yeni şafak

advertisement
Köşe Yazıları – 19/10/2016
STAR
Musul niçin düştü nasıl
kurtulacak?
Yalçın Akdoğan
Tek kurşun sıkılmadan düşen bir şehri
kurtarmak için ordular, milis güçler,
peşmergeler, gönüllüler pervane oldu...
Görünüşte DEAŞ’ın arkasında bir dünya devleti,
süper güç falan yok, başta ABD olmak üzere
müttefikler de Iraklı güçlerin arkasında görünüyor.
Savaşın matematiğine göre Musul’un ivedilikle
kurtarılması beklenir. Musul halkı da diğer bölge
halkları gibi DEAŞ gibi bir belayı hak etmiyor.
Peki, DEAŞ’tan kurtulmak, Musul’un geleceğinin
kurtulması anlamına gelecek mi?
Musul’un niçin düştüğü, niçin herhangi bir
direniş ve mücadele olmadan ele geçirildiği
anlaşılmadan Musul’un nasıl kurtulacağı da
anlaşılamaz. Kurtulmaktan kastedilen bir örgütün
şehirden temizlenmesi değildir sanırım, aynı
zamanda Musul’un istikrarlı ve güvenli bir
geleceğe sahip olmasıdır.
Musul’un 2014’te düşmesi Irak’ta uygulanan
politikanın çöküşü olduğu gibi batılı güçlerin
uyguladığı projenin de büyük bir fiyaskoya
dönüşmesidir.
DEAŞ’ın ortaya çıkışı ve bölgenin başına bela
olması da aynı politikanın yansıması olan bir
hastalıklı durumdur.
Saddam sonrası Irak’ta hayata geçirilmeye çalışılan
reçete Irak’ın toplumsal yapısına hiç uygun
düşmediği gibi istikrarlı bir düzen kurulmasını da
sağlamadı. ABD her zaman olduğu gibi iş tutacağı
güçlü bir aktör aradı ve Şii bloka sarıldı. İran’ın
dümen suyuna giren bu blok ABD’nin aktardığı
güçle Irak’ın bütün dengelerini alt üst etti.
Özellikle Maliki gibi sekter, tahammülsüz ve
dikbaşlı bir siyasetçinin sergilediği yönetim tarzı
Sünnileri canından bezdirdi. Hatta Irak Meclisinde
Musul’un düşüşünü araştırmakla görevlendirilen
Komisyon dönemin Başbakanı Nuri El Maliki’nin
askeri başarısızlıklardan sorumlu tutulmasını ve
yargılanmasını istedi.
Irak üç parçaya bölünür mü hesabı yapanlar
karşılarında DEAŞ gibi bir örgüt buldular veya
böyle bir örgütün varlığıyla yapacakları işlere
cevaz bulmuş oldular.
Musul’un demografik yapısında değişikliği
zorlamak Irak’ın geleceğini karartmak anlamına
gelir. Musul’un geleceği Irak’ın geleceğiyle
doğrudan ilişkilidir.
Musul’da toplumsal dengeleri gözetmeden
yapılacak bir siyaset mühendisliği, Irak’ın
yönetilemezliğini pekiştirmekten başka bir
anlam taşımaz. Bir şehirde yaşayan insanları
farklı şekillerde oradan kaçırabilir, baskılayabilir
veya zorla yönetmeye çalışabilirsiniz ama o şehrin
tarihini, geleneksel benliğini ortadan
kaldıramazsınız. Bu çaba nehir yatağına
gecekondu yapmaya benzer, nehir intikamını
bir gün alır ve yatağında akmaya devam eder.
Musul ve Kerkük gibi tartışmalı bölgelerin
statüsüyle ilgili yapılması taahhüt edilen
referandum yapılmamıştır. Merkezi yönetimin
kontrolü kaybetmesiyle büyük hassasiyet arz eden
bu yerler adeta kapanın elinde kalmıştır.
Bugünkü konjonktürün sağladığı güç dengeleriyle
şehirde oldubitti yapmak, mevzi kazanmaya
çalışmak hiç kimseye bir fayda sağlamaz. Bu
merkezi yönetim veya Şii milisler için de böyle,
Sünni Arap ve Türkmenlerin aleyhine pozisyon
geliştirmeye kalkacaklar için de böyle...
DEAŞ’la mücadelede herkesin desteği alınırken
Türkiye’nin operasyona katılmasının istenmemesi,
Musul’un geleceğiyle ilgili projenin yine sorunlu
olacağını gösteriyor. Musul’da inisiyatif
mücadelesi veren aktörlerin hemen hepsi
Türkiye’nin hakikati konuşmasından yani
Musul’un tarihi pozisyonunu korumasından
rahatsızlar ve kendi alanlarını genişletmenin
derdindeler.
BM İnsan Hakları Temsilciliği yüzbinlerce insanın
Türkiye’ye kaçabileceğini söylüyor. O halde
Türkiye nasıl bu sürecin dışında kalabilir veya
içine kapanarak gelişmelere seyirci kalabilir?
Bugün Türkiye’ye afra tafra yapan Abadi,
göçmen dalgası oluşması durumunda bu
insanlara “aman ha bir yere gitmeyin ben
hepinize bakarım” diyebilecek mi?
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
Musul’da hem operasyon sürecinde hem
sonrasında yanlış adımlarla mezhep
çatışmasının fitilinin ateşlenmesi bütün bölgeyi
yakar kavurur.
SABAH
Ya Obama FETÖ’nün Beyaz Saray
imamı ise?
Mehmet Barlas
Sizin de zihninizde "Acaba Obama da
FETÖ'cülerin Washington'daki imamı
mı" sorusu zaman zaman oluşmuyor mu?
Babası Kenyalı olduğuna göre, FETÖ'nün
Afrika'daki faaliyetinden etkilenmiş olamaz mı
bu aile?
