Öğr.Gör.Ömer Faruk Özgür Genel Ve Teknik İletişim Final Vize Ders Notları www.CepSitesi.Net İLETİŞİM KAVRAMI İletişim duygu düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır. İletişim sözcüğü dilimizde komünikasyon haberleşme veya bildirişim sözcükleriyle de tanımlanmaktadır. İnsanlar başkalarıyla bir arada olabilmek onları etkileyebilmek kendilerini anlatabilmek ve insanları anlayabilmek için iletişim kurmak zorundadırlar. İletişimin gerçekleşmesi için iki sistem gereklidir. Bunlar iki insan iki hayvan iki makine ya da bir insan ile bir hayvan bir insan ile bir makine olabilir. Nitelikleri ne olursa olsun iki sistem arasındaki bilgi duygu ya da düşünce alış verişini iletişim olarak kabul ederiz. Burada alışveriş sözünden de anlaşılacağı gibi iletişim iki yönlüdür. İnsanlar arasındaki bütün konuşmaları iletişim olarak kabul edemeyiz. Bunlar karşılıklı ve alışveriş şeklinde olduğu zaman iletişimdir. Örneğin ana babalar çocuklarına amirler memurlarına sadece bazı emirler verip onların bu emirler karşısındaki tepkileriyle ilgilenmezlerse bu tavırlarını iletişim olarak değil tek yönlü bilgi iletimi olarak değerlendirmek mümkündür. Bu bilgi iletileri bazen iletişime dönüşür. Örneğin bir evin penceresindeki satılık ilanını yalnız okuyup geçersek bu uyarıcı bizim için sadece bir bilgi iletimidir. Oysa ev sahibiyle telefonla ya da yüz yüze konuşmamız durumunda ise iletişim ortaya çıkar. İLETİŞİM SÜRECİ İletişim bir süreçte gerçekleşir: Bilgi duygu ya da düşünce akımının gerçekleştirildiği ve davranışta değişiklik yaratan bu sürece İLETİŞİM SÜRECİ denir. İletişim sürecinin beş temel öğesi vardır: KAYNAK İletişim süreci içerisindeki kişilerden iletişimi başlatan kişiye verici kişi denir. Verici herhangi bir durumda diğer insanlara düşünce ve duygularını aktarma girişiminde bulunan kişidir. Bu nedenle verici kendi duygu ve yaşantılarını alıcı durumunda olanların bütün duyularına ulaşabilecek biçime getirmeye çalışır. Vericinin yoğun ve etkin bir iletişim kurabilmesi alıcının mümkün olduğu kadar çok duyusuna ulaşabilmesiyle mümkündür. Örneğin yüz yüze iletişimde sözlü mesajlara göz ilişkisi ve dokunma eşlik edebilir. Bir öğretmenin ders anlatırken dikkati dağılan öğrencisinin omzunu tutması onun derse olan ilgisini arttırır. Genel iletişimlerde yazılı malzemenin verilmesi slayt ve film gibi görsel malzemenin kullanılması farklı duyulara ulaşılması sebebiyle anlatımı zenginleştirir. Vericinin aktardığı duygu ve düşüncelerde o olay öncesindeki ihtiyaç ve beklentilerinin - geçmiş yaşantılarının - rolü çok önemlidir. Vericinin iletişim odağı olan duruma ilişkin algılar onun sözlü ve sözsüz mesajlarının hem içeriğini hem duygusal tonunu belirler. Kişi algıları doğrultusunda yaptığı değerlendirmeleri aktarma noktasına geldiğinde kaynak kişi olarak iletişimi başlatır. Bütün iletişimlerde anlamın kodlandığı bir mesaj bunu gönderen bir verici ve mesajın kodunu açan bir veya birkaç alıcı vardır. Örneğin ana-baba ve çocuk ilişkisinde iletişim iki kişi arasında kurulurken bir sanat toplantısında veya bir konferansta çok sayıda alıcı bulunur. Verici ve onun gönderdiği mesajlar aynı olduğu halde her alıcını kod çözme süreci kendisine özgüdür. Bu sebeple herkes toplantıdan farklı bir izlenim ve yorumla çıkar. Kişiler arası iletişimde kaynağın tutumları yetenekleri sosyal rolleri sosyal statüsü benlik kavramı karşısındakine ilişkin algıları konuya ilişkin bilgi düzeyi gibi faktörler mesajın oluşturulma ve iletilme süreci üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Aynı biçimde bu faktörler mesajın alınıp yorumlanmasını da belirlemektedir (2) ALICI (HEDEF): Mesajın ulaşması istenen kişi kurum ya da topluluklardır. Alıcıdan kaynağın kodladığı anlamı alıp çözmesi ve değerlendirmesi beklenir. Anlam bakımından etkin olan üç temel faktör vardır. İlişkinin biçimi ilişkinin bağlamı ve ilişkinin amaçları. Bunlar iletişimde yer alan kişilere ve iletişimin yapıldığı ortama bağlı olan faktörlerdir. a) İlişkinin Biçimi : Anlamı kodlama konusunda iletişim içindeki kişilerin temsil ettiği statü roller ve durum önemli bir işleve sahiptir. Örneğin insan kızgınlığını sevgilisine eşine çocuğuna amirine ya da arkadaşına çok farklı biçimde aktarır. b) İlişkinin Bağlamı : Yer zaman yaş gibi faktörler de anlam kodunu etkileyen diğer özelliklerdir. Aynı şekilde iletişim yeri ve zamanı kodu hem oluşturmamızda hem de açmamızda etkilidir. Örneğim bir anne çocuklarına olan kızgınlığını misafirlerin yanındayken veya yalnızken birbirinden oldukça farklı biçimde ortaya koyar. c) İletişimin Amaçları : Olumlu iletişimde ve iletişimin etkin bir biçimde sürdürülmesinde ilişkinin amacı çok önemli rol oynar. Verici kişi ile alıcı kişinin amaç ve ilgileri anlamın kodlanmasını belirleyen temel bir özelliktir. Verici kişi için amaçlar : sorun çözmek anlatmak işbirliği disiplin altına almak etkilemek bilgi vermek ikna etmek farklı görüşleri açmak değiştirmek yön vermek karşı koymak örgütlemek denetlemek paylaşmak haddini bildirmek ve aşağılamak olabilir. Alıcı kişi için amaçlar : anlamak tartışmak değerlendirmek öğrenmek işbirliği paylaşma vb. olabilir. İşte bütün bu noktalardaki amaçların olumlu olması yapıcı bir iletişim olumsuz olması ise yıkıcı bir iletişimin ortaya çıkmasına sebep olur. (3) MESAJ (İLETİ-HABER): Bir yaşantıya ait duygu ve düşüncenin kodlanarak sözlü sözsüz veya yazılı bir anlatımla alıcı kişiye ulaşmasını sağlayan sembollere mesaj denir. Mesaj bir vericiden çıkan duygu ve düşüncelerin alıcının duyu organlarınca algılanmasına yöneliktir. Mesaj alıcıya ait ne kadar çok duyu organına ulaşırsa anlatım o ölçüde olur. Bu sebeple görme işitme dokunma ve hatta koku ile ilgili faktörlerin iletişimde yer alması mesajı güçlendirir. Böylece mesajı alacak kişideki bütün alıcılara ulaşma ve onları besleme imkanı oluşur. Grafik anlatım yazıda kullanılan sözlü anlatım konuşmada kullanılan sembollerle sözsüz anlatım da bedenimizle oluşturduğumuz işaretlerle ifade edilir. Beden dilimiz jestler mimikler oturuş duruş gibi çeşitli tavırlarla kendini ortaya koyar. İnsanlar arası iletişimde bireyin durumuna ilişkin değerlendirmelerini taşıyan bu aracılara sözsüz mesajlar denir. Sözsüz mesajlarla taşınan bu anlatım biçimine de sözsüz iletişim denir. (4) KANAL: Kaynağın mesajını alıcıya ilettiği araç ve yoldur. Kullanılan kanala göre beş duyu organı gibi doğal araçlar ya da kitle iletişim araçlarıyla iletişimden söz edilebilir. Önemli olan istenilen etkiyi yaratacak kanal veya kanalları tespit etmektir. (5) GERİ BİLDİRİM (YANSIMA-FEED BACK): Bütün iletişimlerde kaynağın en çok üzerinde durduğu konudur. Alıcının mesajı çözüp değerlendirmesinden sonra yeni bir mesaj kodlaması ve geri bildirim yapması önemlidir. Kaynaktan gelen mesajın alıcı tarafından nasıl anlaşıldığı ancak geribildirim mekanizmasıyla öğrenilir. Mesajın alıcıda yarattığı etki ve alıcının iletişime katılarak aldığı yer de ancak geri bildirimde ortaya çıkar. Alıcı tarafından geri bildirim verilmemesi iletişimi engeller.En hızlı geribildirimler ise yüz yüze iletişimde olur. Doğru ve sağlıklı bir iletişim için geri bildirimde yer alması gereken özellikler şunlardır: 1.Vericiyi tam olarak dinlemek ve anlamaya hazır olmak 2. Kelimelerin içeriğine ve aktarılmak istenen duygulara açık olmak 3. Kelimelerin sözlük anlamları dışında vericide ne anlama geldiklerini tanımayı istemek 4. Kodu açılan mesaj ile kodlanan mesajın anlam bütünlüğünü kontrol etmek 5. Ana konuyu kaçırmamak. Özetlemeler yapmak 6. İletişimi önyargı ve dirençle kesmemek 7. Vericinin duygularını anlayabilmek farklı insanların bakış açılarından bakmayı başarabilmek 8. Üzerinde fikir birliği olmayan noktalardan önce anlaşılan noktaları açıklığa kavuşturmak 9. Üzerinde fikir birliği olmayan konuların ele alınışında kelimeleri ve bedeni kontrol etmek. Duygusal gerginliğin bedene ve ses tonuna yansımasını önlemek 10. Karar anında bile iletişimi kapatmadan doğru dinlemek ve sağlıklı geri bildirimleri sürdürmek çabasından vazgeçmemek İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ İletişimin temel özellikleri şunlardır: (1) İletişimde ilk izlenim (başlangıç) önemlidir. Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk izlenimin oluşmasında karşılaşılan kişinin beden dilinden kullandığı kelimelere ve kişinin taşıdığı bütün aksesuarlardan içinde bulunduğu fizik ortam nesnelerine kadar bir çok faktör etkilidir. İşte bütün bu faktörler algılayan kişi tarafından kendi özellikleri norm ve değerleri doğrultusunda YORUMLANIR ve karşıdaki kişi hakkında bir KARAR ve ETİKET oluşturur. Duruşundan hiç hoşlanmadım. Bakışını sevmedim. Bir görüşte kanım ısındı. İlk görüşte sevdim. gibi değerlendirmeler o kişiyle gelişecek iletişimin temelini oluşturur. İlk algılarımızın oluşturduğu bu yargı iletişim biçimimizde ve o kişiye yüklediğimiz değerde önemli rol oynar. (2) İletişimin temel özelliği anlayarak kavramaktır. Kendimizden farklı bir dünyayı TANIMAYA açık olabildiğimiz ölçüde karşımızdaki insanın dünyasını KAVRAYABİLİR ve bir PAYLAŞIMA geçebiliriz. Önemli olan karşımızdakini değer ve davranışlarıyla ANLAMAYA hazır olmaktır. (3) İletişim kişiye değil kişiyle yapılır. İletişim ÇİFT TARAFLI bir süreçtir. Taraflardan biri aktif olduğu halde diğeri olaya katılmazsa iletişim kopar. Kişilerin aynı ortamda bir arada olmaları iletişim içinde oldukları anlamına gelmez. İletişim süreci her iki tarafın da iletişimde AKTİF rol almalarıyla sürer. (4) İletişim bir bütündür. İletişim biçiminin ÖZELLİKLERİ ve iletişim SÜRECİ iletişimin birbirinden ayrılmayan parçalarıdır. İletişimi yalnızca sözler ya da sadece eller gözler vb. tek bir kesit alarak değerlendiremeyiz. Sözlü iletişim içeriğinin sözsüz iletişim işaretlerinin bulunulan ortamın kullanılan kaynakların hepsini bütün halinde ele almak gerekir. İLETİŞİM TÜRLERİ SÖZLÜ SÖZSÜZ VE YAZILI İLETİŞİM -SÖZSÜZ (BEDEN DİLİNDE ) İLETİŞİM a. Sözsüz (Beden Dilinde) İletişim Kavramı: Sosyal psikologların uzun yıllar sürdürdükleri çok sayıda araştırmanın sonucuna göre insanların birbirleriyle yüz yüze kurdukları ilişkilerde sözsüz mesajların etkisi % 90 oranındadır. Sözsüz mesajlar jestler göz ve baş hareketleri beden duruşu yüz ifadeleri mesafe temas gibi BEDEN DİLİ ÖGELERİYLE ifade edilir. Bu mesajlar düşmanlık sıkıntı güven saldırganlık hoşlanma vb. gerçek duygu ve tavırları yansıtmak konusunda söylenen kelimelerden çok daha önemli rol oynarlar. Sözle ifade edilmeyen bu mesajlar özellikle diğer insanlar üzerinde yaratılan ilk izlenim sırasında çok önemlidir. Dünyada tekrarlanamayacak tek şey İLK İZLENİMDİR. İnsanlar üzerinde yarattığımız ilk izlenim 30 saniye içinde oluşur. Bu süreyi bilinçli olarak kullanmak karşımızdakiler üzerinde istediğimiz izlenimin doğmasına imkan vermektedir. Beden dilini incelemek insanlar arası ilişkilerde sözsüz iletişimle ilgili algı ve anlayışları artıracaktır. Böylece birey yüz yüze kurduğu ilişkilerde söze dökülmeyen ipuçlarından yola çıkarak kendisini ve çevresi ile ilişkilerini tanıyacak ve geliştirecektir. Bu da kişiye yüz yüze ilişkilerde daha başarılı ve diğer insanlara karşı daha hoşgörülü olma imkanı verecektir. İnsanlar konuşarak anlaşmayı geliştirmeden önce beden dilleriyle anlaşırlardı. Beden dili insanların ilk anlaşma aracı ve ilk dili olmuştur. Bedenlerinin dili aracılığıyla insanlar duygularını düşüncelerini isteklerini ihtiyaçlarını ve ruhsal zenginliklerini başka insanlarla paylaşmışlardır. Yüz kaslarının anlatım amaçlı kullanımı MİMİKLERİ baş el kol ayak bacak ve bedenin kullanımı da JESTLERİ oluşturur. Sözsüz İletişimin Özellikleri 1- Sözsüz İletişim Etkilidir : Duygu ve ilişkiyle ilgili en etkili mesajlar sözsüz mesajlardır. 2- Sözsüz İletişim Duyguları Belirtir : Düşünceler sözlü iletişimle duygular sözsüz iletişimle en rahat ifade edilir. 3- Sözsüz İletişim çift Anlamlıdır : Çoğu kez kişinin sözlü ve sözsüz mesajları farklı anlamları vurgular. Sinirli olan kişinin yüz ifadesi sesinin tonu ve bedeni kızgınlık dolu mesajlar gönderdiği halde sözleri bu kızgınlığı saklamaya çalışabilir. Bir konuşma görüşme ve tartışmada kişi gerginliğini saklamaya çalışabilir birinin kendi hakkında üzülmesini istemediği anlar olur yada kendini düşündüğünden daha cazip göstermek isteyebilir. Bu çelişkileri kendinde ve başkalarında yakalamasını öğrenen kişi insan ilişkilerinde daha güçlü bir duruma geçmeye başlar. 4- Sözsüz İletişim Belirsizdir : Sözsüz iletişim bireyin duygularını daha iyi yansıtabildiği halde değişik yorumlara açık olduğundan hemen bir sonuca varmak doğru değildir. b)Sözsüz İletişim Grupları: İnsanlar konuşma ve yazı olmaksızın birbirlerine birtakım mesajlar iletirler. Bu iletişimde insanların ne söyledikleri değil ne yaptıkları ön plana çıkar. Sözsüz iletişim kendi içinde dört gruba ayrılır: (1)-Yüz ve Beden (Jest ve mimikler):Yüzümüzle yaptığımız hareketler mimimkleri el kol hareketlerimiz ise jestlerdir. Yüzümüzdeki ifade el ve beden hareketlerimiz bedenimizin duruşu ve göz temasımız sözsüz iletişimde önemli yer tutar. Yüz ve beden ifadeleri istemli ya da istemsiz yapılır. Başı evet-hayır anlamında sallamak kaşları kaldırarak hayır dudakları büzerek belki demek ya da omuzları kaldırarak umursamazlık belirtmek İSTEMLİ hareketlere örnektir. Bu tür ifadeler sözlü dil olmamakla beraber sözlü anlatımda kullanılan ifadelerle eş anlam taşıyan ifadelerdir. Bu nedenle istemli ifadeler diller gibi kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Örneğin ülkemizde başı önden arkaya kaldırmak hayır anlamını taşır. Batı ülkelerinde ise hayır demek isteyenler başlarını iki yana sallarlar. İSTEMSİZ yüz ve beden ifadelerine ise DUYGUSAL İFADE denilmektedir. İnsanların yüzlerinde aniden korku ya da hayret ifadesi belirmesi duygusal yüz ifadelerine örnek olarak verilebilir. Çeşitli kültürler arasında yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre 6 temel duygu ifadesini aktaran yüz anlatımlarının bütün kültürlerde ortak olduğunu göstermektedir. Bunlar mutluluk korku öfke hayret üzüntü ve tiksintidir. (2) Bedensel Temas: Sözsüz iletişim yollarından birisi de bedensel temastır. Farklı bedensel temaslar kurarak karşımızdakine çeşitli MESAJLAR vermeye çalışırız. Örneğin birisinin elini öpüp başımıza koyduğumuzda onun bizden büyük üstün olduğunu kabul ettiğimizi gösteririz. El sıkıştığımızda karşımızdakini kendimize en azından bir ölçüde eşit kabul ettiğimizi gösteririz. Karşımızdakinin dostluğunun bizim için özel bir önemi olduğunu göstermek istediğimizde elini avuçlarımızın arasına alarak sıkarız. Bir başka dostluk gösterme şekli karşımızdakinin koluna omzuna dokunmak yakasındaki görünmeyen tozları silkelemektir. (3) Mekan Kullanımı: İnsanlar kendi çevrelerinde oluşturdukları BOŞ MEKANLAR yoluyla da İLETİŞİMDE bulunurlar. Başka insanlara olan uzaklığımızı ayarlayarak onlara uzak ya da yakın durarak birtakım mesajlar iletiriz. Diğer insanlarla aramıza koyduğumuz uzaklık onlara karşı olan duygularımızla ilgilidir. Sevdiğimiz insanlara yakın durmayı tercih ederken daha az sevdiklerimizle aramızda biraz daha mesafe bulunmasına dikkat eder hiç tanımadığımız insanlara ise daha uzak dururuz. İki arkadaş için aralarından su sızmıyor denildiğinde yakınlık ve samimiyet dereceleri vurgulanmak istenmektedir. Sevmediğimiz biri yanımıza yaklaştığında rahatsız olur ve amma da burnumun dibine girdi deriz. Konuşurken bir arkadaşımızın ona koyduğumuz mesafeden daha uzak ya da yakın durması bizi rahatsız edebilir. Konuşma dilindeki araları açıldı sözü bu durumu güzel ifade etmektedir. Tanımadığımız biri bize bir adres sorduğunda pek çoğumuz en az bir adım uzaklaşmak isteriz. Bu davranışımızla o kişiye seni tanımıyorum bu kadar fazla yaklaşma mesajını vermiş oluruz. Kişisel mekanların (mesafelerin) kullanılışı bakımından KÜLTÜRLER ARASINDA bir takım farklılıklar bulunur. Batı ve kuzey toplumlarında mesafeler daha uzak (kişisel mekanlar daha büyük) doğu güney ve Akdeniz toplumlarında ise daha yakındır (kişisel mekanlar daha küçüktür). Yani bizimde içinde bulunduğumuz Akdeniz doğu ve güneyin insanları batılılara oranla birbirlerine yakın durmayı daha fazla bedensel temasta bulunmayı tercih ederler. Mekanların kullanılış şekli dostluğun bir göstergesi olabileceği gibi statümüzün de göstergesi olmaktadır. Genelde önde olmak yüksekte oturmak sağda oturmak yüksek statü anlamına gelir. Kişilerarası Mesafenin İletişim Sürecindeki Yeri İnsanlar içinde bulundukları mekanı gelişigüzel kullanmazlar. Birbirlerine olan duygulara göre konuşurken aralarındaki uzaklık artar yada azalır. Mesafe öneminin farkında olanlar tarafından kontrol edilebilir bir iletişim öğesidir. Bu nedenle hem yüz yüze ikili ilişkilerde hem de geniş mekan içinde bir toplulukla kurulan ilişkilerde mesafeyi bilinçli olarak kullanmak büyük yarar sağlar. Kişinin diğer insanlarla arasına koyduğu uzaklık onlara karşı olan duyguları ile ilgilidir. İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini temel olarak dört bölgede düzenlerler. a- Mahrem Alan : (Cilt teması-3 0 35 cm. mesafe) Her insanın bir psikolojik korunma sınırı vardır. Buna mahrem alan denir. 0-25 cm. yakınlık içine sadece özel duygusal ilişkimiz olan insanları alırız. Bunlar aile bireyleri eşimiz-sevgilimiz ve çok az sayıdaki yakın arkadaşlarımızdır. Bu kimselerin dışında herhangi bir kişinin bu mesafeyi aşması bizde rahatsızlık yaratır. Asansörde toplu taşıma araçlarında hissettiğimiz sıkıntı huzursuzluk duyguları mahrem alanımızın içine tanımadığımız kişilerin girmiş olmalarından kaynaklanmaktadır b- Kişisel Alan (40-80 cm.) Birbirlerini tanıyan ve rahat konuşan iki insan bu mesafede kendilerini en rahat hissederler. Kendimizi yakın hissetmediğimiz insanların girmesine izin vereceğimiz en yakın alan kişisel alandır. Sosyal ortamlarda işyerinde birbirini tanıyan ve arkadaş kabul eden insanlar birbirleriyle bu mesafe içinde ilişkidedirler. c- Sosyal Alan : (80 cm.-2 m.) İşlerin rahatça konuşulduğu resmi ilişkilerin sürdürüldüğü bölge bu çemberdir. Tanıdıklarımızla işyerindeki arkadaşlarımızla evimize gelen tamirci kapıcı gibi kimselerle kurduğumuz ilişkilerde 1 m.-25 m. arasında bir mesafede durmaya çalışırız. d- Genel Alan : '2 metre...) İki metreden başlayarak uzayan kişisel alan genel topluma açık tanımadığımız kişiler içindir.Otobüs durakları havaalanları tren istasyonları lokanta pastane vb. topluma açık yerlerde birbirlerini hiç tanımayan insanların korumaya özen gösterdikleri mesafedir. Ne var ki zorunlu koşullar nedeniyle okullarımızda öğretmenler genellikle böyle bir mesafe kullanmak zorunda kalırlar. Aradaki mesafe on metreyi geçtiği zaman karşılıklı etkileşim ve iletişim daha da zorlaşır (4) Araçlar: Kişiler arası iletişimde mesaj iletmek için başvurduğumuz yollardan birisi de birtakım araçlar kullanmaktır. Rozetler ya da takılar takarak kokular sürerek belirli kıyafetlere bürünerek çevremize çeşitli mesajlar iletebiliriz. Bu tür araçlar çeşitli anlamlar iletir ve kişiler arası iletişimde insanların birbirlerine nasıl davranacaklarını önemli ölçüde belirler. Araç ve mekan kullanımı yoluyla statü belirtmek de mümkündür. Genelde insanların statüleri yükseldikçe masaları da büyür. Masanın büyüklüğü sahibinin güç düzeyini gösterdiği gibi o kişiye ne kadar yaklaşabileceğimizi de belirler. c. Çevrede Olumlu İzlenim Yaratacak Beden Dili Özellikleri (1) Göz İlişkisi: İnsanların yüzüne bakanlar bakmayanlardan daha çok hoşa gider. İNSANLARLA ONLARI RAHATSIZ ETMEYECEK ÖLÇÜDE ANCAK MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK GÖZ İLİŞKİSİ KURUN. (2) Yüz İfadesi: Canlı olun. Mümkün olduğu kadar SICAK VE DOSTÇA TEBESSÜM EDİN ve gülün. Yüzünüz çevrenize olan ilginizi yansıtsın. Donuk ve ifadesiz gözükmekten kaçının. (3) Baş Hareketleri: Karşınızdaki konuşurken sık sık başınızı hafifçe aşağı yukarı hareket ettirerek ONU DİNLEDİĞİNİZİ VE ANLADIĞINIZI HİSSETTİRİN. Söylenenleri kabul edip etmemeniz önemli değildir sizinle konuşana ANLAŞILDIM duygusu yaşatın. Başınızı hafif dik tutun. (4) Jestler: Çok aşırıya kaçmadan jestlerinizi kullanın. Ellerinizi cebinizde tutmaktan ve kollarınızı kavuşturmaktan ellerinizle ağzınızı örtmekten kaçının. AÇIK VE ANLAŞILIR JESTLERİ tercih edin. (5) Postür (Beden Duruşu): Ayaktaysanız DİK durun. Oturuyorsanız sandalye ve koltuğunuzu tam olarak doldurun ve arkanıza yaslanın. Birisiyle konuşurken ve birisi doğrudan sizinle konuşurken öne eğilin ve ilginizi gösterin. (6) Yakınlık: İnsanlara daima onları rahatsız etmeyecek mümkün olan EN YAKIN mesafede durmaya gayret edin. (7) Yöneliş: Daima konuştuğunuz veya SİZİNLE KONUŞAN İNSANA DÖNÜK durun. İkiden fazla insanla bir grup oluşturuyorsanız sizin için önemli olanların dışındakilere merkezinizi kapatmayın. MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK KİŞİYE MERKEZİNİZİ AÇIK TUTUN. (8) Bedensel Temas: İnsanları tedirgin etmeden MÜMKÜN OLAN HER DURUMDA BEDENSEL TEMASI kullanın. Özellikle sizden gençlerle aynı cinsiyetten olanlarla sizden daha alt statüde olanlarla bedensel temas kurmak için her fırsatı değerlendirin. (9) Dış Görünüş: GRUP NORMLARINA TOPLUMSAL ROL VE STATÜNÜZE UYGUN GİYİNİN. Giyiminize mümkün olduğunca renk katın. Kadınlar erkeklerden daha çok renk kullanabilir. Saç ve el bakımınıza özen gösterin. Kendinize gösterdiğiniz özen kendinize verdiğiniz değerin ifadesidir. Günlük tıraşını olmamış bir erkek bıraktığı olumsuz izlenimle ilgili başka bir neden aramamalıdır. SÖZSÜZ İLETİŞİMDE RENKLERİN ÖNEMİ Renklerin iletişimde toplumsal kültürel ve siyasal anlamları farklıdır. Renklerin kullanımı kültürden kültüredönemden döneme inançtan inanca değişir. Renkler ve psikolojik etkileri: Mavi:Derin duyguların ifadesidir.Sevgiye duyguya güzelliğe yöneliktir.Güven ve sadakat içerir. Mavi güveni simgelersakinleştiricidir Mavide asaletin ciddiyetin varlığı aranır. İnsanların konsantre olmaları ve kendileri ile baş başa kalmaları gereken ortamlarda mavi rengin kullanılması önerilir. Sakinleştirici bir renktir. Kırmızı: Kırmız en uç renklerden biri sayılmaktadır. Dışa dönüktür lider renktir gücü kuvveti simgeler agresif ve saldırgan bir renktir. Duygusal tepkilerin anlatılması çok güçlüdür.Yaşam enerjisidir sevgş ve nefreti içerir. Tehlikeyi ve tedbirli olmayı içerir. Dinamik bir renktir. Sıcak bir renktir neşe canlılık ve iştah telkin eder. Gıda şirketleri bu yüzden genelde kırmızıyı tercih ederler ( Ülker – Cola gibi) Saltanatın ve iktidarın rengi olarak kabul edildiğinden asilzadelerin generallerin padişahların rengi olmuştur. Sarı: Sarı en parlak temel renktir. Güneşin parlaklığının ve sıcaklığının simgesi sayılmıştur. Açıklık ve berraklıktır canlılık ve iyimserlik içerir. Neşeli ve sempatiktir. Sarı en genel anlamda umutlu olmaktır.Sarıda önemli olan girişimden devam eden işten kişisel olarak zevk almaktır. Yeşil:Yeşil enerji yüklüdür. Genel olarak iyimserdir. Durgundur üstünlük ve özgüven duygusu verir. Dakiklik tamlık ve mantık doğtruluğu yeşilin tamamlayıcılarıdır. Yeşil düzenliliktir otoritedir. Turuncu: Turuncu dışa dönüktür iyimser bir renktir sıcakkanlılığın girişkenliğin iyimserliğin ve coşkunun rengidir. Mor:büyülü bir renktir.Çekicidir duyarlılığın rengidir. Soğukkanlılık tokgözlülük ve aldırmazlık morun özelliklerindendir. Ezilmişlerin incinmişlerin kırılmışların iç dünyalarını ifade etmekte kullanılır. Korku terör stres şok gibi durumlarda özellikle tercih edilir. Siyah:İnsanların belleğinde en olumsuz izlenimler bırakan renk sayılmaktadır.Mutsuz bir sonu çağrıştırır.Karanlıkta yalnızca siyah vardır. Karamsarlık ve kötümserlik siyahım özelliklerindendir. Matem rengidir. Giysilerdeki siyah yalnızca matemi içermez ayrıca ağırbaşlılığı resmiliği simgeler. Siyah gerilimdir enerji ve güç deposudur. Karşı koyuş ve reddediştir. Kahverengi: Kahverengi algılamayı temsil eder.Yoksunluğun yoksulluğun rengi sayılmaktadır. Gri: Gri sis rengidir. Ölçülü olmayı iddiasız olmayı ifade etmektedir. İlgi çekmekten kaçınan insanların rengidir. Gri meraklı ve araştırıcı olmayan kişiliğe uyar. Cansız bir sükunettir. Bitkinlik tükenme ve özel stres durumlarında gri bir gereksinim haline gelir. Gri yanında yer aldığı renklerin belirginliğini arttırır. Beyaz: Beyaz en üst düzeydeki açıklıktır. Tertemiz bir başlangıç ve iyilik dolu gelişme beyazla simgelenir. Beyaz onaylayıcıdır umut dağıtır işbirliğine yatkındır. Saflığı açıklığı ve doğruluğu ile her zaman dürüstlüğün simgesidir. Masumiyeti simgeler ferahlığı yayar.Aydınlık genişlik ve büyüklük içerir. Soyludur barışçıl ve adildir. YAZILI İLETİŞİM Yazı insanın ve toplumların geçirdiği toplumsal ve kültürel evrim sürecinin sonucudur. Yazı merkezi bürokrasi ve taşra örgütleri arasında toplumsal yaşamın temel ilkelerinin siyasi otorite tarafından eş güdümlenmesi olanağı sağlamıştır. Yazılı iletişim mektuplar memorandumlar raporlar özetler makaleler tutanaklar basın bildirileri basılı notlar ve bilgisayar ağı gibi elektronik ortamda gönderilen çeşitli yazılı mesajları içerir. Bunların yanında araştırma raporları özel raporlar muhasebe raporları gelişme raporları geçici raporlar mektuplar telgraflar bültenler yıllık raporlar gibi malzemelerden oluşmaktadır. Yazılı iletişim sözlü iletişime göre alıcının onu okuması yorumlaması ve cevaplandırması nedeniyle gecikmeli olarak kurulur. Yazma belli bir zaman alsa bile sözlü iletişimde var olan bir çok problem yazılı iletişimde yoktur. Yazılı iletişim yöneticiler tarafından çok tercih edilmemektedir çünkü yazılı iletişimde otorite zayıftır.Yazılı iletişim zor ve zaman kullanımı bakımından sözlü iletişime göre bazı dezavantajları vardır. Bunun yanında göndericinin mesajını yeniden gözden geçirip kontrol etmesi bilgileri toplaması ve özümsemesi gibi avantajları vardır. Yazılı iletişim ayrıntıların önemli olduğu durumlarda tercih edilir. Yazılı iletişim araçları mektup rapor tutanak dilekçe özgeçmiş vs. dir. SÖZLÜ İLETİŞİM Sözlü iletişim konuşma dili olarak da adlandırılır.Sözlü iletişim yüzyüze görüşmeler toplantılardaki konuşmalar sözlü brifingler halka hitaplar sözlü sunumlar telefonla yapılan görüşmeler eğitim kursları konferanslar resmi konuşmalar gibi çeşitli biçimlerde kurulur. Gönderici ve alıcı arasındaki konuşmanın her türü sözlü iletişimdir. Sözlü iletişim yüzyüze interaktif biçimde olabileceği gibi radyo televizyon ve telefonla da olabilir. Sözlü iletişin birincil iletişim biçimidir. İletişimde sözlü iletişim dil ve dil ötesi olmak üzere ikiye ayrılır. Dil ile iletişimde kişiler ürettikleri bilgileri birbirine iletirler. Dil ötesi iletişim ise sesin niteliği ile ilgilidir ses tonu sesin hızı şiddeti hangi kelimelerin vurgulandığı duraklamalr vb. özellikler dil – ötesi iletişim sayılır. Dil ile iletişimde kişilerin ne söyledikleri dil – ötesi iletişimde nasıl söyledikleri önemlidir. Karşımızdakilerin söylediklerinin kapsamı kadar ses tonundaki canlılık da bizi ilgilendirir. Sözlü iletişimin bir çok avantajı vardır verilen haberin anlaşılma derecesi denetlenebilir soru sorulabilir verilen cevaplar kontrol edilebilir ve anlaşılmayan konu varsa açıklık getirilebilir. Eş zamanlı olarak geri bildirimde bulunulabilir. Sözlü iletişimde söylenen bir kelimenin yazıya oranla yanlış anlaşılma ihtimali yüksektir. Sözlü mesajların unutulma ve değişikliğe uğrama yönü de vardır. Etkili bir Konuşmada Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler Konuşma için bir amaç seçiniz. Ne söyleyeceğinizi hazırlayınız ve planlayınız. Endişelerinizi coşku ve göz iletişimi ile yok ediniz. Sözcükleri değil düşüncelerinizi düşününüz. Sesinizin yüksekliğini ayarlayarak otorite kurunuz ve günlük konuşmadan daha ağır bir tonda konuşunuz. Ayrıntılara girmeyiniz. Vurgulamak istediğiniz noktaları netleştiriniz. Dinleyicilere tepegöz saydam not vb. bakabilecekleri malzemeler sağlayınız Bütün rahatsız edici tavırlardan kurtulunuz. Gösterişten kaçınınız. Dinleyiciye dinleme dışında yapabileceği bir şeyler sununuz. Somut ve sınırlı olunuz. Ana noktaları örnek ve gözlemlerle güçlendiriniz. İLETİŞİM ŞEKİLLERİ İletişim beş grupta toplanabilir: Kişi içi iletişim kişiler arası (yüzyüze iletişim) Grup iletişimi örgüt iletişimi ve kitle iletişimi. (1) Kişi-içi iletişim: Bir insanın düşünmesini duygulanmasını kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını iç gözlem yapmasını rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesini bir iç iletişim sayabiliriz. İnsanlar KENDİ İÇLERİNDE bir takım MESAJLAR ÜRETEREK ve bunları YORUMLAYARAK kişi-içi iletişimde bulunmaktadırlar. Hem kaynak hem de alıcı kişinin kendisidir. Kişinin dışarı çıkarken yağmur yağacağını düşünerek yanına şemsiye almasını buna örnek olarak verebiliriz. KİŞİLERARASI İLETİŞİM: YÜZYÜZE İLETİŞİM Yüzyüze iletişim KAYNAK ve ALICININ AYNI ANDA AYNI MEKANDA kurdukları iletişim türüdür. Kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu KARŞILIKLI iletişimdir. Bu tür iletişimde kişiler bilgi/sembol üreterek bunları birbirlerine AKTARARAK ve YORUMLAYARAK iletişimi sürdürürler. İnsan ilişkilerinde EN ETKİLİ İLETİŞİM YÖNTEMİ yüzyüze iletişimdir. Zaman ve imkanlar elverdiği sürece insanlarla kişisel ve yüzyüze temaslar kurulmalı uzaktan ve dolaylı ilişkiden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Yapılan bir araştırmaya göre bir iletişimin kişiler arası iletişim sayılabilmesi için 3 şart aranır: 1. yüz yüze olması 2. katılımcılar arasında bir mesaj alışverişinin olması 3. söz konusu iletişim sözlü veya sözsüz nitelikte olmasıdır. Yüzyüze iletişim JEST ve MİMİKLERLE güçlenir. Araya herhangi bir aracı girmeksizin olayların tüm açıklığıyla görülmesini ve yanlış olan bir davranışın yerinde ve zamanında düzeltilmesini sağlar. Bugün olayların büyük bir çoğunluğunun dedikodular sonucu ortaya çıktığı varsayılırsa bu kuralın insan hayatında da ne derece önem kazandığı kendiliğinden anlaşılır. b. Yüzyüze İletişimin Öğeleri: Yüzyüze iletişimin kolayca kurulması ve verilmek istenen mesajların hedefe ulaşması için yüzyüze iletişim öğeleri tamamlanmalıdır. Bu öğeler (1) Konuşma konusu (2) Konuşmacının özellikleri (3) Dinleyicinin bilgi düzeyi (4) Dinleyicinin psikolojik yapısıdır. Konuşma konusunun dinleyiciler için ÖNEMLİ VE İLGİ ÇEKİCİ bir konu olması konuşmacının YETENEKLİ oluşu dinleyici kitlesinin DİNÇ DİKKATLİ VE İLETİŞİME HAZIR bulunması dinleyicilerin EĞİTİM VE KÜLTÜR DÜZEYİNİN İLETİŞİME UYGUN bulunması yüzyüze ilişkiyi mükemmelleştiren öğelerdir. Başarılı bir iletişim olması için bu öğelerdeki eksiklikleri giderici çalışmalar yapılmalı ve ondan sonra yüzyüze iletişim kurulmalıdır. c. Yüzyüze İletişimi Engelleyen ve Kolaylaştıran Davranışlar Yüzyüze iletişimde insanlara karşı olan tutum ve davranışlarımız onlarla kuracağımız ilişkinin niteliğini ve geleceğini belirler. İnsanlardan aldığımız karşılık onlara karşı takındığımız tavır ve tutumlarla ilgilidir. İnsan ilişkilerini engelleyen ya da kolaylaştıran bazı davranışlar şunlardır: (1) Elleri kenetlemek kolları kavuşturmak bacak bacak üstüne atmak ve geriye doğru yaslanarak oturmak ilişkiyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bunların aksine KOLLARI KAVUŞTURMADAN BACAK BACAK ÜSTÜNE ATMADAN OTURMAK ve ELLERİ AÇARAK ÖNE DOĞRU EĞİLMEK ise açık bir insan olduğumuz izlenimini yaratır ve ilişkilerimizi kolaylaştırır. (2) Karşımızdaki kişinin yüzüne bakmadan ve gözleri kaçırarak konuşmak o kişide kendisine değer verilmediği duygusunu doğurur ve ilişkiyi zorlaştırır. KARŞIMIZDAKİNİN YÜZÜNE BAKMAK ve mümkün olduğu kadar GÖZ TEMASI KURMAK ise ilişkiyi olumlu yönde etkilemektedir. (3) İletişim halinde olduğumuz kişinin adını öğrenmemek adı yerine ona siz beyefendi hanımefendi gibi kişisel olmayan ifadelerle seslenmek ilişkiyi olumsuz etkiler. Oysa konuştuğumuz kişinin adını ilişkinin başında öğrenir ve kullanırsak karşımızdaki bize karşı yakınlık hisseder. Bütün dünyada ve bütün dillerde insanlar için en güzel kelime KENDİ İSMİDİR. (4) İnsanların en başta gelen amaçlarından biri ANLAŞILMAK tır. Karşımızdakini ifadesiz bir şekilde dinlersek onu anlayıp anlamadığımızı düşüncelerini paylaşıp paylaşmadığımızı anlayamaz ve bundan rahatsız olur. Oysa karşımızdaki kişi konuşurken EVET ANLIYORUM vb. gibi sözleri yapmacık olmayan bir ses tonu ile söyler ya da başımızı sallayarak onu dinlediğimizi belirtirsek ona ANLAŞILDIM duygusu yaşatmış ve ilişkimizi de geliştirmiş oluruz. (5) Karşımızdaki kişiyi eleştirmek ve yargılamak açık sözlülük sloganı altında hatalarını yüzlerine sert bir ifadeyle söylemek ve onlardan değişmelerini beklemek ilişkiyi olumsuz yönde etkiler. İnsanları olduğu gibi kabul etmek yargılayıcı ve sürekli hata arayıcı olmamak eleştiri yapılacaksa bile önce OLUMLU YÖNLERDEN başlayıp İNSANI DEĞİL DAVRANIŞLARINI ELEŞTİRMEK ise daha olumlu ilişkiler geliştirmemizi sağlayacaktır. (6) Karşımızdakinin fikirlerine önem vermek onu konuşmaya teşvik etmek de önemlidir. Konuştuğumuz kişi ne kadar KONUŞMA FIRSATI bulursa söylenenleri o kadar ilgi ile dinler. (7) Olaylara sadece kendi açımızdan değil karşımızdakinin bakış açısıyla da bakabilmek (EMPATİ KURMAK) gerekir. Böylece onun psikolojisini tahmin ederek tepkisini daha objektif değerlendirebilir ve olumlu bir ilişki geliştirebiliriz. (8) Ayrıca bir sorunun cevabını bilmediğimizde bunu açıklıkla dile getirirsek bir hata yapınca bunu içtenlikle kabul edersek insanları anladığımızı ve önem verdiğimizi hissettirirsek insanlarla olumlu ilişkiler geliştirme bakımından önemli adımlar atmış oluruz. KENDİNİ TANIMA Kendini tanımabedenimizindüşüncelerimizin duygularımızın birbirleriyle ilgili ilişkilerini kurabilme kendimizdeki duygusaldüşünseldavranışsal süreçlerle ilgili anlayış geliştirme olarak tanımlanır. Ses tonumuzun ve davranışlarımızınyani iletişimde mesajlarımızın %90’ının kontrolünü elimizde tutabilmemiz ancak kendimizi tanımamızla olasıdır. Kendini tanıyan kimseçevresindekilerden nasıl etkilendiğini ve çevresindekileri nasıl etkilediğini bilir.Bu bilgilere dayalı olarak kendi iletişimini yönetebilme olanağına sahip olur.Kendini tanıyan kişi sorunlar karşısında kullanabileceği başetme yöntemine hızla karar verebileceğinden sorun çözmede başarılı olacak kendi kapasitesini tanıyabildiğinden kendini gerçekleştirme gereksinimini karşılayabilecektir. Kendini tanıma birbiri ile bağlantılı dört temel boyutta gerçekleşir: 1.Psikolojik boyut İnsanın duygularını Güdüleyici faktörleri Ne tür streslerden etkilendiğini Benlik kavramını-kişiliğini tanımasıdır. 