İstanbulun değerli sanatkâr kardeş leri Kerterler, tiyatro dışında düşü

advertisement
t . /
İstanbulun değerli sanatkâr kardeş­
leri Kerterler, tiyatro dışında düşü­
necek konulan olmadığını belirtiyor­
lar. Onlar İçin tiyatro, ber şeydir
"Cesur Ana"sı ve "Sesuan’ın iyi
Kadım".
Konuşması birdenbire değişti,
yan şaka yan ciddî gülerek sö­
zünü tamamladı:
— "Daha fazla saymıyayım. 'Ka­
dın bize rol bırakmamış’ diye de­
dikodu olur".
Müşfik Kenter aynı soruya:
— "Ham let'i oynamak isterim”
diye cevap veriyor, "Sonra Anouiih’in 'Beckett'ini yani Sır
Thomas Beckett’in hayatı” ...
— "Sevdiğiniz tiyatro yazarian?"
Buna Yıldız Kenter cevap veri­
yor:
— "En çok AnouiUıl seviyorum.
Sonra Brecht, Ionesco... Modern,
ileri piyesleri halkımıza tanıtmak
istiyoruz".
12 aralık 1961‘de Yıldız Kenter
sahnede 14’üncü yılına girmişti.
Büyük bir sahne tecrübesinin ver­
£:
diği yetkiyle konuşan sanatkâr:
— "Sahnede her oyuncu verilen
her rolü oynıyabilir m i?" sorusu­
na:
— "Bence oynar" diye cevap ve­
riyor. "Bata rolleri yüzde yüz ba­
şarıyla oynıyamazsa da yüzde elli­
nin üstüne çıkması mümkündür.
Vücudunu, sesini, hislerini çok iyi
kullanan, tekniği ileri, fevkalâde
usta oyuncu olması şarttır, iyi bir
aktör her rolü ortanın üstünde
oynar. Meselâ Laurence Olivier'in
oytııyamıyacağı rol yoktur".
— "Aynı oyunu yüzlerce defa
temsil etmek artistlerde bıkkınlık
uyandırmaz m ı?"
— "Ben bıkmam. 200-300 kere
oyna sam da bıkmam. Her gece
"b ir başka" temsil vardır. Sanır­
lar ki hep aynı oyun oynanır.
Yanlıştır. Oyuncu, seyirciyle bir­
likte. seyirciye göre oynar".
YILD IZ VE MÜŞFİK — Yıldız Kenter sahneye Dk defa An karada "On
İkinci Gece” , kardeşi Müşfik Keater "Oğuzata” piyesiyle çıkmışlardır.
Nişantaşı'nda aynı apartmanın bir katında Yıldız, bir katında da Müşfik
oturur. Dinlenme saadetinde de birbirlerinden ayrılmazlar. Müşfik Ren­
ler özel hayatında konuşmayı sevmeyen bir artisttir. Ablası bu baloiudaa kardeşine benzemez. Tatlı şakalar yapar, güzel fıkralar anlatır.
■iQASi y*
araIlk ayının 12‘nci
i î y ^ r O gecesi Ankara'da Yıldız
Kenter. Shakespeare'nin "On İkin­
ci Gece" isimli oyuniyle ilk defa
sahneye çıkmıştı. îk i tarih ara­
sındaki bu uygunluğu Yıldız Ken­
ter şöyle anlatıyor:
— "Hocam Muhsin Ertuğrul, pi­
yesin adının ilk temsil gününe uy­
masını istemişti. Şimdi, hocamın,
sanatına ve eserlerine asla yakışmtyacak tarzda hücumlara uğra­
dığım gördükçe üzülüyorum. Türkiyede bugün tiyatro varsa bunu
herkesten önce Muhsin Ertuğrul'a
borçluyuz".
Nişantaşı’nda Yıldız Kcntcr'in
evindeyiz. Dokuz yaşındaki kızı
Leylâ, kardeşi Müşfik Kenter bizi
dinliyorlar. Bir ara. Yıldız Kenter
İstanbul Belediyesi Konservatuvan'ndaki öğretmenliğinden bahset­
mişti, şöyle diyordu:
— "İstanbul gibi iki milyonluk
bir şehirde, resmi okul olarak ka­
bul edilmiş Konservatuvar tiyatro
bölümünün
bulunması
şarttır.
Halbuki bizdeki "o k u l" sayılmı­
yor, diploma verilmiyor. İsteyen
geliyor, istemeyen gelmiyor. An­
kara da olduğu gibi, bir konserva­
tuvar tiyatro okulunun açılması,
ayrıca bir tatbikat sahnesinin ku­
rulması gerekir. İstanbul şehrinin
en büyük noksanı budur".
Yıldız Kenter, tiyatrodan başka
konuyla meşgul olmuyor. Sabah
10‘dan 13'c kadar piyes provası.
13.30'dan 15.30'a kadar ders, 16.30'
da matine için tiyatroya dönüş,
IS'de gündüz temsili, 21'de gece
temsili... Kuliste yemek, kuliste
dinlenme, kuliste kitap okuma...
Yalnız tiyatro üzerine düşünüyor,
tiyatrodan bahsediyor.
— "Oynamak istediğiniz rol?"
— "Macbeth... Sonra Brecht'in
Taha Toros Arşivi
Download