kadar uzanan bu medeniyet, doğuşundan batışına kadar birçok dönemden geçti. Bu dönemleri
kısaca dörde ayırmak mümkündür. Krallar dönemi (M.Ö 753-509), Cumhuriyet Dönemi (M.Ö 509-M.S. 27),
Sezarlar Dönemi (M.S 27-284), Geç Antik dönem (285- 6./7. Yüzyıl). Roma devleti M.S 476 yılında sona erdikten
sonra kültürel mirası yedinci yüzyılda Bizans devletine intikal etmiştir. Roma devletinin birçok kültürü
coğrafyasında barındırması aynı zamanda birçok farklı din mensuplarını da içerisinde bir araya getirdiğini
gösterir. Nitekim Hint- Avrupa din unsurlarıyla Oryantal din unsurlarını aynı zamanda barındırmıştır. Bunun en
önemli nedeniyse bilhassa son dönemlerine doğru Roma devletindeki hâkim olan çoğulcu yaklaşımdır.
Roma dini başlangıç evresinde Hint-Avrupa dinlerine yakın durmaktadır diyebiliriz. Roma dinsel düşüncenin
diğer yönleri de milli, ampirik, görselleştirişi ve siyasi olmalarıdır. Tarihselleştirme onların metafizik karşıtı
eğilimini gösterir, nitekim onlar aynı zamanda tarihte olan şeylere dinsel ilgi göstermekteydiler ve
pragmatizmlerinden dolayı da ileride tarihlerinde olacak şeyleri alametler ve ritüeller vasıtasıyla öğrenebilmeye
merak salmışlardı. Erken dönem Romalılar anlayamadıkları tabiat olaylarında tanrıların fillerini görürler. Etrüsk
etkisinin altında kalan Roma uygarlığı, bu filleri belli bir tabiat olayı terimi altında toplamaya başlar ve
isimlendirilir. Böylelikle kendi işlev çerçevesiyle sınırlı kalan tanrılar oluşur. Örneğin Etrüsklerdeki yıldırım
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
22
tanrısı Volta Jüpiter’ e dönüşür ve Roma’nın koruyucusu konumunu alır. Örnekten de anlaşıldığı üzere erken
dönem Roma dinini daha iyi anlayabilmek için, Etrüsklerin dini inançlarını incelemek gerekmektedir.
ii.
Etrüskler ve Dini inançları
Etrüskler tam olarak nereden geldikleri hala belli
olmayan36 M.Ö. 8. Yüzyıl ile 1.yüzyıl arası orta İtalya’
da, Alplerin yamacında ve Toskana’ da yaşamış olan
bir millettir. M.Ö 750 ile 250 yılları arası şehirlerarası
antlaşma şeklinde bölgede hâkim kültürü
oluşturmuşlardı. Roma’nın kuruluşundan itibaren
genişlemesi Etrüsk hâkimiyetinin zayıflamasına ve tek
tek şehirlerinin Roma hâkimiyeti altına girmesini
beraberinde getirdi. Roma’daki dinsel hayat ve
özellikle kırsal alandaki din anlayışı Etrüsk din anlayışı
tarafından etkilendi.
