Akut İntraserebral Kanama Tanı ve Tedavisi

advertisement
Akut İntraserebral Kanama
Tanı ve Tedavisi
Mahmut Edip GÜROL
Harvard Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Massachusetts General Hastanesi,
İnme Servisi ve Hemorajik İnme Araştırma Programı, Boston.
Giriş
Tanısal yöntemler
İntraserebral kanama (İSK) birincil olarak beyin dokusu (serebrum, serebellum, beyin sapı) içine kanamaları
içeren beyin damar hastalığı tipidir. Bu yazıda travmaya
bağlı olmayan intraserebral kanamalar tartışılacak ve akut
bakımda bir fark yaratmayan spontan, primer, sekonder
İSK gibi kavramlardan uzak durulacaktır. Gerçekte eskiden primer veya spontan diye adlandırılan intraserebral
kanamaların da altında bir patoloji yattığı ve insanların
bilimsel yöntemler sayesinde metafizik kavramların
yerine rasyonel sebep-sonuç ilişkileri ortaya koymaları
gibi, bu etiyolojik etkenlerin de araştırmalarla gün ışığına çıkmakta olduğu açıktır. Yine intrakranyal alanda
birincil olarak beynin dışındaki katmanlardan başlayan
subaraknoid, subdural ve epidural kanamalar farklı tedavisel yaklaşımlar gerektirmekte ve konumuzun dışında
kalmaktadır. İntraserebral kanamalar akut inmelerin
%8-18’ini oluşturur.1-3 Ülkemizde İSK sıklığı tam bilinmemekle birlikte yıllık insidans ABD’de 30.9/100.000,4
Japonya’da 52/100.0005 olarak gösterilmiştir. İleri yaş,
hipertansiyon, tütün kullanımı, aşırı alkol tüketimi, önceden geçirilmiş iskemik inme, düşük serum kolesterol
düzeyleri ve de antikoagülan kullanımı kabul edilmiş risk
faktörleridir.6 Hipertansiyon tedavisindeki gelişmeler ve
buna bağlı İSK sıklığında azalmaya rağmen,7 yaşlanan
nüfusta antitrombotiklere ve de serebral amiloid anjiyopatiye (SAA) bağlı kanamalardaki artış nedeniyle genel
insidans değişmemiştir.7-8 İSK halen çok ağır sonuçlara
yol açan bir hastalık olma özelliğini korumaktadır. Akut
olaydan sonraki altıncı ayda hastaların sadece %20’si
günlük hayatta bağımsız işlev görebilmekte9 ve %50’den
fazlası ilk yılda kaybedilmektedir.10 Akut İSK tedavisi
nöroloji, beyin cerrahisi, radyoloji, yoğun bakım ve acil
hekimlik alanlarında çalışan doktorlar, hemşireler ve
teknisyenlerin yakın işbirliğini gerektiren multidisipliner
bir çabadır. Bu gözden geçirme yazısında, yakın tarihli
çalışmalardan elde edilen kanıtlar doğrultusunda akut
İSK hastasının tanı ve tedavisi tartışılacak; tanısal yöntemler, acil dönemdeki tedavi yaklaşımları, hastanede
bakım prensipleri sırasıyla gözden geçirilecektir.
Klinik özellikler
Klinik Gelişim
İSK’nin klinik özellikleri kanamanın yeri, büyüklüğü,
genişlemesi, intraventriküler yayılımın varlığı ve eşlik
eden problemlere bağlıdır. Fokal nörolojik defisitler,
afazi veya ihmal sendromu gibi kognitif sorunlar, sıklıkla
tek yanlı pareziler, görme alanı defektleri, kranyal sinir
felçleri, diğer motor, duyusal, yürüme ve koordinasyon
problemleri şeklinde ortaya çıkar. İSK’de klinik kötüleşme iskemik inmeye göre tipik olarak daha ani gelişir;
baş ağrısı, bulantı, kusma daha sıktır.11 Şuur durumunda
bozulma daha erken ortaya çıkar; bu masif kanamalarda,
ventriküler akışı tıkayıp hidrosefaliye yol açan durumlarda ve de beyin sapı kanamalarında daha sık görülür.12
Tanı esas olarak bilgisayarlı beyin tomografisinde (BBT)
beyin parenkiminde ve/veya ventriküllerde hiperdens
kanamanın saptanmasına dayanır.
Görüntüleme
Bilgisayarlı beyin tomografisi İSK’nin erken tanısında
hızlı, nispeten uygun fiyatlı, birçok merkezde bulunan
ve son derece hassas bir tanı metodudur. Yakın tarihli
çalışmalar beyin manyetik rezonans görüntülemesinin
(MRG) akut İSK tanısında BBT’ye denk, diğer bütün
inme tiplerinde ve de kronik kanamaların tanınmasında
BBT’ den daha üstün olduğunu ortaya koymuştur.13 Halihazırda çok sayıda merkez, inmeden şüphelenilen hastalarda, iskemi ile kanamayı ayırt etmek için ilk inceleme
olarak BBT’yi kullanmaktadır. MRG’de “gradient recalled
echo” (GRE) ve “susceptibility weighted imaging” (SWI)
sekansları hem akut (deoksihemoglobin-içeren) hem de
eski (hemosiderin içeren) kanamaları hipointens (siyah)
alanlar olarak göstermekte ve de başka görüntüleme metotlarıyla görülmeyen mikro kanamaların ortaya konmasında ideal bir yöntem oluşturmaktadır.14
Etiyolojik Tanı
Görüntüleme İSK’nin tanınmasının dışında nedeninin
belirlenmesine de yardımcı olur ve kanamanın yeri, hastanın yaşı ve risk faktörleri gibi özelliklere göre inceleme
planı hazırlanır. Anevrizma gibi akut dönemde müdaha19
le gerektiren bir lezyonun varlığından şüphelenilmediği
sürece, tanısal görüntüleme için hastanın klinik olarak
istikrarlı hale gelmesi beklenebilir. Hipertansiyon varlığı
ve kanamanın yerleşimi altta yatan patolojinin anlaşılmasında en önemli faktörlerdir. Derin yerleşimli (putamen,
kaudat başı, talamus, pons, serebellum) bir kanamayla
başvuran hipertansif hastalarda etiyoloji genelde hipertansiyondur. Daha yüzeyel (lober) kanamayla başvuran
hastalarda ise altta yatan başka bir patolojiyi (tümör, vasküler malformasyon, anevrizma, enfeksiyon, vaskülit)
dışlamak için FLAIR, GRE veya SWI ve kontrastsız/kontrastlı T1 ağırlıklı sekansları da içeren beyin MRG’si elde
etmek gerekir. Beyin damarlarında hipertansiyona bağlı
değişimler Charcot ve Bouchard’ın XIX. y.y.da ortaya
koydukları patolojik tanımlardan bu yana tartışılmaktadır. Yaşlanan nüfusta çok önemli bir İSK nedeni olan
Cerebral Amyloid Angiopathy (Serebral Amiloid Anjiopati,
SAA) ve bunun klinik patolojik özellikleri konusunda
araştırmalar son 20 yıl içerisinde artış göstermiştir. Yaşlılarda lober İSK’nin en sık nedeni olan SAA, geçerliliği
gösterilmiş Boston kriterleri sayesinde hastalarda patolojik incelemeye gerek olmadan tanınabilir.15 Elli beş yaş ve
üzerindeki hastalarda, altta yatan başka bir yapısal beyin
patolojisi olmadığı sürece, lober, kortikal veya kortikosubkortikal alanlara sınırlı 2 veya daha çok kanamanın
varlığı Kuvvetle Muhtemel (Probable) SAA olarak sınıflandırılır. Aynı koşullarda tek bir lober kanamanın varlığında ise tanı Olası (Possible) SAA olarak tanımlanır. Klinik
patolojik araştırmalar bu tanımların patolojik sonuçlarla
çok yüksek oranda uyumlu olduğunu ortaya koymuştur.15 Arteryel veya venöz orijinli iskemik inmesi olan bir
hastada infarkt içine kanamalar difüzyon ağırlıklı (DWI)
MRG ve MR venografi (MRV) gibi yöntemlerin klinik
verilerle birleştirilmesi sonucunda tanınabilir. Arteriovenöz malformasyon (AVM) ve anevrizma gibi damarsal
patolojilerin belirlenmesinde MR Anjiyografi (MRA) ve
BT Anjiyografi (BTA) gibi non-invaziv teknikler yaygın
şekilde kullanılsa da kateter temelli serebral anjiyografi
hala bu konuda nihai araştırma yöntemidir. Genelde 45
yaş altındaki hastalar ve hipertansiyonu olmayanlarda
damarsal görüntülemeyle altta yatan lezyon saptanma
olasılığı daha yüksektir.16 Bu yöntemlerin kullanımı gelişmiş merkezlerde bile farklılık göstermekle birlikte, İSK
hastalarının tümünde en azından MRA veya BTA gibi
invaziv olmayan bir yöntemle damarsal patoloji araştırmak ideal bir yaklaşımdır. Elli yaşın altındaki hastalarda,
hipertansiyonu olmayan, parenkimal görüntülemede
gros damarsal patoloji şüphesi uyandıran hastalarda,
izole intraventrikuler kanama ile başvuranlarda ise kateter temelli serebral anjiyografi elde etmek makuldür.
