M. Meclisi B : 48 duğu faaliyet alanlarına akmak ve düşük ma­ liyetle istihsal yaparak pahalı satmak, bol ve rahat kazanmak ister. Bu her kapitalist sistem­ de haktır, öyle ise, fiyat düşmesini ya da istik­ rarını, anaamacı kâr olan özel teşebbüsten bek­ lemek hayaldir. Bu durum, fiyat istikrarını istiyen Devletle özel teşebbüsü kendiliğinden karşıkarşıya getirecektir. Ancak, karcıdan yana olmıyan sosyal Devlet, üretimi artırmak sure­ tiyle fiyatları hem üreticinin hem de tüketicinin yararına düşük tutabilir, üretim artınca, satıcı fazla sürüm yaparak eskisinden çok kazanacak, alıcı da elindeki para ile daha çok mal alabile­ cektir. Bu da dış ticareti toplum yararına dü­ zenlemek, Devlet eliyle tam istihdamı sağla­ mak, işgücünü, toprak ve makinaları ve bütün diğer kaynakları plânlı şekilde yöneterek istih­ lâk mallarım artırmakla ve her alanda koopera­ tifleşmekle olur. Kıymetli arkadaşlarım, Türkiye imkânları olan bir ülkedir, fakat karar organı A. P. ikti­ darının politik bünyesi ve sakat felsefesi değiş­ medikçe Türkiye'de yalnız yeni zenginler tü­ rer. Ne tam istihdam sağlanır, ne de büyük sanayi kurulur. Hele Devlet müdahalesi özel teşebbüs yararına işlemekte devam ederse ge­ lişme değil, gerileme alın yazımız olarak kala­ caktır. Karma ekonomiyi uygulıyan iktisaden iler­ lemiş ülkelerde, özel teşebbüse öncelik tanımak ya da tanımamak tartışılabilir, fakat az geliş­ miş bir ülkede durgunluktan kurtulmak star­ ta geçmek için, bir kapitalist kafasiyle dahi sos­ yal sabit sermayenin ve ağır sanayiin özel te­ şebbüs eliyle kurulması düşünülemez. Sayın üyeler, vaktin darlığı dolayısiyle kre­ di dağılımında, tarım ve sanai kredilerinin ticari kredilere nazaran düşüklüğüne; bizim bildiği­ miz adiyle tefecilik, resmî adiyle «örgütlenme­ miş sermaye piyasası» nm soygun düzenine dik­ katinizi çekmekle yetinerek dış ticaret konusu­ na geçeceğim. 1963 yılında 13 milyon 100 bin dolarlık bir azalma dışında ihracatımız Birinci Beş Yıllık Plân hedeflerini aşmıştır. Bu durumdan memnuniyet duymakla bera­ ber fazla iyimserliğe kapılmamalıyız. Plân tah­ minlerinin noksan hesaplanması, hava şartları­ nın iyi gitmesi bu sonucu vermiştir. Yapısal — 46 22 . 2 . 1968 0:2 değişmeyle ilgili değildir. 1966 yılı ihracatının bileşimini gösteren tablo incelenince görüle­ cektir ki, 45 milyonluk fark, 334 milyon dolar­ lık tahmine karşılık, 379 milyon dolarlık tarım ürünü ihracı sağlamıştır. 1967 nin ilk on ayındaki ithalâtta, bir yıl öncesinin aynı aylarına nazaran 25 milyon 900 bin dolarlık bir gerileme vardır. Oysa, 1966 yılında da program gerçekleştirilememiştir. Sayın milletvekilleri, bütün dünyada dış ticaret hacmi 1953 yılında 100 kabul edilirse 10 yıl sonra yüzde 90 artmıştır. Bu artış sanayi memleketlerinde yüzde 98, komünist blokta yüz­ de 134, geri kalmış ülkelerde yüzde 53, bizde isa sadece yazda 14 tür. ihracattan adam başına düşen dolar mikta­ rına geline?; Bulgaristan'da 1953 te 28 dolar iken 1963 te 103, Irak'ta 88 dolar iken 113, İran­ da 20 dolar iken 42, Suriye'de 29 dolar iken 36 dolara yükseldiği halde, Türkiye'de 17 dolar iken 12 dolara düşmüştür. Evet, iste biz bu sonucu doğuran bozuk düs^ni değiştirmek istiyoruz. (C. H. P. sıralarından «bravo» sesleri, alkışlar) Bu tersine gidişi gördüğümüz, için, Torarak reformu dedik, Millî Petrol dedik, Ortanın Solu­ na geçtik. Tefecilerle, aracılarla, tutucularla savaşıyoruz, Sizinle karşıkarşıya geliyoruz. Ba­ balım siz ne zaman insafa, ne zaman doğruya ge­ leceksiniz... (C, H. P. sıralarından «bravo ses­ leri) ENVER KAPLAN (Maraş) — Biz doğru yoldayız. KÂMİL KIRIKOĞLU (Devamla) — Belli; 17 dolardan 12 dolara düşürdüğünüz için belli. BAŞKAN — Karşılıklı konuşmıyalım efen­ dim, buna da fırsat vermiyelim. KÂMİL KIRIKOĞLU (Devamla) — Bu nok- , tayı bitirirken, bir noktaya daha ' dokunmama müsaadenizi istiyeceğim. Batı dünyasının sanayi ülkeleri bize klâsik iktisadın mukayeseli üstünlük teorisine uyma­ mızı, yani sanayileşme yerine ziraate önem ver­ memizi sağlık verirler. Bu, kendilerine el açar durumda sürüp gitmemizi istemenin bilimsel kılığa sokulmuş düzenbazlık örneğidir. Oysa bizim sanayileşmekten başka çıkar yolumuz yoktur. Sayın üyeler, son olarak yabancı sermaye­ den söz edeceğiz. Gelişmiş, ülkeler, biriken ser-