Etrüskler dindar bir millet olarak tasvir edilirler. Kendisini çeşitli türlerle gösteren genel bir tanrısallık inancı
zamanla yunan etkisiyle birlikte antropomorfik tanrı tasvirleri olarak geliştirilmişti. Büyük Tanrı ve tanrıçalar
antropomorfik bir surete kavuşurken, demonlar ve küçük tanrılar chtonik olma vasıflarını ve kişiliksiz olmalarını
korumuşlardı. Etrüsklerin en ulu tanrısı Voltumna idi, , bitkilerin büyümesinden sorumlu olan tanrıydı. Tin isimli
tanrı da önemli bir yere sahiptir, zira o yıldırımları atar ve baba figürüne benzer biçimde tasvir edilmişti, aynı
zamanda o Romalılarda yunan etkisiyle birlikte Jüpiter adlı ulusal tanrıya dönüşmüştü. Onun eşi olarak tasvir
edilen Uni, Romalılarda şehrin koruyucusuydu ve yunan tanrıçası Hera’ya benzetilerek Iuno adını almıştı. Baş
tanrıların yanısıra birde küçük tanrılar vardı, arkaik toplumlarda her küçük iş için Tanrı vardı. Bu Tanrılardan bir
kaçı sonraları Romalılar tarafından da adapte edildi, Larlar Manlar ve Penatlar ve Novensiles bilhassa ev
tapımında önemliydiler. Etrüsk inancı bir nevi vahiy diniydi, Tanrılar isteklerinin nasıl bilineceğini topraktan
çıkmış olan çocuk görünümlü bir ihtiyara bahşetmişlerdi. Bu düşünce aynı zamanda Etrüsklerde hâkim olan
ahiret inancı ve determinizmle alakalıdır. Her şeyin tanrılar tarafından öngörülmüş olduğuna inanan Etrüskler,
tanrısal iradenin keşfedilebilmesi için sırlar içeren kitaplara ( ’’libri acheruntici’’, ’’fulgurale’’ ve
’’agrimensores’’) sahiptirler. Bu kitapta hem yaşamın her alanını düzenleyen hem de genel ismiyle la disciplina
etrusca olarak bilinen, kehanet ritüelleri vardır. Roma efsanesinde de geçen kuş seyri (auspicia), yıldırımların
düştüğü yerlerin kutsal atfedilmesi (fulgurales) ve yeni kurban edilmiş hayvanın iç organlarını okuma
(haruspicia) vardı. Bu kültler de Romalılar tarafından öylece adapte edildi.37
Etrüsk dininin Roma dini üzerindeki bir diğer etkisi ise, Tanrıların var olmalarının tek tezahürünün zamanı
belirlenebilen filleri yapabilmeleri olduğudur. Numen olarak da bilinen bu olgu, hem Tanrısal filleri hem de
Tanrı’nın kendisi için kullanılır. Eski Roma dini arkaik ve tarımsal olması ve ayrıca Etrüsk etkisi altında olması
hasebiyle Tanrıların tasvirlerini tanımazdı, tasvir etme daha sonra Yunan etkisiyle ortaya çıkmıştır. Etrüsk ve
dolayısıyla Romalı dini inanç sisteminde Tanrı’nın antropomorfik tasviri yoktu ve sadece kültler ve Tabiat
işaretleri (kehanetler) vasıtasıyla anılabilirdi. Buna karşılık Yunan düşüncesi Tanrıları mitler ve kültsel imgeler
36
37
Hitilerden oldukları varsayılmaktadır.
Mircea Eliade, a.g.e., s.137-139
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
23
yardımıyla tasavvur edebiliyordu.38 Sonuç olarak animistik dönemden sonra (numen) Romalılar Grek
tanrılarıyla tanışmışlar ve mitolojik düşünceyi devralmışlardır.39
Tüm bunların sonucu Romalı’ nın dini, insanların temel ihtiyaçlarının da üstünde kozmik ve soyut güç olarak
görmemesidir. Romalı’ ya göre din pragmatiktir, ve güncel hayatın ve devlet işlerinin bir nevi hizmetindedir.40
Bir diğer önemli nokta Roma’ nın yabancı kültür ve Tanrılara karşı olan hoşgörürlüğüdür. Zira yukarıda
zikredilenlerden hareketle Roma dinin tanrılarının bir kısmının yerli, bir kısmının Grek menşeili ve bir kısmının
Etrüsk olduğu söylenebilir. Romalıların bu konuda yelpazeyi geniş tuttukları ileriki dönemlerde de müşahede
edilecektir.
iii.
