Uploaded by common.user18351

Uluslararası Söz, Sanat, Sağlık Sempozyumu Bildirileri

ULUSLARARASI
SÖZ, SANAT, SAĞLIK
SEMPOZYUMU
21-23 Ekim 2015 / Edirne
BİLDİRİLER
Editörler
Yüksel TOPALOĞLU
Barış B. ACAR
Ayşe Nur ÖZDEMİR
Seda ÇETİN
Trakya Üniversitesi Yayın No: 178
ULUSLARARASI SÖZ, SANAT, SAĞLIK SEMPOZYUMU
21-23 Ekim 2015 / Edirne
BİLDİRİLER
Editörler
Yüksel TOPALOĞLU
Barış B. ACAR
Ayşe Nur ÖZDEMİR
Seda ÇETİN
Baskı Hazırlık
DBY Ajans
Kapak Tasarım
Emre GÜNGÖR
Baskı-Cilt
Şenyıldız Yay. Matbaacılık Ltd. Şti.
Gümüşsuyu Cad. Işık Sanayi Sitesi No: 19/102
Topkapı / İstanbul Tel: +90 212 483 47 91
Sertifika No: 11964
1. Baskı: Temmuz 2016
ISBN: 978-975-374-200-9
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 27408
© Bütün yayın hakları“Trakya Üniversitesi”ne aittir. Kaynak gösterilerek
tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alıntılar dışında,
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez,
elektronik ve mekanik yolla çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.
Trakya Üniversitesi Rektörlüğü
Balkan Yerleşkesi / EDİRNE
Telefon
: +90 (284) 236 49 81
Faks
: +90 (284) 223 42 03
E-Posta
: [email protected]
KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI
Library Cataloging-in-Publication Data (CIP)
Uluslararası Söz, Sanat, Sağlık Sempozyumu
21-23 Ekim 2015 / Edirne Bildiriler,
Editörler: Yüksel TOPALOĞLU, Barış B. ACAR,
Ayşe Nur ÖZDEMİR, Seda ÇETİN
ISBN: 978-975-374-200-9
16,0 x 23,5 cm, xvi + 592 = 608 sayfa
1- Söz, Sanat, Sağlık 2- Edirne 3- Bildiriler
Bu bildiri kitabı Trakya Üniversitesi TÜBAP 2015/6 numaralı Bilimsel Araştırma Projesinin desteği ile basılmıştır.
19. Yüzyıl Saz Şairleri ve Günümüz Dil Problemleri
Ahmet Emre DAĞTAŞOĞLU [*]
ÖZ: Dil, düşünce üretimini, bildirişimi ve değerlerin sonraki nesillere aktarımını mümkün kıldığı için toplumun en temel kurumlarından birisini oluşturmaktadır. Bu bakımdan dilin zenginleşip gelişmesi ve dil bilincinin oluşması büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de ise dil üzerine yapılan tartışmalar çoğunlukla ideolojik zeminde yürümekte, buna bağlı olarak verimli sonuçlar elde edilememektedir. Bu çalışmada ise ideolojik yaklaşımlar bir tarafa bırakılarak 19. yüzyıl saz şairlerinin
oluşturdukları zengin dil evreninin özellikleri, tarihsel arka planına da değinilerek incelenecek ve buna bağlı olarak günümüz dil problemleriyle ilgili ne gibi çözüm önerileri getirilebileceği üzerinde durulacaktır. Böylece konu tarihsel bir süreklilik gözetilerek ele alınmış olacağı gibi, yapılan tespitler edebî eserlere dayandırıldığı için öznel ve ideolojik yaklaşımlar bertaraf edilmiş olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dil, Saz Şairleri, 19. Yüzyıl, Halk Edebiyatı, Dil Felsefesi.
19th Century Troubadours and the Contemporary
Language Problems
ABSTRACT: Language is one of the corner stones of a society in that it is possible not only to produce ideas but also to communicate and convey the social values to the next generations through it. In this respect, both the development of language
and linguistic consciousness have a vital importance. However, most of the issues concerning language are discussed in an
ideological course in Turkey. As a matter of fact, these discussions cannot produce efficient results. In this study, the properties of the language which occurred in the poetry of 19th century troubadours are investigated, leaving aside the ideological approaches, and thus the probable solutions about our contemporary language problems are proposed. In this way, the
subject is examined a historical continuity and the subjective and ideological approaches are eliminated as well.
Keywords: Language, Troubadours, 19th Century, Folk Literature, Philosophy of Language.
Giriş
Bir toplumun temelini değerler ve bu değerler üzerine inşa edilen kurumlar oluşturmaktadır. Bu anlamda toplumun değerlerinin nesilden nesile aktarılması ve düzenlenip yenilenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu hususta dil, en büyük rolü üstlenen kurumlardan biridir. Çünkü söz
konusu değerlerin nesilden nesile aktarılabilmesi ancak dil ile mümkündür. Fakat dilin önemi bununla sınırlı değildir. Zira dil doğrudan düşünme ile bağlantılı olduğu için 1 dünyayı kavramamızı
[*]
1
Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. [email protected]
Dilin doğrudan düşünme ile bağlantılı olduğu hemen hemen tüm düşünürler tarafından kabul edilmesine rağmen dilin
düşünceden önce mi yoksa sonra mı geldiği bir tartışma konusudur. Ancak çalışmamız için dil ve düşünce arasında
291
ULUSLARARASI SÖZ, SANAT, SAĞLIK SEMPOZYUMU
ve çevremizi dönüştürebilmemizi sağlamakta, bu bağlamda hem bireylerin kimliklerinin oluşumunda hem de toplumların gelişiminde büyük bir rol oynamaktadır. 2 Leibniz de bu anlamda “gerçekten dillerin insan zihinlerinin en iyi aynası olduğuna inanıyorum” 3 demekte, Humboldt ise “her
dilden ulusal karakter hakkında sonuçlar çıkarılabilir” 4 tespitinde bulunarak dilin toplumun özelliklerini yansıtabildiğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla dili tanımak ve ondaki değişimleri kavramak
tarih bilincinin gelişmesine katkı sağlayacağı gibi, bireyi ve toplumu daha isabetli bir biçimde anlamayı mümkün kılacaktır.