Bu garip içerikli kuşkunun nedeni ortada...
FETÖ'nün Pensilvanya'daki elebaşı AK Parti
iktidarına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ne kadar
karşı ise ve işi darbe teşebbüsü yaptırmaya kadar
da götürdü ise, Obama da izlediği siyaset ile
sanki Türkiye bir NATO müttefiki değilmiş de
düşman bir ülkeymiş gibi davranıyor.
Daha ötesi var mı?
Obama'nın ABD'si PKK/ PYD terörist oluşumu
ile iyi geçinmeyi, Türkiye ile dostluğa yeğ
tutuyor. Musul harekâtı dolayısıyla bu tablo
daha iyi ortaya çıkmadı mı?
Obama'nın tutarsızlığı
Bu konudaki kuşkular Amerikan
yayın organlarında da yer almaya başladı.
Son olarak "The American Interest"
dergisine göre Obama'nın tutarsız
politikası nedeni ile Rusya Ortadoğu
siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamış.
Dergiye göre Türkiye ile Rusya'nın yeniden
kurulan ilişkileri sadece Washington'un
değil, aynı zamanda NATO'nun da bir
problemi olmakta. Yazıda Rusya'nın NATO'ya
ciddi bir yara verdiği ve Türkiye'nin Batı'ya
özellikle de ABD'ye yabancılaştığı belirtildi.
Obama'nın sorumluluğu
Bu derginin Türk-Rus ilişkilerindeki gelişmeleri
abartarak değerlendirdiğini söyleyebiliriz.
Yani Ankara ile Moskova'nın yakınlaşması,
Türkiye'nin NATO'dan uzaklaşması anlamına
gelmiyor. Ancak özellikle dış politikada
beceriksizlikler sergileyen Obama'nın Irak'ı ve
Suriye'yi sürüklediği trajik durumlar, Türkiye'ye
de dış kaynaklı terör biçiminde yansımadı mı?
Ya da sayıları 3 milyonu geçen Iraklı ve Suriyeli
sığınmacıların çaresizliklerinde Obama'nın hiç
mi sorumluluğu yok?
Gülen tutkusu...
Tabii bir de Obama yönetiminin "Hukuk"
gerekçesi ile Fethullah Gülen'e sahip çıkması
sorunsalı var. Bu konuya değinen
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün şöyle
demişti:
"- Terör örgütlerini koruyan bir hukuk sistemi
olabilir mi? Bir teröriste 'green card' verilir mi
ya. 'Green card' ile beyler gibi ABD'de yaşıyor.
Siz kimi kandırıyorsunuz.
El Kaide ABD'de terör eylemi yaptığında da
ABD'de aynı hukuk yok muydu?
ABD onca operasyonu neye dayanarak yaptı?
Pakistan'da, Afganistan'da Usame Bin Ladin'i
vurduğunda hangi hukuk sistemine dayanarak
vurdu?" Evet... Ya Obama gerçekten FETÖ'nün
Beyaz Saray imamı ise...
AKŞAM
Amerika ile olmuyor mu?
Vedat Bilgin
Son zamanlarda en çok sorulan soru budur.
ABD’nin Suriye’de arkasından Irak’ta takip ettiği
aslında diğer bölge ülkelerinde de sürdürdüğü
politikalar bu ve benzeri soruların artmasına sebep
olmuştur. Türkiye’nin haklı olarak eleştirdiği ve
kabul etmediği ABD Ortadoğu siyasetinin
esaslarını sıkça vurgulayıp bunun dayandığı
anlayışı ortaya koymaya çalışıyorum; yeni
olmayan bu anlayış Batı sisteminin krizinin sonucu
olarak daha görünür bir hale gelmiştir.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
‘Bu siyasetin temellerinde ne var?’ denildiğinde
fark edilmesi gereken ilk husus; Batı sisteminin
sömürgecilik döneminin kapanmasıyla
oluşan/oluşturulan ‘ulus devletlerin’ artık
kendilerine rahatsızlık verecek bir değişim sürecine
girmeleridir. Bahar devrimleriyle ortaya çıkan
gelişmeler aslında bu toplumların demokratikleşme
dinamiğini harekete geçirmişti ki bunun anlamı,
otoriter yönetimler ve anti-demokratik siyasi
piyasalarındaki önemi gibi faktörler dikkate
alındığında bunu anlamak zor değildir.
rejimler tarafından Batı’nın kontrolünde tutulan bu
ülkelerin demokratikleşme dinamiğiyle kontrolden
çıkma eğilimine girmesidir.
parçalı yapılar olduğunu söylemek abartılı
olmayacaktır. “Ortadoğu için ‘ulus devletler’
yerine dinsel eksende ‘mezhep’ ırkçı anlamda ise
‘etnik’ temelli parçalı siyasi yapılar kurulmak
Ulus devlete karşı parçalı yapılar
istenmektedir. O çağdaş demokrasilerin kalesi
olma iddiasındaki Batı, artık ırk ve din temelli
siyasi yapıların kurulmasını istemektedir!” Bu
sebepledir ki Irak’ın, Suriye’nin bütünlüğünü
savunmak çok önemlidir ve bu ülkelerin
bütünlüğünü savunmak aslında Batı
Halkın demokratikleşme yoluyla siyasette
belirleyici olma konumuna gelmesinin önünün
açılması, bu ülkelerin Batı vesayetinden çıkma
eğilimine girmesi ve ülkelerin milli çıkarlarını
merkeze alan politik yaklaşımların ön plana
çıkması, Batı için ciddi bir endişe kaynağı
olmuştur. Mısır’a, Suriye’ye, Irak’a, Yemen’e,
Afganistan’a yapılan müdahaleler de Türkiye’nin
maruz kaldığı terör saldırıları da ve elbette FETÖ
yapılanmasının ‘askeri darbe’ girişimi de bu
çerçevede düşünülebilir.
