hz. muhammed. evrensel mesajı

advertisement
1l-G. l L/L
HZ. MUHAMMED.
VE
EVRENSEL MESAJI
SEMP02YUMU'
20-'22 NİSAN 2007
)'ayına Hazırlayari
Doç. Dr. Mahfuz Söylemez
·ruı' ·ı~e t11Vatıet
vmm
hılüm AN\~mm!\lim Maı·k@:ııi
Küt!.i!'lhi!Mfll
Tas. No:
2-C)J. . 5 2_
\,..-\ A :t_ . 'tl\
· İslami İlimler Dergisi Yayınlan
Aralık
2007
.
İsliimi İlimler Dergisi Yayınlan: 2
İslfuni İlimler Dergisi Yayınlan
Dizgi Kapak: İslfuni İlimler Dergisi
Baskı, kapak baskı, cilt: Özkan Matbaacılık
Birinci Basım: Aralık 2007
ISBN: 978-975-98073-3-7
İsliimi illm.ıer Dergisi Yayınlan
Yeniyol Mahallesi l.Gazi Sok. No:9/2 ÇORUM
Web: islamillimlerdergisi.com
Tif: o 364 224 81 18
'
e-posta: islami_ilimlerdergisi®yahoo.com
Her yazının dil ve bilimsel sorumluluğu yazarına aittir.
VI. OTURUM: HZ. PEYGAMBER VE ÖTEKİ
HZ. MUHAMMED (SA)'İN MESAJININ
EVRENSELLİGİ BAGLAMıNDA DİNLER ARASI DİYALOG
Bedreddin ÇETİNER'
Toplum halinde yaşıyan insanların, aralarındaki ilişkilerin, bir çok boyutu
seviye ve sıklıkta olmak üzere, birbirleriyle akrabalık
ve komşuluk münasebetleri, beşeri, medeni ve kültürel münasebetleri, siyasi
ve ticari münasebetleri, vardır. Biz bu tebliğimizde müslümanlarla hristiyanlar arasındaki münasebetlerden bahsederken bunlardan sadece birisinin, medeni münasebetlerin bir boyutunu ele alacağız: Bu da dini boyuttur.
vardır. İnsanların, farklı
Allah Teala, insanlan ve toplumlan birbirleriyle ihtilaf edecek şekilde yaBu ihtilaf, insanlar arasında çatışmaların sebebi olurken aynı zamanda keşiflerin, icatların, gelişmenin, ilerlemenin de motoru olmuştur. Bu
ihtilaflardan tarih boyunca insan topluluklarını birbirine düşüren, toplumlan
çatışma alanına çeken en öneınli ihtilaf şüphesiz "Din ihtilafı" olmuştur.
ratnuştır. 1
Burada aSlında "din ihtilafı"nın, çatışmaların zahiri sebebi olduğunu söylemek biraz daha bilimsel olabilir. Çünkü insanlar tarih boyunca, araların­
daki beşeri, medeni, ahlaki ve iktisadi ihtilalian gerçek sebeplerine irdi' etıne
yerine "dini ihtilaflar" gibi gösterme veya takdim etıne gayretinde olmuşlardır.
Bu, bir aniamda ihtilafa sebep olan "menfaat paylaşınu"ıia dini bir kisve giydirerek ilgili tarafların kavga sebebi olan haklarını veya menfaatlerini meşru­
laştırma ve üstünlük ya da haklılık davasında galip gelmek için "dinin ya da
din ihtilafı"mn istismar edilmesidir. Tarih boyunca hemen bütün toplumlarda
istismar edilen değerler içinde "din ve dini duygular" birinci sırayı işgal etınek­
tedir. Nitekim Dini görünüşlü olmakla birlikte misyonerlik faaliyetlerinin arka
planında hep emperyalizm vetlgili devletlerin menfaalleri söz konusudur. Mesela bugün genelde bütün dünyadaki, özelde de Afrika ülkelerindeki misyonerlik faaliyetlerine baktığınuzda bu, açıkça görülmektedir. O halde buradaki
ihtilaf, aslında ayrı din ve inançlara mensup olmaktan kaynaklanan dini bir
ihtilaf, bu ihtilafın neticesinde vuku bulacalı: çatİşma da dini bir çatışma olmayıp menfaatlerin çatışmasından ibaret olacaktır.
Bunda, "bütün insanlar" diyerek bütüncül bir hüküm belki hatalı olur
ama özellikle hakim zümre ya da şahıslar, devlet erkini ellerinde tutan ve karar merciierinde olanlar için bu hüküm büyük ölçüde yerindedir ve vcikıaya
Pı:of. Dr.,. Marmara Üniversitesi İ1ahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
Hüd, 118-119.
Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozywnu
362
mutabıktır. Değilse özellikle idare edilenler ve maddi yönden fazla güçlü olmı­
yanlar aslında fazla ihtilaf etmezler, güçsüzlüklerinin farkında olarak çevreleriyle uyum içinde yaşamaya çalışırlar. Eğer ihtilafların ve kavgaların içinde
yer alırlarsa bu, kendi ihtilaflan neticesi değil onlan idare eden veya onlara
hakim olanlann ihtilafı ve kavgasıdır ki büyük ölçüde dini hassasiyetleri onlan bu ihtilafve kavgaya itmiştir .
