Untitled

advertisement
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE
İLETİŞİM ARAÇLARININ ROLÜ
Mustafa İSLAMOGLU*
Hayabm Kur'an'ı vakfetmiş bir Kur'an talebesi olarak, saygı değer
toplanb organizatörlerinin bana sunduğu başlığa yönelik iki tashihiıni gerekçelendirerek girmek istiyorum.
Başlıkta
geçen "tefsirler", Tefsir ilmi çerçevesinde ortaya konmuş eserlerdir. Tefsir ilmi Kur'fuı'ı anlamaya ilişkin bir disiplindir. Asıl olan
Kur'an'dır. Tefsir ilminin bir "disiplin" olması demek, "formel" olması demektir. Zira bir disiplini "disiplin" eden şey, onun "formel" olmasıdır.
İnformel olanın "disiplin" olmasından söz edilemez.
Formellikiki anlama birden gelir:
1. Kaynağınıza form vermek1 onu biçimlendirmek anlamına gelir. Bu
bilgiyi aktaran kişiyi kaynağı karşısında tarbşmasız özne haline getirmektir.
2. Kaynağınızı, bu disiplinin önceden belirlenmiş formülleriyle açık­
lamak anlamına gelir. Bu da sadece bilişsel (kognitif) faaliyette alet konumunda olan formel disiplini kaynak karşısında özne haline getirmektir.
Eğer kaynak herhangi bir bilgi nesnesi ise, mesele yok. Fakat eğer
kaynak Kur'an gibi bir mucize-i baki ise, orada durmak gerekir. Zira Kur'an
kendisini muhatabı karşısında daha baştan özne ilan eden bir kelfun-ı İlahi­
dir. Her biri mübalağalı özne kipiyle gelen Kerim, Aziz, Mecid gibi
isim/sıfatlarla kendisini tavsif etmesi, Kur'an'ın kendisine biçtiği konumu
ayan açık göstermektedir. Bu ise Kur'an'ın muhatabını inşa eden özne bir hitap olduğunu gösterir.
İşbu yüzden, Kur'an hizmetine adanmış gönüllü faaliyetleri "tefsirleri
topluma iletme" faaliyeti olarak adlandırmak, vakıayla uyumlu gözükme-
• Araştirmao- Yazar.
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA DOGRU-TEFSİR VE TOPLUM-
494
mekteclir. Ben kendi payıma b~ faaliyetleri "tefsirleri topluma iletmek" ola-.
rak değil, "vahiyle inşa olmuş hayatları çoğaltmak" ve "Kur' an' m hayat soluğunu bir cana daha taşımak" olarak adlandırmayı tercih ederim. Bu yüzden başlıktaki "tefsirler''in yerine "Kur'an"m konulması, daha isabetli olacaktır.
Başlığa yönelik ikinci itirazım ise. "toplum" kavrammadır. Bu ifade
her ne kadar sıradan bir kelime gibi görünse de, özünde modernizmin inşa
ettiği sekiller aklın kurguladığı bir tasavvuru ifade eder. "Toplum" (society)
sekiller bir kavramdır ve "cemaat", "ümmet" ve "millet"in yerine ikame
edilmek için tedarik. edilmiştir. Mushaf "Allah" ile başlar "nas" ile biter. Allah vahyin kaynağı, nas ise vahyin hedeficlir. N as' ın karşılığı "toplum" değil,
"insanlar" veya "insanlık"tır.
Bu iki tashih ışığında başlığımızın son hali şu olmalıdır:
KUR'AN'IN İNSANUGA İLETİLMESiNDi{iLETİŞİMARAÇLARININ ROLÜ
1. KUR'AN'IN İNSANAIİNSANLIGA İLETİLMESİ MESELESi
1.1. Kur' an'ı ulaşhrma sorumluluğu kime aittir?
Kur'an, kendisine inanmayanlara İlahi bir "davet", kendisine inananlara İlahi bir "emanet" tir. Kur'an'ın hedef kitlesi iı:ıe bütün bir insanlık ailesicili. Bu emanetin insanlığa iletilmesi diye bir meseleyi ortaya koyan bizzat
Kur'an'ın kendisidir: "Bu Kur'an bana kendisiyle sizi ve onun ulaştığı kimseleri
uyarayım diye vahyedildi." 1
·
Bu ayette anahtar ifade "onun ulaştığı kimseleri" ibaresiclir. Kur'an
kendi kendine ulaşmaz. Onu ulaştıracak birilerinin olması lazımdır. Bu, insanlara engin rahmetiyle tenezzül huyuran Allah'ın kulları üzerindeki hakkıdır. İşbu yüzden derim ki: "Kutuplarda yaşayan Eskimalar Allah'a karşı
belki bir mazeret bulurlar da, Kur'an'ı ulaştırma görevini bihakkın yerine
getirmeyen Müslümanlar hiçbir mazeret bulamazlar''.
Sual şudur: Kim ulaştıracaktır Kur' an' ı?
Kur' an' ı insanlığa ulaştırma görevi, onun davetine icabet eden m uhatapların boynuna bir borçtur. Bu mükellefiyetİn doğrudan muhatabı Allah
ı
En' am 6/19.
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLARij M. İSLAMOGLU
495
Resillü' dür: "İşte sana da bu uyancı vahyi indirdik ki, kendilerine indiriZeni insanlara bildirip açıklayasın: umulur ki onlar bu sayede düşünürler." (2) ·
Allah Resillü Kur'an'ın rehberliğine davet görevini bihakkın yerine
getirmiş, onu muhatabı olan insanlığa eksiksiz tebliğ etmiştir. Allah
Resillji'nün vefah ile Hz. Peygamber'in beşeri varlığı son bulınuş, fakat
Risalet misyonu son bulınarnıştır. Zira onun risaleti ebedi risalettir. Bu
risalet, ona inanan İslam ümmeti tarafından temsil ve tevarüs edilmektedir.
