smanlı’dan bugüne kadar sürekli tartışıl­ İLGAZ ZORLU de pek bir ilgimiz yok ama biz isteriz ki sizinle bir mış, haklarında çeşitli iddialar ileri sü­ görüşelim” diyorlar. Evlerine gidip eski kitapları rülmüş bir dinî azınlık ve o mistik yolun varsa onları inceliyorum. Bu ilişkilerle çok dokü­ ilginç ritüelleri ilk dönemlerinde olduğu gibi bu­ mana ulaştım. Meselâ bugün bir ailenin elinde gün de merak uyandırıyor. İşin özü; hikâyeyi il­ Sabetay Sevi’nin anıları var. Ben bunu buldum. ginç kılan ve sürekli çeşitli spekülasyonların orta­ Buldum ama bu anılar eğer doğruysa çok büyük ya çıkmasına neden olan aslında onların takındık­ bir olay olacak. İsrail’deki Sabetaycılıkla ilgili bü­ ları “özel” tavır. Tarih boyunca ne tam yahudi, ne tün yazılanları çürütecek. Çünkü genel inanç Sa­ de dışarıya yansıttıkları gibi gerçek bir müslübetay Sevi’nin bir cahil olduğu, hayatı boyunca da man oldular. Kendi aralarında devam ettirdikleri hiçbir şey yazmadığı idi. - mm Sabetay Sevi’yi nasıl görüyorsunuz? gizli ve esrarengiz ritüellerle mistik, Kabalacı ve mesihçi bir Yahudi tarikati olarak devam ediyor­ Sabetay Sevi’yle ilgili araştırma yapıyorum. Sa­ lardı. Vakıa onlar vardı ve bir saklı boyutta bu va­ betay Sevi’nin mesih olduğuna ve bir mesih ola­ roluş tüm eylemleriyle gerçekleşiyordu. Buna rak yeniden geri döneceğine inanan bir grup, her rağmen rağmen var olup olmadıkları konusunda ne kadar olmadığı ileri sürülse de, bugün Türki­ tartışmalar bugüne kadar sürdü. Selanikliler ya­ ye’de var. Ben bu gruplardan birine dahilim. Yek­ hut Dönmeler ya da orijinal tabiriyle Sabetaycılar pare bir grup yok. Uç grup var. Bu üç grubun bugün hâlâ hayatiyetlerini devam ettiriyorlar mı? içinde de alt gruplar var. Ben bu gruplardan KaBu soruya bugüne kadar Yahudi cemaati ve Hapancılar’a dahilim. Kapancılar, Karakaşlar ve Yahambaşılık net bir cevap vermedi; vermek de iste­ kubiler’in birleşmesi gerektiği düşüncesindeyim. medi. Konuyla ilgili olarak görüşlerine müracaat Kültürel bağlılıkları olduğunu düşünüyorum. ev fiğimiz Musevî kesimin önde gelenleri bu cema­ ■mm Türkiye’de Sabetaycıların varlığından ziya­ atti “yadsımayı” ve “yok” farzetmeyi tercih ediyor­ de gizli bir yapılanma içinde oluşları rahatsız edici bulunuyor. lar. Üstelik onların artık hiçbir önemlerinin kalmad/ğmı, daha ötesi böyle bir cemaat yapısının Sabetaycıların müslüman kisvesi altında görü­ hayati vetini çoktan kaybettiğini ısrarla vurgulama nüp, müslüman kimliğine sahip olup böyle bir ikinci farklılığa sahip olmalarına karşıyım. Bunu ihtiyacı hissediyorlar. açık söylüyorum. Sabetaycılık bir din değildir. Peki, 1666 yılından beri süren bu reddediş, ka­ Nasıl Müslümanlıkta Alevîlik bir farklı düşünceybul etme VİŞ daha ne zamana kadar devam edecek? se, Sabetaycılar da Yahudilikte aynı konumdadır. Ve devam ^demedi de. Sonunda Sabetaycı kesi­ Alevîler müslüman değildir deyip bir kenara atıla­ min içinden Çıkan İlgaz Zorlu yazdığı kitapla tüm bu perdeleri p aramparça etti. Bu meydan okuyuş bilir mi, Sabetaycılık da aynı şekilde. Sabetaycılamesajını kitab'in başlığına taşıyor: Evet, Ben Sela­ rın içinden birisi Müslümanlık aleyhinde bir yazı nikliyim. Tür’Kİye Sabetaycılığı... yazdığı zaman bu bana çok ters geliyor. ■mm Türkiye kamuoyuna sunulan bilgi Selanikli Kitap çıkar çıkmaz dilden dile dolaşmaya baş­ ladı. Kimdi bu yazar ve Türkiye’nin belki de en dönmelerin artık Yahudiliği bıraktığı ve asimile ‘tabu’ konusunda. nasıl böyle bir kitap yazmaya olarak müslümanlaştığı idi. Siz müslüman olmadı­ cesaret edebiliyordu Üç buçuk asırdır bozulma­ ğınızı Sabetaycı bir kitlenin hâlâ mevcudiyetini ko­ mış gizlilik prensibin i niçin aşma ihtiyacını hisse­ ruduğunu söylüyor ve bunu kitaplaştırıyorsunuz. Ben Sabetaycılığın Türkiye’de araştırılmasını diyordu? İçerden konuşan \Şe yazan İlgaz Zorlu’nun yaz­ sağlayacağım. Ve Sabetaycılık Türkiye’de literatü­ re girecek. Dönmeler konusu olarak söz edilen bu dıkları ve söyledikleri , M. Ertuğrul Düzdağ ve M. Şevket Eygi’nin sene lerdir yazılarıyla anlattıkları konuyu kimse araştırmıyor bilmiyordu. İstanbul Ansiklopedisi’nde “Selanikliler” maddesini yaz­ iddiaları tümüyle doğrular nitelikte. Bütün bun­ dık. “Varlık Vergisi Olayı”nda Dönmeler de ayrı­ lardan anlıyoruz ki, Sa betaycılar geçmişte olduğu Son haftalarda kitap satış listelerinde sessiz sedasız üst sıralara tırmanan uğradılar. Bizi o zaman “D” grubu adıyla ayır­ gibi bugün de “şuurk’i” bir biçimde varlıklarını Evet, Ben Selânikliyim başlıklı kitap Türkiye Sabetaycılığına dair içeriden ma dılar. Müslümanlardan farzedelim 12 binbeşyüz sürdürüyor. yazılan ilk kitap özelliğine sahip. Kitabın yazarı İlgaz Zorlu, “dönme” lira, Yahudilerden 50 bin lira vergi alındıysa, Aslında salt Sabetaycı cemaatin varlığı yahudilere karşı olduğu gibi m üslümanlar için herhangi denilen yarı-gizli Sabetaycı cemaatin 17nci yüzyıldan bu yana doğru Kabala Dönmelerden de 25 bin lira vergi alındı. Bu vergi­ bir rahatsızlık kaynağı $eğil. Olayı rahatsız edici yi ödeyen Sabeıu/cılardan hâlâ hayatta olanlar mistik inancına bağlı olarak yaşadıklarını ve Yahudi dinin bir parçası var. Bunun belgelerini ortaya çıkarabiliriz. kılan; bir iki yüzlülük, bir içi—dışı başka oluş ve Is- O “Sabetaycılık yahudi dininin bir parçasıdır!” Sabetaycıhk ve Sabetay Sevi Sabetay Sevi tardından kurulan gizli bir Musevî tarikati. Bu inancı taşıyanlar Müslüman ad ve giysisiyle yaşamakla birlikte, Musevî inanç ve geleneklerini sürdürdüler. Dönmelik önceleri İzmir’de, sonraları daha geniş kapsamlı olarak Selanik'te yayıldı. İbadet ve ibadethaneleri gizliydi. Tarikatın sırları Dönmelerin çocuklarına ancak evlendik­ leri zaman açılırdı. Dönmeler dualarını kutsal kitaptan İbranice okur, Sabetay Sevi'nin mesihliğine inanır ve onun kıyamet öncesi yeniden dünyaya gelip tüm Yahudileri birleştireceğine inanırlar. 1626 -1676 yılları arasında yaşayan Sabetay Sevi ya da müslüman olduktan sonra­ ki takma adıyla Aziz Mehmet Efendi kolları bugüne kadar uzayan Sabetaycılık tarikatinin kurucusudur. Musevî mistiklerinin esrarengiz çalışma alanı Kabala'dan etkilendi ve 1648 yılının "kurtuluş yılı" olduğunu savunarak Mesihliğini ilan etti. Gazzeli Nathan adlı arka­ daşı onun OsmanlI sultanının tahtına otura­ cağı müjdesini verdi. İzmir, Venedik, Amsterdam, Hamburg, Londra ve diğer Avrupa şehirleriyle birlikte Kuzey Afrika’da da onu destekleyenler oldu. OsmanlI tahtına geçmek üzere 1666 yılında İstanbul’a gitti. Kendisini oldukça kalabalık bir grup izledi. Herkes sarayın önünde mesihliğini ve yeni kral oluşunu ilân etmesini beklerken o padişah IV. Mehmed'in huzurunda müslüman oluverdi. Bu olay takipçileri arasında önce bir şok meydana getirse de o bu tavrını yine Kabala ile izah etti. Mehmed Efendi adını aldı, saray kapıcılığı görevine getirildi ancak gizli inançlarını sürdürdüğü için çeşitli sürgünlere uğradı. Ma’aminim denilen inananlarına 18 maddelik gizli bir beyanname yayınladı. Müslümanlarla evlenilmemesi, zahirî olarak Müslüman görünülmesi, “benzeme-benzet" prensibine uyulması gibi zorunluluklar getirdi. En son olarak sürüldüğü Arnavutluk'un Ülgün şehrinde öldü ya da Sabetaycıların genel inanışına göre ahirzamanda yeniden gelmek üzere kayboldu. Onun ölümünün hemen ardından cemaat Yakubilerve Osman Baha'yı izleyenler (Karakaşlar) olarak ikiye