Yukarıdaki incelemeler sonrasında halen altta yatan bir
damarsal lezyondan şüphe sürüyorsa, akut olaydan 612 hafta sonra beyin MRG ve MRA tekrarı, başlangıçta
kanama veya ödem nedeniyle gözden kaçmış olabilecek
küçük bir patolojinin yakalanmasını sağlayabilir.
20
Acil bakım prensipleri
Acil bakım
İSK’li hastanın bakımı, hastanın acil servis ambulans personeli tarafından görüldüğü anda başlar ve de solunum
yolunun açıklığı, nefes ve dolaşımın güvence altına alınması ilk hedefleri oluşturur. Olayın başlangıç zamanı veya
hastanın en son normal olarak görüldüğü zamanın kaydedilmesi, vital bulguların ve Glasgow Koma Skalasının
tespiti önemlidir. Yine premorbid durumların, kullanmakta olduğu ilaçların ve de özellikle antitrombotiklerin
öğrenilmesi ilk basamakta yapılması gereken şeylerdir.
Hasta görüldüğü anda parmak ucu kan sekeri tespiti,
hipogliseminin kolayca tanınması ve de hızlı tedavisine
imkan verir. Hipoglisemi şuur düzeyinde değişiklikler ve
fokal nörolojik defisitlere yol açabilen, oral veya intravenöz glikoz ile kolayca tedavi edilebilen bir durumdur.
Eğer şuuru yerinde olmayan hastada servikal travmadan
şüphe ediliyorsa boyunluk takılmalı ve muayene amaçlı
bile olsa her türlü boyun hareketinden kaçınılmalıdır.
Hastanın bu ilk stabilizasyonundan sonra, hızlı şekilde
acil servise nakli önemlidir. Burada vital bulguların ve
nörolojik değerlendirmenin hemen ardından acil olarak
BBT yapılır ve kanamanın görüldüğü hastalarda İSK tanısı konulur. Spontan veya ilaca bağlı kanama eğilimi,
hepatik/renal hastalık, travma ve intravenöz ilaç kullanımı kaydedilmelidir. İlk plandaki kan tahlilleri, tam kan
sayımı, geniş metabolik profil (elektrolitler, BUN, kreatinin, kalsiyum, fosfor, magnezyum), karaciğer enzimleri,
troponinler ve toksikolojik incelemeleri içerir. Yine acil
olarak istenen koagülasyon parametreleri aktive parsiyel
tromboplastin zamanı (aPTT), protrombin zamanı (PT)
ve internasyonal normalize orandan (INR) ibarettir. Eğer
hastada dissemine intravasküler koagülopatiden şüphe ediliyorsa fibrinojen düzeyi ve fibrin yıkım ürünleri yollanmalıdır. İlaca bağlı veya patolojik koagülopati durumunda aşağıda daha geniş şekilde tartışılacak yöntemlerle
kanama eğilimi olabildiğince süratli tedavi edilmelidir.
Eğer trombosit veya koagülasyon faktörleriyle ilgili bir
eksiklik varsa bunların transfüzyonlarla düzeltilmesi gereklidir. EKG ve akciğer grafisi yapılmalıdır. Diğer bütün
acil durumlarda olduğu üzere enfeksiyon veya metabolik
bozuklukların tespiti ve tedavisi önem taşır.
Erken dönemde nöroşirurji konsültasyonu istenmesi
özellikle inme nörolojisi uzmanı bulunan merkezlerde acil
cerrahi yaklaşım düşünülmeyen hastalar için şart olmamakla birlikte neredeyse evrensel şekilde beyin cerrahisi
ekibi daha hasta acildeyken aranmaktadır. Bu yaklaşımın
hastada kötüleşme olur ve cerrahi düşünülürse, cerrahi
ekibin önceden hastayla ilgili bilgi sahibi olması gibi bir
yararı vardır. Genel olarak İSK hastalarının bakımının
nöroloji ve nöroşirurji ekiplerinin ortak katılımıyla gerçekleştirilmesi idealdir.
Erken dönemde prognostik faktörler
Diğer akut hastalıklarda olduğu üzere İSK gibi klinik olarak genelde ağır bir tabloyla başvuran hastalarda, erken
dönemde prognozun kestirilmesi hem hasta ve yakınlarının soru/beklentilerinin gerçekçi şekilde karşılanmasına
Klinik Gelişim
hem de tanı/tedavi yaklaşımlarının akılcı olarak belirlenmesine yardımcı olur. Hastaneye yatışta Glaskow Koma
Skorunun (GCS) düşük olması (<8), ileri yaş, infratentoryal yerleşim, BBT’de ölçülen İSK hacminin yüksek
olması ve intraventriküler kanama varlığı kötü prognozla
bağımsız olarak ilintili bulunmuştur.17 Kanama hacmi
BBT’de basit, geçerliliği gösterilmiş ABC/2 formülüyle
saptanabilir. Bu formülde A, BBT’de kanamanın en geniş çapını; B, aynı kesitte A’ya dik açılı en geniş kanama
çapını ve C, kanamanın görüldüğü kesit sayısı ile kesit
kalınlığının çarpımını gösterir.18 İSK hacmi çok önemli
bir prognoz göstergesidir, BBT temelli bir çalışmada 30
cm3’den daha geniş parenkimal kanaması olan 71 hastadan sadece bir tanesinin akut olaydan 30 gün sonra günlük hayatta bağımsız yaşayabildiği gösterilmiştir.19 Yine
de kanamanın yerleşimi ve hastanın genel durumunun
da prognozu etkilediği gözardı edilmemelidir.
Hematom genişlemesini
önlemeye yönelik tedaviler
İlk 3 saatte BBT ile tanı konmuş hastaların %38’inde takip eden 24 saatte kanama hacminde üçte birden fazla
genişleme gösterilmiştir ve bunların 2/3’ünde büyüme
ilk saatte ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada İSK’de büyüme
klinik kötüleşme ve kötü prognozla bağlantılı bulunmuştur.20 Kumadin kanama hacminde artışın en önemli
belirleyicisidir.21
Antikoagülan kullananlarda ortaya çıkan İSK’de antikoagülasyonun en hızlı şekilde tersine çevrilmesi en önemli
tedavi basamağını oluşturur. Bu basamağın detayları ve
ilaç dozlarını hatırlamak kolay olmayabilse de, temel
prensiplerinin bilinmesi hayati önem taşır. Kumadin,
heparin, düşük molekül ağırlıklı heparin, trombolitik
ilaçlar iyatrojenik koagülopatiye bağlı kanamaların en
sık nedenleridir.