İşbu noktada Kur'an'ı insanlığa iletme görevinin dalaylı muhataplarının
Kur'an'a iman edip teslim olan mü'min ve de Müslümanlar olduğu müsellem bir hakikattir.
Bu hakikatin Kur' an' daki karşılığını ifade sadedinde, Fetih sfuesinin
son ayetincieki Muhammedu'r-rasulullah vellezine meah ibaresinde yer alan
vav'ın atıf olarak da anlaşılmış olmasına dikkat çekilrniştir. Bu dururnda
milıla "Muhammed Allah'ın elçisidir ve onunla beraber olanlar da ... " olur.
İbn Aşur "onunla beraber olanlar da (Allah'ın elçisidir)" İlaru hitabını Yasin
14'tekine benzer bir biçimde "elçilerin elçileri" olarak açıklamıştır. Musa
Carullah ise bu okuyuştan yola çıkarak Muhammed! risaletin bütün bir
ümmete miras kaldığı, bu ümmetin diğer ümmetierin hidayet elçisi olduğu
sonucuna ulaşmıştır. Bu yorumunun doğruluğıına bir başka delil olarak da
ibarenin devarnındaki eşiddii' ve ruhamii' kelimelerini hal ve mansub olarak
okuyan Kıraah göstermiştir. Üstad Carullah bütün bunlardan yola çıkarak
Risalet vazifesinin ümmetin tamamına şamil olduğu sonucuna varır (3)
Tam bu noktada sorulınası gereken sual şudur: İnsanlığa iletilmesi
ona inananların boynuna bir farz-ı kifaye olan vahiy insanlık için ne derneye
gelir?
1.2. Vahly İlahi Bir İnşa Projesidir.
Varlık,
Allah konuşunca var oldu. Tarih, O konuşunca başladı. Beşere
ruh, O'nun dilini anlasın diye üflendi. O ruhla birlikte irade, akıl ve nutk
O'nun kelamı muhatabını bulsun diye verildi. Ve 'beşer', O'nu anlamak için
'insan' oldu.
Varlığı
kelfun ile başlatan, insanın serüvenini de kelfun ile başlath.
Hak ve sorumluluk verdiği insana, hak ve sorumluluklarını nasıl kullanacağını vahiyle öğretti. Tarihin eksenine kelamı yerleştirdi. İnsana vahiyle yol
ı
3
Nahl16/44.
Kitabu's-Sunne, s. 69.
KUR'AN'IN ANLAŞIIMASINA DOGRU-TEFSİR VE TOPLUM-
. 496
gösterdi. Hayah inşa etsin diye ~sılıu dünyanın
kalfa işini iyi yapsın diye insaru vabiyle eğitti.
"kalfası"
(halife) yaph. Bu
Ezeli: ve biricik hakikatin tüm zamanlardaki tezahürü olan İslam, aynı
zamanda Allah'ın kiiinah yönettiği sistemin adıydı. Ezeli: ve biricik hakikatin
insanlığın son çevriınindeki tezahürü olan Kur'an vahyi ise ilahi bir~inşa
projesiydi. Hayat yol, insan yolcuydu. Yol1;1 da yolcuyu da O yarath. Yol haritasını belirlemek, yolu ve yolcuyu yaratanın hakkıydı. Tüm ilahi vahiyler,
varlık ağacının bu soylu meyvesi var ediliş amacını gerçekleştirsin diye
gönderilmişti. Ve insanlığın son çevriminde ebedi rehberlik tüm haşınetiyle
Kur'an silretinde bir kez daha göründü.
İnsanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslam'ın son peygamberi eliyle başlathğı o büyük iman hamlesindeki muazzam başarının sırn
nerede yahyordu?
Bu sualin tek bir cevabı vardır: Kur' an.
Vahiy ilk m uhataplarını inşa ederken şu yöntemi kullandı:
1. Kısmen ya da tamamen içini boşalhp yeniden yüklediği kavramlarla muhatabının tasavvurunu inşa.
2. Önerme ve hükümleriyle muhatabının aklını inşa.
3. Aktardığı tarihi örnek ve kıssalarla muhatabının şahsiyetini inşa.
4. Bütünsel bir okuma sonucu ulaşılacak maksat ve ruhuyla bütün bir
hayahinşa.
Hayahnı inşa ettiği insanları şirkin
ve zulmün esir aldığı karanlık akıl­
lardan kurtarıp, hakikatin (tevhid) ve ada.Ietin aydınlığına çıkardı. Vahyin
inşasına teslim olmadan önce eşkıya olanlar, vahyin inşasından geçtikten
sonra evliya oldular. Onlar vahye kendilerini inşa eden bir özne olarak yaklaştılar, vahiy de onları yaşadıkları çağın özneleri kıldı. Önceleri zaman ır­
ınağında akan birer çer çöp gibiydiler. Vahiyle inşa olduktan sonra hayat
ırmağının akacağı yatağı onlar belirlediler.
