TC GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA

advertisement
1
T.C.
GAZĐ ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMĐSĐ ve ENDÜSTRĐ ĐLĐŞKĐLERĐ ANABĐLĐM DALI
ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN TÜRK
HUKUKU VE ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN ĐNCELENMESĐ:
“KAVRAM, KÖKEN, TARĐHSEL SÜREÇ VE BUGÜNÜ’’
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
Hazırlayan
Duygu ASLANBUMĐN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. A. Nizamettin AKTAY
ANKARA – 2011
2
3
i
ĐÇĐNDEKĐLER
ĐÇĐNDEKĐLER ..................................................................................................i
KISALTMALAR .............................................................................................ix
GĐRĐŞ ..............................................................................................................1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN
KAYNAKLARI, YAKLAŞIMLARI, TÜRLERĐ, TARĐHĐ TEMELLERĐ VE
UYGULANMA ŞEKĐLLERĐ
1.1.KAVRAM OLARAK CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK.............................5
1.1.1. Ayrımcılık Kavramı .....................................................................5
1.1.2. Biyolojik Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramı ......................6
1.1.3. Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Kavramı...........................................8
1.2.CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN KAYNAKLARI...............................10
1.2.1.
Sosyal Kökenli Kaynaklar ......................................................10
1.2.1.1.Ataerkil Yapı................................................................11
1.2.1.2.
Cinsiyete Dayalı Đş Bölümü .....................................13
1.2.1.3.
Toplumsal Kurumlar ................................................15
1.2.1.3.1. Aile ..............................................................15
1.2.1.3.2. Din..............................................................16
1.2.1.3.3. Eğitim Sistemi ............................................16
1.2.2.2.4. Kitle Đletişim Araçları..................................18
1.2.2. Psikolojik Kökenli Kaynaklar ....................................................20
1.2.2.1.
Cinsiyete Dayalı Kalıpyargılar ................................20
1.2.2.2.
Cinsiyete Dayalı Önyargının Varlığı .......................24
1.2.2.3.
Yetersizlik Hissi......................................................27
1.3.CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIKLA ĐLGĐLĐ YAKLAŞIMLAR .................29
1.3.1.
Fonksiyonalist Yaklaşım ........................................................29
ii
1.3.2. Çatışmacı Yaklaşım..................................................................30
1.3.3.Etkileşimci Yaklaşım..................................................................31
1.3.4.Feminist Yaklaşımlar .................................................................32
1.3.4.1. Liberal Feminizm.........................................................33
1.3.4.2. Marksist Feminizm ......................................................33
1.3.4.3. Radikal Feminizm .......................................................34
1.4.CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN TÜRLERĐ ......................................35
1.4.1.
Doğrudan Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık...................................35
1.4.2.
Dolaylı Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık .......................................36
1.4.3.
Olumlu Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık .......................................37
1.5. TARĐHSEL SÜREÇ ĐÇERĐSĐNDE KADIN, KADININ ÇALIŞMA HAYATI
ve CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK38
1.5.1. Sanayileşme Öncesi Dönem....................................................39
1.5.2. Sanayileşme Dönemi ve Sonrası ............................................42
1.5.3. Küreselleşme Süreci ve Çalışma Hayatında Kadın.................46
1.6. GÜNÜMÜZDE DÜNYADA CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK ..............50
1.7.GÜNÜMÜZDE TÜRKĐYE’DE CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK............54
1.8.ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN
GÖRÜNÜŞ ŞEKĐLLERĐ.................................................................................56
1.8.1. Đşe Alma ve Yerleştirmede Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık ............58
1.8.2. Kariyer Yönetiminde Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık......................64
1.8.3. Örgütsel Eğitim Olanaklarında Cinsiyete Dayalı
Ayrımcılık............................................................................................70
1.8.4. Ücretler Açısından Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık72
1.8.5. Performans Değerlemede Sürecinde Cinsiyet
Dayalı Ayrımcılık ................................................................................76
1.8.6. Đşyerinde Tutumlarda Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık ....................78
1.8.6.1. Cinsel Taciz.................................................................78
1.8.6.2. Duygusal Yıldırma (mobbing)......................................82
iii
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞA KARŞI
ULUSLAR ARASI HUKUKĐ KAYNAKLAR
2.1.