Roma’da din anlayışı
1.Devlet dini (Sacra Publica)
Roma’ nın kuruluşundan itibaren devlet din işlerini denetim altında tutmuş ve bunun için özel
müesseseler geliştirmiştir.41 Bunlardan bazıları: Flamen adlı rahipler, başrahiplerdi, bunların alanları
kısıtlı idi. Örneğin Jüpiter’e ait işleri Flamen Dialis, Quirinus’ ait işleri Flamen Quirinalis vs.
görmekteydi. Bunların dışında bir de kutsal devlet ocağının koruyucuları olan 6 Vesta rahibesi
(Vestales) vardı. Ayrıca Etrüsk etkisinin ürünü olan kâhinler grupları mevcuttu: augures ve haruspices.
Harp ilanlarını onaylayan veya fesheden rahiplere Festiales denilirdi. Din işlerinin baş sorumlusu
Pontifex Maximus idi. Onun altında da din işleri heyetini oluşturan Pontifexler yer alıyorlardı.42
2. Özel din (Sacra privata)
Roma’ nın ana tanrılarının yanı sıra tasvir edilmeyen tanrıların olduğu vurgulanmalıdır. Örneğin fides
(sadakat), fortuna (şans), Honor (şeref), pietas (dindarlık) gibi manevi fikirler de Tanrısal şahsiyetler
olarak düşünülmüşlerdi.43
Bir diğer önemli Tanrı grubu ev veya ocak tapınımında ortaya çıkar. Bunlar Larlar, Menatlar ve
Penatlar gibi. Bu tanrılar bir ailenin aile tapınağı etrafında tapınırlar ve atalar kültüyle de
birleşmiştiler. Her ailenin kendine mahsus özel tanrıları vardı ve bu Larlar aileyi korumaktaydılar. Aile
tanrılarının tümü Dii familienses olarak adlandırılırdı.
(Roma)-Sonuç: Roma dini asırlar boyunca birçok evreden geçmiş ve başka dinsel düşüncelerle temasa
girmiştir. Başlangıçta animistik bir tarım toplumu dini özelliklerini taşıyan sonraları ise Etrüsk ve Grek
inanışlarıyla tanrı anlayışında mitselleşen ve antropomorfizmi benimseyen bir din anlayışına dönüşmüştür.
Manevi tanrı kavramına özellikle vurgu yapan Romalı ahlaki değerleri de bu şekilde kutsamış, Tanrıların tarihi
38
Sabahat Atlan, Roma Tarihi’ nin Ana Hatları, s. 18, İstanbul Üniverstesi Edebiyat fakültesi No. 1529
Sabahat Atlan, a.g.e., s. 18
40
Heinrich Krefeld: Res Romanae. Ein Begleitbuch für die lateinische Lektüre. 3. Auflage. Hirschgraben Verlag, Frankfurt
am Main 1962
41
Hasan Gürsoy, Roma imparatorluğunda senkretik inançlar, s. 17, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010s. 16
42
Sabahat Atlan, a.g.e., s. 20
43
Sabahat Atlan, a.g.e., s.19
39
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
24
yönlendirdikleri ve bu yüzden iradelerinin açığa vurmuş hallerinin bir disiplin olarak aktarılması gerektiğini
savunmuştur. Asırlar boyunca pragmatizmini ve hoşgörürlüğünü korumuş bulunan Roma dini, kendi menfaati
için kendisine tamamen uzak olan doğu dinlerinden de unsurlar almaktan çekinmemiştir. Bu gibi gelişmeler son
dönemlerde insanların devlet dininden uzaklaşıp, kendilerini İsis ve Mithras kültü gibi mistik, gizemli ve yabancı
dinlere vermeleriyle sonuçlanmıştır. Bununla birlikte yunan felsefesinin şüpheciliği ve rasyonalizmi bilhassa
eğitilmiş kesimlerde revaç görmüştür. İmparatorluk kültü de bu çerçevede Helen kültüründen esinlenerek
Roma’ya taşınmıştır. Bu kült sadece tanrısallaştırılmış Sezar’la kısıtlı kalmayıp tüm Roma devleti ve
vatandaşlarına yayılmış ve Republica Romana kutsal atfedilmiştir. Tanrısallaştırma kültüne karşı çıkan Yahudilik
ve yeni gelişen Hıristiyanlık monoteizmlerinden dolayı bastırılmaya çalışılmış, fakat Trajan ve Konstantin olmak
üzere iki Sezar tarafından religiii licitae olarak kabul edilmiştir.
