Müzakereli Dersler - 9 Şubat 2015

advertisement
Risale Rehberi - Tematik Risale Endeksli Nur Dersleri
Müzakereli Dersler - 9 Şubat 2015
(WhatsApp uygulaması aracılığıyla gerçekleştirilmiştir)
9. Sayı
Sual: Hakiki marifet ve kemalat-ı insaniye terk-i masivayla olur?
El cevap: Eğer insan yalnız bir kalbden ibâret olsa idi, bütün mâsivâyı terk etmek, hatta esmâ ve sıfâtı
dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakk’ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakat insanın akıl, ruh, sır,
nefis gibi pek çok vazîfedâr letâifi ve hâsseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki; bütün o letâifi, kendilerine
mahsûs ayrı ayrı tarîk-i ubûdiyette hakîkat cânibine sevk etmek ile Sahâbe gibi geniş bir dâirede, zengin
bir sûrette, kalb bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa kalb, yalnız
kendini kurtarmak için askerlerini bırakıp tek başıyla gitse, medâr-ı iftihâr değil, belki netice-i ızdırârdır.
(Sözler, YirmiYedinci Söz, Sayfa 495, Envar Neşriyat)
İnsan sadece kalpten oluşmuyor. İnsanın başka başka latifeleri de var. Mesela dünyayı tanımak için dil de lazım, göz de
lazım, kulak da lazım. Maneviyatta da kalp lazım olduğu gibi akil da lazım, dimağ da lazım, hafıza da lazım, diğer latifeler
de lazımdır. Belki kalp dünya olmadan sadece maneviyatla Allah’ı bilebilir. Lakin kalp dışındaki latifeler kalp gibi değil ki
masivasız ola. Mesela akil dünya ile irtibatsız olamaz ki ilmi idraki yeterli olabilsin. Demek masivayı terk etmekle akli vicdani, hafayi, sırrı ve diğer latifelerin Allaha ayineliğini de kesmiş oluruz ki bu nakıslıktır kemalat değil.
Meselâ vicdan, âsab, his, akıl, hevâ, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye gibi letâifi, kalb, ruh ve sırra ilâve edilse letâif-i aşereyi
başka bir surette gösterir. Daha bu letâiften başka sâika, şâika ve hiss-i kablelvuku gibi çok letâif var. Bu meseleye dair hakikat
yazılsa çok uzun olur. Vaktim de kısa olduğundan, kısa kesmeye mecbur oldum.”(Barla Lahikası, 270. Mektup, s.347) İnsandaki
bu on Latife başta olmak üzere bildiğimiz bilmediğimiz onlarca latifeler vardır. Ve insan bu latifelerle esma ve sıfatları hem idrak eder hem onlara ayine olur. Mesela kulak ile sesler âlemini göz ile âlemi şehadetin görüntüler âlemini idrak eder. Aynen
öyle de akil anahtar olur hakikat âleminin kapısını acar. Kalp başka bir anahtar olur metafizik âlemin kapılarını acar. Hayal bir başka anahtar
olur ve âlemi misal âleminin kapılarını acar. Kuvve-i şeheviye anahtar olur cennet âleminin kapısını acar. İnsan bu latifelerinden birini mesela
kalbi esas tutup diğer kuvveler gabileşse külli ayinedarlığına halel gelir idraki azalır. Bazı yemler var ki hayvana yedirsen et yapar ama o ete
muhalif olarak süt azalır. Bazı yem de sütü arttırır ama hayvan daha zaif kalır et azalır. Hem eti semiz hem sütü bol ikisi bir arada olan hayvan sayıca az lakin en değerli olanlarıdır.
1. Hz Muhammed sav külli bir abid idi. Yani ki her aza ve her latifesi ile Allah’ın esma ve sıfatlarına ayine olmuş idi. Ve her latifesi nihayet
derecede en zirvede ayinelik ederdi. İsmet sıfatı onun tüm latifelerinde İsmet idi. Sahabeler onu öylece gördüğü için onu öylece örnek aldılar. Nasıl güneş ışığını direk Allahtan alır lakin kamerin aydınlığı güneştendir; aynen öyle sahabeler mualla ve muazzez şems-i tabandan
direk nur aldıkları için onlar dahi tüm latife ve azalarıyla kabiliyetleri ölçüsünde ayine oldular. Hem aklen hem kalben hem lisanen hem hayalen ibadet eder her bir latifelerini Allah’ın esma ve sıfatlarına ayine tutarlardı. Biri diğerine mani olamazdı, olmadı da.