1.3. Vahyin Nesneleştirilme süreci
Anlamın merkezinde Allah'ın olduğu zamanlarda, hayalın ınerk~zin­
de de vahiy oldu. Böylesi zamanlarda anlam doğru bir biçimde elde edildi,
üretildi ve iletildi. Bunun devamı lafız-mana-maksat üçlüsünün ayrılma-
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLAR!, M. İSLAMOGLU
497
masına bağlıydı. Bunları birbirinden ayırıp koparına teşebbüsleri, her seferinde anlam binasını biraz daha zayıflattı. Bu sürecin sonucunda anlam üretimi durdu. Bu duraklama şu zincirleme sonucu doğurdu:
1. Maksat gözardı edilince mana gözden kaçh ve üretilemez oldu.
2. Üretilemeyen mana giderek küçüldü ve ihmal edilebilir bir unsur
gibi görüldü.
3. Bunun sonucunda,
oluşan
mana
açığını
kapatmak için
lafız
yücel-
tildi.
4. Yüceltilen lafız anlamanın değil hissiyalın konusu oldu.
S. Hissiyalın konusu olan
dışına kolayca itilebildi.
lafız
arhk
nesneleşmiş olduğu
için hayatm
Sonuçta, vahiy hayah inşa eden özne olmaktan çıkh.
Kur'an'ın insanlığa iletilmesi meselesi, vahyin nesneleştirilmesi meselesi göz ardı edilerek ele alınamaz. Zira Kur' an onu anlatan ve aktaran insan
için "bilgi nesnesi" değil, hayah inşa edecek olan insanı inşa eden bir "hayat
öznesi" dir. Kur'fuı'ın iletilmesinde rol almak isteyen bir kişiye düşen ilk şey,
Kur'an'a bir "data" ve "veri", onu iletıneye de bir "data iletimi" ve "veri
transferi" olarak bakmamakhr.
1.4. Kur' an' ı Nasıl Anlatmalı?
Kur'an'ı başkalarına iletme bağlamında birbirinden ayrılmaz üçlü süreci üç kelimeyle özetleyebiliriz: "anlamak- yaşamak- anlatmak".
Son yüzyılda "Kur' an' ı nasıl anlamalı?" veya benzer başlıklar altmda
birçok eser yazılmışhr. Bu eserler hiç şüphesiz büyük bir boşluğu doldurmuştur. Fakat aynı boşluk Kur'an'ı aniatma alanında da mevcut olduğu
halde "Kur' an' ı nasıl anlatmalı?" veya benzer başlık altmda yazılan eserlerin
sayısı yok denecek kadar azdır.
Oysa çağdan çağa, nesilden nesle yenilenmesi gereken -haşa- Kur'an
değildir. Zira Kur'an solmaz pörsümez yenidir. Çağdan çağa, nesilden nesle
yenilenmesi gereken Kur'an'ı iletirken kullandığımiz dildir. Buna "din dili"
de diyebiliriz. Din eskimez, fakat din dili eskir. Zira din dili zamana, zemine
ve ortama maruzdur. Zaman, zemin ve ortam değiştiği halde din dili değiş­
meden kalırsa, din ile dinin muhatapları arasında "semantik sağırlık" diye-
498
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA DOGRU-TEFSİR VE TOPLUM-
bileceğimiz
bir' aniaşamazlık
durun:ı.u'
zuhur eder. Bu durum giderek dinle
o dinin muhatapları arasına görüru:rl.ez duvarlar örer. Daha beteri, insanlar
eskiyen din dilinin vebalini yanlış olarak dinin kendisine yüklerneye başlar­
lar. Zamarn şaşıran (anakronik) dilin günahını dine yükleyerek, dlıı.i zaman
dışı görmeye başlarlar. Ki bu bir kimsenin inancına verebUeceği en büyük
zarardır. Kur'an şairi Mehmet Akif, işte şu mısraları ile bu hassas noktaya
parmak basmaktadır:
Doğrudan doğruya
Kur'an'dan alıp ilhamı
Asnn idrakine söyletmeliyiz İslam'ı
Dikkat buyurun: "Asnn idrakine söyletmeliyiz Kur'an'ı" demiyor şairi­
miz, "Asnn idrakine söyletmeliyiz İslam'ı" diyor. Aradaki fark azimdir. Asrın
idrakine İslfun'ı söyletmek, Kur'an'ın sırtına asrın biçtiği deli gömleğini geçirmek değildir. Kur'an Allah'ın vahyin dili üzerinden aniattıklarından ibarettir. İçinde beşer yorumu yoktur. Buna Peygamber'in yorumlan da dahildir. İslam ise Allah'ın aniattıklarından ibaret değildir. Başta Peygamber olmak üzere, içinde vahyin beşeri yorumunun ve uygulamalarının girdiği çok
daha şümullü ve geniş bir değerler sistemidir.
Yukarıdaki mısralar, "Kur'an'ı nasıl anlatmalı?" sorusuna, Akif gibi
bu işin ıstırabını yüreğinde duymuş bir Kur'an aşığı tarafından verilmiş bir
cevaptır. Bu cevap doğrunun tamamı değil bir parçası olabilir. Akif kendi
şimdi ve burasından yola çıkarak bir cevap üretmiştir. Bizim de kendi şimdi
ve buramızdan yola çıkarak kendi cevaplarımızı üretmemiz, Kur'an'a olan
imanımızın boynumuza yüklediği bir mükellefiyettir.