VI.
YAKINDOĞU UYGARLIKLARI:
PERSxiii
M.Ö 4000’li yıllar. Persler, Hint-Avrupalı göçebeler, İskitlerin mirasçısı, büyük bozkırların halkıydı. Perslerle
birlikte dünya tarihine farklı bir renk ve estetik anlayış katılmıştır. Hem sanat, hem dinî inanışların yanında
savaş teknolojisi, stratejileri (şah oyunu) ve ticaretleri ile tarih sahnesinde önemli bir yere sahip olmuşlardır.
Birçok dünya tarihi ansiklopedilerinde Pers İmparatorluğunun Avrasya’nın ilk imparatorluğu olduğu iddia
edilir.44
Dinî İnanışlar:
Erken dönem İranlıların dini, Vedik Hinduizm’e benzerdi. Hindistan’da (Aryan kültüründe özellikle) olduğu gibi
Mithra ve Varina inancı hakimdi. Daha sonra bu Zerdüştlüğe sürüklemiştir.45
Perslerin kendi dinleri Mazdeizm/Mecusilik (Tanrılarının adı Ahura- Mazda’dan gelir), Yahudilerinkine de ilham
veren Peygamberleri Zerdüşt (Nietzsche’nin Zerdüşt’ü) ve Avesta adlı bir kutsal kitapları vardır.46 Daha sonra,
“dinden sapan bir Peygamber olarak ortaya çıkan Mani, iyilik Tanrısı ve kötülük Tanrısını karşı karşıya
tutacaktır. Bu iyilik ve kötülüğün karşıtlığı, Maniheizm, Perslerin dininin derinden koşuyordu”.47
44
Felipe FErnandez-Armesto, “The World- A History”, tufts University, 2007, sç177
An Encyclopedia of World History, ed. William L. Langer, Boston : Houghton Mıfflın, 1940. S.39
46
William Mc Neill, “Dünya Tarihi”, İmge kitabevi 2. Baskı, 1989 Ankara, s.45
47
Jean Claude Barreau Guillaume Bigot, “Tarih Öncesinden Günümüze- Bütün Dünya Tarihi”, Dharma Tarih, İstanbul,
2006. S.45
45
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
25
VII.
YENİ DÜNYA UYGARLIKLARI:
“Yeni Dünya” kavramı, Amerika kıtasının tarihî veriler açısından geç bir dönemde “Avrupalılar” (Batılılar)
tarafından 1492 yılında keşfedilmesinden dolayı kullanılır. Yeni dünya tarihi, birçok nedenden dolayı, “Eski
Dünya” tarihinden farklı dönemlendirilir. “Eski dünya tarihinin Paleolitik ve Neolitik kavramları, Yeni Dünya için
de kullanılabilirse de, ötesi (uygarlık) dönemleriyle ilgili Eski Dünya tarihi kavramları, kolaylıkla kullanılamaz.
Örneğin Tunç Çağı, bilindiği gibi, Eski Dünya’da Neolitik’ten uygarlığa geçiş dönemine denk düşer. Taş araç
kullanımından metal araç kullanıma geçmemiş (Yeni Dünyalı) kültürler için Tunç Çağı döneminden söz
edilemez.”48
A. ORTA AMERİKA:
Dönemleri:
a) Klasik Öncesi Dönem (Preclassic): M.Ö 1800- M.S 300
b) Klasik Dönem (Classic): 300- 900
c) Klasik sonrası Dönem (Postclassic): 900- 800
1) MAYALAR:xiv
Kısa ve Öz:
-
Orta Amerika’nın klasik uygarlığı olarak bilinen Mayalar ciddi bir kültür ve geleneğe sahip idiler. OrtaAmerika’nın Yunanistan’ı (Grekleri) olarak da vasıflandırılır.49 M.Ö yaklaşık 2000 yılında Mayalar
Meksika’nın güneyinde Yucatan’da tarih sahnesinde çıkmıştır. Mayalar hem tarım, hem zanaatkâr hem
de sanatkârlardı.