ULUSLARARASI HUKUKĐ KAYNAKALAR ........................................86
2.1.1. Birleşmiş Milletler......................................................................87
2.1.1.1. Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi .........................87
2.1.1.2. Birleşmiş Milletler Antlaşması .....................................88
2.1.1.3. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklar Sözleşmesi ...................................................................88
2.1.1.4. Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar
Sözleşmesi ..............................................................................89
2.1.1.5. Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)...............90
2.1.2. UÇÖ Sözleşmeleri ....................................................................93
2.1.2.1. 100 Nolu Sözleşme Eşit Değerde Đş Đçin Erkek ve Kadın
Đşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkında Sözleşme...................93
2.1.2.2. 158 Nolu Sözleşme Hizmet Đlişkisine
Đşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında Sözleşme ...........95
2.1.2.3. 111 Nolu Ayrımcılık (Đş ve Meslek) Sözleşmesi ..........95
2.1.2.4. 156 Nolu Aile Sorumluluğu Olan Kadın ve Erkek
Đşçilere Eşit Fırsat ve Muamele Sözleşmesi.............................97
2.1.2.5. 171 Nolu Gece Çalışması Hakkında Sözleşme ..........98
2.1.2.6. 45 Nolu Her Nevi Maden Ocaklarında, Yeraltı Đşlerinde
Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında Sözleşme .....................98
2.1.2.7. 183 Nolu Anneliğin Korunması Sözleşmesi ................99
2.1.2.8. 178 Nolu Kısmi Süreli Çalışma Sözleşmesi ..............100
2.1.2.9. 177 Nolu Evde Çalışma Sözleşmesi .........................100
2.1.3. Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi...........................................101
2.1.4. Avrupa Sosyal Şartı................................................................102
2.1.5. Avrupa Birliği Mevzuatı...........................................................104
iv
2.1.5.1. Roma Antlaşması......................................................105
2.1.5.2. Maastricht ve Amsterdam Antlaşmaları ....................106
2.1.5.3. Çalışanların Temel Sosyal Hakları Avrupa
Topluluğu Şartı.......................................................................107
2.1.5.4. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ..............................107
2.1.5.5. AB Direktifleri ve Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık ............108
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞA KARŞI
ULUSAL HUKUKĐ KAYNAKLAR VE
KORUYUCU ÖNLEMLER, SOSYAL TARAFLARIN KONUYA YAKLAŞIMI
3.1. ULUSAL HUKUKĐ KAYNAKLAR ..........................................................117
3.1.1. 1982 Anayasasındaki Düzenlemeler Açısından .....................117
3.1.2. 4857 Sayılı Đş Kanunu Açısından............................................119
3.1.2.1. Ayrımcılığa Karşı Koruma (Eşit Davranma Đlkesi) .....119
3.1.2.2. Đşin Düzenlenmesinde Koruma .................................122
3.1.2.2.1. Yer ve Su Altında Çalışma Yasağı...................122
3.1.2.2.2. Ağır ve Tehlikeli Đşlerde Çalışma Yasağı .........123
3.1.2.2.3. Gece Çalışması ...............................................125
3.1.2.3. Kıdem Tazminatı Yönünden Koruma ........................127
3.1.2.4. Hamilelik ve Analık Durumunda Koruma...................128
3.1.2.5.Cinsel Taciz Dolayısıyla Koruma ...............................132
3.1.3.Basın Đş Kanunu .....................................................................134
3.2. GENEL ÖNLEMLER ............................................................................135
3.2.1. Ücret Bakımından Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Yasağı ...........135
3.2.2. Çalışma Düzeni Bakımından Ayrımcılık Yasağı .....................138
3.2.3. Đş Đlişkisine Son Verilmesi Bakımından ...................................139
3.3. CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK YASAĞINA AYKIRILIĞIN
YAPTIRIMI ..................................................................................................141
3.3.1. Ayrımcılık Tazminatı ve Diğer Tazminatlar .............................143
3.3.2. Đdari ve Cezai Yaptırımlar .......................................................144
v
3.3.3. Đspat Yükü ..............................................................................145
3.4. SENDĐKALARIN ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE
DAYALI AYRIMCILIĞA KARŞI TUTUMLARI ..............................................146
3.5. ĐNSAN KAYNAKLARI YÖNETĐMLERĐNĐN ÇALIŞMA HAYATINDA
CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESĐNDEKĐ ROLÜ ..............149
SONUÇ .......................................................................................................151
KAYNAKÇA ...............................................................................................153
ÖZET ..........................................................................................................170
ABSTRACT ................................................................................................171
vi
KISALTMALAR
a.g.e.
: Adı Geçen Eser
a.g.m.