"Kur'an'ı nasıJ. anlatmalı?"
suali, keyfiyyet ile ilgili bir sualdir. Zira
ile sorulmaktadır. Bir şeyin keyfiyyeti meselesi, o şeyin mahiyeti (ne'liği) ile kemmiyyeti (nicelik) arasında köprüdür. Bir şeyin mahiyeti de
o şeyin -varsa- hüviyeti (kimliği) ile keyfiyeti arasında köprüdür. İşbu yüzden "nasıl" suatinin cevabı, sadece nasılın cevabını değil"ne" ve "kim" suallerinin de cevabını aramayı gerektirir. Sınırlı bir tebliğ çerçevesinde bütün
bu suallerin peşine düşmemiz olacak şey değil. Zira konu ~aşlığımız, bütün
bu suallerin yanına "Ne ile" sualini de koymaktadır. Yani,f'Kur'an'ı ne ile
anlatmalı?" Üstelik bu sualin cevabını da peşinen vermektedir: İletişim araçları ile...
\
"nasıl/keyfe"
Şu
halde iletişim üzerinde bir parça imal-i fikir eylememiz gerekecek
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLARI, M. İSLAMOGLU
499
2. İLE1İŞİM ve İLE1İŞİM ARAÇLARI
2.1. V ar olmak iletişim kurmakbr
Şu
temel kavramları yerleştirecek kavramsal bir alan tayin etmeyi düşünseniz, hangi alana yerleştirirdiniz: "Vahy, nübüvvet, risalet, nebi, rasul;
nüziü, ıniraç, dua, davet''. Bu suale aradığını. cevap, beni "Din, insanın, Allah ve masivallah (Allah ~ındaki her şey) ile iletişimini düzenleyen kurumdur" sonucuna götürüyor.
Eğer "önce söz var" idiyse, varoluşun gerekçesi iletişim olup çıkmak­
Çünkü "ol" sözü "oluş"tan öncedir. "Ol!" diyen demiş, oluş da oluvermiştir. Şu halde "önce söz vardı", diğer bir ifadeyle "önce iletişim oldu"
anlamına gelir. Bu yüzdendir ki, eğer Allah'a bir meslek izafe etmek caiz olsaydı, bu "iletişim" olurdu. Zaten zihnimde bir zincir gibi uzayıp giden temel dini kavramlarmhemen tamamina yakını ya doğrudan veya dalaylı olarak Allah-insan-tabiat arasındaki iletişimi ifade eder.
tadır.
Bu açıklamaların ardından sarurım şöyle bir hüküm cümlesi sakil
kaçmaz: Var olmak iletişim kurınaktır. Çünkü var olmanın kendisi bir dildir.
Var olan mutlaka konuşur. Var olup da konuşmayan, iletişim kurmaktan
kaçınan yoktur. Zaten var olan bunu istese de yapamaz. Var olanın mutlak
iletişimsizlik hali, yokluk halidir, bu da muhaldir.
Mutlak Varlık dışındaki hiçbir şey kendi varlığına kendisi karar veremediği gibi, kendi yokluğuna da kendisi karar veremez. Dolayısıyla varoluşsal bir hal olan iletişim, eşyanın arızi değil zati bir unsurudur. "Biz göğe
ve yere ister gönüllü ister gönülsüz (varlık meydanına) gelin dedik, onlar da
"Biz gönüllü olarak geldik" dediler"4 ayetinin hakikati de bu olsa gerektir~
İletişim bir varlığın kendi varoluşunu ifşa etmesidir. Bu söz ile de olur
öz ile de olur, hal ile de kal ile de olur. Esasen Yaradan iletişimin sayısız yollarını var ettiği gibi, bu yolları kullanacak sayısız araçlar da var etmiştir.
Tıpkı renk, koku, ışık, ısı, bilinç, bilgi, hareket gibi ... Bütün bunların hepsi
de iletim ve/veya iletişim aracıdır.
Allah'a bir meslek izafesi caiz olsaydı bu
"iletişim"
olurdu. Vahiy me-
leği ve peygamberler İlam iletişimin vasıtasıdırlar. Alemiere rahmet olarak
gönderilen Son Peygamber'in iletişim alanı bütün bir yeryüzüdür. İnsanlığın
değişmez değerlerin:i:r{ öbür adı olan İslam, son peygamberini "Alemiere
4 Fussılet
41/11.
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA DOGRU-TEFSİR VE TOPLUM-
500
rahmet" olarak tanrmlamakla, hedef kitlesinin tüm insanlar ve bütün dünya
olduğunu ilan etmiştir.
2.2. Kur'an'ın iletilmesi İçin Hz. Peygamber'in Kullanmadığı Bir
.-İletişim Aracı V ar Mıdır?
Hz. Peygamber de bu yükümlülüğü yerine getirmek için ilk adımı ath: Yazı. Kendisi yazıya yabancı olduğu halde, Kalem sılresi'nin ilk ayetleri
ışığında, vahyin kayıt alhna alınmasında yazıyı cömertçe kullandı.
İlaru mesajın iletilmesi için önce muhafazası gerekiyordu. Bu yazıyla
sağlanmışh. Sıra
o mesajın önündeki engelleri kaldırmaya gelmişti. Bu
uğurda tüm cehd ü gayretin gösterilmesi için çok sayıda İlaru talimat geldi.
Bu talimatların tek amacı vardı: İlai-ıl mesajı bir fazla insana iletmek. Hz.
Peygamber, bu uğurda eline geçirebildiği tüm iletişim araçlarını kullandı.
Bu konuda en son kullandığı araçlardan biri mektup idi. O, yazdığı mektuplar aracılığıyla döneminin en kudretli yöneticilerinin ve iktidar sahiplerinin
yüreğine ulaşınaya çabaladı.