2. O muazzam Şems-i taban sav ve o yıldızlar birer birer ahiret âlemine irtihal edince şeriat yok olmaya diye ulema fıkıha sarılıp hususen akli
ayine tutup kalbi perde altında bıraktı. Adl hakîm zahir esma ve sıfatlarına akıllar ayine oldu lakin zahirde kavi olan fukaha değil belki onları
takip eden avam batında gabileşti. Mezhepler bu devrin mahsulüdür...
3. Şeriatın zahirinde mesele kalmayıp fakihler her teferruatta hükümleri kuran ve hadisten çıkartınca ulema bu kez zahiri yetersiz bulup batına yöneldi. Hatta bazıları aklı bütün bütün devre dışı bırakıp tamamen kalbi merkez tuttu. Tarikatlar bunların mahsulüdür. Şeyh-i Ekber
Muhyiddin Arabi Fahri Razi'ye bir mektupta demiş ki: Allah'ı bilmek zatini bilmenin gayrıdır. Fahri Razi aklı Muhyiddin Arabi kalbi esas tutmuştur. Yani şeyh demek istemiş ki akil yoluyla Allah’ın zati bilinmez esması sıfatı anlaşılır. Zati ancak kalp yoluyla bilinir. Not: İmamı Azam,
İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Malik akıl yolunun en akıllılarıdır. Gavsul Azam, İmam Rabbani, Sırrı Sekati, Ma'ruf Kerhi, Cüneyd Bağdadi,
Şah-i Nakşibendi, Mevlana Halid... kalp yolunun yıldızları güneş ve aylarıdır.
4. Ahir zamanda mütekelliminden bir zat gelecek ve o zat ise ayni sahabeler gibi tüm latifelerle yol alacaktır. Yani hem akil hem kalp hem
hayal hem lisan hem hafa vesair. Bu cadde-i kübradir. Cadde-i kübra ise ihlasla elde edilir. Yani halis niyet, halis ibadet ve halis ilim. Halis
ilim ise israiliyattan temizlenmiş hakaiki imaniye ilmidir. O ise ancak Risale-i Nur’dur denilebilir. “Helakel alimune illel amilun'daki alimun”
sadece akli esas tutup diğer latifeleri es geçenlerin bir kısmına bir işaret, “Helakel amilune illel muhlisun” kalbi esas tutan mutasavvıfının bir
kısmına bir işaret, “muhlisun” ise ahir zamandaki cadde-i kübrayi esas tutanların bir kısmına bir işarettir denilmiş. En doğrusunu Allah bilir.
Evet, melekler nasıl mideleri olmadığı için Rezzak ismini tam idrak edemezler, şeytanların her isi kötülük olduğundan Cemil, Müzeyyin ismini
tam idrak edemezler, insan dahi sadece kalp yoluyla giderse külli ayinedarlığı eksik kalır. Risale-i Nur hem akla kut ve gıda hem kalbe zikirdir. Her latifenin onda hissesi var. Ondandır ki risaleyi iyi bilen ve yasayan biri hem dünyayı ve dünya siyasetini iyi okur hem ahiret âlemlerini
iyi kavrar hem teşbih, tahlil ve zikirlerdeki her bir esmanın azam mertebesini kabiliyetince bilir. Hem medreseyi ve medreselileri sever hem
tekkeyi ve meşayihi sever.
SORU - CEVAP
Sualde zikredilen "terk i masiva" ne demektir? Nasıl anlamak lazımdır?
Allah'ın dışında her şey anlamına geliyor, inzivaya çekilmek kastediliyor.
Sofiye ıstılahınca Masiva Allah’ın gayrındaki her şeydir. Terki dünya, terki ukba, terki hesti, terki terk. Üstad masivanın terkine mukabil aczi mutlak, fakri
mutlak, şevki mutlak. şükrü mutlak dört esasını bina etmiş. Tasavvuf ıstılahınca hem dünya hem nefis her şey terk edilerek Allaha varılır. Misal nefis elma
istedi yemeyeceksin belki armut istemiyor o zaman armut yiyeceksin. Nefsin sevdiğini terk etmek, sevmediğini ise yapmak.
