STRATEJİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ Ulusal Hakemli Dergi Yılda iki kez yayımlanır. Eylül 2007 Yıl: 5 Sayı: 10 ISSN: 1303-698X Genel Yayın Yönetmeni Tuğg. Süha TANYERİ Prof. Dr. Seçil KARAL AKGÜN Düzelti/Sayfa Düzeni Red. Uzm. Yasemin TAŞCI YAYIN KOMİSYONU DANIŞMA KURULU Top. Yb. İsmail SAYILIR Uzm. Kerime Özden ŞAHİNER Uzm. İbrahim KILIÇ Uzm. Özlem DEMİREĞEN Prof. Dr. Füsun ARSAVA Prof. Dr. Refet YİNANÇ Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU Prof. Dr. Nadir DEVLET Prof. Dr. Sami DENKER HAKEM KURULU Prof. Dr. Mehmet Yaşar GÜRBÜZ Prof. Dr. Ahmet Necati SÖZÜÖZ Prof. Dr. Nevin GÜNGÖR ERGAN Prof. Dr. Gökhan ÇETİNSAYA Doç. Dr. Ercüment TEZCAN Doç. Dr. Türel YILMAZ Doç. Dr. Sanem Suphiye BAYKAL Yard. Doç. Dr. Fuat AKSU Yard. Doç. Dr. Esra HATİPOĞLU Yard. Doç. Dr. Burak Tuğberk TOSUNOĞLU Yard. Doç. Dr. Fırat PURTAŞ Arş. Gör. Nazif MANDACI Arş. Gör. Yalçın SARIKAYA Baskı Genelkurmay Basımevi Yazışma Adresi Genelkurmay ATASE SAREM Başkanlığı 06100 Bakanlıklar/Ankara Telefon: 0 312 402 23 46 Belgegeçer: 0 312 417 01 32 E-Posta: sarem @ tsk.mil.tr İÇİNDEKİLER STRATEJİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ SUNUŞ Enerji Koridoru Olma Yolunda Türkiye İçin Doğal Gazın Önemi Dr. Öğ. Alb. Hakkı SOYLU .... 1 Küresel Enerji Stratejileri Karşısında Türkiye’nin Jeostratejik ve Jeopolitik Konumu GENELKURMAY ATASE BAŞKANLIĞI YAYINLARI YIL:5 EYLÜL 2007 SAYI:10 Dr. Hv. İkm. Bnb. Kutay KARACA ................................ Bir Merkez Dünya Olarak Afriavrasya Stratejiler Çemberinde Türkiye ve Orta Doğu Yrd. Doç. Dr. Mustafa BIYIKLI .................................. Sahibi Genelkurmay ATASE Başkanlığı 15 35 Çin - Avrupa Birliği İlişkileri Arş. Gör. Barış ADIBELLİ ...... 55 Askerî Küreselleşme Dergimizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır; ancak kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Stratejik Araştırmalar Dergisi’nde yayımlanan makaleler yazarlarının kişisel görüşlerini yansıtır. Bu itibarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşlerini yansıtmaz. ISSN 1303 - 698X ANKARA GENELKURMAY BASIMEVİ 2007 Tansu TOSUN ....................... 73 BİR MERKEZ DÜNYA OLARAK AFRİAVRASYA STRATEJİLER ÇEMBERİNDE TÜRKİYE VE ORTA DOĞU Yrd. Doç. Dr. Mustafa BIYIKLI* Özet: Üç kıtanın merkezinde önemli merkezî konuma sahip bir Afriavrasya deniz ülkesi olan Türkiye açısından olayların sebeplerinin oluşumuna ve gelişmesine jeostratejik ve jeopolitik cephelerden genişçe ve etraflıca bakarak; doğru bir bakış açısını, Türkiye ve merkez dünya Orta Doğu gerçeğini, konumu, değeri ve önemini kavramaya, Türklerin dikkatini, Orta Doğu'da millî ve uluslararası çözüm bekleyen sorunların temel ve tarihî sebeplerine, uluslararası ticari, stratejik ve kültürel politikaların oryantalist, baskın ve sınırlayıcı etkilerine ve bölgenin yüksek önemine çekmeye çalıştık. Anahtar kelimeler: Türkiye, Orta Doğu, Afriavrasya, jeostratejik, jeopolitik. Giriş Türkiye ve merkez dünya Orta Doğu’nun bölgesel, ikili ve çok taraflı önemini, uluslararası ilişkilerini ve etkinliğini kapsayan tarihî, kültürel, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik, coğrafi, jeopolitik ve jeostratejik konumu, değeri, durumu ve yapısına yönelik ilmî metotlarla araştırmalar, incelemeler ve değerlendirmeler son zamanlarda önem kazanmaya başlamıştır. Sahip olduğu önemi, değeri ve özellikleri anlayıp anlamadığı, fark edip edemediği, görüp göremediği, değerlendirebilip değerlendiremediği, kullanabilip kullanamadığı1 bir tarafa, Türkiye ve merkez dünya Orta Doğu, çok zengin nimetlere, çok yönlü avantajlara, şanslara ve imkânlara sahip tarihî derinlik ve geniş kültürel zenginliğiyle bir çekim merkezi hâline gelmiş müstesna bir coğrafyadır. Dünya haritasını önümüze aldığımızda ve Türkiye’yi bir çember içerisinde düşündüğümüzde görürüz ki Türkiye bir Afriavrasya ülkesidir. Dolayısıyla Türkiye, Afrika'nın kuzeyi, Avrupa'nın doğusu ve Asya'nın batısında yer alan ve bu üç kıtanın kesişme,2 birleşme, karşılaşma, geçiş ve çatışma noktasında bir kavşak ve merkezî özelliği ile dünyanın dikkatini ve yönünü tarih boyu üzerine çekmiş güzel bir ülke olarak Afriavrasya’nın merkezini oluşturan, tarih boyu milletlerin,3 kültürlerin ve medeniyetlerin karşılaştığı, buluştuğu, kaynaştığı ve hatta çatıştığı bölgede bulunan stratejik bir ülkedir. Türkiye, Osmanlının ulaştığı son ve tabii sınırlarla hayat ve güvenlik sahası çizilmiş, belirlenmiş, beş deniz4 arasında ve üç kıtanın birleştiği kara * Stratejik Araştırmalar Dergisi Eylül 2007 Sayı 10 Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi elmek: [email protected]. 1 Stratejik teori ve analiz içib bk. Ahmet Davutoğlu; "Türk Dış Politikasında Stratejik Teori Yetersizliği ve Sonuçları", Yeni Türkiye, C.1, Nu:3, Mart-Nisan 1995, s.497-501. 2 Mehmet Kocaoğlu; "Üç Kıtanın Kesişim Noktasında Bir İstikrar Unsuru: Türkiye", Yeni Forum, C.17, Nu:321, Şubat 1996, s.25-36. 3 Türkler, Araplar, Farslar, Yahudiler, Ermeniler, Yunanlılar, bunun dışında başka coğrafyadan olarak İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, Ruslar ve Amerikalılar. 4 Mahmut Bali Aykan; "Türkiye'nin Basra Körfezi Güvenliği Politikası", ODTÜ Gelişme Dergisi, C.21, Nu:1, 1994, s.23-59. Ali, Karaosmanoğlu; "Basra, Körfez Güvenliği ve Doğu Anadolu'daki Havaalanları Tartışması: Yanılgılar ve Kuruntular", Dış Politika, C.10, Nu:2, Mayıs, 1983, s.3-9. 35 coğrafyasında yer alan dört denize5 sahip olmakla, kara devletinden ziyade bir deniz devletidir. Türkiye, üzerinden geçen Asya-Avrupa kara hattının da tam ortasında merkezî bir Avrasya ülkesidir. 1. Jeopolitik ve Jeostratejik Konumu ve Değeri Bakımından Türkiye ve Çevresi Türkiye, Nahcivan dâhil sekiz ülke6 ile kara komşusu, dört ülkeyle7 hem kara hem deniz komşusu, üç ülkeyle8 Karadeniz'den deniz komşusu, yedi ülkeyle9 Akdeniz'den yakın deniz komşusu, dokuz ülkeyle10 de Akdeniz'den uzak deniz komşusu olan ve deniz sınırları kara sınırlarından daha uzun bir deniz-kara devletidir. Türkiye, denizler ve kıtalar ortası bir devlet ve bir bütün olarak uluslararası stratejik bir ülke ve güney kuzey hattında tampon "kale" olmakla beraber, kendine çok özel, tarih boyu uluslararası stratejik, diplomatik ve ekonomik çatışmalara sebep olmuş stratejik bölgeler ve mevkiler olan Türk Boğazları,11 Ege geçitleri ve Ege adaları,12 Trabzon-Batum havzası ve Bakü hattı, Artvin-Van-İskenderun üçgeni ve Toros geçitleri,13 stratejik deniz geçiş yolları14na açılan İskenderun Körfezi, Türk müdafaai hukuk kalesi Kıbrıs,15 Mezopotamya'nın16 kuzeyine ve Batı için en kestirme kara hattı olan Kafkas geçitleri17nin batısına sahip18 şanslı ve eşsiz bir ülkedir. 5 Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz. Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan, İran, Irak, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan. Gürcistan, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan. 8 Rusya, Ukrayna ve Romanya. 9 Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır, Libya, Tunus ve İtalya. 10 Cezayir, Fas, Fransa, İspanya, Arnavutluk, Yugoslavya, Bosna Hersek, Hırvatistan ve Slovenya. 11 Karadeniz’i Akdeniz’e, batıyı doğuya bağlayan ve İstanbul gibi tarihî önemi bulunan bir şehri üzerinde bulundurması nedeniyle bir kavşak, deniz geçidi ve köprü noktası durumundaki bu bölgenin stratejik önemi büyüktür. 12 Adaların Türkiye ve Yunanistan'a olan uzaklıkları, stratejik önemlerini de ortaya koymaktadır. Buna göre bazı adaların iki ülkeye olan uzaklıkları şöyledir: Birinci rakamlar Türkiye'ye uzaklığını ve ikinci rakamlar Yunanistan'a uzaklığını göstermek üzere adalar: Semothrace (Semadirek) 20 dz. mili, 50 dz. mili; Limnos (Limni) 32 dz. mili, 32 dz. mili; Lesvos 8 dz. mili, 85 dz. mili; Chios (Sakız) 4 dz. mili, 62 dz. mili; Samos 2 dz. mili, 95 dz. mili; Nicaria 32 dz. mili, 72 dz. mili; Stanco (İstanköy) 3,5 dz. mili, 100 dz. mili; Rhodes (Rodos) 10 dz. mili, 210 dz. mili; Syra 36 dz. mili, 62 dz. mili; Tilos (İlyaki) 12 dz. mili, 210 dz. mili. Cemallettin Taşkıran; On iki Ada'nın Dünü ve Bugünü, Ankara, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s.109. 