: Adı Geçen Makale
AB
: Avrupa Birliği
BM
: Birleşmiş Milletler
BK
: Borçlar Kanunu
CEEP
: European Centre of Enterprises with Public Participation
and of Enterprises of General Interest
ETUC
:
The European Trade Union Confederation (Avrupa Đşçi
Sendikaları Konfederasyonu)
ĐK
: Đş Kanunu
MK
: Medeni Kanunu
KSSGM
: T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü
TBMM
: Türkiye Büyük Millet Meclisi
TÜSĐAD
: Türk Sanayicileri ve Đş Adamları Derneği
UNICE
: Union of Industrial and Employers Confederations of
Europe (Avrupa Sanayi ve Đşverenler Konfederasyonları Birliği)
GĐRĐŞ
Kadınlar tarihin ilk döneminden beri ekonomik faaliyetlerde ve çalışma
hayatında yer almışlardır; fakat bu yer alış erkeklere oranla daha zorlu
süreçlerden geçmiştir. Bu durum hemen her dönem gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde kadınların işgücüne katılım oranlarının erkeklere göre daha
düşük olmasıyla açık şekilde görülmüştür.
Sanayi devrimi ile ortaya çıkan yeni ekonomik üretim sistemi,
işverenlerin en düşük maliyetle en yüksek üretimi hedeflemelerini dolayısıyla
‘’ucuz işgücü’’ kavramını yaratarak kadınların erkeklerle beraber işgücü
piyasalarında yer almaları sürecini başlatmıştır. Böylelikle kapitalizmin olağan
döngüsü içerisinde ücretli kadın işgücü ortaya çıkmıştır. Gebelik, doğum gibi
nedenlerle aralıklı çalışan kadınlara daha az ücret verilmesi, evli kadınların
çocuklarını geçindirmek için para kazanmak zorunda kalmalarının onları
daha kolay ikna edilebilir hale getirmesi, uzun çalışma saatlerine karşı
direnmiyor olmaları işverenin kadın işgücü talebinin nedenlerinden olmuştur.
Đşçi sınıfının çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesi içerisinde
değerlendirilecek olduğunda kadın çalışanların erkeklere göre ağır çalışma
koşulları ve çok daha düşük ücretlerle çalıştırılıyor olmaları günümüzde
gelinen noktadan çok daha geride olsa da bu sorunların tam anlamıyla yok
edildiğini söylemek güçtür.
Đşgücüne katılım oranlarının erkeklere göre daha düşük olması ve
kadın işsizlik oranlarının yüksekliği günümüz modern dünyasında dünya
nüfusunun yarısını oluşturan kadınların hayat alanlarını kısıtlayan, fırsat
eşitliğini yok eden bir sorunsal olarak karşımızda durmaktadır. kadın işgücü
tarihte örnekleri görüldüğü gibi savaş dönemlerinde hızla çalışma hayatına
entegre
edilmekte;
fakat
kriz
dönemlerinde
öncelikli
olarak
işten
çıkarılmaktadır. Bu noktada çalışma hayatında ve diğer yaşam alanlarında
kadını ikincil konuma gerileten ayrımcı uygulama ve davranışlar, ortaya
çıkardığı sonuçlar bakımından oldukça önem taşıyan bir konudur. Böylelikle
2
çalışmamızın temel konusu cinsiyete dayalı ayrımcılığın bir kavram olarak
incelenmesi, tarihsel kökenlerinin ortaya konmaya çalışılması ve hangi
psikolojik ve sosyal kaynaklardan beslendiğinin belirlenmesiyle, çalışma
hayatında ortaya çıkan cinsiyet ayrımı içeren uygulamaların ortaya
konulmasıdır. Çalışmamız hukuksal anlamda sorunun çözümüne yönelik
uluslar arası hukuksal düzenlemeler ışığında ülkemizin yasal düzenlemeler
açısından bulunduğu noktayı tespit etmek ve eksikliklerin ortaya konulmasını
sağlamak amacını da taşımaktadır.
Ayrımcılık, bir bireyin sadece belirli bir gruba aidiyeti dolayısıyla
olumsuz
sayılabilecek
davranışlara
maruz
kalması
olarak
tanımlanabilmektedir1. Bu davranışlar bireyin cinsiyet, dil, din, sahip olduğu
felsefi inanç, deri rengi veya ırkı gibi niteliklerinden kaynaklanabilmektedir.
Karşı karşıya kalınan olumsuz uygulama veya davranışlar ise bireylerin
istihdam, eğitim, sağlık, barınak gibi yaşamsal önem taşıyan toplumsal
kaynaklara
ulaşmasına
engel
olabilmektedir.
Bu
noktada
kadınlar
cinsiyetlerinden dolayı ayrımcı davranışlara maruz kalan en kalabalık grubu
oluşturmaktadırlar.
Çalışma hayatında cinsiyete dayalı ayrımcılık ise işin
yapılmasında herhangi bir etkisi olmadığı halde kadınların çalışma
hayatından dışlanması ve örgütsel güç, tatmin düzeyi ve gelirin erkekler
arasında paylaştırılmasıdır ve böylece cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamaların
en çok yaşandığı alanlardan birini oluşturmaktadır2.