Ancak ne yazık ki bu mesele Türkiye’de tarihî ve felsefi bir perspektiften yoksun biçimde,
ideolojik yaklaşımlarla tartışılmaktadır. Kimileri Cumhuriyet devrimlerinin dile ne kadar zarar verdiğini savunarak bu devrimleri mahkûm etmekte, kimileri de Arap ve Fars dillerinden Türkçeye
yerleşmiş kelimelere âdeta “alerji” duyarak bu devrimlere haddinden fazla önem vermektedir. Meseleyi bu ideolojik çerçevenin dışında tarihî ve felsefi bir perspektiften ele alarak sorunların çözümüne katkı sağlamamız mümkün olabilir. Bunun için 19. yüzyıl saz şairlerinin dil evrenine dikkat
çekmek oldukça işlevsel olacaktır. Zira aşağıda temellendirilmeye çalışılacağı üzere bu dönemin
günümüz için bile dikkate değer yönlerinin bulunduğu söylenebilir. Bu amaçla önce 19. yüzyıl saz
şairlerinin arka planını oluşturan tarihsel süreç ana hatlarıyla sergilenecek, ardından 19. yüzyıl saz
şairlerinin dil evreni üzerinde durulacak ve son olarak da bu dönemde teşekkül eden dil evreninin
bugün için ne gibi bir önem taşıdığı üzerinde durulacak ve yaşadığımız dil sorunlarının çözümünde
nasıl kullanılabileceği hakkında önerilerde bulunulacaktır.
19. Yüzyıl Saz Şairlerinin Tarihi Arka Planı
Malum olduğu üzere Anadolu’ya gelen Türkler hem göç esnasında, hem de Anadolu’ya yerleşme döneminde çok çeşitli toplumlar ve kültürlerle temasta bulunmuşlar, bunun bir sonucu olarak önemli değişimlere uğramışlardır. Dil de değişime uğrayan kurumlardan birisidir. Söz konusu
değişimi anlayabilmek için, dilin kendisini en açık biçimde gösterdiğini söyleyebileceğimiz sanat
dalı olan edebiyata bakmak ufuk açıcı olacaktır. Bu değişimin kökenleri çok daha gerilere gitmesine rağmen konumuz itibariyle 13. yüzyıldan başlayarak meseleyi incelemek bizim için yeterlidir.
Çünkü önceden yekpare bir özellik gösteren edebiyat bu yüzyıldan itibaren “divan edebiyatı” ve
“halk edebiyatı” olarak iki ana koldan gelişmeye başlamıştır. 5 Divan edebiyatı aruz veznini kullanan ve Arapça-Farsça kelimelerin yoğun olduğu, yüksek zümreye ait bir türken, halk edebiyatı 6
2
3
4
5
6
yadsınamaz bir bağlantı bulunduğunu tespit etmek yeterli olduğu için bu mesele ayrıntılı bir biçimde tartışılmayacaktır. Bu konuda bk. Roger Langham Brown, Wilhelm von Humboldt’s Conception of Linguistic Relativity, Mouton &
Co., Netherlands, 1967, s. 54 vd. Ayrıca bk. S. Morris Engel, Language and Illumination, Martinus Nijhoff Pub., Netherlands, 1969, s. 80 vd.
Bedia Akarsu, Değişen Dünya Değişen Değerler, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 149-150. Ayrıca bk. Jack Goody, Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim, (Çev.: Osman Bulut), Pinhan Yay., İstanbul, 2013, s. 27.
G. W. Leibniz; New Essays on Human Understanding Book III, Chap. VII, [333] § 6, Trans. Peter Remnant&Jonathan
Bennett, Cambridge University Press, 2nd ed., New York, 1997.
Wilhelm von Humboldt, “Über die Verschiedenheit des Menschlichen Sprachbaues und ihren Einfluss auf die Geistige Entwickelung des Menschengeschlechts”, Wilhelm von Humboldt’s Gesammelte Werke VI, Verlag von G. Reimer, Berlin, 1848, s. 205.
Şemseddin Kutlu, Dertli, Kültür ve Turzim Bakanlığı Yay., Ankara, 1988, s. 35. Bu konuda ayrıca bk. Fuad Köprülü,
Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1980, s. 334 vd.
“Halk edebiyatı” tartışmaya açık bir terimdir. Şöyle ki saz şairlerinin eserleri anonim halk eserleri olmadıklarından
bunların “halk edebiyatı” başlığında değerlendirilmemesi gerektiğini savunanlar olmuştur. Örneğin Köprülü “aşık
tarzı birçoklarının hala zannetikleri gibi bir halk sanatı değildir” tespitinde bulunmakta ve bunları birbirinden ayırmak
gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır. Bu konuda bk. Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Yay.,
292
Ahmet Emre DAĞTAŞOĞLU
daha çok hece veznini kullanan, sade bir dil yapısına sahip tür olarak kendini göstermektedir. 7 Bu
iki ana damarın 16. yüzyıla kadar kendi imkânlarını kullanarak geliştikleri ve başarılı örnekler verdikleri görülmektedir. Ancak bu asırdan sonra, bilhassa divan edebiyatındaki duraklama ve sıradanlaşma nedeniyle bu iki ana akım arasında bir yakınlaşma ve etkileşim başlamıştır. Bunun divan edebiyatındaki ilk önemli örnekleri Nedim ve Şeyh Galip tarafından verilmiştir, zira bu şairler koşma
formunda, hece ölçüsüyle, dil bakımından sade eserler yazmışlar ve halk edebiyatının kimi unsurlarını divan edebiyatına sokmuşlardır. Divan edebiyatından önemli ölçüde etkilenen ve bu edebiyatın unsurlarını şiirlerinde başarılı bir biçimde kullanan ilk saz şairleri ise Âşık Ömer ve Gevheri’dir. 8
Bu şairler aruz veznini az da olsa kullanmaya başlamalarının yanı sıra Arapça ve Farsça kelimeleri
de haznelerine almışlardır. Böylece “halk şairlerinin dil hazineleri hayli zenginlik kazanmış”tır. 9
Bu iki şiir türü arasındaki yakınlaşmanın başka bir nedeni ise benzer şekilde iki farklı mecrada
akan divan ve halk müzikleri arasındaki etkileşimdir. Zira sözlü geleneğin güçlü olduğu kültürlerde
müzik ve söz arasında her zaman yakın bir ilişki olduğu, bu sebeple bu hususların birbirinden ayrı
ele alınmaması gerektiği bilinmektedir. Vansina’nın belirttiği üzere “melodi ve ritm dikkate alınmalıdır (mention), çünkü bunların hafızayı desteklediği iyi bilinmektedir. Birçok insan bir şarkının
sözlerini melodi sayesinde hatırlamaktadır.” 10 Bu bağlamda Reinhard’ın Lale Devri’ndeki gelişmeleri aktarırken dönemle ilgili yaptığı şu tespitleri hatırlamak yerinde olacaktır.