13 Kuzeyden (Doğu Avrupa) gelip Kafkaslar’dan geçecek ve Orta Doğu’ya inecek bir askerî güç bu üçgeni ele geçirmeden Orta Doğu’ya, dolayısıyla bölge petrolüne ulaşamaz. 14 Süveyş Kanalı, Kızıl Deniz'e açılan Tiran Boğazı, Kızıl Deniz'den Hint Okyanusu'na geçişi sağlayan Bab'ül- Mendep Boğazı, Basra Körfezi’ne açılan Şatt'ül-Arap, Basra Körfezi'nden Umman Denizi'ne geçişi sağlayan Hürmüz Boğazı. 15 Genel olarak Doğu Akdeniz’i kontrol etmeyi sağlayan bir hava ve deniz üssü konumundadır. 16 Cezmi Eraslan; "Irakta Türk-İngiliz Rekabeti:(1876-1915)", İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı 35, İstanbul, 1994, s.223-228. 17 Doğu Avrupa ile Orta Doğu’nun en kestirme ve en önemli ulaşım boğumlarıdır. 18 İlhan Ayhan; "Türkiye'nin Stratejik Önemi", Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nu:214, Haziran 1965, s.36-38. Nurettin Türsan; "Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye'nin Stratejik Değeri-I", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Nu:40, Ocak 1971, s.2-7. Türsan; "Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye'nin Stratejik Değeri-II", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Nu:41, Şubat 1971, s.30-35. Türsan; "Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye'nin Stratejik Değeri-III", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Nu:42, Mart 1971, s.42-50. 6 7 36 Türkiye'nin jeopolitik19 ve jeostratejik20 konumu ve bu konumun doğurduğu önemin çekiciliği, bölgesel sorunlar, bölgesel ve uluslararası çıkar çatışmalarının oluşturduğu tehditler, siyasi, ekonomik, askerî ve güvenlik sorunlarının iç içe oluşu, analizlerde bütünleştirici değerlendirmeleri ve çalışmaları kaçınılmaz kılmaktadır. Türkiye, dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip merkez dünya Orta Doğu ve Hazar havzası, önemli deniz ulaştırma yolları ve deniz ticaret kavşağı durumunda bulunan Akdeniz havzası, tarihte her zaman çok yönlü önemini sürdürmüş olan Karadeniz havzası ve Türk Boğazları, sürekli yapısal değişikliklere uğrayan Balkanlar, etnik çatışmalar yanında, zengin tabii kaynaklara sahip Kafkasya ve stratejik ulaşım ağları ve zengin petrol yataklarına sahip medeniyetlerin doğuş ve yayılış yeri Orta Doğu'nun oluşturduğu coğrafyanın merkezinde yetkili ve etkili bir konumda bulunmaktadır. Üç kıtayı birbirine bağlayan ve çok önemli bir jeostratejik konuma21 sahip olan Türkiye, aynı anda bir Avrupa-Balkan, Asya-Kafkas, Afrika-Orta Doğu, Akdeniz, Karadeniz ve Ege ülkesidir. Kısacası bir stratejiler çemberi içerisinde düşündüğümüzde Türkiye’nin, coğrafi olarak, daha çok bir Asya ve Orta Doğu ülkesi olmakla beraber merkezî bir Afriavrasya ülkesi olduğunu görürüz. Bunun yanında Türkiye, sahip olduğu ve çevresini oluşturan kıtaların coğrafi ve bu kıtalarda yaşayan çeşitli milletlerin politik, kültürel, ideolojik, askerî, ekonomik ve stratejik etkisi, çıkar çatışmaları alanında22 yıllar boyu gittikçe gelişen iletişim ve ulaşım vasıtalarının etkisiyle artan bir yoğunlukla bu sayılan maddelerin olumsuz ve olumlu etkileri altında kalan bir konumda yer almaktadır. Bu kıtaların etkileyici özelliklerine ve bilinmesi, tanınması, dikkate alınması açısından bu kıtalarda yaşayan etnik unsurlara ve milletlere bir göz atıldığında; doğusunda Pasifik, güneyinde Hint Okyanusu, güneybatısında Kızıldeniz, batısında Akdeniz, kuzey batısında Avrupa olan ve yüzölçümü 44 milyon metre2ye sahip, dünyanın en kalabalık kıtasını oluşturan Asya kıtası, dünya karalarının üçte birini kapsayan dünyanın en büyük kıtasını teşkil etmektedir. Batı gözüyle Orta Doğu denilen yer, Asya kıtasının güneybatısı, Türkiye ise batı ucudur. Türk Boğazları, Asya'yı Avrupa'ya bağlayan köprü, Süveyş Kanalı ise Asya'yı Afrika'ya bağlayan bir köprüdür. Asya kıtasını Türkler, Pakistanlılar, Farslar (İranlılar), Araplar, Afganlar, Çeçenler, Çinliler, 19 A. Suat Bilge; "Jeopolitik", Kara Kuvvetleri Dergisi, C.2, Nu:5, Haziran 1959, s.1-30. Davutoğlu, "Türk Dış Politikasında Stratejik Teori Yetersizliği ve Sonuçları”, s.497-501. 21 Turhan Olcaytu; "Türkiye'nin Jeostratejisi", Atatürkçü Düşünce, C.3, Nu:25, Mayıs 1996, s.89. Cezmi Sevgi; "Jeopolitik ve Jeostratejinin Tarihsel Gelişimi Açısından Türkiye'nin Konumu", Ege Coğrafya Dergisi, Nu:4, Nisan 1988, s.214-249. M. Cihat Akyol, "Coğrafi Konumunun Türkiye İçin Yarar ve Zararları", Yeni Forum, C.18, Nu:333, Şubat 1997, s.36-40. 22 Cemaleddin Enginsoy; "Türkiye'nin Jeopolitik Önemi ve Süper Güçlerin Türkiye Üzerindeki Çıkar Çatışmaları", Güncel Konular, Nu:3, 1982, s.27-38. 20 37 Ruslar, Hintler, Japonlar, Gürcüler, Ermeniler ve Yahudiler gibi büyük ve medeniyet kurmuş milletler ile tarih boyu bir medeniyet kuramamış, kültürden medeniyete geçememiş etnik topluluklar paylaşmışlardır.23 Coğrafi durumu bakımından Avrupa ile bitişik, Afrika'dan bir kanalla ayrılan, kuzeyden Amerika ile ilişkili ve Endonezya adaları ile Avustralya'ya sokulmuş olan Asya, insanların ilk göründükleri ve Mezopotamya medeniyetleriyle de Akdeniz medeniyetlerini etkilediği önemli bir kıta olarak karşımıza çıkmaktadır. Asya, uzun bir süre Batıya kapalı kalmıştır. Ancak XV. ve XIX. yüzyıllarda gemiciliğin gelişmesiyle Avrupalılar Asya'ya ve Uzak Doğu'ya giderek buranın zenginliklerini görmüş ve birçok bölgesini zapt etmişler ve sömürmüşlerdir. İkinci Dünya Savaşı'na kadar Asya'nın büyük bir kısmı sömürge olarak Batı hâkimiyeti altında kalmış, savaştan sonra Güney Kore ile Güney Vietnam dışında hemen bütün Asya ülkeleri idari bağımsızlılarına kavuşmuşlardır. Uzun süren sömürgelikten ve denetimlerden dolayı Asya ülkeleri, geri bırakılmış ülkelerin başında yer aşmıştır. Ekonomi genelde tarıma dayanmıştır.24 Asya'dan sonra dünyanın ikinci büyük kıtasını oluşturan ve yüz ölçümü 30 milyon km2 olan Afrika kıtası, büyük stratejik öneme sahip Cebelitarık Boğazı ile Avrupa'dan, belki de daha fazla öneme sahip Süveyş Kanalı ile Asya'dan ayrılmıştır.25 Bu sıcak kıtayı Araplar ve zenciler paylaşmışlardır.26 Ancak bu milletlerin yaşadığı kıtada tarih boyunca medeniyet Afrika'da Nil Nehri etrafında gelişmiştir. Afrika ülkeleri arasında en eski tarihe ve en önemli stratejik konuma sahip Mısır, tarihte Kuzey Afrika bilhassa Akdeniz denizcilerinin, uluslararası deniz ticaretinin uğrak yeri olmuştur. Ticaret tarihi, uluslararası nakliyat tarihi olduğuna göre, Akdeniz tarihi de aynı zamanda uluslararası bir ticaret ve medeniyet tarihidir denebilir. Deniz ve nehir nakliyatı ve ticareti olmasa, Mısır ve Irak medeniyetleri inkişaf edemezdi. Tarih boyu uluslararası deniz ticaret 23 Asya, önemli stratejik dağlara, ırmaklara, göllere, önemli zengin yeraltı kaynaklarına, kömür ve petrol yataklarına sahip olmakla beraber genel olarak fakir bir kıta olarak kalmıştır. Kara ulaştırma hususunda genel olarak geri kalmıştır. Bunun için dışarı ile ilişkiler deniz yolu ile düzenlenmektedir. Bu da deniz ve gemi sanayiinde ilerlemiş sömürgeci ülkelerin daha çok işine gelmektedir. Dünyadaki bütün dinlerin hepsi Asya'da doğmuştur (Yakın Doğu'da Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık, Hindistan'da Budizm, Tibet'te Lamaizm, Çin'de ise Konfüçyanizm ve Teoizm doğmuştur). 24 Ahmet Angın vd.; Dünya Politika Ansiklopedisi, İstanbul, Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi Yay., 1967, s.334-336. 