Üstadın dediği gibi dünyayı kesben değil kalben terk etmek lazım. Dünyadaki nasibimizi almalı ama kalbimizi ona bağlamamalıyız. Malı mülkü çok olan
Evliyaullah misali gibi.
"Hatta esma ve sıfatı terk etmek"...bu ne demektir? Nasıl olur?
İnsan marifetullaha ulaşırken fiillerden yola çıkıyor. Fiiller isimlere, isimler sıfatlara, sıfatlar şuunat-ı ilahiyeye ve şuunat-i ilahiye de zat-ı ilahiyeye ulaştırıyor.
Bu bağlamda Zatına ulaşırken arada isim ve sıfatlar var belki bunları geçip doğrudan Zatına yoğunlaşmak kastediliyor.
Ekser Mutasavvıfın ehli masivayı hem kalben hem de kesben terk etmeyi esas tuttu. Bir dost bir post yeter dediler. Dost Allah post ise ceset. Gayri bir şey
lazım değil. İşte o zaman esmanın bazı tecellilerinde azam derecede kesb kazanıldı, amma bazı esma tecellileri de terk edilmiş oldu. Sadece kalbi esas
tutunca akıl, sır, hafa gibi latifelerin esmaya ayineliği nakıs oldu. Misal dünyayı terk eden sofi meşrep bir ami imanında zirveye varsa da ilmen zaif düştüğü
için Hakîm isminin tecellisini tam idrak edemiyor. Hatta bazen Adl isminin tecellisine tam masaddak olamadıkları için bazı muvazenesiz kelimeler ağızlarından çıkmış ki şuurla deseler küfür olur.
Her latifenin hususi ubudiyeti var diyor, acaba latifelerimizin bu vazifelerini düşündük mu? Mesela nelerdir?
Aklin ibadeti tefekkür; Hafızanın ibadeti hafızlık; Kalbin ibadeti zikir; Şaikanın ibadeti meşru sevk; Kuvve-i şeheviyenin ibadeti Allah için yeme, içme, uyuma,
dinlenme, evlenme ve bunlara şükür; Hafanın ibadeti ibadetleri gizli yapma, dua ve isteme vesair…
Her latifenin ibadeti vardır. Göz güzel görmekten, kulak güzel ses işitmekten, zevk aldığı gibi her latife kendine has ibadetten zevk alır.
Kalb bir kumandan diğer latifeler onun askeri diyor. Kalbin kumandan olması ne demektir? Örneğin: kalp komutasındaki göz askeri nasıl ibadet
eder? Burada kalp nasıl kumandanlık eder?
Kalp Allah’ın zatının arşıdır. Diğer latifeler diğer isim ve sıfatlarının arşı. O nedenle bütün isim ve sıfatlar nasıl onun zatına bağlı ise bütün latifeler de kalbe
bağlıdır. Misal akil kalbin içinde bir fanus gibidir diyor İmam Gazali. (Akıl ile beyin farklı şeyler, akıl kalptedir). Maddi vücuda cesede kalp nasıl her noktasına kan pompalar manevi kalp de (buradaki kalpten kasıt yürek değil, ruha bağlı olan kalp. Yoksa yürek kalp değildir) tüm manevi latifelere cihazlara manevi kanlarla insanın kalbe verdiği hayır veya şerri pompalar.
Güzel gören güzel düşünür güzel düşünen hayatından lezzet alır.
"İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir" mealindeki hadis-i
şerif bu durumu güzel özetliyor.
Kumandan emir verir, kalp göze nasıl emir verir? Veya bizim kalbimizin emir verdiğini hissediyor muyuz? Eğer hissedemiyorsak kalbimiz ölmüş müdür? Nasıl
anlayacağız kalbin emirlerini?
Kalp şerirle bozulursa gözün şerre şehvete bakmasını ister, Kalp mutmainne olmuşsa gözün hayra bakmasını emreder. İçeriden göze öyle bir hisle emir
gelir. Kafasını insan ya o yana ya bu yana o emirle çevirir.