Batı sistemi Doğu’nun yükselişinin farkında
olduğu kadar bunu önleyemeyeceğini de öngörecek
durumdadır. Batı’nın yapmak istediği,
Ortadoğu’yu Batı hegemonyasında tutarak dünya
üzerindeki iktidar kaybının derinleşmesini
önlemeye çalışmaktır. Bölgenin dünya enerji
kaynakları, bunların fiyatlarının belirlenmesi
konusundaki rolünü ve bu coğrafyada oluşan petrodolar rezervlerini, para sermayeyi, dünya finans
Peki, bunu nasıl yapmayı planlıyorlar? Mevcut
ulus devlet yapıları üzerinden bölgesel
hegemonyayı sürdürmek mümkün görünmediğine
göre (potansiyel olarak bu yapıların bugün
bastırılmış olsa da demokrasiye açılma ihtimali her
zaman vardır) tercih edilen siyasetin temelinde
hegemonyasına karşı bağımsızlığı ve milli
varlıkları savunmak anlamına gelmektedir.
Batı’nın hegemonya kaybı
Buradaki sorun tüm çabalarına rağmen Türkiye’nin
hizaya getirilememiş olmasıdır. “Bunda bu ülkenin
İmparatorluk birikiminin, Batı’ya karşı ‘İstiklal
Mücadelesi’ni kazanmış bir ülke olmasının, son
yılarda yaptığı demokratikleşme reformlarıyla
devlet-halk çatışmasından demokrasiyle güçlenen
devlet anlayışına geçmesinin büyük payı vardır.”
Türkiye’nin yeni siyaset etme tarzı; Batıya
bağımlılığı yücelten ‘Batılılaşma ideolojisinden’
Türkiye merkezli bir uluslararası siyaset anlayışına
geçiş, esas itibarıyla Batı’yı dışlayan değil
bağımlılık ilişkisini reddeden, karşılıklılık esasında
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
yeniden kurmayı öngören bir yaklaşımdır. Başta
ABD olmak üzere Batı sisteminin buna verdiği
cevabın, açıkça PKK/PYD gibi terör örgütleriyle
ittifaka yönelmiş olması ise ciddi bir sorundur.
ABD’nin benimsediği yeni siyasetin Ortadoğu’yu
kontrolde tutmak için Türkiye düşmanı terör
örgütleriyle işbirliğine girmesi ‘Batı’ya bağımlı,
Batı’ya mahkûm ‘tek boyutlu siyaset’ yerine ‘çok
boyutlu yeni dış politika’ yaklaşımını
benimsemesinin ne kadar hayati olduğunu
göstermez mi?
YENİ ŞAFAK
Musul: O zaman biz de kendi
haritamızı masaya koyalım...
İbrahim Karagül
Madem eski defterler yeniden açıldı,
madem Birinci Dünya Savaşı sonrası bizim
coğrafya ikinci kez dizayn ediliyor, madem
bütün ülkeler için yeni harita çalışmaları
yapılıyor, o zamanbizim de kendi
dosyalarımızı raflardan indirme, kendi
haritalarımızı masaya koyma vakti gelmiştir.
Bizim de kendi geleceğimizi kendimiz
kurma, bize yönelen tehditlerle kendi öz
savunmamızla mücadele
zorunluluğumuz ortaya çıkmıştır.
Amerika'nın, İngiltere'nin, Rusya'nın, Almany
a'nın, Fransa'nın hatta İran'ın aktif biçimde
katıldığı bu yeni devletler oyununun dışında
kalmamızı kimse beklemesin. Kimse bizi
DAEŞ üzerinden, Musul üzerinden, enerji
kaynakları üzerinden yürütülen güç
hesaplaşmasının dışına itmeye kalkışmasın.
Kimse bizi bağımlı bir ittifak ilişkisi üzerinden
örgütler düzeyine indirgemeye, akıl
vermeye, buyruk altına almaya kalkışmasın.
Kimse bölge ülkelerini, bölgedeki örgütlerini
bize karşı kışkırtarak gözümüzü korkutmaya
kalkışmasın.
Kimse susmamızı, boyun eğmemizi
beklemesin..
Yemen'den Suriye'ye, Irak'tan Suudi
Arabistan'a kadar her ülkenin tartışmaya
açıldığı, her ülkenin geleceğinin
sorgulandığı, her ülke için bir şekilde
hırpalama planları yapıldığı hatta parçalama
senaryoları uygulandığı bir dönemde kimse
bizden susmamızı, oturduğumuz yerde
kalmamızı, boyun büküp olacaklara teslim
olmamızı beklemesin, bir adım sonra gelecek
saldırılara karşı hazırlık yapmamızı
engellemeye kalkışmasın.
Coğrafyayı tartışmaya biz açmadık. Afganistan
ve Irak'ı biz işgal etmedik. DAEŞ'i biz ortaya
çıkarmadık, DAEŞ üzerinden terör haritası
uygulayarak müdahalelere zemin hazırlamadık.
Tam tersine bu örgütün saldırılarına maruz
kaldık, PKK'nın saldırılarına muhatap
olduk, FETÖ üzerinden iç savaş
senaryolarıyla yüzleştik. Bu örgütler
üzerinden servis edilen etnik ve mezhep
eksenli kimlik savaşlarıyla boğuştuk. Bu
mücadeleye en ağır şartlarda hala devam
ediyoruz.