2.Fiziksel boyut İnsanın fiziksel durumunu Fiziksel potansiyelini Beden imgesini tanımasıdır. 3.Çevresel boyut İnsanın sosyal çevresindeki ilişkilerinin ve iletişimin farkında olmasıdır. 4.Felsefi boyut İnsanın Yaşam ve ölüm’e verdiği anlamıninsana ilişkinkendine ilişkin değerlerininanışların farkında olma anlamındadır. Kendimizle ilgili görüşlerimizin temelleri Freud’a göre 0-1 yaş döneminde atılmaktadır.Dört-beş yaşına geldiğimizde kendimizle ilgili tutarlı bir görüşe sahip olduğumuz belirtilir.Anne-baba ile ilişkimizin sahip olduğumuz görüşü şekillendirici etkisi oldukça kalıcıdır.Anne babası ile ilişkinin izleri yetişkin insanın kendi dünyasını algılama biçimini yaşam boyu etkileyebilir.Ebeveynlerimiz yaşamımızdaki diğer insanlar hakkında nasıl düşünmemiz gerektiğini bize öğretir.Bu nedenle yeni ilişkiler ve yeni çevrede bulunma kendimizle ilgili görüşümüzün sürekli biçimlenmesine neden olabilir.O halde psikolojik- çevresel ve felsefi boyutta kişisel özelliklerimiz iletişim süreci içinde sürekli gelişir.Benliğimizdeki değişim ve gelişimi kendimizi tanıdığımız ölçüde kontrol edebiliriz bu kontrol ben idealimize ulaşma olasılığını yükseltir.Ben idealine ulaşarak benlik saygımızın artışını sağlayabiliriz. Çocukluk yaşantılarımızdaki koşullanmalardan etkilenen benlik bilincimiz bize bazı sınırlamalar getirebilir. İdealize ettiğimiz benliği belirleyebilir.Örneğin çocukluk dönemlerinden bu yana kendini çekingen tanıyan birey bu tanıma uymak için farkında olmadan elinden geleni yapar.Benlik bilincimizin oluşturduğu sınırlamaların farkına varma olumsuz yönlerimizle yüzleşebilmedavranışlarımızın anlamını büyük ölçüde fark edebilmebizi etkileyen fizikselfelsefiçevreselpsişik etkileri bilme kendini tanıma olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalar gözden geçirildiğinde hiçbir insanın kendini tam olarak tanıyamayacağı ancak tanımak için çaba sarfedileceği söylenebilir. Kendini iyi tanıyan-iyi ilişkiler kurabilen insanlar açık insanlardır.Açık insanlarolduğu gibi görünen-göründüğü gibi olan insanlardır.Açık olmatüm düşünce ve sırlarımızı ortaya dökmek değiliçinde bulunduğumuz zaman diliminde o andaki etkileşimimizleilgili duygu-düşüncelerimizi açıkça ortaya koymaktır.İnsanların açık iletişim kurabilmeleri kendilerini tanımalarına bağlıdır. Kendimizi tanımada ilk adım başkalarının verdiği geribildirimlere açık olmamız kendimizi ifade edebilmemiziyi bir dinleyici olmamızilettiklerimizin yarattığı etkiyi farketmemizdir. Duygularımızı tanımamız davranışlarımızı tanımamızdan daha güçtür. Duygularımızı tanıyabilmek için •Seçebildiğimiz duyguları isimlendirmemiz gereklidir. •Seçebildiğimiz duyguları birileri ile paylaşmamızen azından yazmamız gereklidir. •Duygularımızı dinleyebilecek birini bularakduygularımızın anlaşıldığını hissetmemiz gereklidir. •Zaman zaman onaylanmayacak duygularımızın varolabileceğini kabullenmemiz gereklidir.İletişimin ve yaşanan duygunun kaydedilmesidir. •Bir insanın davranışından etkilenerek yaşadığımız duyguyu açıklama denemeleri yapmamız gereklidir.Bunu yapabildiğimizde yaşadığımız duyguları inceleme çabamız artacaktır. Kendimizi tanıyabilmeyi amaçladığımızda aşağıdakileri yapmamız uygun olacaktır • İnsan ilişkileri insan davranışları ve doğası konusunda bilgi edinmeye çalışmalıyız. • Kullandığımız savunma mekanizmalarını olumlu-olumsuz olarak irdelemeliyiz. • Kendimizin ve başkalarının davranışlarını açık görüşle soruşturan bir bakış geliştirmeliyiz. • Kendimizi ve çevremizi dikkatle gözlemeli yaşantıdan anlam çıkarmayı öğrenmeliyiz. •Çeşitli sorunlara gösterdiğimiz tepkiler duygu- davranış ve tutumlarımızla yüzleşmede bilinçli ve dürüst davranmalıyız. •Çeşitli durumlar karşısında anlayış- sezgi-gözlem ve duygularımızı araştırıp-inceleyipdeğerlendirmeliyiz. •İnsan davranışları ve insan ilişkileri alanında bilgiyle donanık kişilerle gözlem ve yaşantılarımızı tartışmalıyız. Kendimizi tanıyabilme de ön koşul olumsuz-beğenmediğimiz yönlerimizle yüzleşmeye hazır olabilmemizdir.Olumsuz yönlerimizi inkar etmemiz değişmeye hazır olmadığımızın belirtisidir.böyle bir durumda enerjimizin büyük bir kısmı benliğin savunulması ile tükenebilir.Değişim güçtür.özellikle kendimizi görüşümüzündolayısıyla ilişki tarzımızın değişmesi durumunda çevremiz bizi eski durumumuza döndürmek için çabalayabilir.Çevrenin direnci de kişinin kendini tanıyıp değiştirme çabasını güçleştirir.Çünkü insanların mevcut sosyal benliği kabul-saygı-sevgi-ait olma gibi gereksinimlerinin karşılanmasının belirleyicisidir ve değişim bu gereksinimlerin karşılanmasını tehdit altına sokabilir.Ayrıca davranış örüntülerimiz yani belli durumlar karşısında göstereceğimiz tepkiler çocukluğumuzdan bu yana öğretilmiş birikimlerdir.bu nedenle de davranışları değiştirmek güçtür ancak imkansız değildir.İnsanlar yaşamları boyunca aldıkları farklı uyaranlarla sürekli öğrenir yavaş da olsa değişirler.Ancak bu değişimin planlı yönlendirilmesi için öncelikle değişmeye niyetli olma ve kararlı olma ve değişimin farkında olma önemlidir.Kendini tanıma ve iletişimdeki önemi ile ilgili verilen bilgiler bir süre sonra bu bilgileri edinenlerin davranışlarında izler bırakabilir.Ancak değişme isteğini yaratacak bir neden olmadığı sürece kişi kendini tanımaya çabalamayacak benlik kavramının değişimini kontrol altına alma isteği yaşamayacaktır. (3)GRUP İLETİŞİMİ Grup ortak amaç ve hedefi olan insanların hedeflerine ulaşmak için etkileşimli birbirlerinin farkından olan ve kendilerini bir grup olarak gören insan topluluğudur.Gruplar resmi-resmi olmayan birincil – ikincil veya referans grubu olabilir. Kişilerarası iletişimin en önemli yanını küçük grup iletişimi oluşturur. Grup davranışlarının temel amacı insanlar arasındaki etkileşimi sağlamaktır. Grup iletişiminde grubun büyüklüğü grup iletişimi etkilemektedir. Gruplarda iletişim merkezi ve merkezi olmayan şekilde ortaya çıkar. Merkezi iletişimde tek kişi ağın nesrinde olursa olsun mesajı gönderme ve almada anahtar bir rol oynar. Küçük gruplarda üç veya daha fazla insan iletişim sürecinde doğrudan ve etkileşimli ( interaktif) olarak iletişim kurar. Gruplar iletişimlerini yüz yüze kurabilecekleri gibi iletişim teknolojilerinden yararlanarak da kurabilirler. Grup iletişiminin etkinliğini arttırmak için takip edilecek bazı kurallar şu şekilde sıralanamaktadır: Grup üyesi iletişimde sözleri ağzında gevelerse söylenen şey önemli olsa bile söyleyiş biçiminden dolayı etkisiz kalır. Açıklamaları ifade ediş biçimi tüm grubu içine alacak biçimde olmalıdır. Birey kendini vurgulamamalıdır. Grup üyeleri düşünceleri organize ederken bunu grubun diğer üyeleriyle birlikte etkileşimli olarak yapmalıdır. Grup üyesinin düşünce ve görüşleriyle ilgili olarak söyledikleri bir ihtiyaçla bağlantılı olmalıdır. Belli bir zamanda söylenenler sadece belli bir konu ile ilgili olmalıdır. Böylece grup söylenenleri daha iyi hazmedecektir. Söylenenlerin grup üyeleri tarafından anlaşıldığından emin olmak için konuşma özlü ve üyelerin anlayacağı dille yapılmalıdır (4)ÖRGÜTSEL İLETİŞİM Örgütlerin yaşamında iletişim hayati bir rol oynar. İletişim sayesinde örgütler ve örgüt üyesi bireyler her türlü bilginin aktarılması faaliyetlerin koordine edilmesi nüfus kullanmak inanç değer ve sembolleri yetiştirmek gibi faaliyetleri gerçekleştirebilirler. İletişim bir örgütün sinir sistemi olarak kabul edilir ve örgütü bir arada tutan bir çeşit yapıştırıcı olarak da düşünülür. Geleneksel olarak örgütün yedi unsuru olduğu kabul edilmektedir. Bu unsurlar kaynak mesaj dönüşüm kanal alıcı geri besleme ve süzgeçleme etkileridir. Bu model iletişim sürecini oldukça basit bir şekilde açıklamaktadır. Gerçek süreç ise daha karmaşıktır. İletişim sürecinde mesajı alanın mesajı yorumlaması önemli bir aşamadır. Mesajın doğru anlaşılması mesajı alanın mesajın konusuna vakıf olmasına bağlıdır. Örneğin bilgisayar kullanmasını bilmeyen bir memur amirinin sayfayı indir ve bir örneğini yazdır şeklinde vereceği bir görevi kelimelerin özel anlamlarını bilmediği için anlamayacaktır.Örgütlerde temelde iki farklı iletişim sisteminin varlığından söz edebiliriz. Bunlar biçimsel ve biçimsel olmayan iletişim sistemleridir. Her ikisi de hiyerarşik sistemde mesaj iletiminde ve geri bildirim almada kullanılabilir. Yukarıdan Aşağı İletişim:Yukarıdan aşağı doğru iletişim üstlerden astlara doğru talimatların taşınmasında kullanılır. Yukarıdan aşağıya doğru iletişimin beş temel amacı: belli iş talimatlarını vermek işin anlaşılmasını ve diğer organizasyonel görevlerle ilişkisini beraberinde getirmekuygulama ve süreç hakkında bilgi sağlamakastlara onların performansı için geri bildirim sağlamakörgütün amaçlarıyla ilgili çalışanların sırrı saklaması gerektiği bir görev anlayışı sağlamak. Aşağı doğru iletişimhiyerarşik düzeyler arasındaki faaliyetleri koordine ederek irtibatın sağlanmasına da yardımcı olur. Aşağıdan Yukarıya Doğru İletişim Yukarıya doğru iletişim astlara kendi üstlerine bilgi taşımak için bir rotadır. Bazı araştırma sonuçlarına göre bu tip iletişimde mesajlar üst yönetim tarafından yeterince dikkate alınmamaktadır. Bundan dolayı da bu iletişim kanalını göz ardı edilmesi söz konusu. Yukarıdan Aşağıya Doğru İletişim Aşağıdan Yukarıya Doğru İletişim Yatay Ve Çapraz İletişim Yatay iletişim hiyerarşik sistemde aynı düzeyde olan departmanlar ya da kişiler arasında gerçekleşir. Bu tarz bilgi alışverişi etkinliklerin koordinasyonu açısından yararlıdır. Örneğin bir imalatçı şirketin daha üst kademesinde pazarlama üretim ve finans başkan yardımcıları ortak hedefe ulaşmak için işbirliği yaparlar ve faaliyetleri koordine ederler.Bu tip iletişim aynı zamanda hat ve departman idari birimleri arasında da söz konusudur.Çünkü belli bir işlevin yerine getirilmesi için teknik bilgilerin iletilmesi gereklidir. Biçimsel Olmayan Kanallar Biçimsel olmayan iletişim mevcut yapı içinde sadece belli bir bölümü temsil ettiğinden iletişimin çoğu biçimsel olmayan iletişim kanallarını tanımlamada kullanılan en yaygın terim olan söylentidir. Söylenti Her ne kadar söylenti deyişi uyduruk bilgi anlamı veriyorsa da bu yolla son derece geçerli bilgi edinmek mümkündür. Herhangi birinin ortaya attığı yarı doğru haberlerin şirket içinde dolaşmasından dolayı böyle bir izlenim mevcuttur.Biçimsel olmayan bir kanal doğruluğunu gerçekten belirlemek mümkün değildir. Ancak söylenti resmi kanallara bilgi sağlamak açısından da son derece etkilidir. Yalnızca bilgi sağlamaz aynı zamanda insanların hayal gücünü ve yorumunu da harekete geçirir. Örneğinbir erkek şef gelecek dönemde daha iyi üretim performansına sahip bayan şefler arasında kendisinin terfi şansını görmez ise yönetimin bayan şeflerin üzerinde durduğu ve onların terfi ettirileceği söylentisini başlata bilir.Bu hikaye erkek şefe iki nedenden dolayı yararlıdır:Birincisiyönetimgeriye dönerek erkek şefleri de gözönüne alarak o gözetimciyi de terfi ettirebilir. Çünkü hala bazı şirketler sadece cinsiyet ayrımına dayanan ve bayanların geçersiz terfi iddialarından ve haksızlıklarından kendilerini korumak durumunda hissettiklerinden bir stres altındadırlar. İkincisi eğer erkek şef terfi etmez ise ayrım yapıldığını ileri sürerek ortalığı karıştırmak için de yüzü olur.Her ne kadar yöneticiler biçimsel olmayan iletişim kanallarının yerine önlemek zorunda iseler de yukarıdaki nedenlerden dolayı şirket üyeleri arasında biçimsel olmayan iletişim kanallarının önemini görmek kolaylaşır. Biçimsel Olmayan İletişim Kanalları Ve Yöneticiler Yöneticiler organizasyonun amaçlarına yardımcı olmak için biçimsel olmayan organizasyonların kullanılmasına da teşebbüs etmelidirler. Resmi olmayan iletişim kanallarının kullanılmasındaki en önemli yararlardan biri de söylentinin yayılımını çok hızlı bir şekilde sağlamasıdır. Bir diğer yarar bu yollarla resmi kanallar için de veri sağlamak mümkündür. Ve son olarak diğer bir yarar da bu yöntemlerin önceden tahmin edilebilir yapısıdır. Bunu Davis şöyle açıklamaktadır. İnsanlar genellikle en son haberler ve gelişmeler hakkında konuşurlar. İnsanlar işlerini etkileyen faktörlerden söz ederler. İnsanlar tanıdıkları kimselerden bahsederler. Yerleşim olarak birbirlerine yakın ve temas halinde olan çalışanların aynı söylenti hattında olmaları doğaldır. Her ne kadar biçimsel olmayan iletişim kanalları yöneticiler tarafından kontrol edilmese de yönetime bakış açısı sağlamak açısından yönetim tarafından kullanılabilir. Başarı biçimsel organizasyonun biçimsel olmayan organizasyon ile uyumuna bağlıdır. Yönetim biçimsel olmayan iletişim kanallarının organizasyonun vazgeçilmez bir parçası olduğunu göz önünde bulundurmalı ve bunları biçimsel amaçlarına ulaşmak için kullanmalıdır. (4) KİTLE İLETİŞİMİ: Mesajın kitle iletişim araçları tarafından GENİŞ HALK KİTLELERİNE iletilmesi ve bunlar tarafından yorumlanması sürecidir. Kitle iletişiminin özellikleri: 1.Kitle iletişimi göreli olarak büyük türdeş olmayan ve kim olduğu belli olmayan izleyicilere yöneliktir. 2.İletiler açıkça iletilir genellikle izleyicilerin çoğunluğuna aynı anda ulaşacak şekilde ayarlanır ve geçicidir. 3.İletişimci çok fazla masraflı olabilecek karmaşık bir örgüt olma ya da karmaşık bir örgüt içinde faaliyet gösterme eğilimindedir. Kitle iletişiminin işlevleri: -Haber ve bilgi sağlama -Toplumsallaştırma -Güdüleme -Tartışma ortamı hazırlama - Eğitim Kültürün gelişmesine katkı -Eğlendirme -Bütünleştirme. Kitle iletişim araçları ise Televizyon gazete radyo dergi internet şeklinde sayılabilir. İLETİŞİMİ ENGELLEYEN BİREYSEL VE ÇEVRESEL KOŞULLAR İletişimin gerçekleşebilmesi için iletilenlerin anlaşılması önemlidir.Aktif dinlemeyi ya da etkin iletebilmeyi engelleyen pek çok neden olabilir. Çevresel engeller • Gürültülü bir ortam Mahremiyeti olmayan bir ortam • Ayaküstü –mesafeli vb. rahat olmayan bir ortam • Uyaranların fazla olduğu bir ortam Bireysel engeller • İletenlerin her insanın kendi öznel yaşantılarıyla bağlantılı olarak anlamlandırılması. • Dinleyenin gergin kaygılı (ağrı vb.) sıkıntılı olması • Kelimelerin anlamlandırılmasındaki farklılıklar • Algılama farklılıkları • İletişim kurmada isteksizlik • İletişim sırasında farklı şeyler düşünüp planlama • Duymak istenen şeyleri işitmeye eğilimli olma • Anlatılanla sözsüz iletenlerin tutarsızlığı • Bilgimize ters düşen bilginin önemsenmemesi • İletileninin ileten kişiye göre (Örneğin: dost düşman oluşuna göre) değerlendirilmesi. • Lehçe- vurgulama farklılıkları tıbbi terminoloji kullanımı • Düşünce ve duyguların dolaylı anlatımı • Duyguların yoğunluğu ya da duygusal uzaklık • Duyu organlarındaki bozukluklar İletişimde bireysel ve çevresel engelleri aşabilmek iletilenlerin anlaşılmasını sağlamak için -Geri bildirim alma ve / veya verme -Yüzyüze iletişimi sağlamaya çalışma -Sembolik anlamlara duyarlı olma -Doğrudan – basit ifadelerle –açık iletişim kurma yarar sağlar. İLETİŞİMİ ENGELLEYEN DURUMLAR 1.Ortak Yaşantının Olmaması (Sosyo-Kültürel Fark) İletişimin etkili olabilmesi için kaynak ve alıcının geçmiş yaşantılarında ortak yönleri olması gerekir.Aynı ya da benzer sosyo kültürel ortamda yaşamış insanlar arasında kurulacak iletişim daha sağlıklı olur.Zira alıcı mesajları kaynağın amacına uygun olarak yorumlar.Aynı kültürde olan insanlar aynı sosyal değer ve inançları paylaştıklarından birbirleriyle iletişimde güçlük çekmezler.Yani bu insanların ortak yaşantı alanları fazladır. 2.Dile Ait Engeller Aynı dili konuşan iki insan birbirlerinin anlamayacağı sözcükler kullanırlarsa aralarında bir iletişim kuramazlar.Kaynak alıcısını iyi tanır yani sosyo-kültürel durumunu bilirse gönderdiği mesajda kullandığı sözcüklere dikkat eder alıcısının anlayamayacağı teknik terimleri onun anlayacağı şekilde açıklayarak gönderir. 3.Anlamların Karıştırılması Dilin iyi kullanılmaması değişik objelerin aynı isimlendirilmesi anlam karışıklığına yol açtığından iletişimi engeller. 4.Sembol İle Sembolize Edilen Şey Arasındaki Uyuşmazlık Kelimeler varlıkları ve kavramları temsil eden birer sembol olduklarından temsil ettikleri nesne ve kavramlara uygun olmalıdır.Eğer uygunsuz olursa iletişim engellenir. 5.Algının Sınırlı Oluşu Çevredeki eşyaları olup biten olayları herkes aynı hızda aynı şekilde algılayamazbu nedenle gönderilen mesajların doğru anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilmeden ikincisi gönderilmemelidir.Aksi halde istenilen iletişim sağlanamaz. 6.Sözcüklere Boğulma Herhangi bir konuda sağlık eğitimi yaparken görsel araçlardan yararlanmadan aynı ses tonunda kelimeleri sık sık aynı biçimde kullanırsanız konuyu sözcüklere boğduğunuzdan amacınıza ulaşmanız zorlaşır. 7.Kompleksli Oluş Bazı kişiler henüz konunun ne olduğu açıklanmadığı halde o konuda her şeyi bildiğini iddia eder.Bu çeşit bir tutum ve davranış anlaşmazlıklara neden olduğundan iletişim güçleşir.Bu tip insanlar sağlıklı bir iletişim kuramadıkları gibi olumlu tartışma da yapamadıklarından sürekli gergin olurlar.Toplumda fazla sevilmezler. 8.Savunucu Tutum İletişimde en başta gelen bozuk temellerden biri savunuculuktur.Savunuculuk bireyin benlik bilincini koruma gereksiniminden kaynaklanır.Birey benlik bilincinin tehlikede olduğunu hissederse benliğini korumak için savunucu bir tutum içine girer.Savunucu durumdaki kişi ön yargılıdırkarşıdakinin kendisine ya tepeden baktığını sanır ya da karşıdaki tarafından alay konusu olmaktan korkar.Karşıdakini nasıl alt edeceğine tartışmayı nasıl kazanacağına nasıl baskın çıkacağına karşısındaki sözlü saldırıda bulunursa nasıl karşı koyacağına zihnini yorar.İletişimdeki savunuculuk kendini sadece sözlü iletişimde değil beden hareketlerinde yüz ifadelerinde ve sesin tonunda da gösterir. Bize haksızlık yapıldığında veya benliğimize bir saldırı olduğunda kendimizi savunmamız gerekebilir.Ancak bu saldırılar görevimizle ilgiliyse hizmet verdiğimiz kişilerin haklarını ilgilendiren bir yönü vardır.Güçlü ve olgun kişiler duruma karşısındaki kişilerin penceresinden bakabilirler.Kendine güvenleri yeterli değilse savunmaya geçeceklerdir. Yapılan araştırmalar savunma özelliği arttıkça iletişimdeki verimin düştüğünü savunma azaldıkça mesajın anlamına ve yapısına daha da dikkat edilebildiğini ortaya koymuştur. İLETİŞİMİ ENGELLEYEN YAKLAŞIMLAR 1. Ögüt Vermek Çözüm Getirmek Yönlendirmek: Gerek çocuğumuzla gerekse arkadaşlarımızla konuşurken iletişimi kesen bazı mesajlar vardır Şöyle yap böyle yapma... Bu şekilde hareket etmemelisin... Buna üzüleceğine oturup dersini çalışsan daha iyi olur... Yoruluyorum diye yakınacağına geceleri erken yat... Kavga edeceğinize güzel güzel oynayın arkadaşlar kavga etmez... Paylaşmayı bilmezsen yalnız kalırsın tabi... Bu kadar düzensiz çalışırsan islerini tabi yetiştiremezsin... gibi cümleler konuşan kişide direnç isyan yaratabilir konuşan kişiyi savunmaya itebilir. Genellikle öğüt ahlak dersi vermek direk önerilerde bulunmak size sorununu açan kişide baskı veya suçluluk duyguları uyandırarak iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine neden olabilir. 2. Yargılamak Eleştirmek Ad Takmak: Sen zaten hep kolaya kaçarsın... Bebek gibi davranıyorsun... Geri zekalı ne olacak... Şikayetten başka bir şey bilmezsin zaten... Sulu göz...bir arkadaşınla oynamasını bile bilmiyorsun... Hiçbir fedakarlığa katlanmak istemiyorsun... Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan kişiler kendilerini anlaşılmamış itilmiş haksızlığa uğramış daha çaresiz hissederler.Bunun sonucunda iletişimi keser ya da öfkeyle karşılık verebilirler. Özellikle çocuğunuzla iletişiminizde bu yöntemi sik kullanıyorsanız o sizin yargı ve eleştirilerinizi ve sık kullandığınız isimlendirmeleri (yaşına göre) gerçek olarak algılayabilir. Bu kendilik algısı üzerinde olumsuz etkiler bırakır kendine güveni sarsıldığı gibi başarısı üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir. 3. soru sormak araştırmak incelemek: Neden...Sen ona ne yaptın...O sana ne dedi... Çocuk neden hastalandı...İyi giydirmedin mi... Neden uyuyamadın...Ağır mı yedin...Kahve de içtin mi... Neden doğru düzgün oynamayı beceremiyorsun... Genellikle soru inceleme nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur ayrıca konuşma sorulara cevap vermeye takılarak yön değiştirip asıl konudan uzaklaşabilir. Sorularla yürüyen iletişimde genellikle soru soranın nereye varmak istediği konuşan kişi tarafından anlaşılamadığından konuşan endişeye kapılabilir veya savunmaya geçebilir. 4. Teşhis Tanı Koymak Tahlil Etmek: Aslında sen öyle demek istemiyorsun... Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum... Aslında senin derdin başka... Anlaşılan bir süre sana yardımcı olmamı isteyeceksin... Bunları beni üzmek için anlatıyorsun anlaşılan... Bu tür yaklaşımlarda dinleyen kişi sanki konuşanın niyetini söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir tavır içine girdiğinden konuşanı savunmaya ittiği gibi sinirlenmesine sabırsızlanmasına veya öfkeli cevaplar vermesine neden olabilir.Konuşan kişi kendini kıstırılmış yanlış anlaşılmış yanlış yorumlanmış gibi hissedebileceği için büyük olasılıkla iletişimi keser. Psikoloji hobiniz olabilir ama teropatik yöntemler arasında kullanılabilen bu tür iletişimin kurallarını tam bilmeden günlük ilişkilerinize aktarmaya kalkmanız sizinle konuşmayı güçleştirebilir. 5. Teselli Etmek Konuyu Değiştirmek: Aldırma boşver... Düzelir canim bunu dert etme... Üzülme... Başka şeyden konuşalım... Olur böyle şeyler geçer... Bir kahve iç düzelirsin... Boşver canim arkadaşlar arasında olur böyle şeyler... Aman sen de herşeyi ciddiye alıyorsun yak bir sigara... Aslında teselli etmek çok güzel ve yararlıdır ancak önemli olan teselliyi kişiyi duyduğumuzu belirttikten sonra verebilmektir. Söyledikleri duyulmadan teselli ediliyormuş hissini yasayan kişi kendini anlaşılmamış dinlenilmemiş söyledikleri saçma sapan gibi algılanmamış hissedebilir.Önemsenmemiş veya tam olarak dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgınlık duyabilir. Genellikle dinlemeden verilen teselli mesajları konuşan kişide sorununun küçümsendiği duygusunu yaratabilir. İşitme-Dinleme Süreci İşitme ile dinleme birbirleriyle ilişkili ancak birbirlerinden ayrı eylemlerdir. İşitme fizyolojik dinleme ise psikolojik bir süreçtir. Fizyolojik olarak işitme ses dalgalarının dış kulaktan kulak zarına iletildiği orta kulakta mekanik titreşimlere iç kulakta da beyine giden sinir akımlarına dönüştüğü bir süreçtir. Dinleme adı verilen psikolojik süreç bireyin seslerin ve konuşma örüntülerinin farkında olmasıyla ve onlara dikkatini vermesiyle başlar. Belli işitsel işaretleri tanıması ve hatırlamasıyla sürer ve anlamlandırmasıyla son bulur. İşitme-dinleme süreci aynı zamanda iletişim-öğrenme sürecidir. Görsel iletişim ve öğrenmede olduğu gibi mesaj bir kaynak tarafından kodlanır ve bu kod bir alıcı tarafından açılır. Kodlanan mesajın niteliği kaynağın mesajı açık ve mantıklı bir biçimde ifade etme yeteneğinden etkilenir. Kodu açılan mesajın niteliği ise alıcının mesajı anlamlandırma yeteneğinden etkilenir. Mesaj yetersiz işitme mekanizmaları gibi fiziksel sorunlardan etkilenebilir. İşitsel uyaranların çokluğundan da etkilenebilir. Bireyin istemediği sesleri dışarıda bırakma ihtiyaç duyduklarını süzüp alma gibi önemli bir yeteneği vardır. Mesaj alıcının dinleme becerilerinden ya da alıcının bu becerilere sahip olmayışından da etkilenir. Alıcı verilen bir dizi sese (mesaja) yönelmeli ve tüm dikkatini ilgisini onun üzerinde toplamalıdır. Alıcının düşüncesi mesaj alınırken alınmakta olan mesajın önünde gitmeli ve alıcı bu zaman farkını da bilginin organizasyonunda ve o bilgiyi kendisine mal etmede kullanabilmeli ki bir anlam çıkartabilsin. İşitme-dinleme sürecinin her aşamasındaki belli engeller algılanan anlamı azaltıcı süzgeçler gibi iş görürler. İşitsel (sözel) iletişimde bozukluklar sürecin kodlama işitme dinleme ve kodu açma gibi aşamalarında olabilir. Mesajın tam olarak kodlanması kaynağın mesajı organize etme ve sunma becerisine bağlıdır. Örneğin mesajda kullanılan sözcüklerin alıcının sözcük dağarcığında bulunması gerekir. Kuşkusuz ki mesaj alıcının yaşantı alanında bulunan bir biçimde sunulmalıdır. İşitme süreci konuşmacının çok yüksek ya da çok alçak sesle konuşmasından ve alıcının işitme güçlüğünden ya da işitsel yorgunluğundan etkilenir. İletişim dinleyicinin dikkatini konuşanlara vermemesi ya da işitsel çözümleme becerisinin yokluğu nedenleriyle azalır. Alıcının gönderilen mesajı kendisine mal etme ve anlamlandırmadaki yetersizlikleri de iletişimin yetersizliğine yol açacaktır. deneyimsel Yukarıda belirtilenlerin yanı sıra dinlemeyi engelleyen kimi faktörler de konuşan ile dinleyen arasındaki iletişimin yetersizliğine neden olmaktadır. İyi dinlemeyi engelleyen faktörler: 1. Konuyu ilginç bulmamak. 2. Konuşanda ille de kusur bulmaya çalışmak. 3. Konuşmadaki bazı noktalara aşırı duyarlılık göstermek. 4. Sahte dikkat 5. Dikkatin kopmasına neden olmak ya da aldırmamak. 6. Düşünce hızından gereğince yararlanmamak. DİNLEME ŞEKİLLERİ 1-Görünüşte dinleme:En yaygın dinleme olan şeklidir.Kişi dış görünüşüyle dinler gibidir.Ama aklı kendi sorunlarındadır. 2-Seçerek dinleme:Konuşanın sözlerinden yalnız kendisini ilgilendiren ilgilerini çekecek bir sözcük ya da konu çıkıncaya kadar görünüşte dinleyici olurlar. 3-Yüzeysel dinleme:Yüzeysel dinleyenler sözcüklerin altında yatan anlama ulaşmazlar. 4-Tuzak kurucu dinleme:Bu dinleyiciler konuşanı sessizce dinlerlerdinledikleri bilgilerden yararlanarak karşıdakini zor duruma sokacak fırsat ararlar. 5-Saplanmış dinleme:Bazı kişilere ne söylenirse söylensin öfkelenecek ya da hüzünlenecek bir şeyler bulurlar.Bazı kişiler de her söylenende gülünecek bir şeyler bulurlar. 6-Savunucu dinleme:Savunucu dinleyiciler işittikleri her sözü kendilerine karşı bir saldırı sayarlar ve hemen savunucu duruma girerler. DİNLEMEYE ENGEL OLAN İNSAN TİPLERİ 1-Dinlemeyen tip:Kaynak mesajı gönderen ise karşısındakinin fikrine önem vermediği için etkili olamaz.Mesajı alan ise kulağı söylenenlere kapalı olacağından söylenenlere kapalı olacağından söylenenleri anlamaz. 2-Dinlemeye engel olan tipler:Karşısındakinin duygu ve düşüncesine saygı göstermeyen tiptir.Bu tip kaynak ise kibirli ve kendini üstün görme çabası iletişimi etkisiz kılar.Alıcı ise kaynağın ilettiği mesajlara karşı duygularını gizlemez söz ya da davranışlarıyla kaynağa sataşır. 3-Baştan savmacı tip:Bu tip eğer bir eğitimci ise öğreteceği konu ile ilgili hazırlıkları baştan savma yapar iyi hazırlanmadığı için öğretmede başarılı olamaz.Eğer öğrenci ise anlatılanları dikkatli dinlemez not almaz öğrenmede başkalarının gayretinden yararlanmaya çalışır ve başarılı olamaz. 4-Olumsuz tip:Her ortaya atılan fikrin tersini savunmaktan hoşlanır. 5-Sabırsız tip:İster kaynak ister alıcı olsun karşısındakinin anlatmasını bitirmeden sözünü keser ya da ne söylemek istediğinin anlaşıldığını söyleyerek yanıt verir. 6-Kızgın tip:Sabırsız ve duyguların esiridirler.Kendi duygularına uygun olmayan mesaj ve sembollere karşı kızgınlıklarını çeşitli hareketlerle belli ederler. NİÇİN DİNLEMİYORUZ Her şeyden önce günün büyük bir zamanı dinlemekle geçer. Evde işyerinde toplantıda radyoda televizyonda o kadar çok konuşma vardır ki bütün bunlara dikkat verilecek olsa sinir sistemi yorulur. Sinir sistemi kendini korumak için dikkati her zaman yoğun bir odak noktasında tutamaz. İnsan o anda içinde bulunduğu fizyolojik ve psikolojik gereksinmeler çerçevesinde anlamlı olan noktalara dikkati toplar. Bir başka neden de dakikada 600 kelimelik bir konuşma hızını rahatlıkla anlayabilecek bir sinir sistemine sahip olduğumuz halde normal konuşma hızının dakikada ancak 100 ile 140 kelime arasında olmasıdır. Bu demektir ki her dakika en azından 460 kelimelik zihin boş kalır. Bu zamanı insan kafasında var olan malzemeyle doldurur. Bir başka deyişle kendisi için önemli olan sorunlara döner ve onlarla ilgilenir. İşte kendini iyi bir dinleyici olarak eğiten kimseler bu boş zamanı konuşanın neyi ve niçin demek istediğini düşünerek kullanırlar kendi sorunlarına dönmezler. Bazen karşımızdaki insanı dikkatlice dinlediğimiz halde onu yeterince anlayamadığımızı fark ederiz. Çoğu zaman bir insanı dinlemek onu anladığımız anlamına gelmez. Gerek duygusal gerekse düşünsel olarak bir insanı anlayabilmemiz için onunla eşduyum içine girmemiz gerekir. Sözlü ve sözsüz mesajlarına dikkat ederek doğru anlayıp anlamadığımızı test edebilmek içinde geri bildirimlerde bulunmamız gerekir. Dört temel dinleme becerisi var. 1- Pasif dinleme (Sessizlik): Sürekli konuşan sizseniz karşınızdakinin kendini ifade etmesi bir duygusunu veya düşüncesini anlatması zordur. Pasif dinleme (sessizlik) ilişkide bulunulan kişiye görünmeyen güçlü mesajlar iletir: - Duygularını duymak istiyorum - Duygularını kabul ediyorum - Benimle paylaşmak istediğin konuda vereceğin karara güveniyorum - Bu senin sorumluluğun sorumlu sensin vb. Ancak sessizlik tek başına yeterli değildir. 2- Anladığını kabul ettiğini gösteren tepkiler: Sessizlikle karşımızdakine gerçekten tüm dikkatimizi verdiğimizi kanıtlayamayız. Pasif dinleme (sessizlik) araya aşağıda sayacağımız basit onaylar sıkıştırıldığında daha etkili hale gelir. Bunun için karşımızdakinin söz ve duygularını anladığımızı gösteren sözlü ve sözsüz işaretler kullanmak yararlı olur. Gerçek dinlemenin ilk koşullarından biri de kişiyi bedenen dinler duruma geçmektir. Bedensel dinleme ve dikkat işaretleri: Konuşan kişinin gözlerine bakmak. Konuşan kişiye doğru eğilmek dokunmak başı aşağı yukarı doğru sallamak gülümsemek... Özellikle bir çocukla konuşulduğunda ya çocuğun hizasına gelecek şekilde çömelmek oturmak veya çocuğu kendi boyumuza göre yükseltmek kucağa almak yüzüne bakmak. Sözlü işaretler: Hı hı.. Hmm.. Oh! Ya Evet Anlıyorum İlginç Öyle mi gibi sözlü işaretler dinleyicinin sözleri takip ettiğini daha açık bir şekilde belirler. Bütün bu tutumlar yani bedensel yakınlık ve bedensel dikkat konuşanın yüzüne bakarak dinlemek sessizlik ve dinlediğimizi belirten takip işaretleri konuşan kişinin veya çocuğun bir sorunu olduğunda çok yardımcıdırlar. Ancak bazı sorunlar çok yoğun duygularla birlikte yaşanır. Sorun sahibi sorunundan dolayı kızgınlık öfke üzüntü dışlanma endişe kaygı merak gibi güçlü duygular içinde bulunabilir. Özellikle çocuklar duygularını sözle ifade etmekte güçlük çeker ve bunları dolaylı bir şekilde dile getirmeye çalışırlar. Yetişkinlerin dünyasında da özellikle kızgınlık öfke kıskançlık kaygı gibi olumsuz duygular direkt olarak ifade edilmez bunları dile getirmek veya duymak çoğunlukla ayıp güçsüzlük olarak değerlendirilir. Sana çok kızıyorum diyeceğimize Sen zaten hep beni üzmek istersin deyiveririz. 3- Kapı aralayıcılar ve konuşmaya davet: - Senin için yapabileceğim bir şey var mı - O konuda konuşmak ister misin - Günün nasıl geçti anlatmak ister misin - Düşüncelerin ilgimi çekiyor. - Duygularını merak ediyorum. - Benimle paylaşmak ister misin. - Seni üzen şeyi benimle konuşmanın sana yararı olur mu - Bu konuda bir şeyler söyleyecek gibisin. - Bu senin için önemli gibi görünüyor... Bu tür tepkiler karşımızdaki kişiyi duygularını dile getirmeye paylaşmaya yüreklendirir. Özellikle çocuklar sorun ve duygularını dile getirmekte zorlanırlar ve yüreklendirilmek isterler. Böyle bir durumda tepkilerin açık uçlu olmasına dikkat edilmelidir. Sorun (ya da duygu) anlatmak için kapı aralanıyor ama paylaşıp paylaşmama konusunda karşıdaki kişi özgür bırakılıyor. Anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde sık yaptığı bir yanlış paylaşma özgürlüğünü bırakmazlar hatta anneyle arkadaş olunmalı aileyle paylaşmak gerekir bana her şeyi anlatmalısın gibi yargılarla ve baskılamalarla yaklaşırlar çocuklarına. Oysa doğru yaklaşılırsa ve çocuk iletişim engelleri ile karşılaşmayacağından emin olursa yani güveniyorsa duygusunu paylaşacaktır. Sorununu bizimle konuşmak istemiyorsa bunun nedeni şimdiye kadarki ilişkide iletişim engellerinin yer almasıdır. Değerli olduğu sayıldığı önemli olduğu kabul edildiği ilgilenildiği hissettirilen kişi kendini karşısındakine yakın hisseder ve güvenir kendine ve karşısındakine karşı olumlu iyi duygular besler. Çocuklar da yetişkinlerden farklı değildir aynı duygulara sahiptirler. Onlara sözlü bir çağrı yapın sonra da yollarından çekilin. Bu işlem sırasında ya kendinizle ya da onlarla ilgili bir şeyler öğrenebilirsiniz. 4- Aktif (katılımlı)dinleme : Kapı aralayıcılar karşımızdaki insanı konuşmaya davet eder ama sadece kapıyı aralar. Bu kapıyı nasıl açık tutacağımızı öğrenmemiz gerekir. Bunun en iyi yolu aktif ya da katılımlı dinleme dediğimiz yöntemdir. Katılımlı dinleme dinleyen kişinin duyduklarını tekrar etmesi özümlemesi veya yansıtmasıdır. Yani dinleyenin kendi yorumunu mesajını katmadan yalnızca duyduğunu geri ileterek söyleneni işittiğini ve karşısındakini doğru anladığını gösteren bir söz söylemesidir. 