On5yirmi5.com Sosyallik Ailede Başlar Uzmanlar asosyalliği çevre ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamamak olarak tanımlarken, sosyalliğin aile içinde başladığını vurguluyor. Yayın Tarihi : 21 Aralık 2009 Pazartesi (oluşturma : 11/2/2017) Birçok kişiyle diyaloğu olan ve iletişim halinde bulunan kişilerin sosyal çevresi olduğunu sanırız. Kimseyle görüşmeyen kişilerin de asosyal olduğunu düşünürüz. Bir baba veya anne, evde çocuklarıyla geçirecekleri 2 saatlik zaman diliminde bilgisayar, TV, telefon meşguliyeti arasında iletişimleri sadece "Bugün nasıl geçti?"de kalıyorsa bu o ailenin asosyal olduğunu gösterir. Sosyal çevresi ile iletişimini kesmiş, içine kapanmış ve kimse ile görüşmeyen kişilere halk arasında 'asosyal kişi' denilir. Asosyalliğin tanımı her ne kadar bu şekilde yapılıyor olsa da, psikoloji biliminde asosyal kişilik bozukluğunun tanımı; kişinin sosyal çevresi ile "yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması" diye de çok öz olarak ifade edilebilir. Bir kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması bazen kişinin içinde yaşadığı ve kimseye açamadığı problemlerin baskısı ile oluşabileceği gibi, bazen de kişinin gereğinden daha fazla kişi ile iletişim içinde olma çabası da o kişiyi asosyal hale getirir. Bir başka deyişle; örneğin bir kişi, bir saatlik bir zaman dilimi içinde en fazla iki kişi ile "kaliteli ve yeterince" bir iletişim kurabilme gücüne sahipken, aynı kişinin bir saat içinde on kişiyle iletişime geçmeye çalışması da o kişinin asosyal davranış sergilemesini zorunlu hale getirir. Zira, bir saatlik bir zaman diliminde farklı on kişinin dünyasına girebilmeyi insan ruhu kaldıramaz. İnsan etkileşim içinde bulunduğu bir başka kişi ile önce zihinsel, daha sonra duygusal hazırbulunuşluk seviyesine ulaşması gerekir ki ondan sonra kaliteli bir iletişim başlayabilsin. Kaliteli iletişim diye vurguladığımız şey ise hissederek iletişimdir, yani empatik iletişimdir. Örneğin, bir baba eve geldiğinde, ailesi ile geçireceği iki saatlik bir zamanı var ise, bu iki saatlik zaman dilimi içinde eve getirdiği işleri bir de telefonla takip etmeye çalışıyor ise bir telefon kapandıktan sonra diğer telefon çalıyor, etrafında kendisinden ilgi bekleyen çocuklarına da telefon aralarında "Okulunuz nasıl gidiyor?" diye ne anlama geldiği bile belli olmayan sorular soruyor ise... Veya yemek masasında ailesi ile otururken televizyon izliyor ise... veya eve geldiği dakikalarda internet arkasında birtakım şeylerin peşinde koşuyor ise, böylesi bir kişinin durumu aile içinde asosyalliktir. Birçok çocuk var ki, böylesi bir baba ve böylesi bir anne yanında büyümüş, gelişmiş, gençlik dönemine girmiştir de anne-baba, çocukların ne zaman büyüdüğünü fark edememişlerdir. Bir bireyin ilk ve en kaliteli sosyal çevresi ailesidir. Ve bir bireyin kendi sosyalitesini en rahat sergileyebileceği yer de aile içidir. Bu itibarla bakıldığında eğer bir birey, aile içinde sergilediği tutum ve davranışlarla asosyal kişilik özellikleri sergiliyor ise, böylesi bir bireyin aile dışında iş yemeklerine gidiyor olması, çok sinema izliyor olması veya tiyatro kültürünün yüksek olması bu kişinin sosyal olduğu anlamını doğurmaz. Bireyin asosyalleşme süreci ailede başlar. Zira bireyin maskesiz olduğu en somut alan aile içindeki alanıdır. Birey burada gerçekleştireceği tutum ve davranışları ile gerçek kimliğini sergilemektedir. Asık bir surat, saatlerce yapılan telefon konuşmaları, evdeki bireylerin ihtiyaçlarını görememe, empatik iletişim kurmak için zaman yokluğu çekme, televizyon karşısında geçirilen saatler, internet arkasında harcanan zaman kişinin asosyalliğinin en somut göstergeleridir. Facebook'larla gelen asosyal yaşantılar. Günümüzde sosyal paylaşım ağı veya sosyal kişilik özelliği olarak tarif edilen Facebook, MSN, Twitter ve chat vasıtası ile oluşturulmaya çalışılan sosyal yaşam tam bir dramdır. Zira asosyal bir yaşama kişiyi iten bu türlü davranışları sosyalleşme olarak tanımlamak tam bir akıl oyunudur. Zira, böylesi iletişim kanalları ile kişinin kaliteli bir iletişim kurması imkansızdır. Zira, kişi sanal ortama bağlandığında kendisini o sırada gören ve iletişim kurmak için harekete geçen onlarca kişi ile baş başa kalmaktadır. Ayşe Hanım İngiltere'den, Ahmet Bey Sivas'tan, asker arkadaşı Rize'den, okul arkadaşı İstanbul'dan 'Nasılsın?' diye hal hatır sormaya başladığı an, normal bir insan bünyesi aynı anda bunca kişi ile kaliteli iletişime geçmeyi beceremez. Böylesi bir haldeki kişi, ya karşısındaki kişilerle kaliteli olmayan yüzeysel bir iletişim gerçekleştirmek zorunda veya herkese oturup kendi özel yaşamından kesitler anlatmak durumundadır. Güya sosyal paylaşım alanına kişi kendini bıraktığında, aynı anda onlarca kişi ile iletişim kurmaya çalışması o kişinin ruhu adına verebileceği en büyük tahribattır. Zira kişi kaliteli bir iletişimi ancak sadece o kişi için zaman ayırarak ve belli bir psikolojik hazırbulunuşluk seviyesine geldikten sonra gerçekleştirebilir. İnternet ortamında aynı anda onlarca kişinin karşısında "sosyalleşeceğim" diye çırpınan kişinin durumu asosyalleşme adına tam bir dramdır. Bunun da ötesinde, böylesi bir durumda kalan şahıs, kendisini internet içinde çağıran onlarca ses ile aile içinde kendisinden kaliteli iletişim bekleyen eş ve çocuklarının sesleri arasında kalacaktır. Ve maalesef, internet içindeki renkli dünyadan yükselen sesler çocukların seslerini ve eşlerin seslerini çok rahat bastırabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sağlıklı ve sosyal bir bireyin, az ama kaliteli iletişim kuracak çevresinin bulunuyor olması gerekir. Aile içinde sosyal olamayan bir bireyin dışarıda sosyallik araması da sadece bir yanılsamadan ibarettir. Bu dökümanı orjinal adreste göster Sosyallik Ailede Başlar