Kumadin altında ortaya çıkan İSK’lerde 10 mg Vitamin
K (phytonadione) çok acil şekilde intravenöz olarak verilmelidir.22 Vitamin K’nın etkisinin başlaması 6-8 saat
sürdüğü için daha hızlı etkili başka bir tedavinin de acilen başlanması zorunludur. Taze donmuş plazma (TDP),
protrombin kompleks konsantresi (PCC), ve rekombinan aktive faktör VII (rFVIIa) hızlı etkili seçeneklerdir.
Taze donmuş plazma 10-15 ml/kg dozunda intravenöz
yoldan verilir. Vitamin K olmadan TDP uygulanırsa bunun etki süresinin sadece 8-12 saat arasında olduğu ve
INR’in tekrar artabileceği hatırlanmalıdır. Elde bulunan
hızlı etkili tedaviler arasında TDP kısmen daha kolay
bulunanıdır. Protrombin kompleks konsantresi (PCC)
50 ünite/kg dozunda intravenöz uygulanabilen, hastaya
daha az bir sıvı yüküne mal olan, yaklaşık 8 saat etki
süreli ancak pahalı ve bulunması daha zor bir tedavidir.
Rekombinan aktive faktör VII (rFVIIa) 20-80 mcg/kg dozunda tek enjeksiyonla uygulanan, hızlı etkili ve kuvvetli
bir seçenektir, ancak etkisi sadece 2-3 saat sürer ve INR’in
azalması koagülopatinin düzelmesiyle bire bir bağlantılı
olmayabilir. Bu nedenlerle rFVIIa verilen hastalarda TDP
uygulanması gerekebilir. Akut etkili ajanlar arasında
PCC ve rFVIIa TDP’ye göre daha da hızlı etkili ancak
tromboemboli riski daha yüksek tedavilerdir. Vitamin
Klinik Gelişim
K bu hastaların hepsinde koagülopatinin uzun süreli
tedavisi için şarttır. İlk 24 saat içinde 4 saatte bir, takip
eden 24 saatte 6-8 saatte bir INR takibi gerekir. Eğer 4.
saatteki INR 1,3’ün üzerinde ise ikinci Vitamin K dozu
(10 mg IV) ve TDP dozunun (10-20 mg/kg) verilmesi
gerekir. Sonrasında vitamin K gereğinde 12-24 saatte bir
tekrarlanabilir.
Heparine bağlı İSK’de her 100 ünite heparin için 1-1,5
mg protamin sülfatın intravenöz olarak uygulanır, doz
başına maksimum 50 mg ve maksimum infüzyon hızı
5 mg/dakikadır. Anafilaksi riskinin olduğu ve bunun en
fazla insülin alan diyabetik hastalarda görüldüğü unutulmamalıdır. Bu bağlamda yoğun bakım koşullarında, kan
basıncı ve EKG monitörizasyonu altında uygulanması
idealdir. İlk 4 saatte, saatlik PTT takibi, sonrasında 3
kez 4 saatte bir PTT tekrarı gereklidir. Tedavi dozunda kullanılan düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH)
altındaki hastada İSK ortaya çıkması durumunda antikoagülasyonun düzeltilmesi için de eldeki tek antidot
protamindir. DMAH’lerin anti-faktör Xa aktivitesinin
ancak %60’ı protamin verilmesiyle düzeltilebilmektedir.
Kullanılan dozlar DMAH tipine göre değişiklik gösterir,
akut dönemde Hematoloji konsültasyonu bu hastaların
tedavisine katkı sağlar. İntravenöz rekombinan doku
plazminojen aktivatörü (rtPA) kullanımı sırasında veya
sonrasında ortaya çıkan İSK’de acilen tam kan sayımı,
PT, PTT, trombosit sayısı, fibrinojen ve D-dimer tetkikleri yollanmalıdır. Eğer fibrinojen 100 mg/dl’nin altında
gelirse Cryoprecipitate 0,15 ünite/kg dozunda verilmelidir. Bir saat sonra kanama hala devam ediyorsa aynı doz
tekrarlanır.
Antikoagülan kullanmayan hastalarda akut dönemde
hemostatik tedavilerin kullanılması ve bu sayede kanamada artışın sınırlanması klinik araştırmalarla test edilmiştir. İlk 12 saatte Aminokaproik Asit23 ve ilk 4 saatte
intravenöz rFVIIa24,25 tedavileri denenmiş ancak klinik
yararlılık kanıtlanamamıştır. Kanamada artış riski yüksek olan hastaların görüntüleme yöntemleri veya başka
göstergelerle belirlenmesi ve hemostatik ve diğer akut
dönem tedavilerinin bu popülasyonlarda kullanılması
İSK tedavisinde geleceğe yönelik bir umut oluşturmaktadır. Halihazırda BT anjiyografide damar dışına çıkan
kontrastın oluşturduğu “leke bulgusu” (spot sign) hem
hematom genişlemesi26-28 hem de kötü prognozun28-30
bağımsız bir prediktörüdür.
Akut ve subakut dönemde intraserebral
kanamaya özel medikal tedavi yaklaşımları
Kafa içi basınç artışı (K�BAS) ve tedavisi
İntraserebral Kanamalarda KİBAS kanama ve çevresindeki ödemin yer kaplayıcı etkisi ve ventriküler drenajın
bozulması gibi nedenlerle ortaya çıkar, gerçek sıklığı
bilinmemektedir. Klinik olarak KİBAS düşündüren İSK
hastalarında, buna yönelik tedavi yaklaşımları medikal
ve cerrahi yöntemleri içerir. Kullanılabilecek en basit
metotlar başın yükseltilmesi ve ağrı kesicilerin kullanı21
mıdır. Daha agresif yöntemler içerisinde son dönemlerde
kısa etkili olması ve vazokonstriksiyona bağlı iskemi riski
nedeniyle gözden düşmekte olan hiperventilasyon,31 çok
daha yaygın kullanılan hiperozmolar tedavi (mannitol
veya hipertonik salin)32 ve daha ağır vakalarda vücut
ısısını 32-34 C°’a düşüren hipotermik tedavi sayılabilir. Özellikle ateşi yükselen hastalarda yüzeyel soğutma
metotları kullanarak vücut ısısının 35-36 C° düzeyinde
tutulması hem görece kolay hem de KİBAS kontrolüne
katkıda bulunan bir yöntemdir. Yine yoğun bakım koşullarında propofol ile sedasyon veya pentobarbital ile
“burst suppression” KİBAS için etkin tedavi yöntemleridir. Seçilmemiş bir supratentoryel İSK popülasyonunda
düşük doz mannitolun yararı randomize bir çalışmada
gösterilememiştir33 Mannitolun sadece KİBAS bulunan
hastalarda kullanılması uygundur. Steroidlerin, iskemik
ve hemorajik inme hastalarında yararları olmadığı gibi,
hiperglisemi, enfeksiyon riski ve kas katabolizmasını arttırmak ve trakeostomi ve PEG tüplerinin etrafındaki yara
iyileşmesini geciktirmek gibi zararlı etkileri vardır ve inmeli hastalarda kullanılmamalıdır.34-35 Kafa içi basıncın
ve serebral perfüzyon basıncının invaziv metotlarla takibi
birçok zaman KİBAS’ın agresif tedavisinde kullanılmakla
beraber yararı randomize klinik çalışmalarla kanıtlanmış
değildir.32
Hipertansiyon tedavisi
Akut İSK’lı hastalarda optimal kan basıncı tedavisi halen
çok tartışmalıdır. Kan basıncını düşürmenin tekrar ka-
namayı önleyebileceği, serebral ödemi azaltabileceği ve
diğer organlara hasar riskini azaltabileceği düşünülmektedir. Buna karşın kan basıncını düşürmenin kanama
çevresinde serebral kan akımını (SKA) azaltarak iskemik
hasara yol açabileceği öne sürülebilir. İSK hastalarında
kronik hipertansiyon ve KİBAS’a bağlı olarak serebral
otoregülasyonun bozulmuş olabileceği ve serebral perfüzyonun yeterli kan basıncına bağlı olduğu hatırlanmalıdır.
