II. DİN ŞÜRASI

advertisement
DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI YAYlNLARI
II. DİN ŞÜRASI
TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
(23 - 27 KASIM 1998)
(ll)
TUriii ye ı:,ıyaMt H' ı
Jslllm Muştırmalım Merkezi
KUtUphtmesi
Dem. No:
.:JT-::J
ANKARA-2003
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 1 584
ilmi Eserler 1 93
Tashih
AbditAKTAŞ
Mustafa KAYA
Yusuf APAYDIN
Ali Osman PARLAK
Dizgi
Mehmet KARADAŞ
Hasan EKİNCİ
HüseyinDiL
Grafik
Recep KAYA
Baskı
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat. Tic. İşl.
Tel: (0.312) 354 91 24
2003-06-Y-0003-584
1SBN: Tk.No: 975-19-3325-0
ISBN: 975-19-3327-7
© Diyanet İşleri Başkanlığı
Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı
Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlüğü
Tel: (0.312) 295 73 06- 295 72 75
II. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
126
ATEİZME KARŞI DiNLERiN İŞBİRLİGİ ZARURETİ
MÜMKÜN MÜDÜR?
Prof. Dr. İsmail YAKIT
1- Ateizm Üzerine
Ateizm kelimesi Grekçe (a) ve (theos) dan ibaret bir kelimedir. Tann yerine kullanı­
lan "Theos" kelimesinin, başına getirilen olumsuzluk takısı olan (a) ile (athee-atheist) kelimesi ortaya çıkmıştır. Tann'yı günlük hayatına sokmayan, O'nu düşünce konusu yapmayana karşılık kt!llanılan bir tabirdir. Türkçe'ınizde özellikle İslam'ın tarihi seyri içinde, buna karşılık pek çok kelime vardır. "Dehri, zındık, mülhid, münkir-i uluhiyet, bi-Hüda, kafır" vs. gibi (Lngatçe-i Felsefe, s.60). Ancak bu kelimeler, athee kelimesine karşılık olmadığı gibi yeni kullanılan "Tann tanımaz, Allahsız" gibi ifadeler de tam olarak
anlamı yansıtmamaktadır (Bkz. M. Aydın, Ateizm ve Çıkmazları, A.Ü.İ.F. Dergisi, C.
24, s. 187 vd.) Ateist kelimesi yukanda da belirttiğimiz gibi, Tann'yı hayatına ve düşün­
cesine dahil etmeyen kişidir. Ateizm kelimesi de bu tavnn ve düşüncenin genel adıdır.
Batılı bir filozofun ifadesiyle, "Her insanın kalbinde ateizm tohumlan vardır. Bu tohumlar ya yeşerir yada kurur." Bu tamamen insanın inanç-düşünce ve fiilieriyle orantılı
olarak seyreder. Bir başka ifadeyle inanç konusunda tatırıine ulaşamamış ve mesuliyet
duygusu zayıf olan kişilerde bu tohum çok daha çabuk yeşerir. İnsanoğlu çocukluk dönemlerinde "metafizik kriz" adını verdiğimiz bir dönemden geçer. Burada çocuk hep
Tann ile ilgili, özellikle hep metafizik sorular sorar. Sonra bu dönemden sonra "fizyolojik ve psikolojik kriz" dönemlerine gelinir. Her dönemin kendisine ait sorulan vardır
(Bkz. İ. Yakıt, Çağdaş Problemler ve İnanç Bnhramna Karşı Dini Yayınlar, I. Din
Şfirası Tebliğler) Dinler, insanlara tatırıin edici bir inanç sistemi sunmak zorundadırlar.
İnsanın aklı bir konuyu kabul ettiği zaman, gönlü ona karşı meyleder. Bu meyil sonucu
gönlünde iman doğar. Bu itibarla inanan bir kişi inandığı ile bildikleri arasında bir korelasyon kunna ilıtiyacını hisseder. Çünkü insan, aklıyla, ilmiyle bambaşka şeyler bilecek
ve kalbiyle de buna uymayan, zıt şeylere inanacak değildir. Mutlaka inandığı ile bildikleri arasında bir korelasyon kurmak mecburiyetinde kalacaktır. Bu korelasyonu sağlaya­
mayan kişiler sürekli olarak düşünce ve inanç dünyalannda bir ikilem içinde kalırlar.
