Untitled

advertisement
^
^
Kültür Yayınları Dizisi
Yayın Yönetmeni
Lokman ÇAĞIRICI
Yayın Koordinatörü
Kenan GÜLTÜRK
Editör
Doç. Dr. Hür Mahmut YÜCER
Çeviri
Prof. Dr. Süleyman DERİN
Prof. Dr. Halil İbrahim KAÇAR
Tashih ve Redaksiyon
Doç. Dr. Hür Mahmut YÜCER
Ekrem KIZILTAŞ
Düzenleyen
Bağcılar Belediyesi
Gümüşhane Eğitim Kültür ve Sağlık Vakfı
Bağcılar Gümüşhaneliler Kültür ve Yard. Derneği
Tasarım
Asitane Organizasyon
Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık
M. Fatih AKYÜZLÜ
Baskı & Cilt
Baskı Tarihi
Şubat 2014
İstanbul
A
R GÜMÜ
CILA
RD. DERN
E YA
E
RV
LER KÜLT
NEL
Ü
HA
1996
B
DOĞUMUNUN 200. YILI HATIRASINA
ULUSLARARASI GÜMÜŞHÂNEVÎ SEMPOZYUMU
Ahmet Ziyâeddin-i
Gümüşhânevî’nin
Kelamî Görüşleri
DOÇ. DR. ÖZCAN TAŞCI
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Giriş
Ehl-i Sünnet İtikadı (Câmiu’l-Mutûn)1
Birinci bölüm Allah’ın sıfatları ve itikad /
kelamî meseleler hakkındadır. İkinci bölüm
elfaz-ı küfür ve irtidada götüren kelimelerden
müteşekkildir. Üçüncü bölüm ise amelî meseleler hakkındadır.
Gümüşhane’nin en önemli değerlerinden
belki de ilk sırada zikredebileceğimiz Ahmet
Ziyâeddin-i Gümüşhânevî’nin tasavvuf, fıkıh,
tefsir ve hadis gibi dini ilimlerin hemen her
alanında eserler verdiği bilinmektedir. Gümüşhânevî, daha ziyade hadis alanında yazdığı
“Ramûz el-Ehâdîs” adlı eseriyle hadis ile tasavvuf alanında ön plana çıkmaktadır. Ancak
onun kelamî yönü çok fazla bilinmemektedir.
Oysa Ahmet Ziyâeddin-i Gümüşhânevî daha
öğrencilik yıllarında Şerh-i Akaid dersleri verecek derecede kelam sahasına vukûfiyeti ile bilinmektedir. Bu yönüyle o, Kelâm’a önem veren
önemli bir mutasavvıf konumundadır.
Kitabın içeriğine geçmeden önce elbette ki
onun ilk önce Akâid ya da Kelâm kitapları kategorisine dahil olup olmadığını ortaya koymak
gerekmektedir. Bize göre kitabın içeriği dikkate
alındığında kitap kelam kategorisinde değerlendirilmelidir. Zira içerik olarak daha zengin,
diğer ekollere de yeri geldiğinde teferruatlı bir
şekilde yer verilmektedir. Bilindiği üzere akaid
kitapları inanç ilkelerini tartışmaya girmeden
aktarmaktadırlar.
Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî’nin
Kelâm sahasında yazdığı en önemli eser “Camiu’l-Mütun fi Hakki Envai’s-Sıfati’l-İlahiye Ve
Elfazi’l-Küfri ve Tashihi’l-A’mali’l – Acîbiyye”
adıyla bilinmektedir. İşte bizler, onun bu eserinden kelama dair görüşlerini elde etmeye çalışacağız.