. Mamafih burada, "insanların esas hali ihtilaf halidir, kavga halidir." demek de istemiyoruz. "Silm, selam. selamet. müsalemet, mülaemet, Üns ve
Ünsiyet"te insanlar arasındaki münasebetlerde önemli bir yer işgal eder. Çün-·
kü Allah'ın Ad em oğluna verdiği Isim olan "İnsan", bir görüşe göre "Üns"ten
gelmektedir ve insanda aslolan ünsiyettir, hemcinleri ile iyi ilişkiler kurup
geliştirerek "müsalemet" içinde bir arada yaşamaktır. Bu bağlamda toplum
içinde yaşayan, ya da topluluklar halinde yaşayan insanların, ihtilafa konu
olmayan çeşitli ilişkileri olacalı:; birbirlerinden bir çok şey alıp verecekler, etkilenecek ve etlilleyecekler. Bu kaçınılmaz içtimai bir vakıa.
Bu etlilleme ve etlillenmede tabiidir ki diyalog kaçınılmaz bir vasıta, aynı
zamanda lüzumlu bir vasıtadır.
Toplum halinde yaşamak üzere yaratılan insanlar birbirlerini tamamlar
v,e her bir birey, hayvı;ınlarda olduğu gibi kendi başına bütün ihtiyaÇlarını
karşılama imkan ve kabiliyyetine sahip değil. işte bu da insanlar arasındaki
münasebetlerin temelini oluştunnalrta: İhtiyaç ve birbirini tamamlama.
Aslında
insanlar, din ve inançlan ne olursa olsun bu fıtri ihtiyaçlan sebir "Diyalog" içindedirler ve bu da hem gayet tabii, hem de
sağlıklı bir içtimai olaydır. Ancak biz bu tebliğimizde "Diyalog" deyince bu
türden münasebetlerdeki karşılıklı konuşma ve anlaşmalan kastetmeyeceğiz.
Bizim burada ele alacağıınız "Diyalog"umuz özellikle din ve inanç konulanndaki konuşmalar, tartışmalar, dini anlam ve ·bağlamda karşılıklı münasebetler, etlilleşimler ve belki de bazılannın iddia ettiği gibi "Asgari müştereklerde
· birleşerek" te'lif ile sonuçlanması hedeflenen diyalog olacaktır.
bebiyle
devamlı
Şurası unutulmamalıdır
ki genel anlamda diyalog, insanın "eşinin yaraile ortaya çıkmışken müslüman-hristiyan ya da dinler arası diyalog
anlamında "dini diyalog" düşüncesi İslam dünyasının ve müslümanların Hrtstiyan dünya karşısında zebun düşmesiyle ortaya çıkmış ve hızla müslümanlar
arasında bir moda halini alarale yayılmıştır.
tılması"
Bu yayılmada özellikle misyonerlik faaliyetlerini organize eden Kilise'lerin
rolü büyükse de bu moda müslüman alim ve entelektüeller arasında da küçümsenmiyecek miktarda taraftar bulmuştur.
Bu taraftarlar içinde bizzat Hrtstiyan Batı tarafından özel olarak yetiştirtle­
rek İslam üllı:elerine geri gönderilenler olduğu gibi müslümanlar içinde yetiş-
.... ,~S·
·-:ıor:oi'l:ı"l •. -
•
Hz. Peygamber ve Öteki
363
mekle bir.likte kendi Hak dinini gereği gibi öğrenmekten mahrum kalan veya
mahrum bırakılan entelektüeller de bulunmaktadır.
Bu iki sımfin yanında üçüncü bir grup olarak "İslam dünyasının ve müslümanların Hristiyan Batı karşısında küçülmesi ve ezilmesini sızısını içinde
hissedip bu aşağılayıcı durumdan çıkış ya da kurtuluş yollanın düşünen ve
içinde böyle bir endişe taşıyan ilim adamlan ve entelektüeller de vardır ve
olmalıdır.
İşte bu müslüman entelektüellerin bu modaya uymasında "Eğer maddeten
üstün gelemiyor ve mağlup edemiyorsak hiç olmazsa bu şekilde karşımızda­
kilerin bize h ücumlarını ha:fifletebiliriz ya da en azından bizi fazla ezmelerinin
önüne geçebiliriz." gibi bir düşüncenin şuur altlannda yattığını söyleyebiliriz.
Gerekçesi ve arkapiarn ne olursa olsun diyalog taraftarlanmn zahirde bu
diyaloga Kur'an ve Sünnet'ten deliller getirmeye, kendi heva ve heveslerinin
bir ürünü olan diyalog faaliyetine dini bir kisve giydirmeye çalıştıklarını ve bu
düşüncelerini ayet ve hadislerle temellendirmeye özel bir önem verdiklerini
görmekteyiz. Zira muhatab üzerinde bir fikri kendi beşeri fikri olarak ortaya
atınakla herhangi bir kutsala veya toplumda daha üstün tarıman birisine izafe etınek suretiyle takdim etınek farklı etkiler yapar ve ortaya atılan ya da ifade
edilen fikrin kabul veya reddinde büyük farkı vardır. Bu yüzden toplumlan
etkilerneye çalışanlar onlara kabul ettirmek istedikleri fikirleri, düşünceleri
genellikle bir büyük insana ya da kutsala söylettirmeye çalışmışlardır. İşte
"Dinler arası diyalog"a dini asıllardan bir dayanak arama gayretinde de bu
niyeti sezmek ve ona göre değerlendirmek icap eder.