Bundan kurtulmak veya sorununu çözmek için insan ya inançlanndan veyahut da bildiklerinden vazgeçmek veya aralannda tercih yapmakla karşı karşıya kalır ve böylece inkar
sınınna çok yaklaşıp ateizme düçar olur.
Gerçi, insanı inanç bulıranma iten belli başlı nedenler vardır. Bunları daha önceki Şfi­
ra'da belirtmiştim. Ana hatlanyla "ailevi ve kültürel sebepler; sosyal ve ekonomik sebepler" ile "bazı felsefi ve psikolojik doktrinlerden doğan sebepler" şeklinde özetleyebiliriz.
Şayet bu bulıranlar zamanında atlatılamazsa ileride ateizm bataklığına czyşme riski artar .
.
'•
IL DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
127
Ateizm üzerine yapılan araştırmalar gösteriyor ki, ateizmin felsefi bir temeli yoktur.
bir doktrin de değildir. Tann'yı hayatına, düşüncesine sakınayan kişi, onun
yokluğunu ispatlıyor değildir. Zaten mevcut olan bir şeyin yokluğunu ispatlamak, varlı­
ğım ispatlamaktan çok daha zordur. Ateizm bir nevi mesuliyetten ve insamn kendinden
Başlı başına
kaçışıdır.
Felsefi bir doktrin olmayan ateizm, bazı felsefi ve psikolojik, sosyolojik doktrinlerden beslenir. Ateizmi belki de en fazla besleyen, dinlerin kendi içindeki rasyonel izahtan
vareste kalan; inanç, ibadet ve çarpık dini yorumlardır. Ateizm, aynca maddenin ezeliliği problemi, şer problemi, alıHile problemi, kader problemi ve hatta "Tann" kavrarmnın
tam anlarmyla açıklanarınyar olması veya Tann'nın her türlü maddi tasavvurun ötesinde
telakki edilmesinin, gözlem ve deney alamnın dışında kalmasının doyurucu izahlarla anlatılamaması ve bu konularda çelişkili, mitolojik açıklamalara girişilmesinden daima beslenir.
Ateizm üzerine araştırma yapanlar onu teorik ve pratik olarak ikiye ayınrlar. Teorik
olan; düşünce ve inanç bazındaki ateizmdir. Pratik olan ise kabaca "dinsiz" diye tammlanan ve en yaygın alanıdır. "Bu ateivn, bizzat inananların şuurunda en sivri bir tehdit
ve sanki tanrı yokmuş gibi yaşamaktan ibaret olan bir ateivn" şeklidir. (E. Gilson, Ateizmin Çıkmazları (çev. V. Uysal,.) s.lO.) Ateizmin çeşitleri konusunda başka bir şekilde
açıklamalarda bulunanlar da vardır. Mesela: ''Felsefi ateizm denildiğinde, Tann'mn metafizik kavramı söz konusu olduğundan bu tabir kullamlır. Bilhassa ilahi vahy, vahyedilmiş dinlerin Tann'sından söz etıneyen ateizm anlaşılır. Buna ayrıca teolojik ateizm de
denir. Resmi ve Politik ateizm denilince, Sovyetler'in vaktiyle uyguladığı ateizmdir.
Marksist veya proleteryan ateizminin sosyal ve siyasi bünyeye dalıil edilmiş halidir. Zaten proleteryan ateizminde bir Tann'nın var olduğunu söylemek buıjiva için; Tann'nın
yok olduğunu söylemek proleterya için çalışmak demektir şeklinde basit bir ifadede bulunurlar. Bazılan bilimsel ateizmden bahsederler. Aslında bilimsel ateizm diye bir şey
yoktur. Çünkü ilmin, Tann kavramını değerlendirmeye yetkisi yoktur. Ancak salt bazı ilmi metotlarla ele alınan bir takım problemlerle dopdolu bazı zihinlere has bir ateizm vardır (Bkz. E. Glison, a.g.e. s.9, 10). İşte bu sebeple bazı ilmi doktrinlerin, bazı zihinlerde
ateist yorumlar kazanması da böyledir. Nitekim dogmatik pozitivistlerin yorumlanın bu
kategoride inceleyebiliriz.