Dinî İnançları:
-
Mayaların başında rahipler- din görevlileri vardı. Bütün Maya ülkesi Mayalarca tanrılar adına inşa
edilmişti. Dolayısıyla burada Mayaların tanrılara olan düşkünlüğünü görmekteyiz. Tanrılarının
tapınmanın yanında kurbanlara da ihtiyaçları olduğuna inanılırdı. Bu kurbanlar
sadece hayvanlardan değil, insanlardan da seçilirdi.
- Maya dininin üç temel özelliği vardır:
Eski Mayalar’ın din adamlarının uygulamaları onların birer şaman
olduğunu da göstermektedir. Mayalar, sonradan Kızılderililer’de görülen
Amerika Şamanizmi’nin özgün hallerinden birini oluşturmuşlardır. Asya
Şamanizmi’yle pek çok bakımdan paralellik gösteren Maya Şamanizmi’nin en
önemli farklarından biri, Asya Şamanizmi’nde transa geçmede uyuşturucu
maddelerin kullanılmamasına karşın, Maya Şamanizmi’nde halüsinojen ve psikoaktif
maddelerin[101] kullanımıdır.
48
Alaeddin Şenel, “Kemirgenlerden Sömürgenlere- İnsanlık Tarihi”, İmge Kitabevi, İstanbul 2006
Arthur Demarest, “Ancient Maya. The Rise and Fall of a Rainforest Civilization”. Cambridge University Press, Cambridge
2005
49
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
26
2) AZTEKLERxv
Kısa ve Öz:
-
-
Aztek İmparatorluğu, Orta Amerika’nın geç uygarlıklarındandır. Aynı zamanda bugünkü adıyla
Meksika’nın en güçlü ve tanınmış halkıdır50. Efsane ’ye göre, Aztekler “Atzlan” dan gelir.51
Oradan 14.yy’da Meksika bölgesine göç ederler. Yine Efsane’ye göre kendilerine “Mexica” adını
verirler.
Mexica halkı 1325’de Texoco denizin kıyılarında Tenochtitlan şehrini kurarlar.
Kendilerine özgün yazı ve din, inanışları vardır. Gökyüzüne varan piramit şeklinde yapıtları vardır. Bu
aynı zamanda onların dini merkezleridir
Aztek diyarında altın, gümüş gibi zengin yer altı madenleri var olsa da, bütün halk bundan
faydalanamamıştır. Sadece elit tabaka lüks ve ihtişamlı bir hayat sürdürmüş, işçi, çiftçi ve genel olarak
avam tabakası zor şartlarda yaşamıştır.
Burada yer altı madenlerde söz etmişken “kakao” madenini de ayrıca zikretmemiz gerekir. Azteklerin
Altını olarak bilinen kakao o zamanlarda çok değerli ve zenginlere has bir şeydi. (CHOCOLATL)
Dinî İnanışları:
-
-
-
Azteklerin başlıca tanrıları:
i.
Savaş ve Güneş Tanrısı= Huitzilopochtli,
ii.
Yağmur Tanrısı= Tlaloc
iii.
yarı tanrı-yarı kahraman Tüylü Yılan= Quetzalcoatl
Kan akıtma töreni de yaygındı
Dinle yakından ilişkili Aztek Takvimi, rahiplerin uğraşı olan kapsamlı bir ayinler ve törenler döngüsünün
temeliydi.
Dini inançların merkezleri, piramit şeklinde merkezî konumda olan yapıt ve tapınaklarıydı. Buralarda
toplum içerisinde önemli ve saygın konuma sahip olan din görevlileri (rahipler) görev alıyordu. Tanrılar
adına ibadetleri yönetiyor, adakları, sunakları ve kurbanları takdim ediyorlardı. Kurbanlar ise sadece
bitki ve hayvanlardan değil, insanlarda da seçiliyordu.