Halbuki gerek Kur'an ayetleri, gerekse mesajının ins ve cirıne şamil olbeyan ve ilan eden Hz. Peygamber (sa)'in hadisleri müslümanların,
diğer din mensuplanyla din ve inançlan konusunı:Ia diyaloğa kapalı olmalan
gerektiğini, bu Hak din mensupianna düşen vazifenin ancak ve ancak "Hak
dini bütün insan topluluklarına ulaştırmak (tebliğ etınek)" olduğunu açık-se­
çik ifade etmektedir.
duğunu
İşte biz bu tebliğimizde birkaç misaile bunu dile getireceğiz.
Allah'ın
Rasülü (sa),
getirmiş olduğu mesajın cihanşümul olması
hasebiydaha doğrusu kabiliyeti olanlarına yabancı dilleri
öğrenmelerini tavsıye etıniş ve bir hadis-i şeriflerinde "Her Itim bir kavmin
dilini öğrenirse onların şerlerinden emin olur." buyurmuşlardır.
le
ashabından bazılarına,
"O göleleri ve yeri yaratması., dillerinizin ve renlclerini.zin birbirine uymaması
(ihtilli..fı.,
haber
muhtelif ve farldı olması) da O'nun li.yetlerindendir." 2 ayet-i kerimesinin
verdiği
Cihanşümul
2
üzere insanlar, birbirleriyle anlaşmada farklı diller kullarıırlar.
bir din olma iddiasındaki bir dinin mensuplan elbette sahip ol-
Rüm. 30/22.
364
Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu
duklan cihanşümul mesajı bütün milletiere ulaştırabilmek için davet edecekleri milletierin dillerini bilmek zorunda kalacaklardır. Farklı milletlerden fertlerin herhangi bir şekilde anlaşabilmeleri ve diyaloglan birbirlerinin dillerini
ö~renmeleri ve bilmeleri ile mümkün olur.
İşte
Hz. Muhammed (sa)'in getirmiş oldu~u İslam da, kendinden önceki
peygamberlerden farklı olarak bütün insanlara hitabedece~i l.çin O, ashabın­
dan, dil kabiliyyeti olanların yabancı dilleri ö~enmelerini teşvik etmişti.
Ama bunun yanında Hz. Peygamber (sa)'in hiçbir zaman hemen yakınla­
olmalanna rağmen di~er din mensuplarından mesela yahudi ve Hristiyanların olsun, diğer dinlerden herhangi birisi olsun, ashabına onlan ö~ren­
melerini tavsiye etmemiş; diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmalarını, onların
inanÇ sistemlerini, ibadetlerini ö~enmelerini istemememiştir.
rında
Gerçi Kur'an-ı Kerim'de, özellikle Yahudi ve Hristiyanların, Allah tarafın­
dan kendilerine gönderilmiş olan Hak dinin inanç sistemini tahrif ederek beşer:ileştirdikleri dinlerindeki sapık inançlara işaret edilmiş, bu sapık inançların do~an da hemen yanında verilerek mü'minlerin batıla kanınamalan
öğütlenıniştir. Dolayısıyla burada, Kur'an'da da işaret olunduğu üzere diğer
dinlerin butlan yönlerini bilme ile "Onların dinleri ile kendi dıninin ortak yönlerini Ö~renip te'lif yollan aramak" arasında da fark olduğunu unutmamak
gerektir.
Çok özet olarak söylemek gerekirse İslam'ın bu konudaki tavrı net olarak
şudur: "Yanlışı ö~enmeye zaman harcamaktansa Hakk'ı ve doğrulan öğren­
mekle meşgul olmalı, şayet kişinin zamanı varsa bu ~manırn Hakkı öğrenme­
ye tahsis etmeli ve batılı öğrenmekle vaktiili zayi etmemelidir."
Batılı ve batıl dinleri ö~enmeye cevaz verme bir tarafa, tam tersine Hz.
Peygamber (sa)'in zaman zaman di~er dinleri merak eden ashabrm onlar hakkında bilgi sahibi olıİıaktan men ettiği de bilinmektedir. Bu cümleden olmak
üzere Yemen taraflarından gelen bir kervandan bazı kitablar eline geçen Hz.
Ömer'in elindekileri gördü~ünde: "Ey Ömer, Allah'ın benimle göndermiş oldu~u hidayet size yetmiyor mu?" buyurarak bir nevi azarladığı ve Hz. Ömer
(ra)'in de o kitaplan derhal terkettiği bilinmektedir.
