Doğanın düşmanlarına karşı yükselen net bir çığlık, YeşilDireniŞ... Dünyamızın bugüne kadar karşılaştığı en büyük tehdit olan küresel ekolojik kriz, arkasında tüm teknolojisi, sermayesi ve propaganda aygıtlarıyla küresel bir gücü gizlemekte. Günlük hayatımızda hergün yüzümüze çarpan doğal ve toplumsal alanların talanı, hak gaspları ve buna bağlı olarak büyüyen yoksullaşma, gizlenen bu gücün çok da uzağımızda olmadığını bize göstermekte. Kentleri ve kırsalı kendi sermayesi ve rant alanı gören küresel sermaye; buraları yaşam alanları olarak görmemekte, orada yaşayanların ihtiyaçlarından önce küresel ve yerel sermayenin ihtiyaçlarına göre projeler geliştirmekte. Tüm bu vahşi sürece karşı yürütülen ekoloji mücadelesinin geçmişi çok uzak olmamakla beraber, ülkemizde de gelişkin ve kararlı bir tarihi var diyebiliriz. Yıllardır Türkiye’deki ekoloji mücadelesine emek veren, en geniş kesimleri birarada tutmaya çalışan ve özellikle yerel mücadelelerdeki emekleriyle kendini gösteren bir ekibin yayın organını tanıtmaya çalışacağız sizlere. Ekoloji mücadelesi ile ilgili aklımıza gelen soruları YeşilDireniŞ gazetesi yazarlarına sorduk. Yeşil Direniş gazetesi olarak kendinizi nasıl görünür kılma gayretiyle, bir ortak dil oluşturarak bu tanımlıyorsunuz? Bu gazeteyi kimler ne zaman ve mücadeleler arasında köprü kurma amacıyla ortaya neden kurdu? çıktı. Başak Şahindoğan: Ne zaman ki dozerleri parkın Bu süreçte de neoliberalizme karşı antikapitalist içine sokmaya yöneldiler, ağaçları sökmeye başladılar özgürlükçü ve bağımsız bir yayın ahlakını benimseye- aslında hiç farkında olmasak da tam da o an kuruldu rek bu ay gazetemizin yedinci sayısını çıkardık. Kolek- galiba gazetemiz. Birbirinden farklı ve hatta o güne tif bir yapılanmayla da yolumuza her geçen gün biraz kadar hiç tanışmamış birçok insan yaşananların ve daha güçlenerek devam ediyoruz. Çetin Hakan Şeker [email protected] yaşanacakların farkındalığıyla bir araya geldi. Aslında Gezi Parkı gibi patlamaya hazır yüzün üze- Yeşil Direniş gazetesinin ekoloji mücadelesi içindeki rinde sıcak gerilim noktası var Türkiye’de. Küresel yeri nedir? saldırı artık kentlerimizde, köylerimizde, mahallele- Nurşin Altunay: Türkiye’nin birçok yerinde yaşam için rimizde, yaşam alanlarımızda hatta bedenlerimizde ve mücadele veriliyor. Farklı coğrafyalardaki insanların duygularımızda doğrudan doğruya hissediliyor. birbirlerinin tecrübesinden faydalanması, daha güçlü Ancak kentlerde ve yerellerde yaşanan ekolojik krizin hissedebilmesi için önemli bir nokta Yeşil Direniş. derinliği iyi anlaşılmış değil. Mücadeleler mahalle- Mücadeleyi görünür kılmakla birlikte, bilgi ve dene- lerde ve köylerde birbirinden bağımsız ve hatta haber- yimleri aktarıyor. Türkiye ekoloji mücadelesinin tarihi siz sürüp gidiyor. Gazetemiz bu krizi ve mücadeleleri yazılıyor aslında. Mücadele alanlarının sayısı her dergi temmuz/ağustos 2014 37 sürdürülüyor. Gezi isyanı öncesinde de pek çok alanda biz bu mücadeleye tanık olmaktaydık. Ancak son dönemde, yerellerdeki