O. Senatosu B : 88 Anayasa Mahkemesi kararında, eğer bu ise ta­ biî ben kendi araştırmam sonunda buluyorum. Bu kararda deniyor ki, bu durum işçileri belli bir sendikaya girmeye zorlama anlamına gel­ mez ve böylece sendikaların isteğe bağlı olarak kurulmasını ve istekle sendikalara girilmesini •öngören Anayasamızın 46 ncı maddesine aykı­ rılık söz konusu edilemez. Gerçekten sendika­ cılık yararlı bir akımdır ve işçi ve işveren iliş­ kilerinin bugün için vazgeçilmez bir koşulu ve niteliğindedir. O halde sendikacılığın gelişmesi için sendikalaşmış isçilere birtakım kazançlı durumlar sağlamak, işçileri sendika kurmaya veya sendi­ kaya girmeye zorlama olarak nitelendirilemez. Bu, olsa olsa bir hedeften dönme yoludur ki, Anayasanın bunu yasaklamış olma?! söz konu­ su değildi! Açıklanan nedenler karşısında dâva konusu hükümlü sendikalardan başka işçi kuruluşları­ na veya eylemli işçi topluluklarına Toplu Söz­ leşme yetkisinin tanınmamış olmasında Anaya­ saya aykırı bir yer yoktur. Kararın hülâsası bu ve bu kararda güçlü sendikaların Toplu Sözleşme yaptığı takdirde işçi sınıfının menfaatinin çok iyi bir şekilde korunulacağı savunuluyor, diye bu kanunun ge­ tirildiği söyleniyor. Değerli arkadaşlarım, bu kararla sendikala­ rın güçlenmesi arasında hiçbir ilişki yok. Neden mi? Bu dâvanın konusu şu: Sendika olmıyan eylemli işçi toplulukları­ nın, sendika şeklinde örgütlenmiyen işçi top­ luluklarının dahi Toplu İş Sözleşmesi yapmala­ rı istenmiş, yapabilmelidir, denmiş. Hattâ mü­ nakaşa edilmiş, 47 nci madde «isçiler» deniyor. «İşçiler» denince bunu sendika anlamına almak mümkün değildir, işçilerin toplanıp da Top­ lu İş Sözleşmesi yapmaları mümkündür, de­ mişler, böyle bir dâva açmışlar, dâvayı reddet­ miş. Anayasa Mahkemesi diyor ki, hayır, öyle değil, diyor. Sendika iyi bir şeydir, diyor. Sen­ dikasız hak mücadelesi yapılmaz, diyor; onun için eylemli işçi topluluklarının Toplu İş Söz­ leşmesi yapma olanağı yoktur, diyor, sendika şeklinde örgütleniniz, diyor ve fakat derken bunu sakm ha, işçileri zorla sendikaya sokmak veya oradan çıkarmak anlamına da almayınız. Bu, hürriyete mâni olur. Ve zikrediyor, 46 ncı 7 . 7 . 1970 O :1 madde sendika kurmayı pek titizlikle korudu­ ğu bir hak olarak işçilere vermiştir, diyor. Ve böylece meseleyi bağlıyor. Binaenaleyh, bu Anayasa Mahkemesi kara­ rının da bir basamak olması, hiç değilse bu ka­ nunun tadilini gerektiriri bir yasama argüma­ nı olması, yani Anayasa Mahkemesinin dahi böyle düşündüğünü gösterici bir karar değildir. işte, tarih ve numarasını verdim, tarih ve nu­ marasını verdiğim bu kararda neyin yazıldığı­ nı öğrenmeniz, lütfeder, araştırırsanız mümkün­ dür. Bunu ancak böyle anlarsınız doğru düşün­ müş olursunuz. Hattâ bence bu kararla, şimdi getirilen tadilde tamamen muvafakat etmeme hali, istememe hali dahi var. Çünkü, bu Ana­ yasa Mahkemesi kararı, şimdi getirilen tadilde olduğu gibi, bir işkolunda belli oranda işçiyi kapsıyan sendikaya ancak, sendikalar, işçi ku­ ruluşları ancak işçiye menfaat temin etme ola­ nağı sağlıyor. Bu kararla, özellikle pür anlam­ da, saf anlamında işyeri sendikaları kastedili­ yor. Çünkü, diyalektiki bunun böyle kurulmuş, Şöyle karıştı, 5 - 10 kişilik eylemli işçiler top­ luluğu Toplu iş Sözleşmesi yapmasın, ama sen­ dika, hiç değilse sendika olsun denmiş. Benim hukuk anlayışıma bu daha muvafık geliyor. Ama, zorlıyarak başka anlama da alsanız, bu hiçbir saman; işte, Anayasa Mahkemesi efen­ dim, güçlü sendikalara yaşama hakkı tanıyor. Biz de getirdiğimiz kanun ile güçlü sendika kurmaya çalışıyoruz, diyorlar. Bir tanımlama üzerinde durmaya mecbur hissediyorum, ken­ dimi. Bu güçlü sendikadan ne anlıyoruz? Burada anlaşılan evvelâ. Güçlü sendika dediğiniz saman hele böyle bugün yapılmak istendiği gibi ka­ nun zoru ile belli sendikalara gitmeyi cebir ile, tazyik ile sağladığınız takdirde güçlü sendika kurmuş olur musunuz acaba? Bir benzetme ya­ pacağım, istanbul'un fethinde Büyük Fatih' in 300 bin kişi kullandığını söylerler. Tâbirleri seçerek söylüyorum, kişi, asker demiyorum. Hakikaten surlara hücum da, para ile tutulan birtakım insanların fevç fevç eski tâbirle, dal­ ga dalga sevk edildiğini yazar. Stephan Zweig kitabında, yıldızın parladığı anlarda. Orda o çukurları doldurmaya yarar, ama asıl askeri arkadadır, kapıyı bulduğu zaman guelgve porte'u hücum eden askerdir. Şimdi, benzet­ me bu tabiî. 72 —