1) Kısaca tekrar edebiliriz veya kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz. 2) Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz. Bize gönderilen mesajın her zaman açık olmadığını kodlanmış olabileceğini ve yapacağımız çözümlemenin bir varsayım olduğunu unutmamak gerekir. Karşımızdakinin içinden geçeni tam olarak anlayamama yanlış çözümleme yapma olasılığına karşı kesin bir dil kullanmaktan kaçınmalıyız. Çünkü bu yanlışlığı sıkça yapıyorsak eğer karşımızdaki kişi anlaşılmadığını hissedecek iletişim kesilecek giderek bize güveni azalacak ve kızgınlık öfke gibi olumsuz duygular gelişecektir. AKTİF DİNLEMENİN ÜSTÜNLÜĞÜ NEREDE Diğer dinleme davranışlarına oranla aktif dinlemenin daha yararlı oluşunun nedenleri üç noktada toplanabilir : 1- Her şeyden önce doğru yolu gösterme zorunluluğu duymaksızın karşınızdakini gerçekten anlamak amacıyla bütün dikkatinizle dinlemeniz ona büyük bir huzur ve güven sağlar. Bu huzur ve güven ortamı içinde kafasındakini olduğu gibi ortaya koymaktan çekinmez. Konuşan kendini rahatsız eden her şeyi rahatlıkla ortaya koyabilecek duruma gelince kendi sorunlarına daha bir iç rahatlığıyla bakabilir. Ve o ana dek fark etmediği değişik yönler görebilir. Aktif dinlemeyi sürdüren dinleyici ise konuşanın sorunlarına hemen bir çözüm bulmakla yükümlü olmadığı için konuşanı daha rahatlıkla anlamaya çalışır. 2-Aktif dinlemenin ikinci üstün yanı örtük anlamları ortaya çıkarmak için iyi bir olanak sağlamasıdır. İnsanlar sorunlarını düşüncelerini ve duygularını çoğunlukla simgesel bir biçimde ortaya koyarlar. 3- Aktif dinlemenin üçüncü üstün yanı karşınızdaki kişiyi daha iyi tanımanıza olanak vermesidir. Aktif dinleme ne zaman kullanılır Aktif dinleme karşımızdakini konuşmaya başlatmak için en iyi yol değildir. Başlangıç için basit kapı aralayıcılar ve çağrılar daha çok işe yarar. Karşımızdaki çocuk ya da yetişkin çağrıyı kabul edip konuşmaya başlayınca duygularını anladığımızı ve kabul ettiğimizi bildirmek için aktif katılımlı dinleme uygundur. Aktif dinleme için gereken tavırlar: 1. Karşınızdaki kişinin söylediğini duymak istemelisiniz. Bu zaman ayırmak anlamına gelir. Zaman yoksa bunu 'uygun bir dille' söylemelisiniz. 2. O andaki soruna yardımcı olmayı gerçekten istemelisiniz. 3. Duygular ve düşünceler ne olursa olsun sizinkinden ne denli farklı olursa olsun gerçekten kabul edebilmelisiniz. 4. Karşınızdakinin (yetişkin ya da çocuk) çözüm bulma yeteneğine güvenmelisiniz. Bu güveni onun kendi sorunlarını çözdüğünü gördükçe kazanırsınız. (Bu o kişinin sorununu üstlenmemek çözümöneri veya emir vermemek anlamına geliyor.) 5. Duygular sürekli değil geçicidir. Olumsuz şeylerin dile gelmesinden korkmamalısınız. (Çocuklarda korkukıskançlık üzüntü gibi duyguları algıladığımız zaman kabul etmekten ve isimlendirmekten korkarız çünkü kabul eder veya isimlendirirsek bunların kalıcı olacağını düşünürüz. Çocuğun o anda korkuyor olması mutlaka korkak olduğu ya da o anda kıskanıyor olması kıskanç olacağı anlamına gelmez) 6. Karşınızdakinin sizden ayrı bir 'birey' olduğunu unutmamalısınız. 7. Dinlediğiniz kişiyi duyabilmek onu gerçekten anlayıp kabul edebilmek için en azından bir süre kendi düşünce ve duygularınızı askıya alabilmelisiniz (EMPATİ) Aktif dinleme gerçekten de gönderilen iletiyle tam olarak ilgilenebilmek için kendi düşünce ve duygularınızı askıya almayı yani empati kurmayı gerektirir. Bu kolay bir işlem değildir. Karşımızdakinin duygularını ve durumunu gerçekten anlayabilmek için onun yerine geçmek kendini onun yerine koymak gerekir. Yani olaylara ve duruma karşı tarafın gözüyle algılarıyla bakabilmek. Bu zordur çünkü karşımızdaki insanın kendi görüş açısıyla ne düşünüp ne hissettiğini doğru olarak anlamak dünyayı onun gözüyle görmek o an için onun yerinde olmak için gösterdiğimiz çaba kendi tavır ve görüşlerimizin de değişme riskini getirir. Başka bir deyişle insanlar gerçekten anladıkları zaman değişirler. Karşımızdakinin yaşadıklarına açık olmanın kendi yaşadıklarımızı bir kez daha yorumlamamızı gündeme getirme ihtimali vardır ve bu korkutucu olabilir. Neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda değişmez ve çok güçlü düşünceleri olan kişiler başkalarıyla ilişkilerinde sıkıntı çekecektir. Çünkü bir kimse kendi değer ve inançlarından bunların doğruluğundan ne denli eminse onları başkalarına kabul ettirmeye de o denli eğilimlidir demektir. Ve bunun da iletişim sorunlarına yol açması kaçınılmazdır. EMPATİK YAKLAŞIM (Koşulsuz kabul ve saygı) Empati bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır.Anlaşılanların empati kurulan kişiye yansıtılması da empatinin zorunlu bir aşamasıdır.Empatiyi karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerinin anlaşılması kişinin kabul edilmesi ve bunun kişiye yansıtılması olarak tanımlayabiliriz. Empati kurmak için öncelikle karşımızdaki kişinin bizim gibi bir varlığı bizden farklı değer yargıları ve inançları olduğunu bilmek ve bunu kabul etmek gerekir.Bu kabulden hareketle etkileşimde bulunduğumuz kişinin haklı/haksız iyi/kötü biçiminde yargılanmaması sadece onun durumunun anlaşılabilmesi için çaba gösterilmesi gerekir. Empati kurma sürecinin ilk adımı etkin dinlemedir.Empati kurulacak kişi mümkün ve gerekli okadar çok kanaldan dinlenmeli düşünceleri tutumları ve duyguları anlaşılmaya çalışılmalıdır.Etkin dinleme yapabilmek empati kurmayı önemli ölçüde kolaylaştırır ama empati kurmak için tek başına yeterli değildir.Empati kurmak için özellikle tutum ve duyguların anlaşılmasına odaklanılmalıdır.Böylece kişinin kendi bakış açısını ve duygularını anlamak mümkün olabilir.Kişinin tutum ve duygularının yanlış anlaşılması empati kurmayı engelleyecektir. Empati kurulan kişinin bakış açısı ve duyguları doğru anlaşıldıktan sonra bir an için (kısa bir süre onun bakış açısı ve duygu durumuna girilmeli ( empati kuran kişi kendini empati kuracağı kişinin yerine koymalı) durum onun gözleriyle görülmelidir.Kendini kişinin yerine koyma süresi durumu anlamak için yeterli ama kısa olmalıdır.Bu sürenin sonunda empati kuranın kendi bakış açısına ve kendi duygu durumuna dönmesi gerekir. Son aşamada empati kurulan kişiye duygularının ve bakış açısının anlaşıldığı yolunda bir geribildirim verilmelidir.Empati kurulan kişinin anlaşıldığını anlaması ve kabul etmesi için ona zaman tanınmalı ve ona karşı içten olunmalıdır. Empati kurma çoğu zaman empati kurulan kişiye yardımcı olma sürecinin bir parçasıdır.Yardımcı olma sürecinde karşımızdaki kişinin anlaşılması kadar ona güven verilmesi de önemlidir.İş ilişkileri açısından bakıldığında empati kurmak sadece empati kurulan kişiye yardımcı olmayı sağlamaz kişinin ortama katkısını da artırabilir. Günlük yaşam içinde çoğu zaman tam bir empati kurmak mümkün değilse bile empatik yaklaşımı sıklıkla kullanmak mümkündür.Empatik yaklaşım gün içinde etkileşimde bulunduğumuz kişilerle empati kurmaya onların bakış açısı ve duygularını anlamaya çalışmaktır.Empatik yaklaşımda bulunmak ve doğru kullanabilmek için empatinin öğrenilmesi ve empatik yaklaşımının benimsenmesi gerekir. Empati kurma becerimizi geliştirmek mümkündür.Bir empati eğitim programına katılmak etkin dinleme becerimizi geliştirmekdünya görüşümüz içinde bütün insanların farklı kişilikleri vardır benden farklı değer yargıları ve inançları olabilir ve bütün insanlar değerlidir.biçiminde yargılara yer vermek empatik yaklaşım geliştirmemizi kolaylaştıracaktır. İLETİŞİM ÇATIŞMALARI Çatışma sözlük anlamıyla savaşçatışmamücadelekavgadövüşuyuşmazlıkanlaşmazlıkfikir ayrılığı gibi yoğun ve uzun bir mücadele süresini içeren anlamlar taşır.Kelimeye bu kadar çok anlamın yüklenmesi dünyadaki her bireyin bakış açısının dünya görüşünün ihtiyaçlarının ve hedeflerinin farklı olması nedeniyle kaçınılmaz olarak çatışma yaşamasıdır.Ancak çatışma sürecinin olumsuz etkilerini en aza indirgemek mümkündür.Bir dizi yöntemin bilinmesi ve uygulanması çatışmaların olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeterlidir. Hepimizde var olanancak varlığının farkında olamadığımız ya da farkında olduğumuz ancak kullanmadığımız bazı temel becerilerimizi geliştirerekbazı yöntemleri uygulayarak çatışmaları işbirliklerineolumsuz sonuçlarını ise kazanımlara dönüştürebiliriz. İletişim çatışmaları şöyle sıralanabilir: 1) Aktif çatışma: Burada düşünülen şu olmaktadır: Kötü adam ne söylerse kötüdür. Karşı karşıya gelinen kişilerin birbirilerinden hoşlanmamaları birbirilerine kızmaları durumunda aktif çatışma ortaya çıkar. 2) Pasif çatışma: Küsler diyaloğu olarak ta anılır. Burada insanlar herhangi bir sebepten ötürü örneğin çekindikleri için veya kötü oldukları için ilişki kurmaktan çekinirler. Yani birlikte yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurmamaları bir tür çatışmadır. 3) Varoluş çatışması: Ben sandım ki! Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse bu duruma varoluş çatışması adı verilir. 4) Tümden reddetme: Eğer bir kişi kendisine yöneltilen mesajı tümüyle reddedertamamen aksi görüş sunarsa tümden reddetme çatışması sergilenmiş olur. 5) Ön yargılı çatışma: ya da ben kararımı çoktan verdim: Bu tür çatışmada kişiler belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce o konuda bir önyargı bir peşin hüküm edinmişlerdir. Tartışma sırasında ısrarla önyargılarını savunurlar.Tartışma onların başlangıçta sabit olan fikirlerini herhangi bir şekilde etkilemez. 6) Yoğunluk çatışması: ya da Haklısın ama: İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması oluşur. 7) Kısmi algılama çatışması: ya da Bunuda mı demiştin: Eğer bir kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajlardan ancak bir kısmını algılar diğerlerini algılamazsa bu durumda kısmi algılama çatışması ortaya çıkar. 8) Alı koyma çatışması: ya da Anlatamadım galiba: Bu çatışmada kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajı tam olarak anlar fakat üçüncü kişiye tam doğru olarak iletemez. Aktarmayı eksik ya da çarpıtarak gerçekleştirir. KİŞİLERARASI İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ NEDENLERİ 1) Bilişsel: Gördüklerimizi işittiklerimizi zihnimizde bunlara verdiğimiz anlamları unuttuklarımızı hatırladıklarımızı kendimiz ve çevremize ilişkin getirdiğimiz kalıp ve düşünceler şemalar kuracağımız iletişimleri büyük ölçüde etkiler. 2) Algı: Algı duyu organlarının beynimize ulaşan verilerinin örgütlenmesi yorumlanması anlamlandırılması sürecine verilen addır. Algıda oluşacak bir bozukluk iletişim çatışmalarında önemli bir rol oynamaktadır. 3) Duygu: Vücut da gözlenen değişikliklerle tanımlanır. Bireyin içinde bulunduğu duygu durumuna göre iletişimi sağlıklı kurabilir ya da kuramaz. Çünkü duyguları kişiyi olaylara karşı nasıl bakacağını büyük ölçüde belirlemektedir. 4) Bilinç dışı: İnsanların bilinç dışlarında bulunan duygular çatışmalar bunlar görünürdeki kişi davranışlarını duygularını düşüncelerini yönlendirir. 5) İhtiyaçlar: İnsanlarla kurulan ilişkilerin ve yaratacağımız çalışmaların niteliğini belirleyen ihtiyaçlarımızdır. 6) İletişim becerisi: İnsanlar iletişim sırasında yaptıkları hataları gösterir nasıl iletişim kurması konusunda bilgi verirsek iletişim çatışmalarına girme olasılığını önleriz. Uygun eğitim verilmesi halinde kişiler karşılarındaki insanların duygusal durumlarını içerisinde bulundukları durumları daha iyi anlayabilmektedirler. 7) Kişisel faktörler: Cinsiyet fiziksel görünüm tutumlar. Burada iletişime geçilen insanların bulundukları konum büyük önem taşımaktadır. Örneğin görme engelli bir insanla konuşurken ya da bir şey tanıtırken insanlar bu insanlarla herhangi bir göz teması olmadığı için seslerini yükselterek konuşmakta görme engelli kişinin sağından solundan çekiştirmektedir. 8) Kültürel faktörler: Kurallar dil din. İçinde yaşanılan toplumun ortaya koyduğu kurallar büyük iletişim çatışmalarına yol açmaktadır. 9) Roller: Grup içinde belli bir pozisyonda bulunan kişilerden beklenen davranışlara rol adı verilir. Mesleki ve sosyal roller olarak ikiye ayrılır. 10) Sosyal ve fiziksel çevre: Farklı ortamlarda olayları farklı algılar farklı tepkilerde bulunuruz. 11) Mesajın niteliği: Kişiler kendilerine ulaşan bir mesajın kapsamına karşı olduklarında sırf bu büzden mesaj gönderenle çatışmaya başlayabilirler. Mesajla mesaj getiren kişiyi birbiriyle karıştırmamalıyız. ÇATIŞMA VE SÜRTÜŞMELERDE NASIL TEPKİLER VERİYORUZ İletişimde ve ilişki sürecinde ortaya çıkan sorunların çözümleme yollarını ikiye ayırmak mümkün: Birincisi sorunun çözümlenmesine katkı sağlamayan ilişkiyi zedeleyen karşılıklı güveni ortadan kaldıran YIKICI TARTIŞMA. İkincisi ise ilişkinin daha üst bir boyutta yaşanmasını olanaklı kılan ve karşılıklı güveni pekiştiren YAPICI TARTIŞMA. İki kişi aralarında ortaya çıkan bir sorunu yapıcı bir tutum’la ele alır ve tartışırlarsa aralarındaki ilişki bir gelişme fırsatı kazanmış olur.Çocukluktan beri öğrenilen ve ortaya çıkan bir sorunu tartışmak için kullanılan yıkıcı tutum’saiki kişinin birbirinden uzaklaşmasınailişkilerinin zayıflayıp kopmasına yol açar. Günlük yaşantımızda karşılaştığımız çatışmalarda yapıcı tartışılması gerektiğini ne çok vurgularız. Ancak bunu nasıl yapacağımız sorulsa genel saygı ve hoşgörü sözlerinin dışında çok azımız açıklama getirebiliriz. Yapıcı tartışma ve nasıl gerçekleştirebileceğimizi irdelemeden önce yıkıcı tartışmanın ne şekilde gerçekleştiğini anlamamızın önemli olduğunu düşünüyorum. YIKICI TARTIŞMADA GÖSTERİLEN TEMEL DAVRANIŞ MODELLERİ Bura da genellikle yetişirken öğretilençocukluktan beri çevrede görülen kırgınlık ve kızgınlık belirten davranış biçimleri şöyle sıralanabilir: 1- Kaçınmak : Bazı kişiler herhangi bir kimseyle çatışmaya girmemek için bilinçli yada bilinçsiz çeşitli kaçma davranışlarında bulunurlar. Kendilerine sorulduğunda canlarının bir şeye sıkıldığını söylemezler. Kaçınılmaz bir biçimde çatışma çıkmışsa ya orayı terk ederler ya uyumak isterler yada sanki çok önemli bir uğraşları varmış gibi sadece yaptıkları işle ilgilenirler. Başka bir deyişle ellerinden geleni yaparak çatışma durumuyla karşılaşmaktan kaçarlar. Bu davranış içinde olan bir insana hitap etmek güçtür. çünkü karşımızda söylenecek söze muhatap olarak bizi dinleyecek etkileşimde bulunacak bir kişi yoktur. 2- Hasıraltı Etmek : Hasıraltı eden kimse sadece tartışmaya girmekten kaçınmakla kalmaz sanki tartışacak bir konu yokmuş kendisiyle diğeri arasında bir sürtüşme söz konusu değilmiş gibi davranır. Bu tutum karşındakinde hem kızgınlık hem de suçluluk duygusu uyandırır.Aralarında bir sorun olduğunu bu konuda konuşmak ve bir şeyler yapmak istediğini hisseden kişi sorunların karşıdaki tarafından hasıraltı edildiğini görünce Ben niçin bu kadar geçimsizimBütün sorunları ben mi yaratıyorum ki o hiçbir şeyin farkında değil! gibi duyguya kapılarak kendini suçlu hisseder.Öte yandan bu suçluluk duygusu ile birlikte kişi Gerçekte benim onun yanında değerim yok.Değerim olsaydı benim ne demek istediğimi hemen görür ve beraberce bu soruna eğilmek isterdi! Biçiminde bir düşüncede geliştirebilir.Bu düşünce kırgınlık duygusunu da beraberinde getirir. 3- Suçlu Hissettirmek: Bir insan karşısındakine açıktan açığa ve doğrudan kızgınlık yada kırgınlığını söyleyemiyor fakat imalı yollarla karşıdaki kişinin kendini mutsuz ettiğini ifade ediyorsa kullandığı teknik suçlu hissettirme yöntemidir. Bu tutum karşıdakini suçlu hissettirerek istediğini yaptır şeklinde özetlenebilir. Bu tip insanlardadiğer insanları kullanma eğilimi bulunur.Bir sorunu çözmek içinfikir ve duygularını açık seçik doğrudan ifade edecek yerde yaptırmak istedikleri şeyleri başkalarını suçlu hissettirerek gerçekleştirmeyi yeğlerler. 4- Konuyu Değiştirmek : Çatışma olasılığı belirdiği anda konuyu değiştirmek sık kullanılan yöntemlerden biridir. Bu tür eğilimi olan iki kişinin gerçek anlamda bir ilişki geliştirebilmeleri zordur.Çatışma ve sürtüşmeden kaçtıkları için sürekli kibar insan maskelerini takarlar ve bu maskelerin altında yatan gerçek kişilikleriyle hiçbir zaman ilişki kuramazlar. Böyle bir ilişki içinde olan kişilerin ilişkisine beraber olma oyunu olarak bakmak daha doğrudur. 5- Eleştirmek : Bizi sinirlendiren bir sorunu konuşacağımız yerde kızgınlığımızı karşımızdaki kişinin başka davranışlarını eleştirerek dile getiririz. Böyle durumlarda karşımızdaki bizim gerçekten neye kızdığımızı pek anlayamaz.Yalnız kendisini kırmakhırpalamak istediğimizin farkındadır.Ortada bir düşmanlık duygusu vardır ne var ki bu düşmanlığın nereden kaynaklandığı ise pek belirgin değildir. 6- Akıl Okuyuculuk: Karşısındakini dinleyecek ve onun söylediklerini ifade ettiği biçimde anlayacak yerde o kimsenin kişiliğini çözümleyerek onun gerçekte ne demek istediğini kendisine öğretir biçimde anlatarak kendi bilgiçliğini ve üstünlüğünü belirtmeye çalışır. 7- Tuzak Kurmak : Bazı kişiler karşılarındakinden bir davranış yapmasını isterler. Karşıdaki bu davranışı yapınca sanki önceden isteyen kendileri değilmiş gibi bu davranışı yapana yüklenirler. Örneğin haydi gel seninle tam dürüst olalım içimizden geçtiği gibi konuşalım aklımızdan geçenleri birbirimizden saklamayalım derler. Fakat karşıdaki bu isteğe uyarak kendi içinden geçenleri dürüstçe paylaşmaya başlayınca hemen surat asmaya kinayeli laflar söylemeye başlarlar. 8- İma Etmek : Bazı insanlar kızdıklarını hiçbir zaman açığa vurarak belirtmezler ancak ima yoluyla bazı ipuçları verirler. 9- Bardağı Taşırmak : Bardağı taşıran son damla ifadesi bazı kişilerin davranış türleri için kullanılabilir. Karşısındakine kırılan kızan kişi bu kızgınlığını o anda belli etmez. Fakat bu tür olumsuz duyguları depo etmeye başlar.Karşısındaki ne zaman onu kızdıracak ya da üzecek bir şey yapsa kızgınlıklar depolanmaya devam eder. Bir gün önemsiz bir olay önceden birikmiş olan tüm kızgınlık ve kırgınlıkları harekete geçirir. İşte o anda kişi içine attığı bütün sorunları ortaya koyar. Fakat o anda karşıdaki sadece bardağı taşıran o ufacık olayın farkındadır. Bu kadar büyük patlamayı anlayamaz kendisine büyük haksızlık yapıldığını düşünür. Böyle bir düşüncenin etkisiyle her iki taraf birbirine saldırıya geçer ve sorunu çözmek yerine birbirlerini kırmak asıl amaç olur. 10- Tedirgin Etmek : Öyle kimseler vardır ki kızgınlıklarını kırgınlıklarını açıkça ifade etmek yerine karşısındakinin tedirgin olacağı davranışlarda bulunarak bu yolla kendi duygularını ifade eder. 11- Şakaya Boğmak : Bazı kişiler kendilerine ciddi bir duygu yöneltildiğinde işi hemen şakaya dökmek ve bu yolla ciddi duygulardan kurtulmak isterler.Bir an için uzun süre şakacı biriyle birlikte yaşadığınızı düşünelim.Mutlaka işitilmek mutlaka anlaşılmak ve sizi rahatsız eden sorununuzla uğraşmak istediğiniz durumlarda karşınızdaki kişi şakalar yapmakta ve bu davranışıyla sizin sorununuzu dolayısıyla sizi ciddiye almadığını ortaya koymaktadır.Şakaya boğucu tip leryakın ve samimi ilişkiler geliştirmekte zorluk çekerler. 12- Yaraya Dokunmak : Herkesin psikolojik anlamda son derece duyarlı olduğu yaralı yerleri vardır. Buralara dokunduğunuz zaman karşınızdakiyle ilişkinizin bozulma olasılığı yükselir.İnsanın duyarlı oldukları bu yaralı yerleri görünüşleriyle zihinsel güç ve yetenekleriyle geçmişte yapmış oldukları davranışlarıyla ya da kişiliklerinin belirli bir yanıyla ilgili olabilir. Kişinin bu noktalarını ancak ona yakın kimseler bilebilir. Bu yakın kimseler kızgınlıklarını kişiyi bu duyarlı noktalarından yakalayarak belirtiyor ve öç alıyorlarsa bu hastalıklı bir ilişkidir. 13- Değişmeye İzin Vermemek : Değişmeye izin vermeyenler bir kişiyle kurdukları ilişkinin hep böyle kalmasını isterler. Yıllar önce kendi aralarında konuştukları anlaştıkları bir konuda en ufak bir düşünce ve duygu değişikliğine tahammül edemeyenlerdir. 14- Yoksun Bırakmak : Karşısındakine kızdığı yada kırıldığı zaman bazı kimseler bu duygularını olduğu gibi belli edecek yerde karşısındakinin ihtiyacı olan bir şeyi ona vermeyerek ondan öç alma yoluna giderler.( ilgi sevgipara vs.)Bu davranış biçimi iki kişi arasındaki sorunu çözmek yerine daha derin yaralar açar ve daha başka sorunlar ortaya çıkarır. 15- Yardımı Esirgeme : Adından da belli olduğu gibi kişiyi cezalandırma biçiminde kızgınlığın yada kırgınlığın belirtilmesidir . YAPICI TARTIŞMA VE AŞAMALARI Yapıcı tartışmanın aşamalarına geçmeden önce şunu belirtmekte yarar vardır: Karşılıklı iyi niyet ve güven ortamı içinde eşit söz hakkı olan insanlar arasında gerçekleştirilebilen bu tartışma türü günlük yaşamda her zaman ve her yerde uygulanamaz. Çünkü üzerinde düşünmek ve hazırlık yapmak için zaman gerekir. Yapıcı tartışma kişinin yaşamındaki önemli kişilerle olan ilişkileri aksadığı zaman uygulanacak bir yöntemdir.Ayrıca sizin için önemli bir kişiye karşı duyduğunuz kızma kırılma rahatsız olma gibi duygularınızı onunla paylaşarak birbirinizi daha iyi anlama birbirinizi daha gerçekçi biçimde tanıma amacıyla kullanılır. Birbirine karşı duydukları kızgınlığıkırgınlığı ve rahatsızlığı belirtmeyen kimselergenellikle iki nedenden ötürü bunu yapamazlar. Kaybetme korkusu: Kişi kırgınlık ve kızgınlık gibi olumsuz duygularını karşısındakine belirttiği zamankendisi için önemli olan bu kimseyi kaybedeceğinden korkar. Kötü insan olma korkusu: Bu korkunun temelinde şöyle bir inanç yatar: İyi ve olgun bir insan kızmaz ve kırılmaz.Kızan ve kırılan insan kötü ve zayıf bir insandır.Bu korkuları temel alan bir anlayış tarzı kızmadarılma gibi olumsuz duygularısanki bunlar gerçek yaşamın bir parçası değilmiş gibi insan ilişkilerinden çıkarır bu duyguların bir yana itilmesinebastırılmasına ve yadsınmasınainkar edilmesine yol açar.Oysa olumsuz duygular daolumlu duygular gibi yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.Yaşamlarının gerçek bir parçasını birbirinden saklayanbirbirleriyle bu yanlarını paylaşmayan iki insan yakın bir ilişki kuramaz.Bu nedenle olumsuz duyguları yapıcı bir tartışma içinde paylaşabilmek yakın ilişkinin doğması için gereklidir. YAPICI TARTIŞMANIN AŞAMALARI 1- Sorun Hakkında Düşünmek : Önce ilişkide sorun olan şeyin tanımlanması gerekir. Bu konudaki duygu ve düşüncelerin net olarak ifade edilebilmesi sorunun çözümü için önemlidir. 2- Tartışma Zamanının Saptanması : Tartışmayı yapacağınız kişiyle ortak ikinize de uygun olan bir zamanın seçilmesi gerekir. Birinci aşamada belirtilen işlemi yaparaksizi gerçekten neyin rahatsız ettiğini açık seçik anladıktan sonrailgili kişiyle uygun olan bir zaman seçmeyi denemeli bu zaman ayarlamasını yaparken Beni rahatsız eden bir konu var bu konuda seninle konuşmak istiyorum.Bana ayırabileceğin uygun bir zamanın var mı şeklinde sorarak durumu karşınızdakine açabilirsiniz. 3- Sorununuzun İfadesi : Bu aşama önemlidir.Sizi rahatsız eden duyguyu açık seçik ve yalın olarak ifade edemiyorsanızkarşınızdaki büyük bir olasılıkla sizi anlayamaz.Sizi rahatsız eden birçok nokta varsa tartışmayı yapıcı bir biçimde devam ettirebilmek içinsizin için önemli olan yalnızca bir sorunu ele alın. İfadeniz iki yönü içermelidir: ●Sizi rahatsız eden davranışın bir tanımı ●Bu davranışın sizde uyandırdığı en belirgin duygu. Beni rahatsız eden şey benimle alay etmendir ve sen bunu yapınca sana kırıldığımı hissediyorum. Buna örnektir. Böyle yapmakla karşınızdakine açılmış ve duygularınızı olduğu gibi paylaşmış oluyorsunuz.Kızgınlık içinde davranan insanlar genellikle ne hissettiklerini söylemeden karşıdakini suçlamaya yönelirler.Karşıdaki suçlandığını hissedince savunucu bir tutum içine girer ve sizi dinlememeye başlar.Aklı size nasıl karşı koyacağıyla meşgul olmaya başlar. Bu aşamada karşılaşılan önemli bir engel dil aracılığıyla aşılabilir.Karşıdakinde suçlanma! izlenimi yaratmamak için ben dili kullanılır.Ben dili kişinin kendini rahatsız eden davranışın tanımını yapan ve bu davranışın kendisinde nasıl bir duygu uyandırdığını ifade eden söyleyiş biçimine verilen addır. Sen dili Sen ne kadar kaba bir insansın Sende hiç terbiye yok mu gibi ifadelerle karşıdakini yargılamaya ve suçlamaya yönelen bir dildir. Ben dili ile sen dili arasındaki en önemli fark şudur: Ben dili konuşan kişinin kendi iç dünyasındaki duyguları ifade eder ve bu duyguların ötesinde herhangi bir suçlama ve yargılamaya gitmez.Sen dilindeyse suçlama ve yargılama ağırlık taşır. 4- Anlaşılıp Anlaşılmadığınızı Denetleme: Sizi rahatsız eden davranışı tanımlayıp bu durumda kendinizi nasıl hissettiğinizi ifade ettikten sonrakarşınızdakinin sizin sorununuzu nasıl anladığını tekrar etmesini sağlayın.Burada iki evre sözkonusudur: (1) Sizi işiten kişi sizin söylediğinizi şöyle tekrar edebilir: A : Ben konuşurken sürekli sözümü kesiyorsun.Sözümü kesmen beni kızdırıyor! B : Sen konuşurken sürekli sözünü kesiyorum.Sözünü kesmem seni sinirlendiriyor. (2) B A’nın sözünü aynen tekrar ettikten sonra şöyle der: Yani senin konuşmanı bitirmene hiç fırsat vermiyorum hep ben söze başlıyorum.Ve bu davranışımdan rahatsız oluyorsunöfkeleniyorsun. İnsanlar birbirlerine kızgın olduğu zamanyanlış algılamalar kolaylıkla işin içine girer bu yanlış algılamaları ortadan kaldırdıktan sonra yapıcı bir tartışma temeli kurulabilir. 5- İstediğinizin Ne Olduğunu Düşünme ve Alıştırma Yapma : Sizin için sorun olan davranışın ortadan kaldırılması ve yerine yenisinin getirilmesi söz konusu olduğundan karşınızdakinden ne istediğinizi net olarak ifade etmelisiniz. Bu isteğinizin karşınızdaki insan için ne anlama gelebileceği hakkında duyarlı olmaya çalışmalısınız. Demek ki bu aşamada iki evre var: 1.Kendi yönünüzden ne istediğinizin farkında olmak ve bu isteğinizi açıkseçik bir biçimde söyleyebilecek duruma gelmek 2.Bu isteğinizin karşınızdakinin yaşamı ve kişiliği içinde ne anlama gelebileceği hakkında bir duyarlılık kazanmak bir başka deyişle sizin istediğiniz değişikliğin karşınızdakine ne ifade ettiğinin iyice farkına varmaktır. Şimdi sıra bu isteğin karşınızdakine yalın ve açık seçik bir biçimde sadece üzerinde tartışılmak istenen soruna dönük olarak ve yine yalnızca o sorunu belirterek ifade edilmesine gelmiştir. Daha önce verilen örneğe devam edersek: A : Ben konuşurken sözümü kesmeni istemiyorum.Konuşmana başlamadan önce bana sözün bitti mi diye sormanı istiyorum 6- İsteğinizin Anlaşıldığını Denetlemelisiniz : Karşınızdakinden ne istediğinizi tekrarlamasını sağlayın. 7-Sorunuzu sorma :Artık bu noktada karşınızdaki sizi neyin kızdırdığını ve bunu değiştirmesi için ne istediğinizi biliyor.Artık size sorunuzu sorma kalmıştır.Sorunuz kısaca İstediğimi yapacak mısın olabilir. 8.Cevaba karar verme : Sizin sorunuz üzerineartık o cevap vermek durumundadır.Nasıl bir cevap vereceğine karar vermeden önce karşınızdakinin bir zaman süresine gereksinmesi olabilir. 9.Soruya cevap verme : Burada asıl amaç Her ikinizin de kabul edeceği ve rahatsız olmayacağı bir çözüm bulmaktır. Bir anlaşma noktası bulamıyorsanız etkileşime bir süre ara vermek yararlı olur. 10-Verilen Kararın Uygulanırlığını Gözden Geçirmek için Bir araya Gelmek : Verilen kararın uygulanması sırasında yaşananların paylaşımı. Kızgınlık ve engelleme duygusu farkında olunan yada olunmayan çatışmalardan kaynaklanır. Sadece kısa süreli gerginlikleri değil uzun süreli çatışmaları çözmekte yaşamın önemli bir parçasıdır. ‚ Çatışma değişik nedenlerden yaşanabilir ve çözümüne iki temel tutum içinde yaklaşılabilir: 1- Ben kazanacağım o kaybedecek yaklaşımı 2- Her ikimizin de sonuçtan memnun olması gerekir yani Kaybeden Yok yaklaşımı. Herhangi bir çatışmada eğer yaklaşımımız Ya Kazan Ya da Kaybet ise iki kişiden biri mutlaka sonuçtan hoşnut olmayacaktır. Böyle bir tutum içinde en güçlü olan en çok ısrar eden en hileli davranan üste çıkar. Bu durumda kazanan büyük bir olasılıkla karşısındakinin saygısını güvenini ve iyi niyetini kaybeder. Bu tutumla karşısındakini kaybetme pahasına tartışmanın kazanılması söz konusudur. Kaybeden Yok yönteminde ise tartışmanın sonucunda alınan kararlardan her iki tarafında memnun olması söz konusudur. Genellikle kaybeden yok yöntemi şu aşamaları içerir: 1- Çatışmayı Tanıma: İlişki içinde sizce sorun olan şeyi ifade edin. Mümkün olduğunca ben dili kullanarak çözüme ulaşma tutumu içinde olduğunuzu belirtin. 2- Birçok Çözüm Yolu Ortaya Koyun : Aklınıza gelen çözüm yolları iyi yada kötü mümkün yada değil gibi süzgeçlerden geçirmeden ortaya koyun. 3- Çözüm Yollarını Değerlendirin: Bu aşamada her çözüm yolu değerlendirilerek karşılıklı herkesi ne derece tatmin ettiği tartışılır. Bu evrede kişilerin karşılıklı dürüstçe düşüncelerini ifade etmeleri önemlidir. 4- En İyi Çözümde Anlaşın : Seçenekler arasından iki tarafı da en çok tatmin eden çözümde anlaşılır. Bu çözümün ne anlama geldiği her iki tarafça ifade edilir. Bu çözümü denemeye koyma arzusu her iki tarafça belirtildikten sonra sıra bundan sonraki aşamaya gelir. 5- Çözümü Uygulamaya Koyun : Bu evrede çözümün ayrıntıları konuşulabilir.Çözüm bir planlamayı gerektiriyorsa bu planı yapmanın zamanıdır. Önemli olan plan yapıldığı zaman bu planın her iki taraf tarafından aynı biçimde anlaşılmasıdır. 6- Çözümü Gözden Geçirme:Bir çözümün gerçekten uygulanabilir ya da uygulanamaz olduğunu denemeden anlamak zordur.Çözümü bir süre uygulandıktan sonragözden geçirmek üzere bir araya gelmekte büyük yarar vardır.Böyle bir gözden geçirmeden sonra çözüm tarzında bazı değişiklikler önerilebilir.Hatta öyle bir durum olabilir ki çözümü her ikinizde tatmin edici bulmayıp sorunu yeniden gözden geçirmek gereğini duyabilirsiniz.