a. islam`ın ritüelleri

advertisement
A.
İSLAM’IN RİTÜELLERİ ................................................................................................................... 1
1.
Nüsuk ve İbadet ilişkisi, Nüsukun amacı (ibadet) .................................................................... 1
2.
Nüsuk (İslamın ritüelleri) nasıl İbadete dönüşür ? .................................................................. 2
3.
B.
a)
HACC: ................................................................................................................................... 2
b)
NAMAZ: ............................................................................................................................... 3
c)
ABDEST: ............................................................................................................................... 3
d)
EZAN: ................................................................................................................................... 4
e)
ORUÇ: .................................................................................................................................. 4
f)
KURBAN: .............................................................................................................................. 4
g)
DOMUZ ETİ: ......................................................................................................................... 5
h)
CENAZE: ............................................................................................................................... 5
“Kerim” Gözle Okumak / Anlamak ......................................................................................... 6
DİP NOT: ...................................................................................................................................... 7
A.
İSLAM’IN RİTÜELLERİ
1.
Nüsuk ve İbadet ilişkisi, Nüsukun amacı (ibadet)
“Ritüel” sözcüğü Hind-Avrupa kökünde “ritu” (saymak) imiş… Oradan Letinceye “ritus” (ayin, tören,
merasim, örf, adet) olarak geçmiş, Orta-Latincede “ritüale” olmuş… Ordan da Fransızcaya “rituel”,
İngilizceye “ritual” olarak yerleşmiş…
“Âyin” kelimesi ise Türkçeye Farsçadan geçmiş ve görenek, tören, merasim anlamına geliyor.
Osmanlıcada kullanılan “Şehrâyin” bu anlamda tören, merasim, şenlik ayı demek. “Ayna” kelimesi de
bu kökten. Ayin ve törende belli hareketlerin tekrar “aynısı” yapılır, aynada da kendinin “aynısını”
görürsün. “Aynen” de bu kökten olup tekrar ifade eder…
Görüldüğü gibi ritüel veya ayinde bir hareketin “sayısı, tekrarı ve aynılığı” esastır: Her yıl Ganj
nehrine girersin (Hinduizm)… Her Pazar kilisede toplanırsın (Hristıyanlık)… Her ramazan ayında bir ay
oruç tutarsın… Namazda bir rüku iki secde yaparsın… Abdestte dört uzvunu yıkarsın… Hacda şeytan
taşlarsın… Kabe etrafında yedi defa dönersin (İslam)…
Kur’an’da ritüeli karşılayacak kavramın “nüsuk / menâsik” olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla
“İslâm’ın ritüelleri” aslında “İslâm’ın nüsukları” demek oluyor.
Nusuk / menâsik kelimesinin Arapçada toprağı ıslah için gübrelemek (nusuku’l-ard), yeni yağmur
yağıp yeşillenmiş toprak (ardun nâsike), bir adamın alıştığı yer (en-Neseki) kelimelerinden da
anlaşılacağı gibi “gübrelemek, alışmak” gibi anlamları var.
Kur’an’da nusuk altı yerde salât, oruç, hacc, kurban vb. ile birlikte kullanılır. Bütün ritüelleri
kendinde topladığı için özellikle hacc için “menâsik” denir ki aslında diğerlerini de kapsar. Kur’an
namaz, oruç, hac, kurban vb. ritüllere ibadet demez. İbadet Kur’an’da 278 civarında yerde geçer ve
hiç bunlarla birlikte kullanılmaz. (bkz. ‘Din ve ibadet anlayışımız 1-2” ve “Dinin direği nedir?” başlıklı
makaleler).
Şu halde İslam’ın ritüellerine nüsuk diyeceğiz.
Nüsuk belirli hareketlerin sayılı, tekrarlı ve aynı tarzda yapılması bakımından ritüel ve ayine benzer.
Fakat kelime kökünden de anlaşılacağı gibi bunlardan maksat sırf“aynı şeyleri tekrar” edip durma
değildir. Amacını kaybetmiş, manasız tekrar olunca ayin, hayatın içindeki bir amaca “alıştırma” veya
hayatta ürün almak için “gübreleme” olunca tekrarlanan hareketler nüsuk oluyor.
Bu durumda nüsukun amacı “ibadet” oluyor.