Gümüşhânevî Camiu’l-mutûn adlı kelam
eserinin başında kelam ilminin ilimlerin en
şereflisi olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymaktadır: Zira ona göre Allah’ın sıfatlarını bilmek, ilimlerin en yücesi, en büyüğü, en faydalısı
en mükemmeli, en şereflisi en parlağı, ruha en
1- Ahmed Ziyauddin Gümüşhânevî, Çev. Abdülkadir Kabaklı-Fuad Günel, Bedir yay., İstanbul 1986
258
Gümüşhânevî’nin yukarıdaki sözlerinden
dikkatimizi çeken husus, Gazzalî tarafından
farz-ı kifâye olarak nitelendirilen kelam ilminin
öğrenilmesinin ona göre de farz derecesine yükseltilmesidir. Bundan daha da ileriye giderek bu
ilmi ilimlerin başı, (Gazzalî’nin ifadesiyle külli
ilim) olarak bizzat Hz. Peygamber’in vasıflandırdığını söylemektedir.4
Zira kişi bu ilimle birlikte dinde taklidden
kurtulmuş olmaktadır. Bu ilmi aklî ve naklî
2- Gümüşhânevî, Câmiu’l-mütûn., s. 20.
3- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 21.
4- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 21.
5- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 21.
259
R GÜMÜ
CILA
A
B
fazla tesir edenidir.2 Bundan dolayı da o, akl-ı
selim sahibi bir Müslümana öncelikli olarak
kelam ilmini tahsil etmek farz olduğunu söylemektedir. Zira bu ilim; ilimlerin aslı, her şeyin
özü bütün saadetlerin kaynağı, her güzel hasletin başlangıcı, dünya ve âhiret saadetinin esasıdır. Bu ilmi iyi bilen birisi itikadını şüphenin
karanlığından, Şeytan’ın ve nefsin hilelerinden
kurtarmış olur. İnsan bu ilimle iyiler zümresine
dahil olur. “Yakin nuruna” nail olur.3
RD. DERN
E YA
E
RV
LER KÜLT
NEL
Ü
HA
bildiriler
1996
delillerle bilemeyenlerin taklide başvurmaktan başka çarelerinin olmadığını, bu durumda
taklidin her ne kadar Maturidî ekolüne göre
caiz olmasına karşın, Gümüşhânevî bu noktada Mu’tezile’ye yakın bir duruş sergilemektedir.
Çünkü o taklidin terk edilmesi konusunda oldukça hassastır:
“Mutezile ulemasına göre taklid caiz değildir.
Hatta Ebu Haşim taklid edenin kafir olacağını
söylemiştir. Şüphesiz doğru olan bizim mezhebimizin görüşüdür. Bununla beraber taklid yapan
kimse günahkardır.”5
Gümüşhânevî taklide o kadar karşıdır ki insanın ebedi saadete ermesi için sadece imanın
ve muamelatın değil aynı zamanda ahlaklı davranışın da gerekli olduğunu tavsiye etmektedir.
Esasen dinde ahlaklı davranış kişinin imanının
taklidden tahkîke ulaştığının da önemli bir göstergesidir.
DOĞUMUNUN 200. YILI HATIRASINA
ULUSLARARASI GÜMÜŞHÂNEVÎ SEMPOZYUMU
Gümüşhânevî’ye göre iman, ahlak ve muamelatın üçünü birden kendisinde barındıran
bir mükellefin aynı zamanda marifetin/hakikat
bilgisinin de sebepleridir.6Ahmed Ziyâeddin-i
Gümüşhânevî’nin taklid konusunda tam olmasa da Mu’tezile’ye yakın bir görüş içerisinde
olması aslında onun katı bir mezhep taassubu
içerisinde olmadığını da göstermektedir. Yani
o, yeri geldiğinde kendi mezhebinin bile görüşüne nuhalefet edebilmektedir. Bu tutum, tam
da kelamın kurucu önderi olan Hasan-ı Basri’nin (ö. 728) duruşudur. Zaten Mu’tezile de
Hasan Basrî’den bu görüşleri iktibas etmiştir.