Önemli olan sorunun altında ezilmek yerine her ikinizi de hoşnut edecek bir çözüme ulaşıncaya kadar yaratıcı bir biçimde sorunla uğraşmaktır. Kısaca yaşamımızın tüm alanlarında insanlarla yakın yada uzak ilişkiler içindeyiz. Birlikte olan etkileşimde bulunan insanların aralarında çatışmalar yada sürtüşmelerin çıkması doğaldır. Doğal olmayan bu çatışmaların ilişkiyi bozması ve yıpratmasıdır. İlişkilerimizdeki sorunların farkında olur ve bu sorunları gerçekçi bir biçimde kabul ederek gerekli çözüm yolları için çaba harcarsak bunları aşarak daha verimli ilişkiler yaşayabiliriz. İletişim bozukluklarına yol açan engeller şöyle sıralanabilir : ● Kişilerden kaynaklanan engeller ● Dil güçlüklerinden kaynaklanan engeller ● Dinleme yetersizliğinden doğan engeller ● İfade açıklığının bulunmamasından kaynaklanan engeller ● Geribildirim eksikliğinden doğan engeller ● Teknik engeller ● Kişilik uyumunun tam olmamasından kaynaklanan engeller Bu engelleri genel bir yaklaşımla • Kişisel engeller • Fiziksel engeller • Anlamsal engeller şeklinde sınıflandırmak da olasıdır. Üç tür gürültü vardır: • Fiziksel gürültü (çocuk ağlaması) • Nörofizyolojik gürültü (alıcının iyi duyamaması-işitme eksikliği.) • Psikolojik gürültü Genellendiğinde. iletişimsizlik kişilerin kafalarında inanç1arında tutumlarında değer yargılarında önyargılarında yatar. İyi dinleyici olmamak ya da dinlemesini bilmemekten de iletişimsizlik doğar. Kaynak ile hedef kitle değişik yaş ve kültür gruplarından değişik toplumsal ekonomik sınıflardan geliyorlarsa iletişimsizlik ortaya çıkar. GENEL VE TEKNİK İLETİŞİM FİNAL DERS NOTLARI Mayıs 2013 Değerli arkadaşlar, final sınavının soru tarzı vize sınavının aynısı olacaktır. Konulara çalışırken dersteki örneklerden veya kendi bulduğunuz örneklerden yararlanmanız başarınızı artıracaktır. Vize konularından da finalde 1 soru çıkacaktır. ÖDEVLE İLGİLİ HATIRLATMA: Değerli öğrenciler ders başarınızın değerlendirilmesinde % 20'lik bir bölüm size derste açıklamış olduğum ödev üzerinden alınacaktır. Bu sebeple ödevinizi istenilen özelliklere uygun olarak son teslim tarihini geçirmeden bana ulaştırmanız faydanıza olacaktır. Tüm derslerinizin sınavlarında başarılar dilerim. Öğr. Gör. Ömer Faruk ÖZGÜR KONU 1 : SÖZSÜZ İLETİŞİM ( BEDEN DİLİ ) SÖZSÜZ İLETİŞİMİN İÇERİĞİ Jest ( El, kol hareketleri ) Mimik ( Yüz hareketleri ) Kılık Kıyafet, Dış Görünüm , Duruş şekilleri ( Oturma kalkma ) BEDEN DİLİNİ ÖĞRENMENİN FAYDALARI Karşı tarafı olumlu etkileme ve amaca ulaşma (Karşıyı etkileme) Başkalarının beden dilini anlama ( Karşı tarafı anlama ) Kendi mesajını beden dili ile daha etkin iletme ( Kendini denetleme ) Karşı tarafın gerçekte ne söylediğini anlama SÖZSÜZ İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ Aracısızdır, Daha etkili ve keskindir Anlık duyguyu yansıtır Kültüre göre değişebilir ALAN KULLANIMI Mahrem alan ( İçli dışlı mesafe ) 15 ila 45 cm arası Kişisel alan(Samimi mesafe) 46 ila 122 cm arası Sosyal alan ( Sosyal mesafe ) 122 - 3.6 m arası Genel alan ( Yabancılar için mesafe ) 3.6 m ve üzeri 2 DOKUNMA Omuza dokunma ( Destek ) Kola girme ( Yakınlık ) El sıkma ( Dostluk - Üstünlük ) El öpme ( Saygı, Sevgi ) RENKLERİN DİLİ Beden dili konusunda çalışan uzmanlar enklerin insanlar üzerinde farklı tesirleri olduğunu belirtmişlerdir. Renklerin insanlar üzerindeki tesirlerine ilişkin aşağıdaki anlamlara geldiğine ilişkin fikir beyan etmişlerdir. Mavi : Rahatlık, şeffaflık, güven Turuncu : Keder, hüzün, düşmanlık Mor : Olgunluk, vakar, azamet Kırmızı : Meydan okuma, uyarıcı, heyecan verici Yeşil : Huzur, sakinlik Sarı : Sevinç, neşe, hoşgörü Siyah : Kasvet, hüzün, mutsuzluk Kahverengi : Keder, melankoli, hüzün BEDEN DİLİ HAREKETLERİNİN ANLAMI BAŞ HAREKETLERİ Onay ve reddetme hareketi ( Baş sağa sola ve yukarı aşağı hareketi ) Baş aşağıya eğilmiş : Etkilenmedim, farklı düşünüyorum Baş parmak şakakta : İlgiyle dinleme Her iki el başın arkasında : Her şey kontrolüm altında, ben bu işi biliyorum GÖZLER Gözleri başka yöne çevirme : Seni dinlemiyorum Göz bebeği büyümesi : Heyecanlanma ( Poker oyununda rest çekme hikayesi ) Gözünü karşıdakinden kaçırma : Suçluluk, yenilgiyi kabul etme Asyalılar bakışta ürkek , Amerikalılar cesaretli , Peki ya Türkler? Yere doğru bakma : Endişe, utanma, pişmanlık DUDAKLAR Gülme : Rahatlama, hoşnutluk Dudak ısırma : Sıkıntı, rahatsızlık 3 ELLER Elle karşı tarafa dokunma ( tokalaşma ) : Sevgi, saygı ifadesi Tokalaşma türleri : a ) Eşit şartlarda b ) Üstünlük c ) Çekingen tokalaşma ( Ölü Balık ) Elleri çeneni altına koyma : Bazen etkin dinleme, bazen pişmanlık ve sıkıntı hali El öpme : Saygı, sevgi, hürmet Ellerin vücudun önünde buluşturulması : Bazen Saygı( babaya karşı ) bazen suçluluk hissi ( hakimin önünde ) Elin bileği vücudun arkasından tutması : Konuya hakimiyet, üstünlük Elini masanın altına koyma : Sakladığım bir şeyler var Elini masanın üstüne koyma : Sakladığım bir şey yok Elini masaya vurma : Bu konuda haklıyım Elleri ovuşturma : Azıolumlubeklenti,çoğukurnazlık Kenetlenmiş eller : Sıkılganlık, rahatsızlık OTURMA DÜZENİ Karşı karşıya oturma ( Rekabeti doğurur ) 90 Derece açıyla oturma ( Uyumlu, birliktelik sağlama ) Yan yana oturma ( Probleme beraber çözüm bulma ) Çapraz oturma ( İlgi duymuyorum, uzak duralım ) AVUÇ HAREKETLERİ Açık avuçlar ( Dürüstlük ) Avuç yukarı ( Tehdit yok, olumlu ) Avuç aşağı ( Otoriter ) Avuç kapalı, parmak ileri ( Tehdit ve ikaz ) PARMAKLAR Baş parmak havada diğerleri kapalı : İşler yolunda İşaret parmağı havada elin sallanması : Tehdit Siyasilerin sembol olarak kullandıkları el hareketleri AYAKLAR Bacak bacak üzerine atma : a ) Eşitlik b ) Üstünlük 4 KADIN ve ERKEKLERİN BEDEN DİLİ FARKLARI Erkekler : Aksesuarlarla oynarlar ( Kravat, ceket, kalem ) Kadınlar : Saçlarıyla daha fazla oynarlar Erkekler : Parmaklar daha etkin Erkekler : Daha az gülen Kadınlar : Daha çok gülen Kadınlar : Alan kullanımında daha dar kullanır Erkek : Daha geniş alan kullanır Erkekler : Daha uzun süreli bakışKadınlar : Daha kısa süreli bakış KÜLTÜRLERARASI FARKLILIKLAR İşaret parmağı kullanımı : ABD'de normal, Endonezya'da görgüsüzlük Bacak bacak üstüne atma : ABD ve Avrupa'da normal, Araplarda , Asya kültüründe saygısızlık Eğilerek selam verme : Doğu kültüründe çok önemli saygı göstergesi iken ABD ve Avrupa kültüründe gereksiz. Sevilen kişinin kafasını okşama : ABD ve Avrupa'da normal, bazı Asya ülkelerinde yanlış davranış Beden dilini kullanma : İngilizler çok daha az kullanır. Yemek esnasında tabaktakileri bitirme : ABD'de kabalık , Asya'da olması gerekli Kapalı toplumlarda kadının toplum içinde yüksek sesle gülmesi yanlış anlaşılabilir KONU 2 : İŞ YAŞAMINDA İLETİŞİM / TELEFONDA İLETİŞİM İŞ İLANLARININ VAZGEÇİLMEZLERİ Diksiyonu düzgün Kolay iletişim kurabilen İnsan ilişkilerinde başarılı Kendisiyle ve çevresiyle barışık İyi görünümlü ( presentable ) Takım çalışmasına uyumlu İLETİŞİM BECERİSİNİN KULLANILDIĞI ALANLAR İş başvurusu yaparken, İş görüşmesi ( mülakat ) esnasında İş gereklerini yerine getirirken Diğer çalışma arkadaşlarıyla ortak iş yaparken İşletmeye mal, hizmet ve ürün sağlayan kişilerle görüşmelerde 5 TELEFONDA İLETİŞİM KISITLAYICI ÖZELLİKLERİ a) Beden dili eksik : Telefonla iletişimde eğer 3G veya görüntülü telefonla görüşmüyorsak karşı taraf bizi göremediği için beden dili ile verdiğimiz duygu yükünü telefonla iletişimle veremiyoruz. Bu da iletişimin kuvvetini azaltan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. b) Uygun zaman seçme zorluğu:Telefonla bir kişiile görüşürken karşıtarafın müsait olup olmadığını bilemeyiz. Oysaki yüz yüze görüşmede karşı tarafın uygun olup olmadığı çok rahat bir şekilde bilinebilir. c) Başka işle oyalanma zorluğu: Biz telefonda çokönemli bir konuyu aktarırken karşı taraf başka bir işle meşgul olabilir. Bu da onun dikkatini dağıtabilir. d) Karmaşık konuları aktarmanın güçlüğü: Telefonda teknik veya karmaşık konuları aktarmada sorunlar yaşanabilir. Oysa yüz yüze iletişimde çok daha az sorunla karşılaşılır. e) Hata oranı daha yüksek : Tüm yukarıda sayılan gerekçeler sebebi ile iletişim hataları telefonla iletişimde daha fazladır. TELEFON ETMEDEN ÖNCE SORULMASI GEREKENLER a) Aramak gerekli mi ? : Telefonla aramak mutlaka gerekli mi? Yoksa belli bir süre sonra yüz yüze görüşerek sorun çözülebilir mi ? b) Yüz yüze görüşmek gerçekten uygun olabilir mi ? : Bazı konular vardır ki telefonla konuşmak yerine yüz yüze görüşmek çok daha sağlıklı olacaktır. Aramdan önce bunu kendimize sormamız gerekir. c) Görüşme acil mi ? : Eğer görüşme acil değilse telefonla aramak yerine yüz yüze görüşme tercih edilebilir. Buna bizim karar vermemiz gerekir. d) Aradığımız kişi doğru kişi mi ?: Her sorunun çözülmesi için bir muhatabının olması gerekir, bizim telefonla aradığımız kişi de bizim problemimizi çözecek kişi mi değil mi diye sormamız gerekir. e) Tam olarak ne istediğimi biliyor muyum ?: Görüşme neticesinde karşı taraftan talebimizin net olması, ne isteyeceğimizin önceden belli olması gerekir. f) Konu hakkında ön okumalar yaptım mı ?: Telefonla arama yapmadan önce telefon görüşmesine konu olan olayla ilgili, örneğin bir fatura takibi gibi konu ile ilgili arama yapılıyorsa, daha önce ödeme takvimi hususunda görüşmeler yapıldı ise mutlaka bu görüşmelere bakmak ve sonrasında telefonla arama yapmak gerekir. ARAMA ESNASINDA VE SONRASINDA YAPILACAKLAR Mesajı Karşıya İletme : Olumlu ses tonuyla kim olduğunuzu söyleyin. Tüm konular konuşuldu mu ? Kontrol edin. Konuşmayı bitirirken : Karşınızdaki kişinin adını kullanarak teşekkür edin.Önemli görevleri not edin. Mesaj Bırakma: Mesajı önceden hazırlayın. Kişiye ulaşamadığınızda bırakacağınız notu hazırlayın. Görüşme Sonrası : Görüşme bitince notlarınızı alın. Teyit mektubu yazmanız gerekiyorsa en kısa zamanda yapın. TELEFONDA ŞİKAYET ÇÖZME Sakin olun, dinleyin, saygı gösterin Konuyu tüm açıklığıyla anlatması için teşvik edin Anlayış gösterin ve düşünün, hatanız varsa kabul edin Seçenekleri sıralayın Anlaşmaya varmak / Anlaşın ve teyit edin DOĞRU SORU SORMAK Açık Uçlu Sorular : Cevabı evet veya hayır olmayan sorular ( Size nasıl yardımcı olabilirim ) Kapalı Uçlu Sorular : Cevabı sadece EVET veya HAYIR olan sorular Alternatifli ( Seçenekli ) Sorular: Siz mi gelirsiniz, biz de gelebiliriz. Özel Sorular TELEFONLA GÖRÜŞME PLANI Telefonda iletişimde daha az hata yapmak için telefon açmadan önce her telefon görüşmesi için aşağıda örneği verilene benzer bir "Telefonla Görüşme Planı" veya "Şablonu" hazırlanabilir. TELEFON GÖRÜŞME PLANI / ŞABLONU Aşağıda daha önce ödenmesi gereken fakat ödenmeyen bir fatura ile ilgili A Holding’e ait bir telefonla görüşme planı veya şablonu örneği bulunmaktadır. A Holdingle Görüşme Telefon no : 0012 212 12 21 Adını ve şirketteki konumunu söyle Muhasebeyi iste Muhasebe cevap verince adını ve konumunu tekrarla Arama nedenini açıkla 18243 nolu fatura ödeme bilgisi alınamadı Fatura ödenme durumunu sor Ödenmemişse acele ödenmesini iste Banka hesabını tekrar bildir Ödeme yaptıklarında bildirmelerini rica et Muhasebecinin adını ve dahili numarasını al, kendi dahili numaranı ver. Teşekkür et, iyi dilekte bulun. GENEL VE TEKNİK İLETİŞİM DERSİ FİNAL SINAVI DERS NOTLARI YRD. DOÇ. DR. ENGİN UĞUR 1. KONUŞMA BECERİSİ (HİTABET) Hitabet arapça bir kelimedir. Şahsa ve topluluğa karşı söz söylemek manasındadır. Hatip güzel konuşan kişi demektir. Hitabetin genel anlamı ise; kitlelerin karşısında onlara bir maksadı anlatmak, bir ülküyü aşılamak, faydalı bir bilgi vermek, topluluğu bir fikre inandırmak, bazı durumlar da heyecanlandırmak ve duygulandırmak için yapılan konuşma sanatıdır. Tarih boyunca yapılabilecek gözlemler, bize en etkili insanların en etkili konuşanlar olduğunu, başarı yolunda çok ilerlemiş olanların hepsinin de mutlaka, mesajlarını çok etkili biçimde ulaştırma ve temsil etme gayretinde olduklarını gösterir. İnsanlar, verilen mesaj içeriğinden çok daha fazla, bu mesajın nasıl verildiğiyle ilgilenirler. Konuşmacı, dinleyicilerine birtakım bilgiler verecektir. fakat bu öğretici öğeler ve bilgiler, amaç değil araçtır. Asıl amaç, dinleyicilerin, konuşmacının istediği doğrultuda duyması, düşünmesi ve davranmasıdır. Denilebilir ki, davranış ve duyguları etkilemeyi amaçlayan konuşmalarda bilgilendirmeden çok, biçimlendirmedir amaç. Akıllarda kalıcı olan da, direkt mesaj değil, mesajla beraber anılan konuşmacı ve onun mesajı sunuş biçimidir. Öyleyse bir mesaj, muhatapta tam olarak etki bırakmıyorsa, bunda benimde payım vardır. Bu sorumluluğu sahiplenip ve ‘‘ben ne yapmalıyım?’’ diye kendisini sorgulamalıdır. Hazırlıklı ve Hazırlıksız Konuşmalar Günlük konuşmalarımızın büyük bir bölümü özel bir hazırlık yapmayı gerektirmez. Arkadaşlarımızla dertleşirken, eş dost toplantılarında karşılıklı söyleşirken önceden bir hazırlık yapmayız. Bu tür konuşmalarda söz sözü açar, dereden tepeden konuşuruz. Anılarımızı, yaşantılarımızı, özlemlerimizi, tasarılarımızı, üzüntülerimizi yada sevinçlerimizi içimizden geldiği gibi, anlatırız birbirimize. Dertleşme, söyleşmeden öte belirli bir amacımız yoktur. Uymamız gereken yerleşik birtakım kurallar dışında ayrı bir çalışmaya yönelmeyiz. Belirli bir konuda, belirli bir amaç için, bir topluluk ya da halk önünde konuşacaksak hazırlık yapmamız gerekir. A. HAZIRLIKLI KONUŞMADA BİLİNMESİ GEREKEN UNSURLAR 1. Amacımızı Belirleme: Her konuşma belli bir amaca yönelik olmalıdır. Amaçsız bir konuşma olmaz. Dereden tepeden, şuradan buradan konuşurken açık seçik belirlememiş olsak bile, bir amacımız vardır. Karşımızdakiyle konuşarak rahatlama, sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi, kaygılarımızı kısaca günlük yaşantılarımızı karşımızdakilerle paylaşmaktır. 2. Dinleyici Kitlesi ile İlgili Özelliklerin Öğrenilmesi Dinleyicimizi tanımak, amacımızı saptamada, konuşmamızın konusunu seçmede, içeriğini oluşturmada uygun dili kullanmada bilmemiz gereken öncelikli unsurdur. a) Dinleyicilerimizin Bilgi ve Kültür Durumu: Denemeler kitabının yazarı Montaigne’in şöyle bir sözü vardır : “Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez fazla ışıkta da” Bu söz, yapacağımız konuşma açısından da geçerlidir. Eğer konuşmamız dinleyicilerimizin düzeyini aşarsa bir şey anlamazlar. Bunun gibi, onların düzeyinin çok altında kalırsa, onlara bir katkıda bulunmazsa söylediklerimize ilgi duymazlar. Öyleyse söylediklerimizin, dinleyicimize tam iletilmesi onların bilgi ve kültür durumunu tanımamızı gerektirir. Bu amaca ulaşabilmek için dinleyicilerimizin düzeyine göre konuşmamızı oluşturmamız gerekir. Bunun için de şu soruların üzerinde durup düşünmeliyiz: Dinleyicilerimiz bu konuda neler bilmektedir? Söyleyeceklerim hangi oranda onlar için yenidir? Hangi ölçüde bu yeni bilgileri özümleyebilirler? Konuya karşı etkin bir ilgi duyabilirler mi? İş ve uğraş durumlarıyla konu arasında bir bağlantı var mı? Dinleyici olarak onların yerinde bulunsaydım, böyle bir konuşmadan neler beklerdim? Bu ve benzeri sorular, bize dinleyicilerimiz açısından konuşmamızı yapılandırmada ışık tutacaktır. b) Dinleyicilerimizin Yaş Durumu: Dinleyicilerimizin yaş durumlarını tanıma, konuşma konumuzu seçmede, amacımızı belirlemede, konuşmada kullanacağımız verileri düzenlemede bize birtakım ipuçları verebilir. c) Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu: Yaş gibi, cinsiyet de dinleyicilerimizi tanımada önemli etkenlerden biridir. Bu nedenle söz söyleyeceğimiz, kendilerine hitap edeceğimiz kişilerin çoğunluğunun kadın mı, erkek mi olduklarını da bilmemiz, tanımamız gerekir. d) Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu: Bizi kaç kişi dinleyecektir? Bu soruyu önceden bilmemiz olanaksızdır. İnsanları kalabalık içinde etkilemek daha kolaydır. Kişiler tek tek davranışlarından sıyrılır, içinde bulunduğu topluluğun havasına kapılır. Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş, toplumsal duyuş alır. Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak, duygularını kamçılamak, büyük bir topluluğa oranla daha güçtür. e) Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu: Konuşma konumuzu seçmede, konuşmamızı düzenleyip sunmada dinleyicilerimizin iş ve uğraş durumlarını da göz önünde bulundurmalıyız. İnsanların ilişkileri, ilgileri, ekonomik durumları, davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır. 3. Konuşmanın Yeri: Nasıl bir yerde konuşacağız? Kapalı bir yerde mi, açık havada mı? Ses düzeni var mı? Söyleyeceklerimiz bizi dinleyenler tarafından kolay algılanabilecek mi? Bunlara benzer sorularla ortamı tanımalıyız. 4. Toplantının Programı: Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz, toplantının programını, bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır. Öyleyse ilk sorumuz şu olmalıdır: Toplantının tek konuşmacısı ben miyim? Benden başka konuşmacılar da varsa, onların ele aldıkları konu nedir ve nasıl konuşmaktadırlar? Bu soruların kılavuzluğunda bizden önceki konuşmacıları ilgiyle izlemeliyiz. Çünkü programın bir bütünlük kazanması gerekir. 5. Toplantının Süresi: Genellikle konuşmacıların en büyük eksikliği, süreyi iyi ayarlayamamalarıdır. Birden çok konuşmacının yer aldığı toplantılarda kimi konuşmacılar,daha konularına girmeden kendilerine ayrılan zamanı doldururlar.Bu yüzden de zamanın yetmediğine,asıl söyleyeceklerini söyleyemediklerinden yakınırlar. Bu bakımdan bize ayrılan zamanı iyi hesaplamak, bu zamana göre konumuzu sınırlandırıp belli bir nokta üzerinde durmak gerekir. 6. Konuşmamızda Kullanacağımız Dilin Belirlenmesi: Cicero’dan günümüze değin konuşma tekniği üzerinde düşünmüş olanların hemen hepsi,”açıklık”ı güzel ve etkili konuşmanın başta gelen niteliklerinden biri sayarlar. Nedir açıklık? Söylediklerimizin sisli, bulanık bir nitelik taşımaması, düşüncelerimizin dinleyicilerimizce tam olarak, kolayca kavranması durumudur. Bu da üç özelliği konuşmamızda gerçekleştirmekle sağlanabilir: Söylemek istediklerimizi karşılayacak “uygun sözcükleri seçme”, “söyleme”, “somutlaştırmadır”. Her sözcük bir kavram birimidir. Daha doğrusu kavramları belirleyen birer simgedir. Böyle olunca ilk işimiz şu soruyu sormaktır: Anlatmak istediğimizi tam olarak hangi sözcükle karşılayabilirim? Sözgelimi,sarı bir nesneyi tam olarak ifade etmek istiyorum. Bunu için hangi sözcüğü yeğlemeliyim? Dilimizde bu kavramla ilgili değişik sözcükler vardır; aralarında ince ayrımlar bulunmasına karşın, hepsi de bu kavramla ilgilidir. Örneğin: sarı, sapsarı sarıca, sarışın, samani, limoni,nohudi, kula, kanarya sarısı... Bunlardan hangisini seçmeliyim ki dinleyicim, söylemek istediğimi tam anlasın. Uygun sözcükleri bulma, böyle bir düşünme ve seçmeyi gerektirir.Öte yandan seçeceğim sözcüklerin yaygınlığı,dinleyicilerce bilinip bilinmediği de üzerinde düşüneceğim noktalardan biri olmalıdır. Özellikle yabancı kökenli sözcükler, teknik terimler, argolar konuşmacı tarafından bilinebilir de dinleyicilerce bilinmez. Buda iletişimi engeller. B. KONUŞMANIN HAZIRLANMASI 1. Konuşma Gövdesinin Oluşturulması Konuşacağımız konuyu en etkili şekilde ifade etmenin çeşitli yolları vardır. Bu yollarından biri, ”tanımlama”dır. Tanımlama, bir kavram yada nesnenin belirleyici niteliklerini birleştirme, adlandırma işidir. Bir başka yol da “karşılaştırma”dır. Bildiğimiz gibi karşılaştırma, bir konuda benzerlikleri ve karşıtları gösterme işidir. Öne sürdüğümüz düşünce ve görüşlerin değişik boyutlarıyla kavranmasını sağlama ereğiyle sık sık bu yolu deneriz. Bir düşüncenin değişik yönlerini birlikte göreceği için konuya daha iyi girebilir, daha iyi anlayabilir konuyu. Bir başka yolu da, ”başkalarını tanık gösterme ve alıntı yapmadır.” Bir konu üzerinde ilk kez konuşan biz değilizdir. Bizden önce de o konu üzerinde düşünmüş, yazmış, konuşmuş kişiler olabilir. İşte düşüncelerimize inandırıcılık kazandırmak için zaman zaman bu kişilerden alıntılar yapar, onların tanıklığına başvurduğumuz kişinin o konuda tanınmış biri olması gerekir. Ayrıntılarına inmeden belirttiğimiz bu yollara gündelik konuşmalarımızda da, bir topluluk karşısında yapacağımız konuşmalarda da yer verilir. a) Genelleme: Üzerinde konuşacağımız konuyla ilgili verileri, örnekleri değerlendirirken iyice incelediğimiz bir ya da birkaç örnekten kalkarak bütünle, daha büyük bir kümeyle ilgili bir sonuca varmaktır. Diyelim ki köy yaşantısının kent yaşantısından daha sağlıklı oluşuyla ilgili birkaç örnek görüyor yada değerlendiriyoruz. Sonunda şöyle bir yargıya ulaşıyoruz: Köy yaşamında insan, kentten daha sağlıklı, mutlu olur.” İşte ulaştığımız bu vargı aslında bir tür genellemedir. b) Sayılama: Düşüncelerimizi geliştirme ve inandırıcı kılmanın sağlıklı bir yolu da, sayılamadır. Birçok örneğin ve uzun uzun açıklamaların en kestirmeden söyleme biçimidir sayılama. Ancak kullanacağımız sayılamaların (istatistiklerin) doğru olmasına özen göstermeliyiz. Çünkü sayılama, gerçekleri en kestirme yoldan belirlemedir. Ancak hemen söylemek gerekir ki, sayılama birtakım rakamları alt alta sıralama değil, bunları dillendirme işidir. Başka bir deyişle, sayıları somut yargılara dönüştürme, çıkarımlara gitme işidir. Dinleyicilerimiz için ancak böyle yaparsak yararlı olur. Yargılarımızın inandırıcılığı da bu sayıları iyi yorumlamaya, değerlendirmeye bağlıdır. c) Örneklendirme: Konuşmamızda kullanacağımız bilgileri yorumlayıp bir değerlendirmeden geçirirken yapacağımız bir iş de, örneklemedir. Örnekseme iki şey arasında benzerliklerden yola çıkarak bir sonuca ulaşmadır. Örneklendirme; soyut durum, kavram ve olguları somutlandırma, görünür kılma işidir. Vereceğimiz örnekler ya gerçekten yaşanmış, olmuş şeyler olabilir ya da düşünülmüş, tasarlanmış şeyler. Yerinde vereceğimiz bir örnek, kimi zaman uzun uzun açıklama yapmamızı önler, söyleyeceklerimizin daha kolayca kavranmasını sağlar. d) Bağıntı Kurma: Örnekseme ve genelleme gibi topladığımız bilgileri değerlendirmenin bir yolu da, bunlar arasında neden-sonuç, etki tepki gibi yönlerden bağıntı kurma, birtakım yorumlara gitmedir. 2. Konuşmada Sözcük Seçimi Eğer sözcükler doğru bir anlatım yapacak şekilde seçilmez ise ortaya iletişim sorunları çıkmaya başlar. Konuşmalarda mutlaka sözcüklerin de çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Bağlantı sözcükleri yerine kullanılan bazı sözcükler sık tekrarlandıkları zaman, farklı bir konu anlatılıyor olsa da dinleyiciler bazı konuların tekrar edildiğini düşünebilir. (ki, yani, şöyle ki, ayrıca, tabii ki, sonra, daha sonra...) Bu sözcüklerin olabildiğince “Farklı Söylenen” ama “Aynı Anlamda” olanlarını kullanmakta yarar vardır.”Ayrıca” sözcüğü konuşmada sık kullanıldığında; o anda hatırlanıp, konuşmaya bir ekleme yapıldığı düşünülür.”Şimdi şöyle ki” tamlaması dinleyicilerin aklına “eyvah, uzun ve detaylı bir açıklama geliyor” düşüncesini getirir. “Ben” sözcüğünün anlatımda sıkça kullanılması dinleyiciyi rahatsız eder. Dinleyicilerin en sevdiği sözcük “siz” dir, ikinci derecede “biz” sözcüğünü severler, en az sevdikleri sözcük “ben” dir. Bunun yanı sıra konuşma zamanlarında dikkat edilmesi gereken bir başka unsur daha vardır ; anlatımlarda Geniş Zaman’dan çok Şimdiki ya da Di’li-Miş’li geçmiş zaman kullanımını tercih edilmektedir.”Olmaktadır, yapmaktadır, bilmektedir ki...” gibi geniş zaman kullanımı konuşmayı daha havada bırakır. Geniş zaman konuşmaları daha fazla geneller, diğer zamanlar ise daha somut, net ve açık anlatıma neden olurlar. Konuşma dilinde kullanılan cümleler mutlaka kısa cümleler olmalıdır. Bu şekilde etkisi daha fazla olmaktadır. Konuşma diliyle yazı dilini birbirinden ayıran en önemli özellik budur. Yazı dilinde dilediğiniz kadar uzun cümleler yazabilirsiniz çünkü ortada bir görsellik, söz konusudur. Yazıyı okuyan kişi konuyu anlamazsa tekrar geri döner ve bir kez daha okur. Oysa konuşmada söylenir ve geçilir. Uzun cümlelerin tonlamaları da çok zor olur. Başlanılan sözcük, bağlantı sözcükleri, cümlenin anlamı dinleyicinin kafasını karıştırabilir. Konuşmacı eğer uzun cümle kurma eğiliminde ve kaybolmayacağını düşüncesinde bile olsa dinleyicilerin çoğunun kaybolma ihtimali fazladır. Özellikle konuşmanın başında uzun cümle ile kafalar karışırsa, konuşmanın arkasını kimse dinlemek istemez. Ne kadar uzun cümleler kurulursa dinleyiciler konuşmacıyı dinlerken o kadar dağılırlar. 3. Sunuş Biçimi a) Ezberleme: Konuşma alanında yeterince alışkanlık, bilgi ve deneyim kazanmamış kişiler, bu yolu seçerler. Hazırladıkları konuşma metnini tümüyle ezberlemeyi yeğlerler. Onları, bu yeğlemeye götüren neden, konuşma süreci içinde neyi, nerede söyleyeceklerini bulamama korkusudur. Bu korku, bir gerilime sürükler. Bu yüzden de konuşmalarını satır satır ezberlerler. Konuşma tekniği üzerinde çalışanlar, ezberleme biçimine salık vermezler. Daha doğrusu bu yolu sakıncalı bulurlar. Gerekçe olarak da şunu gösterirler: Unutma korkusu, konuşmacıyı doğallıktan uzaklaştırır. Cümle cümle ezberledikleri için konuşmaları mekanik bir havaya bürünür. Bu mekanik hava içinde duygular, düşünceler yitip gider. Öte yandan konuşmanın belli bir bölümünde, söyleyeceğini unutabilir konuşmacı. Bu da ezberlenmiş konuşmanın tümüyle alt üst olması demektir. Ayrıca bu yol çok zaman alabilir. Kısa bir konuşma satır satır ezberlenebilir ama uzun konuşmalar için buna olanak yoktur. Bu nedenlerden ötürü ezberleme iyi ve sağlıklı bir sunuş biçimi değildir. b) Okuma: Bir konuşma metnini dinleyicilere sunmanın yaygın biçimlerinden biri de, okumadır. Buda oldukça güç bir iştir. Sanıldığı gibi metin seslendirme, yazılanları okuma anlamına gelmez. Bir bakıma kağıt üzerinde yapılan konuşma olacaktır. Kağıt üzerindeki harflere, sözcüklere, cümlelere, noktalama işaretlerine bir kişilik kazandırmadır. Bir konuşma metnini sunmanın dışında, herhangi bir yazılı metni sesli okuma da bir tür konuşma biçimidir. İyi bir sesli okuma basılı ya da yazılı simgeleri konuşma simgeleri haline dönüştürmedir. Okuyan kişi metni yorumlar. Bu da büyük ölçüde onun okuduğu metni çok iyi anlamasına bağlıdır. Ancak ezberleme biçimi gibi bu yol da konuşma uzmanlarının pek önerdikleri bir yol değildir. Kağıda bağlı kalma, dinleyicilerin yüzüne, gözlerine bakamama, elleri serbestçe kullanamama gibi etkenler okuma yoluyla sunuşun değerini azaltmaktadır. c) Doğal ve Bağımsız Sunma: Metne sıkı sıkıya bağlı kalmadan, doğal ve bağımsız bir biçimde yapılan sunuştur bu. Konuşmacı, kesin ve değişmez çizgilerle sınırlandırmaz kendini. İçinden geldiği gibi doğal bir biçimde konuşur. Gerçek yaşamda en sık başvurduğumuz bir sunuş biçimi olduğu için de konuşma uzmanlarınca öğütlenen bir sunuş biçimidir. Konuşmacı, kendini önceden hazırladığı metinle bağımlı görmeyeceği için bir yandan konuşurken düşünür, bir yandan da düşünürken konuşur. Bu da konuşmasına doğallık, canlılık, dirilik kazandırır. Böylece önceden doldurulmuş bir teyp durumuna düşmekten kurtarır kendini. Doğal ve bağımsız sunma, önceden hazırladığımız metni bir yana atma ya da onu yok sayma anlamına gelmez. Çünkü hazırladığımız konuşma metni üzerinde yapacağımız provalarda metnin düşünsel iskeletini kafamıza yerleştirmiş oluruz. Öte yandan bu metinden kısa kısa ve küçük notlar çıkarabiliriz. Konuşmamızın nirengi noktalarını saptayacağımız bu notlara bakarak da konuşabiliriz. Bu bakışlar, hiçbir zaman konuşmamızın doğallığını engellemez, bizi bağımlı bir duruma düşürmez. Notları, kendimiz ve dinleyicimiz arasına bir duvar durumuna düşürmezsek. Bunun için de alacağımız notları küçük küçük kartlara yazmalı, bunları numaralandırmalıyız. Bunları masaya ya da kürsüye koyma yerine, elimizde tutmalı, numara sırasına göre kullanmalıyız. Zaten kısa bir bakış, bize söyleyeceklerimizin sırasını anımsatacak, rahat ve doğal bir biçimde konuşmamızı sağlayacaktır. 4. Konuşma Provasının Yapılması Biz 2 yada 3 yaşından sonra konuşmaya başlarız. Bugüne değin de her gün konuşuyoruz. Öyleyse konuşma için ayrıca bir provaya ne gerek var ki? Kuşkusuz günlük konuşmalarımız için bu doğrudur. Ancak,”bir topluluk önünde konuşma” için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü, günlük konuşmalarımız çeşitli yönlerden bir topluluk önünde yapacağımız konuşmadan ayrılır. Günlük konuşmalarımız için gerekli olmayan prova işi, özel amaçla hazırladığımız toplum önünde yapacağımız konuşmalar için zorunlu bir gereksinmedir. Her başarı ve beceri bir ön hazırlığı gerektirir. Söz gelişi, bir futbol takımını düşünelim. Maça hazırlanmak için oyun alanında birçok çalışmalar yaparlar. Bir oyun sahneye konmadan önce oyuncularca birçok kez provası yapılır. Aynı şeyi, konuşma içinde söyleyebiliriz. Konuşma provasına konuşmamızın planını yapıp bunu metne dönüştürmeden başlamamalıyız. Neyi, nerede söyleyeceğimizi belirlemiş olmalıyız öncelikle. Bundan sonra konuşmamızın provasına başlayabiliriz. Provamız iki aşamada olabilir: İlk aşama, konuşma metni üzerinde yapacağımız okuma çalışmalarıdır. Bunu için şöyle bir sıra izleyebiliriz: 1. Konuşma planımızı ya da metnini birkaç kez sessizce okumalıyız. Dikkatimizi özellikle metnin nirengi noktaları üzerinde yoğunlaştırmalıyız. 2. Konuşma planımızı ya da metnimizi en azından bir kez sesli okumalıyız. 3. Metne ve plana bakmadan konuşmamızı yapmalıyız. Belirli noktaları anımsamıyorsak,metne bakmadan anımsamaya çalışmalıyız. Takıldığımız, durakladığımız yerler için ürküye düşmemeliyiz. Bu denemeyi birkaç kez yinelemeliyiz. 4. Konuşma metnini ya da planını yeniden sessizce okumalıyız. Okurken de ana noktalar üzerinde düşünmeliyiz. 5. Konuşmamızı yapmayı bir bütün olarak yeniden denemeliyiz. 6. Konuşma metnini doğal ve bağımsız bir biçimde sunmaya hazır olduğumuza karar vermeliyiz. Altı maddede toparladığımız bu çalışmanın ereği, konuşma metnini ya da planını ezberlemek değildir. Konuşmanın yapısını, düşünsel örgüsünü, nirengi noktalarını bir bütün olarak zihnimize yerleştirmektir. 1. Olanağı varsa, bir dost ya da yakın arkadaşımızın önünde konuşmalıyız. Arkadaşımızın konuşmamızla ilgili eleştirilerini dinlemeli, buna göre kendi konuşmamızı değerlendirmeliyiz. 2. Olanağımız varsa, bir boy aynasının karşısında konuşmamızı yapmalı, konuşmamızı yaparken yüzümüzün ifadesine, jest ve mimiklerimize dikkat etmeliyiz. 3. Konuşmamızı bir teybe kaydetmeli, eleştirel bir yaklaşımla kendi konuşmamızı dinlemeliyiz. Özellikle söyleyişimizi, ana noktaları belirtişimizi denetlemeliyiz. Kaydettiğimiz konuşmayı silmeye gerek yok; bir iki kaydederek yaptığımız gelişmeyi izlemeliyiz. 4. Konuşmamızı prova ederken gerekirse kimi ayrıntıları atabilir, bunların yerine yenilerini ekleyebiliriz. 5. Provamızın özellikle sesimizin idaresi, bedensel davranışlarımızın düzeni açısından belirli bir katkısı olmasına özen göstermeliyiz. 6. Fakat gereğinden fazla prova yaparsanız spontaneliği öldürürsünüz, bu durumda “Tabii Olun” ilkesi ortadan kalkmış olur.17 C. ETKİLİ KONUŞMADA DİKKAT EDİLECEK UNSURLAR Bir konuşmada hem içerik önemlidir hem de anlatım biçimi yani sunum. İçeriği ön plana çıkaran konuşmacılar aktarış şeklini geriye attıklarında, konuşma sıkıcı olmaya ve dinleyen kişi ya da kişilere sıkıntı verip, konudan uzaklaşılmasına neden olur. Tabi ki diğer türlüsü de tehlikelidir. Yani eğer konuşmacı sadece sunuşu ön planda tutar da, içeriği boş verirse yine tehlikede demektir. Çünkü ikisinin de aynı ölçüde önemli olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak tüm bunların yanı sıra zaman zaman konuşmacının ne söylediği değil, nasıl söylediği bir parça daha ön plana çıkıyor. Retorik’te Aristoteles etkili bir konuşmada kesinlikle bulunması gereken üç önemli unsurdan söz eder: 1.Konuşmada kesinlikle Mantık (logos) olmalı. Ancak Aristo sadece mantığın yetmediğini hemen ikinci bir unsurdan söz ederek açıklar. 2.Mantık yeterli değil, mutlaka Duygu (pathos) da bulunmalı. Konuşma üzerine yapılan çalışmalarda bu işin uzmanı Dale Carnegie konuya ilişkin olarak “İnsanla uğraştığınızda unutmayın, yalnız mantıklı bir yaratıkla değil aynı zamanda duygusal bir yaratıkla da uğraşıyorsunuz” demektedir.20 3.Konuşmada karakter, düzen (ethos) de bulunmalı. İnsanlar hoşlandıkları, güvendikleri ve kendilerine güvenini hissettikleri kişilerle iş yapmak eğilimindedirler.21 “Doğumdan ölüme kadar uyanık kaldığımız saatlerin önemli bir kısmını konuşarak geçiririz. Bazı insanlar güzel ve etkili konuşurken, diğerleri o kadar iyi konuşmacı olmayabilirler. İyi konuşabilmek içinde öncelikle kelime hazinesinin zengin olması gerekir. Nasıl ki bir odalık tuğla ile bir apartman inşa edilmezse, kelime hazinesi eksik kişilerin saatlerce süren konuşmalar yapması beklenemez. Bunun yolu da bol bol okumaktan geçer. Jest ve mimikler konuşmaya yardımcı olur ve etkiyi arttırırlar. Ama çok tabii yapılmalıdırlar. Ne fazla ciddiyet, ne fazla samimiyet. Sıcak,akılcı, konusuna hakim bir konuşma karşısındakini kesinlikle etkileyecektir.Konunuza hakim olduğunuz tabii ki göstermelisiniz, ama tepeden bir ifade, her şeyi ben bilirim tarzı, karşıdakinde hemen kendini koruma güdüsünü harekete geçireceğinden, onu “karşı taraf” haline sokar. Konuşurken örnekler vermek tabii ki konunun daha kolay anlaşılmasını sağlar, fakat fazlası da örneklerle uzatıyor izlenimini verir. Dozu önemlidir. “Ben” demekten mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır.Genel bir ifade kullanılmalıdır. İnsan ilişkileri iletişim üzerine kuruludur ve iletişimin temeli de dil kullanımıdır. Dil bilimciler, dilin yazılı anlamda nasıl kullanılması gerektiğinin kurallarını belirlemektedirler. Nesnelere ve olaylara yakıştırılan bu semboller dizisini etkili kullanmak ve sonuçta istenilen hedefe ulaşmak, o sembolleri kullanan bireylerin elindedir. Konuşurken unutulmaması gereken şey, anlamları ortaya çıkarabilmek için doğru bağlantıların kurulması gerekliliğidir. Kullanılan sözcükler bir takım sembollerdir. Bu sembolleri herkesin doğru ve aynı anlamda algılayabilmesi için konuşmacının kimlere seslendiğini çok iyi biliyor olması gerekir. Kullanılan dilin karşı tarafa ne anlam ifade ettiğinin bilinmesi bir konuşmacının dikkat etmesi gereken konuların başında gelmektedir. Topluluk ya da grup önünde konuşma sırasında en çok yaşanan durum heyecandır. Heyecanlanmamak çoğu zaman olanaksızdır, ancak heyecanlanmaktan hiçbir zaman korkmamak gerekir. Heyecanlanılmadığı zaman korkmak gerek, çünkü bir şeyler yavan ya da sıradan olacak demektir. Heyecan bir konuşmacıda mutlaka bulunması gereken bir özelliktir. Bir konuşmacının yakıtıdır heyecan. Ancak heyecan konuşmacıyı mutlaka desteklemeli, kösteklememelidir. Heyecan kontrolünün üç önemli basamağı vardır. Eğer bu basamaklara göre hazırlanılırsa, heyecan kontrol altına alınabilir. 1.Kafaca hazır olmak 2.Derin nefes almak 3.Hazırlık ve prova yapmak Bir konuşmacı ne kadar iyi organize olabilirse konusuna olan hakimiyetini o kadar iyi ve daha az bir şekilde dinleyicisine aktarabilir. 1. Kafaca hazır olmak: Bu basamağın heyecanı azaltma oranı %10’dur. 2. Derin nefes almak: “Nefesinizi doğru almak sesinizi özgürlüğe kavuşturacaktır.” diyor ünlü ses teknikleri uzmanı Kristin Linklater. Bu basamağın heyecana etkisi ise %15’dir. 3. Hazırlık ve prova yapmak: Konuşma patoluğu olan Roger Burgraff ise “Pratik mükemmeli yaratır “ sözünü ufak bir değişiklikle söylüyor: “Mükemmel pratik, mükemmeli yaratır.” Bu basamağın heyecanı azaltmaktaki etkisi ise %75 dir. Görüldüğü gibi işin önemli bir kısmı hazırlanmak, prova yapmak ve çalışmak üzerine kurulur. Konuşmayı tanımlayacak olursak; ses, mimik ve jestlerden oluşan karmaşık bir görüntüye konuşma diyebiliriz. Düşünce + Söz + Ses = Etkileyici konuşma D. DİKSİYON Diksiyon; seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarının hakkını vererek söyleme biçimidir. Diksiyon, çeşitli toplantılarda konuşan, ya da söz sanatını meslek edinmiş kimselere büyük yararlar sağlar. Hele herkese topluluk karşısında konuşma fırsatını veren günümüz hayatında diksiyon çalışmaları çok gereklidir. Toplum içinde yaşadığımıza göre başkalarına düşündüklerimizi, hissettiklerimizi, iyi, doğru ve ilgi çekecek bir biçimde anlatmak için diksiyon öğrenmemiz gereklidir. Çünkü bir makine sesi gibi gır gır sürüp giden, aynı tonu tekrarlayan sesler, dinleme zevki olan herkesi usandırır. Müzikte nasıl kompozisyonun bir yorumculuk yönü varsa, edebiyatta da yorumculuk yönü diksiyondur. Diksiyon kelimelere can ve ruh verir. Diksiyonun amacı yorumculuğa ulaşmaktır. Diksiyonun ilk aşaması konuşmanın enerjisidir. a) Enerji Etkili bir konuşmanın bir enerjisi olmalıdır. Yani konuşma enerji dolu bir uygulamadır. Konuşmacının başarısı da bu enerjiyi iyi kullanıp kullanamadığına bağlıdır. Eğer konuşmacının enerjisi bir şekilde elektrik olarak karşı tarafa geçebiliyorsa, konuşmacı kendini dinletebilir. Aksi durumda dinleyiciler kağıtlarına küçük küçük yıldızlar ya da tavşanlar çizmeye ya da imzalarını atmaya başlarlar. Şu üç kurala uymak gerekir: 1. Vücut 2. Nefes 3. Ses 1. Vücut: Konuşma yaparken vücut asla gergin olmamalı. Konuşurken vücut gerginleşirse eğer, ihtiyaç duyulan bütün enerji diz kapaklarında kilitlenir. İnsanın diz kapaklarında kilitlenen enerjisi bir süre sonra, ilk önce bacaklarının üst kısmını sıkıştırmaya başlar, daha sonra diyafram bölgesini ondan sonra da boyun kaslarını etkiler. Boyun kaslarının gerilmesinin son derece olumsuz sonuçları olabilir çünkü boyun kasları gerildiği anda onlar da ses tellerini etkilerler ve bu durumda sesin kontrolü zorlaşır. Sesine hakim olamayan konuşmacı özellikle kalabalık grupların karşısında ya da üç-beş kişiyle önemli bir toplantı yaparken konuşmacının sesi kendine başkasının sesiymiş gibi gelir. Konuşmacı, bu ses benden mi çıkıyor? Duygusuna yakalandığı anda sesine yabancılaşır. İnsanın kendi sesine yabancılaşması da son derece sevimsiz bir duygudur, çünkü kendisini ifade edemez. Kötü konuşmacıların pek çoğu aslında beden dillerini rahat kullanamayan konuşmacılardır. Beden dili rahat kullanılamadığı zaman yani duruşlar, el ve kol hareketleri, göz kontakları kontrol edilemediği zaman, bu durum; yani konuşmacının rahat olmadığı duygusu dinleyiciye yansır. Bazı konuşmacılar, bedenlerini kullanmadıkları zaman kafalarını çok fazla sallamaya başlarlar. Beden kullanılmadığında kimi zaman da sadece kollar çok fazla hareket eder ya omuzlarını sallamaya başlar, ya da konuşmacı olduğu yerde bir sağa bir sola hareket etmeye başlar. Bir geriye adım atıp hep aynı hareketi yapmak da benzer durumlarda sık rastlanılan bir durumdur. Bütün bunlar vücut kontrolsüzlüğünü gösterir. Eğer vücudu kontrol edemiyorsak, enerjiyi kontrol edemeyiz. Karşı tarafa da bu rahatsızlığımız çok net bir şekilde geçer. 