“… böylece halk müziği de önceki zamanlara göre daha fazla dinlenmiş oldu. Sanat müziği
etkisini kuvvetli bir şekilde arttırırken, folklorik öğeler tek tek ele alındı. Müzik konusunda sürekli ve etkili gelişmeler kaydedildi. Tekkelerin şarkılarında, sözsüz parçalarda ve klasik müzikle folklor arasında bir alışveriş başladı. Böylece Türk müziğini besleyen iki nehir birleşti.” 11
Bu iki ana akım arasındaki yakınlaşmanın tek sebebi elbette ki divan edebiyatındaki duraksama ve iki müzik türünün yakınlaşması değildir, aksine çok daha önemli gelişmelerden söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki, medrese tahsilinin halk kesimlerine kadar genişlemesidir. Ancak
bu gelişme tasarlanmış bir eğitim programının sonucu değildir. Şerif Mardin’in tespitine göre “Osmanlı ekonomisinin yıkımı, devlet memuriyetine üşüşen bir işsizler ordusu ortaya çıkardı. Ayrıca,
medrese öğrencilerinin saflarını kabarttı.” 12 Birçok 19. yüzyıl saz şairinin yolunun öyle ya da böyle
medreseye uğramış olmasının nedenlerinden birini bu olgu oluşturmaktadır. Bunun önemi, çoktan
7
8
9
10
11
12
Ankara, 1966, s. 179. Ancak bu eserleri, benzer kültür ortamının ürünleri olmaları ve aynı ilkelere dayanmaları sebebiyle “halk edebiyatı” başlığı altına alanlar da bulunmaktadır. Bu konuda bk. Şükrü Elçin, “Halk Edebiyatı”, Halk
Edebiyatı Araştırmaları-1, Akçağ Yay., 2. bs., Ankara, 1997, s. 2-3. Ayrıca bk. Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk
Halk Edebiyatı, BilgeSu Yay., Ankara, 2013, s. 28. Bizim tercihimiz de “halk edebiyatı” terimini, belirli bir biçim birliği taşıyan, benzer estetik duyarlılıkları yansıtan ve geniş halk kitleleri tarafından beğenilip uzun yıllar sözlü kültür
ürünü olarak hafızalarda taşınan eserlerin tümünü kapsayacak şekilde kullanmaktan yanadır. Dolayısıyla bu çalışmada
saz şairlerinin eserleri “halk edebiyatı” başlığı altında değerlendirilmiş ve gerektiğinde “saz şairleri” ve “halk edebiyatı” terimlerinin yan yana kullanılmasından geri durulmamıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Türk Edebiyatında Cereyanlar”, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yay., 11. bs., İstanbul, 2011, s. 105.
Şemseddin Kutlu, age., s. 38. Bu konuda ayrıca bk. İ. Seçkin Aydın, “19. Yüzyıl Aşık Edebiyatında Gelenek ve Yönelimler”, Folklor/Edebiyat S. 33, 2003/1, s. 289.
Şemseddin Kutlu, age., s. 39.
Jan Vansina, Oral Tradition As History, The University of Wisconsin Press, USA, 1985, s. 46. Bu konuda ayrıca bk.
Eric A. Havelock, “The Coming of Literate Communication to Western Culture”, Journal of Communication, Vol. 30
issue 1, 1980, s. 94. Ayrıca bk. Eric A. Havelock, “Oral Composition in the Oedipus Tyrannus of Sophocles”, New
Literary History, Vol. 16, No. 1, Oral and Written Traditions in the Middle Ages (Autumn, 1984), s. 182.
Kurt-Ursula Reinhard, Türkiye’nin Müziği, C. 1, (Çev.: Sinemis Sun), Sun Yayınevi, Ankara, 2007, s. 35.
Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Yay., 5. bs., İstanbul, 2004, s. 189.
293
ULUSLARARASI SÖZ, SANAT, SAĞLIK SEMPOZYUMU
başlamış olan divan ve halk edebiyatı yakınlaşmasını desteklemiş olmasındadır. Bu olgu aynı zamanda 19. yüzyıl saz şairlerinin kullandığı Arapça ve Farsça kelimelerin yoğunluğunu, dinî temaların önceki asırlara nazaran daha çok işlenmesini de açıklamaktadır.