İbadet ise bir şeyi hayatın içinde yapmak, iş ve değer üretmek, ortaya çıkarmak, etmek, eylemek
demektir.
***
2.
Nüsuk (İslamın ritüelleri) nasıl İbadete dönüşür ?
Şimdi, bu ikili ayırım (nüsuk-ibadet; gübre-ürün) çerçevesinde İslam’ın belli başlı tekrar edilen
hareket, tören ve merasimlerine (ritüellerine) bakalım.
a)
HACC:
Nüsuku: Her (kamerî) yıl sonunda Mekke’deki Kabe (Beyt) etrafında toplanılır.İhrama girilir.
Beyt tavaf edilir; etrafında yedi kez dönülür. Arafat’da vakfe’ye durulur…
İbadeti: Hayatta eve (beyt) dayalı yaşamı yüceltmeyi ve yaşatmayı ifade eder. İnsanlığın ve
uygarlığın kökenini hatırlatır. Kabe’yi Adem yapmıştır. Çünkü Adem / Adam ilk ev (beyt) kuran,
aileye dayalı yaşamı başlatan, bir arada yaşama hukuku getiren (şeriat) ve insanoğlunun (yeme
içme, şehvet, tutku, ihtiras) konusunda kendini frenlemesi (savm / oruç) bilinci uyanan ilk insanın /
insanların sembolüdür.
İlginçtir “Allahuekber” e benzer tek ifade Kur’an’da “Hacc-ı ekber” olarak geçer (Tövbe; 3). Dikkat
ediniz; Allah yerine Hacc geçmiş. Bu durumda Hacc, insanlığın toplaşma, karışma, kaynaşma ve
eşitlik ritüeli oluyor. Verdiği mesaj Allahuekber’in yere indiğinde nasıl anlaşılması gerektiğinin
tatbikatıdır: Allah’tan (en-Nâs’tan / halktan / toplumdan) daha büyük değilsin! Ona dön!
Hacc “yöneliş” veya “yürüyüş” demek olduğundan, etrafında dönülen Kabe bir an için yukarıya
çekilip alınsa ortada esas amaç kalır. Geriye iki parça beze bürünmüş, karışmış, kaynaşmış, sınıf,
tabaka ve kastlardan arınmış, “eşit” hale gelmiş insanlık (en-Nâs) kalır. İşte tüm yeryüzünde
“yöneliş” buna, “yürüyüş” buna doğrudur.
Hac boyunca telbiye yapılması [Lebbeyk Allahume lebbeyk… La şerike leke lebbeyk… İnne’l-hamde,
ve’n’imete ve leke mülk la şerîke leke lebbeyk…] topluca yeri göğü inleterek mülkün Allah’a ait
olduğunun ve şirkin esasında mülk ile ilgili olduğunun apaçık ilanıdır. [Anlamı: Buyur Allahım buyur.
Senin ortağın yoktur buyur. Hiç şüphesiz övgü sanadır, nimet ve mülk (zenginlik, mal ve egemenlik)
senindir; kimse sana ortak olamaz , buyur…]
Demek ki hacc ritüelinin bize öğrettiği rütbe, tabaka ve kastlardan arınmış (ihram/tavaf) sınıfsız
topluma yöneliş ve insanlıkta / yeryüzünde / toplumlarda bunu sağlamak için durmadan çaba,
gayret ve yürüyüş halinde olmaktır. Asıl ibadet budur, diğerleri bunu öğretmeye yönelik
menâsiktir.
Haccın diğer bütün nüsukları (Arafat, Müzdelife, Mina, Şeytan taşlama, kurban, bayram) bunun
nasıl sağlanacağına yönelik sembolik hareket ve ritüellerdir. Her biri bu amacın bir aşamasını /
safhasını öğretir.
Hacılar bunları öğrenmiş ve hacc menâsikinden gerekli talimatları çıkarmış olarak memleketlerine
dönerler. Asıl ibadet döndükten sonra başlar.
b)
NAMAZ:
Nusuku: Günün belirli vakitlerinde en önemli hareketleri rüku ve secde olan hareketleri yapmaktır.
Hac, cuma ve bayram namazlarında saf halinde dizilinir ve topluca (cemaat halinde) yapılır.
