C. Senatosu B : 58 liyordu. «İkincisi,, yarın burada kriz olabilir. Burada yaşamasını öğrendiler, şunu gördüler, bunu gördüler, kriz olursa biz sizin işçilerinizi yollarız. O zaman ne yapacaksınız ?» dedi. Doğ­ ru... Almanya krize girdiği vakit bizim işçileri­ mizi gönderecek. Biz o zaman bir teklifte bulunduk, dedik ki, Almanya'dafei iş kollarında çalışan işçilerimizi tespit etmek lâzım. Bunlar kalifiye işçilerdir, kolay kolay ele geçmez. Siz daha kalifiye işçi­ yi yaratamamışsınız. Onun için Ortak Pazara bir kanadınız «(Girmem» diye propaganda yapıtı, sonra da girmek mecburiyetinde kaldı. O halde onlarla boy ölçüşebilmemiz için kalifiye işçiye ihtiyaç vardır, randımana ihtiyaç vardır. Bütün bunlar hesaba katılmamıştır. Halbuki herkesin methettiği Almanya'daki işçilerimiz kalifiye iş­ çilerdir. Orada önce bir kurs görmesi, yetişme­ si ve ona göre Hükümetin de iyi bir organizas­ yon teşkil ettikten sonra sanayi bölgelerindeki fabrikalara bu kurs görerek yetişen işçilerimizi yerleştirmesi iktiza ederdi. Ondan sonra ikinci, üçüncü, dördüncü kafileleri onların yerine gön­ dermek iktiza ederdi. Şimdiki Çalışma Bakanlı­ ğında da ben bunu göremedim. Belki uzman ar­ kadaşlarımız bunu araştırmış ve teklif etmişler­ dir ; fakat bu hiç tahakkuk etmemiştir. Ben Kayseri gibi sanayileşmiş bir şehrin se­ natörüyüm. Bir ülke, insanları müteşebbis oldu­ ğu müddetçe kalkmabilir. Geri kalmış bölgeler­ den bahsediyorsunuz; bir ülkenin geri kalmış­ lığı, orasının insanlarından ileri gelir. Pek çok geri kalmış ülkelerin topraklan, Kayseri'nin topraklarında çak daha verimlidir; ama oranın insanları kalkınmaya hazırlanmamıştır. Siz ora­ lara istediğiniz kadar fabrika kurunuz, istediği­ niz kadar para veriniz, oranın insanları kalkın­ maya hazır değilse, kalkınmayacak ve dolayısıyle siz mütemadiyen şikâyetçi olacaksınız. Şimdi­ ye kadar gelen bütün hükümetler bu meselenin üzerinde hiç durmamışlardır. Kayseri'nin çevresinde bulunan Sivas dahil, bütün vilâyetlerin arazisi geniş ve mümbittir; ama Kayseri'nin insanı kalkınmaya heveslidir, müteşebbistir, kendi kendini hazırlamış ve yetiş­ tirmiştir. O bakımdan Kayseri Orta Anadolu' nuıı sanayi şehri haline gelmiştir. Güneyde Gazi­ antep'te de durum aynıdır. O halde insan unsu­ runu ihmal etmemek ve en başta ele almak lâ- 8 , 5 . 1974 O : 1 zımgelir. Meselâ, Sanayi Başkanlığı falan yerde fabrika kuracağım diyor; ama oranıoı insanı daha evvelden bu işe hazırlanmadığı, yetişmedi­ ği ve kalifiye işçi olmadığı müddetçe, katiyen orada sanayi hareketinin geliştiğinizi göremez­ siniz. Avrupa'da da gelişme tarzı bu şekilde böl­ ge bölge insanının hazırlanması, yetiştirilmesi, geliştirilmesi ile olmuştur. Bu, ancak bu sekilide mümkün olabilmektedir. Türk - İş ve işçi sendikalarına gelince; bun­ ların da vazifesi benim kanaatimce, sadece işçi­ nin ücretini artırmak değildir. Vaktiyle Bütçe Komisyonunda bu hususta tenkidlerimiz olmuş­ tur; ama yine de temas etmekte fayda bulmak­ tayım. Sendikaların vazifesi sadece ücret artır­ mak değildir. Biraz önce bir arkadaşımız burada loncalar­ dan bahsetti. Loncalar da birer işçi kurulları peştemal kuşanmadan, iyi bir sanatkâr olmaidi, işçileri kontrol ederdi. Lalettayin bir insan dan kolay kolay dükkân açamazdı. «Papucu da­ ma atıldı» diye bir deyim vardır. Bunun aslı şundan .ileri gelir: Bir insan gider birinden bir ayakkabı alır. Eğer bu üç - dört gün sonra sökül'müşse, onu getirir o ayakkabıcı kâhyasına gösterir. Bunu bir ikinci ve üçüncü müşteri takibederse, o bütün sanatkâr kâhyalarını toplat­ tırır ve aralarında karar alırlar. Onun dükkâ­ nının önünde toplanırlar ve alır papucu dama atarlar, arkasından «papucunuz dama atıldı» deriler. Artık o kimse oraida bir daha dükkân açamaz, bitti... Bakınız nasıl kontrol yapılıyor. Demek ki, şimdi biz kalite kontrolü yapamıyo­ ruz. Bizde yoktur. Bakınız Osmanlılara, damga­ sını vurmuştur; «Şu kadar ayardadır.» diye. Bu artık değişmez. Bizde kalite kontrolü yoktur. Bence Türk - İş'in vazifesi kalite kontrolü ve hatta pazar arama meselesidir. Çünkü kaliteli mal imal etmeyince pazar da bulamazsınız; bu zordur. Ortak Pazara giriyorsunuz, Ortak Pa­ zar daha ileri gidiyor, kalitesine bakıyor, kon­ trol ediyor. Bu sistemleri bizden almışlar, biz ise sistemlerimizi inkâr etmiş bir köşeye atmışız. Şimdi de başkalarını taklit etmeye yönelmişiz... Hâlâ da bu taklitçilikten kendimizi kurtaramamışızdır. Şimdi ben Çalışma Bakanlığına, «Sizin lon­ ca teşkilâtı hakkında bir eseriniz var mı ? Şimdi­ ye kadar böyle bir eser çıkardınız mı? Lonca 184 —