Aztek kralı tanrı konumundaydı adeta. İhtişamlı ve lüks bir hayata sahipti
B. GÜNEY AMERİKA:
Dönemleri:
a) Biçimlenme: M.Ö 3000- 400
b) Çiçeklenme: M.Ö 300-800
50
Grisel Gómez Cano ed., El Regreso a Coatlicue: Diosas y Guerreras en el Folklore Mexicano, México. (2011). Xlibris
Corporation, s. 296
51
James Lewis Thomas Chalmbers Spence, The Myths of Mexico and Peru: Aztec, Maya and Inca, 1913
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
27

İNKALARxvi:
İnka İmparatorluğu Güney Amerika’nın geç uygarlığıdır. Aslında Azteklere benzer bir yönetim tarzları
toplumsal yapı vardı. Toplumun başında İnka-kralı vardı. Kral toplumsal düzeni ihya edebilmek için bir
takım valiler-görevliler tayin ederdi. Dinî inanışları da bu çerçevede şekillenirdi.
Dinî İnançları:
-
-
-
İnkaların tapındıkları tanrılardan oluşan çok tanrılı bir dinleri vardı. Yaratıcı konumunda bir tanrı ve
onun yarattığı birçok başka tanrı vardı. Ayrıca toprak ana ve deniz ana konumunda bulunan tanrıçalar
da vardı
Bu tanrılardan bir kısmı:
i.
Viracocha - Yaratıcı tanrı
ii.
İnti - Güneş tanrısı
iii.
Mama Quilla - Ay Ana , Ay tanrıçası
iv.
İlyapa - Hava durumu tanrısı (iklim tanrısı)
İnkalar altının güneşten gelen bir çeşit şekerleme olduğunu düşünürlerdi. Altın ancak çeşitli kutular,
mücevherler gibi törensel eşyalar ya da süslü mezar taşları veya tapınaklar yapmak amacıyla
kullanıldığında bir değere sahipti
C. KUZEY AMERİKA:
Uygarlıktan yoksun denilebilir. Yeni Dünya’nın Kuzey Amerika kıtası halkları, Avrpalılar geldiklerinde ilkel
topluluk döneminde yaşamaktaydılar. Sulama, ekonomik çok geri bir durumda, tarım ve tarıma uygun bitki
eksikliği.52
 Yeni Dünya’nın Mezopotamyası: MEZOAMERİKA:
“Mezoamerika, uygar toplumların geliştiği Orta Amerika’nın, 1 milyon kilometrekarelik bir alanda, sekseni aşkın
dilin ve lehçenin konuşulduğu bir kültür geleneğinin paylaşıldığı bölümdür.”53
52
Şenel, a.g.e. s.917
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
28
 SONUÇ:
Bu çalışma çerçevesinde dünya halklarının tarihini ve bununla birlikte dinî inanışların teşekkülü ve tarihini ele
almaya çalıştık. Burada özellikle bütüncül ve çok boyutlu bakış açısıyla olaylara bakmak gerektiğini vurguladık.
Burada son olarak tarihten yola çıkarak günümüz dünyasının temellerini, dünya halklarının ve dinlerin
oluşumunda önemli rol oynaman temel unsurları kısaca zikretmek istiyoruz:
53
Şenel, a.g.e. s.920
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
29
Kaynakça:
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
o
An Encyclopedia of World History, ed. William L. Langer, Boston : Houghton Mıfflın, 1940.
Atlan, Sebahat, “Roma Tarihi’ nin Ana Hatları”,İstanbul Üniverstesi Edebiyat fakültesi No. 1529
Bigot, Jean Claude Barreau Guillaume, “Tarih Öncesinden Günümüze- Bütün Dünya Tarihi”, Dharma Tarih,
İstanbul, 2006.
Cano, Grisel Gómez (Ed), « El Regreso a Coatlicue: Diosas y Guerreras en el Folklore Mexicano », México.
(2011).