Bizim bin yıllık hesabımız var
Ama biz, bu mücadeleler ile meşgul edilerek
sınırlarımızın hemen güneyinde
olanlara, kurulan tuzaklara, tezgahlara bihaber
kalacak bir ülke değiliz, öyle bir millet de
değiliz. Biz bu
coğrafyanınasli unsuruyuz, tarih yapıcı ülkesi
ve milletiyiz. Coğrafyanın bin yılını belirlemiş
bir milleti, Musul'dan uzak tutma, Suriye ve
Irak'ın kuzeyinde oluşturulacak statükolarla
tehdit etmeye kalkışanlar, o ucuz oyunu
oynayanlar, bizi bölgeden uzaklaştırarak
buşehirlere, topraklara çökmeye çalışanlar,
bu yeni nesil işgal planıyapanlar Türkiye'yi
hesaba katmadan hiçbir planı
başaramayacaklardır.
Bugün, coğrafyanın tamamı sorgulanıyor.
Devletlerin, uluslararası teamüllerin devre
dışı bırakıldığı, Irak ve Suriye üzerinde
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
korkunç bir paylaşım mücadelesi verildiği bir
dönemi yaşıyoruz. MerkeziBağdat hükümeti
diye bir şey neredeyse kalmadı. Tahran'ın ve
Washington'ın talimatlarına göre pozisyon alan
bir hükümetin, Irak'ı bir bütün olarak ayakta
tutacak gücü kalmadı.
Türkiye karşıtlığı ile neyi örtüyorlar?
Bu yüzden, Bağdat'tan yükselen Türkiye karşıtı
sesler, ABD'nin sesidir, İran'ın sesidir, mezhep
kimliğine göre şekillenmişörgütlerin sesidir.
Bu sesi bize yöneltenler, Irak'ı parçalamakta,
şehir savaşlarına hazırlık yapmakta, Suriye ve
Irak üzerindebirkaç devlet kurma planları
yapmakta, kuracakları
bu garnizondevletçikler üzerinden de
bölge enerji kaynaklarını güvenceye alma
hesabı yapmaktalar.
Bütün ülkeler orada bir paylaşım mücadelesi
verirken,
bütün değerlerive teamülleri ellerinin tersiyle
iterken bize uluslararası hukuk dersiverilmesi,
egemenlik dersi verilmesi, sadece bizim
varolan statükoya bağlı kalmamızı
istemesi akıl alır bir şey değildir. “Sen
karışma”, “girme bu işe”, “senin burada yerin
yok” diyenler, bizim bütün tarihi bağlarımızı
yok sayanlar, bütün
geçmiş hafızamızı silmeye çalışanlar,
kendileri bu ülkeleri, şehirleri lime lime
ediyor, küçük parçalar halinde paylaşıyor.
Musul'a sahip çıkma zamanı
Yok öyle yağma..
Musul meselesi Türkiye'nin en esaslı
davalarından biridir. 1926 şartlarına
sığınmamıza bile gerek yok. Sadece
bugünkü paylaşım, yeni bölgesel statüko
çalışması, bölgenin demografik gerçekleri,
mezhep gerçekleri,
Türkiye'nin güvenlik kaygıları, bir coğrafya
ülkesi olarak öncelikleri bize gerekçe olarak
yetiyor. Musul asla Musul halkının dışında bir
iradeye teslim edilemez. Musul,
bölgeyeyabancı bir ülkenin denetimine
giremez.
Musul etnik ve mezhep ayrıştırmasının
hedefi olamaz. MusulABD'nin, İngiltere'nin
petrol oyunlarına kurban edilemez.
Musul İran'ın Şii kimliğine ayarlı tasarruflarına
maruz bırakılamaz. Musul, tamamen İran ve
Şiilik ekseninde hareket eden Bağdat'ın da
insafına bırakılamaz.
Şehir savaşlarına hazırlık yapılıyor
DAEŞ üzerinden bir işgal haritası uygulandı,
Musul örgüte teslim edildi. Şimdi aynı örgüt
üzerinden bir başka işgal haritasıuygulanıyor,
DAEŞ bahane edilip bir başka işgal
denemesi yapılıyor. Bu, tamamen talandır,
yağmadır, Irak işgalinden sonraki ikinci dalga
işgal girişimlerinin öncüsüdür. Ülkelere
yönelen tehdit, işgal şehirlere yönelmiştir.
Devletleri çözme planı, şehirlere
ayrıştırmaplanıyla devam etmektedir.
Bundan sonraki adım ise şehirler
savaşıolacaktır. Bağdat Musul'la, Musul
Halep'le savaştırılacaktır.
Türkiye, bu tarihi çözülme ve
ayrıştırma döneminde dinamik bir güç olarak,
toparlayıcı bir güç olarak coğrafyaya
girmelidir. BirSelçuklu yöntemi olarak
girmelidir. Yeni zinde güç olarak girmelidir.
Türkiye, sadece Musul'da değil,
coğrafyamızdaki bütün devletler oyununa
müdahil ülke haline gelmelidir. Asla savunma,
kendi içine çekilme, evine kapanma lüksü
yoktur.
Savunmada kalmak intihardır
Çünkü savunmada kalan her devletin
kaybedeceği bir tarihi geçiş dönemi yaşıyoruz.
Kim ileri bir adım atarsa yanına kar kalacağı
bir dönemdeyiz. Bu yüzen binlerce kilometre
öteden gelip bizim şehirlerimize,
ülkelerimize müdahil oluyorlar, el
koyuyorlar.
Yabancı güçlerin işgaline uğrayan bizim
şehirlerimiz ama söz hakkıverilmeyen de
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
bizler oluyoruz. O zaman zor devreye
girecektir, o zaman tarihi hesaplar devreye
girecektir, o zaman Türkiye de kendi tarihi
gerçeklerini zemin bilip mücadelesini ona
göre verecektir.
Bugün bunu yapmazsak yarın o şehirler bizi
vuracak birer askeri
güce, silaha dönüşecektir. Bugün o şehirleri
koruyamazsak yarın Anadolu şehirlerini koruma
şansımız olmayacaktır.
çıkarılmasının sebebi bu misyonu yok
etmektir.