bölündü. Özellikle Karakaşlarda ensest ilişkiler ve mum söndü ayinlerinin olduğu bazı itiraflar ve çeşitli araştırmacılarcaortaya kondu. Sebetaycılığın nihilist eğilimleri 18. yüzyılda kurtuluşu mistik törenlerdeki sefahet alemlerinde arayan Jacob Frank ve müritleriyle doruğa ulaştı. Sabetaycılığın Yahudi cemaati içinde gitgide artırdığı huzursuzluk, Kabaladan uzaklaşma ve mesihçi hareketlere kuşkuyla yaklaşma yönünde de güçlü bir eğilime yolaçtı. Sabetaycılıkla ilgili en önemli çalışmalar Gershom Sholem ve halen İsrail'de yaşayan Dr. Gad Nasi imzasını taşıyor. olduğunu iddia ediyor. Bu iddanın özellikle İsrail devleti tarafından kabul edilmesi için mücadele ediyor. Sabetaycılar ne yahudi olarak kabul ediliyor, ne de müslüman. Zorlu’nun kitabı, kültür ve siyaset tarihimiz açısından ciddi ve önemli iddialarda bulunuyor. Evet, Ben Selânikliyim, Türkiye Sabetaycılığı, İlgaz Zorlu, Belge Yay., İst. 1998, 176 s., ISBN 975-344-175-0 MUSTAFA lâmî tanımlamasıyla “münafıkça” tavır almak. İl­ gaz Zorlu da içinde bulunduğu bu sahte dünyayı sorguluyor. Sabetaycılar ya da ‘gizli yahudiler’ ta­ rih boyunca Yahudilerin içimizdeki ajanları ola­ rak görüldü. Son yüzyılda ise Batılılaşma adına yapılan her türlü icraatın başında hemen hemen tamamen onlar vardı. Mason teşkilâtlarında hatı­ rı sayılır ağırlığa sahiptiler. Zahiren müslüman isimli ancak iç dünyalarında değişik dinî duygula­ rın takipçileriydiler. Sabetaycılıkla ilgili ilk ciddi tartışma 1924 ve 1925 yıllarında hem de basın önünde cereyan et­ ti. Karakaşzâde Mehmed Rüşdü adlı Selanikli bir dönmenin ifşaatlarıyla başlayan ilk tartışma yak­ laşık bir sene sonra yine Karakaşzade’nin bütün sözlerini geri alan müthiş “dönüşüyle” son bulu­ yordu. Aradan geçen yetmiş küsur yılın ardından bugün İlgaz Zorlu kitabıyla hiç de Karakaşzade ile kıyaslanmayacak bir samimiyetle önemli açıkla­ malarda bulunuyor, öyle görünüyor ki, Sabetaycıların 332 yıl süren esrar perdesi onun kitabıyla büyük ölçüde aydınlanacak ve bu konuda yapıla­ cak “ciddi” tartışmalar gerçekten değerli araştır­ malara zemin hazırlayacak. Şemsi Efendi’nin 6. batından torunu olan ya­ zar Zorlu, 1969 İstanbul doğumlu. Zorlu, “Yaşa­ nan iki yüzlülüğe artık bir son verilmesi gerektiği­ ni” ve cemaatinin artık “dışa açılması” gerektiğini belirtiyor. Meleklerin âhirzamanda yeniden döneceğine inanılan Sabetay Sevi’ye Mesih’lik tacını ta­ ktıkları bir gravürün kapağa alındığı kitapta, “Sabetaycılık ve Yahudilik”, “Sabetaycılık ve Osman­ lI mistisizmi”, “Sabetaycılık ve masonluk ve Kabbala’mn mistik aleminde” gibi oldukça ilginç ma­ kaleler yer alıyor. Yazarının kimliği göz önüne alındığında, konuya merak duyanların mutlaka edinmeleri gereken bir kitap Türkiye Sabetaycılığı... Bu arada konuyla ilgili son ilginç gelişme haf­ talık haber dergisi Aksiyon’un 181. sayısında ya­ şandı. 500. Yıl Vakfi yöneticilerinden Harry Ojalvo dergiye verdiği mülâkatta, 350 yıllık alışılagel­ miş suskunluğu bozarak Türkiye’de birbuçuk milyona yakın Sabetaycı bulunduğunu belirtiyor­ du: “Yahudi kökenli olarak Sebati (Sabetay Sevi) devrinden gelme nitekim hepimizin tanıdığı bu­ gün Dışişleri Bakanımız olan İsmail Cem ipekçi var. O Sebati’dir. Coşkun Kırca var. Epey insan var. Canım yani bir çoğuna ‘sen oradan gelmesin’ dediğin zaman kendisi bilmiyor bile. Ama bu öy­ AYDIN le bir şey ki gizlenemez. Bu ortada.” (Aksiyon, 23-29 Mayıs 1998, sayı: 181, s. 13) İlgaz Zorlu ile kitabı ve kendisi hakkında gö­ rüştük. Anlaşılan o ki bu kitap çok ses getirecek. mmh Sabetaycılar bugü­ ne kadar gizlilik prensibi­ ni hiç bozmamıştı ama siz yazdığınız kitapla bunu açıkça ihlal ettiniz. Ama­ cınız nedir? Amacım bir ayrımcı­ lık değil, farklılığın tadını bulmak. Sabetaycıları bu­ gün nasıl ayıracaksınız. Türkiye’den ayrılamaz ki. Benim ana lisanım Türk­ çe. Ben hiçbir lisanı Türkçe kadar iyi kullana­ mıyorum ve bilmiyorum. Ibranice’yi de çok iyi bil­ diğim söylenemez. Ama bir şey söylüyorum: ister kabul etsinler ister etmesinler Türkiye’de bir Sabetaycı topluluk var. Bu insanlar ister biz yokuz desinler, isterse inkâr etsinler ama var. Çünkü en azından ben varım ve söylüyorum. Kimler var kimler yok derseniz ona girmem; ama ısrarla da var olduğunu iddia ediyorum. ■mm Dışardan bakıldığında sizden başka kimse yok gibi. Çünkü bir tek ben açıklıyorum. Ama bunu çok güzel şöyle görürsünüz. Abdi îpekçi’nin anı­ larında bu yer aldı. “Bana dönme çocuğu derler­ di, ben onun için ipekçi soyadını kullanmamayı düşündüm” diyor meselâ. Türkiye’de eğer rahat konuşulabilecek bir ortam sağlanırsa, insanlar kendilerini özgür biçimde ifade edebilirse, bir za­ man sonra bu işler çıkar ortaya. Islâmcı basında 70’li 80’li yıllarda gördüğümüz şey hep şuydu; bir dönme laik-solcu-sosyalist vesaire olabilirdi an­ cak, o hep dönmelikle suçlanırdı. işte bu bir suç değil. Adam köken olarak belki öyle ama o da ne olduğunu bilmiyor ki. Sabetaycı kökenli pek çok insan bugün Sabetaycılığın ne olduğunu bilmi­ yor. Okunup öğrenilsin diye bu konuyu araştırı­ yorum ve konuşuyorum. Nitekim pek çok insan­ la tanıştım. “İlgaz bey bizim ailemizde de böyle bir şey var. Gerçi biz dualara bakmıyoruz, dinle MATBÛAT 30 27 KASIM 1998 İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ ■mm Bugün bir ayrım olduğunu düşünüyor musu­ nuz? Geçmişte olmuştur. Şimdi olduğunu iddia ediyor değilim. Sadece şunu söylüyorum: Sabetaycılar Türkiye’nin bir parçası olduğu kadar Ya­ hudi kültürünün, İsrail devletinin değil fakat İsra­ il düşüncesinin de bir parçasıdır. İsrail devleti Sabetaycıları Yahudi kabul etmiyor. Gidin Anka­ ra’daki büyükelçiye sorun, “Sabetaycılar Yahudi değildir” diyecektir. Bana kimse İsrail’in Sabetaycilan Yahudi kabul ettiğini söyleyemez, o lâfı ona yedi­ ririm. mm Niçin? Çünkü ben İsrail’de bu ko­ nunun en uzmanı olan ve bir başka dinden Yahudilik dinine geçiş konusunda ka­ rar veren din değiştirme Hahambaşısı ile görüştüm. Adam dedi ki, “Biz sizi ka­ bul etmiyoruz”. Niye? Çün­ kü İsrail’in temel politikası şu: “Ülke dışındaki, diasporadaki bir Yahudi cemaati­ nin Yahudiliğiyle uğraşma­ mak.” Bu çok önemli bir şey. Onu hiç ilgilendirmi­ yor. Eğer bir problemin var­ sa gelirsin buraya, burada Yahudi olup olmadığın tar­ tışılır diyor. Bu konuda res­ mî bir karar alındı ve bu Türkçe’ye de çevrildi. mmm Siz de İsrail’i Yahudili­ ğin devleti olarak görmüyorsunuz. Evet ben kişisel olarak görmüyorum. İsrail bir Yahudi devleti değildir, Yahudi ülkesidir. İsra­ il’deki bazı dinî gruplar dâ'-aynı görüştedir. mm Bu Sabetaycıların da genel kanaati mi? işin gerçeği Sabetaycılar İsrail’le fazla ilgilen­ miyorlar. Çünkü Sabetaycıların çok büyük bir bö­ lümü ekonomik olarak çok iyi dürümdalar. Tür­ kiye’deki yabancı okullarda eğitim alıyorlar, hayat standartları oldukça yüksek ve onlar için İsrail’in çekici bir tarafı yok. Ama bunun yanında İsra­ il’deki dinî ortama girmek isteyen Sabetaycılar da var ve onlar da gidiyor zaten. Nasıl gidiyor turist olarak gidiyor. Bir Yahudi İsrail’e gidip vatandaş­ lık alabilir, ama bir Sabetaycı vatandaş olarak ka­ bul edilmez. ■mm Siz olmak istiyor musunuz? Ben kişi olarak Yahudiliğe geri dönmek için 1992 yılında böyle bir başvuruda bulundum ve bütün kapılar yüzüme kapandı. Bana dediler ki “Yahudi olmak istiyorsan iki sene kursa gitmen ve bir sınavdan geçmen gerekir.” Ama