Çalışmamızda öncelikle kavram olarak ayrımcılık, biyolojik ve
toplumsal cinsiyet, cinsiyete dayalı ayrımcılık, çalışma hayatında cinsiyete
dayalı ayrımcılık açıklanmış, cinsiyete dayalı ayrımcılığın kaynakları ve türleri
ortaya konulmuştur. Tarihsel süreçte ataerkil aile yapısının gelişimi ve
toplumsal hayata yerleşerek erkek egemen toplumların temelini yaratması,
1
Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji Sözlüğü Kavramlar Yaklaşımlar, Bağlam Yayıncılık, 2003,Đstanbul,
s.40.
2
Murat Kasımoğlu, Ali Halıcı, Đnsan Kaynaklarına Yönelik Ayrımcılığa Đlişkin Ölçek
Geliştirilmesi, Erciyes Üniversitesi Yayını, 8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi
Bildiriler,25-27 Mayıs 2000, s.374.
3
ekonomik faaliyetlerin değişip dönüşerek cinsiyetçi işbölümüne doğru
evrilmesi ve ilerleyen aşamalarda aile, eğitim, din gibi toplumsal kurumların
cinsiyete dayalı ayrımcılığı içinde barındıran yapılar haline gelmesi
ayrımcılığın kaynaklarını oluşturmaktadır. Ayrımcı davranışların temelinde
yatan önyargı ve kalıpyargılar ise psikolojik kökenli kaynaklardır. Yukarıda da
açıklandığı üzere kadının toplumdaki yerinin şekillenmesinde sanayi devrimi
dönüm noktasını oluşturmaktadır. Bu nedenle sanayi devrimi öncesi ve
sonrasında kadının toplumdaki yerini ortaya koymak konumuz açısından
önem taşımaktadır.
Günümüzde çalışma hayatında işe alma, ücretlendirme, mesleki
eğitim, performans değerlendirme, kariyer ilerlemesi ve iş ilişkisinin sona
ermesi aşamalarında ortaya çıkan ayrımcı davranışlar cinsel ve psikolojik
taciz çalışmamızın ana eksenini oluşturmakta ve var olan ayrımcı
uygulamalar bilimsel bir çerçeve içerisinde değerlendirilmektedir. Eşit
değerde işe eşit ücret kavramı, kadınların kariyer yollarında engel teşkil eden
kadın yönetici sayısının düşüklüğünü açıklayan ‘’cam tavan sendromu’’
ayrıntılı şekilde incelenmektedir.
Çalışmamızın ikinci bölümü hukuksal alanda kadın erkek eşitliğinin
sağlamaya ve cinsiyete dayalı ayrımcılığı önlemeye yönelik düzenlemeleri
uluslar arası anlaşma ve belgeler ışığında değerlendirmektedir. Hem UÇÖ
hem de AB mevzuatı insan hakları çerçevesinde değerlendirilmesi gereken
ayrımcılığın önlenmesi ve kadın erkek fırsat eşitliğinin yaratılması konusunda
önemli düzenlemelere yer vermektedir. Ülkemiz de AB’ne üyelik süreci
içerisinde konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip ederek gerekli değişiklikleri
hukuksal mevzuat anlamında yerine getirmektedir. Bu yönüyle 10.06.2003
tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4857 sayılı Đş
Kanunu 1475 sayılı Đş Kanunu’nda karşılığı olmayan eşit davranma ilkesini
mevzuatımıza
yasaklanmıştır.
dahil
etmiş,
böylelikle
cinsiyete
dayalı
ayrımcılık
4
Hukuksal düzenlemeler çerçevesinde çalışmamızda 4857 sayılı Đş
Kanunundaki cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik ve kadınları çalışma
hayatında karşılaşacakları ayrımcı uygulamalara karşı korumaya yönelik
düzenlemeler incelenmiş, ayrımcılığa karşı koruyucu düzenlemeler, yasaklar
ve yaptırımlar ayrıntılarıyla incelenmiştir. Bu inceleme dahilinde uluslar arası
hukuksal düzenlemelerle uyum göstermeyen ve eksiklik taşıyan noktalar
ortaya konulmuştur. Son olarak kadının geleneksel aile yapısının bir sonucu
olarak ev içi sorumlulukların tümünü ve çocukların bakımını üstlenmesi ve
aynı zamanda çalışma hayatında yer almasının yarattığı handikapların yasal
düzenlemelerin
yanında
sendikalar
ve
günümüz
çalışma
hayatının
vazgeçilmez bir parçası olan insan kaynakları yönetimlerinin de konuyla ilgili
duyarlıklarının
varlığıyla
çözüme
kavuşabileceği
ortaya
konulmuştur.