Üzerinde durulması gereken başka bir husus ise, Osmanlı Devleti’nin imparatorluk olmasının ardından merkezî yönetimin güçlenmesi ve buna bağlı olarak 16. yüzyıldan itibaren şehir hayatının canlanmasıdır. Bu sayede kültürel merkezler payitaht ile daha ciddi etkileşimlere girmiş, merkezle daha sıkı
ilişkiler tesis edilmiştir. Bu durum zümreler arasındaki etkileşimi arttırmış ve yüksek zümreye ait kesimlerin dışında kalan halkın da yüksek kültürden unsurlar almasına yol açmıştır. Fuad Köprülü de canlanan
şehir hayatının saz şairleri üzerindeki etkisine vurgu yaptıktan sonra şu tespitleri yapmaktadır:
“XVI.–XVIII. asırlarda İmparatorluk’un Asya ve Avrupa’daki büyük şehir ve kasabalarında oldukça kalabalık münevver bir sınıf vardı ki, İslam ilimleri’ni ve edebiyatları’nı layıkıyla kavramıştı; maddi refah ve servetle birlikte bu yüksek kültür havası, uzun asırlar
boyunca, daha aşağı seviyedeki diğer içtimai sınıflara da geçerek umumi zevk ve fikir seviyesini yükseltmişti.” 13
Tüm bu olgulara III. Selim zamanında başlayan ve II. Mahmut zamanında hızlanan, devletin
dilde sadeleşme politikasını eklemek gerekmektedir. 14 Üstelik padişahların son derece bilinçli bir
biçimde bu yolu tercih ettikleri, söylemleri ve eylemleriyle de bunu destekledikleri görülmektedir. 15
Devletin bu politikayı benimsemesinin ardından gazete ve dergi gibi halka dönük çalışmalar başlamış ve halkın anlayabileceği bir Türkçe önem kazanmıştır. 16 Konumuzla ilgisiz gibi görünen bu
meselenin önemine işaret etmek için, saz şairlerinin eskiden büyük kentlerde itibar görmezken bu
dönemle birlikte şöhret kazandıklarını hatırlatmak yerinde olacaktır. Bu bağlamda Şemseddin Kutlu
da Dertli’nin hayat hikâyesinden bahsederken şunları aktarmaktadır.
“Osmanlı İmparatorluğu’nun bu muhteşem şehrine, yirmi beş otuz yıl sonra ikinci defa olarak gelişinde şair, ilk gelişinde olduğu gibi, aşırı bir zorluğa ve horlanmaya uğramaz. Zaten
aradan geçen zaman mesafesi içinde İstanbul’da bazı değişiklikler, inkılaplar da meydana
gelmiştir. … halk yığınlarının mahsülleri olan Halk Edebiyatı da öyle eskisi gibi fazla küçümsenmemektedir. Kültür ve dil seviyesince biraz daha olgunlaşan Halk Edebiyatı İstanbul’da
da kendisine yer açabilme yoluna girmiştir.” 17
Buradan da anlaşılabileceği üzere hem devletin bu yaklaşımı hem de dönemin sosyal-siyasal
şartları halk edebiyatının gelişmesi için uygun bir ortam yaratmıştır. Dolayısıyla devletin kısmi müdahalesine rağmen 16. yüzyıldan 19. yüzyıla gelen süreçte dilin doğal seyri içinde bir gelişim gösterdiği ve tüm bu etkenlerin zaman içinde birikerek 19. yüzyılda saz şairlerinin zengin dil evreninin
ortaya çıkmasını mümkün kıldığı söylenebilir. Yukarıda aktarılanlardan da fark edilebileceği üzere,
halk edebiyatında 19. yüzyılda ortaya çıkan gelişmeler, sıkça dile getirilen “divan edebiyatını taklit
hevesi”yle açıklanamayacak bir arka plana sahiptir.
Tam bu noktada üzerinde durulması gereken konulardan birisi de söz konusu dönemdeki saz
şairlerinin üslubuna yöneltilen eleştirilerdir. Zira 18. ve 19. yüzyılda saz şairlerinin eski tabiiliklerini
13
14
15
16
17
Fuad Köprülü, Türk Saz Şairleri, Milli Kültür Yay., Ankara, 1962, s. 23-24.
Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, YKY, 6. bs., İstanbul, 2009, s. 64 ve 110. Bu konuda ayrıca
bk. Şerif Mardin, age., s. 254-257, 315.
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY, 15. bs., İstanbul, 2010, s. 186.
Niyazi Berkes, age., s. 260 vd. ile 370, 421. Ayrıca bk. Ahmet Hamdi Tanpınar, age., s. 110 vd. ile 195, 200, 201.
Şemseddin Kutlu, age., s. 18-19. Bu konuda ayrıca bk. Metin Karadağ, Erzurumlu Emrah: Yaşamı, Sanatı, Şiirleri,
Ayyıldız Yay., Ankara, 1996, s. 16.
294
Ahmet Emre DAĞTAŞOĞLU
kaybettikleri ve taklide yönelerek suni bir edebiyat ortaya çıkarttıkları görüşü Fuad Köprülü’den beri
hakimdir. Köprülü konuyla ilgili olarak “XVIII-XIXuncu asırlarda, aşık edebiyatı … halk edebiyatı
unsurlarından ziyade klasik edebiyat unsurlarını ihtiva ettiği için eski tabiı̂ liğini, samimı̂ güzelliğini
kaybederek sun’ı̂ ve taklidı̂ bir mahiyet almıştı” 18 tespitini yapmaktadır. Oysa yukarıdan beri aktarılan hususlar dikkate alındığında saz şairlerinin üslubundaki değişimler sadece taklide bağlanamayacak kadar çetrefil gelişmelerin sonucudur. Ayrıca dil, sürekli değişmekte ve çağın şartlarına göre
yenilenmektedir. Bu cihetten bakıldığında saz şairlerinin divan edebiyatından gelen yeni unsurları
dile gayet başarılı bir biçimde uyguladıkları da iddia edilebilir. Üstelik yeni kelime ve terkipler sadece ithal edilmemiş, bunlar etkin bir biçimde kullanılıp işlenerek belirli bir anlam dünyasına yerleştirilmiştir. Bu bakımdan Köprülü’den beri hakim olan görüşe eleştirel bir biçimde yaklaşmak ve
bu dönem saz şairlerinin şiirlerinin gayr-ı tabii ve gayr-ı samimi, suni bir taklit ürünü olduğunu ileri
sürmeden önce biraz daha düşünmek gerekmektedir.