25 Nil Nehri ve büyük sahralarıyla meşhur Afrika, büyük göllere de sahiptir. Daha çok Afrika'nın güneyinde olmakla beraber çok çeşit maden yatakları bulunur. Bunların başında sömürgeci devletlerin iştahını sürekli kabartan elmas ve altın gelmektedir. 26 Afrika'nın kuzeyinde genellikle beyazlar yaşar. Bunlar Hami ve Sami diye ikiye ayrılmıştır. Mısırlı, Habeş ve göçebe Arap kabilelerinin bir kısmı Sami; Berberiler, Kıptiler, Tuaregler, Somaliler Hami'dir. Batı Afrika zencileri ve Bantular olmak üzere ikiye ayrılan zenciler de bu kıtada yer alır. Bunların dışında Hotanto, Pigme ve Buşima zencileri de vardır. Pigmeler ise cücedir. a.g.e.; s.226. 38 rekabetinin ve savaşlarının en yoğun ve sürekli olduğu yer Kuzey Afrika, yani Akdeniz ve Doğu Akdeniz havzası, yani merkez dünya Orta Doğu olmuştur.27 Kuzey Afrika, 400 yıl gibi uzun bir süre Türk idaresi altında kalmıştır. Ancak genel olarak Batılılar tarafından İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar bir sömürge kıtası olmuştur. Savaştan sonra kıtadaki hemen hemen bütün ülkeler, (bağımsızlık kavgası bugün hâlâ devam etmekle beraber) uzun ve çetin savaşlar vererek idari bağımsızlıklarını almışlardır.28 Çeşitli karışık milletleri içinde barındıran ve 10 milyon km2 yüz ölçümü ile en küçük kıtayı oluşturmakta olan Avrupa ise, Asya ile kesin surette ayrılmamış olduğu için ikisine birden Avrasya da denmiştir.29 Türk Boğazları, Güneydoğu Avrupa'yı Asya'ya bağlayan ve Karadeniz'e açan ve kapatan çok stratejik öneme ve değere sahip bir deniz geçiş yolu ve köprü durumundadır. Bunun yanında Avrupa'nın güneybatı ucundaki Cebel-i Tarık Boğazı da Avrupa'yı Afrika'ya bağlayan ve denizlere açan stratejik öneme sahip bir deniz geçiş yolunu teşkil etmektedir. Avrupa ırk bakımından çok karışık bir manzara göstermektedir. Slav, Cermen ve Latin ırkları birçok yerde birbirine karışmıştır. Bu bakımdan adı geçen ırkların melezleri oldukça fazladır. Bu kıtayı, Almanlar, Fransızlar, İngilizler, Ruslar, İspanyollar, İtalyanlar, Yunanlar (Rumlar), Macarlar, Bulgarlar, Romenler, Arnavutlar ve Türkler gibi ırklar ve toplumlar paylaşmışlardır. Ekonomi genellikle sanayiye dayanmıştır. Bu sebeple maden ve ham madde ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Asya ve Afrika kıtalarına yönelmişler ve sanayi teknolojisi vermedikleri bu kıtaları sömürerek kendi hayat seviyelerini yükseltmişlerdir.30 Asya'nın batı sınırını, Orta Doğu ve Anadolu (Küçük Asya yarımadası), Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz güney kıyı çizgisi belirlediği31 gibi, Dinyeper deltasından Azak Denizi’ni de içine alarak Batum'a kadar uzanan Karadeniz kuzey kıyı şeridini de Asya hudutları belirlemektedir. Rusya'nın Urallar batısındaki topraklarının Asya'ya mı 27 Afrika'da, insanların ilk olarak Tunus'a yerleşmiş oldukları ve Kartaca şehrini kurdukları söylenmektedir. Arapçada Tunus'a "İfrikiyye" adı verilmiştir. Bu isim sonradan bütün kıtanın adı hâlini almıştır. İslam-Arap uygarlığı IX. yüzyılda Kuzey Afrika'ya hâkim olmuş, Türkler ise 1517'de Mısır'ı almakla Afrika'ya gelmişlerdir. 28 a.g.e.; s.227. Türkkaya Ataöv; Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Ankara, AÜ Siy. Bil. Fakültesi Yay., 1975, s.29-77 (Mısır), 78-98 (Sudan), 99-120 (Libya), 121-141 (Tunus), 142-170 (Cecayir), 171-195 (Fas). Allâl Al-Hadîmî; Ad-Dedhul’ul-Ecnebî Va’l-Mukavemet u bi’l-Mağrib 1894-1910: Hadiset’ul-Dar’ul-Beyzâ’ ve İhtilâl’iş-Şâviye, Ribat, Afrikıyya’ş-Şark, 1991. 29 Nazari olarak Avrupa'nın doğu sınırı Ural Dağları olarak da kabul edilir. Güneyi Karadeniz ve Akdeniz, batısı Atlantik Okyanusu, kuzeyi Kuzey Buz Denizi, doğusu ise Asya, daha çok Sibirya'dır. Önemli nehirleri, dağları, ovaları ve gölleri bulunmaktadır. Önemli kömür, demir ve alüminyum maden yataklarına sahiptir, altın ve gümüşü ise azdır. 30 Angın; s.393-394. 31 Batı Asya: Afganistan, İran, Irak, Bahreyn, Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Umman, Suudi Arabistan, Sina yarımadası (Süveyş Kanalı doğusunda Mısır toprakları), Asya Türkiyesi, Kıbrıs ve Güney-Kuzey Kafkasya'yı (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Çerkezistan, Çeçenistan, Karaçay, Malkar yurtlan ve Dağıstan). 39 Avrupa'ya mı dâhil edileceği konusunda geçerli olan görüşü fiziki coğrafya değil kültürel, tarihî, dinî, etnik, psikolojik etkenlerle örülü bir siyaset anlayışı belirlemiştir. Olay, Avrupa'nın doğu sınırının Asya'ya doğru hâkim medeniyet mantığında genişletilmesi, ilerletilmesi olarak değerlendirilebilir32. Üç kıta açısından da bugün Türkiye Cumhuriyeti, siyasi coğrafya ve jeopolitik bilimlerinde "dünya adası" diye adlandırılan Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarının oluşturduğu büyük kara bloğunun eklemlendiği merkezî bölgede, bu kıtalar arasında doğu-batı, kuzey-güney yönlerinde geçişlere imkân veren deniz, kara ve hava yollarının ana kavşağı, köprüsü, kapısı, kilidi olma mevkisinde bulunan, çağlar dolduran zaman diliminde Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı Devleti gibi süper güçlerin politik, diplomatik, askerî ve ekonomik gücüne, zemin, nüve, kaynak ve dayanak olmuş doğal bir iç kale özelliği taşıyan bir alan üzerinde kurulu yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip bir devlettir.33 İşte Türkiye ve Türkler, bu kıtaların merkezinde bulunmakla, bu kıtalardaki milletlerin her türlü sosyal, politik, ekonomik, ideolojik, teknolojik, nazari ve kültürel hareketlenmelerin sürekli etkisi veya etkileyicisi durumundadır. Bu yüzden Türkiye, varlığı, bağımsızlığı, bütünlüğü ve geleceği için belirtilen maddeler yönünden olduğu gibi tarihî derinliğini ve geniş hayat sahasını içine alan güçlü ve değişmez bir koruyucu millî kimliğe sahip olmak ve onu sürekli geliştirerek ve olgunlaştırarak korumak zorundadır. Bununla beraber Avrupa milletleri yakın tarihte kazanılmış üstünlükleriyle Orta Doğu'ya gelinceye kadar Türkler, Araplarla barış içinde çok yönlü ittifak ve bütünlük sağlayarak beraberce güçlü ve estetik bir medeniyet ortaya koyabilme örneğini göstermişlerdir. Ancak Birinci Dünya Savaşı'ndaki mağlubiyet, yıkım, sonra kurtuluş, bağımsızlık, güçlenme sürecinde, İkinci Dünya Savaşı'yla bölgenin tarihî bir dönüm noktası ve ilki olarak Orta Doğu'ya, Türklerle Araplar arasına, Türk-Arap birliği ve ittifaklarını önlemek maksadıyla Batılılar tarafından stratejik bir üs devlet olarak İsrail Devleti kurulmuş ve Yahudiler oraya yerleştirmişlerdir. Bunun gibi Türkiye ve Orta Asya'daki kardeş devletlerin arasına aynı hesap ve maksatla bir Ermeni Devleti kurularak Ermeniler de oraya yerleştirmişlerdir. Böylece Türkiye'yi batıda Yunanistan, doğuda Ermenistan ve güneyde İsrail üs devleriyle kuşatarak ve dar bir alan içine sıkıştırıp stratejik kuşatma altına alarak ve bloke ederek genişlemesinin, yayılmasının ve muhtemel kültürel birlik ve coğrafi ittifakların sağlanmasının, kendilerince önlemlerini almaya çalışmışlardır. Ama Türkiye bütün bu dış ve düşmanca tedbirleri devre dışı bırakıcı jeostratejik, jeopolitik ve cihanşümul özelliklere sahip bulunmaktadır. Türkiye'nin jeostratejik ve jeopolitik önemini pekiştiren diğer özellikleri ise demokratik, sosyal ve hukuk devletine sahip ve piyasa ekonomisini kabul 32 Muzaffer Özdağ; Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği, İstanbul, 2000, s.12-14. Özdağ," Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği Üzerine", Doğu Türkistan'ın Sesi Dergisi, Sayı 43-44, s.29-37. 33 Özdağ; Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği, s.47. 