II- Papalık Genelgesi
Mensuplannı
inanç yönünden tatmin edemeyen, özellikle ilim-din ilişkilerinde ilme
cephe olan dinler, mensuplanm telkin ettiği inançla bilimsel verilerin neticeleri arasında yapayalnız bırakmışlardır. Özellikle HıristiyanAvrupa bu hususta, geçen yüzyılda,
astronomiden fıziğe, kimyadan biyolojiye kadar pek çok bilimsel alanda bir çok tecrübe
yaşadı. Galile'den Darwin'e kadar uzanan zaman diliminde pek çok bilimsel olay ve teoriler, kilisenin en fazla tartıştığı konulardır. Ortaçağ Avrupası'nın yegane hükmeden gücü konumunda olan kilise, kendi dışında bir kurtuluş ve ilim kabul etmiyordu. Onun belirlediği doğma, yegane gerçek; onun belirlediği yorum yegane yorumdur. Ancak geçen
karşı
-·-·---------·-----~----~-----
-----· --
Il. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ
128
asırda,kilisenin
bilimsel araştırmalar karşısında yetersiz kaldığını gören pek çok Avrupakilisenin dayattığı bir inançtan uzak durma yolunu seçti. Bugün "Tanrı'yı seviyorum
ama kiliseden nefret ediyorum" diyen pek çok batılı insan vardır. Böylece %45'lere varan bir seviyede Avrupa gençliği ateizmi tercilı etti. Bunun üzerine kilise ateizme karşı
diğer dinlerle işbirliği konusunda pek çok girişimde bulundu. Birçok ilim ve felsefe
adamlarına davetiyeler çıkardı ve hala çıkarmaktadır. Nitekim bu konuda E. Gilson: "Papa VI. Paul bir papalık genelgesi olan "Ecclesiam Suam" da; siyasi ilmi ateizm'in ilerlemesine bir son verilmesini istedi ..." diyerek papalığın ayrıca: "Tanrı'nın varlığı ile kaim
bir evrenin kabulü için siyasf-ilrnf ateizm saldırılarını kırmak üzere, metafızik ve mantık
düzeyinde Tanrı'nın bir ispatının yapılmasını da istiyor" demektedir. (E. Gilson, a.g.e.
s.82.)
lı,
Kilise bu deklerasyonuyla hem kominizme hem de bilimsel araştırmaların imana dotedbfr ve tavır geliştirmek için kolları sıvadığını açıklıyordu. Zaten o en
büyük sınavını geÇen yüzyılda ve hatta bu yüzyılın başında evrim teorilerine karşı vermişti ve çok büyük yaralar alarak savaşı kaybetmişti. Avrupa'da ve hatta dünyada ateizmi, istemese de körüklemişti. Hatasını anlayınca vaktiyle Index' e (yasak kitapların listesi) aldırdığı kitapların içeriğini de onaylamıştı. Vaktiyle Papas Leroy'a sözlerini geri aldırtan, kitapların içeriğini de onaylamıştı. Vaktiyle Papas Leroy'a sözlerini geri aldırtan,
kitaplarııı inkar ettirten kilise, elli sene sonra, Leroy'un fikirlerini kilisenin resrnf fıkri
olarak açıklıyor ve evrime onay veriyordu. İşte Batı'da kilisenin itibarını sıfıra indirten
ve böylece batıda ilim-din çatışmaları sonucu ateizmin neşv ü nema bulmasını sağlayan,
evrim olayı üzerinde 25 senedir araştırmalarda bulunan biri olarak bunun gelişim seyrini takdim etmeye çalışacağım. Bu çatışmanın sonucu, ateizmin evrim meselesinden değil, bilhassa kilisenin yanlış tutumundan beslendiği görülecektir.
kunmasına karşı
ID- Kilisenin Büyük Sınavı: Evrim
a- Evrim-Kilise Çatışmasımn İçyüzü(*)
Gerçi İslam Düşünüderi eserlerinde evrim meselesini kendi devirlerinin ilrnf ve felama, dünyadaki yankısı XIX. Asrın ikinci yarısında bilhassa Darwin'in "Türlerin Kökeni" adlı eserini neşrettikten sonra ayyuka çıkmıştır.