Bunun sebebi basittir: Dışarıdan gelen
istilacılara karşı bölgeyi koruma telaşında olan
Türkiye'yi kim, neden hedef yapar?Çünkü
Türkiye o Büyük Oyun'u bozacak tek ülkedir,
bu çığırtkanlıküzerinden sindirilmek
istenmektedir. Bu yüzden Bağdat'tan
yükselen ses, hiçbir şekilde işgalci ülkeleri
hedef almamaktadır. Çünkü sesin sahibi
işgalcidir.
Anadolu şehirleri hedef alınabilir..
Tel Afer için acil önlem alınmalı..
Öyleyse; dünya biraraya gelse bile
Türkiye sesini yükseltmeli, bölgedeki
çıkarlarını korumalı, Suriye ve Irak
topraklarında kendi savunma kalkanlarını
oluşturmalı, gerekirse doğrudan askeri
müdahaleyapmalıdır. Bugün çekineceğimiz
müdahaleler yarın büyük savaşlar olarak bize
gelecektir.
O zaman DAEŞ yerine başka örgütler ikame
edilecek, o örgütler üzerinden başka ülkeler
hedef alınacak, o örgütler üzerinden şehirler
işgal edilip düzmece kurtarma
operasyonları yapılacak,
bu“özgürleştirme” projeleriyle paylaşım,
coğrafyanın tamamını rehin alacaktır. O
zaman o şehirlerden bazıları Anadolu şehirleri
olacak, en büyük paylaşım savaşı Anadolu'yu
vuracaktır.
Türkiye karşıtlığıişgalcilerin sesi..
Tarih, geçmişimiz, coğrafyada yüzyıllara
dayanan tecrübelerimizbize ne yapmamız
gerektiğini söylemektedir. Bu bir yayılma
değil, istila değil, işgal değil kendimizi ve
coğrafyamızı kurtarma sorumluluğudur.
Hiçbir etnik kimlik, mezhep kimliği kavgası
vermeden,kaynaştırıcı, birleştirici bir
rol üslenmek zorundayız. Önce kendimizi
korumanın sonra coğrafyanın geleceğini
inşa etmenin yollarını aramalıyız.
Bağdat'tan yükselen Türkiye karşıtlığının,
ABD'nin desteğiyle,İran'ın teşvikiyle coğrafya
ölçeğinde Türkiye karşıtlığı olarak öne
Peki ne yapmak gerekiyor?
Hiçbir gürültüye pabuç bırakmadan, duygusal
tepkilere teslim olmadan Fırat Kalkanı benzeri
operasyonlara devam edilmeli. Suriye
topraklarında iki bölgeden, Irak
topraklarında da bir bölgedenmüdahale
alanları oluşturulmalı. Akdeniz'den-İran
sınırına uzanan kuşağı Türkiye karşıtı cepheye
döndürme planlarına karşı Türkiye, bu
kuşakta kendi kontrol alanlarını oluşturmalı.
Tel Afer'i korumak için acil planlar yapılmalı,
Musul'a yönelen çokuluslu paylaşımı boşa
çıkaracak girişimler öne alınmalıdır. MusulHalep arasındaki bütün bölge, Türkiye için
tehdit olmaktan çıkarılmalıdır.
Unutmayın, bugün atmadığımız küçük
adımlar yarın Türkiye'ye çok ağır bedeller
ödetecek, onu tarihin dışına itilme riskiyle
karşı karşıya bırakacaktır. Bugün ihmal
ettiğimiz her sorumluluk, yarın büyük savaş
olarak kapımızı çalacaktır. Bu tutum, iki
komşumuzun topraklarını işgal değil,
çokuluslu işgallere karşı onların toprak
bütünlüğünü korumaamaçlıdır.
Üç bölge için Fırat Kalkanı
Daha açık söyleyeyim: Türkiye gerekirse,
bütün şartlarını zorlayarak Tel Afer'e askeri
olarak girmenin planlarını yapmalıdır.
Türkiye, Suriye topraklarında Afrin ve Tel
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
Abyad'dan da Fırat Kalkanı benzeri derin bir
yarma harekatının hazırlıklarına girişmelidir.
Bataklıklara da sistematik şekilde terör
örgütleri yerleştirildi.
Bunu savaş olarak göreceklere şunu
söyleyeyim: Siz, birkaç yıl sonra hepimizi içine
alacak o büyük felaketi, yangını anlamakta
zorluk çekiyorsunuz. Bugüne değil, birkaç yıl
sonrasına bakanlar, bu müdahalelerin
büyük savaşları önleme girişimleri olacağını
anlayacaktır.
Rusya-İngiltere savaşları...
Tarih yapıcı rol, Türkiye'nin kapısını bir kez
daha çalmaktadır.
TÜRKİYE
Türkiye, oyunun tam da
ortasında…
Batuhan Yaşar
Gündemimiz Musul.. Türkiye oyunun içinde mi
değil mi, tartışmaları büyüdü büyüdü kocaman
oldu! “Türkiye, Musul oyununda dışarıda kaldı”
diyenler, zil takıp oynayanlar ortalığa
döküldü..
Sosyal medyada “Türkiye devre dışı
kaldı” üzerine inşa edilen sözler, yorumlar
zafer naraları eşliğinde döndürülmeye
başlandı.
Peki, Musul operasyonu ile aslında ne
yapılmak isteniyor?
Gelin Musul’da neler yaşandığına, Türkiye'nin
nerede durduğuna birlikte bakalım. Ama her
şeyden önce Türk F-16’larının Musul üzerinde
yeni değil 6 aydır uçtuğunu ve
DAEŞ’i vurduğunu hatırlatmak isteriz..
Bataklık kandırmacası...
Türkiye, yıllarca Orta Doğu'dan, Irak'tan,
Suriye'den uzak tutuldu. Hep de aynı yalanla;
Seni Suriye bataklığına çekmeye çalıyorlar..