Gümüşhânevî imanla alakalı olarak “ahad”
tarikle gelen hadislerin inkar edilmesi durumunda kişinin kafir olmayacağını bildirmektedir. Ancak kitapta, sünnette ve icmayla9 sabit
olan iman ilkelerinin inkarı ise küfrü gerektirmektedir. Bu tutum temelde kelamcı bir yaklaşım tarzını ifade etmektedir:
Rü’yetullah’ın dünyada iken vukuu, “ehad”
tariki ile gelen hadis-i şerif ile sabit olduğundan
inkar eden kafir olmaz. Fakat cennete girdikten
sonra görmeyi inkar eden kesinlikle kafirdir. Çünkü bu kitap, sünnet ve icma ile sabittir.10
Muhtemelen bu anlayışıyla bağlantılı olarak peygamberlerin sayısının 124 bin olduğuna
dair hadisleri11 kabul etmemektedir. Ona göre
“peygamberlerin sayısı kesin değildir.”12
Gümüşhânevî taklide o derece karşıdır ki,
ileride herhangi bir meselede yanlışlıkla bir günah işleyen kimsenin, ‘işte bilmiyordum’ demekle kurtulamayacağını, bu durumda böyle bir
kimsenin mazur sayılamayacağını açıkça dile
getirmektedir.7
Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî, taklidi
iman bağlamında üzerinde önemle durduğu bir
başka husus ta bireyin aklının bilgi edinme konusunda bir değerinin olduğudur. Bu, Maturidî
kelam ekolünde önemli bir öğreti/ilke olarak
karşımızda durmaktadır. Buna göre “dinin kendisiyle bilindiği iki asıldan birisi akıl diğeri de
sem’/vahiydir. ” (Kevnu’s-sem’i ve’l-‘akli asleyni yu’rafu bihime’d-dînu)”13 Maturidî kelamcılarına göre Allah peygamber göndermemiş
olsaydı bile kişi iyiyi ve doğruyu bulma husu-
O, taklide öyle bir savaş açmıştır ki taklidi
öven haberleri bile tenkide tabi tutmaktadır.
Hadis olarak aktarılan bu tür haberlerin doğru
olamayacağını söylemektedir:
Peygamberimizden (s.a.v.) şöyle bir haberin
rivayet olunduğu ileri sürülmüştür: İhtiyarların
dinini taklid edin. Halbuki bu hadis-i şerif değildir. Süfyan-ı Sevrî’nin sözüdür.8
6- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 20.
7- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 55.
8- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 21.
9- Ancak başka bir konuyla bağlantılı olarak ele aldığı başka bir yerde şerh kısmında, icmadan ayrılanların
tekfirine muhalefet edenlerin olduğu gibi çekimser kalanların da olduğunu vurgulamaktadır (Gümüşhânevî,
a.g.e., s. 66).
10- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 88.
11- Bu hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned 5/265; Ibn Hibban, es-Salih 2/77; et-Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir 8/217; el-Hakim, el-Müstedrek 2/652; et-Taberi, Tarihu’l-Umem ve’l-Mulûk, 1/95.
12- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 50.
13- Ebu Mansur Maturidi meşhur, Kitabu’t-Tevhid, tahk. Bekir Topaloğlu-Muhammed Aruçi, İsam Yayınları, Ankara 2005, s. 5.
260
R GÜMÜ
CILA
A
B
sunda sorumlu olurdu.14 Kelam literatüründe
husun-kubuh sorunu olarak tanımlanan konuda Gümüşhânevî’nin de aynı yaklaşımı devam
ettirdiği tespit edilmektedir: Ona göre her akil
baliğa, kainatın yaratanını bulmak vacibdir. Binaenaleyh kendine vahiy tebliğ edilmeyen bir
kimse bu hususta mazur sayılmaz. Bize göre
bilmemek özür sayılmaz. Akıl bilgiye götüren
bir vasıtadır. Hakikatte her şeyin müsebbibi Allah Teladır.15 Şu halde peygamber gönderilmeseydi aklın kendi başına bilgiye ulaşamayacağını öne süren16 Eş’arî kelamcılarından kesinkes
ayrılmaktadır.