ben Yahudili­ ğin dışında değilim ki bu işlemi bana niye uygu­ luyorsun? Ben bu noktada Sabetaycılar için bir karar çıkması gerektiğini iddia ediyorum. Den­ meli ki: Sabetaycılar da Karay’lar gibi Yahudiliğin bir mezhebidir. Sabetaycıların içinde bazı kimse- ler Yahudi olduklarına inanıyor. İşte bu insanlar kolaylıkla Yahudi olabilmeliler. Bu arada bazı in­ sanlar da, “Biz Dönmeyiz ama Yahudi değiliz hat­ ta Sabetaycı da değiliz” diyor. Ben onlara bir şey demiyorum. O da ayrı bir konu. Kitabın yazarı İlgaz Zorlü, İsrail Ben Zwi Enstitüsü arşivinde, Sabetay Zwi'nin ölmeden önce Arnavutluk yahudi cemaatine gönderdiği son mektubu inceliyor. Bu mektupta Sabetay Zwi, yaklaşmakta olan Kipur bayramı için dua kitabı istiyor. mmm Sonuç olarak Türkiye’deki Yahudi cemaati de Sabetaycıları kabul etmiyor yani. Hahambaşı’ya sorun Sabetaycılar “teknik ola­ rak Yahudi değildir” diyecektir. Bunu eleştiriyo­ rum. ‘Teknik olarak Yahudi olmak’ nasıl bir şey­ miş acaba? Hahambaşılık gibi bir makamda otu­ ran kişinin bu denli politik bir dinî karar vermesi çok yanlıştır. Fakat zaten bugünkü Türkiye Hahambaşılığı dinî kararlar açısından Sabetaycıları bağlamamaktadır. Ben kurum olarak hahambaşıhk makamına da karşıyım, özel bir kanunla ka­ mu görevlilerinin seçilmelerinden farklı olarak hem ömür boyu işbaşına gelmektedirler hem de seçim ikinci bir kez yenilenmemektedir. Her ka­ mu görevlisi 65 yaşında emekli olmak zorunda iken bu makamdaki kişinin ömür boyu seçilmesi hususu sizce demokratik bir yöntem olarak kabul edilebilir mi? Bu makam Sabetaycıları tamamen yokmuş gibi ele almaktadır. Tabiî bu da onun ne kadar politik bir makam olduğunu belirler. mmm Türkiye’de önemli bir Sabetaycı grup var di­ yebiliriz o zaman. Evet ■mm Ve kendilerinin Sabetaycı olduğunu kabul ediyorlar. Hayır kabul etmiyorlar. ^mh 0 halde böyle bir grup yok! Olur mu Halil Bezmen meselâ Amerika’ya git­ ti ve dönmeliğini ilan etti. 0 zaman müslüman kamuoyundaki genel kanaat doğrulanmış oluyor. mmm ikili tavra bir son verilsin. Ben açık olarak söylüyorum ki Sabetaycılık Müslümanlık dininin bir mezhebi değildir. Sabetaycıhk Yahudi dininin bir parçasıdır. Ve Yahudi­ lik Sabetaycıları kabul etmek zorundadır. Ama hahamlar diyor ki, ‘Siz 350 sene önce defoldunuz gittiniz, artık bizimle hiçbir ilginiz yok!’ Günü kurtarmaya çalışıyorlar. mmm Karakaşzade Mehmed Rüşdü 1924 yılında ilk İfşaatları çok ilgi çekti. Ancak bir sene sonra bir şekilde ikna edilmiş ya da korkutulmuş olacak ki söylediği herşeyi geri aldı ve inkâr etti. Ona bakarsanız ben de aynı şeyi yapıyorum. ■■m O bazı iddiaları gündeme getirmişti. “Kuzu bayramı-mum söndü" merasimleri, cemaat içinde evlilik ve benzeriyle ilgili. Eylül 1666’da hem Yahudilik, hem I B^kde Türkiye tarihi için önemli olay ■■■ meydana geldi. Bir müddettir bekle­ nen Mesih olduğunu iddia eden ve imparatorlu­ ğun birçok köşesinde hatta doğu Avrupa’daki yahudilerin bile bir kesimini ikna eden Sabetaî Zwi, Sultan IV. Mehmed tarafından Edirne'ye getirtilmiş ve orada divanda yargılanmıştı. İz­ mir’de kazandığı etkiden dolayı, hahamların şi­ kâyeti ve huzursuzluk bunun nedeniydi. Bizzat şeyhülislâm Vanî Mehmed Efendi yargıçlardan­ dı. Ölüme mahkûm edileceğini öğrendiği son an­ da bir tereddüt ve ardından bir telkinle Müslü­ manlığı kabul etti ve Aziz Mehmet Efendi adını aldı. Bunu kendisine teklin eden muhtedî bir ya­ hudi olan hekimbaşı Hayatîzade’ydi. Sabetaî Zwi bağışlandı, kendisine 150 akçe yevmiye bağlandı ve kapucubaşılık memuriyetinden emekli edildi. Maiyyetine de benzer rütbe ve ar­ mağanlar verildi. Kendisine inananlarla birlikte özellikle hadiselere sebep olduğu İzmir’i terkedecekti. Bundan sonra Selânik şehri cemaatinin başlıca yerleşme yeri oldu. Sabetaî bundan son­ ra Arnavutluk’a geçmiş ve orada ölmüştür. Ken­ disine inananlar Mesih’in tekrar dönmesini bek­ liyorlardı. Sabetay’ın cemaatine Türkler ‘dönme’ veya ‘avdetî’; eski dindaşları yani yahudiler ise ‘sazanikos’ (renkleri değişen bir balık) demek­ teydi. Cemaat ise kendine ‘inanan’la, ‘ma’aminim’ diye adlandırır. Aslında Sabetaycılık bazıla­ rının sandığının aksine basit bir gizli din değildir. Bir kısım yahudiler Zwi’nin korktuğunu düşünüp ye’se kapıldı. Müridlerin kimi eski inanışa dön­ dü, kimisi onu izledi. Kavga doğu Avrupa’ya da sıçradı, Frankistler cemaatin içinde huzursuzluk yarattı. Fakat asıl karışıklık histeriografide sürü­ yor, bu vakayı OsmanlI Yahudiliğinin 17. asırdan sonraki dekadansının nedeni olarak gösterenler var. Esasen Türkiye tarihçiliğinde de paralel bir yaklaşımla gerilemeyi İslâm din adamlarına hasredenler vardı. Laik tarihçiler bazen dine gereğin­ den çok önem verirler. Sabetaycılığın Müslümanlıkla sırf görünüş olarak mı ilgisi var, yoksa muhteva olarak da ba­ zı ilikşileri var mı? Gizli bir inanç olarak hakkında fazla bilgi sahibi değiliz. Diğer yandan o günden bugüne dolaşan bir rivayet. 17. yüzyılın tüm dün­ yada Kıyamet bekleyen millienarist insanlığı için bu hareketin Yahudi olmayanlar tarafından da iz­ lenip benimsendiği ve Sabetay’ın mesih olarak selamlandığıdır (Benzer şekilde Yemen’de ardarda iki tane sahte mesih Şukr Kuheyl I [1861-65] ve Şukr Kuheyl II [1868-75] çıkmış. Üçüncü bir yahudi sahte mesih ise 1883-93 yıl­ larında ortaya çıkan Yusuf T-..dullah’tır. Her üçü­ nün de müslümanlar arasında hemfikir ve mürit­ leri olmuştur. Hatta Şukr Kuheyl II musevîlerle Zeydî Şiîler arasında sahiplenme konusunda bir çekişmeye bile neden olmuştur, [bkz. Bet Zion Sabetaycı düşünce yapısı içinde sizin bu açıklamalarınız çok zararlı şeyler değil mi? mbm Dışarıdan bakınca öyle. Şimdi bakın Karakaş­ zade gibi benim düşüncelerimde geriye dönece­ ğim ne olabilir. Ben bunları yazıp ortaya koymu­ şum. ‘Ben bunların hiçbirini yazmadım, yok sa­ yın’ diyemem ki. Bir kere bir kısmını belgeleriyle yazmışım zaten. Meselâ soyağacı konusunda yaz­ mış olduğum yazıda Yeni Asrın Selanik Yılları ki­ tabındaki iddiayı açıkça çürüten bir insanım. ■mm Kitapta ne var? Kitapta çok önemli şeyler var. Türkmen Par­ lak adlı yazar orada bir ailenin soyağacını yazıyor ama o kadar komik yazıyor ki. Efendim, diyor bu aile Ortaasya’nm bilmem neresinden kalkmış Selanik’e gelmiş diyor. Ben onun canına okudum makalemde. Ve nitekim de o yazıdan sonra başı­ ma gelmedik kalmadı. Herkes bana bunu soruyor. Ben bu konuda özel bir çalışma yaptım. Kuzu bayramı konusu ki­ tabımda yer alıyor. Benim kendisiyle görüştüğüm 1900’lü yılların başında doğan bir hanım bana Kuzu Bayramı’nda ‘Mum Söndü’ merasimi yapıl­ madığını söyledi. Fakat Abdurrahman Küçük’ün kitabında ve Karakaşzade Rüşdü’nün açıklamala­ rında böyle iddialar var. Karakaşzadenin sözleri gazetelerde yayınlanırken bir yaşlı dönme ‘Efen­ dim bu bizim zamanımızda yapılıyordu, şöyle oluyordu böyle oluyordu’ diye anlatmış. ■mm Karakaşzade Rüşdü’ye baktığımızda önce herşeyi açıklıyor. Ardından demek korkutuluyor ki, bir sene geçmeden bütün sözlerini geri alıyor ve bunlar gerçekdışı sözlerdi diyor. Siz de aynı karan­ lık noktada bir tehditle karşılaşmayacak mısınız? Ben 1992 yılından beri bu konudaki fikirlerimi açıkça söylüyorum. Beni herkes eleştirebilir. An­ cak herhangi bir yerden destek aldığımı söyleye­ mezler. Çünkü ben hiçbir yerden destek almıyo­ rum. Hiçbir Sabetaycıdan veya hiçbir Musevîden maddî ya da manevî hiçbir destek