Yine bu cümleden olarak herhangi bir din mensubu ile onların dinlerini
müzakere etme. tartışma gibi bir gayretin asr-ı saadette hiç olmadığılll görüyoruz. İki dinin ortak noktalarrm arama yerine Hz. Peygamber (sa)'in, onların
tahrif edilmiş ve batıl inançlanrnn tashihi çabasından öte gitmeyen Necran
Heyeti ile vuku bulan ve onların mübahele'ye davet edilmeleriyle sonuçlanan
bir tek tartışma dışında Hz. Peygamber'in, diğer din salikleriyle inanç konusunda tartışmaya girmeyi ashabına yasakladığı da herkesçe malümdur. ·
Hz. Peygamber ve Öteki
365
Bu konuda Hz. Peygamber (sa), kendi re'yi ile hareket etmemiş, "Allah'tan
sövmeyin; onlar da bilgisizlikle tutar Allah'a s överler ... "
ayet-i kerimesinin hükmünü uygulamıştır ki bu ayet-ikerime Müslümanlan,
açık bir şekilde başka din mensuplanyla diİl konusunda tartışmaya girmekten men'etmektedir. Bunu, diger din mensuplannın din ve mukaddeslerine
saygı göstermek gerektigi şeklinde anlamak mümkün olsa bile bu da "Dinde
ikrah yoktur; ruşd de sapıklık da apaçık ortaya çıkmış belli olmuştur. .. " ayet-i
kerimesi ile birlikte mütalaa edilmelidir. Bu durumda ayette diyaloga degil,
olsa olsa müslüman bir devlette farklı din mensuplannın banş içinde birlikte
yaşama hakkına işaret vardır ve cihanş~mul olma iddiasında olan bir dinin
elbette diger dinleri kılıç zoruyla ortadan kaldırma gibi bir tavnnın olmasının
anlamsızlıgı ve lüzumsuzlugu da açıktır.
başkasına dua edenlere
Burada sorulması gereken başka bir soru da "Niçin diyalog?" sorusudur.
Yani caiz oldugunu farzetsek dahi diger diyanet mensuplanyla din konusunda
diyalogdan beklenen fayda ve hedeflenen sonuç nedir?
Bu soruya: "Diger din mensuplarını, Hz. Muhammed (sa)'in getirmiş oldugu cihanşümul mesajın bütün insanlıga ve cinlere bir hidayet, ilam bir mesaj
ve Hak din olduguna ikna etmek" şeklinde cevap verilirse bu gayrete ve faaliyete diyalog degil teblig denilir. Yani siz, Hz. Peygamber (sa)'in getirmiş oldugu
Hakk'ı, batıl üzere olanlara iletip Hakk ile tanışmalan firsatım onlara vermiş;
daha açık bir ifadeyle Haipr dini onlara tebllg etıniş olursunuz ki Allah Teala
da Rasülü'ne: "Sana düşen, senin görevin sadece tebliğ etmelctir."'i buyurmuş­
tur. Elbette onun ümmetine düşen görev de onunkiyle ayındır. Rasülullılh
(sa)'ın mükellef olınadıgı bir görevle ümm~ti yükümlü kılınacak degildir.
Tam tersine kendine güvenen, kendisinin~ Din üzere olduguna inanan
kimselerin diger din mensuplarına dinlerini zor kullanarak terkettirme gibi bir
"baskı"ya ihtiyaçlan da yoktur.
Mes'ele "Dinin tebligi oldugunda, aslında Kur'an-ı Kerim bize, bu tebligin
nasıl ve hangi metotla olması gerekligini de açık bir şekilde bildirmekte ve
bir manada "Din konusunda diyalog" kapılarını sımsıkı kapatmaktadır. Bu
konudaki Alu İmran, 3/110 ayet-i kerimesi bir marıifesto mesabesinde olup
şöyle buyruluyor:
"Ey ünunet-i Muhammed, sizler, insanlar için
(insanların faydası
için hayat
sahnesine) çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. (En hayırlı ümmet olmanızın
gereği
olarak)
iyiliği
emreder,
kötülüğü yasalclarsınız
ve Allah'a iman edersiniz.
Ehl-i ldtab da (sizin gibi) iman etmiş olsalardı elbette leendileri için en hayırlı
olıır (onlar da sizin gibi insanlar için çıkarılmış en hayırlı ünunet olıırdu.) Filvdld
onlardan da (sizin bu ilôlıf mesajı tebliğinize icabetle) mü'minler olmakla birlikte
çoğunluğu (HaleTea
3
ve Halck dine girmemekte direnen) fdsılclardır."
Ra'd. 13/40; Nahl. 16/82;
Şürıi.,
42/48.
Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozywnu
366
Dikkat edilirse bu ayet-i kerimede Hz. Muhammed (sa)' e gelen cihanşümul
kabul edenler, iman vasıfları yanında bütün insanlara bu mesajı ulaş­
tırma yüküınlülükleri ile "En hayırlı ümmet" vasfina layık görülmektedir. Bu
ulaştırmanın yolu da "İman ve islam"dan ibaret olan "Hayn emretmek"; ş~k.
küfür ve nifak"tan ibaret olan "Şerri yasaklamak"tan ibarettir.
mesajı
Allah Teala, insanlan Hakk'a ve hayra ısındırma yollanndan olarak zaman
zaman "Vasıyyet, tavsıye, va'z, raca', da'vet, hidayet, ii:şad" 4 gibi filler kullanroakla birlikte "Dinin tebliği" ve onun bütün insanlara ulaştırılması işinde
"Emr ve nehy" fiilierini kullanmış olması acaba bir tesadüften mi ibarettir?
Bilindiğ;i üzere "Emr" mertebe itibariyle daha yüksek olanın, makam ve
rütbe itibariyle daha
aşağ;ı
olan birisinden bir
şeyi yapmasını;
"Nehy" de yap-
mamasını "İsti'la tarikıyla istemek"ten ibarettir ~ buna muhatab olanın, aşağ;ı
olan durumu itibariyle buna itiraz etmesi, ya da emr ya da nehyi
mesi söz konusu değ;ildir.
değ;erlendir­
Gerçi Arab dili belağ;atinde "Eşitler arasında emr"in "iltimas" anlanıından
bahsedilirse de açık bir karine olmadıkça emr'in gerçek anlamı yukarda verdiğimiz anlamdır ve gerek "iltimas", gerekse "dua" arilamlan emr'in mecaz
anlaınlandır ve bu anlamlara - kulluk-ma'büdluk ilişkisi katinesi ile kulun,
Allah'tan bir şey isterken bu isteğ;ini emr fiili ile ifade etmesinde olduğ;u gibi, ancak bir karine ile gl.dilebilir.