"Hz. Peygamber bugün yaşasa idi, bugünün küresel aktörlerine gönel yazısıyla mı yazdırırdı, daktiloyla mı, bilgisayarla
mı?" gibi gereksiz bir sorunun, hepimizi tebessüm ettireceği açık Esasen
aynı tavır, Kur'an'ın iletilmesinde iletişim araçlarını kullanma konusunda da
geçerli olmalı değil mi?
dereceği mektupları
Aslolan davetin ulaşmasıdır. Bu mektupların içeriği incelenecek olursa, Allah Resulü'nün bütün diplomatik mektuplarında muhataplarını
Kur'an'a davet etmiştir. Zira Kur'an kendi ifadesiyle Allah'ın ipidir,
hidayetidir, nurudur, zikridir, hikmetidir, hükmüdür, davetidir, rızasıdır, en
büyük ikramıdır, rahmetidir, öğüdüdür, uyarısıdır, yasasıdır, emridir, nehyidir ...
Burada sorulması gereken sual şudur: Hz. Peygamber'in, Kur'an'ı
için kullanabileceği halde kullanmadığı bir iletişim aracı olmuş
mudur?
ulaşhrmak
\
Bu suale bildiğimiz kadarıyla vereceğimiz cevap koca brr "hayır" dan
başkası değildir. Hz. Peygamber kendi çağında kullanabileceği tüm araçlarla
Kur' an' ı ulaşhrma çabasını sonuna kadar sürdürmüştür. Bunların başında'
söz ve yazı gelir. inen her ayet indiği andan itibaren dilden dile, hafızadan
hafızaya aktarılınakla kalmamış, hemen vahiy katipleri marifetiyle yazılı
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLAR!, M. iSLAMOGLU
501
belge haline dönüştürülmüştür. Bu belgeler elden ele çoğaltılmışhr. Daha
sonra cem edilen Kur'an'ın ilk yazılı malzemesini bu belgeler oluşturmuştur.
Kur'an okunup yazılmakla kalmamış, iliadetin miliveri olmuştur.
Namaz Kur'an'sız kılmmamışhr. Adeta namaz ibadeti Kur'an'ın vasıtası sayılmışhr. Bunun en tipik şahidi ilk inen sfuelerden biri olan Müzzemmil
sfuesidir. Bu sfuede "gece kalkışından" ve "Kur'an'ı tertil ile okumaktan"
söz edilmiştir, fakat sonradan indiği kesin olan son ayet hariç namazdan (salat) söz edilmemiştir. Bunun anlamı, namazın Kur'an'ı taşıyan bir vasıta kı­
lınmış olmasıdır.
Sahabenin "Daru'l-İslam" (5) adını koyduğu Daru'l-Erkam, Muhammedl davetin ilk kurumsal eğitim mekanı sayılabilir. Daru'l-Erkam'ın tek
müfredah vardır: Kuran. Daru'l-Erkam'da Müslüman olan tüm sahabilerin
gerçek fatihi Kur'an olmuştur. Bu konuda rivayetler ittifak halindedir.
Kur'an'ın kamuya açık mahallerde okunınası da bir "iletim" imkanı­
Allah Resillü Kur'an-ı Kabe'nin avlusunda Abdullah b. Mesud' a açıktan
okutınuştur. Bu imkanm kullanımı sırasında büyük bir risk alınmışhr.
Kur'an'ın iletilmesi için bu imkanm kullanılması, Mekke İslam cemaatinin
aldığı riskten daha önemli sayılmışhr.
dır.
2.3. Cuma Hutbeleri Kur'an'ın iletilmesinde Bir Araçh
Medine'ye gelindiğinde yapılan ilk iş Peygamber Mescidi'nin inşası­
dır. Bu mescid aynı zamanda ilk İslam müessesesidir. Bu mescidin fonksiyonu yalnızca ibadet değildir. Belki dünyanın en kapsamlı Yaygın eğitim"
modeli, Hz. Peygamber'in Cuma uygulamasıyla ortaya konulmuştur. Bilindiği gibi eğitim türleri şöyle sıralanabilir:
1. Örgün eğitim.
2. Özel eğitim.
3. Özgün eğitim.
4.
Yaygın eğitim.
Cuma hutbesi, dünya tarihinin
modelidir.
s İbn Sa' d, Tabakat.
gördüğü
en
kapsamlı yaygın eğitim
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA DOGRU -TEFSİR VE TOPLUM-
502
Çarpıcı
ne farz
olan, bu eğitim moqelinin bpkı Cuma namazı gibi her mürnidaha doğrusu Cuma namazının bir parçası olmasıdır.
olması,
Efendimizin kıldırdığı ilk Cuma (ki ondan önce Medine'de kılınınak­
taydı), hicretin 5. günü Saliınoğıılları yurdundaki namazgahta kılınnuşbr. O
günden soma her Cuma Muhammed ümmetinin eğitim günü, her cami eği­
tim mahalli olmuştur.
Bu öyle bir okuldur ki, öğrenci sayısı 100 milyonlarla ifade edilebilir.
Hutbe sayesinde, dünyanın yedi iklim dört köşesinde bir buçuk milyarlık bir
kitle eğitilmektedir. Teorik olarak 10 yıl cumaya giden biri 520 ders süren bir
eğitimden geçmiş demektir. Bu süre 30 yıla çıklığında ders sayısı 1560 gibi
büyük bir rakama ulaşmaktadır.
Bu
diden
yaygın eğitim
türü bir ömür devam eden tek eğitim türüdür. Yeherkes bu eğitime kablmaktadır. Bu eğitim yüz yıl değil, bin
1400 küsür yıldan beri-sürmekte ve dünya durdukça da sürecektir.
yetmişe
yıl değil,
Hutbe sadece namazla sınırlı değildir. Efendimiz, Medine İslam cemaatine bir meseleyi açıklayacağı zaman da bu yöntemi kullanırdı. Bayram
namazları ve Haccın Arafat, Müzdelife ve Mina duraklarında da hutbe vermişti.
