Medicana Sağlık Grubu aylık ücretsiz yayınıdır Ocak 2016 • Sayı: 85 Tütün ürünleri, ağız kanserinin en temel sebebi Ağız kanserleri genellikle dudak, dil, dişeti ve ağız tabanında görülüyor. Nadiren yanak içi veya damak bölgelerinde, tükürük bezlerinde ya da ağız boşluğunun gerisindeki orofarenks denilen bölgede de rastlanabiliyor. Ağız kanseri kadınlara oranla erkeklerde iki kat daha yaygın. 40 yaşını aşmış bireylerde görülme olasılığı ise daha fazla. Ancak son zamanlardaki araştırmalar bu hastalığın genç hastalarda ve kadınlarda gittikçe daha yaygın hale geldiğini ortaya koyuyor. Sigara, puro, pipo gibi tütün ürünlerini sürekli kullanmak ağız kanserine yol açıyor. Kronik dumansız tütün kullanıcıları, kullanmayanlara nazaran ağız kanserine yakalanma ihtimali 50 kat daha fazla. Kronik ve/veya ağır alkol kullanımı kanser riskini artırıyor, alkol ve tütün bir arada kullanıldığında risk daha da yükseliyor. Genetik yatkınlık da ağız kanserleri için risk faktörleri arasında. Kanserin birçok türünde olduğu gibi tedaviden en fazla faydayı sağlamak için erken teşhis önemli. Kanserin vücudun diğer kısımlarına yayılmasını, fonksiyon kaybını, tedavi sonrası düzeltilmesi çok mümkün olmayan yüz deformitelerini ve hatta ölümlerin yaşanmasını önlemek, yapılacak erken kontrollerle mümkün. Dudaklarda, diş etlerinde veya ağız içinde kolaylıkla kanayan ve uzun süredir iyileşmeyen yaralar, şişlikler, lekeler mutlaka bir doktor tarafında kontrol edilmeli. Ağız içerisinde gelişmekte olan tümör ağrıya sebep olmayabilir ancak yayılarak kanamaya sebep olabilecek ülserler oluşturabilir. Seste boğukluk veya boğazda yutulamayan cisim hissine yol açabilir, dil hareketlerinde zorlanmaya, his kaybı ve uyuşukluğa yol açabilir. İlk yapılması gereken doktor muayenesidir. Ağız içerisi doktor tarafından detaylı muayene edildikten sonra şüpheli bir durum varsa dokudan biyopsi alınarak teşhis doğrulanabilir. Kanserin boyutunu belirlemek ve kemikleri veya diğer bölgeleri etkileyip etkilemediğini öğrenmek üzere Röntgen ve CT taramaları da faydalı olabilir. Teşhis konulduktan sonra: Teşhis konulduktan sonra, uzmanlardan oluşan bir ekip (ağız cerrahı ve diş hekimi dahil) hastanın ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planı geliştirir. Tedavi genelde tüm kanserli dokuların cerrahi müdahale ile çıkartılmasıdır. Radyoterapi (kanser hücrelerini yok etmek için radyasyon kullanma), kemoterapi (kanserle savaşan ilaçlar kullanma) ya da bu yöntemlerin hep birlikte kullanılmasından oluşur. Cerrahi müdahale sonrasında bazen yumuşak dokularda ve kemik dokularda protez ve yapay ameliyatlar gerçekleştirmek gerekebilir. Bu konuda tedavi süreci tamamlandıktan sonra uzman diş hekimleri devreye girerek hastaya yardımcı olur. Bunların yanı sıra konuşma zorluğu olan hastalara konuşma terapisi de uygulanır. Verem mikrobu öksürme, hapşırma ya da konuşma ile havaya yayılır. Tüberküloz veya halk dilinde verem... Verem, mycrobacterium tuberculosis mikrobu ile oluşan, soluduğumuz hava ile akciğerlere giren verem bakterisinin (mikrobunun) yol açtığı bulaşıcı bir hastalık. Bağışıklık sistemi hücreleri savaşsalar da mikropların tamamını genellikle öldüremiyorlar. Zamanla basiller akciğerlerde enfeksiyon ve kavite adı verilen yaralar oluşmasına sebep oluyor. Verem, akciğer dışında