almıyorum. Karakaşzade Rüşdü’den ben farklıyım. Bana tabiî ki çok büyük baskılar geliyor cemaatin içinden. ‘Konuşma’, ‘yazma’, ‘açıklama’ diyenler oldu. Be­ ni deli olarak görenler, benim Mesihlik iddiasıyla ■mmm Ne gibi? İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Sa petaycılıkla ilgili küçük bir konferans verecektir o ailenin İzmir’deki gazetesi beni engelledi, At atürk Araştırmaları’nda anlatabildim. Aslında Ameri­ kan Kültür Merkezi’nde, Alman Kültür Merkezi’nde konuşacaktım, fakat engellendi. S.abetaycıların bana bu şekilde engellemeleri va r. Evet bu yönde baskılar gelebiliyor. Bu insanlı ırın içinde beni desteklemeyenler bana karşı obanlar kimler, Türkiye’de belirli bir maddî serve te ulaşmış in­ sanlar. Bunlar tabiî ki rahatsız olacaklar benim açıklamalarımdan. mmm Mevcut durumlarını kaybetr lie tehlikesi ola­ Doğru tabiî. Ama gerçek böyle. ■mm Siz diyorsunuz ki, artık yeter, bu gizliliğe ve ortaya çıktığımı iddia edip araştırmalarımı küçük düşürmeye çalışanlar var. Diyorlar ki bu adam kendini Sabetay Sevi gibi görüyor, tıpkı onun gi­ bi deli, bizim başımızı belâya sokacak. rak mı görüyorlar? Dönmelerle ilgili çalışmalar Gershom Sholem, Sabbatai Sevi, The Mystlca! Messiah, (Princeton University Press, 1975) adlı İngilizce yayınlanan eserin ilk cildi bin sayfa. Birinci cildin önsözünde zikredilen ve Sabataycılarla ilgili olarak “kimsenin tahayyül bile edemeyeceği önde gelen şahsiyetlerin el yazıları ile mektupları ve bazı önemli tarihlere” yer verileceği belirtilen eserin ikinci cildi aradan geçen 23 yılda nedense yayınlanmadı. Bu konuyla ilgili belgelerin İsrail’deki İsac Ben Zwi Enstitüsünde bulunduğu söyleniy­ or ancak İsrail’li yetkililer tarafından yalanlanıyordu. İlgaz Zorlu, bunların Hebrew Üniversitesine bağlı olarak kurulan Ben Zwi Enstitüsünün yeraltındaki muazzam kütüphanelerinde muhafaza edil­ diğini ve 1991-1992 yılları arasında bu belgeleri inceleme imkânı bulduğunu belirtiyor ki bu da çok önemli bir perdenin kalkması anlamına geliyor. Ayrıca konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Abdurrahman Küçük’ün kıymetli çalışmaları bulunuyor. Konuyla ilgili olarak uzun yıllara dayalı çalışmalarda bulu­ nan M. Ertuğrul Düzdağ’ın Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler adlı eseri başucu kitabı niteliğinde. M. Şevket Eygi de zaman zaman konuyu gazetedeki köşesine taşıyor ve yerli-yabancı kaynaklarda yer alan ilginç anekdotları okuyucularına aktarıyor. Yine, Yesevizade’nin (Şakir Alparslan Yasa) yazdığı Yahudilik ve Dönmeler kitabı da faydalanılabilecek eserler arasında yer alıyor. Tabiî bu çok önemli bir nokta. Düşünebiliyor musunuz Türkiye’de en yüksek noktaya gelmiş bir insanın Sabetaycılığı tartışılırsa ve üzerine gi­ dilirse bu bir felaket olur onun için, herşeyini kaybeder. Gizleniyorlar an ;a şunu düşünemiyor­ lar. Tarihi açıp okuduğunı1Z zaman, Yahudilerin hep büyük yükselişlerden büyük çöküşlere gitti­ ğini görürsünüz. Örneğin Alman Yahudileri... 30’larda 35’lerde Almanya’ nın kaymak tabakasıydılar. Ne oldu, bir anda Hepsi kaybolup gittiler. Tanrı’nın ne yapacağını h^ç bilemezsiniz. Gelinen nokta önemli değildirler, son nerede olduğunuz önemlidir. Bir anda in.iverirsiniz aşağıya. Ben onun için hiçbir şeyden, korkmuyorum. Ben bu yüzden tamamen bağım sız çalışıyorum, hiçkimsenin yönlendirmesi altında değilim. mmm TARİHÇİ YORUMU OsmanlI modernleşmesi ve 7 İ L B E R ORTAYLI Eraqi Klorman, Müslim supporters of jevvish Messiahs in Yemen, Middle Eastern Studies, vol. 29/4, 1992, s. 714]) Bazı Sabetaycıların nesilden nesile kendi içlerinde taşıdıkları bu bil­ giyi belgelemek güçtür. Ancak Selânik yöresiyle ailevî bağları olan ve o ülkenin kültürel kalıp ve rivayet ve görüşlerini önyargısız olarak hayat hi­ kâyesinde nakleden Cahit Uçuk (Bir İmparator­ luk Çökerken, Yapı Kredi Yay., İstanbul 1995, s. 79) o dönemde Selânik’de dolaşan bu rivaye­ te değiniyor; “Şehrin müslümanları da söylenti arasında; bu tarikata (öyle diyor) diğer dinlerden hırıstiyan ve müslümanların girdiğini, padişahın da bu nedenle hepiniz müslüman olmazsanız boynunuz vurulacak diye Sabetaî Zwi’yi tehdit ettiğini bunun üzerine hepsinin görünüşte Müs­ lümanlığı kabul ettiği” şeklinde bir rivayettir bu. Belgelere yansımayan bu söylenti doğruysa; Sa­ rayın ve OsmanlI idaresinin Sabetaî Zwi ve taraf­ tarlarını zahiren de olsa İslâma döndürerek bü­ yük bir idam faaliyetini ve kriz atlatmayı becerdi­ ği açıktır. Halkın bu tefsir ve inancının tarihî bir temeli de olmalıdır. Kuvvetle muhtemelen, bir kı­ sım mensublar Yahudilikten değil başka dinden gelmelerdir. Cahit Uçuk da Selânik'te Sabetaî Zwi cemaatının oruç-namaz gibi müslüman âdetlerine riayetkâr olduğunu naklediyor. 19. yüzyılda Selânik’de bu cemaatin İktisadî MATBÜAT 30 ve kültürel bakımdan herkesi geçtiği anlaşılıyor. Nitekim Mayıs 1901’de Selânik’e vali olan Meh­ met Tevfik Bey hatıralarında Fevziye Mekteblerinin diğer mekteblerin fevkinde olduğunu iyi me­ mur yetirtirdiğini belirtmektedir. [Bir devlet ada­ mının (Mehmed Tevfik Biren) II. Abdülhamid ye Meşrutiyet Devri Hatıraları, cild I, Arma Yay., İs­ tanbul, 1993, s. 170). Sabetaycılar sonraki asır­ larda Edirne ve bazı Rumeli şehirlerinde 1912-1913 Balkan Savaşlarından sonra müslümanlarla birlikte imparatorluğa göç ederek İstan­ bul ve İzmir gibi şehirlere de yerleştiler. Osman­ lI İmparatorluğunda böyle bir millet grubu yoktu. Hele 20. yüzyılda kimin Sabetaycı olduğu kayıtla belli değildi, ve ritüellerinden vazgeçtikleri için birçok mensubu bakımından da önemli bir eğilim olma vasfını kaybetti. Bilhassa Kemalist laisizm Türk toplumunda bu meseleyi adamakıllı silmiş ve kıyıya itmiştir. Esasen geçmiş asırlarda da Sabetaycılar idare nezdinde müslümandı ve 19. yüzyıl modernleşmesi boyunca bu adı konmamış asimilasyonun hadisesiz bir şekilde ilerleme kaydettiği görülüyor. Sabetaycıların basit bir gizli din ve gizli Yahu­ di mezhebi olmadıkları (Ispanya’daki Maranosların aksine) şu iki hususdan da anlaşılır. 19. yüz­ yıl ve öncesinde, Sefarad Yahudiler ya Judeo-Espagnol konuşmuş sonra Fransızca kul­ 28 KASIM 1998 İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ Cemaatinizin sayısı t ahmlni olarak ne ka- lanmışken, Sabetaycıların 19. asırdan itibaren evdili Türkçe olmuştu. Ortodoks Musevîler onla­ rı afaroz etmişti, ama Şabetaycılar bu konuda onlardan daha katıydı. İkinci ve önemli unsur, Mesihi bekleyen (yani Sabataî Zwi) bu cemaat her iki dinin ibadetini çok sofuca yerine getir­ mekteydi. Nitekim OsmanlI İmparatorluğunun ücra köşelerindeki gizli-hristiyan cemaatler sa­ dece idarenin kayıtları karşısında müslüman ol­ duklarını söyler ve ibadeti pek yerine getirmez­ ken, Sabetaycıların bu sofu davranışı dikkati çe­ ker ve kendi mistisizmleri bakımından önemli bir noktadır. Nitekim 1856 Islahat Fermanı sonrası, Girit, Makedonya, doğu Sırbistan, bilhassa Arna­ vutluk ve doğu Karadeniz’de birtakım gizli-hırıstiyan cemaatler artık bir hürriyet havası sezdikle­ rinden eski dinlerini açıkladı ve kimliklerini sak­ lamadılar. Halbuki Selânik’deki kalabalık Sabetaycı cemaat böyle bir açıklamada bulunmadı ve üstelik görünüşte İslâmî ibadeti gene sofuca de­ vam ettirdi ve kendi eski ritüeline devam etti. Bi­ linen hahamları olmalarına rağmen, onlar da res­ men açıklandı; gene Talmud-Tevrat yahudileriyle ilişki kurmadılar ve inançları hakkında hiçbir açıklama yapan risale kaleme alan çıkmadı (Son zamanlarda bu konuda yazan İlgaz Zorlu hariç). Tam aksine eski devrin tüccar ve zenaatçı Sabetaycıları daha çok eğitime önem verdi ve Osman­ lI bürokrasisinde daha çok görev aldılar. Daha çok yurtsever hareketlere karıştı ve nitelikli ser­ best meslekler icra ettiler. Nitekim bu dönemde çıkardıklarını bildiğimiz tek yayın organı da ne di­ nî ne de siyasîdir. Ama sözünü ettiğimiz organ laik ve medenî bir gençlik yetiştirmeye yönelik iki haftalık bir dergidir. Bu derginin üzerinde duraca­ ğız. OsmanlI nüfus sayımları din esasına göre olur. Selânik Sabetaycıları yahudiler arasında değil, müslümanlar arasında kayıt edilir. 