2.-3. Nefes ve Ses: Kendi kendinize bir sandalyeye oturun, bir aynanın karşısına geçin ve şimdi nasıl nefes aldığınızı kontrol edin. Eğer omuzlarınız genişleyerek, iyice açılarak nefes alıyorsanız, karnınızı da içinize çekerek omuzlarını dikleştiriyorsanız, yanlış nefes alıyorsunuz demektir. Daha doğrusu konuşma için gerekli olan ya da yeterli olan nefes bu değildir. Vücudunuzun üst kısmına daha doğrusu ciğerlerinizin üst kısmına nefes alıyorsunuz demektir. Ciğerlerinizin üst kısmına nefes aldığınız zaman ne olur? Ciğerlerinizi sadece sallanan iki balon olarak düşünürseniz,sadece üst kısımları şişer, altlar boş kalır. Oraya aldığınız nefes derin de alsanız kısa nefestir”. Heyecan faktörü düşünülürse konuşurken heyecanlanıldığı zaman bu nefes iyice küçülür. O zaman ne olur? Konuşup nefes alınır, konuşup nefes alınır, sık sık nefes almaya başlanır. Nefes kontrol altına alınmazsa bir süre sonra konuşurken konuşmacı nefes nefese kalmaya başlar. İşte bu durumda yeterli nefesi kullanılamadığı için sesi kontrol etmek mümkün olmaz. Sık sık nefes almaya başlanır, nefes nefese kalmaya başlanır, ses titremelerinin önüne geçilmez ve bu sıkıntı vermeye başlar. Ayrıca bu durumda nefesi geri iteleyen hiçbir mekanizma yoktur. Omuzları açarak yani göğüs kafesini açarak nefes alındığında ciğerlerin sadece üst kısmı dolduğundan ciğerler refleks olarak o nefesi itelerler. Öyle itelediklerinde de ses tellerini yukarıda birbirlerine sürtündürürler. Hâlbuki doğru sesin çıkabilmesi için ses tellerinin mutlaka birbirine çarpması lazım, sürtünmemesi gerekir. Gırtlağın her iki yanında bulunan ses telleri birbirine çarpıp, titreşerek sesin oluşmasını sağlar. ”Sesin oluşumu sürecindeki hava akımı genellikle duyulmaz. Ancak söz gerçekleşirken ses oluğu kısmen kapanır, kısılır. Gırtlak kasları ses tellerinin uzunluğu ve gerginliğini kontrol ederek titreşimi ayarlarlar. Ses telleri birbirine sürtündüğü zaman; 1.Ses titremelerinin önüne geçilmez 2.Sesin geri kaçmalarının önüne geçilmez 3.Uzun konuşmalardan sonra yorgunluk ve rahatsızlık görülür 4.Yüksek sesle konuşulmuşsa boğazda acımalar ve yanmalar başlar 5.Bağırarak konuşulmuşsa ertesi güne ses kısıklıkları başlar.6 İyi bir solunum olmadan doğru bir diksiyon da olmaz. Soluk derin, sık, çabuk, düzenli, sinirlenmeden, gürültüsüz alınmalıdır. Gürültülü soluk alma büyük bir kusurdur. Dinleyenleri rahatsız eder. Doğal solunumda ağız hep kapalı tutulmalı ve burundan soluk alınmalıdır. Bazen ağızdan soluk almak da gerekir. Konuşmacı söz söylerken hep gerektiği yerde soluk almak için ağzını kapayacak zaman bulamaz. b) Diksiyonu Meydana Getiren Unsurlar 1. Durak: Duraklama dinleyiciyi rahatlatır, düşünmeye ve bilgilerinizi iyice anlamaya iter. Ayrıca dinleyiciyi konuşmaya katılma fırsatı verir. Fakat, uzun bir duraklama güven sarsıcı olabilir. Düşüncelerinizi ve duygularınızı toparlayabilmek için kendinize zaman vermek amacıyla yoklamalar yapın Konuşurken duraklamalara yeterince önem vermez, sık sık ve kısa duraklama yapmazsak bol ve derin soluk alma ihtiyacını duyarız. Bu da gürültülü soluk almaya sebep olacaktır. Hâlbuki gürültülü soluk alma bir kusurdur. Bunun önüne geçmek gerekir. Bunun içinde soluğumuz tükeninceye kadar beklemeden ve hissettirmeden ciğerleri havayla doldurmalıyız. Ancak, diksiyonda bu duraklar gelişigüzel yapılamaz. Cümlelerin anlamına göre düzenlemek ve buna alışmak gerekir. Çünkü noktalamaların anlam ve anlama yönünden önemi büyüktür. Bu alışkanlığı kazanmak için duraklama alıştırmalarını usanmadan yapmalıyız. 2. Ton: “Tonlama, ses titreşimlerinin yükselip, alçalmasıdır”. Bu nedenle tonlamaya titreme, perdeleme, ton güdümü de denilmektedir. Ayrı ses yapılarına sahip olan sözcüklerin, doğal olarak ayrı ayrı seslendirilmesi gerekmektedir. Hiçbir sözcük vurgu ve ton yönünden aynılık göstermez. Konuşmada ezgiyi yaratan ve besleyen kaynak da işte seslerin bu başkalıklarından ve çeşitliliğinden, perdelenmelerindeki ayrıntılardan oluşmaktadır. Tonlama cümlenin doğal ezgisini, anlamın altını çizmesini kısaca konuşmanın renklenmesini sağlar. Tonlama aynı zamanda sesimizin duygu rengidir. Eğer tonlamalar yok oluyorsa ya da yanlış yapılıyorsa anlatım bir süre sonra düz ve monoton bir hal alır. Konuşmalarda bu akıcılık ve renk kaybedildiğinde yani tonlamaya dikkat edilmediğinde anlatım tekdüze, ifadesiz, akıcılıktan ve algılanabilme becerisinden yoksun, kuru kuru sözcükler haline dönüşür. Bu da dinleyicilerin konuşmacıyı dinleyebilmelerini zorlaştırır. Tonlamalar, konuşmalara varyasyon-çeşitlilik kazandırır. Sesler birbirinden ayrılabilir. Bu ayrılık yalnız sessin gürlüğü bakımından değildir. Çıkarılan selenin yüksekliği ile de birbirinden ayrılabilir. İşte böylece ton ortaya çıkmış olur. Bir tondan diğer tona geçmeye geçki (modülasyon) denir. 3. Bükümler: Söz söylerken cümleleri, kelimeleri aynı tonda söylemeyip adete besteleriz. Bu besteleme hissettiğimiz ve anlatmak istediğimiz düşünceyle ilgilidir. Bize en doğru yolu bulduracak olan, başkalarını taklitten kaçınmak ve o cümleyi söylerken yaşamak, hissetmek ve bu şekilde doğal bükümü bulmaktır. 4. Boğumlanma: Boğumlanma, konuşma organlarımızın damak, dil, damak perdesi, yanaklar, alt çene ve dudaklar, boğazımızdan çıkan sese biçim vermek için topluca çalışması demektir. İyi boğumlama, heceleri iyice anlaşılarak meydana getirmektir. Birçok kimse dudaklarını iyice hareket ettirmeden konuşurlar. Böyle dudak tembelliği olan kimselerin söylediklerini dinleyicilerin birçoğu anlamaz. Birçok kimse konuşurken, boğumlanmaya yeteri kadar önem vermez. Bunun için de sözleri iyi anlaşılmadığından, karşılarındakini tekrar tekrar sormak zorunda bırakırlar. Halbuki bir topluluk karşısında söz söyleyenin her sözünün tek kelimesine kadar anlaşılması gerekir. 5. Vurgu: Kelimelerin söylenişinde seslerin hakkını verme, hecelerin vurgusu, uzunluğu kısalığı gibi özelliklere özen gösterme işidir. Etkili bir konuşma için doğru vurgulamalar yapılmalıdır. Konuşma sırasında içerisinde öne çıkarılan, altı çizilen sözcükler vurgulamayı belirler. Vurgulama anlatılmak istenilene göre belirlenir. Vurgu yapmak için sesinizi yükseltip alçaltın. Kullandığınız ses tonu duygularınızın kanıtıdır. Saygı veya sevgi göstermeniz gereken durumlarda ses tonunuzu yumuşatın. Farkında olmadan açığa çıkan olumsuz duygulara karşı önceden tedbir alın. (Ses tonunuz sabırsızlık, kızgınlık veya reddetme gibi duygularınızı açığa vurur.) Dolayısıyla yanlış vurgulamalar, yanlış anlatımlara neden olur. Vurgulamanın konuşmaya getirdiği 3 önemli özellik vardır : 1.Söze duygu katmak 2.Dinleyicinin dikkatini uyandırarak anlamın kavranılmasını kolaylaştırmak 3.Sesi, söyleşiyi, sözdeki ezgiyi canlandırmak c) Konuşma Hızımız Nasıl Olmalı? Çok hızlı konuşup kelimelerde tökezleyerek, söylemek zorunda olduğunuz şeyleri dinleyicinin yanlış anlama veya sizi dinlemekten yorulma riskini arttırıyorsunuz demektir. Konuşma hızını çeşitlendirin. Bir noktayı vurgulamak için yavaşlayın. Bu dinleyiciye düşünmesi ve ne dediğinizi anlaması için bir şans verir. Eğer dinleyicileriniz sözlü veya sözsüz tepkilerinden sizi anlamakta güçlük çektiklerini anlarsanız daha yavaş konuşun. Ortalama bir dinleyici dakikada 400600 kelimeyi anlayabilir. Monoton bir ses tonuyla konuşmamak için bazı bölümlerde daha hızlı konuşarak enerjik hevesli ve heyecanlı olduğunuzu gösterebilirsiniz. Sesinizi yükseltmek ve alçaltmak noktalama işaretleri kullanmaya benzer. Dinleyicinizin dikkatini çeker. Hızlanın, yavaşlayın. Normal hız dakikada 125-150 kelimedir. Konuşmanızın hızını arada bir değiştirerek iletişiminize de değişiklik katın. Hangi sunuş biçimini yeğlersek yeğleyelim, konuşma hızımızı iyi ayarlamamız gerekir. Çevrenizdeki kişilere dikkat edin, kimileri çok hızlı, kimileri de çok yavaş konuştukları için, konuşmaları anlaşılmaz. Konuşma hızı, başarımızı etkileyen etkenler arasında önemli bir yer tutar. Nedir konuşma hızının ölçüsü? Konuşma uzmanları, olağan konuşma hızının dakikada 125-175 sözcük arasında olması gerektiğini söylüyorlar. Bu ölçüye göre, dakikada 175 sözcükten fazla konuşuyorsak konuşmamızın hızı fazladır. Bunun gibi dakikada 125 sözcükten az konuşuyorsak konuşma hızımız yavaştır. Yerinde ve zamanında, amaca uygun olarak yapılacak suskular, hem söyleyeceklerimizi vurgulamaya, hem de bizi dinleyenleri o yönde durup düşünmeye hazırlar. Dinleyicilerin dikkatlerini çekmeye de yarar. Öte yandan arada bir konuşma hızını değiştirme, suskulara yer verme, anlatılmak istenenleri daha iyi belirtmeye olanak sağlar. E. KONUŞMANIN DEĞERLENDİRİLMESİ Bir konuşmanın tamamlanmasından sonra, konuşmanın ne derece etkin ve başarılı olduğu konusu üzerinde durulmalıdır. Daha sonraki konuşmaların daha iyi olabilmesi amacıyla bu değerlendirme yapılmalıdır. Bu değerlendirmeyi yaparken aşağıda açıklanan kriterler üzerinde durulabilir. Konuşma notları nasıldı? a ile ilgili hiçbir not hazırlanmamış durumda. Konuşma notları ne kadar kullanıldı? amacıyla veya isim veya rakamların doğru verilmesini sağlamak amacıyla baktı. Konuşmacı dinleyicilerle göz teması sağladı mı? şısındaki dinleyicilerin çoğunun gözlerinin içine baktı. Konuşmacı dinleyicilerin ilgisini çekebildi mi? duyduğu ilgiyi dinleyicilere de bulaştırdı. Konuşmada kullanılan ses tonu nasıldı? tarafından işitilebilen ve kolayca anlaşılabilen hoş bir ton kullandı. tu. Jest ve mimikler nasıldı? arken sürekli olarak kalem, kağıt, işaret çubuğu gibi şeylerle oynadı ve dolaştı. Konuşmanın kelime seçimi nasıldı? gramer hatası yapılmadı. Çok sayıda gramer hatası vardı. am anlamıyla gelişigüzel bir konuşma yapıldı. Konuşmanın içeriği nasıldı? dinleyicilerin etkilendiği gözlendi. ış bir konu özelliğine sahipti. başkaları tarafından yazılan ve söylenenlere dayanmaktaydı. ırlık yapılmamış, yüzeysel bir sunumdu. 2. ÖRGÜTSEL YAPILARDA TOPLANTI A. TOPLANTILARIN FONKSİYONLARI 1. Hızlı karar verme: Gelecek hakkındaki kararların alınmasında, en iyi tercihi ortaya koymak ve problemleri çözümlemek için toplantılar önemli bir araçtır 2. Bilginin yayılması: Bilgiler yazılı notlar halinde dağıtıldığı zaman pek açık ya da ilgi çekici olmadığından, bilgiler toplantılar aracılığıyla gerekli kişilere etkili bir biçimde aktarılabilir. 3. Yapısal değişikliklerin oturtulması için: Değişime açık olmayanlar, çalıştıkları kuruluşta yaşanacak değişikliklere önemli ölçüde karşı dururlar. Yeni bir politika izlemek ya da yönünü değiştirmek isteyen kuruluşlar çalışanları olabildiğince sık sık bir araya getirmelidir. Yeni politikalar ve süreçler üzerinde görüşmek, değişim gereksinimlerinin ve uygulama yöntemlerinin daha kolayca ortaya çıkmasını sağlar. 4. Kurum dışındaki değişimden haberdar olmak için: Her gün müşterilerle yüz yüze gelen satış elemanları, piyasanın değişen taleplerini üst düzey yöneticilere oranla daha yakından izlerler. Toplantılar, bu gibi bilgilerin, karar verme yetkisi bulunan yöneticilere kolayca aktarılmasını sağlar. 5. Fikir ve deneyimlerin değiş tokuşu: Kuruluş bünyesinde dağıtılan yazılı notlar yalnızca bilgilerin aktarılmasını sağlarken, toplantılar bu bilgiler üzerinde yorum yapılmasını ve ortaya çıkarılan fikirlerin geliştirilmesini de destekler. Farklı bölümlerden gelen önemli bilgilerin bir araya getirilmesi, oluşan değişikliklerden, verilen kararlardan etkilenenlerin “tablonun tümünü” görmelerini sağlar. Bu durumda da toplantıda verilecek kararlara içtenlikle katılım ve iş birliği daha kolayca elde edilebilir. Çeşitli görüşlere sahip kişilerin bir araya gelmesiyle yeni fikirlerin ya da daha önce akla gelmeyen çözüm yollarının ortaya çıkmasına olanak tanınmış olur. Uzun zamandır süregelen bazı sorunlara karşı yeni yaklaşımların elde edilmesine yararlı olacak ilginç fikir ve yöntemler de toplantılarda ortaya çıkabilir. Toplantıya katılanların akıllarından geçenleri söylemelerine destek vererek kısa sürede bir çok farklı fikrin geliştirilmesini sağlar. 6. Ekip Çalışmasının geliştirilmesi: Kuruluşun çalışanlarının yakın bir işbirliği içinde olmaları gerektiği zaman yapılacak toplantılar. Karşılıklı kuşkuların dağılmasını sağlayacaktır. Rekabet duygusunun ortadan kalkmasına destek olacaktır. İyi bir sonuç elde etmek için toplantıların, katılanlar arasında karşılıklı saygı ve anlayışın gelişmesini sağlamak için, işbirliğine yönlendirilmesi gerekir. B. TOPLANTI YAPMANIN NEDENLERİ 1. Bilgilendirici / öğüt verici Hem bilgi vermek hem de almak amacıyla düzenlendiği için insanların birbiriyle temas kurmasını sağlar. 2. Danışmaya yönelik İtirazları çözümlemek ve kişileri yeni gelişmelere ya da değişik bir hareket planına katabilmek için 3. Sorun çözmeye yönelik 4. Karar vermeye yönelik 5. Pazarlığa yönelik Bir anlaşma ya da kontrat yapmak C. TOPLANTI İŞLEM AŞAMALARI 1. Kimler Katılmalı? Bu noktada kimlerin katılması gerektiğine ve daha da önemlisi kimlerin katılmasının gereksiz olduğuna karar verebilirsiniz. Böylelikle herkes için hayal kırıklığı yaratan bir duygu olan gereksiz yere zaman yitirme endişesi ortadan kalkmış olur. Bazen de, örneğin bazı uzmanların davet edilmesi gibi, dışarıdan kişilerin çağrılması gerekebilir. Ayrıca katılanlar açısından tarafsız görüş bildirecekleri varsayılan ‘üçüncü kişilerin’ toplantıya katılmalarını sağlamak da yararlı olabilir. 2. Gündemi belirlemek: Her toplantının bir gündemi vardır. Bu yazılmamış, konuşulmamış ya da tartışılmamış olabilir. Eğer gündem önceden ilan edilmemişse, toplantının gizli gündemlerle sabote edilme tehlikesi vardır. Yazılı bir gündem herkesin, toplantı öncesi, toplantı esnasında ve sonrasında neler yapması gerektiğine odaklanmasına imkan tanıyacaktır. Toplantının gündemini belirleme sorumluluğu oturum başkanına aittir. İyi planlanmış bir gündem, katılanların beyinlerinin istenen amaçlara ulaşma üzerinde yoğunlaşmasını sağlayan değerli bir araçtır. Bir bakıma, herkesin başvuracağı bir “toplantı haritasıdır.” Gündem için gereken maddeleri toplarken şu hususları göz önünde bulundurun: Mantıklı sıralama yapın. Maddeleri birbiri ile bağlantılı tutun. Rutin maddeleri başlangıca yakın bir yere yerleştirin. 3. Toplantı Mekanı: Toplantı salonunun akustik, ısıtma, aydınlatma ve havalandırması yeterli düzeyde olmalıdır. Sandalyeler; sayı ve rahatlık açısından masalar; ölçü, esneklik ve sağlamlık açısından üst seviyede olmalıdır. Dikkat dağıtabilecek unsurlar; havalandırma, tren, yakındaki inşaat ya da benzeri gürültü kaynakları olmamalıdır. Tüm katılımcılar tahtayı ya da projektör ekranını çok az bir çaba ile görebilmelidir. Katılımcılar birbirlerine bir kol mesafesi kadar yakında oturmalıdır, aksi taktirde izole olurlar, bu da grup dinamikleri açısından sakınca doğurur. Bu arada etkili iletişimin kolaylıkla kurulabilen göz temasına bağlı olduğunu unutmayın. D. TOPLANTI YÖNETİCİSİNİN YAPMASI GEREKENLER 1. Sorular ve İfadeler: Yöneticiler genellikle başkanlık ettikleri toplantıda soru sorulmamasından şikayetçidir. Yöneticilerin çoğu, diğerlerinin düşüncelerini öğrenmek yerine kendi düşüncelerini savunma konusunda eşsiz bir yetenek geliştirmiştir. Konuşmacıların deneyimlerini aktarmalarına yardımcı olacak, konuşmalarını teşvik edici, bilgi edinmeye yönelik ilginç sorular yöneltin. 2. Özetleme: Tüm toplantılar, özellikle de gündem maddeleri arasında geçişler yapılırken, bir süre durgunluk dönemine girebilirler. Grup elemanları bir sonraki adımdan emin değildir, sohbet kuraklaşmaya başlamıştır. Bu tür zamanlarda, oturum başkanı bir özet yaparak, durumu toparlamalıdır. Bunun için iyi bir zamanlama önemlidir. Toplantının en hararetli anında özetleme yapmaya kalkışmayın; Grubun düşünce üretimi sona erdiği bir zaman diliminde devreye girmek için not alarak hazırlayın. Maddeler arasında özetleme: Katkıları özetleyerek onları kontrol edin. Kendi kendilerini tekrar etmelerini ya da laf ebeliğine dönüşmelerine izin vermeyin. Bir sonraki maddeye geçmeden önce, sona eren kısımla ilgili görüşleri özetleyin.Sohbet rotasından çıkmaya başladığı zaman özetlemeler yaparak durumu toparlayın. Bazı zamanlarda yaptığınız özetlemeler, o ana kadar görüş birliğine varılan hususları göstermek ve tartışmayı yeniden açmak için kullanılabilir. Maddelerin sonunda özetleme: Bu bir anlaşmayı mühürleyecek ve tam olarak karar verildiğini gösterecektir. Toplantının sonunda özetleme: Geniş bir özet, gruba o ana kadar yaptıklarını hatırlatacak ve eyleme geçilmesi gereken istikametleri gösterecektir. 3. Kişilerin Katkıda Bulunmasına Yardım Etme: Söyleyebilecek kişi çok içine kapalı ya da utangaç olduğundan dolayı, birçok önemli düşünce gün yüzüne bile çıkmamaktadır. Toplantılar, çok rahatlıkla birkaç güçlü karakterin atışması,diğerlerinin ise çaresizlikle onları seyretmesi şeklinde gerçekleşen bir tenis maçına dönebilir. Oturum başkanı toplantı içi demokrasiyi tesis etmek zorundadır. Herkes katkıda bulunma konusunda kendini rahat hissetmeli ve görüşlerine değer verildiğine inanmalıdır. Söylenenleri ve söyleyenleri birbirinden ayırt dedin. Faydalı düşünceleri taktir edin, eğer eleştiri yapmanız gerekiyorsa, isim belirtmeden sadece davranışı eleştirin. Açık, dürüst ve kesin olun. Her zaman farklı bakış açıları ortaya çıkarmaya çalışın. Kimlerin konuşmadığını tespit ederek,katılımda bulunmaları için imkan yaratın. Daha baskın grup üyelerini disipline edin. Yaratıcı düşünceleri, eleştirel yaklaşımlardan ayrı tutun. 4. Toplantıyı Kapatma: Toplantının kapanışı da en az açılışı kadar önemlidir. Grup dağılmak üzeredir. Toplantı esnasında ulaşılan noktaları, görevler ve hedef bağlamında kapanıştan önce göstermemiz gerekir. Bunun için yapılması yönünde karar alınan eylemleri mümkün olduğu kadar kişilere dağıtın. Üzerinde anlaşmaya varılan eylemlerin yapılmasından sorumlu bir kişi mutlaka tayin edilmelidir. Bu kişiler, söz konusu eylemlerin sahipliğini hissetmeli, niçin yaptıklarını anlamalı ve bu işi yerine getirmek için gereken otorite ve kaynağa sahip olduklarını bilmelidirler. Yapılması gereken işleri mümkün olduğu kadar çabuk takvimleştirin. Böylelikle katılımcılar hemen toplantının ardından ne yapmaları gerektiğini bilecek ve bunu yerine getirmek için daha istekli olacaklardır. 5. Toplantı Verimliliği Açısından Yöneticinin Dikkat Etmesi Gereken Noktalar 1. Kişilere, yaptıkları değerlendirmelerin toplantının amacı ile ilgili olup olmadığı konusunda açıklamalar yaptırın. 2. Ne kadar güçlü olursa olsun sizi duygusal çatışmalara sürüklemeye çalışan akımlara direnin. 3. Kişilerin konuşmalarını yarıda kesmeyin. 4. Kişilerin söylediklerini açık yüreklilikle dinleyin. 5. Tartışma ya da zıtlaşma eğilimleri göstermeyin. 6. Kişilerin toplantıda olmayan diğer kişiler hakkında konuşmalarına engel olun. 7. Sorunlardan ziyade, çözümlerle ilgilenin. 8. Sorularınıza gruba tekrar tekrar yöneltin : “Burada ne yapmaya çalışıyoruz? Bu konuda ne yapabiliriz? Bu, bizim hedeflerimizle nasıl çakışıyor?” gibi kesin olun. Hedefler ve bunlara giden yollarda açıklayıcı olun. Eğer çözümler bulunması için etrafınızdakilere danışırsanız ya da onları sorunların çözülmesi için katkıda bulunmaya davet ederseniz, itirazların ya da muhalefetin çoğunun ortadan kalktığını göreceksiniz. 9. Eylemlere odaklanın. Kişilerin dikkatini, başkalarının geçmişte yaptıkları ya da yapamadıklarından, bizim ilerde neler yapabileceğimize yönlendirmeye çalışın. Kişilerin endişelerini anladığınızı göstererek, onları kendi saflarınıza daha kolay çekebilir ve geliştirilmesi gereken alanları daha rahat tespit edebilirsiniz. Şüphe yok ki, toplantıların ara sıra karşılıklı şikâyet oturumlarına dönüşmesi normaldir. Bu tür durumlarda “Burada ne yapmaya çalışıyoruz?” sorusunu yönelterek, kişilerin kararlılığını körükleyebilir, onları çözüm bulma konusunda harekete geçirebilirsiniz. Bir şeyler yapılabileceğini göstererek, onlara bazı şeyleri değiştirebilecek güce sahip olduklarını hatırlatabilirsiniz. 6. Toplantı Tutanakları ile İlgili Esaslar Kayıt tutma görevini üstlenen sekreter veya raportörler, toplantılarda konuşmacıların sözlerinin tamamını not almaya çalışmalıdır. Tutulan kayıtların daha sonra, elemeler yapılarak düzenli bir hale getirilmesi, toplantı yöneticisinin onayına sunulması,yönetici tarafından gerekli düzeltmelerin yapılması ve imzalanarak gönderilmesiyle sona erer. Tutanaklar toplantılarda geçen konuşmalara ilişkin belgelerdir. Bu nedenle tam,doğru ve bütün konuşmaları içermelidir. Toplantı raportörü olarak seçilen kişiler, konu dışı olan veya önemsiz sayılan konuşmaları not almayabilirler. Tutanakların yazı üslubu, objektif olmalı, raportörün kişisel kanaatlerini içermemelidir. Tutanakların dili, resmi dildir ve genellikle aşağıdaki konuları içerir; türü sahipleri imza 3. ÖZGEÇMİŞ (CV) CV(Curriculum Vitae), profesyonel iş hayatınızda, iş başvurularında kullanacağınız ve sizi mülakata kadar götürebilecek özgeçmiş bilgilerinizi içeren bir belgedir. CV bir hayat hikayesi değildir. CV’ye 30 saniye ya da daha az zamanda okunan bir satış kataloğudur da denebilir. CV’niz bir iş başvurusu için yerine getirmeniz gereken bir formalite de değildir. Bu zihniyette bir yaklaşım kariyer hayatınızı başlamadan bitirebilir. CV’nize çok önem vermelisiniz; çünkü o sizin kariyer dünyasındaki ilk adımınızdır. Diğer adaylar arasından ön plana çıkmanızı veya rakipleriniz arasında kaybolmanızı sağlayabilir. Özgeçmiş ne değildir sorusunun cevabına gelince; Özgeçmiş sizin hayat hikayeniz değildir. Özgeçmiş bir tanışma mektubu da değildir. Okuyanlar bu işe sizin kadar duygusal yaklaşmayacaklardır.Özgeçmiş tüm deneyimlerinizi yazdığınız bir yazı değildir. Bütün geçmiş deneyimleriniz tek bir işe endeksli olmadığı için her deneyiminizi yazamazsınız. Özgeçmiş kurnazlıkla hazırlanmış bir plan da değildir. Yani okuyanı etkilemek için yalana asla tevessül edilmemelidir. Özgeçmiş amatörce hazırlanmış bir öykü de değildir. Belli kuralları olan ciddi bir mektuptur. Fortune 500 şirketi insan kaynakları yöneticisi Patricia Mathews şöyle diyor: Özgeçmiş bir ilk imaj yaratır. Eğer bu imaj olumlu ise, o kişi ile yüz yüze görüşülür. Özgeçmişin bütün yaptığı ve yapması gereken bundan ibarettir. Etkili bir CV, görüşme öncesinde elde ettiğiniz bir avantajdır. Öncelikle eleman arayan şirketin öğrenmek istediklerini tartın, gereksiz bilgileri ayıklayın. Tecrübenizi ve eğitiminizi, net biçimde ortaya döken bir özgeçmiş hazırlayın. Ancak etkili olabilecek ayrıntılara da yer vermeyi unutmayın. Özgeçmiş, başvurulan işe uygun özellikleri ve başarıları özetleyen bir sunumdur. İyi bir özgeçmiş sizin kim olduğunuzu, ne tür becerileriniz olduğunu, ne bildiğinizi ve ne yapmak istediğinizi anlatan bir özettir. Özgeçmişin ayrıntılarda boğulmamış, işverenin talep ettiği soruları net biçimde yanıtlayan bir tarza sahip olması gerekir. a) Özgeçmiş Hazırlık Evreleri o Bilgileri toplamak o Amacınıza ulaşmanızı sağlayacak olguları seçmek o Özümsemeyi kolaylaştıran ve hakkınızda profesyonel bir izlenim yaratacak bir tasarım seçmek o Mesajınızı berrak ve kişisel tarzda iletebilecek sözcükler bulmak o Redaksiyonu yapmak o Kontrol etmek Bir CV hazırlarken yapmanız gereken ilk iş, içeriğine odaklanmaktır. Ne hakkında yazacağınızı belirlemeden CV’nizi hazırlayamazsınız. Özel yeteneklerinizi belirlemek için biraz zaman harcayın, sizi diğerlerinden ayıran özelliklerinizi hesaba katın. Bütün becerilerinizin bir dökümünü yapın özellikle de daha önceden çalışmış olduğunuz yerlerden edindiklerinizin. Bütün eski işlerinizin bir listesini çıkarın ve oralarda hangi pozisyonlarda bulunduğunuzu, neler yaptığınızı kısaca yazın. Amacınıza karar verin: İki türlü amacınız olabilir: Hedefe yönelik ve becerilerinize yönelik. Sizin başvurduğunuz pozisyon için en uygun olanını seçin. Bilgiler toplanırken şu çalışmalar yapılmalıdır; 1. KENDİNİ TANIMAK Hepimiz her gün karşılaştığımız bir çok olay ve kişi hakkında yorum yaparız. Ama pek azımız kendimiz hakkında yorum yaparız. Hele kendimiz hakkında yaptığımız yorumların objektif olması isteniyorsa, bu hakikaten zordur. Etkili bir CV yazabilmenizin en önemli şartı belli bir objektiflik seviyesinde kendinizi tanımanız ve tanıtmanızdır. 2. VERİLERİN DÖKÜMÜ Bunun için bir CV de olması gereken ana başlıklardan yararlanabilirsiniz Başlıklarımız şunlar olmalı: a. Eğitim b. Pozisyonlar c. Uzmanlık alanları d. İş dışı etkinlikler e. Yapmaktan hoşlandıklarım f. Hayal ettiklerim g. Kişisel bilgiler h. Referanslar Bunların dışında sizce önemli olan kategoriler de yer alabilir. a. Eğitim: Bu ilk bölüm de gittiğiniz bütün okulları yazın. En sonuncusundan başlayarak, geriye doğru bir kronoloji takip edin. Okulların adlarını, gittiğiniz yılları, hangi şehirde olduklarını, mezuniyet derecelerinizi, diploma ve sertifikalarınızı, varsa her okulda ki uzmanlık dallarını yazın. Not ortalamalarınızı, takdir ve teşekkür belgelerinizi, etkileyici ya da önemli olduğunu düşündüğünüz sınavları yazın. Daha sonra örgün eğitimin dışında katıldığınız kurslar, seminerler veya yetiştirme programlarını yazın. Eğer öğrenci iseniz veya yeni mezun iseniz yani iş tecrübeniz çok yoksa bu bölümü daha detaylı yazmalısınız. aster veya doktora tezinizi ( varsa) yazın. uzun uzun onları yazın bu bölümü kısa tutun. Özel bir durumunuz yoksa ilkokul ve ortaokuldan bahsetmek hoş olmaz. Okullarınızı yazarken şu bilgiler yer almalı: - Mezuniyet yılı - Derece, diploma veya sertifika. - Bölümü - Adı ve yeri b. Pozisyonlar (Nerelerde çalıştınız?): Bu bölümde bir ücret karşılığı çalıştığınız her yeri tıpkı eğitim kağıdında olduğu gibi en sonuncusundan başlayarak, geriye doğru bir kronoloji ile yazın. Bu listede ki her madde şunları içermeli: " Şirketin adı ( tam ve doğru yazılışıyla - bunu o an anımsayamazsanız daha sonra düzeltin) " Orada yaptığınız iş " Ünvanınız " Şirketin bulunduğu kent " İşe giriş ve çıkış tarihleriniz. Eğer yeni mezun değilseniz özgeçmişinizin en önemli bölümü budur. Yeni mezunlar bu bölümden önce eğitim bölümünü yazmalılar. Gelecekteki performansınızın göstergesi geçmişteki performansınız olacaktır. Bu yüzden bu bölüm önemlidir. Pozisyonları yazarken şunlara dikkat edilmelidir; part time olanlar olmak üzere bir kısmını eleyin. En son işinize en çok yeri ayırın. profesyonel bir hava katın, böylece ifadeleriniz havada kalmaz gerçek bir ifade kazanır. c. Uzmanlık alanları (En iyi yaptığınız şey ne ?): Bu başlık altında iyi yaptığınız ya da çok bilgi sahibi olduğunuz her şeyi yazın. d. İş dışı etkinlikler: Bu sayfaya ise para kazanmak amacı gütmeden yaptığınız veya yapıyor olduğunuz işleri yazmalısınız. e. Yapmaktan hoşlandıklarım: Bu bölüm herhalde en çok hoşunuza gidecek bölüm olacaktır. " Maket uçak yapmak. " Fotoğraf çekmek. " Kendi imkanları ile basit mobilyalar yapmak. " Vb... bunun gibi birçok şey. Gördüğünüz gibi sinemaya gitmek, müzik dinlemek, kitap okumak, seyahat etmek, ...vb. alışılagelmiş "hoşlanılan şeyler" yok. Bunun sebebine gelince bu tür genel şeyleri (sinemaya gitmek, müzik dinlemek, kitap okumak, seyahat etmek) fazlaca yazmanın pek doğru olmadığıdır. f. Hayal ettiklerim: Bu listeyi hazırlamadan önce birkaç dakika gözlerinizi kapatıp hayal kurun. Sakın kendinizi kısıtlamayın, unutmayın beyin fırtınasının kurallarından biri de buydu. Uyku dışında vaktinizi nasıl geçirmek istiyorsunuz? Ne tür bir işiniz olsun isterdiniz? g. Kişisel Bilgiler: Bu bölümde özgeçmişinizi güçlendirecek kişisel bilgiler yazılır. Eğer bir bilgi özgeçmişinizi güçlendirmiyorsa yazmayın. Askerlik durumu ve doğum tarihi bildirilmeli. Lüzumsuz bilgiden şiddetle kaçınılmalıdır. (" Babam geçen yıl emekli oldu..., 18 yaşında bir erkek kardeşim var..., 3 çocuğum var..., üç kardeşiz ...., içki içmem ve içenleri sevmem... gibi ). Kişisel bilgiler kağıdın sonlarına doğru olmalıdır. h. Referanslar: Eğer çok güçlü ve mesleğinde isim yapmış bir referansınız yoksa bu bölümü yazmayın. Eğer illaki referans yazacaksanız referansınızın adı, ünvanı, telefonu olmalı. Bunu en sona yazmalısınız. 3. YARDIM ALMA Siz de yazdıklarınızı mutlaka bu işe yetkinliği olabilecek bir arkadaşınıza okutup yorumlarını alın. Eğer böyle birisi yoksa bir profesyonelden yardım isteyin, bu kısım oldukça önemlidir. Özgeçmiş yazımının hangi safhasında yardıma ihtiyacınız olduğu ve ne kadar yardım gerektiği tamamen sizin bu işi başarabilme kabiliyetinize bağlıdır. Ama şunu unutmayın; kimden yardım alırsanız alın özgeçmişinizi kendiniz yazmalısınız. 4. ÖZGEÇMİŞ TÜRLERİ Farklı hedeflere yönelik farklı insan tiplerine uygun farklı özgeçmiş türleri vardır. Kendi kariyerinize ve yaşantınıza en uygun özgeçmiş türünü seçmeniz çok önemlidir. Bunun için; 1. Başvuracağınız işi tanımak. 2. Size uygun özgeçmiş tipini seçmek gerekir. 1. Kronolojik özgeçmiş: Bu tip eğitim ve pozisyonlar başlıklarında yaptığınız gibi, her şeyin ters kronolojik sıra ile yazıldığı CV lerdir.Kronolojik özgeçmişin avantajı düzenli olması ve kolayca okunup yorumlanabilmesidir. Bu tip özgeçmiş, düzenli bir kariyer yaşantınız varsa, kariyerinizin kronolojisinde kopukluk olmuyorsa, aynı kariyer çizgisinde devamlı ilerlemişseniz sizin için mükemmeldir. Ama kariyer çizginiz düzenli değilse bu tip özgeçmiş sizin yaşamınızda ki boşlukları ve tutarsızlıkları öne çıkartır. 2. İşlevsel özgeçmiş: Bu türün en önemli özelliği benzerlikleri ve tutarlıkları vurgulamasıdır. Kariyer çizginiz düzenli olmamasına rağmen iki yada üç kategoride önemli başarılarınız varsa işlevsel özgeçmiş bunu en iyi şekilde yansıtacaktır. Bu tür işverenin özgeçmişten sizin istediğiniz sonucu çıkarmasını kolaylaştırır. Bu yüzden işverenler tarafından pek tutulmaz. Bu tür, karşınıza çok başarılı olduğunuz konulardan birinde çıkmış bir iş fırsatını değerlendirmek için birebirdir. 3. Karma: Karma özgeçmişler, işlevsel ve fonksiyonel özgeçmişlerin bir araya getirildiği özgeçmiş tipleridir. Bu formatta hazırlanmış özgeçmişlerde işlevsel özgeçmişin tüm yapısı korunur ve iş deneyimi daha belirgin bir halde sunulur. İş deneyimi işlevsel özgeçmişe göre daha fazla, kronolojik özgeçmişe göre daha az belirgindir. Böylece hem bilgi, beceri ve başarılar daha net olarak ortaya konulabilir; hem de “Bazı bilgiler saklanıyor mu?” endişesi ortadan kaldırılmış olur. Karma özgeçmişler pek çok açıdan uygun olsa da, halen çoğu işveren kronolojik özgeçmişleri daha kolay takip edilebilir ve anlaşılır olarak değerlendirmektedir. 4. Kuralsız özgeçmiş: Genelde gayri resmi bir yapısı vardır. Özgeçmişten çok bir mektuba benzeyebilir. Bu türe çarpıcı bir kaç örnek verecek olursak; İş arayan bir gazetecinin özgeçmişini haber başlıkları formatın da vermesi veya iş arayan bir garsonun özgeçmişini yemek listesine benzetmesi olabilir. Sıra dışı olan bu tip çok riskli olduğundan genelde tercih edilmez, ama yerinde uygulanırsa başarılı olur. 5. CV YAZARKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR o İdeal özgeçmişin boyutu bir A4 büyüklüğüdür. Bu büyüklüğü geçmemeye çalışın. o CV`nizi inceleyen insana okuma zorluğu yaşatmayacak özellikler taşımalı. Minimum 10punto karakterle yazılması gibi. o Cümle ve paragrafları fazla uzun tutmadan içeriği sade bir dille aktarmalısınız. o Kendinizi tekrar etmeyin. o CV’nizin kendi içinde tutarlı olmasına çok dikkat edin. o Önemli başarılarınızın üstünde durun. o Sayfayı iyi kullanın. Çok fazla boş, beyaz yerlerin kalmadığından, bıraktığınız aralıkların düzgün ve hatasız olduğundan emin olun. o CV`nizi yazmayı bitirdikten sonra imla hatalarını kontrol için kesinlikle başka biri tarafından okunmasını sağlayın. İyi bir sunum, zayıf bir içeriği maskeleyemez; ancak sağlam bir içerik kötü bir sunumla kolayca gölgelenebilir. CV`nizi yazarken içerikte yapabileceğiniz hatalar, güçlü özgeçmişinizin arka plana atılmasına neden olabilir. O yüzden CV yazarken en çok yapılan hatalara şunlardır; Bir anlamı olmayan, sıkıcı uzun paragraflarla CV`yi doldurmak. 4. MÜLAKAT Eleman seçme ve işe alma yöntemlerinin hemen hepsinde mülakatlar çok önemli bir yer tutar. En basit tanımıyla mülakat işverenin belli bir pozisyon için uygun aday profilini yapması ve karşı tarafın da bu pozisyonun gereklerini yerine getirebileceğini toplantı süresince ispatlamaya çalışmasıdır. Mülakat, bir çok aday arasından en uygununu seçme olanağını verdiği için işveren açısından çok büyük bir fırsattır. Aynı şekilde aday da mülakat sürecinde hem başvurduğu pozisyon hem de şirket hakkında bir çok bilgiyi edinme imkanı bulacağından olası bir iş teklifi karşısında daha kolay karar verme şansını elde edecektir. Mülakatların temel dayanak noktası karşılıklı bilgi alışverişidir. Bu nedenle hem mülakatı yapacak işveren hem de aday, görüşme öncesinde belli bir bilgi birikimi ve donanıma sahip olmalıdır. A) ADAY AÇISINDAN MÜLAKAT a. Kişisel değerlendirme Görüşme öncesinde yapılması gereken işlerin başında kendi özelliklerinizi, iyi ve eksik yönlerinizi saptamak gelmelidir. Esas amaç sahip olunan bilgi ve deneyimi ortaya koyarak işin en iyi şekilde yapılabileceğini göstermek ve işvereni etkilemek olacağından olumlu yönlerinizi bilmeniz bunları karşı tarafa aktarmanızı da kolaylaştıracaktır. Aynı şekilde kendinizde eksik bulduğunuz yanları görüşmeden önce bilmeniz bu açıklarınızı kapatmak için size zaman kazandıracaktır. Yeterince zamanınız olmasa dahi olası bir soruyu cevaplamak için hazırlanma fırsatı bulacaksınız. 