40 etmiş bir ülke olarak Batı sistemlerini uygulaması ve Batının tüm kurumlarıyla bütünleşmeyi benimsemiş34 olması; büyük değişmelere sahne olan Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle tarihten gelen kültür birliğine, tarihî ve gelişen olumlu ilişkilere sahip olması; Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğal gazının batıya ulaştırılması için en önemli güzergâhlardan birini ihtiva etmesi; BM ve NATO'nun barışı koruma, bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik girişimlerine iştirakleri ve bazılarında üstlendiği öncü rol ile Avrupa güvenlik mimarisi üzerinde bir ağırlığa sahip olması ve nitelik ve nicelik olarak Avrupa'da ve bölgesinde güçlü ve etkili bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmasıdır.35 İkinci Dünya Savaşı yıllarından sonra, dünyadaki köklü ve hızlı gelişmeler, Türkiye'ye hem farklı sorumluluklar yüklemiş hem de yeni fırsat ve ufuklar açmıştır. Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakının bir kanat ülkesi konumundan çıkmış, Avrupa'yı Asya'ya bağlayan Avrasya kuşağında, Afriavrasya çemberinde merkezî bir duruma gelmiş, politik, güvenlik36 ve ekonomik açılardan büyük bir rol ve önem kazanmıştır. Türkiye, geniş olduğu kadar, sorunlar, çatışmalar ve istikrarsızlıklar içeren bir coğrafyada37 yaşamaktadır. Ancak Türkiye, böyle bir bölgede bir barış ve istikrar adası olma özelliğini korumaya çalışmıştır. Türkiye, Avrupa'dan Pasifik'e ve Orta Doğu'ya uzanan geniş coğrafyada yer alan ender rejimlerden biridir. Anadolu yarımadasının sunduğu zenginlikler ile tarih boyunca jeopolitik bir kavşak38 niteliği taşımış olan bu topraklarda oluşturulan insani 34 Uğurhan Tunçata; "Türkiye'nin Çağdaş Dünya Toplumuna Sosyal, Kültürel ve Politik Entegrasyonu İçin Stratejik Araç", Türkiye Tanıtma Sempozyumu, Ankara, 16-17 Mayıs 1989, Ankara, 1989, s.441-449. 35 Necdet Alacaklıoğlu; "Prestroika-Glasnost-AT-NATO-Varşova Paktı-Avrupa Savunma Birliği ve Türkiye Üzerine Düşünceler", Birlik, C.5, Sayı 67, Mart 1990, s.13-15. Erol Manisalı; "Türkiye'nin Savunma Politikası ve Ulusal Savunma Sanayii", Dış Politika, C.4, Nu:4, Mart 1974, s.41-54 ve 129-143. 36 Armağan Kuloğlu ve Birgül Demirtaş-Coşkun; “Türkiye'nin 'Anlaşılamayan' Dış Politikası ve Ulusal Güvenlik Stratejisi", Stratejik Analiz, C.1, Sayı 8, Aralık 2000, s.83-94. Osman Metin Öztürk; Türkiye ve Orta Doğu: Savunma ve Güvenlik, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1997. Udo Steinbach; "Türk Dış ve Güvenlik Politikasına İlişkin Görüşler", Çev. Fahri Çeliker, Stratejik Etütler Bülteni, C.13, Nu: 65, Ocak 1979, s.46-57. Seyfi Taşhan; "Türkiye'nin Dış ve Güvenlik Politikasına Bir Bakış", Türkiye ve Müttefiklerinin Güvenliği Semineri, İstanbul, 1979, İstanbul, 1982, s.7-18. Muzaffer Baca; "Türkiye'nin Güvenlik Çemberi/Dış Türkler", Yeni Türkiye, C.1, Nu:3, Mart-Nisan 1995, s.341-345. Fahri Çeliker; "Türkiye'nin Jeopolitik ve Stratejik Durumundan Doğan Güvenlik Sorunu", Güncel Konular, Nu:4, 1983, s.91-100. Michael Renner; "Ulusal Güvenlikten Küresel Güvenliğe", Çev. Mesut Şenol, Türk İdare Dergisi, C.67, Nu:406, Mart 1995, s.207-220. 37 Necmettin Erdem; "Türkiye'nin Coğrafyası ve Düşündürdükleri", Türk Yurdu, C.17, Nu:120, Ağustos 1997, s.38-39. Behçet Osman Ağaoğlu (Der.); Jeopolitik Devlet İdaresinde ve Dış Siyasette Coğrafyanın Rolü, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, 1968. 38 M. Emin Aytekin; "Türkiye'nin Jeopolitik Durumu", Boğaziçi, Nu:4, Ekim-Aralık 1990, s.2-9. Olcaytu; "Türkiye'nin Jeopolitik Durumu", Stratejik Araştırmalar Dosyası, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2000, s.7-19. Ersoy Taşdemirci; "Jeopolitik ve Türkiye'nin Jeopolitik Durumu", Silahlı Kuvvetler Dergisi, C.108, Nu:323, Eylül 1989, s.25-55. Fahir Armaoğlu; "Türkiye'nin Jeopolitik Durumu", Millî Işık, C.3, Nu:27, Temmuz 1969, s.7-12. 41 değerlerin en güzel yönlerini benimseyen Türkiye Cumhuriyeti, çeşitli kültürlerin güzel bir sentezini de oluşturmaktadır. Türkiye, doğu ile batının, güney ile kuzeyin değerlerinin birlikte, bir arada yaşayabileceğinin çarpıcı bir örneğidir. Türkiye'nin hem doğulu hem de batılı yönleri, üyesi olduğu uluslararası örgütlerin çeşitliliği ile de kendini göstermiştir. Türkiye aynı anda NATO, Avrupa Konseyi, Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (ECO) ve İslâm Konferansı Teşkilatı (İKO) üyesi olan yegâne devlettir. Türkiye, tarihî, coğrafî ve kültürel açılardan doğunun olduğu kadar, yine aynı kıstaslarla değerlendirildiğinde, tartışmasız biçimde batının da bir parçasıdır. Türkiye'nin altı asır boyunca Avrupa ile mevcut ortak tarihi bunun en belirgin ispatıdır. Batının köklü demokrasileri ve pazar ekonomileri ile doğunun ümit vadeden genç demokrasilerini, Karadeniz ile Akdeniz'i, NATO ile İslam dünyasını, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanları ve farklı kıtaları birbirine bağlayan Türkiye, İslam ve diğer dinler arasında da bir hoşgörü ve iletişim köprüsüdür. Türk tarihi bu anlayışın zenginlikleri ve örnekleriyle doludur. Türkiye ayrıca, Hazar ve Orta Asya doğal kaynaklarının batıya ulaşmasında doğal bir köprü rolü üstlenme durumundadır. Dünya doğal enerji kaynaklarının %70'i Türkiye'nin etrafında kümelenmiştir. Bakü-Ceyhan hattı, petrol nakil güzergâhı bakımından en istikrarlı ve güvenli ortamı sunmakta ve çevre korunması bakımından da en az riski taşımaktadır. Aynı şekilde, Hazar havzasının doğal zenginliklerinin dünya pazarlarına ulaşması yönünde Kafkasya ve Orta Asya'ya yönelik insan ve mal trafiğinde meydana gelen artışın gerekli kıldığı Trans-Kafkasya ulaşım koridoru bakımından da Türkiye anahtar ülke durumundadır. Potansiyel ekonomik fırsatlar iyi değerlendirildiği takdirde, Avrasya ve Afriavrasya coğrafyasında barış, istikrar,39 refah ve iş birliğinin kalıcı hâle getirilmesi Türkiye ile mümkün olabilecektir. Dünyanın en duyarlı bölgelerini oluşturan Balkanlar,40 Karadeniz ve Akdeniz havzaları, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmeler, Türkiye'nin, bu bölgelerdeki rollerine ve etkinliklerine yenilik ve hareketlilik getirecek bir konumdadır. Bu coğrafyadaki oluşumlar, başta Türkiye'nin, dünyanın ve Avrupa'nın ve Orta Doğu'nun geleceğinde belirleyici rol oynayabilecektir. Türkiye, bir yandan bu oluşumların yol açtığı sorumluluklarını bütün gücüyle yerine getirme, diğer yandan da yeni imkân ve fırsatlardan yararlanma durumundadır. Böylesine önemli ve geniş bir coğrafyada, Türkiye, etkinliğini ve belirleyici rolünü üstlenme ve devam ettirme zorunluluğundadır. Balkanlar’da, Orta Doğu'da ve Kafkasya'da barış ve istikrar sağlanmadıkça, Avrupa, Asya ve Afrika'nın tam anlamıyla birbirine 39 Metin Sağlam; "Ortadoğu ve Orta Asya'da İstikrar Unsuru Olan Türkiye", Silahlı Kuvvetler Dergisi, C.115, Nu:349, Temmuz 1996, s.3-9. 40 İhsan Gürkan; "Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye, Geçmişin Işığında Geleceğe Bakış", Balkanlar, İstanbul, Orta Doğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı, 1993, s.259-273. 42 kenetlenmesi mümkün değildir. Türkiye'nin, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar’daki ihtilafları giderme ve yoluna koyma inisiyatiflerine katkısı, bu kenetlenmenin gerçekleşmesine yönelik olma özelliğine sahiptir. Türkiye, çevresine barış, istikrar, demokrasi ve hoşgörü yansıtmak için büyük çaba içinde olabilecek bir ülke durumundadır. Bu durum, yoğun emek, sabır ve enerjinin aynı anda birçok noktada odaklaşmasını gerektirmektedir. Türkiye'nin bu yönde ortaya koyacağı istek ve gayreti, yıllarca savunduğu değerler, ilkeler, coğrafyası ve bilinen tarihî gerçeklere uygundur. Türkiye'nin uyguladığı dış politika, hem yaşadığı özel coğrafyadaki jeostratejik, jeopolitik, ekonomik ve kültürel gerçeklere hem de barışçı ilkelere dayandırılmıştır. Türkiye, dünyada ve bölgesinde güçlü, dünya ile her alanda bütünleşen, kendisine saygı duyulan, kendine güvenen, ağırlığı ve etkinliği ile bölgesinde barış ve istikrarın güvencesi olan, dostluğu ve iş birliği aranan bir ülke durumunda gittikçe güçlenmektedir. Siyasi, sosyal, ekonomik ve askerî41 açılardan günümüzün de geleceğin de en önemli ülkelerinden biri durumundadır. Türkiye, bir barış ve istikrar adası olma niteliğine ilaveten kaynaklarının zenginliği, demografik yapısı, hukukun üstünlüğüne, insana ve insan haklarına saygıya önem veren demokratik rejimi, ekonomisinin dinamizmi, üretim kapasitesi, endüstrisinin rekabet gücü ile bir cazibe merkezi olarak içinde bulunduğu sancılı coğrafyanın barış, istikrar ve refah yönünde değişiminin itici gücü olabilme yeteneğine sahiptir. Türkiye, bu yapısı ile bölgede örnek bir ülke durumunda ve değişen dünya konjonktürünün etkisinde jeopolitik,42 jeostratejik ve ekostratejik konumu nedeniyle önemi giderek artmaktadır. Türkiye'nin Atlantik-Avrupa, Avrasya ve Afriavrasya kuşakları içinde özel bir konumu vardır. Batı toplumu ile bütünleşme hedefi güden, ayrıca İslam aleminin demokratik ve çağdaş üyesi olan bir ülke durumundadır. Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Orta Asya'da Türkçe konuşan aşağı yukarı 200 milyonluk bir nüfusun da merkezinde bulunmaktadır. Başta Türk dilleri konuşan toplumlar olmak üzere, yeni bağımsız devletlere örnek gösterilen bir model teşkil etmektedir. Türkiye, varlığı ve başarılarıyla, İslamiyet'le Cumhuriyetin ve demokrasinin bir arada yaşadığının; ekonomik, sosyal ve kültürel bir kalkınmanın demokratik bir ortamda da gerçekleştirilebileceğinin somut bir ispatı olarak sunulmaktadır. Türkiye, dünyanın aradığı uzlaşmalar zeminine ve bünyesine de sahiptir. Türkiye dış politikasında etkinliğini; bu bünyeden alan bir uzlaştırma, barıştırma ve iş birliğinde buluşturma işlevini sürdürme kararlılığı içinde bir ülkedir. 41 Reşat Akkaya; "Türk Dış Politikası ve Askerî Güç Olarak Yeniden Yapılanma", Türk Yurdu, C.13, Nu:67, Mart 1993, s.34-35. Michael Robert Hickok; "Yükselen Hegemon: Türk Stratejisi ile Askerî Modernizasyonu Arasındaki Uçurum", Stratejik Analiz, C.1, Sayı 5, Eylül 2000, s.67-78. 42 Suat İlhan; Türkiye Jeopolitiği ve Jeopolitik Gelişmeler, Ankara, TTK, 1992. Özdağ; "Dünya Jeopolitiği Çerçevesinde Komşumuz Sovyetler Birliği ve Türkiye", Dış Politika, Nu:9, Nisan 1990, s.44-45. Selim Etkin; " Orta ve Yakın Doğu Tanımı İçinde Türkiye Jeopolitiğine Etki Eden Faktörler Üzerine Düşünceler", Silahlı Kuvvetler Dergisi, C.107, Nu:317, Eylül 1988, s.8-22. 43 Türkiye, çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunan bölgesinde, siyasal barış ve güvenlik ortamının, siyasi ve ekonomik iş birliği potansiyellerini harekete geçirmek ve refahı eşit alana yaygınlaştırmakla mümkün olabileceğine inanan bir devlettir. Bu nedenle küresel ve bölgesel planda barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya yönelebilecek bir konumdadır. Ortaya çıkan tarihî fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye matuf iş birliği şemalarında Türkiye, öncü bir rol oynama vasfı kazanmış bir devlettir. Avrupa güvenliğinin Balkanlar, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya'da pekiştirilmesi, barış ve iş birliğinin güçlendirilmesi hedefleri ancak Türkiye'nin katılımıyla ve somut katkısı ile gerçekleştirilebileceğine inanılmaktadır. Türkiye, uluslararası ilişkilerde geçerli olması gereken çağdaş norm, ahlâk ve davranış kurallarının savunucusu ve bunların küresel ve bölgesel düzeylerde hayata geçirilmesi için her türlü çabayı gösteren ve göstermeye devam edecek olan bir ülkedir. Türkiye'nin bölgede oynadığı rolün temel felsefesini; ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, siyasi istikrarın tesisi ve bölge ülkelerinin insani, medeni, ahlaki, iktisadi ve teknik açılardan dünya ile entegrasyonunun sağlanması hedefleri oluşturmaktadır. Türkiye bu anlayışla demokrasiyi, hoşgörüyü, hukuk devleti niteliklerini çevresine yansıtmaktadır. Zira Türkiye kendini, bunları en iyi yapabilecek durumda bulunan nadir ülkelerden ve bu konuda sorumluluklarını üstlenen, demokrasi, temel haklar ve hukukun üstünlüğünden yana, çağdaşlık ve medeniyet ideolojisini benimseyen biri olarak görmektedir. Bu durumda Türkiye, Balkanlar’dan Orta Asya'ya ve Orta Doğu'ya kadar önünde daima yeni ufuklar açılan bir ülkedir. Bütün bunların yanında duyarlı bir stratejik ve jeopolitik konuma sahip Türkiye, üç kıtanın birleşme noktasında birçok istikameti kapatması ve açması, bu yönler üzerinde kilit durumda bulunması, Kafkasya, Balkanlar ve merkez dünya Orta Doğu gibi sıcak bir bölgenin merkezinde bulunması, Müslümanlık ile Hristiyanlık ve Yahudilik, Doğu kültürü ile Batı kültürünün arasında kalması, ideolojik siyasi fikirlerin hedefi ve etki alanı olması, Türkiye'yi sürekli hedef ülke hâline getirmektedir. Dolayısıyla Türkiye, böylesine bir ateş çemberi ile çevrili coğrafyada yaşamaktadır. Bu sebeple Türkiye'nin, terör oyunları ile tehditleri karşılayacak ve caydıracak güçte ve yapıda olması gerekmektedir.43 Türkiye’nin sınırlarının yapısı da duyarlı ve hassastır. Türkiye, İtalya ya da İspanya gibi bir kenar devleti değildir. Nahcivan dâhil sekiz ülke ile kara sınırı bulunan, denizlere açık bir kıta içi devlettir. Kıta içi devletler çok duyarlı yapıdadır. Bu yüzden, yanlış politikalar, diplomasi hataları veya ihmaller sonucunda kısa sürede ateş çemberi ile çevrilebilir. 43 Morton Abramowitz; "Bölgedeki En Güçlü Devlet Türkiye", Liderler, Nu:1, 1996, s.46-50. Muzaffer Erendil; "Millî Stratejinin Dayanağı Millî Güç", Stratejik Etütler Bülteni, C.13, Nu:65, Ocak 1979, s.22-26. Hüseyin Işık; "Stratejik Durumu Nedeniyle Türkiye Kuvvetli Olmak Zorundadır", Güncel Konular, Nu:8, 1987, s.37-52. T. Tamer Kumkale; "Değişen Dünya Güç Dengesi İçinde Türkiye'nin Yeri ve Önemi", Silahlı Kuvvetler Dergisi, C.110, Nu:327, Ocak 1981, s.93-97. 44 Ayrıca Türkiye, tarihî olayların sebep olduğu bir tehdit ortamına sahiptir. Şark meselesi, günümüze kadar sarkan bir tehdit unsurudur. 1071 Malazgirt Zaferi ile doğmuş, 1096 Haçlı Seferi ile uygulanmaya başlanmış, Selçuklu ve Osmanlıya karşı haçlı seferleri ve Osmanlı-Rus savaşları ile sürdürülmüş, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nda devam etmiştir. Türkiye’ye karşı bir tehdit kaynağı olmaya da devam edecektir. Kısaca Türkiye, savaşla çözümlenemeyen sorunlar için de bir terör çekim merkezidir. Bu üç ana sebep, Türkiye’nin çok yönlü, çok seçenekli, uzun vadeli ve aşamalı politikalar üretmesini ve ortaya koymasını gerektirmektedir. Bu temel nedenlerin yanı sıra, iç siyasi ve toplumsal yapıdaki istikrarsızlıklar, karışıklıklar, ikilikler, üst ve alt seviyede aşırılıklar, ekonomik durumun bozukluğu, baskılar, kötü şehirleşme, iç ve dış göçler de ülkeyi terör ve şiddete açık hâle getirmektedir. Terör, ayrıca demokratik ortamın getirdiği haklardan da olabildiğince yararlanmaktadır. Dış tehditlerle ve terörle mücadele edilirken ülkelerin ve tabi ki Türkiye'nin çıkmazı, mücadelenin demokratik ve hukuki kurallar içinde kalması, hukukun ve hakikatin üstünlüğü ilkesi, insan hakları, millî ve uluslararası kamu desteği gibi birçok ciddi konunun hesaba katılması gerekliliğidir.44 Çünkü terör örgütlerinin hedeflerinden birisi, devleti sert önlemler almaya zorlamaktır. Devlet sertleştikçe demokrasiden uzaklaşacak, yurttaşlarına sağladığı hakkı yavaş yavaş rafa kaldıracaktır. Bunun için Türkiye, tarihî ve millî ortak değerlerinde devlet ve millet bütünlüğünü, aynı hedefte, öze sadık kalarak sürekli değişim ve gelişim içinde sağlamasını becerebilmelidir. Türkiye, dış entrikaların ve terör örgütlerinin tuzağına düşmediği sürece hem demokratik kalabilecek hem de terörle mücadele edip onu kavramıyla birlikte yok edebilecektir. Sonuçta Türkiye'nin, içte ve çevresinde güvenliğinin45 ve bir parçası olduğu Orta Doğu'da güvenliğin ve istikrarın sağlanması, kendisine yönelik dış entrika ve tehditler46 ve dış 44 Özdağ; "Millî Güvenlik ve Millî Birlik Sorunumuz", Erdem-Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C.8, Nu:22, Ocak 1996, s.53-65. 