Bu ayet-i kerimede ise bunun tersine bir karine'den bahsedilebilir ki o da
"Eğer iman etmişler iseniz sizler en üstünsünüz" 5 ayet-i kerimesinde ifadesini
bulan Hz. Muhammed ümmetinin, bu imanlan ile diğ;er bütün ümmetierden
üstün olmalan durumudur.
sahip olanın, üstelik din işlerinde, din ve inanç konuva'z, nasihat, iltimas ve rica" gibi konumlara kendini düşür­
meyeceğ;i; daha açık bir ifadeyle kendi Haklı.: dinini batı! dinlerleeşit bir seviyeye getirmeyi intıle eyleyecek duruınlara düşmemesi gerektiğ;i de son derece
Böyle bir
üstünlüğ;e
larında "tavsıye,
açıktır.
Mes'ele "Din'in tebliğ;i" olunca bu tebliğin dayanağ;ı nedir? Muhammed ümmeti neden böyle bir tebliğ;le yüküınlü kılınmıştır sorusu da gündeme gelebilir.
Bu soruya cevaben deriz ki: Bu tebliğ;e mesnet teşkil eden ~sasların başın­
da Hz. Peygamber (sal'in mesajının cihanşümul bir mesaj olması gelir. Yani bu
mesajın cilıanşümul olması vasfı onun, Hz. Peygamber (sa) başta olmak üzere
bu mesaj harnilleri tarafından bütün insanlara ve cinlere olduğ;u hem Kur'an
ayetleriyle, hem de Rasülullah (sa)'ın hadisleriyle sabittir.
4
5
Vasıyyet: tavsıye: Bakara, 2/132: Beled. 90/17: Asr. 103/3: N!sa, 4/12: Va'z: Nlsa', 4/34: Hüd,
11/46: Lokman. 31/13: Da'vet: Bakara, 2/282: İbnllıim, 14/22; Nür. 24/51: Giifır, 40/42:
Hldayet (İhda'J: Gafir, 40/38.
·
Alu imran. 3iı39.
Hz. Peygamber ve Öteki
367
Buhan ve Müslim tarafından tahtic olunan bir hadis-i şerifte Efendimiz,
kendisinden önceki peygamberlere verilmeyip de kendisine verilen ve böylece diğer peygamberlerden üstünlüğünü gerektiren hususlan sayarken: "Benden önce her peygamber özellikle (sadece) kendi kavmille peygamber olarak
gönderilirdi. Ben ise bütün yaratıklara - Buhan, Teyemmüm, 1: Salat, 56'da
"insanlara"; Müslim, Mesacid, 3'de "kırmızıya ve siyaha"- peygamber olarak.
gönderildim ve peygamberler benimle son buldu." 6 buyurmuştur.
Aslında Allah'ın,
Hz. Adem (as)'den başlıyarak Hz. Muhammed (sa)' e kadar
bütün elçilerine; en geniş anlamıyla yegane Hak Din olan
"İslam"ı muhatablarına tebliğle onları bu dine davet etmelerini emretmiş olduğu
bir vakıadır ve elbette "Allah katında hale din, İsllim'dır. 7 Bu İslam, bütün peygamberlerin getirmiş olduğu ve "Allah'uı razı olduğu telc dfn olan İsllim" dıı:B ve
"İnsan olsun cinn olsun her Jcim Halele din olan bu İsllim'dan başica bir din ister,
onun peşine düşer ve tabi olursa bu leendisinden asla kabul edilmeyecektir. "9
göndermiş olduğu
Bundan elbette "Peygamberlerinin getirmiş olduğu Hak din İslam'ı, kendi
heveslerine, şehvetlerine ve menfaatlerine göre tebdil, tağyir
ve tahrif etmiş olan Yahudiler, Hristiyanlar gibi Ehl-1 kitab'dan sayılan gayr-ı
müslimlerin hali hazırdaki dinlerinin de İslam olduğu gibi bir neticeye ulaş­
mak Kur'an'ı hiç anlamamak olur. Zira "O'dur Rasülü Muhammed'i, bütün
diniere üstün kılmak üzere hidayet ve Hakk Din ile göndermiş olan." 10 ve bu
ayet-i kertmedeki "ale'd-dini kullihi=bütün dinlere" ifadesi acaba o Yahudilerin ve Hrtstiyanların dinlerini kapsamıyar mu? Elbette "kullihi" kaydı Semavi
bir aslı olsun olmasın bütün din ve inanç sistemlerinin bu hükme dahil olmasını gerektirmektedir.
beşeri arzularına,
Öte yandan Kur'an, hem Yahudilert ve Hrtstiyanlan diğer din sıllikleri ve
müşrtkler gibi açık seçik "İslam"a davet edecek, hem de onların "Hak din üzere
olduklarını"
ikrar edecek! Böyle bir çelişkiyi hangi akıl sahibi kabul edebilir ki?