Cuma hutbesi farzdır. Hutbe yaygın eğitim modeliyse, bu, "eğitim
farzdır" anlamına gelir. Bu farzı anlamak için, hutbenin değerine ve önemine bir göz abnamız gerek. Bunu anlabnak için de şu soruyu soralım: Cuma
namazı 6. vakit değil, 5 vakitten biridir. Öğle namazı yerine ikame edilir ve
kadın olsun erkek olsun Cuma kılandan öğle namazı düşer. Mazerete binaen
Cuma kılamayana da öğleyi kılmak borç olı.ır.
,
Cuma'nın öğle yerine kaim olduğu açık. Fakat öğle namazı neden 4
· rekat olduğu halde Cuma namazı iki rekattır? Cuma öğle yerine kaimse, o
da 4 rekat olmalı değil miydi?
İşte bu sorunun cevabını aradığımızda "Kur'an'ın iletilmesi" demeye
gelen Resillullah'ın hutbelerinin önemi ve değeri ortaya çıkar: Asli namaz
olan dört rekatlık öğle namazı yarısını Cuma narnazına yabsıiu da hutbeye
vermiştir. Cuma namazı iki rekata tekabül eden iki bölümlük hutbe ile birlikte dört rekatlık öğle narnazına karşılıkhr.
Bir soru daha: Hz. Aişe rivayetine göre 4 rekatlı farz namazlar Mekke' de 2 kılınırken, Medine'de ilk ikisi asli son ikisi fer'i olmak üzere dört kı-
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLARI, M. İSLAMOGLU
503
lınmışbr.
Peki, hutbe "asli" olan ikiyi mi "ferT' olan ikiyi mi temsil eder?
Cevap açıkbr: Hutbe namazdan önce olduğuna göre elbette "asli olan" ilk
iki rekatı temsil eder. Bunun içindir ki hutbe, iki rekatı temsilen iki bölümden oluşur.
Cassas Ahla1mu'l-Kur'iin'ında Hz. Ömer' den şu sözü nakleder: "Cuma
hutbeden dolayı kısaltılmışbr." Dikkate şayandır ki yine aynı yerde,
Ata, Mücahid ve Tavus gibi ikinci neslin otoriteleri hutbeye yetişemeyenin
namazı dörde tamamlamaları şartını koşarlar.
namazı,
Bunları nakletmemin tek sebebi var: O da Allah Resill.ü'nün hutbelerinin temel konusunu Kur'an'ın oluşturmasıdır. Yani Hz. Peygamber hutbeleri bir tür Kur'an'ın iletilmesinde araç olarak istihdam etmektedir. Çok özel
durumlar hariç hemen hiçbir hutbenin eksenini Efendimiz'in sözleri oluş­
turmuyordu. Onun sözleri daima "beyan" sadedinde kalıyordu. Zira hutbelerin ekseninde hep Kur'an vardı. Söz katarının lokomotifi Kur'an idi,
Resill.ullah'ın sözleri o lokomotifin ardına takılan vagonlar gibi dizilirdi Kelam-ı İlam, kelamın Kabe'si idi. Allah Resill.ü'nün sözleri, o Kabe'nin etrafında tavaf eden hacılar hükmündeydi. Merkezde Kur'an vardı.
İşte bu yüzden "Allah Resillü'nün hicretten sonra okuduğu yaklaşık
SOO hutbe (aslında her Cuma iki hutbe verdiği için 1000 hutbe demek daha
doğru
olur) nereye gitti?" diyenierin göz ardı ettikleri husus budur. Allah
Resill.ü, hutbeyi Kur' an' ı topluma iletme vasıtası olarak kullanmaktaydı.
İşte bu nedenle toplumun aklı eren tüm bireylerinin cumaya gelmesi
konusunda olağanüstü titizlik gösterdi. Bu konuda istisnaları en aza indirdi.
Mazeretleri kaldırdı. Kendi nebevi eğitimini kaçırmamaları için vakit namazının cemaatle kılındığı yakın mescidlerde Cuma kılınmasına dahi sıcak
bakmadı. Burada hassasiyet öyle yanlış anlaşıldığı gibi "cemaatle namaz"
hususunda değildi. Hassasiyetin temelinde isıarn cemaatinin duygu, düşün­
ce ve eylem birliğini gerçekleştirmek için tasavvur, akıl ve şahsiyetlerinin
vahiyle inşa edilmesi yatıyordu. Yani dert, Kur'an'ı anlamak, yaşamak ve
anlatmak derdiydi.
3. MODERN KİTLE İLETIŞiM ARAÇLARININ ROLÜ
3.1. İletişim Araçlanndan Kuşkuya Dair Kadim Bir Örnek
Bütün bunlar da gösteriyor ki, Allah Resill.ü hem Mekke hem de Medine'de Kur' an' ı ulaşbrmak için her türlü iletim ve iletişim aracını sonuna
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA DOGRU-TEFSİR VE TOPLUM-
504
kadar kullanmıştır. Bu gerçeğe rağmen, günümüz kitle iletişim araçlarından
bazılarını Kur'an'ın muhataplarına iletilmesinde günümüzde cari bazı araçların kullanılmasında ciddi tereddütler izhar edildiği tarafımızdan gözlem- lenmiştir. Bunların başında, 1992-2008 yılları arasında verdiğimiz kamuya
açık tefsir derslerinin bir kısmının yayınlandığı televizyon g~Imektedir. Kur'an'ın muhataplarına
iletilirken TV ve internet gibi modem kitle
bulmayan, bu tür araçların kullanımı­
na temelden karşı çıkanlar, bu tavırlarını söz konusu iletim araçlarının tabiatının bu işe aykırı olduğundan yola çıkmaktadırlar. Bu yaklaşımı, yaşadığı­
mız tecrübe fiilen geçersiz kılmaktadır. Bu yaklaşımın yanlışlığı sadece fiilen
değil, teorik olarak da isbatlanabilir.