İbadeti: Hayatta hiç kimsenin önünde eğilmemek (ruku), mütevazi olmak (secde) ve eşitliktir (saf).
Eğer ömrünüz onun bunun önünde eğilerek geçiyorsa yaptığınız ruku sadece nüsuk olarak kalır ve
ibadete dönüşmüş olmaz.
Peygamberimiz der ki: “Kim birisinin önünde sırf zengin olduğu için eğilirse (ayağa kalkarsa) dininin
yarısı gider.” (Beyhakî)…
Keza kibirli, kendini beğenmiş, kasıntılı, böbürlenerek yürüyenlerin namazı boştur. Yaptıkları
sadece nusuk olarak kalır; ibadet yapmış olmazlar…
Yine namazda safa dizildiği, önündeki bir yoksulun çorabının dibine secde ettiği halde dışarı çıkınca
kâşanelerine çekilenlerin, topluma üstten bakanların, kast yaratıp sınıf oluşturanların, öksüzü
korumayan ve yoksulun yanında olmayanların namazı boştur. Çünkü eşitlik ritüelinden (saf halinde
diziliş) çıkıp toplumda eşitsizlik yaratmaktadırlar. Bunların yaptıkları da sadece nusuk olarak
kalır, ibadet olmuş olmaz.
İbadet dışarıda, hayatta olur; tapınakta değil.
c)
ABDEST:
Nusuku: El ve yüzü su ile yıkama, baş ve ayakları da mesh etme (veya ayakları yıkama) ritüelidir.
Gusl abdesti ise bütün vücudu su ile yıkamadır.
İbadeti: Eline, yüzüne (gözüne, kulağına, ağzına), başına (kişiliğine) ve ayaklarına (gittiği yere) sahip
olmaktır. Abdest ve gusl bu anlamda “Eline, beline, diline sahip ol” sözünün anlamını çağrıştırır.
Çünkü su dinî sembolizmde arınmayı ifade eder. Bunları su ile yıkamak, bunlara sahip olmak,
buralardan insanların zararına bir şey çıkarmamak, yapmamak demektir. Bunları yaparsınız ibadet
yapmış olursunuz, aksi halde nusuk olarak kalır.
d)
EZAN:
Nusuku: İçinde “Allahuekber” ve “Lailahe illallah” sözlerinin en çok geçtiği bilinen cümlelerden
oluşan ilan ve çağrıdır. Genellikle günde beş (Sünnîler) ve bazen de üç kez (Şiîler) camilerden yükses
sesle okunur. Buna ezan (duyuru, ilan) denir.
İbadeti: Allah’tan (halktan) daha büyük olduklarını sananlara ve Allah’a (halka) rağmen otorite
tesis etmeye çalışanlara bir reddiyedir.
Mülkü ele geçirerek müstağnileşen ve böylece tuğyan edenlere hatırlatma ve ihtardır.
Çünkü İslam’ın şiarlarının merkezinde “Lehu’l-mülk” (Mülk Allah’ındır) vardır. Bu, bir şeye reddiye
değil; önce ilan ve duyurudur. Kur’an’ın tüm ruhuna sinmiştir. Öyle ki Kur’an’ın her sayfasının
ortasına sanki Lehu’l-mülk damgası basılıdır. Bütün kıssalar, ahkam, nüsuk ve anlatılar bunu
açımlar. Konu (parağraf) bitimlerinde yerlerin ve göklerin mülkünün Allah’a ait olduğu sıklıkla
vurgulanır.
İşte ezanda kim yeryüzünün kuvvet arçalarını (bilgi, iktidar ve servet) ele geçirip büyüklenmeye
kalkarsa ona reddiye gelir:
Allahuekber! [En büyük Allah’tır]. Sonra kişi veya kişiler, kurum veya kurumlar bu büyüklenmeye
dayanarak insanlar üzerinde otorite tesis etmeye ve hegemonya kurmaya kalkarsa ona reddiye
gelir: Lailahe illallah! [Allah’tan başka ‘ilah’ yoktur]. (Bkz. ‘İslam’ın iki büyük şiarı’ başlıklı makale).
e)
ORUÇ:
Nusuku: Ramazan ayında bir ay boyunca yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.
