T. B. M. M. B : 74 mekte, toplusözleşme yetkilerini partizan uygulama­ larına alet etmektedir. Kanunun düzenlediği devlet denetimini gayesinden saptırmakta ve denetim hakkı­ nı, sendikaları sindirmeye ve sendikacıları susturmaya yönelik bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Toplu işten çıkarmalar için tedbir alacak yerde, KİT'lerde işçi azaltılmasına gitmekte, kendi yoğunlaştırdığı işsiz­ liği bu yolla daha da artırmaktadır. İşçiler gittikçe fakirleşirken, her gün işten atılma, endişesini de yürek­ lerinde taşımaktadırlar. Her alanda olduğu gibi, hükümet, işçi meselelerine de bir oyalama taktiği ile yaklaşmaktadır. Laf var, vaat var; ama gerçekleşen hiçbir şey yoktur. Bugün, işçi temsilcileri, hükümet yetkililerine kolay kolay ulaşamamaktadırlar. Çalışma hayatının eksiksiz ve hu­ zur içerisinde devamının, işçi kesiminin haklı mese­ lelerine eğilmekle mümkün olacağını unutmamak gere­ kir. Son olarak, sözleşmeli personel uygulaması ile, âdeta işyerlerinde sosyal terörü yaratmışlardır. Söz­ leşme imzalayan personel, bir yılın sonunda işten atıl­ ma, sözleşmesi yenilenmeme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmakta; sendikaya üye oluşları da, Anayasaya aykırı olarak ellerinden alınmaktadır. Bu gelişmeden, sözleşmeli personel kadar diğer işçiler ve sendikaları da tedirgindir. Çünkü, sözleşmeli personelin artması, sendikalı işçilerin azalması demektir; işyerlerinde de­ ğişik statüde işçiler yaratmak demektir; işçilerin bir­ birlerine düşürülmesi demektir; işyerlerini, huzursuz insanların çalıştığı ortamlara dönüştürmek demektir. Bundan yarar ummak ve bunu ucuz işçi çalıştırmanın yolu saymak, sadece gaflettir. Varlığının temel kaynağını yasaklı bir Türkiye' de gören bugünkü iktidar, siyaset yasağını kaldırmak­ tan nasıl kaçınıyorsa, sendikalara kanunlarla getirilen yasakları kaldırmak yerine, daha da artırmak peşinde koşmaktadır. Anayasa ve kanunlar, toplu pazarlıkların serbest olacağına hükmetmekte; ama iktidar, sürekli müda­ halelerle, toplu pazarlıkları serbest olmaktan çıkar­ maktadır. İktidar, işçiyi daha da fakirleştirmeyi hedef­ leyen birtakım ilke kararları tespit etmekte; KİT'ler de, sendikaların bu kararların dışındaki hiçbir teklifi­ ni kabul etmemektedir. İktidar, sendikaları bir sat­ ranç tahtası, sendikacıları ise birer piyon gibi gör­ mektedir. Türk - İş Başkanı ve sendikacılar, tam üç yıldır buna isyan etmekte, hükümetin, KIT toplu pa­ zarlıklarını serbest bırakmasını istemektedirler. Sağır sultanın bile duyduğu bu haklı haykırışlara, iktida­ lft . 3 . 1987 0: 1 rın kulakları hep tıkalı kalmış, maalesef bugüne ka­ dar işitememiştir. Sayın milletvekilleri, iktidar, toplu pazarlık ilke­ lerinde de prensip sahibi ve samimî bir tutum içeri­ sinde değildir. Partizanlığı ön planda tuttuğunu her fır­ satta belli etmiştir; ara seçim öncesinde, kendi ada­ yına seçimi kazandırabilmek için Zonguldak'ta, ilke kararlarının üzerinde zam vermekten çekinmemiştir, adayları, bu konuda sendikacılarla anlaştığını açıkça söyleyebilmiştir; ama, demokrasiye âşık, şuurlu Türk işçisi bu oyuna gelmemiş, o adaya ve partisine itibar etmemiş, oy vermemiştir; Zonguldak seçmeni, hiley­ le seçimi almak isteyenlere gerekli cevabı vermiştir. Sayın milletvekilleri, işçiler, bunaldıkça sendika­ larını; sendikalar, bunaldıkça Türk - Iş'i sıkıştırmışlar­ dır. Bu işçi konfederasyonu üstün bir sağduyu ile dav­ ranmış, derhal fevrî eylemler yerine, konuşup anlaş­ mayı ve uzlaşmayı ön planda tutmuştur. Çünkü, geç­ mişte bütün önemli işçi meseleleri, sendika meselele­ ri, o günlerin hükümet temsilcileri ile konuşularak çözülmüştür. Türk - İş Başkanı aylarca, hatta yıllarca hükümet­ ten ilgi beklemiş, samimî bir diyalogun, geçmişte ol­ duğu gibi, kurulmasını istemiştir. Takdirle belirtmek gerekir ki, bu memleketsever tutumunu ısrarla uzun zaman sürdürmüş, dertlerini dinleyecek, sıkıntılarına çare bulacak bir yetkili merci arayışından çok uzun müddet ümidini kesmemiştir. İktidar, bu büyük sağdu­ yuya hakkı olan karşılığı bir türlü vermemiş, bildiği­ ni okumayı sürdürmüştür. işte, bir taraftan iktidarın yanlış ve adaletsiz eko­ nomik politikası, diğer taraftan da, demokrasinin ge­ reği olan diyalogdan kaçışı ve en nihayet, varlığını ve devamını demokrasinin değil, yasakların devamın­ da görüşü, sendikaları ve Türk - Iş'i bugünkü büyük tepkinin eşiğine getirmiştir. Demokrasi, çoğunluğun diktası demek değildir. Demokrasi, yasakların arkasına gizlenmekle kurula­ maz ve korunamaz. Siyasette de, sosyal ve ekono­ mik politikalarda da devletin görevi, kimseyi ezmeden ve yasaklara sığınmadan vatandaşı korumak, denge­ yi ve adaleti sağlamaktır. Demokrasi, uzlaşma rejimi­ dir. Çalışan insanlar 'baskı altında tutulursa, onlara konuşup anlaşma ve uzlaşma fırsatı tanınmazsa, ge­ lir dağılımındaki adaletsizlik gittikçe artırılırsa, işsiz­ lik önlenemezse, işten çıkarmalar hükümet politikası yapılırsa, işçilerin ve onların kuruluşlarının huzursuz olacağı bilinmelidir. Bu bir tabiat kanunudur. «Grevi yasaklarım olur biter» denilemez. Bu anlayışın de- — 408 —