Türkiye, Irak bataklığında boğulacak.
Yok şöyle kötü olur, yok böyle bitersin..
Ama ne oldu, Türkiye hep bataklık denilerek
uzak tutulduğu bölgelerden vuruldu.
Kimilerine göre, ABD ağırlığını Orta Doğu’dan
yavaş yavaş Çin ve Kuzey Kore tehdidine
karşı Pasifik’e kaydırıyor. Bunu yaparken de
İngiltere-Rusya rekabetini körüklüyor. İngiltere
Dışişleri Bakanı Boris Johnson son dönemde
Rusya konusunda neler söylemiş Google’dan
bakmanızı öneririz.
ABD gittikten sonra bölgede kim etkili olacak
sorusu da masada öylece duruyor.. Irak,
Suriye ve Ürdün’ü kim yönetecek? Yemen’de
kim etkili olacak..
ABD’nin Orta Doğu’da birbiri ile mücadele
eden güçler, ülkeler istediği çok net ortada.
Amerika, Mısır’ı son dönemde kimden geri
aldı:
Cevabı hepimiz biliyoruz: “Ruslardan”
Bölge tarihine baktığımızda ta Afganistan’a
kadar ABD, Rusya ve İngiltere’nin iktidar
mücadelesini görebiliyoruz.
Hatırlayalım, İran’da petrol bulununca, güney
ve kuzey olarak ikiye bölünmüştü. Güney
İran’ı İngilizler, Kuzey İran’ı da Ruslar kontrol
etmişti yıllarca.
Afganistan'da hâlâ Rus-İngiliz sınırı geçerlidir.
Rus-İngiliz rekabeti son günlerde iyice su
yüzüne çıktı.
Rus istihbaratı ile ilgili sızıntıların kaynağında
bu yüzden İngiliz medyası var..
Ürdün ve BAE, Rusya’ya boşuna tornistan
yapmıyor. BAE’nin parasının neredeyse
tamamı Londra’daydı.. Paralar artık başka
sepetlere kaydırılıyor. BAE, Soçi’de boy
gösteriyor.
Libya’da ona keza ciddi bir güç savaşı var.
Türkiye şimdilik Libya’yı dışarıdan izliyor.
ABD: “4 ülke birbirini yesin”
Planlar, bölgenin 4 önemli aktörü, Türkiye,
Suudi Arabistan, İran ve Mısır üzerinden
yürütülüyor.
Darbe ile Mısır’ın sesi soluğu kesildi. Türkiye
ile güçlerini birleştirmesi önlendi. Mursi tasfiye
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
edilerek aslında Türkiye güçsüzleştirilmek
istendi.
Suudi Arabistan, “11 Eylül’ün sorumlusu
Suud” algısı ile boğulmaya çalışılıyor.
Clinton’un “Suud,
DAEŞ’i destekliyor” mailleri özellikle
sızdırıldı. Geçen ay maaşları zor ödedi.
Ekonomik olarak sıkıştırılıyor.
Türkiye’yi 15 Temmuz’la yıkmaya çalıştılar.
Yapılmak istenen açık:
“Bu ülkeler kafalarını kaldırmasınlar..
Güçleri dışarı gitmesin. İçeride birbirlerini
yesinler.”
Türkiye niye "mezhep savaşları" dedi...
Yeni Orta Doğu planının başarısı için 3 önemli
adım daha var:
1- Sünnileri bölmek..
2- Sünnilerle Şiileri karşı karşıya getirip
savaştırmak.
3- Sünniliği küçültüp
radikalleştirmek. (DAEŞ bunun için var)
Orta Doğu’da 2012 yılından beri, “zayıf tarafı
destekle, önünü aç, güçlü ile karşı karşıya
getir ve savaştır” politikası izleniyor.
DAEŞ’i sahada tutarak yapılmak
istenenlere bakılınca fotoğraf karesinde
pek eksik bir şey kalmıyor:
1- Amaç DAEŞ’i yok etmek değil,
DAEŞ’i yönetilebilir durumda hazır kıta
olarak bekletmek.
2- DAEŞ’i sahada tutmak. Bu şekilde Şiileri
mobilize etmek. DAEŞ sopası ile Şiileri
korkutup, yönetmek. (Örnek: İbadi bu kadar
gücü arkasına alıp nasıl Musul operasyonuna
kalkışacaktı.)
3- Yine DAEŞ'le İran’ın uluslararası sisteme
yerleştirilme işlemi.
Şiiler güçlendirilerek güya
DAEŞ’le savaştırılıyor.
İşte bu yüzden, Sünniler, Felluce ve
Ramadi’den parçalara ayrılarak teşhir
edildi. Bağdat’ta çoğunluk iken bütün
bölgelerden âdeta çıkartılıp atıldı,
şimdilerde küçük bir mahalleye sıkıştırıldı.
Yeni retorik ise, Irak’taki Sünnileri
DAEŞ’le birleştirip Suriye’deki Deyruz-Zor
bölgesine sürmek.. Marjinal, medeniyetini
kaybetmiş, uluslararası sistemden kopmuş bir
Sünni devleti kurdurmak.. Şii milisler Irak’ta
kafa keserken, Sünni katliamı yaparken dünya
sesini niye çıkartmıyor dersiniz?
Şii Irak’a son şekli verilip İran’la
birleştirilecek. Böylece İran daha güçlü hâle
getirilecek.
Nihai hedef ise İslamiyet’i ortadan ikiye
bölmek.
Türkiye bütün riskleri aldı...
Savaşmayalım, hatta para da harcamayalım
ama bizim hassasiyetlerimiz, kırmızı
çizgilerimiz korunsun. Risk almayalım ama
masada olalım.. Yok böyle bir şey!!
İran’ın Suriye’de kaç tane generali öldü
dersiniz?