Darwin, kelimenin tam anlamıyla bir transformİst idi. Türlerin fıliasyonuyla ve biyolojik teorilerle meşgul bir tabiat araştırıcısıydı. Evrim olayının mekanizmasını ve canlı
dünyasındaki değişimleri ve ttirlerin birbirinden sudfirunu "tabü ayıklama", adını verdiği bir prensiple izah etmeye çalışıyordu. Çağdaşı Zooloji profesörü T J. Huxley, Darwin 'in bu eserini Üniversite'de yardımcı ders kitabı yapıyor ve derslerinde insanın "maymundan geldiği"ni işliyordu. Darwin o eserinde maymun konsuna kiliseden çekindiği
için olmalı ki, temas etmemeye itina göstermiştir. Ancak eser okunduğunda, insanın hangi türden geldiği hemen akla gelmekteydi. Kilise, eserin kısa bir sürede baskılarının bittiğini ve herkes tarafından alınıp okunduğunu fark edince, eseri inceletir ve hıristiyanlık
sefı mülahazalarıyla işlemişler
*-Bu konuyu daha önce ufuk çizgisinde (yıl1, s. 8 s. 15-23, istanbul, 1990) ele alınış ve,.yayınlaınıştık.
II. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
129
inancı açısından
önemli tehlikeler içermekte olduğu kanaatine varır. Bunun üzerine yüksek rütbeli papazlardan ve kiliseye sadakatinde kusur etmeyen Üniversite hocalarından
oluşan kalabalık bir jüri önünde Darwin'i eseriyle birlikte yargılamak ister. Jüri, halkın
da hazır bulunacağı bir mekanda olacak soruşturmanın ve savunmasının yer ve tarihini
belirten bir mektubu Darwin'e gönderir. Darwin o günlerde "humma" adı verilen ateşli
bir hastalıktan yatmaktadır. Kendisini ziyarete gelen J. Huxley'e jürinin gönderdiği mektubu gösterir. Huxley, eğer Darwin izin verirse, kendisinin seve seve bu görevi yerine getireceğini, kitabını çok iyi okuduğunu, yardımcı ders kitabı yaptığını, daha Darwin'in de
bilmediği pek çok kanıtları olduğunu, bunları ispat edip durumu kurtaracağını söyler.
Darwin' den gerekli yazılı terninatı da alan Huxley artık cezayı önceden takdir etmiş ve
soruşturmasını usülen sonradan yapacak olanjürinin önündedir. Jüri başkanı olan yüksek rütbeli papazın ilk sorusu özetle şöyledir: "Söyle bakalım, ana tarafından mı yoksa
baba tarafından mı maymundan gelmektesiniz? Bu şekilde hakaretvari bir suale halkın
gülüşmeleri de eklenince, sinirlerine hakim olamayan Huxley özetle: "Sizin gibi bir
edepsizin soyundan gelmektense mütevazi bir maymundan gelmeyi tercilı ederim" der ve
salonu terkeder. Jüri başkanı, Huxley'in arkasından halka "işte hepiniz duydunuz. İnsan­
dan gelmektense maymundan gelmeyi tercilı ediyorlar. Artık mesele anlaşılmıştır" şek­
linde konuşma yapar. Ertesi günü İngiliz gazete, mecmua ve diğer neşriyatlar haberi sekiz sütun üzerinde vermekte gecikmezler. Artık kilise ateş püskürmektedir. Darwin'in
eserlerini okuyanlar meselenin bir demogojiye getirildiğini aniasalar da kilisenin baskısı
ve feveranı gittikçe artar. Darwin daha sonra meseleyi vuziiha kavuşturmak için ''İnsa­
mn Atası" adlı yeni bir eser daha neşreder. Bir yanda kilise diğer yanda Darwinciler, artık İngiltere ana-baba gönüdür. Darwinciler gittikçe kuvvet kazanmakta kilisenin itibarı
zayıflamaktadır. Asırlardır İslam dünyasını parçalamak ve yok etmek için Haçlı ordulan düzenleyen, dünyayı hıristiyan yapmak için her tarafa misyonerler gönderen kilise, artık kendi derdine düşmütür.