İbadeti: Hayatta Şeytanın dört büyük saptırma yolunu tıkamayı ve onlara karşı kendini tutmayı
ifade eder: Servet, şehvet, iktidar, şöhret… Aç kalarak servete ve biriktirmeye, cinsel ilişkiden uzak
durarak şehvet ve iktidara (iktidarsızlık!) ve itikafa girerek şöhrete karşı kendinizi tutma talimi
yaparsınız.
Bu durumda oruç ritüelinin ibadeti servet, cinsellik, iktidar ve şöhret tutkusundan uzak durmanın
bizatihi kendisidir.
Çünkü her tür şehvetin panzehiri açlıktır. Yeryüzünde bir milyar aç varken, orucu
zenginlerin iftar gösterişine çevirenler ibadet yapmış olmazlar. İftar ve sahur sofralarındaki oruç
değildir; onun ritüelidir.
Bilakis ibadet hayatta öksüzü koruma ve yoksulun yanında olmadır. Böyle bir hayat tarzını
benimseme, örneğin siyaseti bunun için yapmadır.
Demek ki ramazanda ritüel / nüsuk ile iş / dava öğretilmekte Ramazan ayı çıkınca da ibadeti
başlamaktadır.
f)
KURBAN:
Nüsuku: Hacda hediye olarak kesilen hayvanlara denir. Bazı İslam toplumlarında hac dışında
da kurban kesmek büyük eşitlik ritüeline (hac) bulunduğu yerden katılım sağlamak amacıyla adet
olmuştur. Kurbanlar üçe bölünür: Bir parçası hane halkına, ikincisi komşulara, üçüncüsü yoksullara
dağıtılır.
İbadeti: Hayatta birbirine yakınlaşma, hediyeleşme, kaynaşma ve kucaklaşmadır. Oluşmuş
tabakalaşma ve sınıflaşmaların kaldırılması, herkesin birbirini ziyaret etmesi, hacda ihram ve tavaf
ile sergilenen sınıfsızlaşmaya yaşanılan yerden katılma, öteki için fedakarlık, onun halini anlama ve
empati yapmadır. Nimetleri paylaşmalı: Bilgiyi, iktidarı ve serveti de kurbanı üçe böldüğümüz
gibi taksim etmeli, paylaşmalı, dağıtmalı ve yaymalıyız. Bir tek yerde temerküz (kenz) ederek
tabakalaşma ve eşitsizlik meydana getirmemeliyiz.
Bunun için bayrama i’ydu’l-edha yani fedakarlık, öteki için kendini feda etme, diğergamlık bayramı
denmiştir.
g)
DOMUZ ETİ:
Nüsuk: Yemek olarak domuz (hınzır) etini yememektir.
İbadeti: Hayatta; para, ticaret ve devlet ilişkilerinde domuzlaşmamak yani yiyicilik yapmamaktır.
Çünkü öteden beri Mezopotamya-Akdeniz havzası halklarında domuz yiyiciliğin ve pisliğin sembolü
olarak görülürdü. Buradan sembolize edilerek domuz eti yememek haram helal demeden her şeyi
yemenin, yiyicilik yapmanın, yemede kırmızı çizgisi olmamanın sembolü olarak yasaklanmıştır.
Bizzat domuz eti yememek işin ritüeli, domuzlaşmamak ise ibadetidir.
“Allah’tan başkası adına kesilenleri yememek” de böyledir. Yani kimse Allah izin vermeden birisini
kesemez (öldüremez) denmek istenir. Böyle bir şey yapanın kestiği protesto edilerek yenmez.
Allah’ın izin vermesi ise saldırıya uğrama, kısas, meşru hayvan kesimi, av gibi hallerde söz konusu
olur.
Yoksa bir şehre tanklarla girip çoluk çocuk demeden binlerce insanı kesip (öldürüp) ardından
lokantada “helal et” sormak abesle iştigal olup dindarlık falan değildir…
Masada kardeşinin ölü etini yeyip dururken (gıybet) garsondan kebabın “helal et”olup olmadığını
sormak da böyledir…
Keza yanında asgari ücretle işçi çalıştırıp emeği sömürerek (yiyicilik yaparak) katlar yatlar sahibi
olduğu halde hala işçisi kirada oturan birisinin “zinhar domuz eti yemem, haram” deyip durması da
böyledir.