mücadelenin doğanın talanına yol açacak olan pek çok projenin durdurulmasına hatta iptal edilmesine sebep olduğunu görüyoruz ve bu yüzden yerellerdeki mücadeleyi çok önemsiyor ve gazetemizde büyük ölçüde yer vermeye çalışıyoruz. Ekolojik mücadele aynı zamanda sisteme başkaldırma mücadelesi midir? Başak Şahindoğan: Kesinlikle. Artık her şey ekoloji üzerinden ilerliyor. Günümüzde sistem çarklarını üretimle değil yollar, barajlar, HES’ler ve yeni kent inşalarıyla döndürüyor. Bu çark dişlileri geçen gün artıyor. Daha önce herhangi bir alanda arasındaysa doğa ve yok edilen tüm yaşam alanları devletle, şirketlerle, güvenlik güçleriyle karşı karşıya kalıyor. Sistem bir halkın yaşamına kast ettiğinde kalmamış insanlar artık yaşam mücadelesinin içinde. başkaldırı ve mücadele de meşru bir hal alıyor. Bu noktada kayıt tutmak, arşivlemek çok önemli. Ekolojik mücadele de sadece Türkiye’de değil Gazetemiz yaşam mücadelesinin sesi, yaşam mü- bütün dünyada gittikçe daha da keskinleşerek bir cadelesinin kalemi. Yereller arasında, yerel ve kentler direnme hakkına dönüşüyor. Geldiğimiz noktada arasında organik bir bağ kuruyor. Mücadelelerin için- mücadelede durağan eylem biçimleri ve pasif pro- den insanlar da gazetede yazıyor, sesini duyuruyor, testolar da yeterli olmuyor aksine karşı karşıya farkındalık yaratıyor. kalınan sömürü muhakkak aktif bir eylemlilik halini Gazete, ekoloji mücadelesi içinde yer alan, ekoloji gerekiyor. Çünkü artık yaşam alanlarını doğrudan ile ilgili sorunları gören, hisseden, birebir yaşayan elimizden almaya odaklı doğayı geri dönülemez bir insanların bir araya gelmesini sağlıyor. Artık şekilde yok eden bir sistem var. konuşmamız, anlatmamız gerekiyor. Mücadele- Ve bu sistem amacına ulaşmak için her şeyi deniyor. nin çeşitli biçimleri vardır ve yazmak da mücadele Yalan, tehdit, şantaj ve baskıyı çarklarını işletebilmek şekillerinden biridir. için bir silah olarak kullanıyor. Sistem demokratik mücadele alanlarını keyfi değiştirilen kanunlar, yok Başak Şahindoğan YeşilDireniŞ Size göre dünyanın ve Türkiye’nin ekoloji konusunda sayılan bilimsel verilerle kendisi kapatıyor. geldiğini nokta nedir? Bunun karşısında ne yapabiliriz? Sistemin çarklarını Gülçin Dalgıç: Ben artık kapitalist sistemin dünya- oluşturan uluslararası maden şirketlerinden, tarım dan ve Türkiye’den götürdükleri üzerine daha faz- tekellerinden, inşaat şirketlerinden, tüm bunların la düşünmemiz gerekliliğine inanıyorum. Sadece hükmettiği hükümetlerden, dağlarımızı, nehirlerimizi, Türkiye’de değil dünyanın pek çok yerinde kapita- toprağımızı, suyumuzu yani kısacası tüm canlıların list sistem insanı da içinde düşündüğümüz bir bütün yaşam hakkını ancak sisteme başkaldırarak geri ala- olarak ekoloji üzerinde baskısını arttırıyor. Üretim biliriz. ve tüketim alışkanlıkları sistemin dayattığı şekilde 38 dergi temmuz/ağustos 2014 gelişirken, gidişatın gerektirdiği üzere daha fazla e- Siyasi otoritelerin ekolojiye bakış açıları ve ekoloji nerji, daha fazla ham madde, daha fazla