Question Müslümanların Kur`an`ı, beşeriyetin bütün sorunlarını

advertisement
Question
Müslümanların Kur’an’ı, beşeriyetin bütün sorunlarını halletmiş midir?
Answer:
Biz Müslümanlar Kur’an’ın, beşeriyetin her türlü sorununu halledebilen kapsamlı bir kitap
olduğuna inanıyoruz. Ama bu sözün manası ‘bütün meseleleri hatta fizik, kimya vs. meseleleri
de Kur’an halleder’ demek değildir.
Kur’an-ı Kerim bütün insanların hidayet kitabıdır ve bundan da başka bir işi yoktur. Doğal
olarak yalnızca bu alanda kapsamlı olmasını ve beşerin muhtaç olduğu hidayetin tüm
yönlerine değinmesini ondan bekleyebiliriz. Bizim inancımıza göre Kur’an bunun üstesinden
gelmiş, beşerin hidayet konusunda ihtiyaç duyduğu herşeyi getirmiş ve sorunlarını
halletmiştir. Şu önemli noktayı da hatırlatmadan geçmeyelim: Din insanları, kendi imkanlarıyla
ulaşamayacağı şeylere ulaştırır. Allah insanlara akıl ve düşünce vermiştir. Din kesinlikle akıl ve
düşünceyi saf dışı bırakmaya gelmemiştir. Zira böyle olursa duyular, akıl ve tecrübe boşuna
yaratılmış olacaktır. Bu konuda ‘İslam’da Yazılı Düşünce Teorisi’ adlı dizine soru:900 (site:988)
bakarsanız sorunuzun cevabının bir kısmını orada bulabilirsiniz.
Hatırlatılması gereken diğer bir nokta da şudur: Kur’an bir hidayet kitabı olması hasebiyle
diğer semavi kitaplardan farkı yoktur, ancak daha kapsamlı olduğu için onlardan daha
üstündür.
Ayrıntılı Cevap:
Hakikatı bulmak için gösterdiğiniz çabadan dolayı ve cevap için bizim sitemizi seçtiğiniz için
teşekkür ederiz. Aşağıdaki noktalar göz önüne aldığında cevaba ulaşmamız kolaylaştıracaktır:
1- Biz Müslümanlar Kur’an’ın, beşeriyetin her türlü sorununu halledebilecek kapsamlı bir kitap
olduğuna inanıyoruz. Ama bu sözün manası ‘bütün meseleleri hatta fizik, kimya vs. meseleleri
de Kur’an halleder’ demek değildir.
Her ne kadar Kur’an’ın kapsamlılığı konusunda alimlerin çeşitli tahlilleri varsa da genel olarak
kapsamlılılığı dinin hedefi olarak algılamış[1] ve Kur’an’ın kapsamlılığının nisbi ve izafi
olduğunu söylemişlerdir.
Kur’an-ı Kerim bütün insanların hidayet kitabıdır ve bundan da başka bir işi yoktur. Bu
nedenle mebde ve meaddan tutunda, güzel ahlak, ilahi kanunlar, kıssalar ve öğütlere kadar
insanların hidayete ve doğru yola ulaşmakta ihtiyaç duydukları gerçek bilgilere ait herşey
Kur’an’da vardır.[2] Din, insanların kendi imkanlarıyla elde edemeyecekleri şeyleri onlara
vermek için gelmiştir. Gerçekte Kur’an-ı Kerim ve aynı şekilde dinin insanın kendi bulgularına
karışma gibi bir amacı yoktur. Zira Allah insana akıl ve mantık vermiştir.[3] Din asla beşerin
yeteneklerini köreltmek peşinde değildir. Böyle olsaydı, duyular, akıl ve tecrübe boşuna
yaratılmış olurdu.[4] Kur’an-ı Kerim’in temeli Allah’ı tanıma üzerine kurulmuştur. Allah’ın bir
olduğu inancı dinin birinci ilkesidir. Allah’ı tanıttıktan sonra mead (iyilere sevap ve kötülere
cezaların verileceği kıyamet) inancını ikinci temel ilke olarak getirmiştir. Bu ikinci ilkeden yola
çıkıldığında Peygamberliğe ulaşılmaktadır. Çünkü, iyi ve kötü amellerin -itaat ve isyanınkarşılığı önceden vahiy ve nübüvvet aracılığıyla bildirilmeden verilmez. Nübüvvette bir başka
ilkedir. Allah’ın birliği, Nübüvvet ve mead, İslam dinin üç temeli olarak sayılmıştır.