Ayrıca bu durumda Kur'an'ın, daha önceden Allah tarafindan göndertlip
de insanlar tı;rrafindan tahrif olunmuş olan kitabiara "Müheymin -rakib: onlan murakabe edecek, görüp gözetecek ve hafiz: her türlü tağyir ve tebdilden,
tahriften koruyacak- olıııası"rıı sonra da yine ayrıı ayetteki "kendinden önceki Kitab'ı tasdiki'ni: Eğrilen yerlerini, tahrife uğrayan kısımlarını yeniden
doğruya getirtci, doğrultucu olmasım nasıl izah edebiliriz? Burada 'Tasdilc"i,
türkçedeki "evrak tasdiki" ile kanştıranlar dildcat etmeliler: aslında 'Tasdik"
bir şeyi doğruya getirmek, doğrultmak, eğrilmiş olan bir şeyi yeniden doğru
11
6
Müslim, Mesacld, 5.
7
Alu İmrful, 3/19.
8
Malde, 5/3.
9
Alu İmrful. 3/85.
ıo
Feth, 28.
Malde. 5/48.
ll
368
Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu.
hale getirmek demektir ki Kur'an'ın, kendinden önceki semavi kitablan tasdiki onlardaki muharrefyerlere işaret etmesinden ibarettir.
Eger burada, Türkçede anladığımız "Tasdik" anlamında ısrar edilirse bu
durumda da Kur'an'ın, "Kendisinden önce Allah katından bir hiqayet ve nür
olarak insanlardan bazı kavinılere gönderilmiş olan "Tevrat" "İncil" ve diğer isimleri verilmeyen semavi kitabiarın asıllarının "Allah katından gelme
olduğu"nu tasdikinden ibarettir ki Kur'an, Tevrat'ın da, İncil'in de asıllanmn
Allah katından indirtlmiş olduğuna şehadet etmekte, belki de sırf bu yüzderi
onlara "Ehlu'I-kitab" ismini vermektedir. Değilse İıe Hz. Muhammed (sa)'in
bi'setinin (peygamber olarak gönderilmesinin) başlangıcında, ne de cilıanşü­
mul olan bu davete muhatab olduktan sonra onların "Semavi bir kitaba sahip,
semavi bir kitabın tabileri olma" gibi bir vasıflan yoktur ve Kur'an'ın da Hz.
Peygamber (sa)'in de açık beyamyla "Onlar kafirlerin ta kendileridir." "Lelcad.
lceferallezine lcalü iıınallô.he huve'l-mesihu'bnu Meryem .. ", 12 "Lelcad. lcejerallezfne lcalü iıınallô.he sô.lisu selcise ... " 13 "Lem yelcunillezfne .lcejerü min ehli'l-lcitab ... " 14 ayet-i kertmeleri bu hususta çok açık nasslardır.
Hz. Muhammed (sa}'in getirmiş olduğu mesajın cilıanşümul ve başta Yahudi ve Hristiyanlar olmale üzere bütün diyanet mensuplannı ilzdm edici olduğu
bir çok ayet-i kertmenin açık ifadesiyle sabittir. Mesela "Biz Azimuşşdn seni,
· aneale bütün insanlar·için Beşfr ve Nezfr bir Rasül olarale gönderdik. " 15 "Biz seni
aneale ô.lemlere rahmet olarale göndermişizdir." 16 "Ey Muhammed de lci: Ey insanlar, şüphesiz ben, gölderin ve yerin millleüne mô.lile olan, hem dirilten, hem
öldüren, yegdne ilô.h olan Allah'ın sizlere, hepinize (eemf.'an) gönderdiği elçisiyim O halde Allah'a, ve O'nıın ümmi olan O Raswü'ne -lci lcendisi de O Allah'a
ve O'nıın sözlerine iman etmekte alandır.- iman edin, ona tôbi olun. Td lci doğru
yolu bulmuş olasınız." 17 ayet-i Icertıneleri bu konuda nasstır.
Bu ayetler arasındaki "Muhcimmed sizin ad.amlannızdan hiçbirinin (ya da
hiç lcimsenin) babası değildir ve jalcat O, Allah'ın elçisi ve nebilerin sonııneu­
sudur."18 ayet-i kerimesi her ne kadar Hz. Muhammed ile. gönderilen dinin
yegane hak din olduğunda nass değilse de "insanlara Allah'ın Hak dini'ni getiren peygamberlerin sonuncusu" olarak nitelemnesi aslında diğer bütün peygamberlerin ümmetierinden Hz. Muhammed (sa)'in bi'setine yetişen ve O'nun
muhatabı olan diğer din mensuplanmn O'nun şertatine tabi olmakla, O'nun
getirip haber vermiş olduğu Hak Din' e girmekle yükümlü olduklarını gösterir.
Nitekim Hz Peygamber (sa)'in: "Bugün Musa da gelse benim dirrime tabi ol12 Mrude, 5/17, 72.