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
ÇALIŞMA
HAYATINDA
CĐNSĐYETE
DAYALI
AYRIMCILIĞIN
KAYNAKLARI, YAKLAŞIMLARI, TÜRLERĐ, TARĐHĐ TEMELLERĐ VE
UYGULANMA ŞEKĐLLERĐ
1.1.
KAVRAM OLARAK CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK
Cinsiyete dayalı ayrımcılık
bir kavram olarak açıklanmadan önce
konuyla ilgili olarak ayrımcılık kavramının genel olarak tanımlanması ve
ardından biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarının ne ifade
ettiğinin ortaya konulması gerekmektedir.
1.1.1. Ayrımcılık Kavramı
Sözcük
anlamı
olarak
Latince’de
ayırma
anlamına
gelen
‘’
discriminatio’’ sözcüğünden gelmiş olan ayrımcılık terim olarak felsefede
doğruyu yanlıştan ayırma, ekonomide fiyatların ayrımı gibi kullanımlarının
dışında toplum alanına aktarıldığında bazı sosyal kesimlerin deri rengi, isim
farkı, cinsiyet, din gibi nedenlerle ayrımını ifade etmektedir, bu açıdan bir
bireyin sadece belirli bir gruba aidiyeti dolayısıyla olumsuz sayılabilecek
davranışlara maruz kalması olarak tanımlanabilmektedir3. Bireylerin sadece
belli bir gruba aidiyetleri nedeniyle olumsuz muamele ve davranışlara maruz
kalmaları, üyesi sayıldıkları gruptan dolayı toplumsal kaynaklara eşit
ulaşımlarının engellenmesi durumunu ortaya çıkarmaktadır4. Bu toplumsal
kaynaklar istihdam, eğitim, barınak gibi yaşamsal önem taşıyan alanlara
işaret etmekte, bireyler ayrımcılığa uğramaları nedeniyle toplumun diğer
gruplarına üye bireylerden farklı olarak kaynaklara ulaşmada, kamusal
3
Bilgin, a.g.e., s.40.
Erhan Arda, Necla Kılıçgedik, Đsmail Bakan, Barbaros Kemer, Selahattin Bakan, Sosyal Bilimler El
Sözlüğü, Alfa Yayınları, 1. Baskı, 2003, Đstanbul, s.58. , Melinda Jones, Social Psychology of
Prejudice, Pearson Education, , 2002, New Jersey, s.8.
4
6
mallardan yararlanmada sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Böylece bireyler
arası eşitsizliklerin kurulması söz konusu olmaktadır. Daha genel bir ifade
şekliyle ise herhangi bir bireyin önyargılı olduğu birey ya da gruplara karşı
gösterdiği olumsuz davranışlar ayrımcılık olarak nitelendirilebilir5. Önyargının
neden olduğu ayrımcı davranışlar bir sonraki bölümde ayrıntılarıyla
incelenecektir.
Kavram bireysel açıdan ele alınacak olduğunda bir kimseye sahip
olduğu herhangi bir özelliği nedeniyle diğer kimselerden farklı davranışlarda
bulunularak mağdur edilmesi ve bu davranış şeklinin de pozitif ayrımcılık bir
kenara bırakılacak olursa olumsuz anlamda bir farklı davranış şeklinde
gerçekleşerek ayrımcılığı ortaya çıkardığı belirtilmelidir6. Başka bir deyişle
aynı koşullar altında aynı biçimde davranılması gereken iki kişiye farklı
davranışlar gösterilmesi ayrımcılık olarak tanımlanmaktadır7
Özet olarak cinsiyete dayalı ayrımcılığı da içine alan bir kavram olarak
ayrımcılık, insanların cinsiyet, dil, din, renk, ırk ya da etnik köken gibi
nedenlerle farklı muameleye tabi tutularak işe almada, ücret ödemede, okula
kabul edilmede ve diğer kamusal haklardan yararlanmada farklı muameleye
tabi tutulmalarıdır8.
1.1.2. Biyolojik Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramları
Ayrımcılık kavramı açıklandıktan sonra cinsiyete dayalı ayrımcılığın
tüm yönleriyle ortaya konulabilmesi için cinsiyet kavramına da değinmek
yerinde olacaktır. Burada karşımıza 1960’lardan bu yana sıkça tartışılan ve
5
Hacer Harlak, Önyargılar Psiko-Sosyal Bir Đnceleme, Sistem Yayıncılık, Aralık, 2000, Đstanbul,
s.10.
6
Melek Yüksel Onaran,Karşılaştırmalı Hukuk Işığında Türk Đş Hukukunda Kadın Erkek
Eşitliği, 2000, Đstanbul,s.38.