19. Yüzyıl Saz Şairlerinin Yarattığı Dil Evreni
Tarihsel arka planını ve teşekkül ediş şartlarını ortaya koymaya çalıştığımız 19. yüzyıl halk
edebiyatının temel özelliklerine ve buna bağlı olarak önemine bakacak olursak karşımıza ilk olarak zengin bir kelime haznesi çıkmaktadır. Zira bu dönem şairlerinin büyük çoğunluğu önceki asırlara nispetle çok daha fazla sayıda kelime ile şiir yazmaktadır. 19 Erzurumlu Emrah, Dertli, Seyrani, Zihni, Ruhsati, Tokatlı Nuri, Yozgatlı Nazi, Sümmani, Sıdkı Baba vs gibi şairlerin şiirlerinden
birkaç örneğe göz atmak bunu anlamak için yeterlidir. Örneğin, 16. ve 17. yüzyıllarda yaşadıkları
tahmin edilen Karacaoğlan, Köroğlu ve Ercişli Emrah ile 19. yüzyıl saz şairleri olan Tokatlı Nuri,
Sıdkı Baba ve Sümmani’nin aşağıdaki dörtlüklerini karşılaştırmak aradaki farkı açık bir biçimde
ortaya koyacaktır.
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Daima böyledir dünyanın işi
Gidiyorum sizin olsun buralar
Kişi ettiğini bulur demişler
Ah ettikçe kara bağrım ezilir
İstersen eylik et istersen kemlik
Melhem almaz sinemdeki yaralar 20 Ettiğin başına gelir demişler 21
Yüz bin minnet ile bir bağ yetirdim
Yemedim meyvesin el aldı getti
Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim
Çalkandı dünyayı sel aldı getti 22
Yeter hey sevdiğim gel karar eyle
El çek bu cefâdan ferâgat eyle
Hubların şâhısın düşmez şânına
Zulma mâil olma adâlet eyle 23
Kâr etti canıma derd ü melâlin
Çeşmimin yaşını al kan eden yâr
Devreder aynımda hüsn-i hayalin
Aşk ile sinemi sûzan eden yâr 25
Niçin ağlamayam devr-i âlemde
Arzu maksûduma eremez oldum
Tecellîm böyledir levh-i kalemde
Geçti nice yıllar eremez oldum 24
19. yüzyıl saz şairlerinin ayırıcı özelliklerinden bir diğeri, zaman zaman ağır kelimeler ve
terkipler kullanmış olmalarına rağmen, bu kelimeleri mahir bir biçimde işlemeleridir. Bu sayede
hitap ettikleri zümrelerin kelime haznelerinin gelişmesine katkı sağlamış olduklarını iddia etmek
18
19
20
21
22
23
24
25
Köprülüzade Mehmet Fuat, 19. yy. Saz Şairlerinden Erzurum’lu Emrah, İstanbul Evkaf Matbaası, İstanbul, 1929, s.
8.
Elimizde bu konuyla ilgili ayrıntılı veriler sunan çalışmalar bulunmamaktadır. Bu minvalde yapılacak çalışmaların sadece edebiyat alanına değil, Türkiye’deki tüm sosyal bilimler alanlarına büyük katkı sağlayacağı muhakkaktır.
Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan: Hayatı ve Bütün Şiirleri, Dergah Yay., 4. bs., İstanbul, 2008, s. 225.
Hüseyin Seçmen, Köroğlu: Hayatı, Sanatı, Şiirleri, Deniz Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1983, s. 208.
Saim Sakaoğlu, Ercişli Emrah, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1987, 95.
M. Zeki Oral, Tokat’lı Âşık Nuri, Niğde Halkevi Yay., Ankara, 1936, s. 51.
Abdulkadir Erkal, Âşık Sümmani, Fenomen Yay., Erzurum, 2007, s. 234.
Baki Yaşa Altınok, Sıdkî Baba Dîvanı, Ankara, 2013, s. 280.
295
ULUSLARARASI SÖZ, SANAT, SAĞLIK SEMPOZYUMU
yanlış olmasa gerektir. Zira halk şairleri “birçok yabancı kelimeyi -manalarını biraz bozup değiştirmiş olsalar da- Türkçeye ve geniş halk yığınlarına kazandırmış, mal etmiş bulunmaktadır.” 26
Buna birçok örnek vermek mümkün olsa da Erzurumlu Emrah’ın “kerem kıl açılma ey gül-i
handan/tal’at-ı rûyinden şermendeler var/reng-i ruhun görüp ederler efgan/bu bağda bülbül-i
gûyendeler var” 27 ve Dertli’nin “mürüvvet kılsana behey bî vefâ/âşıklar yolunda hemyâze çekmiş/evrak-ı hüsnüne vâcib teâlâ/rişte-i canımdan şirâze çekmiş” 28 gibi dörtlüklerle başlayan şiirlerini hatırlatmak yeterli olacaktır.
Bu dönemin başka bir özelliği de klasik sınırların dışına çıkan, modern olduğunu söyleyebileceğimiz deyişlerin dile girmeye başlamasıdır. Yani kelime haznesine ek olarak ifade bakımından da
dilin zenginleşip güçlendiği ileri sürülebilir. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tespit ettiği üzere
“Seyrani’de bazı dil ve ifade yenilikleri vardır.” 29 Onun “eski libas gibi şairin gönlü/söküldükten
keri dikilmez imiş/güzel sever isen gerdanı benli/her güzelin kahrı çekilmez imiş” 30 kıtasıyla başlayan şiiri ile “aşkın arısına düşürme telaş/ister isen benden bal kara gözlüm/muhabbet dilersen semtime dolaş/istemezsen gamda kal kara gözlüm” 31 kıtasıyla başlayan şiiri buna örnek olarak gösterilebilir. Fark edilebileceği üzere bu şiirlerdeki deyiş ve seçilen imgeler klasik halk edebiyatında
duymaya alışık olduklarımızdan farklıdır. Hızlı bir okumayla başka şairlerde de benzer özelliklerin
olduğu kolaylıkla görülecektir.
Dilin zenginleşip ifade ve konu bakımından güçlenmesine örnek olarak da Dertli’nin “sâkiyâ
câmında nedir bu esrâr/kıldı bir katresi mestâne beni/şarâb-ı la’linde ne keyfiyet var/söyletir efsâne
efsâne beni” 32 kıtasıyla başlayan şiiri hatırlatılabilir. Zira bu şiirdeki kelimeler halk diline nispeten yabancı olmalarına rağmen hem güçlü bir deyişle sıkı biçimde örülmüşlerdir, hem de kolaylıkla anlaşılabilmektedirler. Dilin zenginleşip güçlü bir ifade kazanmasına birçok örnek verilebilir.
