DİNLER VE EVRENSEL ÖĞÜTLER Dinler, inanç ve ibadetleri bakımından birbirlerinden farklıdır. Ancak amaçları bakımından birbirlerine benzer yönleri vardır. Dinler, insanların mutlu ve huzurlu olabilmeleri için bazı ilkelere uyulmasını öğütlemiştir. Bazı ahlak ilkelerinin bütün dinlerde ortak olması, bu ilkelerin evrensel olduğunu gösterir. Doğruluk Doğruluk; niyetin, sözün ve davranışların birbirleriyle uyumlu olmasıdır. Geçmişten günümüze insanlık, doğruluğu hep yüce bir değer olarak görmüş ve ayakta tutup yaşatmak için çalışmıştır. Peygamberlerin ve bütün dinlerin temel amaçlarından biri; doğruluğun benimsenmesi, davranışlara yansıtılması ve yaygınlaştırılmasını sağlamak olmuştur. Doğruluk, hem İslam dininin hem de diğer dinlerin en önemli ahlak ilkelerinden biridir. Kişiyi erdemli kılan ve saygınlığını artıran doğruluktur. Bunun için her yerde ve her zaman doğru konuşmalı ve dürüst davranmalıyız. Doğru ve dürüst insanlarla arkadaşlık etmeli, konuşurken ve çalışırken doğruluktan ayrılmamalıyız. Temizlik Temizlik; beden-giysi, ruh ve çevre temizliği olmak üzere üç bölüme ayrılabilir. Dinler, beden ve çevre temizliğinin yanı sıra yalan ve dedikodudan uzak durmayı öğütleyerek insanın her bakımdan temiz olmasını istemiştir. Bu anlamda maddi temizliğin manevi temizlikle tamamlanması amaçlanmıştır. Böylece kişinin beden ve ruh açısından sağlıklı ve olgun bir kişiliğe sahip olmasının önemi üzerinde durulmuştur. İslam dini temizliğe büyük önem vermiştir. İslam’ın ilk emirlerinden biri “Giysilerini temiz tut ve kötü şeylerden kaçın.” şeklindedir. Bir başka ayette ise “Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.” buyrularak temiz olmak öğütlenmiştir. Hz. Peygamber (a.s.) ise “Temizlik imanın yarısıdır.” buyurmuştur. Ayrıca insanların gelip geçtiği yolların, gölgelenip dinlendiği yeşil alanların temiz tutulmasını öğütlemiştir. Yahudilikte de temizliğe önem verilmiş ve Tevrat’ta bu husus şöyle zikredilmiştir: “Kirli olup kendisini temizlemeyen adam, halkın arasından atılacaktır.” Yahudilikte maddi temizliğin yanında gönül ve kalp temizliğine de büyük önem verilmiştir. Hristiyanlıkta ise ruh temizliği ile ilgili olarak İncil’de şu ifadeler yer almaktadır: “Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur. Çünkü kötü düşünceler... yalancı şahitlik ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur.” Hinduizmde temizliğe önem verilmiş ve ibadetlerde temiz olunması prensip haline getirilmiştir. Bu dinde insanlar sabah şafaktan önce kalkar, evde veya nehir kıyısında yapacağı sabah ibadetine hazırlanır; tanrının adını anar ve yıkanır. Budizm’ de de insanın maddi ve manevi temizliğe önem vermesi öğütlenir. İyilik ve Yardımseverlik Bütün dinlerde iyilik yapma ve yardımseverlik konusu en önemli ahlaki özelliklerden sayılmaktadır. Dinlerde çeşitli adlar altında ihtiyacı olanlara para, yiyecek ve giyecek gibi yardımlar yapmak Allah’ın hoşnutluğunu kazanma yollarından biri olarak kabul edilir. İslam dini ihtiyaç sahipleri ve güçsüzler başta olmak üzere bütün canlılara iyilik yapmayı öğütlemiştir. Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde iyilik ve yardımlaşma üzerinde şu şekilde durulmuştur: “Muhakkak ki iyilikler, kötülükleri (günahları) giderir.” Bir başka ayette ise şöyle buyrulmuştur: “İyilikle kötülük bir olmaz, sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” İslam dininin temel ibadetlerinden biri olan zekat ve sadaka, tam anlamıyla bir iyilik ve yardımlaşmadır. Yahudilikte yardım etmek övülmüş ve bu husus Kitab-ı Mukaddes’te şöyle belirtilmiştir: “Yoksula verenin eksiği olmaz, yoksulu görmezden gelense bir sürü lanete uğrar.” Hristiyanlıkta