b- Tarihi Materyalistterin Tutumu
Her zamanki sinsiliklerini orada da gösteren tarihi materyalizm taraftarları ilkin bu teoriyi beninısemediler. Çünkü asırlardan beri bir madde anlayışları vardı. Madde ezeli ve
ebedi idi, değişmezdi, tek ilkeydi. Halbuki evrim olayı ve darwinci telakki maddede değişme esasını getiriyordu. Dolayısıyla evrim gerçeğinin kendilerini de çürüteceğinin farkındaydılar. Asırlık düşmanları olan kiliseye arka çıkamazlardı. Darwincileri de savunamazlardı. Onlar için en iyisi beklemekti. Tarafların birbirine galebe çalmasına göre bir
durum değerlendirmesi yapılacaktı. Nitekim XX. Asnn başlarına kadar diyebileceğimiz
bir süre birkaç materyalist hariç işe pek karışmadılar. Ne zaman ki darwinciler galip gelmeye başladı, durum Almanya, Fransa'da ciddi şekilde ele alınmaya çalışıldı, yapılan ilmf çalışmalardan elde edilen bazı veriler Darwin lehine tefsir edilince "ilimcilik" kisvesiyle ortaya çıktılar. Darwinci safta yer alıp onu kendi ideolojileri doğrultusunda değer­
Ienditip "tesadüfü" de işin içine sokunca doğrusu keyiflerine diyecek yoktu. Art}k materyalistler bu teoriyi "insan maymundan gelmedir" şeklinde ideolojilerinin temeli olarak
kullanmaktaydılar. Böylece onlar saptırdıkları bu teoriyi kullanınakla insanın tüm ruhi ve
II. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
130
abiiiki değerlerini reddeden sağlam bir delil bulmuş olduklannı sanıyorlardı. Artık zihin~
lerde Evrim deyince Darwin, Darwin deyince maymun hatırlanıyordu.
Evrim, Darwin ve maymun kelimelerini materyalistlerden duyan müslümaniann büyük bir ekseriyeti, tarihi anti-tez tutumunu göstermekte gecikmedi. Küfür ve ilhatla olayın ve teorilerinin hepsini birden reddetmekle İsliim imanını, güya kurtaracaklannı sandılar. Aslında İsHl.m bir aksiyon dinidir. İliınle özdeş haldedir. Özdeş olmasaydı, İslam
öncesi döneme "cahiliye çağı" denmezdi. Meseleleri iyice araştırmadan, künhüne vakıf
olmadan karşı çıkmak, İslam'ın da özüne aykındır. Nitekim o dönemde balığı kılçığıyla
yutmak istemeyen alimlerimiz de yok değildi. Ordinaryüs Prof. İzmirli İsmail Hakkı,
Ahmet Harndi Akseki, Manastırlı İsmail Hakkı vs. Bunlar meseleyi iyi biliyor ve eserlerinde yer yer konuya değiniyorlardı.
c- Humanis Generis
Kilise, evrime ve onun darwinci teorisine karşı çıkmakta az çok haklı idi. Çünkü iman
esaslanndan biri tamamen yıkthyordu "Asli suçun üniverselliğine iman" bütün hıristi­
yan mezheplerinde temel alddelerden biriydi. Bu esasa göre, her çocuk anasından Hz.