Bu üç temel ilkenin ardından imanlı ve gerçekci bir insanın sahip olması gereken güzel ahlakı
beyan etmiştir. Daha sonra gerçek saadeti koruyan, güzel ahlakı doğuran ve geliştiren,
bundan da önemlisi üç temel inancın güçlenmesini sağlayan ameli kanunları koymuştur. Güzel
ahlak, bir takım amellerle ayakta kalır. Nitekim güzel ahlak üç temel inanca göre aynı
durumdadır. Örneğin, kibir, gurur ve kendini beğenmişliği olan birinden Allah’a inanması ve
rububiyet makamı karşısında huzu etmesi beklenemez. Ömür boyu insaf, merhamet, mertlik
ve duygusallıktan yoksun olan kimse kıyamete ve hesap gününe iman etmez.[5]
Kur’an-ı Kerim, insaniyeti kemale erdirme hedefini eksiksiz bir şekilde yerine getirmiştir.
Çünkü gerçekcilikle yoğurulmuş olan insaniyetin hedefi, hiç bir eksiği olmayan bir dünya
görüşüne sahip olmaktır. Eksiksiz dünya görüşünün gereği ona uygun ahlaki ve ameli
kanunları icra etmektir. İşte Kur’an-ı Kerim bu maksadı tam olarak açıklamayı üzerine almıştır.
Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: ‘Gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitaptır.’[6]
2- Hidayet kitabı olma açısından Kur’an’ın diğer semavi kitaplardan farkı yoktur, ama onlardan
üstündür.
Yani Kur’an, bütün semavi kitapların hedeflerinin gerçeği olup, insanın inanç ve amel
alanlarında saadete ulaşması için ihtiyaç duyduğu herşeyi eksiksiz olarak açıklamıştır.[7]
Kur’an açısından Allah’ın dini Adem’den Hatem’e (s.a.a) kadar birdir. Şeriat sahibi olsun
olmasın bütün paygamberler aynı mektebe davet etmişlerdir. Kur’an bu gerçeği şöyle
vurguluyor: ‘Dîne âit hükümlerden, Nûh'a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiklerimizi ve
İbrâhîm'e, Mûsâ’ya ve İsâ'ya tavsiye ettiklerimizi, size de gidilecek yol olarak bildirdi,
açıkladı.’[8]
Semavi dinlerin arasındaki farkın şunlar olduğunu söyleyebiliriz:
a) Bir takım cüz’i meseleler zaman, mekan ve insanların özelliklerinin gereği olarak değişiklik
göstermiştir. Ama hepsi, bir hakikatın değişik şekilleri olup aynı hedefe götürmekteler.
b) Sonradan gelen peygamberler beşerin akli tekamülüne orantılı olarak bir konudaki
öğretilerini daha üst seviylere götürmüşlerdir. Bu da dinlerin ihtilafı değil, dinin tekamülüdür.
Çünkü önceki peygamberler kendilerinden sonra gelecek peygamberleri müjdelemiş,
sonrakilerde öncekileri onaylamışlardır.
Kur’an şöyle buyuruyor: ‘Ve sana da, önceki kitabı gerçekleyen ve ona gözetici olan kitabı,
gerçek olarak indirdik.’[9]
Ayette geçen ‘Müheymin’ kelimesinin manası gözetici, koryucu ve hazır olmaktır. Kur’an diğer
semavi kitaplara muheymin edilmişse bu, birincisi onların koryucusu olduğu, onları tastik
ettiği, ikincisi de onlara gözetici ve hakim olduğu, onların yanlış, tahrif ve unutulan şeylerini
açıkladığı manasına gelmektedir.[10] Bu da şeriat ve ahkamın yanı sıra genel itikadi
meseleleride kapsamaktadır.Refrence:
[1]- Bu yüzden, ‘İslam, kapsamlı bir dindir’ denildiği zaman bundan maksat, ister genel ve
umumi meselelerde olsun, ister ayrıntıda, insanın maddi ve manevi yaşamına ait olan teorik
ve pratik bütün meseleleri açıklaması değildir. Maksat şudur: Din, insanın gerçek kemale ve
hidayete ulaşma hedefi açısından hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır. Ancak bununla birlikte, din
için iki türlü hedef ve risalet düşünülebilir:
a) Sabit olan hedef ve risalet (asıl hedef): Bu hedef zaman ve mekana bağlı değildir. Akıla ve
hisse yön vermek (yani akli ve hissi tanımaya ulaşmanın yolunu göstermek) ve beşeri
tanımanın tekmili (yani akıl ve hissin ulaşamayacağı hakikat ufuklarını insana göstermek) bu
bölümün içine girmektedir. Beşer bu alanlarda dine her zaman muhtaçtır.
b) Sabit olmayan, geçici olan hedef ve risalet (ikincil hedef): Mesela zaman ve mekanın özel
şartlarına uygun özel çözümler sunmak, bir dönemde ve özel şartlarda bulunan bir grup için
ilmi ve fikirsel meseleleri almak gibi.