Halihazırda akut İSK’de kan basıncını düşürmeyle ilgili
öne sürülen riskler ve yararların geçerliliği konusunda
bilimsel kanıtlar çok azdır. Varolan çalışmaların çoğu
retrospektif ve randomize olmayan verilere dayanmaktadır. Klinik çalışmalarda hipertansiyonun hematom
büyümesiyle bağımsız olarak bağlantılı bulunmadığı,36
ilk 24 saatte kan basıncının hızlı düşürülmesinin yüksek
mortalite ile bağlantılı olabileceği yönünde veriler vardır.37 Buna karşın küçük-orta çaplı hematomların çevresindeki kan akımını MRG, pozitron emisyon tomografisi,
single-photon emisyon tomografisi ve Xenon CT gibi ileri araştırma yöntemleriyle belirleyen çalışmalar kanama
etrafında geniş bir iskemik alan bulunmadığını düşündürmektedir.38-41 Ortalama kan basıncının Nikardipin
ve Labetalol kullanılarak %15 oranında düşürülmesinin
global veya hematom çevresindeki kan akımında ciddi
bir azalmaya yol açmadığı küçük-orta çaplı İSK’si olan
14 hastada gösterilmiştir.39 Yakın tarihli prospektif iki
klinik çalışma İSK hastalarında kan basıncının güvenli
şekilde düşürülebileceğini ortaya koymuş,42-43 bunlardan
Şekil 1: Geniş bir sol hemisferik kanamayla başvuran bir hastada BT’de İSK parlak, çevresindeki ödem ise
koyu olarak gözlenmektedir. Resim 1A’da ayni zamanda kanama hacminin ABC/2 formülüyle hesaplanması
örneklendirilmektedir. Bu hastada kanama, her biri 5 mm’lik toplam 12 BT kesitinde görülmekteydi, yani yükseklik
12x0,5=6 cm idi. Kanamanın en geniş gözlendiği aksisel kesitteki ölçüler burada gösterilmiştir (88,9 mm x 38,6
mm). Bunlara göre tüm ölçüleri cm.ye çevirerek yapılan hesapta bu İSK’nin hacmi ABC/2 = 8,9 x 3,9 x 6 / 2 = 104 ml
olarak hesaplanır. Resim 1B’de ise aynı hastada, BT anjiyografi kaynak kesitlerinde kontrastın damar dışına çıkması
olarak karakterize edilen, kanama alanı içinde parlak bir nokta veya leke gibi görülen “spot sign” veya “leke bulgusu”
gösterilmektedir (kalın ok).
22
Klinik Gelişim
biri aynı zamanda bu yaklaşımın kanama büyümesini sınırlayabileceği yönünde sonuçlar ortaya çıkarmıştır.42 Bu
yaklaşımların klinik yarar sağlayıp sağlamadığı konusu
faz 2 ve faz 3 çalışmalarla araştırılmayı beklemektedir.
Halihazırda, sistolik kan basıncı 200 veya ortalama kan
basıncı 150’nin üzerinde olanlarda daha agresif antihipertansif tedavi, sistolik 180 veya ortalama kan basıncı
130’un üzerinde olanlarda ise daha konservatif tedavi
önerilmektedir.32 Genel olarak 160/90 mmHg düzeyinde
kan basıncı veya 110 mmHg düzeyinde ortalama kan basıncı makul bir hedef oluşturur. KİBAS varlığında arteryel kan basıncını düşürme konusunda daha da dikkatli
olmak ve ortalama olarak serebral perfüzyon basıncının
60 mmHg ve üzerinde tutulmasını hedeflemek gereklidir. İnvaziv intrakranyal basınç takibi böyle durumlarda
önem taşır.
Antihipertansif tedavi seçimi konusunda da yeterli bilimsel kanıt bulunmamakla beraber genelde akut dönemde
hastaneye yatırılan hastanın önceden kullandığı ilaçlar
kesilir. Kısa etkili, kolayca titre edilebilen intravenöz
ilaçlar erken dönemde tercih edilir. Bir alfa ve beta
bloker kombinasyonu olan Labetalol, kısa etkili, akut
dönemdeki katekolamin artışının sonuçlarını da engelleyen ve KİBAS’ta güvenle kullanılabilen bir seçenek
oluşturmaktadır. Yine KİBAS’ta güvenle kullanılabilen
iki diğer ilaçtan hidralazin akut dönemde, anjiyotensin
konversiyon inhibitörleri ise subakut dönemde iyi seçeneklerdir. Nikardipin yoğun bakım koşullarında intravenöz infüzyon olarak kullanılabilen ve kafa içi basıncı
etkilemeyen başka bir ilaçtır. Ülkemizde kolaylıkla temin edilebilen nitratlar ve nitroprussid türevleri kafa içi
arterleri ve özellikle venlerinde kuvvetli dilatasyona yol
açarak kitle lezyonu olan hastalarda KİBAS’ı kötüleştiren
bir ilaç grubudur,44 İSK hastalarında mümkün olduğunca kullanılmamaları önerilir.
Antikonvülzan kullanımı
Profilaktik antikonvülzan kullanımı İSK tedavisinde
başka bir aktif tartışma konusudur. Supratentoryel İSK
ile başvurmuş 761 hastalık bir kohortta ilk 30 gündeki
nöbet sıklığı %8,1 olarak bulunmuş, lober yerleşim ve
daha küçük hacim bağımsız risk faktörleri olarak tespit
edilmiştir.45 Erken dönemde görülen nöbetler tekrar
kanama gibi nörolojik komplikasyonlarla45 ve kötü
prognoz ile bağlantılı bulunmuş,46 ancak sebep sonuç
ilişkisi olup olmadığı belirlenememiştir. Subaraknoid
kanama sonrası difenilhidantoin (DPH) ile tedavi edilen
hastalarda, tedavi miktarı ve süresinin kötü nörolojik ve
kognitif prognoz prediktörü olduğu belirlenmiştir,47 bu
bağlamda antikonvülzan tedavisinin uzun vadeli sorunlara yol açabileceği de unutulmamalıdır. Lober kanamalı
hastalarda 7-10 günlük kısa profilaktik antikonvülzan
tedavi uygulanabilir.
Eğer hasta epileptik nöbet geçirirse, antikonvülzan tedavi başlanmalıdır. Yapısal beyin hasarı veya KİBAS’la
orantısız düzeyde şuur durumu bozukluğu varsa sürekli
elektroensefalografik (EEG) monitörizasyon kullanılarak
non-konvülzif status varlığı araştırılmalıdır. DPH, fosfenitoin, levetirasetam, valproik asit ve yakın dönemde
kullanıma girmiş olan lacosamide parenteral olarak uygulanabilmektedir, ilk 4 ilaç yükleme dozunda verilebilir.
Status epileptikus tanısı konursa agresif şekilde tedavisi
gerekmektedir.48 Sürekli EEG kaydıyla takip edilen İSK’li
hastalarda, %31 oranında nöbet kaydedilmiş ancak bu
oranın antikonvülzan tedavi altında olan ve olmayanlarda anlamlı farklılık göstermediği belirlenmiştir.49
Cerrahi yaklaşımlar
İntraserebral kanamaların erken dönemde cerrahi olarak
temizlenmesinin dokuda meydana gelen distorsiyonun
düzeltilmesi, KİBAS’ın önlenmesi ve beyin dokusuyla
Şekil 2: Multipl lober intraserebral kanamalarla başvurmuş 59 yasındaki bir hastada bu kanamaların yerleşimi
BT (Resim 2A) ve MRG “Susceptibility Weighted Imaging” (SWI) sekanslarında (Resim 2B-C) gösterilmektedir. Kalın
oklar makrokanamaları (çap >5 mm), SWI’de (Resim 2B-C) ince oklar ise hepsi kortiko-subkortikal lober alanlarda
yerleşimli mikrokanamaları (çap 5 mm veya daha küçük) işaretlemektedir. Bu hastada BTA ve diğer gerekli tetkiklerle
altta yatabilecek başka patolojiler dışlanmış ve Boston kriterlerine göre “probable” (kuvvetle muhtemel) serebral
amiloid anjiyopati tanısı konmuştur.