19. yüz­ yıldan itibaren bir açıklama gene söz konusu de­ ğildir. Devlet bu cemaati tanımaz; cemaatin de gizli bir örgütlenme içinde kendi kayıtlarını tuttu­ ğu şübhelidir. Zaten Sabetaî Zwi'den sonra ce­ maat kendi içinde parçalanmıştır ve bu gibi bir örgüt ve gizli kayıt ve nüfus sayımının da fazla bir şey göstermeyeceği açıktır. Bu nedenle Sabetaycıların sayısı geçmişte ve günümüzde kimsenin vakıf olmadığı bir sırdır. Selânik Sabetaycılarının elimizde bilinen ilk periodik organı “Gonca-i Edeb” adlı onbeşgünlük bir mecmuadır. İlk nüshası 1 Mart 1299’de (1882) çıkmıştır. Asıl redaktörü Fazlı Necib bey­ di. Bu risalede Sabetaycılığa ait bir telkin ve bil­ gi yoktur. Gençlere hitab eder, fakat dinden söz etmez. Daha doğrusu kozmopolit bir Türk tarika­ tı olan Mevlevî tarikatı (mensubları arasında ya­ hudi ve hırıstiyanlar devamlı) çok övülür; Selânik Mevlevî dergâhındaki âyinler ve dergâhın duvar­ larındaki yazılardan sözedilir. Bu kozmopolit tari­ kat, batılılaşmış kozmopolit çevrelerde çok sevi- dar? Luria’nın atmış olduğu temelin üzerinde bir bina kuruyorum” diyor. Bu konularda araştırma yapı­ yorum ve bazı şeyleri ben de yeni öğreniyorum. Cemaatin sayısı hakkında bir şey söylemek is­ temiyorum. Çünkü isbat edemem. Bir rakam söy­ lesem bile bunun dayanağı ne olacak? Ben size ‘Türkiye’de organize bir Sabetaycı grup var. Bun­ lar dinî dersler alıyorlar, sürekli toplanıyorlar’ de­ diğim zaman bunu ispat edemem. Kim bu tanın­ mış Sabetaycılar derseniz benim elim kolum bağ­ lanır. Çünkü ben kimsenin ismini verme hakkına sahip değilim. Ben bir isim veririm, siz gidip ada­ ma sorduğunuzda o, ‘Ben Sabetaycı değilim’ der­ se bu bir yalan haber olur. Ama şunu çok iyi iddia ediyorum ve söylüyorum; Türkiye’de Sabetay Sevi’nin dinî düşüncelerine bağlı olan ve bu inancı sürdüren insanlar var. Günün birinde bu insanlar çıkacaklar ortaya. Yani bir tek ben olmayacağım. Ama mesela Pamir Bezmen ‘Varlık Vergisi’ ola­ yında ayrı bir grup olarak değerlendirildiklerini söyledi ama çıksın bakalım ‘ben Sabetaycıyım’ de­ sin, söyleyemezler. Çünkü onlar bu konuya ma­ nevî açıdan bakmıyorlar. Ben manevî olarak bakı­ yorum. Sadece sayı olarak bugüne kadar yayınla­ nan makalelerde 60 bin ve 100 bin rakamları te­ laffuz edildi. ■mm Nasıl öğreniyorsunuz? Karşılıklı konuşmalarda sohbetlerde ortaya çı­ kıyor. Geleneksel Yahudilikte de böyledir, gidip bir okulda öğrencilik yapmaktan ziyade bu konu­ lar sohbet ortamında öğrenilir. Kabala nasıl öğre­ nilir, bir masanın etrafında Tanrı inancı bulunan, dinî kurallara sonuna kadar bağlı dört kişinin toplanmasıyla oluşan sohbet ortamında öğrenilir. Çünkü biz şuna inanıyoruz Kabala ile herkes uğ­ raşamaz ve uluorta konuşamaz. Yahudilikte en önemli noktalardan biri Tanrı’nın tetragram olan adının ağıza alınması yasağıdır. Eğer bir insan di­ nî kuralları tam olarak uygulamıyorsa, hırsızlık, zina işliyorsa o zaman bu adamın katıldığı araştır­ malarda ve toplantılarda bir negatif enerji çekme­ si sözkonusudur. Çünkü Yahudilik Tanrı’nın bü­ yük bir enerji olduğuna inanarak yaklaşıyor olaya. Siz negatif enerji çektiğiniz zaman size öyle bir fe­ lâket gelir ki, bu felâket Tevrat’ta sık sık geçen bir vebadır, bir yangındır, bir yok olmadır falan. Ta­ biatıyla Kabala hep böyle gizli kalmıştır. Uluorta konuşulmamıştır. Kabalistler mistik olmuşlardır ve benim gibi fazla konuşmazlar! ■km Sizi niçin engelleyemiyorlar? Beni engelleyemezler çünkü benim ailem 17 kuşak boyunca haham olarak geliyor ve aslında Sabetaycılığın dinî karakterini oluşturan insanlar. Şimdi bakın benim büyükbabamın büyükbabası olan Şemsi Efendi üç cemaati birleştirmeye çalış­ mış. Kapancılardan olduğu halde gitmiş Karabaş­ larda din dersi vermiş. Onların okullarını kur­ muş. Ve bunun sonucu olarak Bülbülderesi me­ zarlığında öyle bir yerde yatıyor ki, başka biri o şe­ kilde gömülemez. Mezarlıkta böyle bir ayrım var­ dır, merdivenin sağ tarafında Kapancılar yatar, sol tarafında Karakaş aileleri yatar. Hiçbir Kapancı Karakaş’ların olduğu yerde yatmaz. ■mm Kitabı yazmaktaki gerçek niyetiniz ne? Ben araştırmacı bir kişilik olarak ortaya çıkı­ yorum ve diyorum ki “nedir Sabetay Sevi’nin dü­ şüncesi?” Bugün Türkiye’de herkes kendi kültü­ rünü araştırıyor. Neden ben gizleyeyim? Kötü bir amacım yok ki. Benim sadece yapmış olduğum bir şey var farklı bir kültürü araştırmak. Siz tartış­ mazsanız, konuşmazsanız bu İlmî düşünce nasıl ortaya çıkacak? Bakın Türkiye’de solcular müslümanları ciddiye almıyorlardı. Ama bugün Türki­ ye’de artık bir Islâmcılık olgusu var. Gazeteleri, televizyonları var ve hükümet bile oldular. Biz bu adamlarla bugüne kadar konuşmayı denememi- ■mm Bülbülderesi Mezarlığının özelliği nedir? Talmud’a göre Mesih bülbüllerin sesine gele­ cek. Ve inanç o ki Mesih tekrar geldiği zaman bül­ büller şakıyacak ve bütün o ölülerin ruhları ayağa kalkacak. Onun için oraya gömülüyor ve ismi de oradan geliyor. Sayılaıı ne kadar? Sabetay Sevi’nin dinî düşüncelerinin Yahudi Kabalizmindeki yerini kimse ortaya koymuyor. Ne Karakaş Rüşdü yazdı bunu ne de başkası. Bu­ nu ben ortaya koyuyorum. Bu tamamen, Tev­ rat’ın içinde gizli mânâlar olduğunu ifade eden Kabbalistik düşüncenin bir aşılımıdır. îzak Luria adlı bir kişi vardır ve bu Kabbalistik düşüncenin temelini atmıştır. Nitekim Sabetay Sevi de “Ben Konuyla ilgili eserlerde 1924 mübadelesiyle Türkiye'ye yaklaşık 12-15 bin arasında Dönme geldiği belirtiliyor. Bugün bu rakam araştırmacı-yazar Aytunç Altındal'a göre 60 bin civarında. İlgaz Zorlu 100 bine yakın olduğunu söylüyor. Ancak, bu rakam içinde Sabataycılığa gerçekten inananıp yaşayanların ancak 5-10 bin civarında olduğunu belirtiyor. 