da iyilik ve yardımlaşma teşvik edilmiştir. Bu husus İncil’de şöyle ifade edilmiştir: “İyi insan, içindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan ise içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır.” Hinduizm ve Budizm de yoksullara ve kimsesizlere iyilik yapmayı, toplumdaki yoksul ve kimsesizlere yardım etmeyi ve cömert olmayı öğütlemiştir. Büyüklere Saygı, Küçüklere Sevgi Göstermek İnsana saygı ve sevgi göstermek, ona değer vermenin gereğidir. Sevgi ve saygı toplumda insanları birbirine bağlayarak sağlıklı bir toplum oluşmasına yardımcı olur. Dinler açısından büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek de evrensel davranışlardandır. İslam dini bu konuya büyük önem verir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Rabb’in, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine ‘Of!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve ‘Rabb’im! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!’ diyerek dua et.” Yahudilikte büyüklere saygıya önem verilmiştir. Tevrat’ta birçok yerde anne babaya saygı gösterilmesi istenmiştir. On Emir içerisinde geçen, “Anne babana saygı göster.” ifadesiyle bu hususa vurgu yapılmıştır. Hristiyanlıkta da bu konu oldukça önemli görülmüş ve İncil’de, “Anne babana saygı göster.” şeklinde ifade edilmiştir. Hayvanlara İyi Davranmak Dinlerin evrensel ilkelerinden biri de hayvanlara iyi davranılmasıdır. İslam dini bütün canlılara karşı şefkatli davranılmasını emreder. Kur’an-ı Kerim’de çeşitli konulardan bahsedilirken hayvanların insanlara yararı ve hizmetlerinden söz edilerek insanın bunun değerini ve önemini bilmesi hatırlatılmaktadır. Bu hususta bir ayette şöyle buyrulur: “Görmüyorlar mı ki biz, kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık.” Hz. Peygamber de hayvanlara karşı şefkatli ve merhametli davranarak insanlara örnek olmuştur. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta Allah’ın yeryüzündeki hayvanları yarattığı belirtilerek şöyle denilmektedir: “Tanrı çeşit çeşit yabani hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı.” Hinduizmde de bütün canlılara karşı iyi davranılması istenir. Bütün canlıların aynı öneme sahip oldukları kabul edilir. Bu yüzden bütün canlılara değer verilmesi gerektiği inancı Hinduizmin kutsal kitaplarında şöyle zikredilir: “Bu bilgeliğe erenler her şeye aynı gözle bakarlar. Sonsuz ruhu; bir rahipte, bir inekte, bir filde, bir köpekte görürler." Çevreyi Korumak İçinde yaşadığımız doğal çevrede her yönüyle bir denge ve düzen vardır. Dinler, insan yaşamı için büyük önemi olan doğal çevrenin korunmasını istemiştir. İslam dini çevreyi koruma konusuna önem verir. Kur’an-ı Kerim evrendeki her şeyin bir denge ve düzen içinde olduğundan bahseder. Böylece Allah, insanların bu nimetlerin farkına vararak şükretmelerini, aynı zamanda bu nimetleri israf etmeden, insani amaçlar doğrultusunda kullanmalarını ve korumalarını ister. Budizmde ahlaki beş emirden ilki canlı varlıklara zarar vermemektir. Bu husus Budist metinlerinde şu ifadelerle belirtilmiştir: “Bütün varlıklar tehlike karşısında korkarlar ve hayat hepsi için de kıymetlidir. Bu durumu kabul eden bir insan onları öldürmez ve öldürülmelerine de sebep olmaz." Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “İnsanların elleriyle kazandıkları (günahları) yüzünden, karada ve denizde düzen bozuldu. Belki dönerler diye (Allah) onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor.” Peygamberimiz de bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman bir ağaç diker de onda yetişenlerden bir insan veya bir hayvan yerse muhakkak o yenilen şey sahibi için sadakadır.” Yahudilikte çevre ile ilgili konular dünyanın yaratılışıyla ilgili olarak ele alınmıştır. Bu konuyla ilgili olarak Allah’ın evreni ve içindekileri yarattığından ve bu durumdan hoşnut olduğundan söz edilmektedir. Hint dinlerinde bitkilerin de bir canı ve ruhu olduğu kabul edilir. Bu sebeple bitki tohumlarına ve filizlerine zarar verme, istenmeyen davranışlardandır. Zararlı Alışkanlıklardan Kaçınmak Bütün dinler zararlı alışkanlıklardan kaçınmayı emreder ve insanlardan sahip oldukları imkanları iyi amaçlarla kullanmalarını ister. İslam dini açık ve kesin olarak zararlı alışkanlıklardan uzak durmayı ve kaçınmayı emreder. Böylece, sorunlar ortaya çıkmadan önlem alır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” Yahudilikte de içki konusunda insanlar uyarılmış ve onun verebileceği zararlardan uzak durmaları istenmiştir. Hristiyanlıkta şarap, dini ayinlerin bir nesnesi olmasına karşın alkolü çok almak hoş karşılanmaz. Bazı Hristiyan mezheplerine göre ise alkol almak tamamen yasaklanmıştır. İncil’de bu durum şu şekilde geçmektedir: “Şarapla sarhoş olmayın, onda edepsizlik vardır.” Budizmde de alkollü içkiler yasaklanmıştır. Uyuşturucudan, sarhoş edici maddelerden ve kumar oynamaktan uzak durmak, Budizmin ahlaki ilkelerindendir. Aynı şekilde Hinduizmin kutsal kitaplarında da içki ve kumar, kötü ve zararlı olarak belirtilmiştir. Başkalarına Zarar Vermemek Tüm dinler, insanların barış içinde kardeşçe, huzurlu ve mutlu bir biçimde yaşamalarını amaçlamış ve bunun için de birtakım yasaklar getirmiştir. Bu yasaklardan biri de insan canına kıyılmamasıdır. İnsanın sahip olduğu temel hakların en önemlisi yaşama hakkıdır. Bu yüzden herhangi bir insanı öldürmek büyük bir insanlık suçudur. İslam inancına göre her insan hür ve yaşama hakkına sahip olarak doğar. Bu yüzden İslam dininde bir kişinin öldürülmesi yasaklanmış ve büyük günahlardan sayılmıştır. Yahudilikte bir insanı öldürmek On Emir’deki “Öldürmeyeceksin.” emriyle kesin bir dille yasaklanmıştır Hristiyanlıkta da insan canına kıymak büyük günahlardan kabul edilmiştir. İncil’de bu konuya şöyle yer verilmektedir: “ ‘Öldürmeyeceksin!’ ve kim öldürürse hükme müstehak olacaktır.” Budizmde bir kişiyi öldürmek ağır bir suç olarak kabul edilmiş, hiçbir canlıya zarar vermemek temel ilke olarak kabul edilmiştir. Budizmin kutsal metinlerinde şu ifadeler yer alır: “Bütün insanlar cezalandırılırken titrerler, bütün insanlar ölümden korkarlar; sen de onlara benzediğini hatırla ve ne öldür ne de öldürmeye sebep ol.” Yalancılık Yalan söyleyerek insanları aldatmak, onları yalan bilgilerle zarara uğratmak da bütün dinlerce kötü bir davranış olarak nitelendirilmiştir. Özellikle yalancı şahitlik yapılarak insanların haksızlığa uğratılması; haksız olanın haklı, haklı olanın haksız duruma getirilmesi büyük bir günah olarak kabul edilmiştir. İslam dini yalancı şahitliği ve yalancı şahitliğin temelini oluşturan yalan söylemeyi ve yalan yere yemin etmeyi kesin bir biçimde yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur: “Ey inananlar! Adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler olun, kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah, ikisine de daha yakındır (onları sizden çok kayırır). Öyle ise keyfinize uyarak doğruluktan sapmayın. Eğer (şahitlik ederken dilinizi) eğip bükerseniz ya da doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızı bilir.” Yahudilikte yalancı şahitlik kötü davranış olarak görülmüştür. Tevrat’ta bu davranış şu emirle yasaklanmıştır: “Komşuna karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.” Hristiyanlıkta da yalancı şahitlik açık bir biçimde yasaklanmıştır. Bu durum İncil’de şu