Adem 'in günahını çekmek için doğar. Yani hıristiyanlığa göre, insan doğuştan günahkardır. Adem baba nasıl etti de o yasak ağaçtan yedi ve cennetten yeryüzüne kovuldu. Yemeseydi, hepimiz cennette dünyaya gelecek ve yeryüzünün bu çileli ve ızdırap dolu hayatının yükünü çekmeyecektik. Demek ki, hepimiz Adem'de günah işlemiş ve onun cezasını çekmek için günahkar olarak dünyaya geliyorduk. Eh, bir kurtancı yok muydu?
Elbette vardı. Hz. İsa kendinden öncekilerin ve kendisine inananiann günalıma kefaret
olarak çarmıha gerilmeye razı oldu ve hıristiyanlan kurtanverdi. İşte bu itikat üzerine tir
tir titreyen kilise, evrim ve teorilerinden yakınıyordu. Ateş püskürüyordu. Niye kızına­
sm? İnsanın orijinini Adem'den de öteye götürüyor hatta maymuna bağlıyorlardı. Öyleyse doğan çocuklar günahkar doğmuyordu. Adem'den gelmediklerine göre "asli suçun"
hiçbir manası kalrnıyorc;iu. Hıristiyanlığın gitgide yıkılacağı kanaatİ kendilerini sardı. Kilise, ya iman esaslannı yeniden tespit gibi bir revizyona gidecekti, ya da sonuna kadar
karşı çıkacaktı. İkincisini yaptı.
Evrim meselesi, teorileri nasıl ve ne şekilde ifade edilirse edilsin, müslüman için hiç
bir sıkıntı yaratrnıyordu. Çünkü İman esaslan hıristiyanlığınkinden çok farklı esaslar
üzerine ikame edilmişti. Allah'a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Ahiret Günü'ne
iman. Dolayısıyla bu esaslardan hiçbiri için bir tehlike oluşturmuyor. Her doğan çocuk
masum doğuyor ve kimse kimsenin günahını çekmiyor. Hele Kur' an, diğerleri gibi muharref değil. Geldiği gibi, sapasağlam. Ayetler son derece cihanşumül anlamlan havi.
Konu Allah'ın "Tekvin" sıfatıyla ilgili. Öyle değil de böyle yaratmıştır. Bu anlayışa mani bir ayet de yok. Bilakis te'yid edici ayetler var.
İşte Kur'an gibi ellerinde sağlam bir kitaplan olmayan kilise, bu tutumunu 1948 senesine kadar sürdürür. Papa bir komisyon kurdurur. Komisyon evrim meselesini ve onun
darwinci açıklamalannı iyiden iyiye tetkik edecekti. Bible (Kitab-ı Mukaddes)'in çağdaş
bir tefsiri yapılacaktı. Durum bir rapor halinde Papa Konsili'ne sunultJcaktı. Belki böy-
Il. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
131
lelikle kaybolmaya yüz tutmuş kilise otoritesi yeniden kurulacak, çağdaş materyalizmin
kucağından genç nesiller kurtanlıp kilisenin saflarına katılabilecekti. Nihayet komisyon,
1950'de raporu verir. Papa XII. pie,"Humanis Generis"i, bütün dünyaya, "Kilise, araş­
tırdığı kadarıyla, şayet insan vücudu daha önce mevcut ve canlı olan bir varlıktan gelmiş­
se evrim doktrinini yasaklamıyor. ..." diye başlayan cürnlelerle dekiare eder.