Çünkü böyle birisi ritüel olarak domuz eti yemediği halde iş ilişkisinde domuzun tekidir. Nüsukunu
yapmakta ve fakat ibadetine yanaşmamaktadır. Sırf nüsuk (ritüel) kişiyi kurtarmaz.
h)
CENAZE:
Nüsuk: Ölen kişi musalla taşına konur. “Er (veya hatun) kişiyi nasıl bilirdiniz?” ve “Hakkınızı helal
ediyor musunuz?” diye sorulur. Cemaat “İyi bilirdik, helal olsun” der ve Kıbleye dönmüş vaziyette
cenaze namazı kılınır. Sonra omuzlar üzerinde mezara götürülüp gömülür. Mezarda genellikle
Yasin suresi okunur. Cenaze sahiplerinin evine gelinerek taziyede bulunulur.
İbadeti: Ölüm en büyük eşitleyici ilkedir. Kişi ölmekle eşitlenmiş olur. Bunu temsilen musalla
taşına yatırılır. Cemaate kimin hakkını yeyip yemediği sorulur. Başka bir şey değil; sadece
üzerinde “kul hakkı” olup olmadığı sorulur.
Bunun anlamı ölenin cemaate ( topluma / halka) tepeden bakıp bakmadığının, emek sömürüsü
yapıp yapmadığının, hak ihlali yapıp yapmadığının sorulmasıdır.
Adeta denmek istenir ki: “Bu er (veya hatun) kişi adalet ve eşitlik ilkelerini ihlal etti mi etmedi mi?
Bu konuda bir şikayeti olan var mı yok mu?” Aslında bu ahiretteki sorgunun da ön tatbikatıdır.
Orada da ilk buradan sorulacaktır…
Mezarda Yasin suresinin okunması ise ölen için değil; mezara gelen diriler içindir. Keza
evdeki taziye de aynen diriler içindir.
Taziye “acıyı paylaşma” demek olup cenaze sahiplerini hayata döndürmek için yapılan gönendirici
konuşmalardır…
***
3.
“Kerim” Gözle Okumak / Anlamak
Görülüyor ki İslam’ın bütün ritüelleri dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkmaktadır: Kerem! Bu ise Kitab’ın
kapağında yazılı olan şeydir: Kur’an’ı Kerim…
Demek ki İslam’ın ritüellerini de “kerim” gözle okumamız gerekiyor.
Kerim cömertlik ve şeref demek olup en genel anlamıyla paylaşma / bölüşme ilkesini ifade eder.
Dikkat ediniz, her şey bunun gerçekleşip gerçekleşmediği, ihlal edilip edilmediği ile ilgili: Bilgide,
servette, iktidarda; yerde, gökte, karada, denizde, havada…
Aslında diğer dini düşence sistemlerinde de birçok ritüel ve sembol bununla ilgilidir.
Mesela Yahudilikte cumartesi yasağı “sahip olmama” veya “mülkiyet edinmeme günü” demekti. Altı
günde kazandıklarını yedinci gün paylaşırsın.
Hristıyanlıkta “komünyon ayini” de böyledir. Hz. İsa hep arkadaşlarıyla beraber yemek yerdi. Son
akşam yemeğinde de böyleydi. Ortaklaşa yenen yemeğe “agape” denirdi. Onun için komünyon
(cemaat / toplu) halde, hep birlikte yenen yemek deniyor.
Peygamberimizin Medine’deki suffe” uygulaması da böyledir. Suffe, miskinlerin sığındığı yer değil;
toplu halde olunan yer demektir, oraya herkes gelir ve paylaşma / bölüşme öğrenilir.
Sufilikte, Ahilikte, Alevilikte de böyle uygulamalar çoktur ve hepsi de aynı mantığın ürünüdür.
Zaten “tekke” paylaşmanın / bölüşmenin öğrenildiği yer demektir. Alevilikteki “kırklar cemi” de
böyledir.
Bunların hepsi bir zamanlar toplu halde olmayı, cemaat (comün) halinde yaşamayı ifade ediyordu.
Fakat sonra gelenler bunları unutarak ritüel’i yüceltip (ayin) asıl maksadı unuttu.