Klinik Gelişim
23
hematomun toksik bileşenleri arasındaki temasın azaltılması gibi teorik hedefleri vardır.50
Kanamanın erken boşaltılmasına yönelik 1990’lardaki
bazı çalışmalar51-55 ve bazı stereotaktik aspirasyon çalışmaları55,56 anlamlı bir klinik fayda göstermemiştir. Yirmi
mililitreden geniş lober ve derin İSK’lerin şikayetler başladıktan sonraki ilk 4 saatte kranyotomi ile boşaltılması
kanama riskinde artış göstermiş ve bu çalışma erken olarak sonlandırılmıştır.57 İntraserebral Kanamalarda Uluslarası Cerrahi Çalışması (STICH) ilk 72 saatte randomize
edilen hastalarda erken cerrahiyi (n=503) erken dönemde konservatif (en iyi tıbbi) tedavi (n=530) ile karsılaştıran en geniş araştırmadır.58 Bu çalışma gerek iyi prognoz
gerekse ölüm riskinde iki tedavi grubu arasında belirgin
bir fark göstermemiştir. Üç randomize çalışmaya lober
kanama ile randomize edilen 293 hastanın meta analizi,
bu lober kanamalarda erken cerrahinin daha iyi prognozla bağlantılı olduğunu göstermiştir.59 Bu umut verici
sonuca dayanarak, STICH II çalışması erken cerrahi ve
medikal tedavilerin yararını karsılaştırmak üzere ilk 48
saatte başvuran, korteks yüzeyine 1 cm veya daha yakın
İSK’si olan hastaları randomize etmektedir. Şu an için
erken cerrahi müdahale açısından kabul edilmiş endikasyonlar hayatı tehdit edici lober kanamalar ve en geniş
çapı 3 mm.nin üzerinde olan serebellar kanamalardır.60
Kabul edilebilir bir prognozu olabilecek herhangi bir İSK
hastasında klinik veya radyolojik bozulma durumunda
açık kranyotomi veya stereotaktik yaklaşımlarla cerrahi
müdahalede bulunulabilir. Cerrahi sırasında veya tek
başına eksternal ventriküler dren yerleştirilmesi kafa içi
basıncının hem ölçümüne hem de beyin omurilik sıvısının drenajı ile tedavisine imkan verir. Ağır beyin sapı
kanamaları ve masif dominant hemisfer kanamalarının
prognozu genelde çok kötüdür. Küçük lober kanamalar
ise genişleme göstermedikçe genelde iyi seyirlidirler.
Stereotaktik aspirasyon ve tromboliz, hemikranyektomi
görece yeni cerrahi tekniklerdir. Ön çalışmalar stereotaktik aspirasyon ve trombolizin güvenli, klinik durumda
düzelme sağlayabilecek ve hematom hacmini %57-87
azaltabilecek bir yöntem olduğunu düşündürmektedir.61-63 Bu sonuçlara dayanarak gerçekleştirilen İntraserebral Kanama Boşaltılmasında Minimal İnvaziv Cerrahi
ve Tromboliz (MISTIE) çalışmasında cerrahi grubuna
randomize edilen hastalarda stereotaktik olarak kateter
yerleştirilmiş ve kanama aspire edilmiştir. Bu kateterden
8 saatte bir, toplam 9 kez veya 72 saat içinde kanama
hacmi 15 cc. nin altına düşene kadar, rekombinan doku
plazminojen aktivatörü verilmiş ve her enjeksiyondan 1
saat sonra kateter açılarak serbest drenaja bırakılmıştır.
Aspirasyon ve tromboliz kullanarak hematomlarda ortalama %46 oranında küçülme sağlanmıştır. Kanamada
küçülme oranı medikal bakım grubunda %4’te kalmıştır.
Cerrahi grubunda komplikasyonların güvenlik sınırları
içinde kaldığı bildirilmiştir.64 Bu minimal invaziv cerrahi
müdahalenin uzun dönem prognoza etkisinin araştırılması gerekiyor.
Hemikranyektomi esas olarak, beynin serbest şekilde
genişlemesine olanak vererek dokulardaki yer deği24
şimlerinin hızlı surette giderilmesi ve sonraki ödemin
etkilerinin önlenmesine yönelik cerrahi bir KİBAS tedavisidir.65 Hematom boşaltılmasıyla birlikte veya tek
başına uygulanabilir. İki gözlemsel retrospektif hasta
serisi hemikraniektomi kullanımı ile mortalitede azalma
göstermiştir.66-67 İntraserebral kanamada hemikranyektominin güvenliği ve yararını belirlemek için randomize
bir çalışma gerekmektedir.
Hastanede bakım ve destek tedavileri
İSK hastalarının bir inme ünitesine68 veya özelleşmiş bir
nörolojik yoğun bakıma69 yatırılması erken mortalitede
azalmayla bağlantılı bulunmuş olsa da ülkemizdeki bir
inme ünitesi deneyimi bu sonuçları desteklememiştir.70
İSK’lı hastanın nöroloji ve nöroşirurji uzmanı ve 24 saat
BT imkanı olan bir merkeze nakledilmesi yararlıdır.
Nörolojik durumu bozulmakta olan, entübe veya kardiyo-respiratuvar güçlüğü olan hastalar ve nihayet yakın
takip ve müdahaleden en çok yararlanabilecek serebellar
kanamalı hastalar tercihen bir yoğun bakım ortamında
takip edilmelidir.
Hastanın pozisyonlanması
İntrakranyal basıncın ve aspirasyon riskinin azaltılması
amacıyla başın 30º’ye yükseltilmesi İSK hastalarında genel bir uygulamadır.
Sıvı tedavisi ve beslenme
İntravenöz hidrasyon için hipotonik solüsyonlar ödemi
arttırma riski taşıdıkları için kullanılmamalıdır. Birçok
merkezde izotonik sodyum temelli sıvılar 1 miligram/kilogram/saat dozunda uygulanır. Nörolojik yoğun bakım
ünitelerinde hipertonik solüsyonlar giderek artan şekilde
kullanılmakla birlikte bunların etki mekanizması, ideal
konsantrasyon ve infüzyon miktarları yeterince araştırılmamıştır. Modern nörolojik yoğun bakımlarda, kan
sodyum düzeyi non-spesifik olarak düşmekte olan, kafa
içi basınç artışına (KİBAS) yol açan lezyonu bulunan
hastalarda, %3’lük sodyum klorür içeren hipertonik
solüsyonlar genelde 30 ml/saat gibi bir infüzyon hızıyla
başlanıp, gereğine göre 10-60 ml/saat arasında bir dozda
kullanılmaktadır. Bu yaklaşım kullanıldığında, 6 saatte
birden daha az olmamak suretiyle hastanın serum sodyum düzeyinin belirlenmesi ve bunun tipik olarak 140145 mEq/litre ile 155-160 mEq/litre arasında tutacak
şekilde infüzyon hızının ayarlanarak gereğinde durdurulması hedeflenmektedir. Serum osmolalitesinin 320
mOsm/kg’ın altında tutulması da hiperviskoziteye bağlı
yan etkilerin ortaya çıkmasını önlemektedir.
Türkiye’den merkezlerin de hasta randomize ettiği, akut
inmede enteral beslenmeyle ilgili en geniş çalışma71 yutma güçlüğü olan hastaların erken dönemde nazogastrik
tüpten beslenmesi ile ilk 7 gün boyunca intravenöz hidrasyonla yetinilmesini karsılaştırmış ve klinik prognozda
önemli bir fark gösterilmemiştir. Daha ağır inmeli bir
grupta da erken dönemde perkütan endoskopik gastrostomi ile nazogastrik tüpten beslenme karsılaştırılmış ve
yine bir fark gösterilmemiştir. Bu çalışmaların ışığında
akut inmeden sonraki ilk birkaç günde hemen beslenKlinik Gelişim
menin başlanması çok kritik gözükmese de, nazogastrik
tüpten beslenme güvenli bir seçenektir72 ve özel bir kontrendikasyon olmayan hastalarda erken dönemde beslenmeye başlamanın daha fizyolojik olduğu düşünülmektedir. Tiamin ve folat vitaminleriyle destekleme, özellikle
vitamin eksikliğine yatkın kişilerde (yüksek dozda alkol
kullananlar, gastrointestinal emilimde bozukluk olanlar)
yararlıdır.
