Question İslam’ın cihattan hedef ve amacı nedir? Cihad-ı iptidai nedir? Answer: İslam’ın öngördüğü cihatları üç bölümde özetleyip taksim edebiliriz: 1- Cihad-ı İptidai özgürlük sebebi Allah, insanın bahtlı ve huzurlu olması, saadeti, özgürlüğü ve tekâmülü için düstur ve programlar belirlemiştir, bu düsturları halka açıklaması için de peygamberlerini görevlendirmiştir. Eğer kişi ve gruplar, bu emirlerin açıklanmasını kendi makamlarının menfaatlerine mani görürler ve enbiyaların davet yoluna engeller çıkarırlarsa; enbiyaların ilk olarak barışçı yollarla ve eğer olmazsa zor kullanmakla davet yolundaki bu engelleri kaldırma hakları vardır. Böylelikle kendileri için tebliğ özgürlüğünü elde ederler. Başka bir ifadeyle, halkın tüm ortamlarda hak yolunun münadilerini dinleme hakkı vardır ve ayrıca onların davetlerini kabul etmek için özgür olmaları gerekmektedir. Hal böyle iken eğer bazıları onları bu meşru haklarından mahrum etmeye çalışır, Allah yolunun münadilerinin seslerini duymalarına izin vermezler, düşünce ve sosyal köleliğin esaretinden kurtulmalarının önünü alırlarsa, bu programın taraftarlarının bu özgürlüğün sağlanması için gereken tüm yolları kullanma hakları vardır. Burada, İslam ve diğer semavi dinlerdeki “İptidai Cihatlar”ın zarureti ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde eğer birileri müminleri baskı altına alarak, geçmişteki dinlerine dönmelerini isterlerse, bu baskıların ortadan kaldırılması içinde her türlü yol kullanılabilir. 2- Cihad-ı Difai (Savunma Cihadı) Bazen savaş kişi veya gruplara yöneltilmiş olabilir. Bu şekildeki hesaplı ve planlı bir saldırıyla, hücuma uğramış veya düşmanın gafilce saldırısıyla karşı karşıya gelmiş olabilirler. Burada tüm semavi ve beşeri kanunlar saldırıya uğramış kişi veya gruplara kendilerini savunmaları için kıyam etmeleri ve tüm güçlerini kullanarak kendi mevcudiyetlerini korumak için tüm girişimlerden sakınmamaları hakkını vermektedir. Bu tür cihada cihad-ı difai denmektedir. “Ahzap”, “Uhut”, “Mute”, “Tebuk” ve “Huneyn” savaşları ve İslam’ın diğer bazı savaşları savunma yönü olan bu tür cihatlardandı. 3- Şirk Ve Putperestliği Ortadan Kaldırmak İçin Yapılan Cihat İslam dini, dünya halklarını en son ve en üstünü olan bu dini seçmeleri için davet etmekte ve aynı zamanda inanç özgürlüğüne de saygı duymaktadır. Bundan dolayı semavi kitap sahibi olan kavimlere araştırma ve tefekkürle İslam dinini kabul etmeleri için yeterli derecede fırsat vermektedir. Eğer kabul etmeseler onları azınlık bir grup olarak kabul ederek “anlaşma” yapmaktadır ve onlara karışık ve sorun teşkil etmeyen kendisine has şartlarla barış içinde yaşam koşulları sunmaktadır. Ancak şirk ve putperestlik ne bir din, ne bir mektep ve ne de muhterem sayılan bir düşüncedir. Bilakis bir çeşit hurafe, sapıklık, aptallık ve gerçekte ahlaki ve fikri bir hastalıktır ve her ne pahasına olursa olsun kökü kazınmalıdır. Başkalarının özgürce düşüncesine saygı, o yerlerde kullanılır ki düşünce ve akidesi en azından doğru bir yapıya sahip olmuş olsun; ama hurafe, sapıklık, sapkınlık ve hastalık saygı duyulacak bir şey değildir. Bundan dolayı İslam putperestliğin her ne pahasına olursa olsun, beşeriyet toplumundan kökünün kazınmasını savaşla da olsa istemiştir. Put haneler ve putperestliğin uğursuz etkileri eğer barışçı yollarla mümkün olmazsa zorla yıkılıp ortadan kaldırılmalıdır.(1) Anlatılanlar ışığında kiliselerin zehirli propagandalarının cevabı anlaşılmış oldu, zira bu konuda Kur’an’da gelen “la ikrahe fi din” (dinde zorlama yoktur) kelimesinden daha açık bir kelime bulunmamaktadır. Elbette onlar İslam’ın savaş ve mücadelelerini karalama girişiminde bulunmuşlardır, hâlbuki İslam’ın savaşlarını incelediğimizde güzel bir şekilde ortaya çıkmaktadır ki bu savaşların bir kısmı savunma ve bir kısmı da cihad-ı iptidai yönleri vardır. Ülkeleri ele geçirmek ve insanları zorla İslam dinine yöneltme savaşları değildi, bilakis yanlış ve zalimce olan düzenlerin yıkılması ve halkın toplumsal yaşam yöntemleri ve dinler hakkında özgürce araştırma yapabilmelerini sağlamak içindi. Buna en güzel şahit ise İslam tarihinde defalarca görülmüştür ki Müslümanlar şehirleri fethettiklerinde diğer din mensuplarına Müslümanlar gibi özgürlük verirlerdi. Eğer güvenliğin sağlanması ve emniyet güçlerinin giderlerinin temini için “cizye” adında az bir vergi verirlerse onların can, mal ve namusları İslam’ın koruması altında olacak ve hatta kendi ibadetlerini özgürce yerine getireceklerdir. İslam tarihini yakından bilen her kes bu hakikati bilir ve hatta İslam hakkında kitap yazan Hıristiyanlar da bu konuyu itiraf etmişlerdir. Örneğin “İslam ve Arap Medeniyeti”nde şöyle okumaktayız: “İslam’ın öteki cemiyetlere davranışı o kadar mülayim ve yumuşaktı ki bu kavimlerin din önderleri kendileri için dini merasimler düzenleme haklarına sahiplerdi.” Bazı tarihi kesitlerde şöyle geçmektedir: Bir grup Hıristiyan bazı rapor ve araştırmalarını Peygamber (s.a.a)'e sunmak için Peygamber (s.a.a)'in yanına gelmişlerdi. Kendi dini programlarını özgürce Medine’de Peygamber (s.a.a)'in camisinde yerine getirmişlerdi!(2) 180 Soru ve Cevap; Ayetullah Mekarim ŞiraziRefrence: 1- Tefsir-i Numune, c. 2, s. 15 2- Tefsir-i Numune, c. 2, s. 205 -----------------------------Kaynak: www. Ahlulbaytportal.com Sunulan cevaplar zorunlu olarak Ehl-i Beyt (a.s) Kurultayı’nın görüşünü yansıtmamaktadır