Normal

advertisement
Gayriresmi Tercüme
Türkiye – 2013 Madde IV Görüşmeleri
IMF Heyetinin Değerlendirmesi1
30 Eylül 2013
2012 yılında Türkiye, dengesizliklerinde memnuniyet verici bir azalmayı başarırken, pozitif
büyüme oranını da sürdürmüştür. 2013 yılında, büyüme hızlanmış ve tekrar yurt içi talep
kaynaklı olmaya başlamıştır. Dengesizliklerin hala yüksek seviyelerde olması ve küresel
finansal ortamın daha az hoşgörülü bir nitelik arz etmesi nedeniyle, bu kırılganlıkların
azaltılmasının kısa ve orta vadeli politikaların en temel odağı olması gerekmektedir. Kısa
vadede, yetkililerin enflasyon hedefinin tutturulması ve yeterli bir nominal çıpa ortaya
konulması için para politikasının daha sıkılaştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Maliye
politikası da sıkılaştırılarak, 2014 yılında yapısal faiz dışı fazla artırılmalıdır. Orta vadede,
Türkiye ekonomisi için temel zorluklar, yurt içi tasarrufların artırılması ve yapısal
reformların kararlı bir biçimde uygulanmasıdır. Her iki politika da, ekonominin uzun vadeli
büyüme potansiyelinin artmasına hizmet ederken, sürdürülebilir bir dış dengenin devamını
sağlayacaktır.
1. 2012 yılında yetkililerce uygulanan politikalar, ekonominin yeniden
dengelenmesinde memnuniyet verici sonuçlara ulaşılmasını sağlarken, işsizliğin de
düşük seviyede tutulmasına imkan vermiştir. Bu durum, 2013 yılında ekonomik
aktivitenin hızlanması için gerekli zemini oluşturmuştur. Ekonomik canlanma, 2012 yılının
ikinci yarısından itibaren uygulanan canlandırıcı politika sayesinde özel tüketim ve kamu
yatırımlarının öncülüğünde gerçekleşmiştir. İşsizlik düşük seviyelerde kalırken; hane halkı
bilançoları ise, borçluluk oranlarının düşük bir bazdan yükseliyor olmasından dolayı, göreli
olarak sağlıklı kalmıştır. Yurt içi talebin güç kazanması ile birlikte, 2013 yılı büyümesinin
% 3,8 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Mevcut makroekonomik politikalara devam
edilmesi halinde ise önümüzdeki yıla ilişkin büyüme tahmini % 3,5’tir.
2. Yurt içi talep öncülüğündeki büyüme, cari işlemler açığı ve enflasyon üzerinde
yukarı yönlü baskılar oluşturmaktadır. Cari işlemler açığının, kısmen altın ithalatındaki
artışın da etkisiyle, bu yılın sonunda GSYH’nin %7’sinin üzerine yükselmesi beklenmekte
olup; önümüzdeki sene de bu seviyeye yakın bir oranda gerçekleşmesi öngörülmektedir.
Enflasyon eğilimleri ve TL’deki değer kaybı, enflasyon oranının hem bu yıl için, hem de
önümüzdeki sene, %5’lik enflasyon hedefinin üzerinde gerçekleşmesine neden olabilecektir.
3. Gelişmiş ülkelerin para politikalarına ilişkin piyasalar tarafından yapılan yeniden
değerlendirme, Türkiye’nin temel kırılganlığı olan dış dengesizliği açığa çıkarmıştır.
IMF heyeti, 18-30 Eylül 2013 tarihlerinde IMF Ana Sözleşmesi’nin IV. Maddesi bağlamında düzenli olarak
yapılan ekonomik değerlendirmeler kapsamında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bu belgede, heyetin ilk
değerlendirmeleri yer almaktadır.