500. Yıl Vakfı yöneticisi Harry Ojalvo’nun tahmini ise oldukça şaşırtıcı: haftalık Aksiyon dergisine yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de birbuçuk milyona yakın insan Sabetaycı kökenli. liyordu. Bu dergi: edebî yazı, şiir (bazıları çok amatörce), seyahatnameler, Victor Hugo tercü­ meleri (hep laik yazarlar seçiliyor) sonra entellektüel bir genç nasıl yetişir ve davranır gibi yazı­ lar ihtiva ediyor. Bunların çoğu naif ve taşra ha­ vası düzeyindedir. Fakat amaç eğitim, daha iyi eğitim ve dünyaya açılmadır. Açıkça görülüyor, Musevîlerden önce batılılaşma ve eğitim ile Sabetaycılar daha önce durumlarını yükselttiler (emanipe) ve bir yerde batı Avrupa’da musevîlerin kendi cemiyetlerine yaptıkları kültürel katkıyı, Türk cemiyetinde Sabetaycılar yaptılar. Nitekim bir müddet sonra kurulacak Fevziye ve Terakki gibi gerçek anlamdaki liseler laik eğitime önem vermiştir. Onların bugünkü devamı olan Işık Lisesi’de (İstanbul) kanunî zorunluk olan din ders­ lerinin laik bir retorik ile sürdürmektedir. Gonca-i Edeb eğitime önem verir, her sayıda kimya, biyoloji terimleri üzerinde açıklamalar yer alır. Açılan okullardan sözeder. II. Abdülhamid devri modasına uygun olarak açılan okullar ve eğitim­ de ilerlemeden söz etmektir. Bu rejimin ve san­ sürün de hoşuna gider. Fakat derginin amacı sansürle uyuşmaktan çok; batılılaşmaydı. Anla­ şılan modernist Sabetaycı seçkinler modern ba­ tı eğitimiyle, kapalı cemaat hayat biçiminin deği­ şeceğine de inanıyorlardı. Normalde bu gazete­ de dinî bahislerin yer aldığını görmek zor (Mevlevîlik’i methetmek dışında). Ancak dönmelik üze­ rine bir seri yazı neşredilen Vatan gazetesi 1924 Ocak ayında (10 Ocak 1924 de) “Gonca-i Edeb” mecmuasını progressiv modern dönmele­ rin çıkardığını ve bunların Sabetaî Zvi’yi burada şarlatanlıkla itham ettiklerini yazar. Ben bu pa­ sajı tesbit edemedim. “Bir tarih araştıcısı” imza­ lı bu seride gençlerin bu batıl mezhebten hoşlanmayıp, izdivaç yoluyla Müslüman Türk gruba ka­ vuşmak niyetinde oldukları söyleniyordu. Selânik Sabetaycıları İstanbul’a göç ettiklerinde benzer mektebleri kurdular ve laik-ulusalcı bir Türk eği­ tim sisteminde öncü oldular. 19. yüzyıl boyu Se­ lânik, Edirne, İstanbul’da yaşayan Sabetaycıların modernleşme sürecine dair kesin bilgilerimiz yok. Ancak mecmuanın yazarlarının memur züm­ resinden olduğu, İstanbul’dan giden bazı zevatın yazı ve demeçlerinin basıldığı; okuyucuların Edir­ ne’ye kadar uzandığı anlaşılıyor. Gazetenin eğitimi ve yazarların kişiliği; Sabetaycılar arasında kişiliği; Sabetaycılar arasında OsmanlI bürokrasisine bir katılma eğilim ve eyle­ minin olduğu, yabancı dil eğitimi sayesinde dış ticarette de müslüman Türkler ve Yahudilerden daha nitelikli ve iyi durumda oldukları anlaşılıyor. Bu araçla dönme denen Sabetaycılar laik bir ulusalcılığı benimseyen grup olarak Jön Türk ha­ reketi ve İttihad ve Terakki içinde de yer almış­ lardır. Nitekim imparatorluğun ünlü maliye nazırı Mehmed Cavid Bey —ki aynı zamanda kuvvetli bir iktisatçı idi— Sabetaycıdır. Cavit Bey salta- 1924 tarihli mülâkatında hahambaşı, “Ben din­ ler konusunda çok tetkikat yaptım, ancak bu Selânik’liler konusunda bilgim yoktur. Herkes ne kadar biliyorsa ben de o kadar biliyorum” diyor. Ancak bir ara “Sabataî Zwi kabilesinin Musevî iti­ kadına kısmen ve muhalif bir tarikat olduğunu" ilave ediyor. Bu mübhem, çekingen demeç bile aslında, Sabataî Zwi vakasından sonraki iki asır içinde; bir OsmanlI ve Türkiye Yahudi dini lideri-, nin Selânik “dönme”leri hakkındaki ilk resmi açık değerlendirmesidir. Ancak arkası gelmemiş ve Türkiye Yahudileri bu konuda susmayı tercih etmişlerdir. Bu dönemi bir suskunluk izlemiştir. “Dönme” denen unsurların durumunu, yeni Cumhuriyetin laik ulusçuları ve Cumhuriyet Halk Partisi tartışmamıştır. Sansür bu gibi tartışmala­ rı muhafazakâr çevrelerdeki fısıltılara terketmiştir. Karakaş Rüşdi olayı da bu konuda Sabetaycıların susmasını zorlamış olmalıdır. Bu olayla Sabetaycı çevreler unutma ve susmayı yeni top­ lumun laik vatandaşlığını benimsemeyi tercih et­ mişlerdir. Esasen 19. yüzyıldan beri böyle laik—ulusa'oı toplumu isteyenlerin arasında onlar da vardı. Bununla beraber dar bir antisemit çev­ re, laik ideolojinin önde gelen bazı şahsiyetlerini yanlış veya doğru fısıltı gazetesinde “dönme” ve­ ya “mason" olmakla itham etmeyi sürdürmüşler­ dir. Harb içinde 1942’de çıkarılan fazla kazanç­ tan alınmak istenen “varlık vergisi” uygulamala­ rı sırasında “dönme” meselesine ilginç bir bizimde bürokrat yönetici çevreler yeniden el atmıştır. Vergi kategorileri içinde “D” cetvelinin dönmele­ re konan vergiler olduğunu o zamanki İstanbul defterdarı Faik Ökte yazmıştır. Malûmdur ki en yüksek varlık vergisi meblağı da bu kategorideki Bezmen ailesi için tahakkuk ettirilmişti. Ancak “varlık vergisi" Türkiye malî tarihinde çabuk terkedilen rezilane bir uygulamaydı ve çeşitli çevre­ lerden tepki görmüştür. Ondan sonra da buna benzer açık veya kapalı bir uygulama görülmez. Bugün Sabetaycılar kendilerini henüz açıkla­ maz, bu inanç üzerinde bir araştırma yapıp yayın­ lamaz. (Tek istisnanın ama hakikaten tek istis­ nanın Tiryaki ve Toplumsal Tarih gibi dergilerde yazan İlgaz Zorlu olduğunu takdirle belirtmek ge­ rekir.) Öyle görünüyor ki bu inanç ve kimliğe sahib olanlar halen var fakat, sayılarını kimse bil­ mez. Herhalde son yetmiş yılın laik gelişmeleri ve yeni kent kültürü içinde, Sabetaycılık laik ide­ oloji fakat daha çok laik hayat tarzı içinde erimiş­ tir. Üstelik bu laisizmin en ateşli öncü ve uygula­ yıcısı da bu grub olmuştur. Bu grub üzerinde ha­ len Lucette Valensi’nin bir araştırma yaptığını duyuyoruz. Tabiî OsmanlI arşivleri, kanaatlerin aksine, hiçbir şey veremez. Onun için araştırma­ nın mülâkat ve bazı kalıntı belgeleri (yazılı veya yazısız) aramak şeklinde olması gerekir. [Tiryaki, Mayıs 1998, sayı: 24] ■mm Sabetay Sevi’nin fikirlerinde Yahudi düşün­ cesinden ayrılan taraf nedir? Mesihliğini ilân eden Satebat Zwi'nin mesihlik tacını giyişini gösteren temsili gravür nat ve hilâfetin ayrılmasını isteyenlerdendi. Di­ ğer bir maliye nazırı olan Nüzhet Faik, dahiliye nazırlarından Mustafa Arif ve maarif müsteşarı ve hukuk profesörü Muslihiddin Adil Sabetaycı kökenliydiler. Türk matbûatının önemli siması, Vatan gazetesi sahibi Ahmed Emin (Yalman) da Sabetaycı idi ve bu konuda ilk tefrika 1924 Ocak ayında onun gazetesinde yayınlandı. Ordu da, matbûatta ve İttihad ve Terakki parti çevrelerin­ de Sabetaycılar vardı. Bunlardan ünlü Haşan Tahsin (Osman Nevres) 1919 yılı 15 Mayıs’ında Yunan kıtaları İzmir’e çıkarken onlara ilk kurşu­ nu sıktı ve direnişi başlatan kahraman olarak ta­ rihe geçti. Onunla birlikte direnen ve vurulan bir zabit, kolordunun sağlık zabiti Selânikli Şükrü Bey de bir Sabetaycıydı. Haşan Tahsin (Osman Nevres) İttihat ve Terakki grubu içinde anarşiz­ me varan fikirleriyle tanınan ilginç bir şahsiyetdi. Cumhuriyet dönemi başlarında 1924 yılı Ocak ayında Türkiye kamuoyu ani olarak “Dön­ me” meselesi ile yüzyüze geldi. Sebeb cemaatin kendi içinden çıkmıştı. Bilindiği üzere Sabetayın izleyicileri Sabataî Zvi’nin ölümünden sonra za­ man içinde birbirine rakib ve kopuk üz partiye ay­ rılmıştı. "Yakubî (veya Hamdi Bey grubu), [2iKarakaşlar (yahut Osman Baba grubu), 13|Kapancılar (yahut İbrahim Ağa grubu)... Bunlardan ikinci gruba mensub Karakaş Rüşdi Bey bugün pek anlaşılamayan bir sebeble 1924 Ocak ayı başın­ da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “dönme’’leri şikâyet eden bunları (yani kendisinin de dahil ol­ duğu grubu) gayri Türk, gayri-İslâm ve Türklüğü sömüren bir grub olarak itham etti ve bunların Yunanistan’la olan ahali mübadelesinde Türk olarak bu topraklara getirilmemelerini, ancak hepsinin batıl inanış ve tavırlarını bırakıp Türklü­ ğü kabul etmeleri şartıyla Türkiye’de yaşayan Türkler olarak kabul edilmelerini Millet Meclisin­ den istedi. Sebeb aile içi bir anlaşmazlık ve di­ ğer dönme liderleri bir tehdit ve intikamdır den­ di. Kendisi Sabetaycı olan Ahmet Emin (Yal­ man) gazetesinde onu müflis, ahlâksız diye; suç­ ladı. Ancak basında bir münakaşa başlamıştı. Sabetaycı (dönme) inancı üzerine birtakım riva­ yetler yazılıp konuşuluyordu. Neticede kendisi de Sabetaycı kökenli