Derin ven trombozu profilaksisi
Elastik kompresyon çorapları ve eksternal pnömatik
kompresyon araçları derin ven trombozu (DVT) ve sonrasında gelişebilecek pulmoner embolizmin (PE) önlenmesi amacıyla hastaneye yatışta hemen yerleştirilmelidir.
İki metodun bir arada kullanılmasının tek başına kompresyon çorabından daha etkili olduğu gösterilmiştir.73
Düşük doz profilaktik heparin İSK hastalarında kanamanın 2. gününde başlanarak kullanılabilir,74 bu yaklaşım
pnömatik kompresyon cihazlarına ihtiyacı azaltarak fizik
tedaviyi kolaylaştırabilir. DVT profilaksisi ile ilgili bilgi
daha ziyade iskemik inme hastalarında yapılan araştırmalardan gelmektedir. İskemik inme hastalarında bir
düşük molekül ağırlıklı heparin olan Enoxaparin’in DVT
profilaksisinde fraksiyone olmayan heparinden üstün
olduğu ve hemorajik transformasyon riskini arttırmadığı
gösterilmiştir.75
Ağrı ve çekilme tedavisi ve ülser profilaksisi
Kanama riskini arttırmamak için İSK hastalarında nonsteroid anti-inflamatuvar (NSAID) ilaçlar kullanılmaması
genel pratiğe yerleşmiştir, parasetamol bunların yerine
güvenli bir seçenek oluşturur. Narkotik analjezikler
gerektiği zaman kullanılabilir ancak sedasyona yol açıp
nörolojik muayeneyi ve takibi zorlaştırdıkları unutulmamalıdır. Nikotin patch nikotin çekilme sendromuna bağlı
konfüzyon ve huzursuzluk durumunda kullanılabilir,
bunun kan basıncında artışa yol açabileceği unutulmamalıdır.76 Alkol veya madde bağımlılığı ve withdrawal
sendromu şüphesinde bunların spesifik tedavisi uygulanmalıdır. Proton pompa inhibitörleri gastrointestinal ülserlerin ve reflü/aspirasyona bağlı hasarın önlenmesinde
yararlı olmaktadır.
Diğer sistemik-metabolik bozuklukların tedavisi
İSK’li hastanın bakımında, diğer kritik hastalarda olduğu gibi, enfeksiyon, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği,
metabolik bozuklukların tedavisi büyük önem taşır.
Yüksek ateş sıklıkla enfeksiyona, atelektaziye, daha nadiren DVT’ye, kullanılan ilaçlara, subaraknoid boşluk
veya hipotalamustaki kana bağlı olarak gelişebilir. Kritik
hastalarda değişik sebeplerden ateş yükselmesi olabildiği
için enfeksiyon varlığını ve primer kaynağı ortaya koymak her zaman kolay olmaz. Yüksek ateş kötü prognozla
bağımsız olarak ilişkili olduğu için kültürler gönderildikten hemen sonra geniş spektrumlu ampirik antibiyoterapiye başlanması ve ateşin parasetamol ve gereğinde
soğuk uygulaması ile düşürülmesi yolu seçilmektedir.
Enfeksiyon kaynağı bulunursa bunun spesifik tedavisini
tamamlamak gerekir.
Klinik Gelişim
Hastaneye yatışta hiperglisemi İSK hastalarında da kötü
prognoz prediktörü olarak belirlenmiş,21,77 ancak mekanistik bir sebep sonuç ilişkisi gösterilememiştir. Çok
merkezli, randomize kontrollü bir çalışma olan UK
Glucose Insulin in Stroke Trial (GIST-UK) ilk 24 saatte
hastaneye başvuran, 114’ü İSK’li toplam 933 inme hastasında glikoz-potasyum-insülin infüzyonu ile sıkı normoglisemi sağlamanın yararını araştırmıştır.78 Bu tedavi
kontrol grubuna göre kan glikoz ve kan basıncını belirgin
şekilde düşürmüş ancak klinik bir yarar göstermemiştir.
Hipergliseminin insülin infüzyonu ile tedavisinin yoğun
bakım hastalarında yararlı olduğunu gösterir çalışmalar
bulunmakla birlikte,79-81 yakın tarihli dizaynı itibarıyla
öncekilerden daha üstün randomize bir çalışma bunun
tersi yönünde veriler ortaya çıkarmıştır.82 Özetle önceden
antidiyabetik ilaç kullanan hastalarda bunların hastanın
klinik ve beslenme durumuna göre devam ettirilmesi ve
hipergliseminin agresif olmayan bir insülin sliding scale
ile tedavisi makul yaklaşımlardır. Hipogliseminin çok
zararlı sonuçlara yol açabileceği ve akut dönemde sıkı
kontrolün henüz yararlılığının ispatlanmamış olduğu
unutulmamalıdır.
Sonuç
İntraserebral kanama çok ağır sonuçları olan bir nörolojik hastalık olmaya devam etmektedir, ancak daha iyi
tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için birçok cephede
çalışmalar sürmektedir. Hemostatik tedavilerin kanama
büyümesi açısından riskli gruplarda kullanılması, seçilmiş gruplarda erken cerrahi, minimal invaziv cerrahi gibi
yeni nöroşirurjikal yöntemler bunlardan sadece birkaçıdır. Günümüzde İSK hastasının nöroloji ve nöroşirurji
uzmanı olan bir merkezde yakın takibi, nörolojik ve
medikal sorunların erken dönemde tanınması ve agresif tedavileri yüz güldürücü sonuçlar sağlayabilecek en
önemli yaklaşımları oluşturmaktadır.
Kaynaklar
1.
Bornstein NM, Aranowich BD, Karepov VG, et al, The Tel Aviv
Stroke Registry: 3600 Consecutive Patients. Stroke, 1996; 27(10):
1770-1773.
2.
Gurol ME, Krespi Y, Tugcu B, et al. Istanbul Stroke registry:
analysis of 1260 consecutive patients. Eur J Neurology, 2001;
8(Suppl 2): 13-14.
3.
Massaro AR, Sacco RL, Mohr JP, et al. Clinical discriminators of
lobar and deep hemorrhages: the Stroke Data Bank. Neurology,
1991; 41(12): 1881-1885.
4.
Labovitz DL, Halim A, Boden-Albala B, et al. The incidence of
deep and lobar intracerebral hemorrhage in whites, blacks, and
Hispanics. Neurology, 2005; 65(4): 5518-522.
5.
Inagawa T. Risk factors for primary intracerebral hemorrhage
in patients in Izumo City, Japan. Neurosurg Rev, 2007; 30(3):
225-234; discussion 234.
6.
Smith EE, Koroshetz WJ. Epidemiology of Stroke, in Current
Clinical Neurology. In: Furie KL, Kelly PJ, Editors. Handbook
of stroke prevention in clinical practice. Humana Press: Totowa,
N.J. 2004; 1-1y.
7.
Lovelock CE, Molyneux AJ, Rothwell PM. Change in incidence
and aetiology of intracerebral haemorrhage in Oxfordshire, UK,
between 1981 and 2006: a population-based study. Lancet Neurol, 2007. 6(6): 487-493.
25
8.
Flaherty ML, Kissela B, Woo D, et al. The increasing incidence
of anticoagulant-associated intracerebral hemorrhage. Neurology,
2007; 68(2): 116-121.
28. Wada R, Aviv RI, Fox AJ, et al. CT angiography “spot sign”
predicts hematoma expansion in acute intracerebral hemorrhage.
Stroke, 2007; 38(4): 1257-1262.