1
2
Küresel faiz oranlarının normalleşmesi sürecinde zamanlama ve miktar belirsiz olmakla
birlikte; portföy yatırımlarındaki son dönemdeki yeniden dengelenme, Türk varlıklarının
yeniden fiyatlanmasına ve TL’de değer kaybına sebep olmuştur. Bu bağlamda ve brüt dış
finansman gereğinin önümüzdeki birkaç yıl boyunca yüksek kalacağı varsayımı altında,
sermaye akımlarının zayıflaması ya da tersine dönmesi ihtimali Türkiye ekonomisi için
temel bir zorluk olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, politikaların bu risklerin
azaltılmasına odaklanması gerekmektedir.
Makroekonomik Politika Çıpalarının Yeniden Tesisi
4. Yetkililerin ilk önceliği dengesizliklerin azaltılması olmalıdır. Kısa vadede; para
politikası duruşu ve politika çerçevesi, nominal bir çıpa temin etmek amacıyla, doğrudan
enflasyon hedefine odaklanmalıdır. Maliye politikası, harcamaların kısılması yoluyla
sıkılaştırılmalıdır. Bu politikaların birlikte uygulanması, hem dış finansman ihtiyacının hem
de enflasyonun azaltılmasına hizmet edecektir. Böylece, küresel portföy akımlarının yeniden
dengelenmesiyle tetiklenebilecek sermaye akımlarının tersine dönmesi ihtimali önemli
ölçüde azalacaktır.
Para Politikası
5. Yetkililerin enflasyon hedefi ile uyumlu olacak şekilde, para politikasında ilave
sıkılaştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Yüksek kredi büyümesi, enflasyonun (hem manşet
hem de çekirdek enflasyonun) yıl sonu hedefi olan %5’in oldukça üzerinde seyretmesi,
yüksek ve artan cari işlemler açığı; başta bir haftalık repo faiz oranlarında olmak üzere,
pozitif reel politika faiz oranını gerektirmektedir. Bu olmaksızın, enflasyonu ve beklentileri
yetkililerin hedefi ile aynı paralele çekmek zor olacaktır.
6. Merkez Bankası para politikası çerçevesini tekrar gözden geçirmelidir. Nihai tahlilde,
para politikası çerçevesinin başarısı enflasyon hedefine ulaştırabilmesine ve beklentileri bu
hedefe odaklayabilmesine bağlıdır. Mevcut para politikası çerçevesi, yetkililerin enflasyon
hedefini tutturmasına yardımcı olmayabilmekte ve parasal aktarım mekanizmasını
zayıflatabilmektedir. Mevcut çerçeve karmaşıktır ve çok fazla hedefi bulunmaktadır. Dış
ortamın daha hoşgörüsüz hale gelmesi ile birlikte, para politikası çerçevesi artan bir şekilde
piyasalar tarafından sorgulanmakta ve politikaların piyasalarla iletişimini daha karmaşık bir
hale getirmektedir. Para politikası çerçevesinin normalleştirilmesi, politika güvenilirliğini
arttıracak ve piyasalarla iletişimi basitleştirecektir.
7. Yetkililer, döviz rezervlerinden yapılan satışlara sadece aşırı dalgalanmaları
gidermek amacıyla başvurmalıdır, zira döviz piyasasına yapılan müdahaleler doğru para
politikalarının ikamesi olamazlar. Bu yaklaşım, sınırlı net döviz rezervlerinin korunmasını
sağlayacaktır. Sermaye girişlerinin tekrar başlaması halinde, net döviz rezervleri sterilize
edilmiş müdahaleler yoluyla artırılmalıdır.