olan Ahmed Emin gazete­ sinde bu konuda dönmeleri anlatan bir tefrikayı 10-22 Ocak 1924 tarihleri arasında neşretti ve dönmelerin bu inançtan vazgeçen laik ilerici, ulu­ salcı, yurtsever bir kitle olduğunu yazdırdı. Bu Sabetaycıların kendilerini ilk defa anlattıkları ve tanıttıkları bir yazı serisidir. Bu bakımdan ilginç­ tir. Ancak yazanın ismi yoktur “bir tarih araştırıcı­ sı” diye imza atılmıştır. Muhafazakâr Sebilürreşad dergisi başyazarı Ebuzziya Tevfik ise Ahmed Emin’e hücum eden yazılar yayınlandı. Hüseyin Cahid (Yalçın) ise Tanin’de hem Karakaş Rüşdi’yi tenkit ve itham eden, hem de Sebilürreşad’ı itham eden yazılar yazdı. Sabetaycıların Türk olduğunu, aksi görüşün ırkçılık ve OsmanlI İmparatorluk realitesi ve Türkiye realitesi ile bağ­ daşmadığını ileri sürüyordu. Bu nedenle, şimdi Türkiye sınırları dışında kalan Selânik Sabetaycılarının ahali mübadelesi dışı bırakılıp Türkiye’ye getirilmemeleri münasebetsiz ve tehlikelidir di­ yordu. Karakaş Rüşdi Bey’in bu dilekçesinin ne­ deni pek belli değil. Cemaatine duyduğu bir kız­ gınlık ve ihbar mı, yoksa, gerçekten mübadele yüzünden Selânik’te iş ve güçlerini bırakmak is­ temeyen Sabetaycı cemaate yardımcı olmak mı istedi? Zira o sıralarda Selânik’de Mustafa Bey, Yunan hükümetine müracaatla kendilerinin Türk ve müslüman değil; aslen Yahudi olduklarını bu yüzden mübadele ile ev, iş ve yurtlarından sürü­ lerek gönderilmemelerini istemişti. Konortas bu fikre yatkın görünmüş ise de, bazı bakanlar Sabetaycıların Yunanistan’a Türkden daha zararlı olduklarını ve bu yüzden derhal Türkiye’ye gön­ derilmelerini istemişlerdi. "Dönmeler" yani Sabetaycılığın üzerindeki münakaşanın arttığı günlerde bazı gazeteciler Türkiye Hahambaşısı ünlü bilgin Haim Becerano’ya da “dönmeler”le Yahudiliğin ne dereceye kadar alâkası olduğunu sormuşlardır. 12 Ocak İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ şiz. Ee bundan sonra “Türkiye’de anti-semitizm var” diyorsunuz. Var ve olacak tabiî. Biz herşeyi tartışacağız. Ve biz böyle bulacağız doğruyu. Bu zaten başka türlü de olamaz. Şimdi ben sizi yok sayarsam nereye varabilirim ki? Solcu arkadaşlar üniversite yıllarımda Nurcuların derslerine gidi­ yorum diye benimle alay ediyorlardı. “Yav sen de­ li misin, Tabiat Risalesi’ni öğrenmenden ne çıka­ cak?” diyorlardı. Halbuki ben Said Nursî’nin dü­ şüncelerinde bulmuş olduğum derinliğin üzerine gittim. Çünkü bana göre mistik insanların, dine inanmış insanların yolu birdir. bağlı inançlı bir kitle var. Ve bunlar hiçbir zaman gerçek anlamda Müslüman olmadılar. hm Başınızda bir tek lider mi bulunuyor? Birden çok hoca var. Ben size şunu söyleye­ yim. İbraniceyi Türkiye’de öğrenmiş ve Tevrat’ın Sabetaycılık açısından manalarını takip eden bir değil, birden fazla hocalar var. Bunu iddia ediyo­ rum ben. Ama buna inanıp inanmamayı benim sözlerimin sizde bırakacağı intibaa bırakıyorum. Bu arada hiçkimsenin ismini açıklama hakkım yok. Çok da ters bir şey olur yani. Sabetay Sevi’nin canını kurtarmak için müslüman olması rahatsız edici değil mi? mm Bediüzzaman’la ilgilenmeniz ilginç. Kaballzm sizin için çok önemli bir nokta. Peki Bediüzzaman’ın ebced hesabıyla ilgili çalışmalarım biliyor musunuz? mmi Evet biliyorum ve o konuya girmeyeceğim. Enteresan ifadeleri var. Bence Said Nursî yazmak istediği şeylerin çoğunu yazmamış bir insan, özelinde cifir konusunda bir hayli bilgisi var. Bu­ nu açık bir şekilde yazmamış. Bu çok önemli. Sa­ id Nursî’yi okuduğumda karşımda sıradan bir köy imamı olmadığını gördüm. Din konusunda hakikaten derinliği olan bir insan. Ben çok açık olarak söylüyorum, onun fikirlerinden pek çok şeyin kafamı kurcaladığını kabul ederim. Ve bun­ dan da mutluluk duyarım. Çünkü bunda bir şey yok. Zira bu insanın yazmış olduğu eserler var, ortada bir vakıa var. Gerçi ben onun bütün risale­ lerini okumadım, çoğunu da anlayamadım. Be­ nim zaten onun derslerine gitmemin nedeni de oydu. Çünkü bir Tabiat Risalesi’ni, Haşir Risale­ si’ni aldığınızda ağdalı ifadelerle karşılaşıyorsu­ nuz. Dinî duyguları anlatmak zaten çok zordur. Fakat onun ben pek çok şeyi yazmadan gittiğine inanıyorum. Cifir dediğimiz beşbin yıllık bir olay... Şimdi bunu basit bir tartışma konusu da yapamazsınız. Demek ki, onu konuşabilmek için mürşid-i kâmil olmanız lâzım, üstün insan olma­ nız lâzım, yani bizim Kabala’da tanımlanan adam kadmon olmanız; mistik olmanız lazım ki, bunun üzerine gidebilin. ■hmi Bediüzzamanın eserlerinin sizde ne gibi te­ siri oldu? En çok ilgimi çeken Tabiat Risalesi. Dinsizlik ve materyalizm karşısında bu insan çok sağlam delillerle bu kitabı atıyor ortaya ve ben onun ver­ miş olduğu örnekleri kendi dinî tartışmalarımda kullanıyorum. Diyorum ki Bediüzzaman Said Nursi de böyle söylüyor. Ve ben bundan bir hicap duymuyorum. Niye duyayım? Çünkü o da aynı yola gidiyor. Şimdi burada esas olan bir şey var, Mistik insanların temelinde var olan şey “Bir”e ulaşmaktır. İster Yahudiliğe, ister Hıristiyanlığa, ister başka bir yere gidin amaç “Bir”e ulaşmak için nefsi terbiye etmektir. Gerçi din olarak Yahu­ diliği çok seviyorum, Yahudilik üzerine çok araş­ tırma yapıyorum ama bu benim Bediüzzaman’ı araştırmayacağım anlamına gelmez. Eminim ki Bediüzzaman yaşasaydı ondan öğrenceğim daha çok şey olurdu. Canını kurtarmak için Müslüman olmadı, dı­ şarıdan bakanlar böyle görebilir. Şimdi ben Yahu­ diliğe dönmek istedim ama kabul etmediler. Ben Sabetaycıların İspanyol Konverzolarından (dön­ me) ayrı tutulmasına karşıyım. Ayrıcalık falan da istiyor değilim. Yahudi kültüründen gelen bir in­ san sanki bu kültürden gelmeyen bir insanmış gi­ bi nasıl değerlendirilebilir anlamıyorum. hhmİ İsrail niçin böyle davranıyor? Sabetay Zwi mm Bediüzzaman’la kesişmeniz nasıl oldu? Üniversitede iken her gruba girdim. Tanıştı­ ğım insana “bakın ben Yahudi asıllıyım” diye baş­ tan söylerim, hiçbir zaman da bunu gizlemem. Her insanla her şeyi konuşurum, hiçbir şeyi gizle­ mem. Benim bundan bir korkum yok. O zaman arkadaşlar beni iftarlarına davet ettiler. Çeşitli Nur cemaatlerinden insanlarla tanıştım. Ve ben onlarla hep mistik konuları konuştum. Onlar sa­ nıyordu ki ben sıkılacağım. Ama hayır ben hep sordum ve araştırdım. İslam’ın bir “Mehdi-Mesih”, bir de “Deccal” inancı varclır. Aynı şey Hıristiyanlar, Yahudiler ve siz Sabetaycılar için de geçerli. Siz Sabetaycısınız, Bediüzzaman ise sizin dinî görüşünüze sahip ya da fikren yakın insanlarla hayatı boyunca mü­ cadele etmiş, bir İnsan. Şimdi sizin ondan istifade etmeniz bir çelişki değil mi? mm Bu bir çelişki değil. Önce şunu sormak lâzım, acaba ben Sabetaycıların cumhuriyette üstlenmiş oldukları rolü benimsiyor muyum? Bu çok önemli. Ben o tarzı onaylamıyorum. Ben bir kere dinî bir insanın politik olmasına karşıyım. Sabetaycılar Türkiye’de niye bu hale geldiler? Bir kere "Bir çiçek açsın, bin fikir yarışsın." — KONFİÇYÜS Dönme denilen insan da Sabetay Sevi’yi tanımı­ yor. Sadece ona diyorlar ki, sen farklısın sen baş­ kasın. Sadece bununla yetiştiriyorlar çocuğu. O çocuk büyüyor Türkiye’de bir yere geliyor. Siz şimdi hangi kültürü görürseniz o kültürün izleri­ ni getirirsiniz yaşantınıza. Sabetaycıların Batıcı olmasının nedeni de budur. Siz hiç Adıyaman’h, Malatya’h bir Sabetaycı gördünüz mü? Adıya­ man’da yirmi sene orada yaşayıp da orayı anlamış bir Sabetaycı gördünüz mü? Zaten