üretim için programları nasıl olmalıdır? doğa ve insan sömürüsü yapılıyor. Bunun yol açtığı Gülçin Dalgıç: Bu konuda öncelikle şu ayrımı yapmak sorunları Soma’da, kısa zaman içerisinde yaşadığımız lazım diye düşünüyorum. Mevcut kapitalist sistemde, üzere iş kazalarında, iş gücünün sömürüsünde, sit ve gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler ekoloji ko- diğer koruma alanlarının talanında, nefes alacağımız nusunda çok farklı yerlerde duruyorlar, daha doğrusu kentsel ve kırsal alanların yok edilişinde görüyoruz. durmayı tercih ediyorlar. Gelişmiş ülkeler yani Bu gidişatın durdurulmasında politika ve dolayısıyla endüstriyel gelişimlerini geçmişte yapmış oldukları yatırım üreten devlet yapısının halkın katılımını yatırımlarla sağlayan, ekonomileri belirli bir düzey- önemsemeyen bakış açısının değişmesinin, yerel de olan ülkeler -AB ülkeleri gibi- artık politikalarını halkların taleplerinin dikkate alınmasının büyük önem çevreyi gözetir şekilde yönlendirmeye, sürdürülebilir taşıdığına inanıyoruz. Mevcut durumda Türkiye’nin kalkınma ve iklim değişikliği gibi konuları önemseme- dört bir yanında ekoloji mücadelesi yerel halklarca eye ve önlemler almaya başladılar. Mesela AB ülkele- rinin 2020 yılına kadar enerji tüketimlerini ve sera gazı doğayı koruyan sağlam yasalarımız olmadığı sürece emisyonlarını %20 oranında azaltma gibi hedefleri var. bu sistemde değişimin olması zor görünüyor. Ancak Çin, Hindistan, Türkiye gibi “gelişmekte olan” ülkeler ekonomileri hala hedefledikleri yerde olmadığı Özellikle kır bağlamında yerellerde yaşam alanlarını, için “aşırı” üretime ve tüketime yönelik olarak yeni doğayı korumaya yönelik verilen mücadeleyi nasıl yatırımlar yapma hevesindeler. Bu yatırımlar “kamu görüyorsunuz? yararı” adı altında meşrulaştırılarak ormanlık, zeytin- İsmail Akyıldız: Zenginlik kazanma ve organik lik alanlar, koruma alanları, milli parklar, sahiller gibi dünyayı yiyip tüketme yarışının dayattığı doğaya bizim için, yaşam için çok değerli alanlarda yapılıyor. ve topluma aldırışsız sürekli büyüme; maddi, et- Buraya kadar size biraz mevcut durumdan bahsetmeye nik ve kültürel farklılıkların ötesine geçen sorunlar çalıştım. yarattığında “halk”, “ortak alan”, “kamusal alan” bizler kavramları giderek belirginlik kazanacak, gelenek- yaşadığımız dünyanın kaynaklarının sınırlı olduğunu sel işçi hareketlerinin yarattığı etkinin yerini alacak biliyoruz. Yarattığımız emisyonlarla iklim değişikliği ölçüde özgün ve tutarlı bir ağırlık kazanacak radikal gibi bir felaketi günbegün yakınımıza çağırdığımızı bir ekoloji hareketinin ortaya çıkması mümkün olabi- ve buna karşı önlemler almamız gerektiğini biliyor- lecekti. Bu minvalde, proleter radikalizminin mekanı uz. Ekonomik kalkınma adına yapılan yatırımların fabrikalar olduysa, ekolojik hareketin mekanı ma- pek çoğuna harcanan bütçe ile ülkemizdeki sos- halleler, kentler ve yerel yönetimler olacaktı. Bu du- yal, ekonomik ve mekansal eşitsizliğin bir nebze rumda yeni bir siyasal alternatif