1. Kendinizi değerlendirirken üzerinde durabileceğiniz bazı noktalar başarılar 2. İş tanımının ve niteliklerinin saptanması Kendi becerilerinizi ve niteliklerinizi listeledikten sonra herhangi bir iş teklifi karşılaştığınızda düşünme süreniz çok daha fazla azalacaktır. Ancak karar vermeden evvel yapılan iş teklifini inceleyip üzerinde değerlendirme yapmanız gerekmektedir. Pozisyon için gerekli olan becerileri saptamalı ve kendi özelliklerinizin bunların hangilerini veya ne kadarını karşıladığını saptamanız gerekir. Bu saptamalar size görüşme esnasında temel olarak üç şekilde yardımcı olacaktır: Öncelikle görüşmeyi yapacak kişiye kendi özelliklerinizin, pozisyonun gerekleriyle ne kadar uyuştuğunu gösterebilir ve ikna gücünüzü arttırabilirsiniz. Kendi deneyiminizin bu işe sizi ne kadar hazırladığını örnekleyebilir, hem olası rakiplerinize karşı avantaj kazanır hem de daha önceki deneyimlerinizden bahsetme imkanı bulursunuz. Görüşmeyi yapan kişinin soruları sadece bahsedilen pozisyonla ilgili ise konuyu kendi özelliklerinize çevirme imkanı bulursunuz. 3. Firmanın araştırılması Firmanın geçmişi ve bugünkü durumu hakkında geniş bilgiye sahip olmak size görüşmede çok büyük esneklik ve prestij kazandıracaktır. Bu tip bilgiler sizin firmada gelecekte sahip olacağınız konuma, olası çalışma arkadaşlarınıza ve şirketin gelecekte ulaşacağı duruma dair bir fikir verecektir. Bunun dışında görüşme esnasında firma hakkında bariz olan sorular sormanızı ve görüşmeyi yapan kişiden olumsuz puanlar almanızı engelleyecektir. a) Firmayla ilgili bilmeniz gereken bilgiler Müşterileri kimler? b) Firmada sizin alacağınız konum ile ilgili öğrenmeniz gereken sorular z neresi olacak? iyer gelişiminize olumlu etkisi olacak mı? Başvurmak istediğiniz pozisyonun yaptığınız araştırma sonucunda beklentilerinizi karşılamadığını düşünseniz dahi, iş görüşmesini red etmeyin. Kafanıza takılan soruları not edin ve görüşme esnasında pozisyonla ilgili problemlerinizi görüşmeyi yapan firma yetkilisiyle çözmeye çalışın. Çünkü önceden edindiğiniz bilgi hiç bir zaman firmanın vereceği bilgi kadar sağlam olmayacaktır. c) Araştırma yapabileceğiniz bazı kaynaklar işkiler bölümü Başvuru yapacağınız firmalarla ilgili araştırma yaparken çoğu zaman aynı sektördeki şirketlere ait verilere tek bir makale içinde rastlarsınız. Bu makaleler sayesinde bu firmaların ekonomiye katkılarını, rekabet güçlerini ve pazar verilerini saptayabilirsiniz. c) Görüşme günü yapmanız gerekenler Dakik olmaya özen gösterin. Her hangi bir aksiliği önlemek için on dakika önce görüşme yerinde olun. Açık ve detaylı adresi alıp görüşme yerine zamanında varmak için bütün ayarlamaları yapın. Bütün çabalarınıza rağmen görüşmeye zamanında varamıyorsanız şirketi arayın ve durumunuzu anlatın ve gerekirse yeni bir görüşme ayarlayın. Görüşmeye gitmeden önce yaptığınız araştırma sonucu edindiğiniz bilgileri tekrar edin. d) Yanınızda bulundurmanız gereken şeyleri unutmayın o Ajanda ve iyi yazan bir kalem o Özgeçmişinizin kopyası o Referans mektuplarınız o Yaptığınız iş örnekleri Görüşme yerine geldiğinizde ortama alışmaya, rahat olmaya çalışın. Görüşmeye çağrılana kadar olan süreyi üzerinizdeki stresi atarak geçirin. Notlarınızı tekrar etmek veya orada bulunan gazete veya mecmuaları okumak heyecanınızın yatışmasını sağlayabilir. Görüşmeyi yapacak olan kişiyle ilk karşılaşmanız çok önemlidir. Nazikçe gülümsemeniz ve kendinizden emin bir şekilde elini sıkmanız görüşmecide olumlu bir ilk intiba yaratacaktır. Görüşme odasına gittiğinizde ilk bulduğunuz yere oturmayın. Görüşmecinin sizden rica ettiği yere oturun ve eşyalarınızı düzenli bir şekilde yerleştirin. Görüşme genelde mülakatçının kendi ve şirket hakkında bilgi vermesi ile başlar. Daha sonra mülakatçı pozisyon ile ilgili bilgileri aktarır. Bunlar sizin rahatlamanız, normal olarak oluşan gergin havanın yumuşaması için yapılan konuşmalardır. Bu aşamada gelecek sorulara hemen atlayıp cevap vermeyin. Sakin bir şekilde dinleyin ve kendinizden emin, kısa fakat samimi cevaplar verin. Görüşmede kendinizi fazla tekrar edip sıkıcı olmaktan kaçının. Ayrıca gelecek sorulara evet yada hayır gibi cevaplar vermek yerine nedenlerinizi açıklayın çünkü her soru belli bir şeyi öğrenmek için soruluyordur ve görüşmeyi yapanın mutlaka sizden beklediği somut bir cevap vardır. Aynı şekilde yapmış olduğunuz bazı şeylerin nedenini merak eden görüşmeciye bilmiyorum cevabını vermeyin. Bunun dışında karşınızdakini dikkatlice dinleyin ve sizin için açık olmayan noktaları sorun. Unutmayın ki mülakatı yapan pozisyon için uygun kişiyi ararken siz de pozisyonun sizin isteklerinizi karşılayıp karşılamadığını bulmaya çalışıyorsunuz. Görüşmede gelebilecek olası beklenmedik sorularda veya tepkilerde kontrolünüzü kaybetmeyin. Zamanınızı iyi kullanın ve paniklemeyin. Zaten çoğu zaman görüşmeci zor bir durumda ne yaptığınızı, nasıl çözüm ürettiğinizi görmek için bu tarz sorulara baş vuruyordur. Zorlandığınız bir soru olursa görüşmeciden soruyu açmasını rica edin. Bu size hem zaman kazandırır hem de görüşmeci açıklama yaparken bazı ipuçları verebilir. Gür sesle konuşun ve açık olun. Sorulan soruya cevap verin ve kendinizin iyi olduğu konulardan bahsetmek için alakasız konuları birleştirmeye çalışmayın. Kendinizle ilgili negatif cümleler kurmayın. Sadece yaptığınız işleri anlatmayın. Kazandığınız tecrübe ve bilgiden de bahsedin mümkünse verilere dayanın ve örnekler verin. Daha önceki işvereninizi ve iş arkadaşlarınızı kötülemeyin. Kaba ve agresif bir görüşmeciyle tartışmayın. Soğukkanlılığınızı ve ciddiyetinizi hep koruyun. e) Görüşmenin sona ermesi Mülakat bitmeden önce açıklığa kavuşturmuş olmanız gereken bazı noktalar: o Görüşme sürecinin nasıl devam edeceği ile ilgili bilgilenin. o Size olumlu yada olumsuz ne zaman geri dönüleceğini sorun. o Pozisyonla ne kadar ilgilendiğinizi belirtin ve görüşmeciye teşekkür edin. B) FİRMA AÇISINDAN MÜLAKAT a) Uygun Mülakat Yönteminin Seçilmesi Hızla değişen iş dünyasında kötü eleman seçimi, ticari örgütlerin daha sonra telafi edemeyecekleri, bir lükstür. İşe alma, transfer, terfi ve işten ayırma olaylarını kapsayan seçme süreci içinde en uygun mülakat yönteminin seçilmesi kaçınılmaz olmaktadır. İş için yeterli teknik bilgiyle donanmış adaylar arasından, geleneksel mülakat yöntemiyle seçim yapmak, hızla değişen ve takım halinde çalışmayı gerektiren işletme yapısında performansı olumsuz etkileyecektir. Firmanın gelişi güzel yaptığı mülakat doğru adayın seçilmesini engellemese bile, firmanın aday için çekiciliğini yitirmesine neden olabilir. Adayda mülakatın yüzeysel ya da keyfi olduğu izlenimini yaratabilir. Eleman seçiminde mutlaka mülakat yöntemi kullanılacaksa, sohbet havasında geçen serbest mülakat yöntemi yerine, standart sorulardan oluşan yapılandırılmış mülakat yönteminin tercih edilmesi mülakat sonunda verilecek kararın etkililiğini artıracaktır. Buna karşılık, yapılandırılmış mülakatlarda sorular daha önceden hazırlanmıştır.Adaylara aynı sırada sorulur ve genellikle puanlandırılır. Sonuç olarak, belli bir standarda oturtulmuş yapılandırılmış mülakat soruları ile adayları değerlendirme konusunda bir eşitlik sağlanarak, görüşmeci yanlılıkları en aza indirilir. b) Mülakat İçeriğinin Hazırlanması İyi yapılandırılmış bir mülakat için her şey den önce, iyi bir iş analizinin yapılmış olması zorunludur. İyi bir iş analizi yapılandırılmış mülakatın hazırlanmasında ve seçme aracı olarak olumlu sonuçlara ulaşmasında etkinliğini arttıracaktır. Sorulan sorular işle ilgili değilse, alınan cevaplar iş gereklerine uygun davranışsal örneklerin toplanmasını engelleyecektir. Bilgi, beceri ve yetenekleri sorgulayabilmek için, çok iyi iş analizleri gerçekleştirmek ve işin içeriğine dayalı olarak yapılandırılmış mülakatlar oluşturmak önem kazanır. İş analizi yaparken dikkat edilecek noktalar: layanlardan değil, iş bilgisi yüksek tecrübeli elemanlardan seçilmesine özellikle dikkat edilmelidir. bilgilerin entegrasyonu açısından yararlıdır. tanımı, iş yerinde çalışanın lokal veya çalıştığı vardiyaya bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Bu yüzden analize alınan kimsenin işe tüm açılardan aşina olmasına özen gösterilmesidir. alizinde oldukça önemlidir. Böylece işe ait bilgilerin mülakat süreci içinde kullanarak, seçme sürecinin etkinliğini arttırabilir. gelecekte nasıl değişip, iyileşebileceği ile ilgili bilgiler analize eklenmemelidir. mutlaka yer almalıdır. İş analizleri, mülakat sırasında adayda aranacak bilgi, beceri ve yeteneklerin uygun mülakat soruları haline getirmek için geniş bir kaynak oluşturulur. İş analizlerinin kritik olay tekniği ile yapılması, mülakat soruları içeriğinin iyi hazırlanmasında ve adayların vereceği cevapların, sorulan soruya verilmesi gereken doğru cevaba ne kadar yakın-yatkın olduğunun değerlendirilmesinde oldukça önemli bir referans teşkil eder. Kritik olaylar, yakın geçmişte yaşanan etkili ve etkili olmayan iş davranışlarının rapor edildiği işe ilişkin olaylardır. d) Mülakat Komitesi Mülakat komitesi oluştururken, iş analizinde mülakat sorularının hazırlanmasında çalışmaya katılan kimseler komiteye alınırsa, mülakatın istenen sonuca ulaşmada etkinliği arttırılmış olur. 3-6 kişiden oluşturulan mülakat komitesi; işin üzerindeki yöneticiler ya da işi yapan görevliler, akranlar, işlere aşina olan temsilcilerin yer alması önemlidir. Aynı komitenin belli bir iş için yapılan tüm seçme mülakatlarında yer alması, tüm adayların etkin ve doğru değerlendirilmesini sağlayacak iyi bir yöntemdir. Komitenin mülakatlar öncesinde, mülakatın nasıl yapılacağı ile ilgili bir eğitimden geçirilmesi yapılandırılmış mülakatların etkinliliğini arttırır. Mülakat komitesi, yapabilecek değerlendirme hatası konusunda uyarılmalıdır. Bu hatalardan yola çıkarak komite üyeleri mülakatın yoğunlaşacağı konularda ve cevap örneklerinin ölçeklendirilmesinde belirleyici noktalar ve değerlendirmeler hakkında bilgilendirilmelidir. e) Mülakat Çeşitleri 1. Sözel Mülakatlar a. Panel Mülakatlar: Mülakat komitesi, rahat ve sessiz bir odada, stresten uzak ve etkin bir mülakat ortamı için bir panel oluşturur. Seçilmiş bir komisyon üyesi, adayı komisyon üyelerine tanıtır. Tanıştırma, adayı rahatlatacak tarzda yapılmalı. Aynı komisyon üyesi tüm adaylara soruları aynı sırada, birbiri ile tutarlı ve ılımlı bir tarzda sorar.Sorulan sorulara hiç bir şekilde ip ucu verilmez. Sorulan sorunun adayın zihninde soru oluşturmamasına özen gösterilir. Adayın cevapları daha sonra doğrulanmaz. Ancak aday isterse soru ikinci bir kez daha tekrarlanabilir. Tüm komisyon üyeleri adayın cevabını değerlendirme kağıdı üzerine kaydeder. Bu işlem, açık ve kabul edilebilir özetlemeler yapılarak gerçekleştirilir. b. Birebir Mülakatlar: Çok kullanılan yöntemlerin başında gelir. Bütün mülakatların adayla birebir ve yalnız olarak yapılması nedeniyle diyalog kurmak çok daha rahattır. Buna karşın sübjektif olması nedeniyle çokça eleştirilen bir görüşme çeşididir. Birebir mülakatları yapanlar görüşmeyi çok iyi planlamalıdır. Görüşmeye alınacak kişinin özgeçmişi incelenmeli, zayıf ve kuvvetli yanları belirlenmeli ve mülakatta sorulacak soruların daha önceden tasarlanması gereklidir. Görüşmeyi yapanın esas amacı pozisyona en uygun adayı bulmak olduğundan adaylara karşı eşit davranmak ve soruları aynı tarz ve tavırla sormak adaleti sağlayacaktır. c. Çalışma Arkadaşları Grubu: Özellikle takım çalışması gerektiren işlerde kullanılan bir yöntemdir. Adayın işe alınması durumunda çalışacağı insanlarla yani olası iş arkadaşlarıyla birlikte nasıl hareket edeceği gözlemlenir. Amaç hem adayın takım çalışmasına yatkın olup olmadığını saptamak hem de onu daha derinlemesine inceleyerek teknik bilgisini de ölçmektir. Ayrıca çalışanları da eleman seçimine dahil etmek onların motivasyonunu artıracaktır. 2. Yazılı Mülakatlar Bir tek komite üyesi tarafından giriş çıkışlardan uzak, sessiz bir odada gerçekleştirilir. Gerekli her şey mülakat başlamadan önce odaya konmuş olur.yazılı sorular için zaman limiti uygulanmaz.Tüm adaylarla gerçekleşen uygulamalarda ortam ve tutumlar konusunda belli bir standart olmasına dikkat edilir.puanlandırma daha önce hazırlanmış cevap anahtarı yardımıyla, komite üyelerinin hep birlikte ya da tek başlarına soruları değerlendirmesi şeklinde iki ayrı metotla yapabilir.Özellikle durumsal soruların her biri, panel üyeleri tarafından ayrı ayrı değerlendirildikten sonra, tüm değerlendirmelerin bir kerede görülebileceği en son bir forma taşıması yararlı olacaktır. 3. Fiziksel Mülakatlar İki ya da daha fazla komite üyesi tarafından çalışma alanında veya çalışma alanının simülasyonu bir düzenleme içinde yapılır .Her komite üyesi gözlemlerini sorulara adayın verdiği cevap ifadelerini, adayın mülakat performansını ve diğer tüm değerlendirme maddelerini birbirlerinden bağımsız olarak daha önce hazırlanmış cevap anahtarına göre puanlandırır. YRD. DOÇ. DR. ENGİN UĞUR GENEL VE TEKNİK İLETİŞİM DERSİ 2013-2014 ÖĞRETİM YILI VİZE SINAVI DERS NOTLARI A. SÖZLÜ İLETİŞİM 1. Sözlü Anlatım (Konuşma) Konuşma, kişinin isteklerini, düşüncelerini sözle bildirmesidir. Konuşma üç unsurdan meydana gelir: 1.Düşünce, gaye 2.Bunun ifadesine yarayan vasıta, dil 3.Dilin oluşmasını sağlayan ses ve konuşma organları Düşüncenin doğması ve dışa yansıması bakımından konuşma, şahsi bir faaliyettir. Sözün hemen her zaman başkalarına yöneltilmesi bakımından ise toplumsal bir nitelik taşır. 2. Dil Nedir? Dil, en kısa tarifi ile iletişim, aracı ve anlaşma vasıtasıdır. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak aralarında “duygu ve düşünce birliği” olan bir cemiyet, yani “millet” haline getirir İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden merhum Prof. Dr. Muharrem Ergin’e göre,”dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta, kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan, onun ortak malı olan sosyal bir müessese, seslerden örülmüş muazzam bir yapı, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir.” Dilin kendine has kaideleri vardır. Dil kaideleri, dilin yapısına hakim olan, dilin bünyesinden ve eğilimlerinden doğmuş bulunan bir takım prensiplerdir. Dil kaideleri, dilin kuruluşunu, yapısını, biçimini gösterirler. Dilin oluşunu, canlılığını, gidişini bunlar düzenler, bunlar yönetirler. Dil kendi kanunları çerçevesinde yaşayan canlı bir varlıktır. Tarih içinde dilde bir takım merhaleler, gelişme safhaları görülür. Her insanın ve topluluğun dili bu safhalar içinde kendi zamanının dilidir. Hiç kimse geçmiş bir dönemin veya gelecekteki bir zamanın dilini kullanamaz. Yaşayan dil canlı dildir. Dil, seslerden kurulmuştur. Sesler yan yana gelerek kelimeleri ve kelime dizilerini meydana getirirler. Zeka, duygu ve düşünce sistemi, insanın iç benliğini kuran öğelerdir. Hayal eden, duyan, düşünen kimse bunların sonuçlarını davranışlar veya söz olarak kendi iç dünyasının dışına aktarır. Bu aktarmada onun en büyük yardımcısı dildir. Dil, onu konuşan milletin yaşayış biçiminin, en geniş anlamda kültürünün, dünya görüşünün, tarih boyunca geçirdiği çeşitli evrelerin ve başka toplumlarla kurduğu ilişkilerin yansıtıcısıdır. 3. Dil Bilgisi Nedir? Her dilin ses ve anlam bakımından ortak bazı kuralları vardır. Dilbilgisi, bir dilin doğru konuşulmasını, doğru yazılmasını sağlar. Dilbilgisi sayesinde söylemek istediklerimizi eksiksiz, doğru ve etkili bir biçimde anlatırız. Daha düzenli düşünür, bu düzenliliği, konuşmalarımıza ve yazılarımıza aktarabiliriz. 5. Dil Bilgisinin Bölümleri Dili oluşturan temel unsurlara göre dilbilgisi bölümlere ayrılır. Bir dilin sesleri vardır, bu sesler heceleri, heceler kelimeleri oluşturur. Kelimeler dilin anlamlı birimleridir. Bunlarla cümleler kurar, duygu, düşünce ve isteklerimizi başkalarına aktarırız. Yani o dili konuşur ve yazarız. Dilbilgisinin bölümleri şunlardır; a) Fonetik: Ses bilgisi diye de adlandırılan bu kavram, bir dilin seslerinin nasıl meydana geldiğini, ne gibi nitelikleri olduğunu, başkalarına nasıl aktarıldığını, kısacası dilin sesle ilgili tüm özelliklerini inceler. b) Morfoloji: Yapı bilgisi anlamına gelen bu kavram, kelimelerin yapısal özelliklerini, nasıl oluştuklarını, nasıl türetildiklerini inceler. c) Semantik: Kelimelerin anlamalarını, anlam ilişkilerini inceleyen bir kavramdır. “anlam bilimi” de denilir. d) Sentaks: Bir dilde cümlenin oluşma özelliklerini, kelimelerin cümle içinde diziliş kurallarını inceler.”Dizim bilgisi” ve “cümle bilgisi” de denir. e) Etimoloji: Menşe bilgisi veya türeme bilgisidir.Kelimelerin aslını ve nereden çıktığını inceler. B. YAZILI İLETİŞİM Konuşma gibi yazmanın da amacı çoğu zaman bir fikri, duyguyu, bilgiyi aktarmak ve dinleyicinin bir davranışını değiştirmek, onu bir konuda ikna etmektir. Aynı biçimde, etkin yazmanın da asıl işlevi gürültü kaynağını azaltmaktır. Mesajın tam, doğru ve amaca uygun olarak aktarılması için çaba gösterilmelidir. Okuyucunun beklenti ve ilgileri dikkate alınmalıdır. Yazının yazarı değil okuyucuyu tatmin etmesi gerekir. Yazılacak konunun ve yazma amacının okuyuculara göre belirlenmesi etkinliğini artıracaktır. Yazılı iletişim, sözlü iletişime göre, alıcının onu okuması, yorumlaması ve cevaplandırması nedeniyle, gecikmeli olarak kurulur. Alıcı, ifade edilen mesajı yeniden okuyarak, emin olmaya çalışır. Yazılı iletişim de gönderici mesajını, yeniden gözden geçirebilir, kontrol edebilir, bilgileri toplamaya ve özümsemeye zaman bulur. Bu nedenle yazılı iletişim, ayrıntıların önemli olduğu durumlarda tercih edilen bir iletişim biçimidir. Yazmaya başlamak zordur. Başlangıçta şekilsel faktörler üzerinde durmamak sadece duygu, düşünce veya bilgileri olduğu gibi yazarak başlamak işi kolaylaştırır. Başlangıçta kusursuz metnin yazılması amaçlanmamalıdır. Metnin ana hatlarını çıkarmak ve sonra bunları başlıklar ve alt başlıklar halinde organize etmek amaçlanmalıdır. Giderek başlıkların altının doldurulması daha kolay olacaktır. Yazının içeriği, okuyucu özellikleri ve yazma amacına göre sınırlandırılmalı; okuyucunun ilgisini çekmeyecek, amaç dışına çıkan şeyler metne dahil edilmemelidir. Klasik yazma kurallarına göre her metnin ve hatta her paragrafın giriş, gelişme ve sonuç bölümleri olmalıdır. Yine klasik yazma kurallarına göre, metnin akışı içinde asıl etkiyi oluşturacak olan mesaj en sonda verilmelidir. Oysa yazılı iletişimin yeni biçimlerinde (gazete haberi, web sayfası, ürün sunumu vb) asıl mesaj ilk anda verilmekte ve yeterli ilgi oluşturulduktan sonra detaylara gidilmeye çalışıldığı görülmektedir. Konuşur gibi yazmak önerilen bir yöntemdir. Konuşur gibi yazmak yazarın işini kolaylaştırdığı gibi, günlük yaşamda verilen mesajların kalıbına uygun olduğu için okuyucunun da okumasını/dinlemesini kolaylaştırır. Ancak, okumak/dinlemek, anlamak değildir. Konuşmayı anlamlı kılan çoğu kez konuşmacı ile dinleyici arasındaki sözel olmayan iletişim ve birim zamanda iletilen söz sayısının çok yüksek olmasıdır. Oysa, yazmanın asıl avantajı, okuyucunun metne yönelmesi veya konsantre olmasını gerektirmesindedir. Zengin kelime hazinesi etkinliğin arttırılmasında gerekli olacaktır. Ancak ikna edici iletişimde, yazının etkinliğini konuşma kadar artırmak neredeyse olanaksızdır. Belirli ifade, kelime ve kavramların çok sık kullanılması dinlemeyi ve okumayı zorlaştırır. Aynı biçimde, belirli ifade, kelime ve kavramı farklı anlamlarda kullanmak ta dinlemeyi ve okumayı zorlaştırır. Zengin bir kelime hazinesiyle bundan kaçınmaya çalışılmalıdır. Okuyucunun hiç bir şey bilmediği veya okuyucunun konuya ilişkin temel bilgilere vakıf olduğu varsayımları yazının kapsamını ve anlatım biçimini belirleyecektir. Kaynak göstermek, kanıt göstermek, örnek vermek mesajı güçlendirecektir. Ancak bu yöntemleri kullanılırken asıl mesajı ve ana fikri gölgeleyecek biçimde kullanılmamalıdır. Uzun, çok sayıda ya da ilgisiz kaynak, kanıt ve örnekler kullanılmamalıdır. Yazının sonunda sonuç, çıkarım ve/veya özet bölümleri yer almalıdır. Bu bölümlerde yazının kısa bir özeti yapılmalı, girişte aktarılan düşüncelerle erişilen sonuç arasındaki bağ vurgulanmalıdır. a) Yazılı İletişimde Başarılı Olmanın Yolları Yazılı anlatım işi, gerçekte bir alışkanlık, bir beceri işidir. Kuralları, anlatım sürecini çok iyi bellesek bile hemen başarılı bir yazı yazacağımızı söylemeyiz. Çünkü iyi, doğru, güzel ve etkili yazmaya giden yol denemelerden geçer; alıştırmalardan geçer. Nasıl her işin bir çıraklığı varsa, yazılı anlatım için de böyledir bu. Çıraklıktan ustalığa geçiş de yaza yaza olur. Yazma, yazarak öğrenilen bir beceridir. Her yazı başlangıçta bir taslaktır, bir ön çalışmadır. Bu taslağı geliştirme, onu yazılı anlatımın temel basamaklarına ve bilgilerine göre değerlendirmeyle olur. Bunu yapmadığımız sürece yazımıza bitmiş, tamamlanmış gözüyle bakmamalıyız. Yazdığımız bir yazıyı hangi yönlerden düzeltip geliştireceğimizi birtakım kriterlere göre kıyaslayarak değerlendirme şansımız vardır. 1. Biçimsel Yönden: Yazılı anlatım (kompozisyon) bir düzenleme işlemidir genel anlamda. Buna göre kağıtta sağ, sol, alt, üst boşlukları yeterli düzeyde mi? 2. İçeriksel Yönden: Yazılı anlatımın ürünü olan her yazı, konu, ana düşünce ya da ana duygu, yardımcı düşünceler.. gibi öğeleri içerir. Buna göre konuyu oluşturan anahtar kavramlar üzerinde durmuş muyum? Konu genelse, onu bilgi ve birikimime göre bir bütünlük oluşturup, sınırlandırmış mıyım? Öne sürdüğüm ana düşünceyi geliştirmeye yarayacak yardımcı düşüncelerden yararlanmış mıyım? Düşünceleri geliştirmek, onları kütlükten kurtarmak, ayrıca okurlarım onları görünür kılmak için düşünceyi geliştirme yollarından yararlandım mı? Yerine göre tanımlama, yerine göre örneklendirme, yerine göre karşılaştırma ya da tanık göstermeye yer verdim mi? 3. Düşünsel düzen Yönünden: Yazılı anlatım düzenlemeye dayanır. Bu açıdan yazımda işlediğim düşünceleri akla uygun bir sıraya koyabildim mi? Düşünceler arasında doğal bağlantılar sağlayabildim mi? Düşünceleri ilgi ve önem derecesine göre sıralayarak verebildim mi? Vurgulamak istediğim düşünceleri özellikle vurgulayıp onlara somutluk kazandırabildim mi? 4. Anlatısal Yönden: Yazılı anlatımda anlatısal özellikler paragrafın yapısından seçilen sözcüklere, bu sözcüklerle oluşturulan cümlelere değin değişik boyutları kuşatır. Bu yönden anlatısal açıdan yazımızı değerlendirme büyük ölçüde cümlelerle oynamayı gerektirir b) Yazılı İletişim Türleri 1) Not Tutma Not tutma dinlenilenlerin, okunanların, gözlenenlerin veya düşünülenlerin ana noktalarının saptanarak kısaca kaydedilmesidir. Çok çeşitli amaçlar için not tutmak mümkündür. Öğrenilenlerin büyük bir kısmı çok kısa sürede unutulur. Bilgiyi saklamanın ve ilerde anımsamanın en etkili yolu not alma ve daha sonra bu bilgileri tekrarlamadır. % 100 öğrendiğimiz bir şeyin 20 dakika içersinde yarısını, 60 dakika içersinde % 70'ini, gün sonunda da % 80'ini unuturuz. Okunanın %20'si, okunup sonra dinlenenin %40'ı, okunup dinlendikten sonra yazılanın %60'ı hatırda kalır. Bu nedenle not tutmak gerekmektedir. Tutulan notlar ile unutmanın engellenmesi ve dinlenilenlerin kalıcılığının önemli bir şartı olan tekrarın gerçekleşmesi sağlanır. Herhangi bir konunun ileride anımsanması için notlara bakmak yeterlidir. Not tutanı edilgen durumdan etkin duruma getirir. Bir çok kişi etkili bir biçimde nasıl not alınacağını bilmez. Not alma kolay bir eylem değildir. İlkokuldan itibaren bu becerinin kazanılması ve geliştirilmesi gerekir. Not almada en önemli nokta, ana düşüncelerin bulunması ve özümsenerek kişinin kendi tümceleriyle yazmasıdır. Not alma iki temel kaynaktan yapılır. Birincisi kitap, dergi, makale gibi yazılı kaynaklar, ikincisi ise dersler, konferanslar ve seminerler gibi konuşmacıyı dinleyerek sözel kaynaklardır. a) Yazılı Kaynaklardan not tutma20 Ders çalışmak, herhangi bir konuda rapor hazırlamak veya başka bir amaç için yazılı kaynak veya kaynaklardan sizi ilgilendiren kısımlarının yazılmasına yazılı kaynaklardan not tutmak denir. Yazılı Kaynaklardan Not Tutmanın Esasları Planlama ve okuma işlemi lamadığınızı sorular sorarak tüm metni dikkatlice okuyun. Yazma aşaması Bölümlere numara verilmelidir. irinden ayrılmalı. Kontrol Metin ile notların karşılaştırılmasına “kontrol” denir. Bütün gerekli noktalar dahil edilmelidir. İlgisiz kısımlar nottan çıkarılmalıdır. Yazılanların doğruluğunun kontrol edilmesi gerekir. İfade biçimi açık ve net olmalıdır. Özellikle sunum amaçlı çalışmalarda o konu ile ilgili kişilerin anlaya bileceği düzeyde ifadeler oluşturulmalıdır. Temize Çekme ot alırken belirlediğiniz başlıkları ve maddelerin yerlerini değiştirin cilt sayısı, basım yılı, vb) b) Sözlü Kaynaklardan Not Tutma21 Konuşmacının sunduğu konunun önemli kısımlarının not alınmasına sözlü kaynaklardan not tutmak denir. Bu yüzden söylenen her şeyi değil vurgulanan, tahtaya yazılan, ya da konuşmacının "önemli" olarak nitelendirdiği kısımlar yazılmalıdır. Konuşmacının anlatış tarzından ve sesini kullanmasından nerelerin önemli olduğunu anlayabilirsiniz. Genel olarak önemli bir bilgi verilmeden önce konuşmacı şu şekilde davranır; birkaç saniye susarak dinleyicinin konsantre olmasını bekler, önemli noktayı, tekrar ve çoğu zaman başka örnekler kullanarak anlatır, yeni ve önemli bir kavramı anlatacağını düşünerek direk olarak bilgiyi vermek yerine konuya bir giriş yapar. Sunum öncesi t bulundurun. Planlama bilir. Konuşma Sırasında önce tüm detayları dikkatle dinleyin. cak anektod, deyim ve atasözlerinden yararlanın. Sunumdan sonra örüş ve yorumlarınızı ekleyin 2) Özet Çıkartma Herhangi bir kitabın veya yazının özü muhafaza edilerek kullanım amacına göre istenen detay ve kapasitede bir bütünlük içinde kısaltılmasına özet çıkarma denir. Yazılı kaynaklardan yararlanma tekniği kişiye tek başına kazandırılacak bir beceri değildir. Bu teknik, anlayarak okuma, not alma ve özet çıkarmadır. Yazılı kaynaklardan yaralanmada her kaynağa verilecek değer, amacımıza göre değişir. Amacımız öğretim için bir konuyu incelemekse, ders kitabı en önemli kaynaktır. Amacımız belli bir konuda konferans hazırlamaksa, amacımızı en geniş ele alan kaynak veya kaynaklar önceliğimizdir. Özet çıkarma sanıldığı gibi yazılı kaynaktakini aynen almak değildir. Özet çıkarmada esas olan, her paragrafta verilmeye çalışılan ana fikri saptamaya çalışmak ve saptanan ana fikri kendi cümlelerinizle yazmaktır. Özet Çıkarmanın Esasları Özet çıkarırken yazıdaki planı bozmamaya, yazının amacını yitirmemeye, ana düşüncesini ve onu destekleyen yardımcı düşünceleri belirtmeye ve yazıdaki anlamı korumaya çalışmalısınız. Gerek okurken gerekse yazarken konunun ana çizgilerini belirlemek çok gereklidir. Özet çıkarırken önce temel kaynak bölümlere ayrılır. Her bölümün özeti ayrı kağıda yazılır. Bunu gerçekleştirmek, yazının çatısını gösteren şemayı oluşturmak demektir. Ana çizgileri oluşturmak için, okuduğunuz yazının başlıklarından yaralanabilirsiniz. Her bölüm başlığını o bölümün ana düşüncesini içerecek bir cümle biçiminde genişletiniz. En kolay özetleme paragraf paragraf yapılan özetlemedir. Sonra paragrafların ana cümlelerinden yararlanarak alt başlıkların yardımcı düşüncelerini yansıtan bir cümle durumuna sokunuz. Üçüncü, dördüncü aşamada alt başlıklar varsa birinci ve ikinci derecedeki düşünceleri belirttikten sonra üçüncü ve dördüncü derecedeki düşünceleri de birer cümle olarak belirleyebilirsiniz. Her aşamayı bir öncekinden içerde yazarsanız, bir, iki, üç, dört, beşinci derecedeki düşüncelerin ilk bakışta görünebilmesini sağlamış olursunuz. Bazen yazılı kaynaklardaki cümleleri aynen almak zorunluluğu doğar. Böyle durumlarda, alınan cümle tırnak işareti içinde yazılır. O sözlerin kime ait olduğunu belirtmek için de parantez içinde kaynağın adı, yazarı, baskı yılı ve sayfa numarası belirtilir. Özetleme Biçimleri 1. Eserin tümünü esas alarak özetleme: Eserin tümünden çıkarılan özet türüdür. Çok uzun yazılarda ya da romanlarda, uzun öykülerde kullanılacak en uygun özetleme biçimi, budur. 2. Bölümlere göre özetleme: Eserin giriş-gelişme-sonuç ya da serim-düğüm-çözüm bölümlerinin ikişer üçer cümleyle özetlenmesidir. Uzun yazılardan ve roman, öykü türünden eserlerden özet çıkarmada bu yöntem kullanılabilir. 3. Paragraf gruplarına göre özetleme: Orta uzunluktaki yazılarda kullanılan özetleme yöntemidir. Metinde birbiriyle bağıntılı olan paragrafları ortak cümlelerde birleştirerek özet çıkartılabilir. 4. Paragraf paragraf özetleme: Orta uzunlukta ve kısa yazılarda kullanılan özetleme biçimi. Her paragraf, metnin ana düşüncesini destekleyen bir yardımcı düşünceyi içerir; bu düşüncenin belirlenmesi her paragrafın doğru bir şekilde özetlenmesini sağlayacaktır. b. İş Mektupları (Teknik Mektuplar) Kuruluşların kendi aralarında, ve şahıslarla kuruluşlar arasında yapılan yazışmalarda iş mektupları önemli bir yer tutar. İş mektupları belli amaçlar için yazılır. Bunlar; bir mal talebinde bulunmak, fiyat almak, şikayette bulunmak, ürünler hakkında bilgi edinmek, çeşitli alım-satım işlemleri, ödeme ve iade gibi amaçlarla yazılan yazılardır. İş mektupları, şekil ve içerik kurallarına göre hazırlanır. 3) Dilekçe Resmi kurumlara veya makamlara hitaben yazılan, bir dileği, şikayeti, öneriyi veya görüş bildirimini içeren yazılardır.Dilekçeler, konuyu 5-6 satırda özetleyebileceği gibi iş mektubu niteliğinde, 15-20 satır uzunluğunda da yazılabilir. Önemli olan,bir sayfayı geçmemesidir. Bir sayfayı geçmesi söz konusu ise,bilgi ve malzemeler dilekçe ekinde verilmelidir. Mümkünse daktilo veya bilgisayarla yazılmalıdır.Okunaklı olmayan el yazısıyla yazılmış dilekçelerin, değerlendiren açısından etkisi olumsuz olur. Dilekçeler eğer zarf içinde gönderilecek ise fazla katlanmadan ve kırıştırılmadan zarf içine yerleştirilmelidir. Elden verilecekse, aynı şekilde kağıdın düzgün olmasına itina edilmelidir. Gönderilecek kurumun veya makamın ismi büyük harflerle veya ilk harfleri büyük, diğerleri küçük olmak üzere, sayfa ortalanarak yazılmalıdır. Dilekçelerde, resmi yetkililerin bir bakışta içeriğini anlayabilmeleri için “Konu:” başlığı oluşturmakta yarar vardır. Böylece yetkililer zaman kaybetmeden içerik konusunda aydınlatılmış olur. Ayrıca yetkililere çok sayıda dilekçe geldiğinden benzer konulu dilekçelerin sınıflandırılması ve dosyalanmasında da zaman kazanılmış olur. Dilekçenin İçeriği 1. Giriş Paragrafı * Kişinin kendisini tanıtması * Olguyu veya olayı tanıtması * Yazım nedenini açıklamasıyla başlar. 2. Gelişme Paragrafı * İstek, temenni * Şikayet * Bilgi verme 3. Sonuç Paragrafı Sonuç paragrafı genellikle kısa bir cümleciktir; * Gereğini emir ve izninize arz ederim Saygılarımla * Gereğini saygıyla izninize arz ederim * Gereğini saygılarımla izninize arz ederim * Gereğini ilginize arz ederim Saygılarımla *...Takdirinize sunulmuştur * Gereğini bilgilerinize sunarım * Bilgilerinize arz ederim. 4. İsim ve İmza “Saygılarımla” sözcüğünden sonra, üç veya dört satır aralığı boşluk bırakılarak “Saygılarımla” sözcüğünün tam altına gelecek şekilde dilekçeyi gönderen kişi veya kişilerin isimleri yazılır. 5. Ekler Bazen dilekçe,bir raporun ön sayfası şeklinde düzenlenebilir.Bu gibi durumlarda adresin altına “Ek :” uyarısı yazılarak ekin veya eklerin ne olduğu belirtilir.Birden fazla ek varsa sayı ile gösterilebilir.”Ekler” yazısı,isimden sonra bir satır boşluğu aralık verilerek,sola dayalı biçimde yazılır. 