Türkiye’deki en büyük problemimiz bu oldu. Biz Türk halkını tanımadık. Benim atalarımı almışlar 1924’te bu­ raya getirmişler. Düşüncesiyle, yaşantısıyla, fik­ riyle kısacası her şeyiyle Anadolu Türkünden farklı bir kitle buraya gelmiş. Onların sizinle çok farklı noktaları var. Yani şimdi bugün Türki­ ye’den bir grubu alsalar Rusya’ya götürseler, aynı şey onların başına gelse, ne olacak, Rusya’daki in­ sanlar karşı çıkacak. mm Kitabınız çıkana kadar kimse Sabetaycıhğın hâlâ devam ettiğini kabul etmiyordu. Herhalde bundan sonra bazı konular daha da netleşecek. Yakın tarihe baktığımızda dönmelerin Türkiye ma­ sonluğundaki yeri de çok ilginç. Kitabımda var. Sabetaycı niçin mason oluyor, çünkü orada kendini manevî olarak tatmin edi­ yor. Bakın dinsiz insan olmaz. Ateistlere falan inanmıyorum ben. Çünkü insanın içinde bir nur vardır ve o nur mutlaka açılır. Onu ama Mason­ lukta açar, ama başka bir yerde açar önemli de­ ğil,mutlaka açılır. Ama Masonluk da artık sulan­ mış bir felsefeye dönüştü. Ben mason değilim onu söyleyeyim. Bunları yazıp söylüyorum diye ben­ den de hoşlanmazlar zaten. Masonluk bugün bir çıkar örgütlenmesi halinde, öyle bir hale gelmiş ki, adam İslâmî çevrelerde de saygıyla karşılanı­ yor. Çok garip. mm Sizin kendi cemaatinizde kullandığınız ikin­ ci bir isminiz var mı? Annemin ailesinin soyadı Ben Zwi. Ama be­ nim durumum biraz farklı. Babam Erzurumlu bir Türktür. Düşünce olarak da muhafazakâr ve mil­ liyetçi bir insandır. Annem Sabetaycı kökenden gelir ama o da bunu önemsemez. Ben annean­ nemle büyüdüm. O bu konuyu çok iyi bilen ve inanan bir insandı. Ve aile içinde kendince İspan­ yolca bir isim söylerdi bana. Ama bu tarz bir is­ mim olmadı. Verilemezdi çünkü babam müslüman zaten. mmm Annenizle nasıl evlenmiş? Annem ona Selanikli olduğunu söylememiş. Bu bir de bir sevgi meselesi herhalde. Annem de zaten bu konulara girilmesini pek istemez. Hatta size çok ilginç bir şey söyleyeyim Fehmi Koru an­ nemin uzun yıllar beraber çalıştığı Musevî bir işa­ damı ile ilgili bir yazı yazdığında ona bir cevabî yazı yazıyor ve orada kendisinin müslüman oldu­ ğunu belirtir üslûp kullanıyor. Çünkü o kendini bir müslüman olarak görüyor. Ben anneannemle ve onun çevresinde büyüdüğüm için bu kimliği seçtim. İlginç bir olay var karşımızda. Sabetaycı kimliğini açık bir şekilde ortaya koyan ve bunu deklare edip savunan ilk isimsiniz. Kimse bunu bu­ güne kadar Selanik dönmelerinin aslında hiçbir za­ man müslüman olmadığını, kendi içlerinde Yahudi­ liğin bir mezhep ya da tarikatini gizlice devam et­ tirdiklerini söylemedi. Söylemekten ziyade bu hiç­ bir zaman ciddiye alınıp da kabul de görmedi. Bu­ nu Sabetaycı cemaatin içinden ilk olarak siz ifşaa ediyorsunuz. hmmİ Hiçbir zaman söylemedi, hiçbir zaman da bel­ ki bu kadar net bir şekilde söylemeyecek. Ama bir zaman sonra söyleyenler de olabilir, bilemem. Ben açık olarak size söylüyorum, Sabetay Sevi’nin dinî görüşlerini benimseyen ve buna gerçekten MATBUAT 30 30 KASIM 1998 İZÜ - İSMAİL KARA TÜRKİYE'DE DİNİ HAYAT ARŞİVİ İsrail devleti diyor ki, sen beni hiçbir şekilde il­ gilendirmiyorsun. Sabetay Sevi olayından sonra sen başka bir hal aldın, bu yolda gidiyorsun. Ben de diyorum ki sen bütün dünya Yahudi kültürü­ nün temsilcisi olduğunu söylüyorsun. Ben Yahu­ di kültürünün bir parçasıyım. Hatta şöyle ifade edeyim, İsrail’de Yahudi Tarihi Müzesi’nde Sabetaycılarla ilgili bir köşe vardır. Eylül 96’da İsrail gazetelerinde bu konuda bir yazı çıkarttım. Sizin­ le yaptığım bu görüşmenin bir benzerini Israil’li bir gazeteciyle yaptım. Ortalık karıştı. Açıklama­ larım kabul edilmedi. ‘Bu tek başına bir kişi, böy­ le bir cemaat yok falan’ dendi. Şunu gözden kaçır­ dılar ben o mülakata bir arkadaşımla gitmiştim. O arkadaş bana tercümanlık yaptı. Demek ki yal­ nız değilim ikinci bir Sabetaycı yani bir cemaat var. Türkiye’de de Aytunç Altındal bey konuyu gündeme getirdi. Yahudilik konusunda bir şey daha var. Endülüs’te bundan 500 sene evvel Tür­ kiye’ye gelmemiş, orada kalmış, Hıristiyanlaşmış fakat Yahudi geleneklerini sürdürmüş insanlar var. Bunlara Hıristiyan dönmeleri, yani konverzo denir. Sabetay Sevi ile de bir ilgileri yoktur. Ancak onlar İsrail’de Yahudi kabul edilirler. Yahudiliğe dönecekleri zaman Giyur li Humra denilen bir iş­ leme tâbi tutulurlar. Siz sinanoga gidersiniz orada basit bir dua okunur, ruhun temizlenmesi için bir banyoya girer çıkarsınız ondan sonra Yahudiliğe geri kabul edilirsiniz. Bu uygulanan bir dine dö­ nüş merasimidir. Benim istediğim tek şey Türki­ yeli Sabetaycılara da bu giyurun uygulanması. Bi­ zim İspanyol konverzolarından bir farkımız yok ki. Ben 21 yaşında cebimde 100 dolar ve bir sjrt çantasıyla gittim İsrail’e. İkinci gidişimde başvu­ ruda bulundum fakat kabul edilmedi. Bu konuda İsrail’in aldığı bir karar var. mm İsrail bu hakkı tamsa Türkiye’deki Sabetay- cılar vatandaşlık başvurusunda bulunur mu? Ben gidecek insanların olduğunu söylüyorum. Kaç kişi olduğu önemli değil. ■■m Sabetaycı bir cemaat olduğunu söylüyorsu­ nuz ama ortada kimse yok. Türkiye’deki bütün Bahailer ortaya çıkıyor mu? Sadece temsilcisi çıkıyor konuşuyor. Türki­ ye’deki Yahudiler çıkıyor mu ortaya? Türkçe isimler kullanıyorlar, Yahudiliklerini bile gizliyor lar ve sormadınız mı söylemiyorlar. Gizleme Tür­ kiye’de hep olmuş bir olay, garip bir şey değil ki. Türkiye’de bizim bilmediğimiz adını sanını duy­ madığımız ne gruplar var bir bilseniz, özellikle Anadolu’da. Benim mesela en çok ilgimi çeken şey Alevilerin içerisindeki bazı gruplar. Çünkü onların mistik inançlarıyla Yahudilik arasında o kadar çok paralellikler var ki. Bektaşîlikle Sabetaycılık arasında bir ilinti ve bağlantı vardır mese­ la. Ben kitabımda bunu “Osmanh Mistisizminde Sabetaycılık” başlığı altında inceledim ve bu ara­ da Melamilikle Sabetaycılık arasında bir bağlantı olduğunu tesbit ettim. mm Nasıl oluyor? O dönem şer’î hükümlerin egemen olduğu bir dönem. Adam kalkmış Müslüman bir tarikata girmiş. Girmiş olduğu tarikat yükümlülük olarak en hafif olanı. Mesela Bektaşîliğe girmiş, üçüncü devre Melametilikte de Sabetaycılar var ve bu çok önemli. Abdülbaki Gölpınarh da bunları yazıyor. Hatta diyor ki Seyyid Abdullah Nur isimli kişi ya­ ni üçüncü devre Melametiliği kuran kişi Balkan­ larda ortaya çıkıyor. Ve bunun Selanik’teki derga­ hını Yahudi cemaati finanse ediyor. Ben tek tek isimleri çıkarttım oradan. Hem de nereden çı­ karttım biliyor musunuz, Yeni Asrın Selanik Yıl­ ları adlı kitaptan. Adam diyor ki, ‘Bizim bir ak­ rabamız da çok Müslümandı, Melametilik der­ gahında şunları şunları yetiştirdi.’ Komediye bakın, kardeşim senin büyük atanın kim ol­ duğunu ben biliyorum. Bu adamın Yakubi ol­ duğu çok açık. Ama ben yine de çok fazla yaz­ madım korkumdan. Karşımdaki adam da basit bir adam değil sonuçta. Bazı çok tanınmış insanların Sabetaycı olduk­ larına dair söylentiler dolaşıyor, özellikle basın dünyasında. Geçmişte mesela bir Ahmet Emin Yalman bu konuyla ilgili olarak çok şey yazdı. Ama Yalman dönmeliği tartışmış, bu konuyu yazmış ve reddetmemiş bir insandır. Ben kişisel olarak inanıyorum ki insanlar yavaş yavaş belirli aşamalardan geçecekler. Bildiğimi kimseden sak­ lamıyorum. Siz çok daha uç bir kesimden de gel­ seniz yine konuşurdum. Ben konunun tartışıl­ masını istiyorum. Konuşmaktan korkmuyorum.