13 Matde. 5/73.
14 Beyytne. 98/1.
15 Sebe', 34/28.
16 Enbiya'. 21/107.
17 A'riif, 7/158 ..
18 Ahzab,33/40
Hz. Peygamber ve Öteki
mak:tan başka bir
ifade etmektedir:
369
şey yapamazdı" anlamındaki şu
hadis-i
şerif
bunu
açıkça
Cabir ibn Abdullah'tan rivayete göre Hz. Peygamber (sa) şöyle buyurmuş­
tur: "Kitab ehlirıe (dini konularda) hiçbir şey sormayıııız. Kendileri sapıtmış­
ken sizi hidayete ulaştıracak değillerdir. (Onlara bir şey sorar da söylediklerini
tasdik edecek olursanız) bir batılı tasdik etmiş (yalanlayacak olursanız da belki) bir hakkı yalanlamış olursunuz. Şayet (Allah'ın elçisi) Musa şimdi aranızda
yaşıyor olsaydı bar).a tabi olmaktan başka bir şey ona helıil olmazdı."
19
Allah Teala'nın, Hz.
Muhanımed'e,
ins ve cinne
tebliğ
ve daveile yüküınlü
kıldığı din olaİı İslam'a davette Kur'an'ın kendilerine "Ehlu:l-kitab" ünvanıyla
hitabettiği
açık
Yahuçli ve Hristiyanların da dahil
bir şekilde haber vermektedir. Şöyle ki:
olduğunu Kur'an-ı
Kerim çok
"Biz azfmüşşôıı her ümmete bir şeriat gösterdile Ocrldıle) lci onlar onunla amel.
ederler. O halde onlar, o ümmetler emirde (senin getirmiş olduğun dinde) seninle çelcişmesinler. Sen de sadece Rabbına davet et... Eğer seninle din konusunda
mücadele eder tartışırıarsa de Id: Allah elbette sizin yapmaleta oldulclarmızı en
iyi bilendir. " 20
"İçlerinden zulmedenler müstesna olmale üzere Ehlu'l-ldtab ile o en güzel
olanındcui. başkasıyla mücadele etmeyin ve deyin Id: "Biz, bize indirilene de
size indiriZmiş olana da iman ettile. Aslında (size indiriZmiş olanda da bize indiriZende de beyan edildiği üzere) bizim iliihımız da sizin
iliihtır ve biz, aneale O ildh'a teslim olmuşlarız." 21
"Dinler arası diyalog"
ilahınız
çağnsı yapanların sımsıkı sanlıp
da birdir,
aynı
zorlamayla kendile-
rini te'yid ediyor gösterdikleri Alu İmran, 3/64 ayet-i kerimesi bile aslında onlar aleyhine bir delildir. Ayet-i kerimeyi doğnİ okuyalım: "Ey kitabWar (Ehlu'l-
kitab), hepiniz (aslında; size Allah katından indirtlmiş olan Tevrat ve İncil ile
Muhanımed'e indirilmiş olan Kur'an'da bildirilmiş olan) biziınle sizin aranızda
müsavi (eşit ve adil) bir kelimeye gelin. (şöyle) diyerek: "Allah'tan başkasına
tapmayalım, ü'na hiçbir şeyi eş tutmayalım (şirk koşmayalım), Allah'ı bırakıp
da birbirimizi Rabler edinmeyelim." Ey müslüınanlar!, (Bu davetinize karşı)
eğer yine de yüz çevirirlerse deyin ki: "Şıihid olun biz muhakkak müslümanlarız."
Ayet-i kerime, kitab ehlini, diğer insanlar, diğer din salikieri gibi "Hz. Muile gelen cihanşümul dine davet etmeyi enırederken onların, diğer
kıifirler gibi karşı durmalan, davete icabetten imtina' ile tartışmaya girmek
istemeleri halinde müslümanların tartışmaya girmeyerek "Şıihid olun biz muhakkak müslümanlarız." demelerini enıretmek.tedir.
hanımed
19
20
21
Ahmed lbn Hanbel, Musned, II!,338.
el-Hacc, 22/67-68.
el-Ankebüt, 29/46.
370
Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyıımıı
Aslında bu ayet-i kerimeden hemen iki ayet öncesinde (ayet: 3/61) Allah
Teala, müslümaniann yahudi ve Hristiyanlara dini konularda nasıl davrana~
caklannı daha açık bir şekilde bildiriyor:
"Artık sana bu ilim (Kur'an ve Hak Din) geldikten sonra ehl-i kitabdan kim
seninle O'nun (Kur'an ve Hak din) hakkında çekişir, tartışmaya kalkışırsa de
ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kaduılarunızı ve kadınianİıızı, kendimizi
ve kendinizi çağıralım, sonra hep birlikte dua ve niyaz eyleyelim de Allah'ın
lanetini yalancilann ·üstüne okuyalım."
Daha açılc bir ifadeyle Kur'an ve ondaki Hak din geldilden sonra kendilerinikitab ehli sayan Yahudi ve Hıistiyanlann, Kur'an'ın getirmiş olduğu hidayete herkesten önce koşmalan gerekirken tam tersine bir tutum içine girer de
bu Halili halekında tartışmaya kalkışacak olurlarsa müslümaniann yapmalan
gereken onlan "Mübahele"ye davet etmektir. Nedir "Mübahele;'? "Kişinin, en
sevdiklerini yanına alarak karşısındalillerden de aynısım yapmasım istemesi
ve bu şekilde karşı karşıya geldikten sonra "İki taraftan hangisi yalancı ise
Allah ona ve sevdiklerine lanet etsin" diyerek lanetleşmektir.