6. Adres İsimden sonra bir satır aralığı boşluk bırakılarak, sol alt köşeye “Adres:” belirtecinin hemen altına yazılır. Dilekçenin konusuna göre, gerekiyorsa telefon ve fax numaraları adreste belirtilmelidir. C. BEDEN DİLİ (SÖZSÜZ İLETİŞİM) Toplumu oluşturan tüm bireyler farkında olarak veya olmayarak, gündelik yaşamında mutlaka sözsüz iletişimi kullanmaktadır.Sözsüz iletişimi yani en genel ifadesiyle, hareket dilini öğrenmek, her bireyin çevreyi algılayışını, olaylara bakışını, bir başka deyişle, kurduğu iletişimi kolaylaştıran bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.Sağlıklı bir iletişim gerçekleştirebilmek için, sözsüz iletişimi oluşturan kavramları tanımanın gerekliliği de buradan kaynaklanmaktadır. Sözsüz iletişim, iki insan arasındaki mesafe ile başlar; duruş, oturuş, giyim-kuşam, yüz ve bedenin biçimi, selam, mimik, jest,hareket gibi birçok öğeden oluşan geniş bir yelpaze içinde sürdürülür. Sözsüz iletişimde insanın içinde bulunduğu alan; bu alan içerisinde yapılan hareketler, baş, el, kol hareketlerinin oluşturduğu jestler; yüzün değişik ifadeleri, yani mimikler rol oynar. Kısaca, sözsüz iletişimde ileti, hareketlerden oluşur. Bu hareketlerin bir bölümü içgüdülerden, dürtülerden, güdülerden kaynaklanır. Bir bölümü öğrenilir ve taklit edilir Kişiler arası iletişimlerde, hem sözlü, hem de sözsüz mesajlar aynı anda kullanılır. Bu konuşmalarda, mesaj alışverişinin ancak küçük bir bölümünü sözlü mesajlar oluşturur. Yüz ifadeleri, el kol hareketleri, bedenin konumları ve sesin yükselip alçalmasıyla gönderilen sözsüz mesajlar iletişimde kullanılan mesajların daha büyük bir bölümü kapsar. İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin, yalnız söylediklerini değil, yüz, el, kol ve bedeniyle yaptıklarını da dikkate alır. Kimi zaman insanların duygularını anlamak gerçekten zordur. Kendilerine soramazsınız, çünkü ne hissettiklerini çoğunlukla söylemek istemezler. Bu kişilerin kafalarının içine girip ne hissettikleri öğrenilemeyeceğine göre, yüz ifadelerine, beden belirtilerine bakarak, o anda nasıl bir duygu içinde olduklarını anlamaya çalışırız. Bedensel belirtileri anlayabilmek, için, bu belirtilere duyarlık kazanmak gerekir . Beden dilinin, sözcük diline sahip konuşma diline eşit derecede, anlatım gücü vardır. Gerekli olan, bu anlatım olanağının dilini iyi bilmektir. Ünlü iletişim kuramcısı Marshall Mcluhan’ın kitle iletişimi için öne sürdüğü deyişi sözsüz iletişime uygularsak,”beden mesajdır”. a) Yüz ifadeleri Yüz, insan vücudu içerisindeki en çok dikkat edilen ve iletişimde kullanılan bölgedir. İnsan bedeninin en dikkat çeken yeri yüz, yüzde ise en çok dikkat çeken yer gözlerdir. İki insan arasındaki gerçek iletişim göz göze gelmekle başladığından gözlerin ve bakışın büyük bir anlam ve önemi vardır. Bir kimse gözünüze bakıyorsa size ilgi duyuyor demektir. Karşısındaki insan ya da nesneye ilgi duyan insanın gözbebekleri açılır. Öte yandan bir kimse, gözünü gözünüzden kaçırmakla, sizden bir şey saklamak durumunda olduğunu ifade edebilir. Bu nedenle karşısındakini etkilemek isteyen insanlar gözlerinin içine bakarak konuşur. b) Jestler ve Mimikler Yüz kaslarının anlatım amaçlı kullanımı mimikleri; baş, el, kol, bacak ve bedenin kullanımı da jestleri oluşturur. Jest ve mimikler "esas" ve "ikincil" olarak ikiye ayrılır. Esas jest ve mimikler, düşünce ve duygularımızı destekleyen, onları somutlaştıran hareketlerimizdir. Örneğin sohbet sırasında göz kırpma, baş sallama, kolları açma gibi işaret ve hareketler iletmek istediğimiz ve programladığımız bir mesajı içeren jestlerdir. Öte yandan kendiliğinden gelen ve hiç beklemediğimiz bir anda bizi yakalayan esneme ya da hapşırma gibi durumlarda bile jest söz konusudur. Esas olarak anlatıma katkıda bulunmayan ve kendiliğinden (refleksiv olarak) ortaya çıkan bu hareketlere ikincil jest ve mimik denir. Esas jest ve mimikler; biyolojik kökenli ve temel duygulan dile getiren "anlatım jest ve mimikleri", gelenek ve göreneklere göre olması gereken davranışların oluşturduğu "toplumsal jest ve mimikler" ve bir öykünmeyi ya da tanımlamayı yansıtan "mimik jestler" olarak üçe ayrılır. Anlatım jest ve mimikleri özellikle yüz ifadelerinde ortaya çıkan, biyo-psikolojik kökenli temel duygulan dile getiren hareketlerdir. Mutluluk, korku, öfke, şaşkınlık, üzüntü ve tiksinti duygulan ile ilgili bu hareketler hemen hemen tüm insanlarda ortaktır. Toplumsal jest ve mimikler, toplumsal gereklere bağlı olarak gösterilenlerdir. Bireyin toplumsal konumu ve rolü gereği yaptığı ve yapmak zorunda olduğu hareketlerdir. Örneğin, işyerinde karşılaşan iki kişinin selamlaşması, bir üstün geldiği zaman astın saygı gereği ayağa kalkması gibi hareketler bu türdendir. Mimik jestler grubunda ise tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının oyun gereği yaptıkları hareketleri, taklitleri, bir olayı ya da bir eylemi anlatan şematik jestleri görmekteyiz. c) Baş hareketleri Başın yukarı, aşağı yönlere ve yanlara olan hareketleri söz konusudur. İnsan, kendisine yakın bulduğu ya da kendi görüşüne yakın görüş belirten kişilere doğru başıyla hafifçe yakınlaşır, uzak bulduğu ya da kendisininkinden farklı görüşler belirten kişilerden başıyla hafifçe uzaklaşır. Bu küçücük hareket, insanın gerçek duygularını ortaya koyması açısından büyük önem taşır. Başın bu anlatım jestlerinin (şematik baş jestlerinin) bedenin merkezinin duruşu ile birlikte değerlendirilmesi daha doğru bir fikir verir. İnsanın şematik baş jestleri oldukça çeşitlidir. Şematik jestler arasında en çok kullanılan "evet" ve "hayır" jestleridir. Yapılan araştırmalar başın yukarıdan aşağıya doğru sallanma hareketinin "evet" anlamına geldiğini, sağ ve sola sallanma hareketinin ise "hayır" anlamında algılandığını ortaya koymuştur. Bundan başka başın çok küçük hareketleri ile karşımızdaki insanları cesaretlendirici, destekleyici ya da reddedici mesajlar veririz. Bu küçük mesajlar insan ilişkilerinde büyük önem taşır. Örneğin karşımızdaki kişinin söylediklerini dinlerken başımızı hafifçe yukarı kaldırmamız, konuşan kişide büyük rahatsızlık yaratır. Büyük bir olasılıkla söylendiğini tekrarlamaya veya sesini yükseltmeye başlar. Buna karşılık başımızı öne doğru hafifçe sallamamız, karşımızdaki kişide "anlaşılıyorum" duygusunu yaratır, rahatlık verir ve iletişimi kolaylaştırır. d) Dokunma Farklı bedensel temaslar kurarak, karşımızdakine çeşitli mesajlar vermeye çalışırız. . Örneğin, birisinin elini öpüp başımıza koyduğumuzda, onun bizden büyük/üstün olduğunu kabul ettiğimizi gösteririz. El sıkıştığımızda, karşımızdakini kendimize en azından bir ölçüde eşit kabul ettiğimizi göstermiş oluruz. Karşımızdakinin dostluğunun bizim için özel bir önemi olduğunu göstermek istediğimizde, elini avuçlarımızın arasına alarak, sıkarız. Bir başka dostluk gösterme şekli karşımızdakinin koluna, omzuna, dokunmak, yakasındaki görünmeyen tozları silmektir. Diğer sözsüz iletişim şekilleri gibi bedensel temasın anlamı kültürden kültüre değişebilir. Örneğin ülkemizde iki erkeğin, el ele, kol kola dolaşmaları bir dostluk ifadesi olarak kabul edilip yadırganmazken, bazı ülkelerde, cinsel içerikli bir gösteri olarak yorumlanabilir. İnsanlar arasında yakınlık ve sevgi duyguları, dokunma davranışlarıyla da dile gelir ve güçlenir. Dokunma duyumuz gelişmemiz için yeme, içme kadar önemlidir. 19 uncu yüzyılın sonlarında 20 inci yüzyılın başlarında yetimhanelerde ölen çocuk oranı çok yüksekti. O zamanki hekimlik çocuğun sadece biyolojik beslenmesine, temiz çevrede bulunmasına önem veriyor, fakat psikolojik ihtiyaçlarının olabileceğini düşünmüyordu. Yıllar sonra yapılan araştırmalar, bebeklerin gıda yoksunluğundan değil, kucağa alınıp sevilmemekten kaynaklanan çeşitli ruhsal kökenli hastalıklardan öldüğünü ortaya koydu. Bu araştırmalardan sonra, batı ülkelerinde bugün bebeğin günde birkaç kez kucağa alınıp sevilmesi, onunla konuşulması yöntemi uygulanmaktadır. Çocukların kucağa sık sık alınması yönteminin uygulanmasıyla ölüm oranında büyük bir düşme gözlenmiştir. Ne var ki her dokunma biçimi güzel duygularla ilgili değildir ve olumlu olarak algılanmaz. Birisinin omuzuna elini koymak destek vermek anlamına gelebileceği gibi, bir üstünlük belirtisi de olabilir. e) Giyim Kuşam İnsanoğlu şu ya da bu biçimde, az ya da çok örtünmeye başladıktan sonra kullandığı giysiler ve süsler de toplumsal statü ile ilgili özellikler kazanmıştır. Kişinin toplumsal statüsü, onun toplumda yaptığı işler ve üstlendiği roller tarafından belirlenir. Toplumsal tabakalaşma ve farklılaşmanın olmadığı toplumlarda bile, en azından cinsiyete, yaşa, belli becerilere ve ayrılıklara göre insanlar değişik rolleri üstlendiklerinden giyim, kuşam ve süsler de bu rollere göre biçim ve anlam taşırlar. Giyim-kuşam bireyin, sözleri ve bedeni kadar, beğenilerini, o anda içinde bulunduğu ruhsal durumu, karşısındakilere verdiği önemi, değeri yansıtır. Yerine, zamanına uymayan giyim kuşam çok değerli nice sözün üstünkörü dinlenmesine ve yanlı olarak algılanmasına yol açabilir. İnsanın başka insanların karşısına mümkün olduğu kadar temiz, düzenli, bakımlı ve iyi giyimli olarak çıkması; yani insanın kendine bakması, kendisine ve çevresine olan saygısının bir göstergesi olarak düşünülmektedir. Kendi bakımına ve dış görünüşüne hangi nedenle olursa olsun özen göstermeyen bir kişi, başkalarından da kendisine saygı beklemiyor anlamı verebilir. Günümüzde giyim konusunda çok büyük bir çeşitliliği yaşamamıza karşın dikkat etmemiz gereken, giyimimizin karşımızdakini etkilediğini bilmek ve bu etkinin toplumun hangi kesiminde nasıl olacağını önceden ve bilinçli bir biçimde saptayabilmektir. f) Mekan Kullanımı İnsanlar, kendi çevrelerinde oluşturdukları boş mekanlar yoluyla da, iletişimde bulunurlar. Başka insanlarla olan uzaklığımızı ayarlayarak, onlara uzak ya da yakın durarak, bir takım mesajlar iletiriz. Sevdiğimiz insanlara yakın durmayı tercih ederken daha az sevdiklerimizle aramızda biraz daha fazla mesafe bulunmasına dikkat eder, hiç tanımadığımız insanlara ise daha da uzak dururuz. Kişisel mekanın nasıl kullanılacağı konusunda kişiler arasında bir takım farklılıklar, bulunabileceği gibi, kültürler arasında da bazı farklılıklar vardır Genelde günümüzdeki batı kültüründe kişisel mekanlar daha büyük, Doğu ve Akdeniz kültürlerinde kişisel mekanlar daha küçüktür. Yani doğulu, Akdenizli insanlar bu arada bizim insanlarımız batılılara oranla daha az rahatsızlık duyuyor olabilirler. Değişen yaşam şartları içinde, insanlarımızın mekan kullanımına ve kalabalığa ilişkin tavırlarında değişimler olmuştur. Mekanların kullanılış şekli dostluğun bir göstergesi olabileceği gibi statünün de göstergesi olmaktadır. Genelde, önde olmak, yüksekte oturmak, yüksek statü anlamına gelir. Krallar, sultanlar, yüksek rütbeli yöneticiler, din adamları, bilginler ve zenginler önde yürürler; yargıcılar, profesörler, yüksek kürsülerde otururlar Önde yürümek yüksek statünün işaretidir. Ama, önde yürüyenlerle arkada yürüyenler arasında statü farkından doğan bir kopukluk ortaya çıkabilir. Çünkü, en azından öndeki kişi ile arkasındakiler, yüz yüze iletişimde bulunmamaktadırlar. Statünün yarattığı bu sorun Nasreddin Hoca fıkrasında güzel bir şekilde irdelenmektedir. Nasreddin Hoca, eşeğiyle cemaatin önünde gittiğinde onlarla yüz yüze olamadığı, onlara sırtını döndüğü için sıkıntı duymaktadır. Cemaatin arkasından yürümesi ise, hocanın statüsü ile bağdaşmaz. Hoca bu sorunu, cemaatin önünde giden eşeğine ters binerek çözümler. Artık hem öndedir hem de cemaatle yüz yüzedir. Bulduğu bu çözüm yoluyla hoca yüksek statülü kişilerle halk arasındaki kopukluğu pek zarif bir biçimde parmak basmıştır. Antropolog Edward T. Hall, mekanın insan için oluşturduğu değere göre dört temel ayırım yapabileceğini söylemektedir : 1.Mahrem mesafe 2.Kişisel mesafe 3.Sosyal mesafe 4.Kamusal (genel, topluma açık) mesafe 1. Mahrem Mesafe: En yakın uzaklık biçimidir. Cilt temasıyla, otuz-otuz beş santimlik mesafeyi kapsar. Mahrem alan adı da verilen bu uzaklık, adından da anlaşılacağı gibi yakın olunan, güvenilen yada duygusal bakımdan çok yakın hissedilen kişilerin girmesine izin verilen mesafedir. Örneğin sevgililerin veya anne ile bebeğin ilişkisi bu kapsama girmektedir. Bu uzaklık, kişilerin davranışlarını da etkilemektedir. İstenmeden bir kişinin mahrem uzaklığına giriyorsak (asansörde, toplu taşma aracında vb.) gerginleşerek, o kimse ile göz göze gelmemeye çalışırız. 2. Kişisel Mesafe: Ortalama olarak yarım metre ile bir metre arasında bulunmaktadır. Birbirlerini tanıyan ve rahat konuşan iki insan, bu mesafede kendilerini rahat hissetmektedirler. Bu uzaklık aynı zamanda,bireyin egemenliği altında tutmak istediği ve hareket için gereksinme duyduğu en az uzaklığı göstermektedir. 3. Sosyal Mesafe: Genelde seksen santimle iki metre arasında değişmektedir. İşlerin rahatça konuşulduğu, resmi ilişkilerin sürdürüldüğü bölge, bu çemberdir. 80-110 santim arasında, satıcı, müşteri ilişkileri yada meslektaşlar arasındaki diyaloglar sürdürülür. Bir iş yerindeki ast, üst hiyerarşisi içerisindeki insanlar, astın üstüne duyduğu saygı derecesine bağlı olarak, üstüyle arasındaki sosyal bölgenin en uç sınırında durmaya gayret etmektedirler. 4. Kamusal (Genel Topluma Açık) Mesafe: İki metreden başlayarak uzayan, genel topluma açık uzaklık, tanımadığımız kişiler içindir. Bununla birlikte, zorunlu koşullar nedeniyle örneğin,eğitimde öğretmenler,öğrenciler ile ilişkilerini düzenlemede, genellikle bu mesafe türünü kullanmak zorunda kalmakta;bu durum da öğretmen öğrenci ilişkisinin yabancılaşmasına neden olabilmektedir. Aradaki mesafe on metreyi geçtiği zaman, karşılıklı ilişki ve iletişim daha da zorlaşmakta, mesajların iletilme oranları çok daha kısıtlı olmaktadır. Kişilerin çevredeki mekanı kullanma biçimleri, onların sosyal yeri ve mevkii hakkında büyük ölçüde fikir vermektedir. İnsanların mevkileri büyüdükçe, kendilerine özgü kişisel mekanları da önem kazanmaktadır. Çalışanların kullandığı masaların ve odalarının büyüklüğü, sosyal mevkii ve gücü hakkında fikir verirken;çoğu iş yerinde yöneticilerin yemek yediği yerler,diğer çalışanlardan ayrı tutulmaktadır. D. DİNLEME Epiktetos'un dediği gibi "bir güzel söz söyleme sanatı varsa bir de güzel dinleme ve anlama sanatı vardır". Her şey den önce, günün büyük bir zamanı dinlemekle geçer, sınıfta, evde, toplantıda, işyerinde, yolda, televizyonda, radyoda o kadar konuşma var ki, bütün bunlara dikkat verilecek olsa sinir sistemi yorulur. Sinir sistemi kendini korumak için dikkati her zaman yoğun bir odak noktasında tutamaz., ancak “ilginç” bulduğu , başka bir deyişle, o anda içinde bulunduğu fizyolojik ve psikolojik gereksinmeler çerçevesinde anlamlı olan noktalara dikkati toplar. Karnımız açsa, yiyecek konusu, sınavlarla ilgiliysek sınav konusu dikkatimizi çeker. Belirli bir kimseye karşı özel bir ilgimiz varsa, onun adı geçtiği zaman “kulak” kesiliriz.10 Dinleyici, olağan bir konuşma eyleminde söylenenlerin anlamlarını gözleri ve kulaklarıyla alır. Dinleme, görsel ve işitsel simgelere tepki olarak tanımlanabilir. Gündelik konuşmalarımızda, dinleyen, konuşanın simgesel davranışını hem görür, hem işitir. Konuşmanın içerdiği mesajı gözleri ve kulaklarıyla alır. Bu durum konuşma eyleminde dinleyici rolünde bulunan kişinin, aslında, hem dinleyici, hem de gözlemci olduğunu ortaya koymaktadır. Sözlü iletişimde konuşanın rolünü önemsemek, öte yandan dinleyenin rolünü küçümsemek doğru değildir. İletişimin başarıya ulaşmasında en büyük payın konuşana ait olduğu sanısı bir yanılgıdır. Gerçekte, iletişim eyleminin istenilen sonuçlara ulaşmasındaki çaba ve sorumluluk konuşan ile dinleyen arasındaki ortaklaşa bir temele dayanır. Konuşanın amacına varabilmesi ancak bu ortaklık sağlandığı ölçüde gerçekleşebilir. İletişim, her zaman konuşan ile dinleyen arasında bilgi, beceri, tutum, davranış yönünden bir etkileşimi gerektirir. Eğer bu yönde, konuşanla dinleyenden birinde bir eksiklik, bir yetersizlik kendini gösterirse iletişim sağlanamaz. Bunun sonucu olarak konuşan da, dinleyen de ilişkisiz kalmak yüzünden ilgisiz hale gelir. Oysa, iletişimin etkili ve başardı olabilmesi için, konuşanın da dinleyenin de kendi benliklerinin üstüne çıkmaları, iletişim sürecinde paydaş olan bu kişilerin olanakları elverdiği ölçüde birbirlerini anlamaları zorunludur. b) Aktif Dinleme Dinleme bir beceridir. ve bu beceri bir takım ilke ve yöntemlerle çok daha etkili bir şekilde kullanılabilir. İnsan iletişiminin yaklaşık %90 ı sözel olarak yapılmaktadır. Bu iletişinin ancak yarısı kısa bir süre sonra hatırlanabilir. Aradan daha fazla zaman geçtiğinde ise %20-25 ini bile zor hatırlarız. İnsan sinir sisteminin özelliği gereği dinlendiğinden çok daha hızlı düşünür ve bu sebeple de dinlerken dikkati çok kolay dağılır. insanın sinir sistemi dakikada 200-250 kelimelik bir konuşma hızını anlama kapasitesine sahip olmasına rağmen, normal konuşma hızı dakikada 40-70 kelime arasındadır. Böylece insanın dinlenmede olduğu her dakika içinde kafası 160-180 kelimelik bir süre boş kalır ve bu süre adeta dikkatin dağılmasını teşvik eder. Bütün bu nedenlerden dolayı etkili dinleme ilke ve yöntemlerini öğrenmek ve bunları uygulamak daha da önem kazanmaktadır. Etkili dinleme sadece söylenilenleri duymak değil, aynı zamanda bu söylenenleri önemli bulmak, kavramak ve değerlendirmektir. Ayrıca etkin dinleme aktif bir süreçtir. İyi bir dinleyici öncelikle bütün dikkatini konuşmacıya yoğunlaştırarak, onunla göz iletişimi kurar. Onu dikkatli bir şekilde dinlediğini belli etmek için sözlü veya sözsüz mesajlar verir. Örneğin “evet”, “haklısınız”, “sizi anlıyorum” şeklinde sözlü mesajlar iletir. Ya da aynı fikirdeyse başını sallar, gerektiği yerde gülümser. Böylece karşısındakini dinlediğini belli edecek, sözlü ve sözsüz mesajlar yollamış olur. Ayrıca iyi bir dinleyici konuşmacıya yaklaşır. Çünkü insanlar psikolojik olarak hoşlandıkları kişiye yaklaşma, hoşlanmadıklarından da uzaklaşma eğilimindedirler. Konuşmacının anlattıklarını bir başkasına aktarmak zorunda olduğunuzu düşünerek dinleyin. Böyle düşünmek, sizi daima canlı, uyanık ve dikkatli tutacaktır. Karşınızdakinin sözünü asla bölmeyin. Konuşmacının sözünü kesmeden dinlemeyi öğrenin. Hemen söylemeniz gereken bir şey olsa bile, en azından konuşmacının cümleyi bitirmesini bekleyin. Unutmayın konuşanın sözünü bölmek, onun ayaklarına basmak kadar büyük bir kabalıktır. Konuşmacının sözünü kesmeden, özellikle duraklamalarda, konuyu biraz daha açmasını isteyebilirsiniz. Mesela “şu noktayı biraz daha açabilir misiniz?”, “söyledikleriniz çok ilginç!”, “devam etmek ister misiniz?” şeklinde açık uçlu ve kapı aralayıcı sözlerle konuşmacıyı yüreklendirebilirsiniz. Böylece karşınızdakine iyi bir dinleyici olduğunuzun mesajını vermiş olursunuz. “Kapı aralayıcı” veya “konuşmaya çağrı” da diyebileceğimiz bu teknik, çok etkileyici bir dinleme yöntemidir. Kapı aralayıcı sorular karşınızdaki insanı daha iyi tanımanıza da yardımcı olur. Karşınızdaki kişinin ilgisini çekecek, basit sorularla konuşmayı açarak sürdürün. Onun ilgi alanlarını yakalayabilirseniz, sohbet çok sevimli ve canlı geçer. Böylece karşınızdaki insanı kendisi hakkında konuşmaya teşvik etmiş olursunuz. Büyük düşünür Aristo: “Konuş ki, göreyim seni” diyor. Öyleyse insanları daha iyi tanımak için konuşturmalıyız. İnsanlar sorunlarını anlatırken çok ciddidirler. Bu esnada onlarla alay etmek, dalga geçmek, onları iyi dinlememek ayıptır ve ilişkileri bozar. Söylemek istediklerinizi, konuşmacının sözleriyle pekiştirdikten sonra söyleyin. Örneğin kendinize ait fikirleri söylemeden önce, “sizin de belirttiğiniz gibi....; ancak....” diyerek söyleyeceklerinize devam edin. İyi bir dinleyici hem konuşmacıdan etkilenir hem de onu etkiler. Yani karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Konuşmacıyla bu tür bir ilişki kurabilmek için, onun duygu dünyasına girmek gerekir. Ayrıca dinlediğimiz kişiyi anladığımızı da ona hissettirmeliyiz. İnsanlarla anlaşabilmek için hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir konuşmacı olmalıyız. Dinlemesini öğrenmeden, iyi bir konuşmacı olmamız da mümkün değildir zaten. Bilgelik yolunda ilerleyebilmek için, etkili bir dinleyici ve harika bir konuşmacı olmak gerekiyor. Birçok insan dinleme sırasında ki boş düşünme vaktini yeterince iyi kullanmamaktadır. İnsanların daha iyi dinlemelerini sağlamak için yapılması gereken en önemli şeylerden biri, dinlerken boş düşünme vakitlerini verimli olarak kullanmalarını öğretmektir. Satır Aralarını Dinleyin: Büyük sıklıkla, aslında bambaşka şeyler anlatmak istiyorken başka şeyler söyleriz. Katılımcılarınız da bunun aynını yapıyor olabilirler. Bu nedenle, şu öneriyi hatırlatmak önemlidir: “Benim söylediğimi dinleme, benim söylemek istediğimi dinle.” Fikirleri Dinleyin: Her konuşmacının mutlaka bir amacı vardır ama bu amaç her zaman konuşmanın içeriğine uymayabilir. Konuşmacıyı dinlerken, kafanızı geleneksel değerlendirme düşüncelerinden arındırın ve kendinize şu soruyu sorun: Konuşmacının amacı nedir? Dikkatlice dinleyin ve konuşmacının perspektifi hakkında fikir sahibi olun. Genel çerçeveyi ve bakış açısını anlamaya çalışın. Dikkatli bir dinlemeyle, değerlendirme üzerinde yoğunlaşmaksızın, yeni detaylar öğrenebilir, yeni fikirler kazanabilir, yeni görüş açısı geliştirebilir ve belki de başkalarının da sizi dinlemeleri için bir yükümlülük yaratabilirsiniz. Tutum ve Davranışları Dinleyin: Davranışlarımız, tutumlarımızın bir yansımasıdır ve tutumlarımız da güdülerimizle şekillenmektedir. Bir kimsenin güdülerini anlayabilmek için, diğer insanlar, gruplar ve fikirler hakkındaki ifadeleri dikkatle dinlemelisiniz. İnsanlar başkaları hakkında yaptıkları yorumlarda kendi tutumlarını göz önüne sererler. Araştırmacılar insanların, birbirlerinden ve tartıştıkları gruptan tamamen ayrılmadıkça kendi tutumlarını başka insanlara bağladıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, ilgiyle dinleyin ve ters bir tutum ya da davranışın sizi dinlemekten alı koymasına izin vermeyin. Başkalarının Duygularını Sezin: İyi bir dinleyicinin en iyi özelliği muhtemelen sevgileridir. Kendini başkalarının yerine koyabilme ve olayları onların bakış açısıyla görebilmek için içtenlikle çabalama gibi özellikler tüm eğitimcilerin geliştirmeleri gereken birer yetenektir. Dinleme, geliştirilebilen aktif bir sanattır. Sezgisel dinleme ise sonradan öğrenilebilen anlatılması zor bir sanattır. Örneğin; “Niçin böyle hissettiğini anlayabiliyorum” ifadesi derhal karşınızdakine sizin adil olmaya çalışıyor olduğunuzu anlatacaktır. Sezgilerinizi kullanmaya çalışın ve dinlemedeki etkinliğinizin artmasını izleyin. a) Etkili Dinlemenin Önündeki Engeller 1. Sözel engeller Konuşmak Tartışmak Farklı sohbetler yapmak Gereksiz sorular sormak Konuyu değiştirmek Konunun etrafında dolanıp durmak Konuşmanın detaylarına hakim olmama Konuşmada çok fazla detay olması Konuşmanın çok uzun olması 2. Davranışsal engeller Göz temasından kaçınma Sıkılmış bir şekilde bakma Yanlış sinyaller gönderme : kafa sallama,ayağı ile ritm tutma gibi Esneme Devamlı suretle saate bakma Kağıtları hışırdatmak Yanlış yorumlanabilecek hareketler yapmak 3. Psikolojik engeller Utangaçlık Sinirlilik Göz korkutmak Otoritenin yanlış kullanılması Kişisel çatışmalar Önyargılı olma Adam kayırma Irk, cinsiyet, yaş ve eğitim seviyesine göre ayrımcılık yapma 4. Fiziksel engeller Gürültü Diğer kişiler Dışardan gelen gürültü ya da müdahaleler Telefon, bilgisayar ve diğer teknik donanımdan kaynaklanan gürültüler Yetersiz havalandırma Aşırı sıcaklık Aşırı soğukluk Rahatsız eden döşeme Çok uzun süreli oturma Rahat şekilde oturamama E. OKUMA a. Verimli Okumanın Unsurları 1. Amaç Saptamak Davranışlarımızın bir çoğu bir amaca yöneliktir. Okuma da böyledir. Amaç anlamayı kolaylaştırır, dikkatimizi okuduğumuz şeye yöneltmemizi sağlar ve konsantrasyonumuzu yükseltir. Amacımız olduğunda neden okuduğumuzu biliriz ve okuduğumuz şeyi daha ilginç buluruz. Okuma işi daha zevkli hale gelir ve hayallere dalmamak için savaşacak yerde dikkatimizi kolaylıkla okuduğumuz şeye veririz. Okurken bir amaca sahip olmanın bir başka avantajı da, dikkatimizi önemli olan şeylere verip önemsiz şeyleri atlayabilmemizi sağlamasıdır.Birini beklerken vakit geçirmek için, zevk için, önemli bir bilgi edinmek için yada okumanın iyi bir şey olduğuna inandığımız için okuyabiliriz. Amaçlı okuma yazarla diyaloga girebilmemizi sağlar. Diyaloğa girmenin bir yolunun, metnin ortaya koyduğu düşünceyi ve ayrıntıları anlamak için sorular sorup bunlara cevap aramaktır. Bir amacımız yoksa sadece sözcükleri okuyan, verimsiz ve pasif okuyucular oluruz. Bir paragrafı bitirdiğimizde, o paragrafın başında ne söylendiğini bile hatırlayamayız. Zevk için yada rahatlamak için okuduğumuzda bir amacımızın olmadığı zannedilebilir. Ama aslında zevk alma ya da rahatlama bizim amacımızdır. Amacımızı saptamanın ilk adımı o metni neden okuduğumuzu sormaktır. Buna karar verdikten sonra sıra o metinden ne kazanmayı umduğumuzu sormaya gelir. Bu sorulara cevap verdiğimizde amacımızı esasen saptamış oluruz. 2. Konsantrasyon Konsantrasyon “dikkatin tek bir şeye yöneltilmesi” yada basitçe “dikkat verme” olarak tanımlanabilir. Biz, verimli okumanın amaçları açısından onu, “dikkatin okuma üzerinde yoğunlaştırılması” diye tanımlanmaktadır. Konsantrasyon, verimli okumanın ilk adımı olmasa da en önemli gereğidir. İyi konsantre olmadan iyi okumak mümkün değildir. Konsantre olmama, verimli okuma için gerekli diğer ilke ve yöntemlerin uygulanmasını olanaksız kılar. Konsantrasyonu yükseltmenin ilk adımı dikkatin dağılmasına yol açan nedenleri ortadan kaldırmaktır. Dış etkenler her durumu konsantrasyonunuzu azaltabilir. Konsantrasyon için en zararlı şeyse, iç ve dış uyarıcılar ve amaç yokluğudur. Pencereden giren güneş ışığı yada uzaktan uzağa duyulan televizyonun sesi insanın dikkatini dağıtabilir. Gürültü, rahatsız (ya da çok rahat) bir koltuk veya yetersiz ışıklandırma gibi daha açık seçik nedenlerde olabilir. Bu dış uyarıcılar dikkati dağıtır ve konsantrasyonu zayıflatır. Ama bunlarla başa çıkmak kolaydır. Öte yandan, iç uyarıcılarla başa çıkmak bu kadar kolay değildir. Bunlar bizim içimizden gelen, bizim ürettiğimiz uyarıcılardır. Kendini iyi hissetmemekten tutun da, hayale dalmaya kadar uzanırlar. Çok yoğun olduklarında, bazen bunlarla başa çıkmak mümkün olmayabilir. Şiddetli bir ağrı dikkatimizi herhangi bir şeye vermemiz olanaksız kılabilir. Çıkacağımız tatil üzerine hayal kurmamız üstesinden gelmekse elbette kolaydır; yeter ki bunun farkına varıp kendimizi okumaya vermek isteyelim. Her iki tipteki uyarıcılarla başa çıkmanın yolu, okumaya kararlı olmaktır. Kararsızlık dikkatimizi dağıtır ve konsantrasyonumuzu yok eder. 3. Ortamı Hazırlamak Okuma hem fiziksel hem de zihinsel bir ortam içinde gerçekleştirilir. Okuma üzerinde fiziksel durumların da etkisi vardır. Kitabın dik (yatay değil) ve gözlerden yaklaşık 30 cm. uzakta tutulması gerekir. Okuduğumuzu rahatça görebileceğimiz kadar ışık olmalıdır. Okurken başka fiziksel etkinliklerde bulunmak, ortamı okuma için uygun olmaktan çıkarır. Sakız çiğnemek, dudakları oynatmak ya da sesli okumak (bu daha çok zaman alır ve her sözcüğü okuma alışkanlığını besler) ve parmağımızla yada başka bir şeyle satırları izlemek, verimli okumayla çelişen etkinliklerdir. Okurken zihnimizi meşgul edecek başka her şeyden kaçınmamız gerekir. Mümkün olduğu kadar sessiz ve hareketsiz bir ortamda okumak, dikkati dağıtmamak açısından çok önemlidir. Bu, aynı zamanda uzun süre okuyabilme gücüde verir. Rahatça oturulmalıdır Aşırılığa kaçmadan rahatınıza bakınız. Hızlı okumaya şiddetle ihtiyaç duyulan zamanlarda, beyin dinamizminin bedenen de diri bir destekle güçlendirilmesi gerekir. Bu bakımdan çok fazla gevşemek, yatar gibi bir vaziyet almak hızlı okumak için olumsuz bir ortam oluşturur. Eğer okuma sırasında sık sık bir şeyler not etmek gerekiyorsa, bir masanın önünde oturmak uygundur. Verimli okuma için zihinsel ortamın da uygun olması gerekir. Bu en başta, okuma işini ciddiye almamız gerektiği anlamına gelir. Eğlenmek için mi, yoksa bilgi almak için mi okuduğumuzun bu noktada önemi yoktur. Uygun bir aydınlanma sağlayınız Aydınlatma iki türlü yapılabilir. Bütün mekanın aydınlatılmasını sağlayan bir ışık kaynağı kullanılabileceği gibi, yalnız okuma alanının aydınlatılmasıyla yetinilebilir. Bütün bir odayı aydınlatmak yerine, yalnız okunan yüzeyi aydınlatmak hızlı okuma çalışmaları için çok daha uygundur. İdeal bir aydınlatma için ölçü şudur: okunan yüzey üzerine düşmelidir. ında gelecek şekilde 25W olmalıdır. Ayrıca okumak için en fazla yüklendiğimiz organımız olan gözlerimizin korunmasına dikkat etmeliyiz. Bunun için; r ortamda okumayınız. ihtiyacı duyuyorsanız, bir doktora görününüz. Doktor tarafından verilmiş bir gözlüğünüz varsa, bunu okuma sırasında mutlaka kullanınız. şakaklarınızı, alnınızı ve elmacık kemiklenizin üzerini hafifçe ovunuz. Böylece gözlerinizi çevreleyen kaslara masaj yapmış olursunuz. b. Okuma Yöntemleri 1. Göz Gezdirme Göz atma en basit ama en yararlı okuma tekniklerinden biridir. Okuyacağımız metin hakkında çabucak bir izlenim edinmek, kısaca göz gezdirmek yada şöyle bir karıştırmak. Göz atma, okuyacağımız metnin konusunu ve hatta çoğu zaman da yazarın o konudaki düşüncelerinde bazılarını anlamamızı sağlar. Ayrıca edineceğimiz fikir, ayrıntıları ortaya çıkarmamızı kolaylaştırır. Okuyacağımız metne önceden göz atarken ne arayacağımız, metnin türüne ve ondan ne elde etmek istediğimize bağlıdır. Göz atmayı taramadan ayıran, belli bir şeye değil bütününe yönelik olmasıdır. Göz gezdirirken, biraz daha yavaş ama daha fazla anlam çıkararak okuruz. Taramada amacımızı düşünmemiz gerekmez aradığımız şey orada durmaktadır. Göz gezdirmede ise genellikle önce amacımızı belirgin hale getirmemiz gerekir. Bu amaca göre, göz gezdirmenin çeşitli hedefleri olabilir. Göz gezdirme bazı durumlarda dikkatli okumanın alternatifidir. Bu gibi durumlarda, bir konu hakkında bilgiye ihtiyacımız olur fakat hazırlanmak için yeterli zaman bulamayız. O zaman şu iki şeyden birini yaparız: Ya önceki bilgilerimize güveniriz yada sayfaları karıştırırız. Okuduğumuz metin çok kolay ya da iyi bildiğimiz bir konudaysa, göz gezdirmekle yeterli bilgi edinebiliriz. Göz gezdirmenin ikinci işlevi de bize bir makalenin genel havasını göstermesidir. Bunun birçok avantajı vardır. Örneğin, okuduğumuz konuda bilgi sahibi olup olmadığımızı görürüz. Böylece, zaten bildiğimiz şeyleri atlayıp bizim için yeni olan noktalar üzerinde dururuz. Amacımız için neyin gerekli olduğunu fark ederek, makaleyi okumaya devam edip etmemeye karar veririz. Bazen yazar bir düşünceyi geliştirmek için birçok ayrıntı sıralayabilir. Bunların bizi ilgilendirmediğini gördüğümüzde hemen bir sonraki önemli düşünceyi ararız. Göz gezdirmede, bir metni okumaya başlamadan önce metinle tanışıklık kurmak için önceden göz atmaya benzer. Fakat bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir. Bunlardan biri dikkatli okumanın alternatifiyken diğeri dikkatli okumadan önce yapılan bir şeydir. Göz gezdirmede hız çok yüksektir. Çoğu kişi dakikada 1000 sözcükten fazla okuyabilir. Neye ve nasıl göz gezdireceğimizi bilirsek, bu hız kavrayışımızı da düşürmez. Dikkatli okumaya alternatif olması, göz gezdirmenin dikkatli okumanın yerini tutabileceği anlamına gelmez. Hangi metinleri dikkatle okuyacağımızı, hangilerine göz gezdireceğimizi iyi seçmemiz gerekir. Göz gezdirmeyle konunun ana fikirlerini kısa sürede bulup çıkarabiliriz ama bu tam bir anlamaya temel oluşturmaz. Göz gezdirirken düşünmeye zamanımız yoktur. Göz gezdirmede bizim için değer taşıyan metinleri dikkatli bir şekilde okurken bulduğumuz doyumu ve zevkli bulamayız. Buna rağmen göz gezdirmede, verimli okuyucunun sahip olması gereken en yararlı araçlardan biridir. Verimli bir göz gezdirmenin doğru prosedürü şöyledir: 1. Başlığı okuyun ve yorumlayın. 2. Girişi ve ilk paragrafı okuyun 3. Sonraki paragrafların ilk ve son cümlesini okuyun. 4. Numaralanmış, büyük harfle yazılmış, italik bir doğal olarak gözünüze çarpan yerleri okuyun. 5. Başlıkları ve alt başlıkları okuyun. 6. Son paragrafı ve özeti okuyun Bütün bunları yaparken gözlerinizin mümkün olduğunca çabuk hareket etmesini sağlamaya çalışın. Bir sözcük ya da fikir üzerinde düşünmek için durmayın. Bütün dikkatini okumaya verin. Göz gezdirmenin ana fikri yakalamak için yapıldığını unutmayın. 2. Tarama Tarama en kolay ve en hızlı okuma türüdür. Pek az düşünme gerektirir ve çoğumuz için alıştırma yapmayı gerektirmez. Tarama, bir metinde belli bir şeyi arama diye tanımlanabilir. Aradığımızı bulana kadar sayfalara yukarıdan aşağı göz gezdirmekten ibarettir. Alışkanlık haline gelmiş koordineli göz hareketleriyle taranan yerden anlamlar çıkartmak okumanın bir çeşididir. Kitabı temsil edecek kısım çok büyük bir dikkatle seçilmelidir, eser hakkında genel ve doğru yargılara varmaktır. Bacon’ın hatırlattığı gibi, “bazı kitapların sadece belli kısımları okunur; diğerleri okunur fakat fazla dikkat verilmez. Kimisi de çok büyük bir dikkat verilerek tamamen okunur.” Tarama, bütün metin üstünde yukarıdan aşağıya doğru gözlerimizi dikkatlice kaydırarak bütün metinde verilmek istenen ana noktanın ne olduğunu anlayabilmeyi gerektirir. Bunu suya aralıklara yerleştirilmiş taşlara benzetebiliriz. Eğer birinden diğerine zıplarken araya düşerseniz paçalarınız metnin detaylarıyla ıslanır. Bu geniş, usule yönelik, noktaları kapabileceğiniz çabuklukta fakat aceleyi asla sevmeyen bir işlemdir. Tarama ayrıca yüzeysellikte kalmayan yoğun bir muayene gibidir. Zaman alır, size zaman kazandırır. Yazılı metnin hangi kısımlarını daha büyük bir dikkatle inceleyeceğinizi belirlemenize imkan tanır. Satırları parmağımızla ya da başka bir şeyle izlemenin süreci engellemediği, tersine kolaylaştırdığı tek durum budur. Böyle yapmak, aradığımız şeye yaklaştığımızda göz hareketimizi yavaşlatabilmemizi sağlar. Taramayı diğer okuma türlerinden ayıran nokta, anlamı yakalamayla pek bir ilgisinin olmamasıdır. Bu yüzden, bir metni çok hızlı bir şekilde tarayabiliriz. Bunun önemsiz bir beceri olduğu düşünülmemelidir. Örneğin telefon rehberinde aradığımız bir adı bulmak için tarama yöntemiyle okuruz. Tarayabileceğimiz diğer türler arasında şunlar sayılabilir; Sözlükler, ansiklopediler, gazeteler ve kitap bölümleri. Aslında, belli bir bilgiyi arıyorsak hemen hemen her şeyi tarayabiliriz. Taramanın en yararlı olduğu alanlardan biri, araştırmalardır. Bir konuda araştırma yapmak istediğimizde, o konu hakkında enformasyon toplamamız gerekir. Bunun için, örneğin kütüphane kataloglarını taramaya ihtiyaç duyarız. Aradığımız kitapları bulduktan sonra da, bunların her birinin “içindekiler” tablosunu tararız. Makaleler söz konusu olduğunda ise, tarama yerine göz atmayı uygulamamız gerekir. 