Gerçi kilise bu deklarasyonu yaptı ama içi rahat değildi. Savaşı değil, sadece muharebeyi kaybetmişti. Zaten o, işin başından beri savaşın içindeydi. Kilise, bir yandan "anti-evolusyonist" ve "Yaratma Araştırmaları Enstitüsü" adı altında kendi güctümünde
teşekküller oluştıırurken, diğer yandan papazlannı akademik un van için ihtisas yapmaya
teşvik ediyordu. Hatta bunlardan bazıları Üniversitelerde ve Akademilerde çöreklenecekti. İşte kilisenin kendisinin güdümü altında bulunan cemiyetlerde çalışan papazlarının ve
Üniversiteye yerleştirdİğİ sadık hocalarının yapacakları tek şey vardı: O da, evrim teorileriyle ispatlanamayan belgeleri toplamak ve bunları evrim ve teorileri aleyhine delil diye sunmak. Bilhassa paleontolojik delillerin statik bir değeri vardı. Netice itibariyle fizik
ve matematik prensipierin sıhhatine malik değildiler. Gerçi papazlardan Teilhard de
Chardin ekibi farklı bir yol izlemekteydi ama diğer kilise birlikleri bu taktiklerinde ısrar­
h idiler. Belki böylece hıristiyan imanını toplumda canlı tutabileceklerdi. İşte, kilisenin
oluştıırduğu Yaratma Araştırmalar Enstitüsü'nün yayınlarından biri, maalesef Milli Eği­
tim Bakanlığı tarafından bünyesinde oluştıırulan bir komisyona ''Yaratma Modeli" adı
altında tercüme ettirildi. San Diego papazlarının çıkardığı bu kitap, Türk-İsHim gençliği­
ne, evrime alternatif ilmf bir yayın diye sunuldu. Zaten ülkemizde evrim aleyhine yapı­
lan yayınların ve tercümelerin tamamına yakın kısmı kilise güdürnlü kuruluşların yayın­
larıdır. Keşke sorup izleseler.
Darwinizm, Iii
başından
beri sadece biyolojik bir teori olarak kalsa idi, hiç bu kadar
yankı uyandırmazdı. Darwin'in biyolojik kökenli teorileri,Sosyal, Beşerf, Siyasi Bilimler sahasına sıçradı.O sahalardaki problemlere darwinci görüşten çözüm aradılar ve böylece "sosyal darwinizm" ekolü doğdu. Özellikle, Darwin'in "hayat için mücadele fikri,"
"sosyal ve ekonomik kuruluşlar arası mücadele" şeklinde insan cemiyetlerine uygulandı.
"Eugenisme" doktrini, Birleşik Amerikan'ın 15 eyaletinde zencileri kısırlaştırmak için
tabik edilmişti. Elverişli olanın "idfu:ne-i hayatı ve fui ırk" nazariyesi başta Joseph Arthur
de Gobineau olmak üzere rasist Alman siyasetçilerinin ideolojisini oluştururken, bu arada Marks, Lenin ve partizanları "hayat mücadelesi" prensibini "sınıf mücadelesi" şeklin­
de anlamaya devam etmiştir.
Görüldüğü
gibi evrim olayı farklı mecralara çekilmiş ve böylece farklı neticelere ulaKilise vaktiyle tııtıımunu ve tavnnı bilimsel olarak ortaya koyabilseydi 50 sene
sonra geriye dönüş yapıp evrimi onaylamak zorunda kalmayacaktı. Kilise sadece bununla kalmadı,''Dünya dönüyor" dediği için 1633 yılında engizisyon mahkemesince mahkum edilen Galile, tam 359 yıl sonra Vatikan tarafından affedildi. 1992'de Papa II. Jean
Paul, Galile davasını yeniden ele alan din uleması önünde onun "dahi bir fizikçi ve sadık
mümin" olduğunu belirterek, 17. Yüzyılda "tarafların birbirlerini yanlış anlamaları" neticesi böyle bir durumun meydana geldiğini belirtti. Galile davasının yeniden ele alındı­
ğı "temyiz" görüşmeleri 1980 yılında başlamıştı. (Bkz. Hürriyet,l.l 1.1992, s. 3)
şılmıştır.
II. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
132
Bütün bu açıklamalardan sonra, ateizme
tekliflerimizi şöyle özetleyebiliriz.