Demarest, Arthur, “Ancient Maya. The Rise and Fall of a Rainforest Civilization”. Cambridge University
Press, Cambridge 2005
Fernandez-Armesto, Felipe, “The World- A History”, tufts University, 200
Fettahoğlu, Selahattin, “Konfüçyüs ve Öğretisi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:
16, 2003
Gürsoy, Hasan, “Roma imparatorluğunda senkretik İnançlar”,Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010
Güven, İsmail (Editör),“Uygarlık Tarihi”, Degem Akademi, 3. Baskı, Ankara 2010.
Hooke, Samuel Henry, “Ortadoğu Mitolojisi”, İmge Yayınları.
İna Wunn, Patrick Urban ve Constantin Klein, “Götter, Gene, Genesis- Die Biologie der
Religionsentstehung” Springer Sprektrum Yayınları, Verlin Heidelberg 2015.
Kramer, Samuel Noah “Tarih Sümerde Başlar”, Kabalcı Yayınları İstanbul
Krefeld, Heinrich, “Res Romanae. Ein Begleitbuch für die lateinische Lektüre. 3. Auflage. Hirschgraben
Verlag, Frankfurt am Main 1962
Lehmann, Johannes, “Die Hethiter- Volk der tausend Götter”, Gondorm Yayınevi, Bindlach 1992.
Mc Neill, William, “Dünya Tarihi”, İmge kitabevi 2. Baskı, 1989 Ankara.
Roberts, J.M, “Kısa Dünya Tarihi”, İnkılap yayınları, İstanbul 2014
Selz, Gebhard J, “Sumerer und Akkader- Geschichte, Gesellschaft, Kultur” 2010Hooke, Samuel Henry,
“Ortadoğu Mitolojisi”, İmge Yayınları.
Şenel, Alaeddin “Kemirgenlerden Sömürgenlere- İnsanlık Tarihi”, İmge Kitabevi, İstanbul 2006
Spence, James Lewis Thomas Chalmbers, “The Myths of Mexico and Peru: Aztec, Maya and Inca, 1913
İnternet Kaynakları:
http://dunyadinleri.com/sintoizm.html
http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/TR,77778/paleolitik-cag.html
http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/TR,77779/neolitik-yeni--cilali-tas-cag.html
http://www.alasayvan.com/inanc-ve-kultur/385327-hitit-dini-ve-inanclari.html
http://www.hindoloji.com/index.php/dinler
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
30
 EK:
i
ii
Paleolit Devir:
Currently agreed upon classifications as Paleolithic geoclimatic episodes [17]
Age
(before)
America
Atlantic Europe
Maghreb
Mediterranean Europe
Central Europe
10,000 years
Flandrian interglacial
Flandriense
Mellahiense
Versiliense
Flandrian interglacial
80,000 years
Wisconsin
Devensiense
Regresión
Regresión
Wisconsin Stage
140,000 years
Sangamoniense
Ipswichiense
Ouljiense
Tirreniense II y III
Eemian Stage
200,000 years
Illinois
Wolstoniense
Regresión
Regresión
Wolstonian Stage
450,000 years
Yarmouthiense
Hoxniense
Anfatiense
Tirreniense I
Hoxnian Stage
580,000 years
Kansas
Angliense
Regresión
Regresión
Kansan Stage
750,000 years
Aftoniense
Cromeriense
Maarifiense
Siciliense
Cromerian Complex
1,100,000 years
Nebraska
Beestoniense
Regresión
Regresión
Beestonian stage
1,400,000 years
interglaciar
Ludhamiense
Messaudiense
Calabriense
Donau-Günz
Gamble, Clive (1990), El poblamiento Paleolítico de Europa, Barcelona: Editorial Crítica. ISBN 84-7423-445-X.
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
31
iii
NEOLİT
iv
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
32
v
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
33
vi
Mezopotamya
Mezopotamya
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
34
vii
viii
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
35
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
36
ix
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
37
x
xi
Şamran Kanalı (Anadolu Uygarlıklarından Urartulara ait olduğu söylenir
xii
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
38
xiii
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
39
xiv
xv
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
40
xvi
DÜNYA HALKLARIN VE DİNLERİN KISA TARİHİ
TUĞRUL KURT
Download