7
Doğan Cüceloğlu, Đnsan Davranışı Psikolojinin Temel Kavramları, Remzi Kitapevi, Đstanbul,
2000, s.543.
8
Ruşen Keleş, Kentbilim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları:474, Seçim Basımevi,
1980, Ankara, s.22.
7
kullanılan bir kavram olarak toplumsal cinsiyet çıkmaktadır. Biyolojik
cinsiyetle toplumsal cinsiyet günümüzde değişen toplumsal, ekonomik ve
siyasal oluşumlar sonucu farklı anlamlar taşımaktadır.
Kadın ve erkeğin biyolojik farklılıklarına işaret eden biyolojik cinsiyet,
bu biyolojik farklılıklar dışında kadın ve erkek olmanın toplumsal anlamlarını
içermektedir. Oysa toplumsal cinsiyet kavramı kadın veya erkek olmaya
toplumun ve kültürün yüklediği anlamları ve beklentileri ifade etmektedir;
ingilizcede toplumsal anlamını da karşılayan ve içeren ‘’gender’’ sözcüğü
kullanılırken türkçede bu anlamı veren ayrı bir sözcük olmadığından
toplumsal cinsiyet ifadesi kullanılmaktadır9.
Toplumsal cinsiyet bir bakıma toplumun bizi tanımlama şeklidir;
yaşanılan zaman, coğrafya ve kültüre göre değişen, farklı cinsiyetlere sahip
insanlardan beklenen sosyal rol, davranış ve fiziksel görünüşün bütünün
ifade etmektedir. Bu yönüyle kavram biyolojik olarak kadın ve erkek olma ile
kadın ve erkek olmanın psikolojik ve sosyokültürel uzantıları arasındaki bir
ayrımı ifade etmektedir10. Bütün toplumlarda doğuştan gelen biyolojik
farklılıklar kültürel olarak yorumlanıp değerlendirilir. Böylece hangi davranış
ve faaliyetlerin kadınlar ve erkekler için uygun olduğuna, bu iki cinsin hangi
kaynaklara, haklara ve güce ne derece sahip olduğuna ya da olması
gerektiğine
ilişkin
toplumsal
beklentiler
geliştirilir11.
Bu
beklentiler
doğrultusunda toplumsal cinsiyet düzeni tüm toplumsal sistemde, örgütsel
düzeyde, çalışma ilişkilerinde işler12. Bu noktadan hareketle toplumun
cinsiyete yüklediği anlamlar ve roller cinsiyete dayalı ayrımcı davranışlara
neden teşkil edebilmektedir.
9
Zehra Dökmen, Toplumsal Cinsiyet, Remzi Kitapevi,1. Baskı, Đstanbul,2010,s. 11.
Harlak, a.g.e. , s.109.
11
Yıldız Ecevit, Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk Đlişkisi Nasıl Kurulabilir, Cumhuriyet Üniversitesi
Tıp Fakültesi Dergisi, C.4, S.25,2003,s.83. , Dökmen, a.g.e.,s.20.
12
Đlkay Savcı, Toplumsal Cinsiyet ve Teknoloji, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi, C.54, S. 1, 1999, s.131.
10
8
Ayrıca Türkçe kullanımına baktığımız zaman yukarıda da açıklandığı
üzere
cinsiyet
kavramı
çoğu
kez
toplumsal
cinsiyet
anlamında
kullanılmaktadır. Çalışmamızın temelini oluşturan cinsiyete dayalı ayrımcılık
kavramı içerisinde de cinsiyet sözcüğü biyolojik cinsiyet kavramının yanı sıra
yukarıda da açıklanan haliyle toplumsal cinsiyet kavramını da içermektedir.
1.1.3. Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Kavramı
Cinsiyete dayalı ayrımcılık bir kişinin bir kadına, cinsiyetine dayalı
olarak bir erkeğe davrandığı ya da davranacağından daha olumsuz ya da
daha az olumlu davranması ve/veya biçimsel olarak eşitlikçi görünen
uygulamaların sonradan kadın üzerinde ayrımcı etkiler yaratması olarak
tanımlanabilir13. Bu tanımdan hareket ederek kadınların yukarıda açıklanan
ayrımcı uygulamalara maruz kalan toplumsal gruplardan birisi olduğunu
söylememiz
yanlış
olmayacaktır.
Erkek
egemen
toplumlarda
kadın
cinsiyetine ilişkin olumsuz tutumların varlığı ve bu tutumların davranışlarla
yaşama ayrımcılık olarak yansıması ile kadının sosyal, kültürel,politik ve
ekonomik alanlarda erkeğe göre düşük konumlarda tutulması cinsiyete dayalı
ayrımcılık olarak ifade edilmelidir14.