RD. DERN
E YA
E
RV
LER KÜLT
NEL
Ü
HA
bildiriler
1996
Gümüşhânevî, kelam kitaplarında Ef ’alu’l-ıbâd başlığı altında ele alınan kader konusuyla doğrudan bağlantılı insan fiilleri ve
sorumluluğuna da kitabında değinmektedir.
İstitaat, insanın inanma ve inanmamaya (hidayet-dalalet) ilişkin gücüne ait tartışmalara
açıklık getirmeye çalışmaktadır. Bu konuda
onun Maturidî kelam geleneğine bağlı kalarak
orta bir yol tuttuğu, görülmektedir. Böylece o,
Allah’ın mutlak gücü ve iradesine herhangi bir
engel koymaksızın insanın iradesini ve sorumluğunu ispat etmiştir. O, bir taraftan Allah’ın,
insan fiillerinin meydana gelmesinde yaratıcı
vasfını sağlam bir zemine yerleştirirken, diğer
yandan insana fiili dileme ve işleme konusunda mutlak bir özgürlük vermektedir. Maturidî
ekolünde bu durum külli ve cüz’i iradenin her
birisinin kendine ait haklarını teslim etmek
olarak ta adlandırılabilir. Onun, kitabında bu
konuda verdiği örneklerden biri şu şekildedir:
Gümüşhânevî bireyin aklına bilgi elde etmede vahyin yanında bir değer atfetmesi onun
kelam anlayışında başka bir hususu da gözler
önüne sermektedir: Bu da imanla alakalı akidevî bir meseleyi/prensibi tespit ederken hem
aklî hem naklî delillerden faydalandığıdır. Örneğin, rü’yetullah konusunda Allah’ın ahirette
görülmesinin hem aklen hem de naklen caiz
olduğunu söylemektedir.17 Bir başka yerde de
iman ilkelerini ortaya koyan kelam ilminin
hem aklî hem de naklî delillerle bilinmesi gerektiğinin altını çizmektedir.18 Aklî delil kelamî
literatürde burhanî delil olarak da isimlendirilmektedir.
Felsefecilere göre fiili icad etmede kulun tesiri
vardır. Eş’arilere göre ise kulun kudretinin fiili
icad etmede hiçbir tesiri yoktur. Matüridi’ye göre
kulun kudretinin bir fiile tesiri, vasıta olmak suretiyle vardır. Yani bu tesir doğrudan doğruya icad
etmek suretiyle değildir.19
14- Bkz., Ebu’l-Feth Alâeddin el-Üsmendî, Lübâbü’l-Kelâm, neşr. M. Sait Özervarlı, İsam yayınları, İstanbul
2005, s. 47-48
15- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 55.
16- Burada Nizamiye medreselerinin ilk müderrsisi olan, Ebu İshak eş-Şirazi’nin (393-476) “el-İşâre ilâ
Mezhebi ehli’s-Sünne” adlı eserinde husun-kubuh konusunda akıl ile ilgili söylediklerini aktarmakta yarar
vardır: “Akıl bu haliyle akıl sahiplerine ve başkalarına herhangi bir sorumluluk (vacip) yüklemesi, onlara bir şeyi
haram kılması, bir şeyi çirkin-kötü görmesi doğru olmaz. Onunla ilimlerin tümü elde edilemez. Durum bu şekilde
olduğuna göre, fiiller onun icabı, vacip kılmasıyla iyi olmaz. Onun haram kılmasıyla da haram ya da kötü ya da
mübah olmaz…Bu böyle olmadığına göre aklın bu konuda hiçbir te’sirinin olmadığı ortaya çıkmış oldu (Ebu İshak
eş-Şirazi (393-476): el-İşâre ilâ Mezhebi ehli’s-Sünne, tahkik: Muhammed Hasan-Muhammed Hasan İsmail-Beyrut 2004, s. 377), Bkz. Özcan Taşcı, Aydınlanma, Oryantalizm ve İslam, Kelami Konular Bağlamında Bir
Karşılaştırma, Sentez yay., Ankara 2013, s. 52.
17- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 41.
18- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 24.
19- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 43.
261
DOĞUMUNUN 200. YILI HATIRASINA
ULUSLARARASI GÜMÜŞHÂNEVÎ SEMPOZYUMU
Bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere o, Allah’ın fiillerde yaratıcı, insanın ise bir fiili isteme/irade edici olma vasıflarının mutlak anlamda korunması gerektiğinin altını çizmektedir.
Öyle ki, bu konuya itina etmeyenlerin küfürle
bile itham edilmeleri gerektiğini bildirmekten
çekinmemektedir. Elfaz-ı küfür bahislerini ele
aldığı kısımda, örneğin “kulun kudreti, kazanması ve tesiri yoktur, o cansız bir varlık gibidir”
diyen Cebriye mensuplarının tekfirinin vacip
olduğunu söylemektedir. Zira Cebriye bu durumda Allah’ın adaletine gölge düşürmüş olmaktadır. Sorumlu tuttuğunuz ancak kendisine hür irade vermediğiniz bir varlık karşısında
adaletten söz edilemeyeceği herkesçe malumdur. Ona göre kulların işleri, Allah’ın yaratması,
iradesi ve takdiri iledir. Ancak kulların sevab ve
azab icab ettiren ihtiyarî fiilleri vardır. Küfür,
iman, itaat, hareket, sükun, hayır, şer ve isyan
hakiki manasıyla kulun fiillerindendir. Bu fiillerin işlenmesinde zorlama yoktur.20 İlahî takdirin insanın iradesine onun sorumluluğunu
kaldırmayacak şekilde nasıl ve ne şekilde taalluk
ettiğini şu veciz sözleriyle ortaya koymaktadır:
hasebiyle Allah’ın bireylere güçlerinin
yetmediğini
yüklemediğini
de
ortaya
koymaktadır: Kul gücünün yetmediği şeyden
mes’ul değildir.”22
Gümüşhânevî, hidayet ve dalalet hususunda
da Maturidî geleneğine bağlı kalmaya devam
etmektedir: Allah dilediğini hidayete dilediğini de dalalete sevk eder. Dalaleti demek onun
doğru yola gitmesine yardım etmemesi demektir.23 Dikkat edileceği üzere burada da mümkün olduğu kadar insanın günah ya da sevap
işlemede sorumluluğunu ortaya koymaya gayret etmektedir.
Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî’nin
kelam sisteminde Matüridîliğin Eş’arilikten
özellikle ayrı bir ekol olduğunun vurgulandığı
açıkça tespit edilmektedir. Onun akaid/kelam
kitabında Matüridi eserlerden Ebu’l-Mu’in
Nesefi’nin (ö. 508/1114) Bahru’l-Kelam’ına24
atıf yapması dikkat çekicidir. Onun vurgularından, Matüridîliğin adeta Ehl-i Sünnet’in
yegane temsilcisi olduğuna dair bir izlenim
elde etmekteyiz. Bu anlayışı daha önce Nesefî’de Tabsıratu’l-Edille’de ifade ediliş tarzıyla bulmaktayız. Ona göre de Ehl-i Sünnet’in
yegane temsilcisi Matüridiye’dir. Her ne kadar
Matüridiye ile Eş’ariliğin arası bulunmaya çalışılıyor ve ihtilaflar ortadan kaldırılmaya gayret
ediliyorsa da, bu çabalar Gümüşhânevî’ye göre
bu iki ekolün bir araya getirilmesi için yeterli
olamamıştır. Zira ona göre Eş’ariler iki fırka-
Ancak bu fiillerin halıkı Allah’tır. Onun iradesi, kaza-kaderi ve hükmü ile var olmuştur. Levh-i
Mahfuz’a yazılmıştır. Fakat bu yazılma kat’i bir
hüküm değil, değişebilen bir vasıftır.21
İnsan iradesinin özgürlüğü tarafını tutan
Gümüşhânevî bir Matüridi mensubu olması
20- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 41.
21- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 42.
22- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 41.
23- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 44. (Buna kelami literatürde tevfik’in zıddı hızlan adı verilmektedir. Hızlan günaha ilişkin kuıdretin yaratılmasıdır: Detaylı bilgiler için bkz. Kelam el Kitabı, ed. Ş. Ali Düzgün, Ankara 2012).
24- Bkz. Gümüşhânevî, a.g.e., s. 68.
262
A
R GÜMÜ
CILA
RD. DERN
E YA
E
RV
LER KÜLT
NEL
Ü
HA
B
bildiriler
1996
ya ayrılmışlar, bunlardan birisi sapık fırkalar
tarafını tutmuş- buradaki sapık fırkalar tabiri
muhtemelen Cebrî görüşü savunup Allah’ın
sıfatlarını teşbihe düşecek şekilde yorumlayan
Haşviyye olmalıdır- diğeri de Hanefî mezhebinin tarafını tutmuş, buna karşın Şafii mezhebine mensup olan Eş’ariler ile Hanefî mezhebine
mensup Matüridiler arasında 73 tane ihtilaflı
mesele mevcuttur.25
ği30 açıkça zikretmektedir. Ayrıca Mu’tezile’nin
usul-i hamse’sinden olan emr-i bi’l-ma’ruf
nehy-i ani’l-münkere oldukça önem verdiğini
de zikretmemiz gerekmektedir.
Gümüşhânevî doğrudan kelamı ilgilendiren
konulardaki görüşlerinden başka imanla alakalı
önemli hususlara da değinmektedir. Bunları
detaylara girmeden verecek olursak, Allah
katında tek geçerli dinin İslam olduğu, Hz.
Muhammed’in dininin bütün dinlerden üstün,
şerîatının ise bütün asırlarda geçerli, kıyamete
kadar baki olduğu,26 buna bağlı olarak ta Yahudi ve Hıristiyanların Müslüman olmazlarsa kurtuluşa eremeyecekleri27, cehennemlik
oldukları,28 şeriatlerinin hükümlerinin nesh
olunduğu29, dinin emirlerini noksansız olarak
yerine getirmeyene veli denemeyeceği, bir velinin asla bir peygamber seviyesine erişemeyece-
Kur’an ve Sünnet’e kelamî konularda da
sıkı sıkıya bağlıdır.
Sonuç
Sonuç itibariyle Gümüşhânevî’nin kelamî
düşüncesini özetlemek gerekirse maddeler halinde şunları söylememiz mümkündür:
Akil-nakil dengesine önem vermektedir.
Bireysel akla bilgi konusunda önemli bir değer atfetmektedir.
Dinde taklide kesinlikle karşıdır.
Ahad haberler itikadî meselelerde Kur’an
ayetleriyle desteklenmelidir.
Matüridîlik Ehl-i Sünnet’in en önemli ekolüdür.
Ekol taassubuna karşıdır. Yeri geldiğinde diğer ekollerin görüşlerine de hakkını verir.
Tek geçerli din İslam’dır. İslam’dan başka
dinler bâtıldır.
25- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 40.
26- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 50.
27- Hatta bir kimse Yahudi ve Hıristiyanların dirildikten sonra cehennemde azab görüp görmeyeceklerini
bilmiyorum derse Gümüşhânevî’ye göre kafir olmaktadır (Gümüşhânevî, a.g.e., s. 88).
28- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 71.
29- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 50.
30- Gümüşhânevî, a.g.e., s. 52.
263
Download