Hz. Peygamber (sa), Necran'dan gelen ve kendisiyle dini konularda tartış~
Hey' ete öyle yapmış; kızı Hz. Fatıma'yı, torunlan Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin'i yaruna alarak onlarla (Necran hey' eti ile) lanetleşrnek üzere Mescid-i
nebevi'nin önüne gelmiş ve falrnt Necran hey'eti son anda bu lanetleşmeden
korkarak vazgeçmiş, cizyeyi, bir anlamda İs~am'ın hakimiyyetini kabul ederek
memleketlerine dönüp gitmişlerdir. Hadise bütün siyer kitablannda, hadis
mecmualannın "Siyer ve Meğazi" bölümlerinde ve ilgili ayet-i kerimenin tefsiri
sadedinde tefsirlerde geniş bir şekilde yer almalctadır.
malı: isteyen
Hz. Peygamber (sa)'in Alu İınran Süresinin 3/61. bu "Mübahele ayeti"ni bu
bütün müslümanlar için "Dini konularda
kendileriyle tartışmaya yeltenenlere nasıl davranacaklan" konusunda yol göstermektedir: Siz Halili üzeresiniz, diğer bütün diyanet mensuplan batıl üzereler. Onlarla salem dininiz konusunda tartışmaya girmeyin. Eğer sizi buna zorlıyacak olurlarsa da onlan, karşı karşıya gelip "Allah içiniizden yalancı olana,
batıl inanç üzere olana lanet etsin" demeye davet edin.
şekilde uygulamış olması aslında
Cihanşümul bir din olan İslam'ı din olarak kabul eden Müslümaniann
haltimiyetini kabul eden diğer din sılliklerinin de elbette, İslam ve Müslümanlada fiili. savaşa girme hali müstesna Müslümanlarca kurulan devletin tebeası olarak, ya da bu devlete komşu olup da Müslümaniann devleti ile ya da
Müslümanlarla savaşınıyan gayr-ı Müslim devletlerin tebeası olarak insanca
yaşama haklan vardır. Hz. Peygamber (sa)'in, Necrarılılarla yapmış olduğu
"Zimmet antlaşması" bu hususta nasstır, İslam'ın cihanşümul bir din. olmasının tabü bir _neticesidir ve tarih boyunca Müslümanlar tarafindan kurulan
bütün devletler Hz. Peygamber (sa)'in bu uygulamasına tabi olmuşlardır. Bu
Hz. Peygamber ve Öteki
371
yine tarih boyunca biç bir müslüman devlet ya da tebeasından
müslümanlar, hiçbir gayr-ı müsliıni kendi iradesi hılıllina İslfun'a zorlama gibi
bir tavır içine asla girmemişlerdir.
.bakımdan
Buraya kadar verdiğimiz ayet ve hadis-i
şeriflerden
netice olarak anladığı­
mız şudur:
Allah'ın elçilerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed (sa)'in mesajı ve daveti madem ki cihanşümuldür, hatta sadece insanlara değil onlarla birlikte
cinlere de şamil bir davettir; o halde bu din, kendisi dışındaki b"Q.tün dinleri
yürürlükten kaldırınakla diğer bütün din saliklerinde olduğu gibi Yahudi ve
Hristiyanlar da Hz. Muhammed (sa)'in getirmiş olduğu Hakk Din'e girmekle
yükümlüdürler ve Müslümanlar bu vasfasahip bir dinin saiikleri olarak diğer
_hiçbir din mensubuyla dinleri konusunda tartışmamakla, sadece Hakk dinlerini onlara ulaştınp tebliğ etmekle yükümlüdürler. Ancak bu, Müslümanlar
hiçbir zaman diğer din salikleriyle beşeri, hukuki, ticari ve siyasi ilişki kurmayacaklar, onlarla antlaşmalar yapmayacaklar ve onlarla birlikte barış içinde
yaşamayacaklar anlamına alınmamalıdır.
"Elbette sen, dilediğini hi.ddyete erdiremezsin ve fakat Allah dilediğine hiddyet eder. "22 , "Sen ne kadar hırslı olsan da yine insanlarm çoğu iman ediciler
(mü'minler)değildir ve_ olmayacalclardır'' 23 "Ey Muhammed, sen onların hi.dayete
ermeZerinde ne kadar hırslı olsan da hiı; lruşlrusuz Allah'ın daldlette bırakacağı
· kimselere bu hi.dayeti nasib etmez. Elbette onların Allah'a karşı bir yqrdımcı­
lan da yoktur." 24 gibi ayetleriyle bütün insanların iman etmeleri, yeryüzünün
küfür ve kafulerden temizlenmesi gibi bir muhal ile uğraşmayan ilahi ve cibir din, Hakk din dışındaki dinlerin saliklerini de "Allah'ın yarattığı
kulları" olmaları itibariyle yaşama haklundan mahrum edecek değildir. Tam
tersine Hakk dine inananların kuracakları devletlerde o devletin vatandaşı
olarak "zinınıet anlaşmalarıyla" güven içinde; muharib olı;namaları şartıyla
müslümanlara komşu devletlerin vatandaşları olarak yiı:;le güven içinde yaşa­
rnalarına imkan verecek düzenlemeleri getirecektir ki Hz. Muhammed (sal'in
getirmiş olduğu son ve en mükemmel hak din İslam bu vasıfları kendisinde
bulunduran yegane dindir.
hanşümill
En
doğrusunu
22 Kasas, 28/56.
23 Yüsuf; 12/103.
24 Nahl, 16/37.
Allah bilir.
Download