Dünya nüfusunun yaklaşık olarak yarısını oluşturan bu toplumsal grup
görüldüğü üzere sayısal olarak azımsanmayacak niteliktedir. Buna rağmen
kadın nüfusunun tarihin hemen her döneminde toplumsal kaynaklara
ulaşmada zorluklarla karşılaşması konunun önemini ortaya koymaktadır.
Cinsiyete dayanan ayrımcı davranışlar temel yaşamsal hakların kullanılması
ve ihtiyaçların karşılanmasında, kamusal haklardan yararlanmada dolayısıyla
eğitim, sağlık, siyaset ve çalışma hayatı, ekonomik katılım ve fırsatlardan
13
Kadın ve Çalışma Yaşamı,Türkiye Harb-iş Sendikası, http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=116,
s.1.
14
Nuray Sakallı- Uğurlu, Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Örneği; Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması,
Türk Psikoloji Dergisi, C. 17, S.49, Haziran,2002,s.48.
9
yararlanma
gibi hemen her alanda karşımıza çıkabilmektedir15. Ayrıca
cinsiyete dayalı ayrımcığın toplumların gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak
farklı görünümler sergilese de küresel bir nitelik taşıdığı bilinen bir gerçektir16.
Çalışma hayatında ayrımcılık, Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ)
(ILO:International Labour Organization ) tarafından hazırlanan 1958 tarihli
ILO Ayrımcılık (Đş ve Meslek) Sözleşmesinde şöyle tanımlanmaktadır: “Irk,
renk, cinsiyet, din, siyasal inanç, ulusal veya sosyal menşe bakımından
yapılan iş veya meslek edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi
olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık
gözetme, ayrı veya üstün tutma, ilgili üye, memleketin, varsa temsilci, işçi ve
işveren teşekkülleri ve diğer ilgili makamlarla istişare etmek suretiyle tespit
edeceği, meslek veya iş edinmede veya edilen iş veya meslekte tabi
olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan bütün diğer
ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün tutma” olarak tanımlanmaktadır17.
Çalışma hayatında cinsiyete dayalı ayrımcılık ise işin yapılmasında
herhangi bir etkisi olmadığı halde kadınların çalışma yaşamından dışlanması
ve örgütsel güç, tatmin düzeyi ve gelirin erkekler arasında paylaştırılması
olarak tanımlanabilmekte ve böylece cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamaların
en çok yaşandığı alanlardan birini oluşturmaktadır18.
Çalışma hayatında ortaya çıkan ayrımcı uygulamalar kadınların iş
yaşamına girmesinde, meslek seçiminde, ücretlendirilmesinde, kariyer
yönetiminde, performans değerleme sürecinde, işyerinde karşı karşıya
kaldığı olumsuz tutum ve davranışlarda ve iş ilişkisinin sona erme sürecinde
ortaya çıkabilmektedir. Görüldüğü gibi bu uygulamalar çalışma ilişkileri, iş ve
15
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorular, Öncelikler ve Çözüm Önerileri, TÜSĐAD
Yayını, Temmuz,2008, Đstanbul,s.116.
16
Gaye Burcu Yıldız, Đşverenin Eşit Đşlem Yapma Borcu,Yetkin Yayınları, 2008, Ankara,s.88.
17
111 Sayılı ILO Ayrımcılık (Đş ve Meslek) Sözleşmesi Madde 1,Tankut Centel, Türkiye’nin
Onayladığı ILO Sözleşmeleri, Mess Yayını, Đstanbul, 1999, s.281.
18
Kasımoğlu Halıcı, s a.g.m.,.374.
10
meslek düzeyinde işlemektedir19. Bu yönüyle psikolojik, ekonomik ve sosyal
açıdan önemli sorunlara neden olmaktadır.
1.2.
CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN KAYNAKLARI
Çalışma hayatında kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcı davranışlar
tüm boyutlarıyla incelenmeden önce bu ayrımcı davranışların kaynaklarının
ortaya konulması yerinde olacaktır. Cinsiyete dayalı ayrımcılık sosyal ve bu
kaynaklardan beslenerek ortaya çıkan psikolojik kökenli davranışlara bağlı
olarak ortaya çıkabilmektedir. Öncelikli olarak sosyal kökenli kaynaklar
dahilinde ataerkil toplum yapısı, cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumsal
kurumların cinsiyete dayalı ayrımcılığa nasıl kaynak teşkil ettiği açıklanmaya
çalışılacaktır.