Sahada ve masada güçlü olmak
istiyorsanız oyunun tam da göbeğinde
olmalısınız.
Türkiye artık bütün riskleri aldı.
Çünkü, sadece bölgenin değil kendi
geleceği de belirlenmeye çalışılıyor.
Haritaya bakın Musul, Türkiye’ye
Bağdat’tan daha yakın. Nasıl Suriye’de
kendi göbeğini kestiyse, Irak’ta da aynı
yolu izliyor/izleyecek.
Türkiye, Musul operasyonunda yok diyenlere:
Gözünüzü iyice ovuşturun, olmuyorsa gözlük
takın Türkiye orada.. Türkiye Başika’da.. Türk
F-16’ları dün değil, tam 6 aydır Musul
semalarında boy gösteriyor..
Siz görmek istemeseniz de, Türkiye tam da
operasyonun göbeğinde...
TAKVİM
Misak-ı Milli
Ergün Diler
Tayyip Bey siyasete başladığından beri
operasyonlarla mücadele eden, etmek zorunda
kalan bir siyasetçi.
Belediye Başkanlığı'ndan beri hedef. Hiç ara
vermeden geldiler ve her defasında yıkmak
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
istemelerine rağmen başaramadılar. Ne gelmekten
ne yenilmekten bıktılar. Yine geleceklerdi.
Sonuç alamasalar da...
Karşımıza dikilenler çok önceleri farklı
kutupları DÜŞMAN ve tasfiye edilmesi gereken
yapılar olarak gösterdi.
Ve DEVLETİN İÇİNE SIZARAK bunların
üzerine çullandı...
Adalette var mıydı? Orduda var mıydı?
Bürokraside var mıydı? Ekonomide var mıydı?
Sporda var mıydı? Eğitimde var mıydı? Siyasette
var mıydı? Emniyette var mıydı? Derneklerde var
mıydı? Vakıflarda var mıydı? İstihbaratta var
mıydı?
Bankalarda var mıydı? Cemaatlerde var mıydı?
VARDI!
Rakiplerini teker teker silen bu yapı, yani FETÖ,
son kertede DEVLETİ ele geçirip kendisine
direnenleri tasfiye edecekti. Onların gözünde SON
KALE BEŞTEPE'ydi. Burası da düştüğü an
SEVR'den kalan hesap görülecekti.
Karşımızdaki yapıda son sözü
söyleyen İMAM'dı! Bunun ne diyeceğini kimse
kestiremezdi. "BÖLÜNME HAYIRLIDIR" dese
buna itiraz eden çıkar mıydı? "10 milyondan
daha kalabalık bir Türkiye bize
zarar verir" dese "Hayır yanlış söylüyorsunuz.
Haksızsınız!" diyen birini görebilir miydik!
ELBETTE KİMSE İTİRAZ ETMEZDİ,
KİMSE KARŞI ÇIKMAZDI...
Operasyon buydu!
Zaten bizden olan DEVLETİNE SIZMAZDI.
SIZINTI isminde yayın çıkarıp operasyona
başlamazdı.
SIZMAK istiyorlardı! Çünkü bizim adımıza değil
çalıştıkları merkez adına...
Kabul etmek gerekir ki çok yol aldılar.
Ama sonunda devrildiler. Bu daha başlangıç...
Bakın geçtiğimiz gün ABD'de yapılan bir
toplantıyı yazdım...
Bunun bir benzeri daha gerçekleştirildi.
Başkan Barack Obama, Başkan Yardımcısı Joe
Biden, Savunma Bakanı Carter, CIA Başkanı John
Brennan, FBI Direktörü James Comey ve
Genelkurmay Başkanı Org. Dunford, Beyaz
Saray'da biraraya geldi...
Toplantıda öne çıkan iki isim vardı! Biri CIA
Direktörü Brennan, diğeri de Dunford!
Dunford, Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar
ile görüştükten sonra buraya katıldı...
Söyleyecekleri önemliydi. CIA Direktörü Brennan
"50 yıllık bir plan yapmak durumundayız. Birkaç
yıllık bakış açısıyla bu işi götüremeyiz" dedi.
Dunford ise söz alan diğer isimdi. "Çıkarlarımız
için Türkiye ile ortak çalışmak zorundayız.
Bu nedenle GÜLEN'i bir an önce vermeliyiz"
önerisini getirdi... Amerika kendi çıkarları
için TEHLİKELERİ de o toplantıda bir kez daha
masaya yatırdı...
Devam edelim...
Geçtiğimiz günlerde saldıranları püskürten Tayyip
Erdoğan bir anda konuyu LOZAN'a getirdi.
"Uzun süre Lozan'ı bize zafer diye yutturmaya
çalıştılar. Bunun neresi zafer" dedi.
Tabii Tayyip Bey'in ne demek istediğini
anlamadık. Herkes PAS geçti. Bildik tartışmaların
içine daldık. Anlayamadık...
Lozan'a gidelim...
Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri, Birleşik
Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan,
Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve
Yugoslavya ile masaya oturdu...
Almanya'ya 28 Haziran
1919'da VERSAILLES ile, Avusturya 10 Eylül
1919'da Saint Germain ile ZAFER kazananlarla
işlerini bitirmişti. Geride zaten 50 yıl
önce DAĞITILMASI kararlaştırılan OSMANLI
TOPRAKLARI vardı. Biz 1923'e kadar
direndik... Aslında DEVLET olarak MİSAK-I
MİLLİ'ye bağlıydık... Ama karşımızdakiler
bastırıyordu. Karşımızda neredeyse bütün dünya
vardı. İşimiz kolay değildi.
Anlaşmaya giden
yolda İNGİLİZLER bizi TEHDİT etmek üzere
içinde 2 uçak gemisinin de
bulunduğu DONANMAYI İstanbul'a gönderdi.
Kitaplarda yazmaz ama Amerika da 13 gemilik
bir donanmayı TÜRK SULARINA yolladı.