Maliye Politikası
3
8. Yetkililer, 2013 yılı kamu maliyesi hedeflerinin yakalanması doğrultusunda
ilerlemektedir; ancak hâlihazırdaki maliye politikası duruşu genişleticidir ve kontrol altına
alınmalıdır. Bu yılın başından günümüze kadar olan dönemde gelir performansı, bir defaya
mahsus gelirlerin de bir miktar katkısıyla, güçlü seyretmektedir. Bu sayede, yetkililer, zaten
ılımlı seviyelerde olan kamu borç stokunu daha da azaltacak olan 2013 yılı bütçe açığı
hedefinin yakalanması doğrultusunda ilerlemektedir. Bununla birlikte, yüksek kamu
gelirleri, nominal harcamalarda ciddi artışlara neden olmaktadır. Böylelikle, hükümet,
özellikle yatırım harcamalarından ötürü, 2013 yılı için onaylanan bütçe tavanını aşacaktır.
9. Maliye politikası, dış kırılganlıkların azaltılmasında önemli bir role sahiptir. Dış
dengesizlikle mücadele etmek için daha yüksek kamu tasarruflarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Buradan hareketle, 2014 yılı bütçesinde, mevcut 2013-2015 dönemi orta vadeli mali
planında hükümet tarafından belirlenen faiz dışı harcama seviyeleri hedef olarak alınmalı ve
beklenenin üzerinde elde edilen kamu gelirleri tasarruf edilmelidir. Yapısal bütçe açığında
GSYH’nin % 0,7’si oranında bir iyileşmeye işaret eden söz konusu politika hedeflemesi,
Türkiye’nin makroekonomik dengesizliklerinin öngörüldüğü şekilde tedricen azaltılmasına
ve mali disiplinin korunduğuna dair piyasalara güven telkin edilmesine önemli bir katkıda
bulunacaktır.
10. Gittikçe katılaşan bütçenin yapısının gözden geçirilmesi de önem arz etmektedir.
İhtiyari olmayan faiz dışı kamu harcamalarının toplam harcamalar içerisindeki payı
– kısmen faiz harcamalarındaki azalmanın da imkan vermesiyle – neredeyse % 60 düzeyine
ulaşmıştır. Cari harcamaların azaltılması, kamu yatırımları için yer açacaktır. Aynı zamanda,
bu durum bütçenin esnekliğini ve bütçe tamponlarını artırarak; beklenmeyen ters bir şokun
oluşması halinde maliye politikasının daha iyi bir karşılık vermesine imkan tanıyacaktır.
Vergi tabanının genişletilmesi ve vergi idaresinin iyileştirilmesi yönünde hâlihazırda devam
eden memnuniyet verici çalışmalar, bütçenin yapısını ve dayanıklılığını daha da
geliştirecektir.
Finansal İstikrarın Korunması
11. Türk finans sistemi iyi bir performans sergilemeye devam etmektedir; ancak riskler
de varlığını sürdürmektedir. Bankaların kaldıraç oranları ve takibe düşen kredilerinin
seviyesi emsal ülkelere göre düşük seyretmekte; sermaye yeterlilik oranları yüksek seyrini
korumakta; krediler çoğunlukla mevduatlarla finanse edilmekte ve bankaların büyük ölçekli
açık döviz pozisyonları bulunmamaktadır. Yine de, mevcut yüksek kredi genişlemesi
ortamının getirdiği riskler nedeniyle, gözetimin dikkatli bir biçimde sürdürülmesi
gerekmektedir. Özellikle, şirketler kesiminde döviz kaynaklı likidite veya ödeme kabiliyeti
sorunları takibe düşen kredilerde hızlı artışa neden olabileceğinden, şirketlere verilen döviz
cinsinden kredilere daha fazla önem atfedilmelidir. Bankaların bilançolarının diğer tarafında
ise, mevcut dış ortam göz önüne alındığında, bankacılık kesiminin döviz finansmanının
miktar ve yapısının izlenmesi önemini muhafaza etmektedir.