9.
Broderick JP, Adams HP, Barsan W, et al. Guidelines for the management of spontaneous intracerebral hemorrhage: A statement
for healthcare professionals from a special writing group of the
Stroke Council, American Heart Association. Stroke, 1999; 30(4):
905-915.
29. Becker KJ, Baxter AB, Bybee HM, et al. Extravasation of radiographic contrast is an independent predictor of death in primary
intracerebral hemorrhage. Stroke, 1999; 30(10): 2025-2032.
10. Flaherty ML, Haverbusch M, Sekar P, et al. Long-term mortality
after intracerebral hemorrhage. Neurology, 2006; 66(8): 11821186.
11. Adams HP. Clinical manifestations of ischemic stroke. In: Adams
HP Editor. Principles of cerebrovascular disease. McGraw-Hill
Medical: New York, 2007: 91-116.
12. Adam HP. Clinical manifestations of hemorrhagic stroke. In:
Adams HP, Editor. Principles of cerebrovascular disease. McGraw-Hill Medical: New York. 2007; 117-130.
13. Chalela JA, Kidwell CS, Nentwich LM, et al. Magnetic resonance
imaging and computed tomography in emergency assessment of
patients with suspected acute stroke: a prospective comparison.
Lancet, 2007; 369(9558): 293-298.
14. Greenberg SM, Vernooij MW, Cordonnier C, et al. Cerebral
microbleeds: a guide to detection and interpretation. The Lancet
Neurology, 2009; 8(2): 165-174.
15. Knudsen KA, Rojand J, Karluk D, et al. Clinical diagnosis of
cerebral amyloid angiopathy: validation of the Boston criteria.
Neurology, 2001; 56(4): 537-539.
16. Zhu XL, Chan MS, Poon WS. Spontaneous intracranial hemorrhage: which patients need diagnostic cerebral angiography? A
prospective study of 206 cases and review of the literature. Stroke,
1997; 28(7): 1406-1409.
17. Hemphill JC 3rd, Bonovich DC, Besmertis L, et al. The ICH score:
a simple, reliable grading scale for intracerebral hemorrhage.
Stroke, 2001; 32(4): 891-897.
18. Kothari RU, Brott T, Broderick JP, et al. The ABCs of measuring
intracerebral hemorrhage volumes. Stroke, 1996; 27(8): 13041305.
19. Broderick JP, Brott TG, Duldner JE, et al. Volume of intracerebral
hemorrhage. A powerful and easy-to-use predictor of 30-day
mortality. Stroke, 1993; 24(7): 987-993.
20. Brott T, Broderick JP, Kothari R, et al. Early hemorrhage growth
in patients with intracerebral hemorrhage. Stroke, 1997; 28(1):
1-5.
21. Flibotte JJ, Hagan N, O’Donnell J, et al. Warfarin, hematoma
expansion, and outcome of intracerebral hemorrhage. Neurology,
2004; 63(6): 1059-1064.
22. Ansell J, Hirsch J, Poller L, et al. The pharmacology and management of the vitamin K antagonists: the Seventh ACCP Conference
on Antithrombotic and Thrombolytic Therapy. Chest, 2004; 126
(3 Suppl): 204S-233S.
30. Kim J, Smith A, Hemphill JC, et al. Contrast Extravasation on CT
Predicts Mortality in Primary Intracerebral Hemorrhage. AJNR
Am J Neuroradiol, 2008; 29: 520.
31. Robertson C. Every breath you take: hyperventilation and intracranial pressure. Cleve Clin J Med, 2004; 71 Suppl 1: S14-15.
32. Broderick J, Connolly S, Fledmann E, et al. Guidelines for the
management of spontaneous intracerebral hemorrhage in adults:
2007 update: a guideline from the American Heart Association/
American Stroke Association Stroke Council, High Blood Pressure Research Council, and the Quality of Care and Outcomes in
Research Interdisciplinary Working Group. Stroke, 2007; 38(6):
2001-2023.
33. Misra UK, Kalita J, Ranjan P, et al. Mannitol in intracerebral
hemorrhage: a randomized controlled study. J Neurol Sci, 2005;
234(1-2): 41-45.
34. Mulley G, Wilcox RG, Mitchell JR. Dexamethasone in acute
stroke. Br Med J, 1978; 2(6143): 994-996.
35. Poungvarin N, Bhoopat W, Viriyavejakul A, et al. Effects of dexamethasone in primary supratentorial intracerebral hemorrhage. N
Engl J Med, 1987; 316(20): 1229-1233.
36. Fujii Y, Takeuchi S, Sasaki O, et al. Multivariate analysis of predictors of hematoma enlargement in spontaneous intracerebral
hemorrhage. Stroke, 1998; 29(6): 1160-1116.
37. Qureshi AI, Bliwise DL, Bliwise NG, et al. Rate of 24-hour blood
pressure decline and mortality after spontaneous intracerebral
hemorrhage: a retrospective analysis with a random effects regression model. Crit Care Med, 1999; 27(3): 480-485.
38. Mayer SA, Lignelli A, Fink ME, et al. Perilesional blood flow and
edema formation in acute intracerebral hemorrhage: a SPECT
study. Stroke, 1998; 29(9): 1791-1798.
39. Powers WJ, Zazulia AR, Videen TO, et al. Autoregulation of cerebral blood flow surrounding acute (6 to 22 hours) intracerebral
hemorrhage. Neurology, 2001. 57(1): p. 18-24.
40. Schellinger PD, Jansen O, Fiebach JB, et al. Stroke MRI in intracerebral hemorrhage: is there a perihemorrhagic penumbra? Stroke,
2003; 34(7): 1674-1679.
41. Tayal AH, Gupta R, Yonas H, et al. Quantitative perihematomal
blood flow in spontaneous intracerebral hemorrhage predicts inhospital functional outcome. Stroke, 2007; 38(2): 319-324.
42. Anderson CS, Huang Y, Wang JG, et al. Intensive blood pressure
reduction in acute cerebral haemorrhage trial (INTERACT): a randomised pilot trial. The Lancet Neurology, 2008; 7(5): 391-399.
43. Qureshi AI. Antihypertensive treatment of acute cerebral hemorrhage*. Critical Care Medicine. Publish Ahead of Print: p.
10.1097/CCM.0b013e3181b9e1a5.
23. Piriyawat P, Morgenstren LB, Yawn DH, et al. Treatment of acute
intracerebral hemorrhage with epsilon-aminocaproic acid: a pilot
study. Neurocrit Care, 2004; 1(1): 47-51.
44. Cottrell JE, Patel K, Turndorf H, et al. Intracranial pressure changes induced by sodium nitroprusside in patients with intracranial
mass lesions. J Neurosurg, 1978; 48(3): 329-331.
24. Mayer SA, Brun NC, Begtrup K, et al. Recombinant activated factor VII for acute intracerebral hemorrhage. N Engl J Med, 2005;
352(8): 777-85.
45. Passero S, Rocchi R, Rossi S, et al. Seizures after spontaneous
supratentorial intracerebral hemorrhage. Epilepsia, 2002; 43(10):
1175-1180.
25. Mayer SA, Brun NC, Begtrup K, et al. Randomized, placebocontrolled, double-blind phase III study to assess rFVIIa efficacy
in acute intracerebral hemorrhage: the FAST trial. Abstracts of
the 16th European Stroke Conference. Vol 23 Suppl 2. Glasgow,
United Kingdom: Cerebrovasc Dis; 2007:10.
46. Vespa PM, Nuwer MR, Nenov V, et al. Acute seizures after intracerebral hemorrhage: a factor in progressive midline shift and
outcome. Neurology, 2003; 60(9): 1441-1446.
26. Goldstein JN, Fazen LE, Snider R, et al. Contrast extravasation
on CT angiography predicts hematoma expansion in intracerebral
hemorrhage. Neurology, 2007; 68(12): 889-894.
27. Murai Y, Takagi R, Ikeda Y, et al. Three-dimensional computerized tomography angiography in patients with hyperacute
intracerebral hemorrhage. J Neurosurg, 1999; 91(3): 424-431.