geliştirilmeliydi. Bu azalabileceğini biliyoruz. Son yıllarda özellikle alternatif ne parlamenter sisteme dayanmalı ne de geçtiğimiz kış yağışların az olması nedeniyle her doğrudan eyleme kilitlenmeliydi. Toplumun kaderi- Peki nasıl olmalı konusuna gelirsek, Gülçin Dalgıç YeşilDireniŞ gün baraj seviyelerini veren haberleri duyuyoruz. Bunların hepsi bize tehlikenin yaklaştığını göstermiyor mu? Susuzluk ve açlık ile yıllardır mücadele etmeye çalışan Afrika örneği önümüzde. Bizlerse halen verimli tarım alanlarını, orman alanlarını ve zeytinlikleri yapılaşmaya açmaya, tarımsal tüketimimizi ihracata bağımlı kılmaya, derelerimizdeki suları HES şirketlerine kiralamaya çalışıyoruz. Siyasi otoritelerin bu konuda yapabilecekleri pek çok şey var. Öncelikle tarım, orman ve korunan alanlar ile ilgili mevzuatta son yıllarda pek çok değişiklikler oldu ve bu değişiklikler talanı daha da tetikledi. Öncelikle ülke düzeyinde önem taşıyan alanlar için koruma tedbirleri alınmalı. Mesela İğneada Longoz Ormanları sadece Türkiye için değil dünya için de büyük önem taşıyan bir ekolojik değer. Ancak bölgede yapılması planlanan pek çok enerji projesi ile tehdit altında. Yapılması gerekenler aslında saymakla bitmez an- nin belirlenmesinde halkın bütünüyle yetkilendiril- cak projelerin sadece yapım süreçlerini uzatmaya mesini ifade eden “katılımcı demokrasi”yi amaçlayan yarayan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sis- “topluluk meclisleri” formundaki “doğrudan eylem” temini de burada eleştirmemek olmayacak. Çevre bu yeni siyasetin payandalarından biri olabilirdi. ve Şehircilik Bakanlığı’nın, 1993 yılından 2013 Yeşil DireniŞ bu tarihsel perspektifte, toplumsal ve yılına kadar 40 binden fazla yatırıma ‘ÇED Gerekli ekolojik mücadelede yerellerin büyüyen öneminin Değildir’, 2 bin 999 yatırıma da ‘ÇED Olumlu’ kararı farkındadır. Yerel renkler taşıyan tekil mücadele- vermesi, buna karşılık sadece 32 projeye ‘ÇED Olum- lerin ortaklaşmasında, akışkanlık kazanmasında, suz’ kararının verilmesi ÇED konusunun sıkıntısını bütünleşmesine ortaya koyuyor. Büyük projelerin ÇED’den muaf merkezileşme olmaksızın “komşuluğun berkitilme- tutulması da cabası. Genel bir zihniyet sıkıntısıyla sine” katkı sağlamak için varlık bulan Yeşil DireniŞ karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Ancak her gazetesinin, bizatihi verilen yerel mücadelelerin içinde 5 yıllık hükümet döneminde hükümetin kalkınma doğmuş olduğundan onun büyümesinin, yükselişinin, politikaları doğrultusunda değişmeyen, çevreyi ve kanatlanışının simgelerinden biri olduğu söylenebilir. değil de “eklemlenmesine”, dergi temmuz/ağustos 2014 39 Gezi direnişi sonrasında kent hakkı, kentlilerin mücadelelerle “zorla” katılımı sağlamış oluyoruz. yaşam alanlarını savunma, sahip çıkma ve koruma kavramları daha da belirgin hale geldi. Kent prob- Ekoloji ve çevre size göre eşanlamlı kelimeler mi? lemleri ve kentsel alandaki direnişler hakkında neler Değilse farkı nedir? düşünüyorsunuz? Başak Şahindoğan: Her ne kadar günlük