şekilde zikredilmiştir: “Yine atalarınıza, yalan yere ant içme, ama Rabb’ine içtiğin antları tut denildiğini duydunuz.” Hinduizm ve Budizmde de yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Budizmin beş temel ilkesinden biri de yalan söylememektir. Budizme göre her zaman doğru konuşmak insanın düştüğü ıstıraptan kurtulmasını sağlar. Başkalarının İnançlarına Hoşgörülü Olmak Her insanın kendine özgü bir inancı vardır. İnsanlar, inanç olarak benimsedikleri değerleri kutsal kabul ederler. Bu yüzden dinleri ve kutsal değerleri konusunda duyarlı davranırlar. İnançlarımız bizce nasıl kutsal ve değerli ise başkalarının inançları da kendilerince aynı şekilde değerli ve önemlidir. Bizler inançlarımıza saygı gösterilmesini ve inançlarımızın gereği olan uygulamalarımızı rahatça yapmak isteriz. Bu, bizim olduğu kadar başkalarının da hakkıdır. İslam dini insanların inanç ve yaşayışlarına hoşgörülü olunmasını, inanç konusunda hiç kimseye baskı yapılmamasını istemektedir. İslam dinine göre bir dine inanıp inanmama veya herhangi bir dini seçme, bireyin kendisine bırakılmıştır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur: “Dinde hiçbir zorlama yoktur.” Dolayısıyla her insan inanç hürriyetine sahiptir. Onun daveti iyilik ve güzellikle olmuştur. Türklerin tarih boyunca kurduğu devletlerde farklı din ve mezheplerden insanlar bir arada yaşamıştır. Egemenlikleri altındaki insanlara din ve inançlarından dolayı herhangi bir baskı uygulanmamıştır. Farklı dinlerden topluluklar, Anadolu’da yüzyıllar boyunca birbirlerinin inançlarına ve değerlerine saygı göstererek yaşamışlardır. Farklı din ve inançların bir arada yaşamasının en güzel örneğini oluşturmuşlardır. Günümüzde iletişim yaygınlaşmış, ülkeler birbirleriyle iyice kaynaşmıştır. Buna bağlı olarak farklı din ve inanç mensuplarının birbirleriyle olan ilişkileri de artmıştır. İnsanların bulundukları ülke ve ortamlarda kendi dinlerini ve inançlarını anlatıp paylaşmaları eskiye oranla daha fazlalaşmıştır. Bazı inanç mensuplarının kendi dinlerini tanıtma çabaları, bulundukları ülkenin değerlerini aşağılayarak tamamıyla kendi inançlarını yerleştirme mücadelesine dönüşmüştür. Dinlerinin tanıtımını değil adeta propagandasını yapmaya başlayan bu kişiler, insanların maddi ve manevi zaaflarını kullanmaya, istismar etmeye yönelmişlerdir. Bu davranışlar, dini hoşgörü ve inançlara saygılı olmaya aykırıdır. Bu tür davranışlara karşı bireyler dikkatli olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti; laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Hiçbir yurttaş başka bir yurttaşın dini inanç ve ibadetlerine karışmaz. Yasal olarak da karışamaz. Çünkü herkes inanç ve ibadetinde özgürdür. Atatürk bu konuda şöyle demektedir: “Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz, düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz.” İnsanlar din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bunun için diğer din, örf ve adetlere saygı göstermek gerekir. Çünkü başkalarının din, örf ve adetlerine saygı göstermek insanları birbirlerine yaklaştırıp dünya barışına katkı sağlar. Ancak misyonerlik faaliyetlerinin bir kısmının istismara yönelik olduğu da unutulmamalıdır. İnsanların zayıflıklarını kullanarak onları kandırmak ve bir görüşe körü körüne bağlamaya çalışmak doğru değildir. Milletimiz hem kendi değerlerine sahip çıkmış hem de başkalarının değerlerine hoşgörüyle yaklaşmıştır. Onların din, inanç, örf ve adetlerine daima saygılı ve hoşgörülü olmuştur. Atatürk milletimizin bu niteliğini şu sözüyle dile getirmiştir: “Hiçbir millet, milletimizden çok yabancı unsurların inanış ve ibadetlerine saygı göstermemiştir.