Bugün mesela domuz etini asla yemeyip iş hayatında domuzlaşan yığınla Müslüman olduğu gibi,
Cumartesi yasağının ne yasağı olduğunu unutan yığınla Yahudi bulunuyor. Keza İsa’nın kanı yerine
şarabı, eti yerine ekmeği yemekle komünyon ayini yapan ve fakat hayatta ne ekmeğini ne suyunu
kimseyle paylaşmayan yığınla Hristıyan bulunuyor.
***
Görülüyor ki dinî düşünce dünyası sembollerin ve ritüllerin çokca kullanıldığı bir dünyadır. Bu
açıdan Kur’an modern tarih, fizik, matematik, jeoloji, astronomi vb. kitaplarına pek benzemez.
Onun kendine özgü anlatım tarzına aşina olunca çetrefil gibi görünen bir çok mesele kolayca
açıklığa kavuşur.
Dinî düşünce sistemlerinin kimi sembol ve ritüellerle insanlıkta ne yapmaya çalıştığı sanırım
anlaşılıyor.
Bugün İslam içinde biri ritüellere diğeri maksat ve ruha vurgu yapan iki akım bulunuyor. Bunların
birine Sünnîlik diğerine Alevîlik deniyor. Sunnîlik ritüelin din sosyoloji açısından önemini
kavrayarak onları sık sıkıya korumak isterken, Alevilik bunların esasında ne maksatla varolduğunun
mesajını veriyor.
“Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz namaz değil” ve “Allah de ne istersen becer, oh ne ala ne
şeker” cümlelerindeki “gönül” , “namaz”, “Allah” ve “Ne istersen becer” sözleri ritüel ile ruhun,
dolayısıyla Sünnîlik ile Alevîlik arasındaki“mesajlaşmanın” ayrıntısını ele verir. Birisi ritüele ve şekle,
diğeri maksat ve ruha ağırlık verir. Birinin aşırı gittiği yerde diğeri ona mesaj gönderir. İyice
düşünülürse Sunnîlik İslam’ın klasik (tarihsel) aklı olurken, Alevîlik ruhu olmaktadır.
Kanımca Peygamberin şahsında her ikisi de birleşmiş durumdaydı. Sonraki asırlarda bu sürekli
parçalandı ve her biri elindeki parça ile asıl benimki doğru diye övünerek /sevinerek yol ve kimlik
oluşturdu. Asla, köke inince her ikisinin de bütün içinde kaybolduğunu ve asıl yerini bulduğunu
göreceksiniz…
23 ARALIK 2010 PERŞEMBE
http://www.ihsaneliacik.com/2010/12/islamin-rituelleri.html
B.
DİP NOT:
Allah Kuran'da Buyuruyor ki:
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan
sorumlu tutulacaktır. (17/ İSRA/36.)
Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap
halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem
de kalpleri, Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki,
onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek
yoktur. (39/ ZÜMER/23.)
İşte sana o Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar
için. (2/BAKARA/2.) Allah, rızasına uyanları o Kitap’la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları
kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola
kılavuzlar. (5/MAİDE/16.)
Konularına göre kuran mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın kullanılmasına imkan ve katkı
sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran
ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten “Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.
RESUL KUR'AN'IN TEBLİĞİ olan on E- Kitap ve Kuran Işığında Yorumlar E- Kitabı ile
"HASENAT 4.0 KUR'AN ARAŞTIRMA PROGRAMIN" dan oluşan
“KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” nı,
bilgisayarınıza indirmek ve arşivlemek istiyorsanız:
Aşağıdaki linki tıklayınız. Açılan yazının içinde mevcut olan güncel ve çalışan linki de tıklayınız.
İndirme yapacağınız sayfa açılacaktır. İndirme yapacağınız sayfa açıldığında, 45 saniye geri sayımı
takiben gözükecek "download" yazılı kutucuğu da tıklayınız. Ve yaklaşık bir dakika sonra
bilgisayarınıza indirmiş olacağınız dosyanın içindeki "önce beni oku" belgesine bakıp, istediğinizi
yapınız:
http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747
BU İLETİYİ YAYMANIZ DİLEĞİ İLE İLGİLENENLERE SAYGIYLA DUYURULUR.
Allah’ın Selam, Rahmet ve Bereketi ile Mağfiret ve Hidayeti, Dileyenin üzerine olsun.
"Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan
da ona bir pay vardır.Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir." 4. sure (NİSA) 85. ayet
M. Kemal Adal
Download