hayatta birbirlerinin yerine kullanılıyor olsa da iki kavram birbirinden çok farklı. Çevre canlıların yaşamları boyunca onları etkisi altında bulunduran süreç ve varlıkları bütünlüğüyken, ekoloji tüm varlıkların yaşamsal olarak bağlı oldukları, direk ya da endirekt olarak etkilendikleri kocaman bir sistem bütününü ifade ediyor. Bu iki kavram arasındaki fark pratikte mücadele içinde daha ayrışıyor. Çevreci anlayışın çözüm önerileri kısır bir ‘çevre dostu’ kavramı içerisinde, uluslararası anlaşmalar yapmayı, yine bu bağlamdaki teknolojileri desteklemeyi, insanların nüfus ve tüketim artışını sınırlamayı öngörüyor. Ekoloji bakış açısı ise sürdürülebilir bir yaşam kavramıyla yola çıkarak bireysel, toplumsal ve kültürel direnişi yapıyı bir bütün olarak ele alıyor. Yaşam alanı olgu- sonrasında kent hakkı ve yaşam alanlarını savunma suyla olaya çok daha geniş bir perspektiften bakarak konusu çok daha belirgin hale geldi. Ancak zaten fiziksel, doğal ve ekolojik ilkelerin belirlediği çerçe- yıllardır hem kent özelinde hem de kırsalda çeşitli vede sürdürülebilir bir yaşamı esas alıyor. Ekolojik mücadeleler verilmekteydi, Gezi süreci bu anlam- anlayışın çevreci anlayıştan diğer bir farkı da doğrudan da toplumun mekansal alanda söz hakkına sahip aktif bir eylem yapısıyla daha açık ve katılımcı ideolojik olduğu gerçeğini vurgulamış oldu ve insanların bir mücadele tarzını benimsemesidir. Ekolojik anlayış, mekana yapılan müdahalelere daha duyarlı hale tüm yaşam alanlarının korunması konusunda sistemin gelmesini sağladı. Mesela, bir demiryolu yapımı halkı yönlendirmesini ve dayatmasını değil, halkın sis- için ağaçların sökülmesi söz konusuydu geçen- temi kontrolünün gerekliliğini benimseyerek mücade- lerde. Bu konu hemen bölgede yaşayan insanların lesini bu bakış açısıyla verir. Gülçin Dalgıç: Dediğiniz gibi Gezi dikkatini çekti ve fotoğraflar çekerek bize gön- Nurşin Altunay YeşilDireniŞ 40 dergi temmuz/ağustos 2014 derdiler. Benzer şekilde Samsun’da kalan son plaj Doğa ve yaşam alanlarının talanına nasıl bir perspek- alanında yapılan yol çalışması da aynı şekilde yerel tifle yaklaşıyorsunuz? halkın bunu duyurması ile bir kentsel mücadeleye İsmail Akyıldız: Türkiye’de verilen ekoloji mücade- dönüştü. Halen mücadeleleri sürüyor, bizler de lesinin modeller üretmekten çok tekil deneyler elimizden geldiğince duyurmalarına yardımcı ol- ürettiği öne sürülebilir. Bu tekil deneylerin bütün maya çalışıyoruz. Bu konunun temelinde kent hakkı ile ilişkilendirilmesi mücadelelerin yükseltilmesi dediğimiz kavram yatıyor aslına bakarsanız. Hepi- açısından elzemdir. Bu bakımdan toplumsal ekoloji miz yaşadığımız kent üzerinde verilen kararlara da- üzerine düşünürken, “Biyopolitik” ve “Çokluk” gibi hil olmak zorundayız. anahtar kavramları yaşadığımız deneyler ışığında Son yıllarda oldukça artan kentsel dönüşüm bir yeniden yorumlamanın zamanı geldiği kanısındayız. diğer şekilde söylemek gerekirse “soylulaştırma” Bu kavramların sorunsallaştırılması, mücadelelerin or- projeleri, kentleri