iletişim araçlarının kullanımını doğru
İnsanlık tarihinde, yaygı11.lık açısından televizyon ve internet gibi gö-
rüntülü araçlarla kıyaslayabileceğimiz iletişim aracı yazıdır. Günümüzde televizyon ve internet için gösterilen şüphe ve tereddüdün bir benzeri tarihte
yazı için de gösterilmişti. Bunun sebebi, sözün gölgesi olan yazının, sözün
değerini ve ağırlığını düşüreceği, manaları kayba uğratacağı, kötü niyetiiierin elinde sözün istismarma sebep olacağı idi.
Evet, oluş zati, söz arızi (arazi), yazı talidir. Bu yüzden varoluşsal iletişimde anlam hiç kaybolmaz, sözsel iletişimde kısmen kaybolur, yazı da
daha fazla kaybolur. Varoluşsal dilin doğruya nisbeti yüzde yüz yalana
nisbeti sıfırdır. Sözlü ve yazılı dilin farklı yüzdelerle doğruya olduğu kadar
yalana da nisbeti vardır.
İşbu nedenle kadim Hermetik mirasta yazıya hiç güvenilmez, kuşkuy­
la bakılırdı. Bilgiyi ayağa düşürerek "cahillerin" (kendini/haddini bilmezlerin) elinLle oyuncak etmesinin yanında, yalanın yazı sayesinde gerçek
sfuetine bürünmesi veya gerçeğin yükünü yazının zayıf omuzlarının taşı­
yamaması endişesi de vardı.
Bu ve buna benzer haklı-haksız gerekçelerle yazının güvenilmez olsavunanlar her çağda var olagelmiştir. Benzer bir güvensizliğin kadim Arap kültüründe de bulunduğunu biliyoruz.
'·
Arap eşrafının yazıya soğuk bakmasının temelinde bu kültür yatmaktaydı. Hatta bu kültürde yazı düşük sınıfların iştigal ettiği bir 'zenaat' aia:ıı
gibi telakki edilmişti. Arap edebi zevkinin doruğa çıktığı dönemlerde yazı
bilen şairlerin şiirine pek güvenilmemiştir. Hafıza hep önde ve el üstünde
tutulmuştur. Bu yüzden içinde söz kusuru taşımayan şiire hep kuşkuyla baduğunu
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLAR!, M: İSLAMOGLU
505
kılmışhr:
Acaba şair şüri üzerinde sonradan oynamış, düzeltmeler yapmış
Bu durum, edebi ürünün 'redaetine' (düzeysizliğine) yorulmuştur.
Cahiliyye şüri alanında otorite olan el-Asmai, bazı çok ünlü Arap şairlerinin
şililerinin kusursuzluğu ve okuyup-yazma bilmeleri yüzünden eleştirildİk­
lerine örnekler verir.
mıdrr?
Elbette kadim Hermetizm ile başlayan ve yazıya güvensizlik üzerine
oturan bu yaklaşım yazının gelişimini durduramamışhr. Çünkü özünde
haklı değildir. Yazı eni-konu bir araçhr. Araçlarm onu kullanandan bağım­
sız bir akılları yoktur. Bir aracın aklı, onu kullananın aklıdır. Dolayısıyla
araçlar "sütü bozuk" ve "kanı bozuk" olamazlar. Olsa olsa onları kullanan
aklın sütü bozuk, kanı bozuk olduğundan söz edilebilir. Yazı, kendisine yapılan bu haksızlığı biraz da İlahi vahyin kendisine verdiği büyük destek sayesinde aşabilmiştir. Yazının olumsuz işlevinden söz edenler şimdi dahi bulunabilmektedir.
3.2. Bir Aracın Aklı Onu Kullananın Aklıdır.
Peki, aynı
söylenebilir mi?
şey
Yani, modem
televizyon ve radyo gibi modem
iletişim araçları
de
iletim-iletişim araçlarından
tihi, kendiliğinden kötü olduğu
onun yaygın kullaniliş biçimi ıni
onun mahiyetini değiştirebilir mi?
mesela, televizyonun bizasavunulabilir ıni? Bir aracın mahiyetini
belirler? Dahası bir aracın kötü kullanımı
Televizyon bir iletim aracıdır. İlettiği şey ya eğlencedir, ya bilgidir, ya
reklam yoluyla bir metadrr, ya zihniyettir, ya belli bir siyaset tarzı veya hayat tarzıdır ... Kötü kullanıının en kötü yanı, kullanılan aracın bu kötülükle
özdeşleşmesidir. Kolektif zihnin bu yanılgısı belki de araçları kötü kullananların en büyük sermayesidir. Alternatiflerinin önünü biraz da bu yolla keserler. Bilinen bir gerçektir ki ne kadar yaygın olursa olsun hiçbir kanaat bir şe­
yin mahiyetini değiştirmez? Peki ya neyi değiştirir? Neyi olacak! Hem ona
sahip olup, hem de kötülüğü aracın mahiyeti zarınedenleri.