26
47. Naidech AM, Kreiter KT, Janjua N, et al. Phenytoin exposure is
associated with functional and cognitive disability after subarachnoid hemorrhage. Stroke, 2005; 36(3): 583-587.
48. Holtkamp M. The anaesthetic and intensive care of status epilepticus. Curr Opin Neurol, 2007; 20(2): 188-193.
49. Claassen J, Jetté N, Chum F, et al., Electrographic seizures and
periodic discharges after intracerebral hemorrhage. Neurology,
2007; 69(13): 1356-1365.
Klinik Gelişim
50. Xi G, Keep RF, Hoff JT. Mechanisms of brain injury after intracerebral haemorrhage. Lancet Neurol, 2006; 5(1): 53-63.
spontaneous intracerebral haematomas. Acta Neurochir (Wien),
1983; 69(1-2): 53-60.
51. Batjer HH, Reisch JS, Allen BC, et al. Failure of surgery to improve
outcome in hypertensive putaminal hemorrhage. A prospective
randomized trial. Arch Neurol, 1990; 47(10): 1103-1106.
67. Murthy JM, Chowdary GV, Murthy TV, et al. Decompressive craniectomy with clot evacuation in large hemispheric hypertensive
intracerebral hemorrhage. Neurocrit Care, 2005; 2(3): 258-262.
52. Chen X, Yang H, Cheng Z. A prospective randomised trial of
surgical and conservative treatment for hypertensive intracerebral
haemorrhage. Acta Acad Med Shanghai, 1992; 19: 237–240.
68. Ronning OM, Guldvog B, Stavem K. The benefit of an acute stroke
unit in patients with intracranial haemorrhage: a controlled trial. J
Neurol Neurosurg Psychiatry, 2001; 70(5): 631-634.
53. Juvela S, Heiskanen O, Poranen A, et al. The treatment of spontaneous intracerebral hemorrhage. A prospective randomized trial
of surgical and conservative treatment. J Neurosurg, 1989; 70(5):
755-758.
69. Diringer MN, Edwards DF. Admission to a neurologic/neurosurgical intensive care unit is associated with reduced mortality
rate after intracerebral hemorrhage. Crit Care Med, 2001; 29(3):
635-640.
54. Morgenstern LB, Frankowski RF, Shedden P, et al. Surgical
treatment for intracerebral hemorrhage (STICH): a single-center,
randomized clinical trial. Neurology, 1998; 51(5): 1359-1363.
70. Krespi Y, Gurol ME, Coban O, et al. Stroke unit versus neurology
ward--a before and after study. J Neurol, 2003; 250(11): 13631369.
55. Zuccarello M, Brott T, Derex L, et al. Early surgical treatment for
supratentorial intracerebral hemorrhage: a randomized feasibility
study. Stroke, 1999; 30(9): 1833-1839.
71. Dennis MS, Lewis SC, Warlow C. Effect of timing and method of
enteral tube feeding for dysphagic stroke patients (FOOD): a multicentre randomised controlled trial. Lancet, 2005; 365(9461):
764-772.
56. Teernstra OP, Evers SM, Lodder J, et al. Stereotactic treatment of
intracerebral hematoma by means of a plasminogen activator: a
multicenter randomized controlled trial (SICHPA). Stroke, 2003;
34(4): 968-974.
57. Morgenstern LB, Demchuk AM, Kim DH, et al. Rebleeding leads
to poor outcome in ultra-early craniotomy for intracerebral hemorrhage. Neurology, 2001; 56(10): 1294-1299.
58. Mendelow AD, Gregson BA, Fernandes HM, et al. Early surgery
versus initial conservative treatment in patients with spontaneous
supratentorial intracerebral haematomas in the International Surgical Trial in Intracerebral Haemorrhage (STICH): a randomised
trial. Lancet, 2005; 365(9457): 387-397.
59. Mendelow AD, Unterberg A. Surgical treatment of intracerebral
haemorrhage. Curr Opin Crit Care, 2007; 13(2): 169-174.
60. Gurol ME, St Louis EK. Treatment of cerebellar masses. Curr
Treat Options Neurol, 2008; 10(2): in press.
61. Miller CM, Vespa PM, McArthur DL, et al. Frameless stereotactic
aspiration and thrombolysis of deep intracerebral hemorrhage is
associated with reduced levels of extracellular cerebral glutamate
and unchanged lactate pyruvate ratios. Neurocrit Care, 2007;
6(1): 22-29.
72. Donnan GA, Dewey HM. Stroke and nutrition: FOOD for thought. Lancet, 2005; 365(9461): 729-730.
73. Lacut K, Bressollette L, Le Gal G, et al. Prevention of venous
thrombosis in patients with acute intracerebral hemorrhage.
Neurology, 2005; 65(6): 865-869.
74. Boeer A, Voth E, Henze T, Prange HW. Early heparin therapy in
patients with spontaneous intracerebral haemorrhage. J Neurol
Neurosurg Psychiatry, 1991; 54(5): 466-467.
75. Sherman DG, Albers GW, Bladin C,et al. The efficacy and safety
of enoxaparin versus unfractionated heparin for the prevention of
venous thromboembolism after acute ischaemic stroke (PREVAIL
Study): an open-label randomised comparison. Lancet, 2007;
369(9570): 1347-1355.
76. Mayer SA, Chong JY, Ridgeway E, et al. Delirium from nicotine
withdrawal in neuro-ICU patients. Neurology, 2001; 57(3): 551553.
77. Passero S, Ciacci G, Ulivelli M. The influence of diabetes and
hyperglycemia on clinical course after intracerebral hemorrhage.
Neurology, 2003; 61(10): 1351-1356.
62. Montes JM, Wong JH, Fayad PB, Awad IA. Stereotactic computed
tomographic-guided aspiration and thrombolysis of intracerebral
hematoma : protocol and preliminary experience. Stroke, 2000;
31(4): 834-840.
78. Gray CS, Hildreth AJ, Alberti GK, O’Connell JE. Glucose-potassium-insulin infusions in the management of post-stroke hyperglycaemia: the UK Glucose Insulin in Stroke Trial (GIST-UK).
Lancet Neurol, 2007; 6(5): 397-406.
63. Vespa P, McArthur D, Miller C, et al. Frameless stereotactic
aspiration and thrombolysis of deep intracerebral hemorrhage is
associated with reduction of hemorrhage volume and neurological
improvement. Neurocrit Care, 2005; 2(3): 274-281.
79. Van den Berghe G, Wilmer A, Hermans G, et al. Insulin therapy
protects the central and peripheral nervous system of intensive
care patients. Neurology, 2005; 64(8): 1348-1353.
64. Morgan T, Zuccarello M, Narayan R, et al. Preliminary findings of
the minimally-invasive surgery plus rtPA for intracerebral hemorrhage evacuation (MISTIE) clinical trial. Cerebral Hemorrhage.
Vol 105: Springer Vienna; 2008:147-151.
65. Mitchell P, Gregson BA, Vindlacheruvu RR, Mendelow AD.
Surgical options in ICH including decompressive craniectomy. J
Neurol Sci, 2007; 261(1-2): 89-98.
66. Dierssen G, Carda R, Coca JM. The influence of large decompressive craniectomy on the outcome of surgical treatment in
Klinik Gelişim
80. Van den Berghe G, Wilmer A, Hermans G, Meersseman W. Two
large ICU-based IIT trials. Intensive insulin therapy in the medical
ICU. N Engl J Med, 2006; 354(5): 449-461.
81. Van den Berghe G, Wouters P, Weekers F, et al. Intensive insulin
therapy in the critically ill patients. N Engl J Med, 2001; 345(19):
1359-1367.
82. Moghissi ES, Korytkowski MT, DiNardo M, et al. The NICE-SUGAR Study Investigators, Intensive versus Conventional Glucose
Control in Critically Ill Patients. N Engl J Med, 2009; 360(13):
1283-1297.
27
Download