45 Cemaleddin Enginsoy; "Türkiye'nin Millî Güvenliğe İlişkin Çevre Koşul ve Etkileri", Güncel Konular, Nu:3, 1982, s.27-38. Mehmet Öğütçü; "Komşularımız ve Güvenliğimiz", Yeni Forum, C.16, Nu:311, Nisan 1995, s.34-37. Hüseyin Bağcı; "Küresel ve Bölgesel Gelişmelerin Işığında Türk Dış ve Güvenlik Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme", Yeni Türkiye, C.4, Nu:19, OcakŞubat 1998, s.312-320. Şükrü Elekdağ; "Türkiye'nin Güvenliği", Dış Politika, C.5, Nu:4, Aralık 1994, s.26-49. 46 Aykut Acar; "Anadolu'nun Jeopolitik Önemi ve Türkiye'ye Yönelik Tehditler", Stratejik Etütler Bülteni, C.28, Nu:89, Eylül 1994, s.96-106. Gürkan, "Tehdit, Türkiye'nin Jeopolitik Önemi ve Bundan Kaynaklanan Tehdidin Genel Değerlendirilmesi", İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yıllığı, Nu:2, 1987, s.343-358. Eric Rouleau; "Türkiye'ye Meydan Okumalar", Çev. Konuralp Ercilasun, Avrasya Dosyası, C.1, Nu:1, 1994, s.105-112. Ekrem Memiş; "Avrupa'da Meydana Gelen Değişmeler, Anadolu'nun Jeopolitik Konumu ve Tarih Boyunca Anadolu'ya Yönelik Dış Tehditler", Stratejik Etütler Bülteni, C.25, Nu:86, Eylül 1991, s.117-139. Hayati Doğanay; "Türkiye'nin Coğrafi Konumu ve Bundan Kaynaklanan Dış Tehditler", Türk Dünyası Araştırmaları, C.10, Nu:58, Şubat 1989, s.9-69. 45 destekli terörün önlenmesi sadece TSK’nin ve güvenlik güçlerinin, hatta sadece resmen devletin sorumluluğunda olmamalıdır. Sivil toplum kuruluşları ve tüm yurttaşlar bu mücadelede dış tesirlere ve propagandalara, içteki iş birlikçilere ve çıkarcılara karşı duyarlı olarak, etkin bir şekilde yerini almalı, basın ise daha sorumlu, muasır, insani ve millî bir çizgide olmalıdır.47 2. Jeopolitik, Jeostratejik ve Ekostratejik Konumu ve Değeri Bakımından Merkez Dünya Orta Doğu'ya Bir Bakış a. Kavramı, Önemi ve Değeriyle Merkez Dünya Orta Doğu Önce şunu belirtmek gerekir ki, Orta Doğu kavramı, ne Asya ne Afrika ne de Orta Doğu ülkelerinin kendisinden doğmuş bir fikir ve tabirdir. Orta Doğu kavramı, Batı kaynaklıdır. Özellikle Avrupa merkezli dünya bu bölgeye, kendisini merkez konumuna koyarak baktığı için, Avrupa'nın batısına batı, doğusuna da doğu demişlerdir. Avrupa'nın yanı başındaki doğu Orta Doğu olmuştur. Balkanlar Yakın Doğu olarak tarif edilirken Asya kıtasının diğer bölgeleri de Uzak Doğu kavramı çerçevesinde ifade edilmeye çalışılmıştır. Avrupa merkezli dünya yaklaşımı ve düşüncesinden uzaklaşıldığında ve dünya coğrafyasına bir bütün olarak bakıldığında, Avrupa'ya göre doğuda kalan bölgenin aslında Orta Doğu değil, aksine dünyanın merkezi yani “merkez dünya” olduğu görülür. Avrupa merkezli şartlanma aşılırsa, Orta Doğu'nun dünyanın merkezi, “merkez dünya” olduğu konusunda düşünce birliği sağlanabilecektir. Önümüze bir dünya haritası aldığınız zaman görülmektedir ki Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları birbirine bağlantı ve kesişme noktalarına sahip olan üç ana kara parçasıdır ve her üçünün kesişme noktası da Orta Doğu denilen bölgedir. Bu açılardan, jeopolitik konumu gereği hem Orta Doğu'nun içinde yer alan ve biraz kuzeyinde kalan Türkiye ile benzer özellikleri taşımaktadır. Bu yüzden Türkiye'nin jeopolitiği, jeostratejisi ve ekostratejisi hakkında belirtilenleri yaklaşık olarak Orta Doğu hakkında da belirtmek mümkündür. Ancak Orta Doğu, Türkiye'den farklı olarak okyanuslar arası deniz geçiş yolları ve kanalları, denizler ve kıtaların kavşağı ve dinler ve medeniyetlerin beşiği olması hasebiyle çok yönlü bir güç çekim merkezidir. Orta Doğu, dünyanın merkezi ise Türkiye de dünyanın merkez ülkelerinden birisidir. Böylesine önemli bir jeopolitik konum içindeki ülke olan Türkiye açısından Orta Doğu'ya bakıldığında ise Avrupa ülkelerinin ya da diğer bölge ülkelerinin bakış açılarından farklı bir bakış açısı ve durumu ortaya çıkmaktadır: Türkiye Orta Doğu'ya iki açıdan bakabilir. Dar manada Orta Doğu yapılanmasının, düzeninin dışında kalan Türkiye, yeni yapılanmaların, düzenlerin kendisini zarara sokmaması için çaba gösterecektir. Geniş manada, Orta Doğu alanı içinde yer alan Türkiye, bu bölgedeki yapılanmalarda, düzenlerde kendi millî çıkarları doğrultusunda oluşması için girişimlerde bulunacaktır.48 47 "Analizler", (çevirimiçi) www.avsam.org/turkce/tanalizler.htm, 06.06.2002; "elele", (çevirimiçi) www.forsnet. com.tr/index.php, 07.06.2002. 48 Anıl Çeçen; "Ortadoğu Yeniden Yapılanırken", M5 Savunma ve Güvenlik, Sayı 88, s.37-38. a.g.m.; Avrasya Dosyası (İsrail Özel), Yaz 1995, C.2, Sayı 2. 46 Merkez dünya Orta Doğu, beş deniz, yani Doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Umman Denizi- Basra Körfezi, Hazar Denizi ve Karadeniz dikdörtgeni içerisinde yer alan jeostratejik, jeopolitik ve ekostratejik önemlere, derin medeniyetlere, kültürel çeşitlik ve zenginliğe ve son çağın sanayi maddeleri, madenleri, bununla beraber sanayileşmiş modern dünyanın hayat damarlarının kanı sayılan, üzerine her ne pahasına olursa olsun acımasızca savaşılan zengin petrol yataklarına sahip, dünyanın kalbinin attığı kutsal şehirler Mekke, Medine ve Kudüs'ü içerisinde barındıran mukaddes ve mümtaz bir bölgedir. Merkez dünya Orta Doğu, üzerine tarih boyu uluslararası deniz ve kara ticaret ve politik savaşlarının yapıldığı, kâşiflerin ve ünlü seyyahların dolaşıp müjdelediği, Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi üç dinin hâkimiyet mücadelesi verdiği, haçlı seferlerine maruz kalan ve Osmanlı Türklerinin huzur ve sükûn içinde asırlarca yönettiği, Türkler, Araplar, Farslar ve daha sonra da Yahudilerin yurt kurup üzerinde dolaşıp paylaştığı ve sömürgeci güçlenmiş devletlerin de bölgenin güçsüz düştüğü zamanlar işgal edip manda kurup çeşitli entrikalarla yönetip sömürdüğü, zaman zaman talihli ve zaman zaman da talihsiz bir sıcak coğrafyadır. Merkez dünya Orta Doğu tarif edilirken Asya, Avrupa ve Afrika'nın kesişme noktasında49 yer alan bir bölge olarak açıklandığında, dünyanın ana kara parçasının merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Orta Doğu bölgesi için, Doğu Akdeniz, Ön Asya, Batı Asya, Güneybatı Asya50 gibi yön tarifleri de belirtilmiş, Akdeniz’in doğu parçası olarak kabul edilmiş ve Mezopotamya, Mısır ve Küçük Asya (Türkiye) da Orta Doğu'nun sınırları içerisinde kabul edilmiştir. “Orta Doğu (Ortaşark)” deyimi, ilk defa, Amerikalı deniz subayı ve aynı zamanda bir tarihçi olan Albay Alfred Thayer Mahan tarafından 1902 yılında kullanılmış, ve deyim 1930'lu yıllarda İngiltere tarafından süratle yerleştirilerek, siyaset literatürüne girmiştir.51 1939’a kadar Orta Doğu İran ve Arabistan’dan meydana gelmiş bir müddet sonra, bunlara Mezopotamya’nın aşağı kısmı da eklenmiştir.52 İkinci Dünya Savaşı yıllarında Orta Doğu terimi genel olarak Akdeniz’in doğu kıyılarında yer alan İran, Türkiye ve Kuzey Afrika’nın büyük kısmını da kaplayan toprak parçasına verilen ad olarak kullanılmıştır. Kamuoyu, Orta Doğu denilince “Basra Körfezi ile Kızıldeniz’in batısındaki ve doğusundaki ülkeler ile başlayıp Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suriye, Filistin, İsrail, Türkiye ve İran'ın bulunduğu alanı kapsayan bölge”yi53 algılamıştır. 49 Necdet Tunçdilek; “Orta Doğu Memleketlerinin Coğrafi Problemlerine Kısa Bir Bakış”, Türk Coğrafya Dergisi, Yıl XIV-XV, Sayı 18-19’dan ayrı baskı, İstanbul, 1959, s.140. 50 Sami Öngör; Orta Doğu:Siyasi ve İktisadi Coğrafya, Ankara, AÜ SBF Yay., 1962, s.2. 51 İsmet Giritli; Orta Doğu ve Komünizm: Bugünkü Orta Doğu’nun Önemli Sorunları, 2. Baskı, İstanbul, 1975, s.154. 52 Tunçdilek; s.136. 53 Kocaoğlu; Uluslararası İlişkiler Işığında Orta Doğu: Parçalanmak İstenen Topraklar ve İstismar Edilen İnsanlar, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1995, s.6. 