Sorularlarisale.com Allah'ın isimlerinin bu dünyada kafi derecede tecelli ettiği söyleniyor. Tüm isimler ahirette tam tecelli edecek. Ama Allah'ın bu dünyada mazluma tam hakkını, zalime tam cezasını verdiğini görmeden, onun tam adalet sahibi olduğundan nasıl bahsedebiliriz? Adalet: Kelime olarak zulüm etmemek, herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak manalarına geliyor. Üstad Hazretleri adaleti şu şekilde tarif ediyor: "Adalet iki şıktır. Biri müsbet, diğeri menfidir. Müsbet ise, hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adalet, bu dünyada bedahet derecesinde ihatası vardır. Çünkü, Üçüncü Hakikatte ispat edildiği gibi, her şeyin istidat lisanıyla ve ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla ve ıztırar lisanıyla Fâtır-ı Zülcelâlden istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor. Demek adaletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat'î vardır." Müspet adalet, her şeyin yerli yerine konulması ve her hak sahibine hakkının verilmesi anlamındadır. Mesela, kuzunun bedenine aslan ruhu, aslanın bedenine de kuzu ruhu yerleştirmek adalete uygun olmaz. Kulağın yüzdeki orantısı faraza iki metre olsa, adalet ve ölçüye sığmaz. Yüzün aritmetik alanında her azanın boyutları ince bir ölçü içinde düzenleniyor. Faraza, yüzdeki burun bütün yüzü kaplayacak derecede büyük olsa, diğer azaların hakkına tecavüz etmiş olur ki, bu da bir adaletsizlik tezahürüdür. Dünya yüzünde unsur ve elementler adil bir şekilde dizayn edilmiştir. Şayet demir bütün dünya yüzünü kaplasa idi, hem hayat olmaz, hem de diğer unsur ve elementlerin varlığına haksızlık edilmiş olurdu. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, kainatın umumunda mükemmel bir ölçü ve adaletin gözetildiği anlaşılır. Yani kainattaki bütün ahenk ve ölçüler, intizam ve kaideler hepsi adaletin bu şıkkının tezahürüdür. Her şey mutlak adalet ve ölçü içinde yaratılmıştır. Böyle mutlak adalet ve ölçü sahibi olduğu, kainat ile sabit olan bir zatın, adaletsizliği netice verecek olan ahreti yaratmaması düşünülemez, mesajı verilmek isteniyor. page 1 / 2 "İkinci kısım, menfidir ki, haksızları terbiye etmektir. Yani, haksızların hakkını, tazip ve tecziye ile veriyor. Şu şık ise, çendan tamamıyla şu dünyada tezahür etmiyor. Fakat o hakikatin vücudunu ihsas edecek bir surette, hadsiz işarat ve emarat vardır. Ezcümle, kavm-i Âd ve Semûd'dan tut, ta şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i tedip ve te'ziyâne-i tâzip, gayet âli bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat'î ile gösteriyor."(1) Allah’ın, adaletin ikinci şıkkını azıcık eksik ve nakıs bırakması, ahiret hayatına işaret etmek ve asıl mahkemenin orada kurulacağına bir vesikadır. Yoksa, adaletin hakiki mahiyeti ve özü bu dünyada da tam tecelli etmiştir. Müspet adalet bunun en büyük delilidir. Nitekim bu dünyada menfi adaletin tecellileri vardır. İster fert olarak ister toplum olarak maruz kaldığımız bir çok sıkıntı ve musibetlerin gelme sebeplerinden birisi de adaletin hassas terazisidir. Geçmişte bir çok zalim ve sapkın kavimlerin topluca helak olmaları, Birinci ve İkinci Dünya harpleri, sel deprem, salgın gibi musibetler hep menfi adaletin tecellileridir. Hem mutlak adaleti sadece ceza ile tartmak doğru değildir. Mutlak adaletin en büyük göstergesi müspet adalettir ki, kainatta en küçük zerreden tut ta en büyük yıldızlara kadar her şeyde tezahür ediyor. Böyle bir adaletin bazı imhal edilmiş hakları ihmal etmesi kabil ve mümkün değildir. Elbette eksik kalan bu haklar ahirette tamamlanacaktır. Bundan şüphe etmek kainatın her tarafında tecelli eden adaletten şüphe etmek anlamına gelir ki, evhamdan başka bir şey değildir. (1) bk. Sözler, Onuncu Söz, Mukaddime, Haşiye page 2 / 2 Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)