Kalpte bulunan lümme-i şeytaniye ve melaikenin bu olayda fonksiyonu var mıdır? Varsa nedir?
Kalp merkez olduğu için şeytanın da meleklerin de posta kutusu tabir edilen lümme-i şeytani ve melaikenin arşı var. Hadiste der kanınız nasıl vücuda dolaşır, şeytan da öyle damarlarınızda asablarınızda dolaşır. Demek maddi kalp nasıl kani gezdirir. Manevi kalp de ya şeytanı ya da melaikeyi asablarda gezdirir onlara yol verir.
Kalbin hayır veya şerri emir olarak göndermesi; insanın kesbiyle alakalı mıdır? Neden bazı kalp hayır, bazı kalp şer komut veriyor?
Eğer ismet sıfatı kendisinde yoksa Elbette insanın kesbiyle alakalıdır. Zira kalbin kapıları var. Göz ağız gibi menfezler kalbe açılan kapılardır. O kapılardan
şer girse, kalp o şerri içeri alır ve bozulur, kararır, şeytanın merkezi olur, melekler terk eder. Ağızdan bir haram lokma girse ayni şey. Ve hakeza diğer kalbe
açılan menfezler kapılar vücudda aynı yoldur.
Kalp bir çekirdektir ne ile sularsan onu meyve verir.
Kalp aşkın mekanıdır, aşık olan her fiilinde Maşuk'un rızasını kovalar, onun razı olmadığından kaçınır, işte bu kalbe masivayı yerleştirirsen dünyanın peşinden koşarsın. Dünyadan temizlersen asıl Maşukunu bulur, O’nu razı etmeye çalışırsın
Dua ve tefekkür hayra meyil verdiği gibi, tevbe ve istiğfar şerre meyli kırar diyor Üstad. Buradan hareketle insan kesbiyle yön verebilir diyebiliriz.
Günahlar veya kalbi sulama veya kesb ancak latifeler ile oluyor. Mesela harama bakıyorsun günah oluyor. O zaman mesele terse dönüyor. Yani askerler kumandanı yönlendirmiş oluyor? Burada tezat oluştu. Bunu nasıl çözmeliyiz?
Kalp kesbeder, ister o kapıyı kendisi acar. Yani haram lokmayı kalp ister ağız dil onu ona götürür. Kalp nefisle harama bakmak ister gözü kullanır göz o
haram görüntünün fotoğrafını videosunu çeker kalbe yollar, yani kalp faildir. Yoksa gözde hissetmek yok ki görüntüden zevk alsın.
Bu durumda komutan askerlere tabi olmamış, komutan değişmiştir. Yani kalb değil nefis komutan olmuştur.
Kalbin kendini kurtarmasına netice-i ızdırârdır demiş. Bu nasıl bir mecburiyet ve muztarlıktır ki kalp sadece kendini kurtarmak pesinde? Nedir onu
buna zorlayan?
Yani kalbin askerlerini bırakıp gitmesi... Göz harama baksın, el harama uzansın beni ilgilendirmez demek midir? Eğer böyle olsa kendini nasıl kurtarmış olacak?
Öğretmen sınav yapar bu sınavdan geçme notu 60, azami alınabilecek not 100 olsun. Sadece kalp ile gitmek, evet ayinedarlık olur Allah’ın esma ve sıfatlarına, lakin en ekmel olmasa da, nakıs olsa da insanı kurtarır. Yani geçer not 60 olur. Lakin cadde-i kübra ise en aşağı 60’dan başlar 100’e kadar yolu var.
Göz harama baksın, el harama uzansın değil elbette. Haramdan gayet uzak bir yaşantı. Ama akıl basta olmak üzere, bazı latifelerin hisselerini reddetmek
notu düşürüyor. Mesela ihlası yakalar ama istikameti bulamayabilir.
Kalp yolunda kavileşip, akıl yolunda gabileşiyor. Zira hem akıl, hem kalp bütün latifeleri bir arada taşımak kabiliyet ister. O ise nebilerde ve sonra sahabede
olmuş.
HAFTANIN PRATİK UYGULAMASI
Bu hafta boyunca, kalp kumandanımıza can suyu olması için her gün 100 defa ALLAH YA DAİM zikrini okuyalım inşaallah...
Download