Şartlar, zaman ve mekan değiştiğinde dinin sunduğu çözümlerinde geçerliliği kalmayacaktır.
Bunlar daimi çözümler olmayacağından onlarda ısrar edilmemelidir. Din, beşerin aklını ve
düşüncesini dışlamak için gelmedi. Dinin risaleti, vahyi aklın yerine koymak değildir. Vahiyin
risaleti şudur: 1) Akla ve tecrübeye dayalı bilgiye götüren yolları göstermek, 2) Akıl ve hissin
ulaşamayacağı hakikat ufuklarını insana açmak. (Bkz: Ali Rabbani Gulpaygani, Camiiyyet ve
Kemal-i Din, s.16-17). Buna göre sabit hedeflerde dine, sabit olmayan hedefler için de akıl ve
hisse başvurulmalıdır.
İslamın kanun koyma sistemindeki özel mekanizmasında olan ve onun vasıtasıyla din ve
yaşam alanındaki iki sabit ve değişken kategoride bağ kurulabilen ve ikisini yana yana
getierebilen beş temel unsur ve rükun şunlardır: 1) Birincil ve ikincil hükümler, 2) İslamda
içtihad kanunu, 3) Aklın içtihaddaki kilit rolü, 4) Ahkamın ölçüleri ve önemliyle en önemli
kaidesi, 5) İslam hakiminin yetki ve sorumlulukları. (Bkz: a.g.e. s.77-94). Bu konuda daha
fazla bilgi için bkz: İslamda Yazılı Düşünce Teorisi, soru:900 (site:988).
[2]- Muhammed Hüseyin Tabatabai, el-Mizan Fi Tefsir-il Kur’an, c.12, s.347.
[3]- Muhammed Hadi Marifet, Camiiyyet-i Kur’an-ı Kerim Nisbet Be-Ulum ve Maarif-i Beşer
(Name-i Müfid Dergisi, sayı:6, s.6).
[4]- Muhammed Hadi Marifet, Nakd-u Nazar Dergisi, sayı:1, s.63-64.
[5]- Allah-u Teala hak itikatlar ve amelle birlikte olan güzel ahlak hususunda şöyle buyuruyor:
‘Güzel sözler (itikatlar) ona ulaşır, iyi işler de o sözleri yüceltir’ (Fatır/10), yani itikatın
yükselmesine yardımcı olur. Yine itikadın amelle ilişkisi konusunda da şöyle buyuruyor: ‘Sonra
da Allah'ın delillerini yalanladıkları ve onlarla alay ettikleri için o kötülük edenlerin sonu ne
kötü oldu.’ (Rum/10).
[6]- Ahkaf/30
[7]- Muhammed Hüseyin Tabatabai, a.g.e, c.15, s.47.
[8]- Şura/13.
[9]- Maide/48.
[10]- Seyyid Ali Ekber Kureşi, Kamus-u Kur’an, c.7, s.166; ‘Şianın ünlü fakihi Merhum Kaşif-ul
Gıta bu konuda şöyle diyor: Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Kur’an olmasaydı Hıristiyanlık ve
Yahudilik diye bir şey asla kalmazdı. Zira Allah’ın Yakup’la (a.s) güreştiğini, Peygamberlerin
şarap içtiğini söyleyen ve iffetli kadınları lekeleyen tahrif olmuş Tevrat ve İncil kalıcı
olamazlardı. Kur’an-ı Kerim, Tevhid inancını yayarak Enbiyayı (a.s) bütün bu ithamlardan beri
etmiş, İbrahim-i Halil ve diğer Peygamberleri (a.s) azametle anmış, Azra Meryem’in pak ve
temizliğine şahadet vermiştir. Kur’an-ı Kerim, geçmiş peygamberlerin kitaplarında yapılan
tahrifleri de onlardan tenzih etmiştir. Semavi kitapları usuli din tahriflerden tenzih etmenin
yanı sıra füruu din tahriflerinden de tenzih etmiştir.’ (Bkz: Abdullah Cevadi Amuli, Şeriat Der
Ayine-i Marifet, s.105-106)
-----------------------------Kaynak:www. islamquest.net
Sunulan cevaplar zorunlu olarak Ehl-i Beyt (a.s) Kurultayı’nın görüşünü yansıtmamaktadır
Download