AMİRAL BRISTOL komutasındaki USS
Scorpion gemisi de İSTİHBARAT yapmak için
buralardaydı... Hatta 1908'den 1923'e kadar uzun
bir dönemi kapsayan özel bir görevle!
Neyse...
Bizi küçültmek ve küçük bir toprak parçasına
hapsetmek istediler.
EN büyük silahları içimizden bulup kendilerine
bağladıkları insan gücüydü.
Buldular da. Çıkardılar da... Ülkeyi anahtar teslim
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 19/10/2016
devretmek için herkes sahadaydı. Adım adım
geldiler. Sızarak ilerlediler... O gün geldiğinde
kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacaktı. Ama
bunu görmek kolay değildi. Çünkü karşımızda
bizi DİNİMİZLE ALDATANLAR vardı... En
güçlü yanımızı zaaf olarak gören bir akılla karşı
karşıyaydık. Bir VAİZLE değil koca bir akılla
mücadele ediyorduk...
İşte bu yapıyı kullanan AKIL en son 15
TEMMUZ gecesi ortaya çıktı. Kanlı ve acımasız
yüzünü gösterdi. 250 şehit verdik. Canımız yandı.
Askerimiz kendi insanına kurşun yağdırdı.
Helikopterler ölüm kustu. 15 Temmuz'un pek çok
hedeflenen sonucu vardı! Bunlardan biri de askerin
yanında ve karşısında yer alanlar çatışacak ve ülke
bölünmeye gidecekti. Bunun alt yapısı da hazırdı!
Karşımızdaki AKIL yani Mondros'ta, Sevr'de,
Lozan'da masanın öbür ucunda oturanlar şimdi
içimizdekilerle karşımızdaydı. Yapacak tek şey
ülkeyi ve devleti savunmaktı. Operasyonlarda
genelde ETKİYİ değil TEPKİYİ hesap ederler.
Burada TEPKİYİ gözden kaçırdılar.
Türkiye'yi TANKLARIN ÖNÜNE YATACAK
İNSANLARIN YAŞADIĞI BİR ÜLKE
OLARAK görmüyorlardı!
Şaşırdılar. Afalladılar! Şok oldular!
Bütün kurumlar hırpalanmış, güven azalmış, kripto
avı başlamıştı. Hainlerin hesabını tutacak kalem
yoktu! Her taşın
altından YABANCILARLA çalışanlar
fışkırıyordu!
AMA 15 TEMMUZ aslında gözden kaçırdığımız
çok önemli bir DETAYI barındırıyordu!
İçimizdekileri kullananlar bu KALKIŞMA ile
LOZAN'ı tanımadıklarını ilan ettiler! İçeriden
ülkeyi karıştırıp BÖLMEK için harekete geçtiler.
Belki kendi askerleriyle sonra kurtarıcı olarak
tekrar geleceklerdi.
Bilmiyoruz. Ama BÖLMEK adına önemli hamle
yaptılar...
İşte bundan sonra DEVREYE Tayyip Bey girdi!
LOZAN'ı gündeme getirdi!
Yine bildiğimiz kesimler karşı çıktı!
Anlamadık! Iskaladık!
Türk DEVLETİ haykırıyordu.
"Siz imza attığımız Lozan'ı tanımadınız. Biz de
bundan zaten çok memnun değildik. Madem bunu
siz bozdunuz biz de Misak-ı Milli'ye geri
dönüyoruz" dedi...
Peki Misak-ı Milli neyi kapsıyordu?
İşte PÜF noktası burasıydı!
Lozan'da çözülemeyen, daha
sonra İNGİLİZ oyunuyla bizden alınan MUSULKERKÜK görülecek hesabın tam da içindeydi!
Merkezinde!
Bizden hileyle aldıkları, içeriyi karıştırarak
kopardıkları MUSULKERKÜK artık DEVLETİN
1 NUMARASI tarafından işaret ediliyordu!
Çünkü 15 Temmuz ile anlaşmayı bozan ve hile ile
gelen onlardı!
Ama amaçlarına ulaşamadılar.
Yenildiler.
Şimdi sarstıklarını düşündükleri TÜRK
DEVLETİ muazzam bir hamle
ile BÖLGEYE indi! DABIK'ta da Musul'da da
biz varız...
HEP OLACAĞIZ...
KİMSE BİZSİZ OYUN KURAMAYACAK!
Bunu hep söylediğimi bilen bilir...
İşte gördünüz! Amerika yelkenleri indirdi! Daha da
indirecek. Kimse TÜRK DEVLETİ olmadan
burada oyun kuramaz. Kursa da yürüyemez...
Bu nedenle DEVLET
HEDEFİNİ DÜNYAYA "Lozan zafer değil"
diyerek gösterdi...
Zafer olması için MUSUL-KERKÜK'ün bize
yakın olması gerekiyor!
Bu da olacak...
Bizsiz yapamayacaklarını gördüler.
Yeni anladılar...
Asıl şimdi geri dönüyoruz! En zayıf sandıkları
anda yine tarih yazmaya karar verdik... Gerçekten
mutlu olduğum bir cümleyi tekrar etmek
istiyorum: "BİZ BİTTİ DEMEDEN BİTMEZ!"
İçeriden de gelseler dışarıdan da yüklenseler bu
milleti hiç yenemediler.
Yenemeyecekler de...
Pirincin içindeki BEYAZ TAŞLAR yok
olduklarıyla kalacak...
PATRONLARI zaten diz çökmüş durumda...
Bundan sonra onlar düşünsün!
MİLLİ ŞAHLANIŞ asıl bundan sonra
başlayacak...
Bizsiz kimse pazarlık yapamayacak.
Son sözü söyleyen yine ANKARA olacak...
Kaldığımız yerden devam edeceğiz...
Görünen o!
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Download