12. İhtiyati politikalar, hane halkı kredileri ve şirketlerin döviz cinsinden
borçlanmalarına yönelik olmalıdır. Finansal olmayan şirketler kesiminin döviz
borçlanmasına ilişkin veri eksikliklerinin tüm boyutlarıyla giderilmesi gerekmektedir. Bu
4
krediler için risk ağırlıklarının veya zorunlu karşılıkların artırılması değerlendirilebilir. Hızla
büyüyen hane halkı kredileri kısmında ise, yetkililerin, kredi kartı limitlerinin gelirle
bağlantılı hale getirilmesine yönelik planları memnuniyetle karşılanmakta ve bu plana
ihtiyaç kredilerinin de dâhil edilebileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda, mikro-ekonomik
çarpıklıkların olmadığı durumlarda, ihtiyati politikaların bazı sektörlere verilen kredileri
teşvik etme amacıyla kullanılmasına gerek bulunmamaktadır.
Tasarruflar Arttırılarak Dış Dengesizliklerin Kalıcı Olarak Azaltılması
13. Orta vadede zorluk, dengesizlikleri artırmadan büyümede bir canlanmanın
yakalanmasıdır. Türkiye’nin nüfus yapısı, stratejik coğrafi konumu ve dinamik ekonomisi
birçok fırsat sunmaktadır. Ancak, Türkiye’nin, her yıl büyük miktarlarda dış yükümlülük
biriktirirken, yıllık ortalama yüzde 4 ila 5 oranında bir ortalama büyüme eğilimini
sürdürmesi zor olacaktır. Yurt içi tasarrufların mevcut düşük seviyesi, yatırımların oldukça
dalgalı bir yapı sergileyen dış akımlar tarafından belirlenmesi anlamına gelmektedir. Yapısal
reformların uygulanmaması halinde, dış dengesizlikleri ve devamında oluşabilecek
istikrarsızlıkları engellemek için, büyüme oranı tarihsel eğiliminin altında kalacaktır.
14. Yetkililer yurt içi tasarrufların artması gerektiğini doğru bir şekilde tespit
etmişlerdir. Geçtiğimiz yıl uygulamaya konulan bireysel emeklilik reformundan bazı
sonuçlar alınmaya başlanmıştır ve bu olumlu bir ilk adımdır. Ancak, kamu kesimi de
tasarrufların artırılmasında önemli katkıda bulunarak öncü bir rol oynamalıdır. Bu bağlamda,
10. Kalkınma Planı’nda kamu tasarruflarında GSYH’nin %1,25’i oranında bir artış
öngörülmesi övgüye değerdir. Bununla birlikte, yetkililer, orta vadede, küresel krizin
başlangıcından önce gözlenen seviyelerle mütenasip daha iddialı bir faiz dışı fazla hedefini
ortaya koymalıdır.
15. Yapısal reformlar, rekabetçiliği ve büyümeyi daha fazla desteklemelidir. Türk özel
sektörü, şoklara uyum gösterme konusundaki yeteneğini göstermiştir. İş ortamının daha da
iyileştirilmesi, bu dayanıklılığın artmasını sağlayacak ve istikrarlı bir dış finansman kaynağı
olan doğrudan yabancı yatırımların daha fazla çekilmesine katkı sağlayacaktır. Eğitim
alanında mesafe kaydedilerek, verimliliğin artırılması da temel önceliklerden biri olmalıdır.
Hükümet politikaları ve son reformlarla paralel bir biçimde, enerji bağımlılığının daha da
azaltılması, Türkiye’nin dış ticaret açığının önemli bir kısmını temsil eden enerji ithalat
faturasının azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Büyük kayıt dışı sektörle mücadele konusunda
bazı ilerlemeler kaydedilmekle birlikte, bu alandaki çabalar sürdürülmelidir. Son olarak,
işgücü piyasasının işleyişini iyileştirmek için uygulanan reformlar, verimlilik ve istihdamı
artırıcı etkide bulunacaktır.
***
IMF Heyeti olarak Türk yetkililerine ve özel sektördeki muhataplarımıza, sergiledikleri
misafirperverlik ile açık ve yapıcı geçen tartışmalar için teşekkür ediyoruz.
Download