marka haline getirme yolunda tak paydası ve ortak olanı vurguladığı oranda anlamlı yapılan havalimanı, otoyol gibi büyük yatırımlar, her olacaktır. “Halk” (buna “Sınıf”ı da ilave edelim) yanımızda yükselen gökdelenler, yayayı hiçe sayan kavramına karşılık “Çokluk” kavramı daha kullanışlı ulaşım koşulları gibi pek çok problemi var günümüz olabilir; keza halk birlik olan bir nüfusu temsil eder- kentlerinin. Kent hakkı kapsamında en önemli kalem ken, çokluk indirgenemez bir çoğulluk olarak kalır. olan katılım normal şartlarda devletin yerel organları Modern zamanlar, geleneksel toprak temelli devlet vesilesiyle olmalı. Olmadığı durumda da son yıllarda anlayışından nüfus temelli devlet anlayışına geçiş gördüğünüz üzere halkın kendi inisiyatifinde başlattığı sürecinde ulusun sağlığı ve biyolojik hayatının önem biyoik- lerimiz ışığında yeni kavramlar üretilmesine katkı tidara, politikanın biyopolitikaya dönüşmesine zemin sağlayabilir. Mücadeleler arasındaki geleneksel hazırlıyordu. Tarihte ilk defa “insanların yönetilmesi”- ayrımların parçalanmış olduğunu ayrımsamak Yeşil insan bedenlerinin biyoiktidar tarafından baskı ve kon- DirenŞ’imizin sorumluluk alanını büyütecek, gücünü trolü- siyasetin odağına yerleşerek geleneksel siyaset arttıracaktır. Yeşil DireniŞ biyopolitik bir mücadel- yapma biçimlerinden farklılaşıyordu. Bu modernliğin edir; aynı anda ekolojik, ekonomik, politik, hukuki ve (kapitalizmin) getirdiği büyük dönüşümdü. Bir dizi kültürel bir mücadeledir. amaca uygun “teknoloji” kullanılarak kendisine Son olarak Yeşil DireniŞ Gazetesine nerelerden gereken “uysal bedenler”i yaratan söz konusu ulaşılabilir? biyoiktidarın ulaştığı disiplinci denetim olmasaydı ka- Başak Şahindoğan: İstanbul, Ankara, İzmir, Trab- pitalizmin gelişimi ve başarısı mümkün olmayacaktı. zon, Rize, Diyarbakır ve Antalya’da birçok kitape- Tayyip Erdoğan’ın Soma faciası sonrası 19.yüzyıl vinden, diğer birçok şehirde dayanışma içerisinde İngiltere’sindeki maden ocaklarına atıfta bulunması bulunduğumuz kişi ve noktalardan ulaşmak müm- İsmail Akyıldız boşuna değildi! kün. Ayrıca abonelik sistemimizle de isteyen YeşilDireniŞ Toplumun bütününün sermayeye tabi oluşunun okuyucularımıza gazetelerimizi gönderiyoruz. İsteyen tamamlandığı postmodern dünyada biopolitikanın dostlar dağıtım noktaları, abonelik şartları ve güncel ne ifade ettiğini sormak, Soma faciasının görünür haberlerimiz için, kıldığı sorunların yerellerde yükselen Yeşil DireniŞ www.facebook.com/pages/Yeşil-DireniŞ / ve Gezi İsyanı’nın ortaya koyduğu sorunlarla 480530692057646 örtüştüğü alana ışık tutabileceği gibi, bu alanın Arap facebook ve https://twitter.com/Yesil_Direnis twit- İsyanları’ndan Seattle direnişine kadar uzanan hat ter adreslerimizle , içindeki konumunu anlamlandırabilecek kavram- www.yesildirenis.org internet sitemizi ziyaret edebilir, sal çerçevenin ortaya konulmasına ve tekil deney- [email protected] adresine ulaşabilir. kazanmasıyla geleneksel iktidar biçiminin dergi temmuz/ağustos 2014 41