47 Orta Doğu tariflerindeki farklılıklar, Libya’dan Afganistan’a kadar olan coğrafya üzerinde çeşitli biçimlerde belirilmiştir.54 Bugün, batılılar Orta Doğu'yu Bahreyn, İran, Irak, Filistin, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen’den ibaret görmektedir. Türkiye’den bakıldığında ise bunlara Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan da ilave edilmektedir.55 Denilebilir ki, en geniş manada merkez dünya yani Orta Doğu, merkez Bağdat olmak üzere Osmanlı Devleti'nin ve onun mirasının ta kendisidir. b. Jeopolitik Konumu, Değeri ve Önemi Bakımından Merkez Dünya Ortadoğu Merkez dünya Orta Doğu’nun jeopolitik56 açıdan sahip olduğu önemi bölgede tarih boyunca kurulmuş olan imparatorluklar ve devletler aracılığıyla takip etmek ve vurgulamak mümkündür. Firavunlar Dönemi, Mısır Krallığı, Pers İmparatorluğu, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, Büyük Osmanlı Devleti (Devlet-i Aliye-i Osmaniye), Orta Doğu’nun sahip olduğu jeopolitik önemin tarihteki birer tezahürleri niteliğindedir. Merkez dünya Orta Doğu, yazının bulunmasından bugüne, yukarıda belirtildiği gibi, insanoğlunun meydana getirdiği medeniyetlerin beşiği olduğu gibi dünyanın diğer bölgelerinde gelişen medeniyetlerin ve kültürlerin yayılmasında kavşak görevi görmüştür. Kara devletlerinin özellikle Rusya'nın açık denizlere inme politikası, bu bölge üzerinde tarih boyunca devamlı uygulanmış ve bölge Doğu Avrupa'dan kopup gelen kavimlerin akınlarına uğramış57 ve bir çatışma ve rekabet alanına dönüşmüştür. Merkez dünya Orta Doğu, tarih boyunca sürekli bir hareket ve geçit alanı olmuştur. Bölge hem batıdan doğuya hem de doğudan batıya yapılan akınların ve hareketlerin hedefi olmuştur. Asya'dan kopup Anadolu ve Orta Doğu'ya akın edip buralarda yerleşik hayata geçen akıncı Türkler karşısında, Haçlı akınları Avrupa’dan başlayıp Filistin’e kadar inmiş ve Hristiyan Avrupa 300 yıl burada yerleşmiştir. Bununla beraber, Batının kültürel ve kurumsal dokusunun oluşturulmasında en büyük görevi gören Roma İmparatorluğu’nun, imparatorluk hâline gelebilmesini de bugünkü Mısır, Filistin, Ürdün, Suriye ve Anadolu topraklarına yayılabilmesine borçlu olmuştur.58 54 Tanımlamalardaki farklılık için bk. Öngör; s.2-3. "Ortadoğu", (çevirimiçi) www.atin.org, 05.04.2002. 56 Jeopolitik; millî siyasetin tayini ve devletlerarası politik, diplomatik faaliyetlerin yürütülmesi üzerine coğrafî faktörlerin yaptığı etkileri araştıran ve ortaya çıkaran bir bilim dalı olarak bilmek gerekir. 57 Ahmet Davudoğlu; “Dünya Siyasi Tarihi İçinde Ortadoğu’nun Jeopolitik Önemi ve Dış Müdaheleler”, İlim ve Sanat, Sayı 8, Temmuz-Ağustos 1986, s.43. 58 Cengiz Çandar; Orta Doğu Çıkmazı, 1. Baskı, İstanbul, Hil Yay., 1983, s.12. 55 48 Anadolu’nun XI. yüzyılda Selçuklular tarafından fethedilmesiyle Orta Doğu’nun İslam kimliği kesin bir vasıf kazanmış ve bunun sonucunda bölge sosyokültürel bir birlik ve bütünlüğe kavuşmuştur. Selçuklu ve onu takiben Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıla kadar Avrupa karşısında sürekli zaferler kazanarak Orta Avrupa’ya, Viyana'ya kadar ilerlemesi, Orta Doğu’nun bütünlüğünü daha da pekiştirmiş ve bölgenin uzun süre sükûnet içinde yaşamasını sağlamıştır. Merkez dünyayı teşkil eden ve bir menteşe konumuna sahip olan Orta Doğu, bu özellikleri sebebiyle asırlardan beri dünyadaki güç odaklarının sürekli ilgi alanı olmuştur. Bu güç odakları ve güç merkezleri; Kanada’yı içine alacak şekilde Amerika güç merkezi, Avrupa güç merkezi, Rusya Federasyonu güç merkezi, kıta Çini güç merkezi, Güney ve Doğu Asya güç merkezi (Japonya, Hindistan ve diğerleri), Avustralya ve etrafındaki devletler ile Güney Afrika Birliği’dir.59 Yukarıda belirtilen güç merkezleri tarafından hedef hâline gelmesine sebep, merkez dünya Orta Doğu’nun sahip olduğu stratejik ve jeopolitik özellikleridir. Yani özetle sıralanacak olursa Orta Doğu'nun: 1. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birbirine yaklaştıran çok yönlü ve hareketli bir kavşak olması, Atlas Okyanusu’nu Hint Okyanusu'na bağlayan önemli bir bölgede bulunması. 2. Üç kıtanın kuzey-güney kara ve doğu-batı deniz ulaşım ağı merkezinde bulunması. 3. Çok önemli bir enerji kaynağı olan dünya petrolünün yaklaşık üçte ikisinin bu toprakların altında olması ve petrol ve doğal gazın en kısa olarak bu bölgeden akışının sağlanabilmesi. 4. Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi üç dinin doğduğu yer olması. 5. Süveyş Kanalı, Basra Körfezi, Çanakkale-İstanbul Boğazları ve Akdeniz limanları gibi kritik su yolu ve geçitlerinin buradan kontrol edilebilmesi. 6. Tarihî zengin bir kültür ve medeniyet hazinesine sahip olması dolayısıyla turizm açısından önem taşıması. Tarihin ve medeniyetin beşiği olan Orta Doğu, çevresini de etki alanı içine alarak tarihten beri gittikçe küçülen, küçüldükçe de küreselleşen dünyada jeopolitik, jeostratejik ve ekostratejik önemini korumaya devam etmektedir. 59 M. Zekai Doğanay ve A. Fikret Atun; Orta Doğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Değerlendirilmesi: Körfez Harbi ve Alınan Dersler, Ankara, 1994, s.19-23. 49 c. Jeostratejik Konumu, Değeri ve Önemi Bakımından Merkez Dünya Orta Doğu Sahip olduğu jeostratejik60 faktörler Orta Doğu’nun önemini arttırdığı gibi dünya siyasetinin güçler dengesinin oluşumuna da katkılarının hiç de az olmadığı bir gerçektir. Çünkü devletlerin millî stratejilerin tayini ve stratejilerinin yürütülmesi üzerine merkez dünya Orta Doğu faktörünün yaptığı etkiler sürekli önem taşımıştır.61 Ayrıca Orta Doğu’yu daha önemli kılan, bölgenin stratejik bölgelerinde yatmaktadır. Özellikle bölge dışındaki güç merkezi ülkeler için bu stratejik yerlerin Orta Doğu'ya yönelik önemi çok büyüktür. Bunlar da özetle şöyle sıralanabilir: 1. Stratejik ve ticari önemi ve uluslararası hassasiyeti olan Türk Boğazları ve Ege geçitleri: Akdeniz’i Karadeniz’e, doğuyu batıya bağlayan ve İstanbul gibi tarihî ve merkezî önemi bulunan güzel bir şehri ve stratejik bir limana sahip İzmir'i üzerinde bulundurması. 2. Türkiye'nin stratejik bölgeleri Artvin-Van-İskenderun üçgeni ve Mersin Limanı: Doğu Avrupa'dan, kuzeyden gelip Kafkaslar’dan geçerek Orta Doğu’ya inecek bir askerî güce Orta Doğu’ya ve sıcak denizlere ulaşma imkânı sağlaması.62 3. Kuzey-güney akışını sağlayan Kafkas geçitleri: Doğu Avrupa ile Orta Doğu’nun en kestirme ve en önemli ulaşım yolları olması. 4. Türkiye'nin güney güvenlik adası ve Türk müdafaai hukuk kalesi Kıbrıs adası:63 Genel olarak Doğu Akdeniz’i, Türkiye ve Orta Doğu'yu kontrol etmeyi sağlayan bir hava ve deniz üssü konumuna sahip olması. 5. Müslümanların dinî merkezleri Mekke, Medine, Kudüs: Üç büyük din için önemli olan bu mukaddes ve mümtaz merkezlerin dinî öneminin büyük olması. 6. Mısır'ın kuzeydoğu sınırları içinde bulunan ve büyük denizlerin stratejik ve tüccar devletlerin ticari kapısı Süveyş Kanalı: Avrupa’yı Orta Doğu ve Uzak Doğu’ya, Türkiye'yi güneye açan ve bağlayan önemli bir su geçidi olması. 60 Jeostratejiyi millî stratejinin tayini ve stratejinin yürütülmesi üzerine coğrafi faktörlerin yaptığı etkileri araştıran ve ortaya çıkaran bir bilim olarak bilmek gerekir. 61 a.g.e.; s.25. 62 Bu üçgeni (Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu) ele geçirmeden Orta Doğu’ya ve sıcak denizlere ulaşamaz. 63 Sicilya ve Sardunya'dan sonra Akdeniz'in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs; Toroslar'ın çevrelediği Çukurova bölgesi ile Amanoslar'ın kuşattığı bugünkü Hatay bölgesi arasında bir ada olması dolayısıyla bu kara parçaları ile bir bütünlük arz eder. Aynı zamanda Hatay ile Anadolu kıyılarının teşkil ettiği İskenderun Körfezi'ne hâkim bir noktada bulunduğundan bu toprakları kontrol eder durumdadır. Kıbrıs'ın yüz ölçümü 9251 km2 olup, Türkiye sahillerinden 70, Suriye'den 100, Mısır'dan 370, Rodos'tan 400 ve Yunanistan sahillerinden 800 km uzaklıkta bulunmaktadır. "Kıbrıs'ta Osmanlı Hakimiyeti", (çevirimiçi) www.inaf.gen.tr/turkish/arastir/aras.08.htm, 03.04. 