Ancak konuyu daha fazla uzatmamak için Ruhsati, Bayburtlu Zihni ve Gedai’den birer kıta örnek
vermekle yetineceğiz.
Beni böyle zâr ü giryân eyleyen
Bir nevres civanın derd-i mâtemi
Nâr-ı hicran ile yandı cân ü ten
Nola âhım tâciz etse âlemi 33
Zamanenin gidişine baktıkça
Pervaz edip uçası var gönlümün
Terk-i diyâr edip var emlâkimi
Şam eline göçesi var gönlümün 34
Sabâ giderisen bizim diyâre
Benim vasf-ı halim o yâre söyle
Lâlenin bağrında bir ise yâre
Benimki erişti hezâre söyle 35
Başka bir önemli husus ise dinî konularla ilgili entelektüel meselelerin gündeme alınması ve
kimi imgelerin sıkça kullanılarak telmihler yapılmaya başlanmasıdır. Şöyle ki “XIX. yüzyıla gelindiğinde Aşık edebiyatıyla Tekke edebiyatının birbirine yaklaştığı görülür. … aşıklar şiirlerinde bir
takım dini ve tasavvufi konuları da ele alarak işlemişlerdir.” 36 Hilmi Yavuz da konuyla ilgili şu tespitleri yapmaktadır.
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Şemseddin Kutlu, Dertli, Kültür ve Turzim Bakanlığı Yay., Ankara, 1988, s. 54.
Eflatun Cem Güney-Çetin Eflatun Güney, Erzurumlu Emrah, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1975, s. 107.
Şemseddin Kutlu, age., s. 192.
Ahmet Hamdi Tanpınar, age., s. 107.
Hasan Avni Yüksel, Âşık Seyrânî, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1987, s. 125.
Hasan Avni Yüksel, age., s. 101.
Şemseddin Kutlu, age., s. 172.
Muhtar Yahya Dağlı, Tokatlı Gedâyî, İstanbul Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1943, s. 79.
Doğan Kaya, Âşık Rusati, Sivas Belediyesi Yay., 4. bs., Sivasi 2010, s. 365.
Z. Fahri Fındıkoğlu, Bayburtlu Zihni, Bayburt Kültür ve Yardım Cemiyeti Yay., 2. bs., İstabul, 1950, s. 107.
İ. Seçkin Aydın, age., s. 291.
296
Ahmet Emre DAĞTAŞOĞLU
“XIX. yüzyıl aşık geleneğinde büyük ve önemli bir dönüşümü birlikte getirir. Bu yüzyıla kadar dinsel doğrultuda gelişen tekke edebiyatı ile laik “aşık” edebiyatı, toplumsal ve tarihsel
koşullar gereği, bir bütünleşmeye doğru gitmişlerdir.” 37
Örneğin, Yozgatlı Nâzî’nin “sakiyâ sun bana mey-i gülgunu/bade-i elestten kana gelmişiz/
geçirdik gurbette bu çarh-ı dûnu/eyvah esef olsun cana gelmişiz” 38 kıtasıyla başlayan şiirinde tasavvuf geleneğinde elest bezmi ile bade arasında kurulan bağlantı kullanılmaktadır. Zira mutasavvıflar arasında “elest kadehinden içip de bu şarap zevkini tadan kimselerde bu zevk bir daha asla
kaybolmadı” 39 denmektedir. Mir’ati’nin “lâ mekân’dan fî-mekâna gelmişiz/her bir makamında mihman olmuşuz/‘innemâ yüdrikküm mevt’i bilmişiz/‘küllü men aleyhâ fân’e bağlıyız” 40 kıtasında da
ayetlere atıflar olduğu ve “lamekan” ile “fimekan” gibi tasavvufi kavramlara telmihte bulunulduğu
görülmektedir.
Üzerinde durulması gereken önemli başka bir husus ise bu dönem saz şairlerinin sınırlı bir
zümreye hitap etmemesi, aksine geniş kitlelere ulaşabilmesidir. Şöyle ki saz şairleri küçük kasaba
ve köylerdeki insanlara ulaştıkları gibi büyük şehirlerdeki zümrelerle de temas halinde olmuşlardır.
Fuad Köprülü’nün konuyla ilgili şu pasajını alıntılamak yerinde olacaktır.
“Aşık tarzı, yalnız bir içtimai sınıfa veya bir dini taifeye ait hususi bir zümre edebiyatı değil,
birbirinden farklı muhtelif çevrelere, hayat ve geçim şartları ayrı muhtelif gruplara, muhtelif tarikat ve meslek mensuplarına, fikir ve zevk seviyeleri biribirinden çok farklı insanlara
hitaben muhtelif zümreler arasında müşterek bir edebiyattır.” 41
Köprülü’nün tespit ettiği bu olgu oldukça önemlidir. Çünkü divan ve tekke edebiyatı gibi türlerin içeriği halka kapalı kalırken saz şairlerinin eserleri onlara yaygın bir biçimde ulaşmıştır. Dolayısıyla bu dönem şairlerinin kullandığı kelimelerin ve dile soktukları yeniliklerin halkı da etkilediğini iddia etmek mümkündür. Zira asıl muhatabı küçük kasaba ve köylerde yaşayan insanlar olan
saz şairlerinin şiirlerinin halk tarafından anlaşılmaması ihtimal dahilinde değildir. Bunun başka bir
dayanağı ise bu şiirlerin halkın hafızası tarafından on yıllar boyunca taşınarak günümüze ulaşmış
olmasıdır. Tüm bunlara dayanarak, 19. yüzyıl saz şairlerinin oluşturdukları zengin dil evreninin halk
dilini de geliştirip zenginleştirdiği ileri sürülebilir.