3. Dikkatli Okuma Bir metni tam kavrayış düzeyinde ve dikkatli bir şekilde okuduğumuzda en yavaş okumayı gerçekleştirmiş oluruz.Ama yine de, okuma hızımız amacımıza, metne ve okuduğumuz konuda ne kadar bilgi sahibi olduğumuza bağlı olarak dakikada 200 ile 400 arasında değişir. Yavaş okuduğumuz için, mümkün olduğunca verimli okumaya çalışmamız gerekir. Bu okuma tarzına en uygun teknik, sorular sorarak yazarla diyaloğa girmektir. Böyle metinlerde göz atıp geçebileceğimiz pek az şey vardır. Genellikle okurken notlar almamız, bazı yerlerin altını çizmemiz ya da sayfa kenarına işaretler koymamız gerekir.Bu şekilde okurken başlıklar ve alt başlıklar bize çok yardımcı olur. Çünkü bu metinlerde konu karmaşıktır ve altbölümlere ayrılmıştır, bu bölümlerin her birinin kendi ana fikri ve ayrıntıları vardır. Bir alt başlıkla karşılaştığımızda yazarın yeni bir alt konuya geçeceğini anlarız. Bu tarzı her günkü hayatımızda ne kadar kullandığımız, kendi koşullarımıza bağlıdır. Öğrenciler ders kitaplarını genellikle böyle okurlar.Başkalarına bilgi aktarma sorumluluğunda onlar da, bu bilgileri iyice öğrenmek için bu tarzı kullanırlar. Ayrıntılı değerlendirmeler, kapsamlı raporlar, karmaşık talimatnameler,matematik problemleri ve test soruları çoğunlukla dikkatli okumayı gerektirir. Okurken çözümleme yapmayı gerektiren metinler de böyle okunur. Bu en yavaş okuma tarzı olmakla birlikte, burada yavaşlığın verimi düşürdüğü söylenemez. 4. Esnek Okuma Esnek okuma, okurken her durumda uygun tutumu alabilme demektir. Daha teorik bir dille okuma yöntemini ve hızını okuma amacına ve okunan metne göre ayarlayabilme diye de tanımlanabilir. Esnek bir şekilde okuyabilmek için, okuyacağımız metinden ne elde etmek istediğimizi ve nasıl elde edeceğimizi bilmemiz gerekir. Bu en olgun okuma türüdür. Esnek okumanın ne demek olduğunu daha iyi anlamak için her gün karşılaştığımız değişik okuma durumlarını inceleyelim. Okunacak şeyler değişik türlerde olduğundan, bunları okuma amacımız da değişir ve farklı teknikler kullanırız. Örneğin güne gazete okuyarak başlarız, ama zamanımız sınırlı olduğu için sadece başlıklara bakarız, ilgimizi çeken haberlere de göz atarız. Büroya gittiğimizde masamızda bir projeyle ilgili talimatlar buluruz, bunları dikkatle ve belki de iki kere okuruz. Öğleye doğru, katılacağımız bir toplantıdan önce okumamız gereken uzun, resmi bir rapor alırız. Raporda önemli bilgiler vardır, ama zaman kısıtlı olduğundan, zaten bildiğimiz şeyleri eleyebilmek için rapora göz gezdiririz. Bildiklerimizi atlayarak yeni bilgiler okuruz. Toplantıdan sonra bulduğumuz boş vakitte mesleğimizle ilgili dergileri karıştırırız. İlginç bir makale var mı diye dergiler tararız, böyle bir makale bulduğumuzda ise yeni bir bilgiye rastlamak için göz atarız. Akşam yemeğinden sonra, televizyonda iyi bir film bulma umuduyla gazetedeki programları tararız. Okuduğumuz bu çeşitli türden malzemelerin her birine göre okuma amacımız farklıdır. Bu iki etken kullanacağımız okuma tekniğini belirler. Okuyacağımız malzemenin türüne göre yöntemimizi, hızımızı değiştirmemiz gerekir. Bunu yapmayı başarır ve verimli bir şekilde okuyabilirsek, esnek bir okuyucuyuz demektir. c. Kavrayış Düzeyleri Okuma tarzımızı seçerken bize yardımcı olacak bir husus da, yapacağımız okumadan beklediğimiz kavrayış düzeyidir. Nasıl bir kavrayış beklediğimiz, okuma amacımıza göre belirlenir. Tam kavrayış, metindeki hemen her şeyi anlama demektir. Bir şiiri ya da çok önemli bir raporu genellikle böyle okuruz. Başka bazı durumlarda, tam bir kavrayış beslemesek de metni oldukça iyi bir şekilde anlamayı isteriz. Gazetelerdeki ve haber dergilerindeki yazılar söz konusu olduğunda ise daha düşük bir kavrayış düzeyini genellikle yeterli buluruz. En alt kavrayış düzeyi, seçici kavrayıştır. Bir metin hakkında çok genel bir fikir edinmek ya da belli bir konunun nerede bulunabileceğini bilmek istediğimizde böyle kavrarız. İyi okuma tarzı diye bir şey olmadığı gibi, kavrayış düzeylerinin de biri diğerinden üstün değildir. Beklediğimiz kavrayış düzeyini sadece okuma amacımıza göre saptarız. Eğer bir makalede belli bir şey arıyorsak, okurken kavrayışımız seçici olacaktır. Örneğin, bir gazete yazısından bu ay enflasyonun neden yüksek olduğunu öğrenmek istiyorsak, tam olmayan bir kavrayış bekleriz. Vereceğimiz bir konferansa hazırlandığımızda ise, okuduğumuz şeylerin çoğunu tam olarak kavramayı isteriz. Her kavrayış düzeyi, üç okuma tarzından en az birine tekamül eder. Her okuma tarzının da, verimli bir şekilde okuyabilmemizi sağlayan kendine özgü okuma teknikleri vardır. Seçici kavrayış düzeyinde okuduğumuz zaman, çoğunlukla hızlı okuma tarzını kullanırız. Belli bir bilgiyi ararken ya da yapı veya içerik üzerine genel bir fikir edinmeye çalışırken de ya göz gezdiririz, ya tararız ya da göz atarız. Düşük kavrayış düzeyinde, hızlı okuma tarzında da kalabiliriz, normal okuma tarzına da geçebiliriz. Metni orta düzeyde kavramak istiyorsak, metnin ana fikrini ve ayrıntılarını iyi anlamak için aktif okuma becerilerini kullanırız. Ama bu düzeyde de, ihtiyaç duymadığımız bilgileri atlayarak ve neye ihtiyacımız olduğunu görmek için metne önceden göz gezdirerek, hızlı bir okuma temposuna ulaşabiliriz. Tam kavrayış düzeyi ise dikkatli okuma tarzına tekabül eder. Bu tarzda da aktif okuma becerilerini kullanırız ama metinde sunulan bilginin hemen hepsini almaya çalışırız.Her sözcüğü okuruz, hatta bazılarını iki kere okuruz.Bu, bilgi edinmenin en yavaş ve en önemli tarzıdır. Neden Yavaş Okuruz? Okurken pek tanıdık olmadığımız bir sözcükle karşılaştığımız da, durup o sözcük üzerinde düşünürüz. Oysa bu, çoğu durumda metni daha iyi anlamayı sağlamaz. Okumayı yavaşlatan bir başka şey de okuduğumuz sözcük yada cümleleri tekrar okumaktır. Konsantrasyonumuz iyi olmadığında, bir amaç saptamadığımızda ve uygun zihinsel ve fiziksel ortamı hazırlamadığımızda, okuma hızımız gene düşük olur. d. Hızlı Okuma Günlük yayınların yoğunluğu, bilim alanındaki gelişmeler, öğretim sırasında okunması gereken dokümanların her geçen gün biraz daha artması karşısında insanlar çaresiz kalmakta; hepsini okuyacak zaman bulamamaktadır. Bu nedenle okuma ihtiyacının çok yoğun yaşandığı günümüzde, mevcut okuma kapasitesini arttırması gerekmektedir. Hızlı okuma, adından da anlaşılacağı gibi, normalden daha kısa süre içinde daha çok şey okuyabilmek amacıyla yapılan bir okuma çeşididir. Hızlı okuma, insanlarda tereddütlere yol açmakta ve anlamadan yapılan bir okuma şekli olduğu sanılmaktadır. Halbuki hızlı okuma bunların tamamen aksine, dikkatin ve anlama gücünün çok yüksek olduğu, zihnin son derece elâstik bulunduğu büyük disiplin isteyen son derece yorucu bir okuma şeklidir. Okuma hızını bir kat arttıran bir okuyucunun anlama derecesinde % l2'lik bir artış olduğu görülmüştür. Örneğin saatte 30 km'lik bir hızla giderken, otonuzu kullanmada çok büyük bir dikkat harcamanız gerekmez. Rahatça çevrenizle ilgilenebilir, yanınızdaki kişiyle konuşabilirsiniz. Bir de otomobili 150 km, hatta daha yüksek bir hızla kullandığınızı düşünün. Dikkatinizin çok daha yoğun olması gerekir. Bu durumda yorgunluğunuz elbette daha fazla olur. Bu konuda yapılan araştırmalar, çağımız okurunun ortalama olarak dakikada 500 kelime okumasının gerekli olduğunu göstermiştir. Bunun da ötesinde bir okuma hızına ulaşmak, özellikle yönetici kadroların ideali olmak zorundadır. Nasıl Hızlı Okunur? Hızlı okumanın temelini çabukluk, kavrama ve bellek arasında sağlam bir bağ kurmak teşkil eder. Çalışmalar sırasında bu prensip akıldan çıkarılmamalıdır. Hızlı okumada herhangi bir çalışmaya başlamadan önce, hali hazırdaki okuma hızımızı, kavrama ve bellek gücümüzü belirlemek gerekir. Hızlı okuma konusunda şu, hiç akıllardan çıkmayacak bir husustur: "ANLAMADAN, KAVRAMADAN HIZLI OKUNMAZ". Bu yönüyle hızlı okuma, önemli bir ölçüde bilgi seviyemize, kültürümüze bağlıdır. Kelime hazinesi çok dar olan insanlar hızlı okuyamazlar. Eski, yeni, yerli, yabancı, günümüzde kullanılan; kitaplara, dergilere, gazetelere giren her kelimeyi bilmek gerekir. Hızlı okumak isteyenler her şeyden önce kelime hazinelerini genişletmelidirler. Hızlı Okumada Bilinmesi Gereken Kavramlar 1. Saptamalar: Biz gözün satır üzerindeki her sıçrayışına "saptama" denir. Biz okurken, gözlerimizin satır boyunca kesintisiz bir şekilde sona doğru kaydığını sanırız. Gözlerimiz fotoğraf makinesi ile aynı prensipler içinde çalışır. Aslında gözlerimizin satır üzerindeki yer değiştirme hareketi kesintisiz değildir. Kesik kesik sıçramalar halinde satır sonuna doğru ilerler. Gözlerimizi bu bakımdan çok geniş bir manzaranın resmini objektifine bir kerede sığdıramayıp, birkaç kerede çeken bir fotoğraf makinesine benzetebiliriz. Birçok insan, okurken hece üzerinde gözlerini bir kere durdurarak satır boyunca gereksiz bir çok sıçramalar yapar. Bir satır boyunca gözlerimiz ne kadar az sıçrama yapıyor, ne kadar az duraklıyor, biz bir bakışta ne kadar geniş bir satır parçasını görebiliyorsak; o kadar hızlı okuruz. Bir bakışta bir satırın mümkün olduğu kadar geniş bir bölümünü görmeliyiz. Örnek olarak "ova" kelimesini okuyan bir göz, merkez olarak "v" harfini alarak 1-2 mm aşağısına bakacaktır. Bu durumda "v" harfinin sağ ve solunda kalan diğer iki harf kolayca okunabilir. Öyleyse "ova" kelimesi her hece için ayrı bir saptama yapmadan tek bir saptamada okunabilir. Fotoğraf makinesinde tek bir film harcanabilecek bir yerde iki poz harcamaya gerek yoktur. "Ova" kelimesi üç harften oluştuğu için bir saptamada kolayca okunabiliyor. Ya daha uzun bir kelime olsaydı ne olacaktı? Örnek olarak "ovalarından" kelimesini ele alalım. Bu kelimede 11 harf vardır. Biz gözümüzü ortada yer alan "r" harfine ayarladığımızda kelimenin tamamını okuyabiliyorsak hızımız yüksek olacaktır. Normal okuyucu bunu başaramaz. Hele bir metni okurken bu çok zordur. Tek başına bu kelime üzerinde çalışan kişiler bile tek bir saptamayla bu kelimeyi okumakta güçlük çekerler. 2. Göz Yelpazesi (Aktif Görme Alanı): Gözümüzün bir saptama sırasında satır üzerinde aktif olarak görebildiği işaretlerin genişliğine "göz yelpazesi" veya "aktif görme alanı" adını veriyoruz. Bu alan elips şeklindedir. Göz yelpazemizin genişliği oranında hızlı okuyabiliriz. Kelimelerin harf sayısını artırarak göz yelpazemizi genişletiyoruz. Ayrıca iyi bir hızlı okuyucu yan yana gelen aktif görme alanlarını üst üste bitiştirmemelidir. Böylece yararlanılmayan alanlar ortadan kalkar, daha hızlı okunabilir. 3. Ritim Kazanmak İçin Daima İleriye Bakmak: Gözlerinizi daima ileriye bakmaya zorlayınız. Okuyamadığınız veya tam kavrayamadığınız bölümler olursa, asla geriye dönüş yapmayınız. Hızlı okuma çalışmalarında başlangıçta anlama, okuma hızına feda edilebilir. Anlayamasanız bile hızlı okuyunuz. Zamanla anlama seviyeniz normal okumada olduğundan daha yüksek seviyeye çıkacaktır. Bunun için başlangıç çalışmalarında daima kolay metinleri seçiniz. Bu metinler aynı zamanda yazma kurallarına uygun olsun. Devrik cümlelerin sıkça yer aldığı metinlerden kaçınınız. 4. Kelimelerin Biçimsel Olarak Kavranması: Bir kelimeyi meydana getiren harfler, bir bakıma onun resmi gibidir. Biz bu kelimeyi daha önceleri o kadar çok okumuş, o kadar çok görmüşüzdür ki onu tanımakta hiç bir güçlük çekmeyiz. Çok iyi tanıdığımız bir insanı görmüş gibiyizdir. O insanı tanımak için derinden derine bir inceleme gerekmez. Üzerindeki elbiseler değişse bile tanırız. Kelimeler de çeşitli ekler alsalar bile bir bakışta kolayca tanınırlar. Biz de bundan yararlanmalıyız. Hece hece okumak yerine, kelimeleri bir bütün olarak görmeye çalışın Gözlerin görme ustalığı okumayı doğrudan etkiler. Gözümüzün benzer siluetli kelimeleri birbiriyle karıştırmaması için, çok alışkın, çok dikkatli olmak gerekir. Bu konu, yapılan hızlı okuma çalışmaları çoğaldıkça gelişecektir. 5. Aklın Çevikliği Gözleri Uyarmalıdır: Akıl daima gözlerin önünde yer alır. Yavaş okuma sırasında akıl büyük bir tembellik içindedir. Gözlerin okumasını bekler. Göz okuyamazsa, geriye döner, durur, çabalar; akıl neden sonra, gözün okuduğunu kavramaya çalışır. Bütün yük gözler üzerindedir. Halbuki hızlı okumada akıl, daha gözlerin okumadığı, henüz sırası gelmemiş kelimeleri tahmin etmeye, kavramaya çalışmaktadır. Akıl bu aktif haliyle gözlerin en büyük yardımcısıdır. Yavaş okumada akıl fren görevi yaparken, hızlı okumada çekici lokomotiftir. "Leb demeden leblebiyi anlamak" misalinde olduğu gibi, çoğu zaman sözün nasıl biteceği, hangi kelimeden sonra hangi kelimenin geleceği bellidir. Akıl girişkenliği elde tuttuğu sürece hep önde koşacak, gözler ona yetişmek için alabildiğine hızlanacaktır. Hızlı okuma bu yönüyle yavaş okumadan daha büyük bir dikkat ve zihin uyanıklığı ister. Hızlı okuyan bu sebeple okuduğunu yavaş okuyana nispetle çok daha iyi anlar, kavrar. Metne bakıldığında aklın önde gitmesine yardımcı olacak birçok işaretler vardır. 6. Anahtar Kelimelerden Yararlanma: Hızlı bir okuyucu ele aldığı metinle ilgili olarak bir takım anahtar kelimeler belirler. Bu belirleme ya metnin başlangıcında, ya da giriş bölümünde yapılan açıklamalara göre olabilir. Daha sonra metin hızla okunurken dikkat bu kelimelerin geçtiği bölümler üzerinde yoğunlaştırılır. 7. Sabit Bir Hız Yerine Farklı Hızlarda Okumak: Hızlı bir okuyucu, metnin değişik bölümlerinde değişik okuma hızları kullanarak, metni daha kısa zamanda daha iyi özümleyebilir. Her şeyi aynı hızda okuyan bir kişi az hızlı okuyucu olarak kalır. Genellikle metnin dikkat noktaları ve son taraflarda toplanmıştır. Bilhassa metinlerin sonuç bölümleri bakımdan en önemli bölümleridir. Paragraflar halinde yazılmış bir metinde, her paragrafın başlangıç ve bitiş cümleleri, o paragrafta verilmek istenen mesajı belirleyen cümlelerdir. Bu dikkat noktalarını bilen okuyucu bunların dışında kalan bölümlerde okuma hızını çok artırabilir, hatta bazı bölgeleri okumadan geçebilir. Sadece dikkat noktalarını okuyarak metni % 100'e yaklaşan oranda anlayabiliriz. Hele düşünce tarzına alıştığımız, tanıdığımız bir yazarı okurken bu iş daha kolay olur. Okuyucu, okuyacağı metini önceden inceleyerek metin hakkında bilgi sahibi olur ve uygulayacağı okuma hızını belirler. Bu inceleme kısa metinlerden ziyade, uzun metinler ve kitaplar için yapılmalıdır. Çok hızlı okuyacağı bölümleri belirler. Daha yavaş okuyacağı bölümleri belirler. Böylece yanlış hız seçimi yapılmamış olur. Aklı Uyaran İşaretler 1. Devam Et İşareti: Bu işaretler fikir akışı içinde bir değişiklik olmayacağını, yazının okunmasına hızla devam edilmesi gerektiğini bildirir. "ve, hem, daha, bundan başka, buna ilaveten, aynı zamanda, buna paralel olarak, bunun gibi, aynı şekilde vb." böyle kelimelerdir. Devam et işaretlerinin bir kısmı tamamlayıcı, kapatıcı mahiyettedir. Hızlı okumaya devam edilmesini belirtirken, aynı zamanda yakında fikrin sona ereceğini, konunun bağlanacağını gösterirler. 2. Düşünce Değişiyor İşareti: Bu kelimeler düşünce akışının değişeceğini, daha öncekilere zıt şeyler söyleneceğini belirtirler. "ama, fakat, lakin, halbuki, ancak... vb." böyle kelimelerdir. 3. Daha Önce Söylenenler Geçersizdir İşareti: Bu kelimeler daha önce söylenen söz ve fikirleri geçersiz kılarlar. "buna rağmen bilâkis, buna karşın, mamafih... vb." bu tür kelimelerdir. 4. Sebep Açıklanacak İşareti: Daha önce söylenenlerin sebebinin açıklanacağını gösterir. "çünkü" bu maksatla kullanılır. GENEL VE TEKNİK İLETİŞİM DERSİ DERS NOTLARI İletişimin tarifi, sözlü iletişim, yazılı iletişim, grafik iletişim, teknolojik araç-gereçlerle iletişim, Teknik rapor ve makale, teknik öneri ve yazışma, sözlü rapor, form ve anket hazırlama, Teknik rapor ve makalelerin görsel sunumu, iletişim araçlarının kullanımı GİRİŞ İletişim alanındaki gelişmeler insanları, toplumları ve kurumları çok etkilemektedir. Günümüzde iş dünyasının en önemli aracı iletişimdir. 21.yy da haberleşme ve medya alanındaki hızlı ve önemli gelişmeler, Bilgisayar ve yayıncılık vasıtasıyla iletişim ağları(internet) sayesinde bütün dünyaya ulaşmaktadır. Buna paralel olarak bilgisayar tabanlı sistemlerde çalışacak kişilerinde bu hızlı değişime ayak uydurmaları gerekir. İLETİŞİM KAVRAMI VE ANLAMI İletişim bir kişiden(kaynak) diğer kişi veya kişilere(alıcı) bilgi aktarım süresidir. İnsanların davranışı, konuşması, susması oturuş biçimi,kendini ifade etmesi yani çevresine mesaj iletmesi bir iletişimdir. İletişim; İLETİ KAYNAK ALICI (Bilgi üretilir) (Algılama sürecidir) İletişimde asıl amaç; anlaşılabilir mesajlarla, alıcıların tutum ve davranışlarında değişiklik yapmaktır. İletişim; Toplumun temelini oluşturan bir sistem, Bir kurum yönetiminin düzenli çalışmasını sağlayan bir araç, Kişisel davranışları etkileyen bir teknik, Sosyal ilişkiler bakımından zorunlu bir bilim, Sosyal uyum için gerekli bir sanattır. Bir kurumda çalışan personel arasındaki uyum ve iyi ilişkiler hem üretimi hem de hizmet etkinliğini arttırır. Bu da iletişim sayesinde sağlanır. Bu sayede çalışanların beklenti ve ihtiyaçları karşılanır, motivasyonları artar. İş tatmini ve koruma bağlılıkları artar. Bilim alanındaki birçok dallar, iletişim sürecinden geçirilerek düzenlenir. İLETİŞİMİN TANIMI VE KAPSAMI Genel anlamda iletişim, bir başkasıyla konuşmaktır. Günlük hayatımızda ise Bilgisayar ve medyadır. En geniş anlamıyla iletişim herhangi bir bilgiyi paylaşma eylemidir. İletişim kaynaktan alıcıya bilgi ve anlamların aktarılması alış-verişidir. İLETİŞİMİN AMACI VE ÖNEMİ İş dünyasında iletişime ihtiyaç duymayan hiçbir iş yoktur. İletişim insanlar arasında köprü vazifesi görür. İletişimin asıl amacı bilgi vermek ve karşıdakini etkilemektir. Özellikle kurum ve gurup iletişiminde aynı yerde çalışan insanların davranışlarını kontrol etmek ve beli bir amaç doğrultusunda yönlendirmek iletişimle olur. İstenilen amaca ulaşmak için iyi bir iletişim gerekir. Etkin bir iletişim tüm yönetim faaliyetleri için temel bir öneme sahiptir. Başkalarını etkileme ve onlardan etkilenme, yararlanma yararlı olma, bir başarı gösterme iletişim sayesinde olur. İLETİŞİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İletişimin üç temel özelliği vardır : 1. İletişim insan davranışlarının bir ürünüdür : İletişim ancak insanların birbirlerini anlamaya ihtiyaçları sayesinde konulur. İnsanların birbirlerini öğrenmeleri,bilgi sahibi olmaları için iletişim kurulur. 2. İletişim dinamik bir olgudur :Kültürel yapıdaki değişimde iletişim sayesinde olur. Bilgi işlem sistemindeki gelişmeler, insanlarda yeni bir dili oluşturur. İnsan-Makine ilişkisi iletişimde yeni kavramların gelişmesine yol açar. Dildeki değişim, iletişimin değişmesiyle oluşur. Küçük bir kurumda iletişim yüz yüze daha etkili olur. Kurum büyüdükçe yazılı iletişim ön plana çıkar. 3. İletişim belirli kalıplara bağlıdır :İletişim kalıpları, kültürel yapıya bağlı olarak gruplarca oluşturulur.İnsanlar bu kalıpları benimserse iletişim süreklilik kazanır. İletişimde kullanılan sözlerin ve özel işaretlerin değişik anlamları vardır. İletişimin kalıbı iyi düzenlenirse mesajın etkisi artar. İletişim kalıpları,isteklere olaylara göre düzenlenir. İşletmelerde iş emirleri veya bilgi formları bir iletişim kalıbıdır. Yine bilgisayar üzerindeki uyarı işaretleri bir iletişim kalıbıdır. İLETİŞİM SÜRECİ İletişim, yazılı, sözlü ve sözsüz mesajlarla bilgi aktarma sürecidir. İletişim, mesaj (ileti),gönderici (kaynak) ve alıcı gibi üç önemli unsuru olan bilgi, duygu ve görüntünün iletilmesi sürecidir. Süreç, zaman içinde sürekli değişen bir olgudur.İletişim, birkaç adımı gerektiren bir süreçtir. İletim süreci, kaynağın düşünceleri, duyguları kodlamasıyla ve hedefe göndermesiyle başlar. İletişim süreci; Kaynak: bir mesajı herhangi bir kanalla gönderen Mesaj ve ileti Hedef veya alıcı: mesajı alan, mesajın iletilmek istendiği taraf olmak üzere üç unsurdan oluşur. Ayrıca, iletişim, kod, kanal,geri besleme,gürültü unsurlarını da içerir. 1) KAYNAK İletişim sürecinin işleyişi kaynak ile başlar. Kaynak mesajın kodlayıcısıdır. Kaynak, iletmek istediği mesajı önce kodlar yani anlaşılabilir işaretlere dönüştürür sonra kodladığı mesajı, kanal(iletişim aracı) vasıtasıyla gönderir. Başarılı bir iletişim kaynağın uygunluğuna bağlıdır. Alıcının algılayamadığı bir mesaj onun açısından sadece bir gürültüdür. KAYNAĞIN ÖZELLİKLERİ Kaynak bilgili olmalıdır : kaynak bilgisi oranında kodlama, mesajı gönderme gücüne sahiptir. Kaynağın bilgili olması iletişimin sürekliliğini etkiler. Eğer kaynak gerekli bilgiye sahip olursa, alıcının istediği bilgileri sağlayabilir. Yoksa kaynak bir aktarıcı olmaktan ileri gidemez. Örneğin iletişim aracı bir kitap olsun. Bu durumda asıl kaynak kitabın yazarıdır. İletişim kitap aracılığı ile kurulmuşsa kitabı kullanırken kişi ne ölçüde bilgili ve bilgisini açık ifade edebilirse iletişim o ölçüde etkili olur. b) Kaynak kodlama özelliğine sahip olmalıdır : İyi kodlanmayan bir mesajın etkisi olmaz. Kodlama özelliği kaynağın, alıcı ile kültür bağı kurmasına da bağlıdır. Aynı kültürde gönderilen mesajlar daha etkili olur. c) Kaynak düzlem ve rolüne uygun olmalıdır. Kaynağın göndereceği mesaj ile statüsü ve rolü arasında ilişki olmalı. Yoksa mesaj ya alıcılarda işleme konmaz yada olumsuz etki yapar. d) Kaynak tanınmalıdır: etkin bir iletişim için alıcının kaynağı tanıması gerekir. Alıcı mesajları kaynağın özelliğine göre değerlendirir. Tanınmayan veya olumsuz tanınan kaynağın mesajları alıcı üzerinde etki yapmaz. a) MESAJ Alıcı için uyarı görevi yapan sinyal yada sinyaller birleşimidir. Mesaj kaynağın fikirlerinin ve isteklerinin sembollere dönüşmüş halidir. İletişimin görünür yönü genellikle mesajlardır. Çünkü alıcılar mesajların anlamını, amacını ve etkisini algılamak durumundadır. Bu nedenle mesaj iletişim türünü ve etkinliğini belirlemede önemli rol oynar. Mesaj düşünce, duygu yada bilginin kaynak tarafından kodlanmış biçimidir. Mesaj kaynağın ürettiği sözel görsel ve işitsel simgelerden oluşan somut bir üründür. Mesaj kaynağın alıcıya gönderdiği veri iletileridir. Mesaj ; Bir konuşma ise, duyulan mesaj, Yazılı sözcükler ise okunan mesaj, Jest ise görülen ve hissedilen mesajdır. Mesajın etkin iletişim sağlayabilmesi için taşıması gereken şartlar şunlardır ; a) Hedefin bilgi, düşünce ve deneyimlerine uygun olması, b) Hedefin tutum, inanç ve değer yargılarına uygun olması, c) Hedefin ihtiyaç istek ve amaçlarına uygun olması, d) Hedefin ilgi alanlarına uygun olması, e) Hedefin toplum içindeki rollerine ve konumuna uygun olması. Mesaj sözlü yada sözsüz(vücut dili) olabilir. İletişimde mesajın dili ve içeriği büyük önem taşır. MESAJIN TAŞIMASI GEREKEN ÖZELLİKLER Mesajın en önemli özelliği dilidir. Mesaj dili,açık,net ve kesin bir nitelik taşır. Mesajın ikinci özelliği içeriğidir. İçeriği de açık,net ve kesin bir nitelik taşımalıdır. 1. 2. 3. 4. 5. MESAJIN GENEL ÖZELLİKLERİ Mesaj anlaşılır olmalı. Mesaj açık olmalı. Mesaj doğru zamanda iletilmelidir. Mesaj uygun kanalı izlemelidir. Mesaj kaynak ve alıcı arasında kalmalıdır. SÖZEL MESAJLARIN TAŞIMAI GEREKEN ÖZELLİKLER Sözel iletişim, konuşma ve yazmadır.Yazılı talimatlar, iş mektupları, organizasyon, el kitapları eğitim çalışmaları, grup tartışmaları, toplantılar, konuşma şeklinde yapılan görüşmeler sözel iletişim türleridir. Sözel iletişim kelimelere dayalıdır. Mesajlar kelimelerle iletilir. Kelimeler hem konuşma hem de yazılı olabilir. Her iki mesajı da etkin olabilmesi için uygun kelimeler kullanılmalıdır. Sözel iletişimin bir başka çeşidi de, resim ve sayılara dayalı grafik iletişimidir. Bu iletişimde mesaj, sayı veya resim renk olarak verilir. Resim ve desenler sade olmalıdır. Grafikler kısa alt yazılar ile açıklanmalıdır. SÖZEL OLMAYAN MESAJLARIN TAŞIMASI GEREKEN ÖZELLİKLER Sözel olmayan mesajlar, jest ve mimiklere dayalı mesajlardır. Yüz yüze iletişim de sık kullanılır. Sözel olmayan mesajla etkin iletişim sağlanabilmesi için jest ve mimiklerin kaynak ve alıcılarca tanımlanmış olması gerekir. Ayrıca izleyicilerce de bilinmelidir. Jest ve mimikler kültürel yapıya göre anlam kazanır. Bazen uzun cümlelerin anlamını basit bir harekete sığdırmak mümkündür. KODLAMA (ŞİFRELEME) Bilginin, düşüncenin, duygunun, iletilime uygun hazır bir mesaj haline getirilmesine kodlama denir. Kodlama bir mesajın iletişim kanallarının özelliklerine uygun olacak şekilde bir simgeleştirme sistemi aracılığıyla fiziksel olarak iletilebilecek veya taşınabilecek biçime çevrilmesidir. Kodlama basit bir el hareketlerinden, karmaşık bir matematik formülüne kadar çok geniş bir alanı kapsayabilir. Kodlama simgelerin anlama dönüştürülmesidir. Simge(sinyal) mesaja iletmesi amacıyla verilen fiziksel biçimdir. Simgenin içeriğiyle yada anlamıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece mesajın fiziksel varlığını yada biçimini ifade eder. KOD AÇMA Mesajın yorumlanarak anlamlı bir şekilde algılanmasına kod açma denir. İletişim sürecinde mesajlar ancak kod açma yoluyla anlam kazanır. Kodlama, kaynak, kod açma, alıcı tarafından yapılır. Alıcı ile kaynağın mesaja aynı anlamı vermesine referans veya izafet çerçevesi denir. Kod açmada ortak bir dil kullanmak şarttır. KANAL Kanal, sinyali taşıyan herhangi fiziksel araçtır. Sesimiz, bedenimiz bir kanaldır. Görsel sinyalleri, ışık dalgaları ses sinyallerini hava dalgaları taşır. Kanal teknik olarak telefon, toplumsal olarak okul, gazete ve bu gibi. Kanal, mesajın göndericiden alıcıya ilettiği yoldur. İLETİŞİM KANALLARI Yönetim tarafından belirlenen ve kabul edilen iletişim kanalları ikiye ayrılır 1. RESMİ ; Emir komuta zinciri İnternet öneri ve şikayet kutuları Şirket dergisi işletme toplantıları 2.GAYRİ RESMİ Dedikodu söylenti haberi işletme dışı guruplaşmalar Yöneticilerin çalışanlarla resmi olmayan konuşmaları . Işık dalgaları, radyo dalgaları, ses dalgaları, telefon kabloları, sinir sistemi gibi mesaj taşıyan araçlar kanalıdır. Mesajın bozulmadan iletilmesi uygun bir kanalla mümkün olur. Çünkü mükemmel bir kara yolu otomobili için önemlidir. Ancak tren açısından bir anlam ifade etmez bu bakımdan mesaj için uygun bir kanal iletişim açısından bulunması gereken önemli bir unsurdur. Sözlü iletişim de kanal havadır. Telefon görüşmelerinde kanal telefon kablolarıdır. Radyo ve tv de kanal frekanslardır. Kanal, kaynak ve alıcı arasındaki bağdır. İnsanın beş duyu organı onun iletişim kanallarıdır. Sözlü iletişim kanallarından bazıları ; magazinler, gazeteler,bültenler, ilan tahtaları, toplantılar, brifingler, panellerdir. ALICI (Hedef) Alıcı, kodlanmış mesajı alan ve kodunu açan kişiye alıcı denir. alıcı, mesajı taşıyan sembolleri algılayıp anlam vererek, iletişimi sonlandırır ya da kendisi bir mesaj göndererek kaynak konumuna geçer. Bir iletişimin tam olması,mesajın alınmasına bağlı iken, etkin olması, mesajın alınması ve istenen davranışın alıcı tarafından gönderilmesine bağlıdır. gönderilen mesajı alan kişi, grup ya da kitleye iletişim sürecinde alıcı denir. karmaşık iletişim sistemlerinde, askeriyede olduğu gibi; Gizli kodlar kullanılır ve alıcıya ilave olarak bir kod çözücü gerekir. kaynak gibi, alıcının da iletişim kurma yeteneği,onun iletişim becerisine, tutumuna, tecrübe ve bilgisine bağlıdır. ALICININ TAŞIMASI GEREKEN ÖZELLİKLERİ İletişimin tam ve etkin olabilmesi için alıcının iyi ve aktif bir dinleyici olması gerekir. A- Aktif bir dinleyici olabilmesi için alıcının; 1- Sessizlik içinde olması, 2-Dinlerken her türlü ön yargı, ön tipler, değerlendirmeler ve genellemelerden uzak olması 3-Göndericiye karşı sempati göstermesi, 4-Sabırlı olması ve konuşmacının sözünü kesmemesi gerekir. Alıcını aktif bir dinleyici olmasını engelleyen unsurlar şunlardır; 1-Alıcının göndericiye karşı olan tutumu, 2-Alıcını göndericiye karşı olan güveni ve inancı kişisel unsurlar ön yargı, tutum hatası, algılama hatası gibi, mesajın farklı değerlendirilmesine neden olur. B-Etkin bir iletişim için alıcının taşıması gereken özellikleri; 1-Alıcı mesajı algılayabilmelidir: Alıcı, mesajı alabilmek için bazı yeteneklere sahip olmalıdır. Her şeyden önce alıcı, gönderilen mesajı algılayacak düzeyde olmalı, algılama engeli olmamalıdır. Sözlü iletişim için alıcının duyma yeteneğine sahip olması gerekir.Yoksa iletişim kurulamaz. Alıcı aynı zamanda mesaja kayıtsız kalmamalı yoksa etkin iletişim olmaz. 2-Alıcı bilgili olmalı ve geri-besleme sistemine sahip olmalıdır: Alıcının gerekli bilgiye sahip olması,mesajın gönderilme süresini etkiler.Bilgili birine gönderilecek mesaj,daha kısa,daha özgür,konusunda bilgili olmayana ise daha uzun ve açıklamalı mesaj gönderilir. Alıcının mesaj konusunda geri besleme sistemine sahip olması mesajın etkisini daha çabuk görmek mümkün olur. 3-alıcı seçici olmalıdır: Kişiler mesajları,ihtiyaçlarına,olaylara ve kişilere karşı tutumlarına,alışkanlıklarına ve değer yargılarına göre değerlendirilir.Bunun için kişiler,mesajları seçerler.Seçicilik, mesajın kaynağın istediği biçimde algılanmasını engeller. 4-Alıcı bulunduğu düzleme uyabilmeli; Mesajlar düzlemine,konumuna göre değerlendirilir.bunun için kaynak ile alıcının aynı düzlemde bulunması gerekir.bu durumda alıcı,kaynağın isteklerini kavrayabilir. 5-Alıcı,kaynak olma özelliğini taşımalıdır. İletişimin sürekliliği açısından özellikle işletmelerde iletişim çoğu zaman karşılıklı ilişki halinde gerçekleşir.Zaman zaman alıcı kaynak durumuna geçer. Bu nedenle alıcı kaynak olma özelliğini taşımalıdır. ALGILAMA VE DEĞERLENDİRME Bir mesajın anlam ifade edebilmesi için önce verilerin algılanması gerekir. Bunun için önce mesaj filtre edilir. Filtre,kaynak ve alıcının mesajları değerlendirmesidir. Algıda, kişinin bir bilgiyi duyma, organize etme, anlama ve değerlendirmesidir. Algılama, bir olay üzerinde duyular yoluyla bilgi edinmedir. Bir kişinin içinde bulunduğu durum,beklentileri,geçmiş yaşamı, toplumsal ve kültürel unsurlar algılama sürecini etkiler. Bunun için kişiler aynı mesajı farklı yorumlarlar.Algılama farklılığı,dışsal ve içsel olmak üzere 2 unsura bağlıdır. Algılamada dışsal faktörler: yoğunluk, sıklık, hareketlilik, tekrarlama,yenilik, benzerlik, farklılık gibi faktörlerdir. Algılamada içsel faktörler: ihtiyaçlar, amaçlar, motivasyon, inanışlar, değerler, tutumlar, umutlar, beklentiler, arzu ve istekler, geçmiş tecrübeler, alışkanlıklar gibi faktörlerdir. Mevlana;”Sen ne kadar bilirsen bil,senin bildiğin başkasının anladığı kadardır” sözü iletişimde algılamanın önemini belirtmektedir. Geri Bildirim(Yansıma):Alıcının,kaynağın mesajına verdiği yanıta denir.Kısaca kaynak ve alıcı arasındaki geriye bilgi akışıdır. geri bildirim sayesinde kaynak mesajın anlaşılıp anlaşılmadığını öğrenir. Geri bildirimli iletişimlere çift yönlü iletiştim denir.Geri bildirim bir türlü kontrol mekanizmasıdır ve iletişim sürecini etkiler. Geri bildirim iletişim sürecinin son unsurudur. Geri bildirim olumlu veya olumsuz olmak üzere 2 kısma ayrılır: -Olumlu(+) geri bildirim:Bir mesajı destekleyen ve pekiştiren geri beslemedir. ÖRNEK:bir nutuk anındaki alkışlar gibi.(+)geri bildirim etkin iletişim kurulmasını sağlar. -olumsuz(-) geri bildirim:mesaj anlaşılmıyor veya eksik anlaşılıyor ve geri bildiriliyorsa buna(-) geri bildirim denir.ÖRNEK:Sıkıntı dolu bakışlar,itirazlar,gazetedeki eleştiren yazılar. (+)geri bildirim iletişim şu anlama gelir: 1-mesaj alınmıştır. 2-mesaj algılanmıştır. 3-mesaj doğru bir biçimde yorumlanmıştır. 4-mesaj gelecek geri bildirim için hazırdır. Etkin bir geri bildirim: 1-Kaynağa yardımcı olmayı amaçlar. 2- Mesajın tam bir karşılığıdır. 3-Zamanlaması tamdır. 4-Kaynağın amacına ulaşmasını sağlayacak kadar açık ve seçiktir. 5-Yapıcıdır ve davranış üzerinde durur. Etkin olmayan geri bildirim ise: 1-Mesajın anlamını özel olarak içermez ve geneldir. 2-Mesajın anlamı ile doğrudan ilgisi yoktur. 3-Zamanlama itibariyle hatalıdır. 4-Kişiyi ve kişiliği vurgular. 5- Anlaşılmayacak kadar karmaşıktır. 6-Veri ve bilgi içermez,yoruma dayalıdır. İLETİŞİM TÜRLERİ A- Sözlü B- Sözsüz C- Yazılı D- Elektronik A) TOPLUMSAL İLİŞKİLER SİSTEMİ OLARAK 1) kurumsal iletişim 2) toplumsal iletişim 3) Kişiler arası iletişim 4) Grup iletişimi şeklinde sınıflandırılabilir. B) GRUP İLİŞKİLERİN YAPISINA GÖRE 1) Biçimsel olmayan iletişim 2) biçimsel iletişimi 3) dikey iletişim 4) yatay iletişim C) KULLANILAN KANALLARA VE AMAÇLARA GÖRE 1) görsel ve işitsel iletişim 2) dokunma ile iletişim 3) telekomünikasyon iletişim 4) kitle iletişimi D) KULLANILAN KODLARA GÖRE 1) sözlü iletişim 2) sözsüz iletişim 3) yazılı iletişim ZAMAN VE MEKAN BOYUTLARINA GÖRE 1) yüz yüze iletişim 2) uzaktan iletişim Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir. ………SON…… Buraya Yüklediğim EBookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız. Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım. Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz Kitapçılardan Almanızı Ya Da EBuy Yolu İle Edinmenizi Öneririm. Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir. Benim Bu Kitaplar Da Herhangi Bir Çıkarım Ya Da Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım Yoktur. Bu Yüzden EBookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır. 1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı 2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi 3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur 4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz 5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı Tavsiye Ederiz Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından www.CepSitesi.Net - www.MobilMp3.Net - www.ChatCep.Com - www.İzleCep.Com Siteleri İçin Hazırlanmıştır. EBook Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım . Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi YönetimeBildirin Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. By-Igleoo www.CepSitesi.Net