2000. 50 7. Yemen ile Somali’yi birbirine yaklaştıran Mendep Geçidi: Bab'ülMendeb denilen ve Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan bu geçidin, aynı zamanda Orta Doğu petrolleri ve sömürülen topraklardaki ham maddelerin Avrupa’ya akışını sağlayan bir deniz yolu durumunda olması. 8. Birleşik Arap Emirlikleri ile İran'ı birbirine yaklaştıran Hürmüz Boğazı: Basra Körfezi’ni Umman Körfezi'ne ve Hint Okyanusu’na bağlayan önemli bir su geçidi olup aynı zamanda Orta Doğu petrollerinin bölge dışına akışının sağlandığı önemli bir su yolu olması. 9. Petrol Üretim Sahaları:64 Orta Doğu’nun önemini daha da artıran en önemli toprakları petrol üretim sahalarıdır. Dünya petrol yataklarının yaklaşık % 65’ine sahip olan bu ülkelerin, dünya petrol üretiminin de % 25’ini ellerinde tutan ve dünya petrolünün bu önemli kısmını barındıran Orta Doğu’nun,65 petrolün bulunması ve sanayideki öneminin artmasıyla, özellikle sanayisi gelişmiş olan ülkelerin, üzerinde yoğunlaştığı bir bölge konumunda olması.66 10. Basra Körfezi-İskenderun Körfezi “Mümbit Hilâl (Mezopotamya)” hattı: Petrolün batı ülkelerine ulaşmasını sağlayan en kısa yol, Basra Körfezi-Irak-Türkiye üzerinden geçen, Dicle ve Fırat’a, dolayısıyla verimli topraklara sahip hattır. Sonuç Anlaşılmaktadır ki bütün bu nokta yerler, değerler ve önemler Türkiye ve merkez dünya Orta Doğu ülkeleri için çok değerli ve önemli ve pahalı kozlardır. Bu kozların, güç merkezleri karşısında iyi kullanılmaları gerekmektedir. Bu kozlar iyi değerlendirildiği takdirde, karşılıklı stratejik iş birliği ve tavizlerde büyük tavizler koparılabilecek veya caydırıcı/vazgeçirici önemli ve hayati rol oynanabilecektir. İşte, merkez dünya Orta Doğu, üç kıtanın düğüm noktasında yer alması yanında, jeostratejik olarak da önemli deniz yollarını birbirine bağlayan körfez ve boğazların bir kontrol vanasını da elinde tutmaktadır. En önemli su yollarından olan Süveyş, Atlantik’ten ve Karadeniz’den gelen ticaret yollarını Akdeniz üzerinden Hint ve Pasifik Okyanusları’na bağlayan Süveyş Kanalı’nın kapatılması halinde Cebelitarık Boğazı’nın yanı sıra Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki Mendeb ve Hürmüz Boğazları da tıkanmış olacaktır. Bunun gibi Süveyş ve Hürmüz Boğazları ile Türk Boğazları ve Karadeniz limanlarına giden kara bağlantıları da askerî ve ekonomik açıdan vazgeçilmezdir.67 64 Şükrü S. Gürel; Ortadoğu Petrolünün Uluslararası Politikadaki Yeri, Ankara, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., 1979. 65 İzzettin Önder; “Orta Doğu Ülkeleri ve Türkiye”, Su Sorunu, Orta Doğu ve Türkiye, Haz. Sabahattin Şen, 1. Baskı, İstanbul, Bağlam Yay., 1993, s.135. 66 Doğanay ve Atun; s.32-34. 67 M. Naci Künkçü; "Ortadoğu ve Türkiye'nin Stratejik Değeri", Hava Harp Okulu Bülteni, C.7, Nu:18-19, Ekim 1988-Şubat 1989, s.32-36. Türsan; "Orta Doğu ve Doğu Anadolu'nun Stratejik Değeri", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.9, Nu:53, Şubat 1972, s.36-42. 51 İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Karadeniz’i dış denizlere bağlayan tek su geçididir. Bu deniz yolu, Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan'ı, Akdeniz üzerinden dünya denizlerine bağlayan tek çıkış yoludur. Sürekli sıcak denizlere inme hedefine kilitlenen Rusya’yı Akdeniz, Hint Okyanusu ve Atlantik gibi sıcak denizlere ulaştıran en kısa ve en ekonomik yoldur. Doğu Akdeniz'i sürekli ilgilendiren Türk Boğazları, Karadeniz’in ulaştığı Asya ve Doğu Avrupa iç kısımlarını, Kafkasya’yı dünya limanlarına bağlar. Hürmüz Boğazı da bölgeden geçen tüm dünya deniz yollarını, Basra Körfezi üzerinden bölge ülkelerine ve dünyanın zengin petrol rezervlerine bağlar. Böylece, Balkanlar’ın bir kısmı dâhil Türkiye'yi kuşatan tüm denizler, Kafkaslar ve Kafkaslar’ı kuşatan denizler, Arabistan yarımadasını kuşatan denizler, İran ve Irak’ı kuşatan denizler, Mısır, Sudan, Etiyopya, Somali, Afganistan, Pakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Orta Doğu denen alan içinde bir deniz ve kara ağı oluşturarak birbirine bağlanmaktadır.68 Görülmektedir ki dünya hegemonya mücadelesinde egemenliği ele geçirme yarışının yapıla geldiği, üç din arasındaki tarihî mücadelenin devam edegeldiği, üç kıtadaki kıtasal oluşumların dünyanın merkezini kendi denetimleri altına alma yarışının giderek hızlandığı ve bu arada da bölge ülkeleri arasında bölgeselleşme sürecine önderlik yapma yarışı gündeme girdiği yer merkez dünya Orta Doğu’dur. Önce XX. yüzyılın ilk yarısında, sonra ise ikinci yarısında Orta Doğu'da var olan düzenden hoşnut olmayan çevreler, kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir düzen kurabilmenin arayışını örgütlemişler ve bunu yaparken, eski düzeni yıkan ve giderek tasfiye eden sürece yardımcı olmuşlar ve aynı zamanda da geleceğin hazırlıklarını tamamlamaya çalışmışlardır. Değişen zaman ve şartlar açısından bakıldığında kendi içinde tutarlı karşılanabilecek ama bölgenin geleceği açısından barut fıçısı şartları oluşturabilecek birçok faktör bir araya gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ve bugün, Orta Doğu bölgesinde yaşanan olaylar tarihî bir süreç içinde ele alınırsa, hepsinin birbirinin devamı olduğu ve sürekli yeni bir Orta Doğu oluşturmayı hedefleyen çevrelerin bu olayların gündeme getirilmesinde önemli rolleri olduğu anlaşılacaktır. Dünyanın giderek en karışık bölgesi durumuna gelen merkez dünya Orta Doğu'daki gelişmeleri anlayabilmek için, bu bölgenin jeopolitik konumunun yeterli bir düzeyde belirlenmesi gerekmiştir.69 Ayrıca, bu bölge ile ilgili olarak geleceğe dönük planları kaçınılmaz olan Türkiye ile bölge dışı ülkelerin planlarının da teker teker ortaya konulması zorunludur. Bütün bu serüven beraberce açıklığa kavuşturulabilirse o zaman, merkez dünya Orta Doğu'nun geleceğini gerçekçi biçimde belirleyebilmek mümkün olabilecektir.70 68 Kocaoğlu; Uluslararası İlişkiler Işığında Orta Doğu..., s.173-174. Davud Dursun; Orta Doğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995. Edward W. Said; Kültür ve Emperyalizm, Çev. Necmiye Alpay, İstanbul, Hil Yay., 1995. 70 "Ortadoğu Araştırmaları Masası", (çevirimiçi) www.avsam.org/turkçe/tbortadogu.htm; "Ortadoğu", (çevirimiçi) www.atin.org, 30.05.2002. 69 52 Gerek Türkiye gerekse geleceği belirsiz Merkez Dünya (Orta Doğu) için bütün bu önemler ve konumlar, sanayileşmesini gerçekleştirmiş, uluslararası deniz ticaretine önem veren, sürekli ham madde ihtiyacı duyan, uluslararası tehdit ve stratejiler karşısında üsler elde etmeye ve tedbirler almaya çalışan, bilinçli kültürel yayılma peşinde koşan devletler için daha fazla önem arz etmektedir. Tarihten beri gittikçe yoğunluk kazanarak bölgeye sömürgeci anlayışla yaklaşan güçlenmiş batılı sömürgeci devletler, XXI. yüzyıla girerken medenileşmiş ve olgunlaşmış bir insan edasıyla sömürgeci anlayıştan, iş birliği anlayışına geçmeye yönelik bir insanlık örneği de gösterebilmelidir. Abstract: We attempted to focus the matter on Turkiye which is a Afro-Asian state, grasping the Middle East reality of Turkey and orienting the attentions of Turks to the fundamental historical reasons of the national and international problems which are supposed to be solved in Middle East and the limiting, oppressive and Orientals impacts of the international strategical and cultural policies. by giving attention to the cases and circumstances limiting, directing and affecting the internal and external policy implementation of Turkiye. Key words: Turkey, Middle East, Afriaurasia, geostrategic, geopolitics. 53