Bu husus zannedildiğinden çok daha dikkate şayandır. Çünkü halk dilinin gelişmesi demek
bu dili konuşan halkın zihninin de gelişmesi ve aydınlanması demektir. 42 Halkın kullandığı dilin
gelişmediği ortamlarda ise bireysel başarılar ortaya çıkabilmesine rağmen dil hiçbir zaman gerçek anlamda gelişmiş sayılamaz ve bu dili kullanan halkların ciddi eserler ortaya koyması söz
konusu olamaz. 43 İşte 19. yüzyıl saz şairlerini özel kılan nedenlerden birisi bu şairlerin dilindeki
37
38
39
40
Hilmi Yavuz, “Aşık Veysel’e Saygı”, Milliyet Sanat Dergisi, S. 26, 30.03.1973, s. 14.
Öcal Oğuz, Yozgatlı Halk Şairi Nâzî, Feryal Matbaacılık, Ankara, 1992, s. 193.
Necmeddîn-i Dâye, Tasavvuf Yolu: Mirsâdü’l-İbâd mine’l-Mebde’ ile’l-Mead, (Çev.: Halil Baltacı), M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul, 2013, s. 261.
Hayrettin İvgin; Ali Esat Bozyiğit, Kalecikli Âşık Mir’atî, Kültür Ajans Yay., Ankara, 2004, s. 23. Kıtada kullanılan
ifadelerden ilki, Nisâ suresinin 78. ayetindeki “nerede olsanız ... ölüm sizi bulur / ‫כ ُ ا أَ ْ َ َ א‬
ُ َ ُ ‫ ”ا ْ َ ْ ُت ُ ْ رِכ ُّכ‬anlamınٍ َ
daki ifadeye gönderme yapmaktadır. İkinci ifade ise “yer üzerinde bulunan herşey yok olacaktır [fânidir] / ‫אن َ َ ْ َ א‬
41
42
43
ُّ ‫ ” َ ْ ُכ‬şeklindeki Rahmân suresinin 26. ayetidir. Ayet tercümeleri Süleyman Ateş’in mealinden alınmıştır; (bk. Çev.:
Süleyman Ateş), Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, t.y.
Fuad Köprülü, Türk Saz Şâirleri, Milli Kültür Yay., Ankara 1962, s. 43-44. Bu konuda ayrıca bk. İ. Seçkin Aydın,
age., s. 292.
Macit Gökberk, Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yay., 6. bs., İstanbul, 2008, s. 90-91.
Bedia Akarsu, Wilhelm von Humboldt’ta Dil-Kültür Bağlantısı, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 85-86.
297
ULUSLARARASI SÖZ, SANAT, SAĞLIK SEMPOZYUMU
zenginleşmenin halka da yansımış olmasıdır. Bu anlamda, gelişmiş bir zihnin göstergesi gelişmiş
bir dil olduğu için 19. yüzyıl halk edebiyatının halkın gelişimi hususunda da önemli bir amil olduğu gözardı edilmemelidir.
19. yüzyıl saz şairlerinin oluşturdukları dil evreninin önemini kavramamızı sağlayabilecek
başka bir örnek ise bu dönem şairlerini okuyan bir kimsenin 1950-1960’lara kadar yazmış olan gerek Osmanlı gerek erken Cumhuriyet kökenli Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Hamdi Tanpınar vs gibi yazarların eserlerini de kolaylıkla okuyabilecek olmalarıdır. Bu da göstermektedir ki 19. yüzyıl saz şairlerinin yarattığı dil evreni
zannedildiğinden daha geniş bir alanı kucaklamaktadır.
Şüphesiz bütün bir asırda yekpare bir yapı aramak mümkün değildir, öyle ya da böyle şairler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Buna rağmen yukarıdan beri aktarılanlardan anlaşılabileceği üzere “divan edebiyatına yakınlaşma”, “zengin bir kelime haznesi ile şiir yazma”, “çok
farklı zümrelere hitap etme”, “dile alınan yabancı kelime ve unsurları işleyip kullanıma sunma”,
“yeni söyleyiş biçimleri geliştirme”, “iyi kötü bir medrese tahsili görme”, “entelektüel boyutu bulunan dinî tasavvufi konuları halk diline taşıma” gibi özelliklerin bu dönem şairlerinde genel anlamda ortak olduğu söylenebilir. Kimi az kimi çok, kimi başarılı kimi daha az başarılı olmak üzere
bu dönemin bütün saz şairleri yukarıda aktarılan özellikleri taşımaktadır.
Sonuç
Edebiyat alanındaki gelişmeleri doğrudan dil bilim alanına taşıyarak tespitler yapmak kimi tehlikeler taşımasına rağmen yukarıda aktarılanlara dayanarak şunları iddia etmek mümkündür: Günümüzde Türkçenin zengin bir dil olup olmadığı, yabancı kelimelerin dile zarar verip vermeyeceği
türünden meseleler, yukarıda değinildiği üzere, ideolojik bir zeminde tartışılmaktadır. Oysaki 19.
yüzyıl saz şairlerinin kelime haznesine ve kullandıkları dile geri dönerek karşılaştığımız sorunları
çözme yoluna gidilebilir. Elbette ki olduğu gibi kelimeleri ya da dil ve üslup anlayışını almak gerektiği ima edilmemektedir, aksine bu dönemin incelenmesinin günümüzde karşılaştığımız sorunları çözebilmek için bize bir açılım sağlayacağı vurgulanmak istenmektedir. Örneğin hangi yabancı
kelimelerin korunacağına karar vermek için bu dönem önemli bir nirengi noktası oluşturabilir. Bu
bağlamda sosyal bilimler alanında karşılaşılan terminolojik sorunları aşmak için bu dönemin bize
sunduğu imkânların işlenip geliştirilme yoluna gidilebilir. Ayrıca 19. yüzyıl, dilin kullanımında denenebilecek yenilikler ve gidilecek sınırlar konusunda da bir başvuru özelliği taşıyabilecektir.