karşı
dinlerin
işbirliği
zarureti konusundaki
IV- Teklifler
- Dinlerarası her türlü diyaloga açık olunmalı, onlarla her türlü dostluk kurulmalı ve
gerekirse onlarla bir arada yaşamalıclır. Dinlerarası ortak bilimsel araştırmalar, münazaralar, kongre ve sempozyurnlar tertip edilmelidir. Ancak ateizme karşı dinlerarası bir iş­
birliği, özellikle İslam dini açısından savunulur gözükmemektedİr. Çünkü İslam dini gerek inanç sistemi olarak ve gerekse insanın bildiği ile inandığı arasındaki korelasyonu
kurmadayardımcı olan bir din olarak bütün insanlığı kucaklamaktadır. Zaten ateizme düşen kişiler, diğer diniere mensup olup da tatmin olamayan kişilerdir. Bunların pek çoğu
İslam'a girmektedir. Mesela hıristiyanlığın teslls inancının aklına yatmadığı gerekçesiyle ateisliği terelli ettiğini söyleyen birisine, hıristiyanlarla yapılacak işbirliği sonucu ona
teslise inandmimaya mı çalışılacaktır? Diğer dinlerin yanlış tutumları, hurafe ve İsraili­
yatını müslümanlar mı savunacaktır veya hıristiyanların savunmaianna müslümanlar
yardımcı mı olacaktır? Bu işbirliği nasıl bir işbirliği olacaktır? Bu belli değildir. Dolayı­
sıyla İslam dini açısından böyle bir işbirliği zaruri gözükmemektedİr.
ateizmden sıynlabilmeleri için: her şeyden önce dinlerin sorurnluları­
nın, kendi mensuplarına takdim ettikleri dini bilgilerin, dini açıklamaların ve yorumların
çarpık, hurafeye dayalı, aklen mümkün olmayan, yanlış yorumlar olmamasına dikkat etmeleridir. Unutmamalıdır ki, çarpık dini yargılar, yanlış yorumlar ateizmi körükler.
-
Toplurnların
-Dini nasslar ile ilmf veriler arasında herhangi bir çelişki olduğunda, iki şıktan birinin üzerinde durmak gerekir. Ya nasslar yanlış yorurnlanmakta veyahut ilmf veriler, araş­
tırmalar eksik değerlendirilmektedir. Her dinin otoriteleri, kendi nassına bu açıdan bakmalı ve bu konuda doyurucu çalışmalar yapmalıdırlar.
-Batı dünyasının
ateizme kayışı ve kilise düşmanlığı kilisenin ilme karşı yanlış ve tutarsız tavırlar ortaya koymasından dolayı olduğu dikkate alınarak müslüman araştırıcıla­
nn, Diyanet ve İlahiyatların; derinliğine araştırmalar yapmadan, yaptırmadan ulu orta
fetva verınede acele davranmamaları gerekir. Mutlaka o konuyu araştıran, çalışması ve
yayını bulunan uzmanlara danışarak tavır ve görüşler ayarlanmalıdır.
Yoksa, yukarıda belirttiğim gibi geçmişte kilisenin
otoritelerinin de düşmesi işten bile değildir.
düştüğü
duruma
diğer
dinlerin
- İslam dinine mensup olanların ateizm batağına düşmelerini önlemede dikkat edilecek en önemli konu Kur'an'ın kendi sistematiği içinde semantik metodla tercüme ve tefsiridir (Bkz. İ. Yakıt, Doğru Bir Kur'an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi, I.
Din Şfirası Tebliği). Aksi takdirde Kur'an ayetlerini muharrefTevrat'ın yorurnlarıyla veya kilise icti1ıatlarıyla tefsire kalkılırsa, İsHim toplumunun içinde müslümanlar ateizmi
kendi elleriyle yerleştirirler. Her türlü hurafe ve İsrailiyat dışlanmalıdır. Kur'an'ı tevratlaştırmak İslam'a yapılabilecek en büyük kötülüktür.
- Ateizme düçar olanlar üzerinde anketler, araştırmalar yapılmalı, oaJ.arı ateizme sevk
II. DlN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ
133
eden sebepler bulunmalıdır. Dinlerin her biri bu konuda kendi toplumu içinde çalışmalar
yapmalıdır. Sebep, şayet dini açıklamalardan kaynaklanıyorsa bu açıklamalar ve yorumlar yeniden gözden geçirilmelidir.
-Kısaca dinlerarası her türlü diyaloga açık olunmalıdır. Ancak ateizme karşı müşte­
rek bir tavır için herhangi bir işbirliği İslam dini açısından zaruri değildir. Bu konuda her
din başının çaresine bakmalıdır.
"""""==-----------------:----------- -----------
Download