Modem iletişim araçlarının en büyük şanssızlığı, Modem Bah gibi inyol kazası sayılan bir uygarlık eliyle keşfedilıniş olmasında yatmaktadır. Fakat bir gerçek vardır: Her keşif, "gizli olanın ayan kılınması", "ceninin t.evellüdü"dür. Yani doğumdur. Her doğan fıtrat üzere doğar; onu baş­
kaları yoldan çıkarır. Modem iletişim araçlarını keşfeden akıl, o araçlara dilini öğreten aklın ta kendisidir.
sanlığın
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINA DOGRU -TEFSİR VE TOPLUM-
506
İletişim araçlarının kullanandan bağımsız bir "iletişim araçları aklı"
yoktur. Onu kullananın aklı iletişin:l araçlarının da aklıdır.
4.SONUÇ
İslam sözlkelam medeniyetidir. Bu medeniyetin mensupları, sözü tekrar eski mevki-i muallasına iade etmekle' yükümlüdürler. Çünkü insanlık
için daha iyi bir senaryo, ancak sözün gücünün gücün sözüne üstün geldiği
bir dünyada mümkündür. Bu da hayalı yeniden inşa etmeyi gerekli kılar.
•Hayatın inşası, ancak insanın inşasıyla mümkündür. Tarih boyunca insan
inşa etme iddiasını yüz akıyla isbat etme başarısı, sadece İlaru bir inşa projesi olan vahye aittir.
Sözün özü: Zehrin varlığı halinde panzehiri tarhşmak gereksizdir. Şu
Kur'an'ın modem muhataplarına aniahiması için modem iletişim
araçlarını kullanmak kaçınılmazdır. Bunu yaparken birkaç hususa dikkat
etmekte yarar vardır:
halde,
1. Bilginin yaygınlaşmasına çalışırken, hakikatin sıradanlaşmasına
durmak. Birincisine evet, ikincisine hayır diyebilmek... Kitle iletişim
araçları isteyen herkesin ulaşabileceği araçlardır. Bilgiye susayanlar kadar
susamayanlar da, değer bilenler kadar bilmeyenler de, ciddi olanlar kadar
alınayanlar da ulaşabilmektedir. Elbette bu durum kişiyi, kitle iletişim araçlarıyla iletilen vahye dair bilgilerin her zaman layığını bulmaması sonucuyla
karşı karşıya bırakmaktadır. Hoş, bu risk kadim iletişim araçları (mesela kitap) için de geçerlidir. İstismarcının önüne kimse geçemez. Fakat kitle iletişim araçları kullanılırken bu durum göz özüne alınırsa, risk azaltılabilir.
karşı
büyüsüne kapılıp Kur'an'ın değil aktarıcı­
tehlikesi. Bu, afet olan şöhreti taşıyıp taşıyamamakla alakalı­
?ır. Şöhreti taşıma konusunda başarı yüzdesi genellikle düşük olınaktadır.
Bunda iletişim araçlarının hitap ettiği kitlenin kalitesinin de payı büyüktür.
2. Kitle
nın
öne
iletişim araçlarının
çıkma
3. Verileni alınak yerine vereni almak isteyen ayarlıcilara karşı olağa­
nüstü dikkatli olınak. Yani, iletilen Kur'an'a değil ileten kişiye odaklanmak.
Kitle iletişim araçlarında, verileni almak yerine vereni almaya kalkan çok
olınaktadır. Bu ayarhcı duruma karşı vericinin her an müteyakkız ve ağah
\
olınası şarttır.
·
4.
Yaygınlaşmarun popülerleşmeye, popülerleşmenin poplaşmaya
meyyal olduğunu asla unutmamak ve tedbirini almak. Bu tedbiri almak için
TEFSİRLERİN TOPLUMA İLETİLMESİNDE İLETİŞİM ARAÇLARI, M. İSLAMOGLU
507
önce bu tehlikenin farkında olmak icap eder. Ondan sonra alınacak ilk tedbir
çıtayı hiçbir gerekçeyle aşağı düşürmemektir. Bu noktada "anlamıyoruz, bi-·
raz daha seviyeyi indirseniz" türünden şikayetler gelecektir. Bu tür şikayet­
ler, "iyi gösterge" bile sayılabilir. Zira herkes tarafından anlaşılamama şika­
yeti, vahyin hakikatlerinin poplaşmasından çok daha tolere edilebilir bir
şeydir.
5. Modem kitle iletişim araçlarının, sohbet, yazı, kitap gibi kadim ilehoyratça silip süpürmesine mani olmak. Söz konusu Kur'an
olduğu için, izleyici kitleyi tefsirlere, Kur'an ilimlerine dair eserlere, hadis ve
sünnet edebiyatma ve diğer kaynaklara başvurmaya teşvik etmek, bunun en
iyi yoludur.
tişim araçlarını
16 yıllık Kur'an derslerimiz müddetince birçok insanın sıfırdan başla­
Arapça öğrenişine, daha önce esamisi okunmayan birçok eserin biz referans verince çevrilerek yayınlanışına, cins kafa çocukların hiç akıllarında
yokken kitle iletişim araçlarıyla talebesi olduktan sonra Kur'an'a ve İslami
ilimiere yönelişine ve bu derslerle hidayet bulan birçok insana şahit olmuşuzdur elhamdülillah.
yıp
Hepsinden önemlisi, geniş kitlelerin Kur'arrın "mübin" bir hitap olbizzat yaşayarak öğrenip vahyin inşa ettiği ortak bir düşünce ve dil
iklimine girmeleri, karanlık ve atıl akla veda edip içten aydınlanmaları ve
pasif iyi olmaktan çıkıp aktif iyi olmaya meyletmeleridir.
duğıınu
Download