Üzerinde durulması gereken son bir husus da tarih bilinci ve günümüzü anlamak meselesiyle
ilgilidir. Şöyle ki, yekpare olmamakla birlikte 19. yüzyıl saz şairlerinin dilinde tutarlı bir dünya
görüşü bulunmaktadır. Dil bir toplumun temel karakterini anlamayı sağladığı ve zihnin bir yansıması olduğu için bu eserlerde dönemin dünya görüşünün mündemiç olduğu söylenebilir. Bunun
araştırılıp incelenmesi sadece o dönemi değil, günümüzü anlamak için de bize öngörüler sunacaktır. Oldukça uzun soluklu çalışmalar gerektiren bu çabanın sonuç verip vermeyeceği ayrı bir konu
olmasına rağmen söz konusu dönemin yukarıda temellendirilmeye çalışılan tarihsel ve felsefi özelliklerine bakılacak olursa bunun denemeye değer olduğu öne sürülebilir. Beklenen sonuçlar bihakkın elde edilemeyecek olsa dahi bu dönemin belirtilen biçimde ele alınmasının Türkçe konuşulan
dünyada dil ve tarih bilincinin gelişmesine katkı sağlayacağı muhakkaktır.
298
Ahmet Emre DAĞTAŞOĞLU
KAYNAKÇA
AKARSU, Bedia, Değişen Dünya Değişen Değerler, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2006.
--------------------, Wilhelm von Humboldt’ta Dil-Kültür Bağlantısı, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1998.
ALTINOK, B. Yaşa, Sıdkî Baba Dîvanı, Ankara, 2013.
AYDIN, İ. Seçkin, “19. Yüzyıl Aşık Edebiyatında Gelenek ve Yönelimler”, Folklor/Edebiyat S. 33, 2003/1.
BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY, 15. bs., İstanbul, 2010.
BORATAV, P. Naili, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, BilgeSu Yay., Ankara, 2013.
BROWN, R. Langham, Wilhelm von Humboldt’s Conception of Linguistic Relativity, Mouton&Co., Netherlands, 1967.
DAĞLI, M. Yahya, Tokatlı Gedayi, İstanbul Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1943.
ELÇİN, Şükrü, “Halk Edebiyatı”, Halk Edebiyatı Araştırmaları-1, Akçağ Yay., 2. bs., Ankara, 1997.
ENGEL, S. Morris, Language and Illumination, Martinus Nijhoff Pub., Netherlands, 1969.
ERKAL, Abdulkadir, Âşık Sümmani, Fenomen Yay., Erzurum, 2007.
FINDIKOĞLU, Ziyaeddin Fahri, Bayburtlu Zihni, Bayburt Kültür ve Yardım Cemiyeti Yay., 2. bs., İstanbul, 1950.
GOODY, Jack, Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim, Çev.: Osman Bulut, Pinhan Yay., İstanbul, 2013.
GÖKBERK, Macit, Değişen Dünya Değişen Dil, Yapı Kredi Yay., 6. bs., İstanbul, 2008.
GÜNEY, E. Cem-GÜNEY, Ç. Eflatun, Erzurumlu Emrah, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1975.
HAVELOCK, Eric A., “Oral Composition in the Oedipus Tyrannus of Sophocles”, New Literary History, Vol.
16, No. 1, Oral and Written Traditions in the Middle Ages (Autumn, 1984).
--------------------, “The Coming of Literate Communication to Western Culture”, Journal of Communication,
Vol. 30 issue 1, 1980.
HUMBOLDT, Wilhelm, “Über die Verschiedenheit des Menschlichen Sprachbaues und ihren Einfluss auf
die Geistige Entwickelung des Menschengeschlechts”, Wilhelm von Humboldt’s Gesammelte Werke VI,
Verlag von G. Reimer, Berlin, 1848.
İVGİN, Hayrettin-BOZYİĞİT, A. Esat, Kalecikli Mir’ati, Kültür Ajans Yay., Ankara, 2004.
KARADAĞ, Metin, Erzurumlu Emrah: Yaşamı, Sanatı, Şiirleri, Ayyıldız Yay., Ankara, 1996.
KARAER, M. Necati, Karacaoğlan: Hayatı ve Bütün Şiirleri, Dergâh Yay., 4. bs., İstanbul, 2008.
KAYA, Doğan, Âşık Rusati, Sivas Belediyesi Yay., 4. bs., Sivas, 2010.
KÖPRÜLÜ, Fuad, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1966.
--------------------, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1980.
--------------------, Türk Saz Şâirleri, Milli Kültür Yay., Ankara, 1962.
KÖPRÜLÜZADE, M. Fuat, 19. yy. Saz Şairlerinden Erzurum’lu Emrah, İstanbul Evkaf Matbaası, İstanbul, 1929.
Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Çev.: Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, t.y.
KUTLU, Şemseddin, Dertli, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1988.
LEIBNIZ, G. W., New Essays on Human Understanding, Trans. Peter Remnant&Jonathan Bennett, Cambridge University Press, 2nd Ed., New York, 1997.
MARDİN, Şerif, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Yay., 5. bs., İstanbul, 2004.
Necmeddîn-i Dâye, Tasavvuf Yolu: Mirsâdü’l-İbâd mine’l-Mebde’ ile’l-Mead, Çev.: Halil Baltacı, M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul, 2013.
OĞUZ, Öcal, Yozgatlı Halk Şairi Nâzî, Feryal Matbaacılık, Ankara, 1992.
ORAL, M. Zeki, Tokat’lı Âşık Nuri, Niğde Halkevi Yay., Ankara, 1936.
REINHARD, Kurt-Ursula, Türkiye’nin Müziği, C. 1, Çev.: Sinemis Sun, Sun Yayınevi, Ankara, 2007.
SAKAOĞLU, Saim, Ercişli Emrah, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1987.
SEÇMEN, Hüseyin, Köroğlu: Hayatı, Sanatı, Şiirleri, Deniz Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1983.
299
ULUSLARARASI SÖZ, SANAT, SAĞLIK SEMPOZYUMU
TANPINAR, A. Hamdi, “Türk Edebiyatında Cereyanlar”, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yay., 11. bs.,
İstanbul, 2011.
--------------------, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, YKY, 6. bs., İstanbul, 2009.
VANSINA, Jan, Oral Tradition As History, The University of Wisconsin Press, USA, 1985.
YAVUZ, Hilmi, “Aşık Veysel’e Saygı”, Milliyet Sanat Dergisi, S. 26, 30.03.1973.
YÜKSEL, H. Avni, Âşık Seyrani, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1987.
300