kemikleri, lenf düğümleri, beyin zarı, göğüs ve karın boşluğu, böbrek ve üreme sistemlerini de etkiliyor. Verem mikrobu, aktif verem hastalığı olan bir kişinin öksürmesi, hapşırması ya da konuşması ile havaya yayılıyor. Uzun süre havada canlı olarak asılı kalabilen mikroplar soluduğumuz zaman önce akciğerlere ve daha sonra kan yolu ve lenf akımıyla vücudun başka organlarına da gidebiliyor. hapşırmak, konuşmak ile mikroplar çevre havaya saçılıyor. Sağlıklı kişiler bu mikropları nefesleriyle alıyor ve enfekte oluyorlar. Sokakta, dolmuşta, lokantada öksüren birisinden verem mikrobu alma olasılığı çok düşük. Bulaşma için genellikle verem hastası bir kişi ile belirli süre birlikte yaşamak gerekiyor. En çok hastanın aile bireyleri ve yakın çalışma arkadaşlarına bulaşıyor. Tedavi başlandıktan sonra bulaşma hızla sona eriyor. Bilinenin aksine çatal, kaşık, tabak, bardak, giysi gibi nesnelerden, kan ve cinsel ilişki ile bulaşmıyor. Vereme kimler yakalanabiliyor? Vereme genellikle verem hastası birisi ile uzun süre kapalı bir yerde bir arada bulunmak suretiyle yakalanılıyor. Toplumda vereme yakalanma riski fazla olan bazı gruplar var. Bunlar sağlık görevlileri, alkol bağımlıları, yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler dahil, çeşitli kurumlarda (yurt, huzur evi, ıslah evi, koğuşlar vb.) kalan ve çalışanlar, genel yaşam standartlarının altında, kalabalık ortamlarda yaşayanlar (vereme yoksul toplumlarda daha sık rastlanıyor), HIV virüsü taşıyan ve AIDS olanlar, bağışıklık sistemi zayıf olan, özellikle uzun süre kortizon kullananlar, şeker hastaları, ağır böbrek ve karaciğer hastalığı bulunan kişiler. Verem nasıl bulaşıyor? Mikrobun ortaya çıkma süresi Tüberküloz mikrobunun kaynağı, tedavi görmemiş, aktif akciğer ve gırtlak (larenks) veremi olan hastaları. Öksürmek, Bu süre çok farklı. Mikrobu alan kişide bazen 1-2 ay, bazen birkaç yıl, bazen de onlarca yıl sonra hastalık gelişebiliyor veya hiç gelişmiyor. BCG aşısı veremden koruyor mu? BCG aşısı, çocuklardaki kanla yayılan (milier) ve beyin zarını tutan (menenjit) tüberküloz gibi ciddi hastalıkları önlüyor. Erişkin insandaki hastalık için koruyuculuğu konusunda farklı sonuçları oluyor. Veremin tanı ve tedavisi Tüberküloz tedavisi, dünyada son yıllarda Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi (DGTS) ile yürütülüyor. Bu stratejide tüberküloz kontrol aktivitelerinin sürekliliğini ve bütünlüğünü sağlamak için hükümetin kararlılık içinde olması esas. Hastalara bakteriyolojik olarak tanı koymayı ve ücretsiz, standart, kısa-süreli rejimlerle tedaviyi kapsıyor. Tedavide, ilaçların bir görevli tarafından hastalara içirilmesi öneriliyor (buna doğrudan gözetimli tedavi deniliyor). Bu stratejide standart bir kayıt, raporlama ve değerlendirme sisteminin işletilmesi gerekiyor. Türkiye’de “verem savaşı”, “tüberküloz kontrolü” karşılığı olarak kullanılıyor. Bulaşıcı bir hastalık söz konusu olduğundan, bir program çerçevesinde ve ülke çapında ortak bir yaklaşımla mücadele gerekiyor. Tanı, tedavi, tedavinin takibi ve bütün çalışmaların izlenmesi ve koruyucu hizmetler bir bütünlük oluşturuyor. Sizinki grip mi soğuk algınlığı mı? Kış aylarına girdiğimiz ve havaların iyiden iyiye soğuduğu bu günlerde grip ve soğuk algınlığı hepimizin sıkça maruz kaldığı sorunlar. Peki hangisini yaşadığımızı nasıl anlıyoruz? Grip İnfluenza isimli bir virüsün neden olduğu, genellikle yüksek ateşin eşlik ettiği (39 ve üzerinde) bir enfeksiyon hastalığı olan grip, kas ve eklem ağrıları, halsizlik, baş ağrısı, öksürük gibi şikayetlerle baş gösteriyor. İlerleyen süreçlerde diğer bakteriyel hastalıklarda eşlik edebiliyor. Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler ortadan kalkıyor fakat halsizlik ve kırgınlık hissi iki hafta kadar sürebiliyor. Grip belirtileri • Hızla başlayan ateş ve titreme • Öksürük, hapşırık • Baş ve boğaz ağrısı • Halsizlik kırgınlık • Burun akıntısı ve tıkanıklığı Grip oldukça bulaşıcı Öksürme ya da hapşırma yoluyla havada asılı kalan damlacık şeklindeki virüs partikülleri ortamdaki diğer insanlara bulaşabiliyor. Virüs bulaştıktan sonra kuluçka süresi olan ilk üç günde belirtiler ortaya çıkmaya başlıyor. Hasta kişi belirtilerden sonra 4-6 gün daha virüsü başkalarına bulaştırabiliyor. Kimler risk altında: Sağlıklı kişiler bu hastalığı bir hafta gibi bir sürede atlatıyorlar. Ancak çocuklar, yaşlılar kronik hastalar, bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar, kalp hastaları, akciğer hastaları, böbrek hastaları gibi vücut direnci düşük olan hastalarda hastalığın seyri çok daha ağır olabiliyor. Doktorun önerisi grip aşısı ile risk aşağıya çekilebiliyor. En önemli korunma yöntemi bağışıklık sisteminin güçlenmesi. Dengeli beslenme ve sigaradan uzak durmak bunun için ilk şart. Sık sık el yıkamak, grip olan kişilerle temastan uzak durmak gripten korunmak için yeterli. Ayrıca doktorunuzun reçete ettiği ilaçları kullanmanız çok önemli. Soğuk algınlığı Soğuk algınlığı, üst solunum sistemini etkileyen, yaklaşık 200’den fazla farklı virüsün sebep olduğu, insanlarda en sık görülen bir enfeksiyon hastalığı. Burun akıntısı, boğazda kaşınma hissi ve hapşırıkla başlıyor ve bu belirtiler 1-2 hafta içinde kendiliğinden düzeliyor. Soğuk havalarda düşen nem ile birlikte solunum yollarının kuruması ile üst solunum yolları savunmasız hale geliyor ve bu alana yerleşen virüsler kolayca hastalık yapabilir hale geliyor. Hastalık virüsün alınmasından sonra genellikle 2-3 gün sonra başlıyor. Belirtileri • Boğaz kuruluğu • Boğaz ağrısı • Öksürük • Hafif ateş (37-38) • Hapşırma • Boğuk ses • Burun tıkanıklığı • Hafif baş ağrısı Hastalık, tükürük ve burun akıntılarıyla kolayca bulaşabiliyor. Ortama bulaşan virüsler sık kullanılan para ve telefon gibi eşyalar üzerinde 2-3 saat canlı kalabiliyor, bu nedenle hastalık kısa sürede yayılabiliyor. Antibiyotik ve anti-viral ilaçlar soğuk algınlığı tedavisinde etkisiz. Normal şartlarda 10 gün içinde geçen belirtilerden bazıları 3 haftaya kadar uzayabiliyor. Hastalığın seyrinin hafiflemesi ve iyileşme sürecini kısaltmak için; bol sıvı alımı, yatak istirahati, ağrı ve ateş için doktorunuzun önerileri doğrultusunda reçete edeceği ilaçları kullanmak önemli. Soğuk algınlığı olan kişilerden uzak durulması, vitamin açısından zengin sebze ve meyve tüketimi, el yıkamaya dikkat edilmesi, hapşırırken veya öksürürken mendil kullanılması gibi önlemler hastalığa karşı korunma konusunda oldukça etkili yöntemler. Yeni yılda, sağlıkla! Her yeni günün sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini diler, yeni yılınızı kutlarız.... 0850 460 6334 0850 460 MEDI www.medicana.com.tr