1.2.1. Sosyal Kökenli Kaynaklar
Toplumsal cinsiyet toplumsal hayatı diğer alanlarıyla bağlantı içinde
olan bir kavram olarak bir nesne değil daha çok bir süreç olma eğilimindedir;
dolayısıyla katı bir biçimde toplumsaldır, toplumsal kurumlardan ve toplumsal
normlardan doğmuş bir fenomendir20. Bu yönüyle içinde yaşadığımız
toplumda var olan cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamalar o toplumun temel
katmanlarını oluşturan kurumların barındırdığı inanış, ritüel ve çeşitli
uygulamalardan doğmakta ya da yeniden üretilmektedir.
Ataerkil yapı içerisinde bu yeniden üretilmeye örnek olarak cinsiyetçi
iş bölümünü işaret edebiliriz. Aşağıda ayrıntılarıyla açıklanacağı üzere
toplumsal kurumlar bütün bu süreçte bizlere döngüsel bir pratik sunarlar.
Parçası olduğumuz ailenin, benimsediğimiz dine bağlı olarak yapmamız
gereken ya da yapmamamız gereken eylemlerin, toplumsallaşma sürecinin
19
20
Savcı, a.g.m., s.130.
R. W. Connell, Toplumsal Cinsiyet ve Đktidar, Ayrıntı Yayınları, Mart,Đstanbul, 1998,s.191.
11
önemli parçalarından olan eğitim sisteminin, günlük yaşantımızı sürdürürken
farkında olmadan bilinç altımıza yerleşen imgelerin oluşmasında oldukça
etkili olan televizyon programları, reklamlar, gazete haberleri gibi kitle iletişim
araçlarının tüm bu süreçte payının çok büyük olduğu yadsınamaz bir
gerçektir.
1.2.1.1.
Ataerkil Yapı
Bir toplumda var olan ataerkil yapılanma erkeklerin iktidar ilişkileri
doğrultusunda toplumsal ortamı örgütledikleri ve ürettikleri bir süreci ifade
etmektedir; dolayısıyla erkeklerin ortaya koydukları bu iktidar ilişkileri
bağlamında kadınların bu süreçten nasıl etkilendikleri ve hangi noktada Bu
yapının ayrımcı davranışlara yol açtığı ve onları meşrulaştırdığı önem
taşımaktadır21.
Ataerkil yapı erkeğin koşulsuz egemenliğine ve iktidarı elinde
bulundurmasına karşılık gelmektedir22. Tarihin ilk dönemlerinde avcı toplayıcı
toplumlarda var olan anaerkil toplum yapısının çeşitli nedenlerle değişmesi
ve aile, miras, mülkiyet ilişkilerini yeniden düzenleyerek kendi kurallarını
oluşturan ataerkil yapının tarihsel başlangıcı bir anlamda erkeğin doğanın ve
kadının üzerinde tahakküm kurma sürecini de başlatmıştır23.
Tarım ve hayvancılığın gelişmesiyle yeni ve daha fazla işgücüne
ihtiyaç duyulması yer edinme savaşlarında esir alınarak öldürülen erkeklerin
artık köle olarak kullanılması sürecini başlatmıştır, özel mülkiyet anlayışının
hızla geliştiği bu dönemde mülkiyeti ve köleleri ellerinde bulunduran erkelerin
durumu eskiye göre önem kazanmış, miras konusu ortaya çıkmış mülkiyeti
21
Hasan Şankır, Eril Tahakküm ve Üstün Erillik Olgusunun Plâstik Sanatlar Alanında
Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Oluşumuna Etkileri Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme,
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/hasan_sankir_2_1010.pdf, s.3.
22
Max Weber, Sosyolojinin Temel Kavramları, Bakış Yayınları, 6. Baskı, Nisan,2007,
Đstanbul,s.45.
23
John
Zerzan,
Ataerkillik,
Uygarlık
ve
Toplumsal
Cinsiyetin
Kökenleri,
http://yabanil.net/ataerkillik-uygarlik-ve-toplumsal-cinsiyetin-kokenleri/ ,s.1.
12
elinde bulunduran erkeklerin varlıklarını kendi çocuklarına bırakma istekleri
ile yavaş yavaş yeni bir aile düzeni ve toplumsal yapıya geçiş başlamıştır. Bu
şekilde anaerkil aile yapısında ataerkil yapıya geçilmiştir. Evde söz sahibi
olan ve soyun ondan devam ettiği baba toplumsal anlamda güçlenirken,
kadın hiyerarşik olarak gerilemiştir. Bu yapı anaerkil aile düzeninden tek eşli
evliliğe giden süreçte kölelik düzeni, feodal yapı aşamalarını geçmiş bugün ki
şeklini almıştır24. Bu döneminin başlangıcının yazılı döneme geçişle aynı
zamana tekabül etmesi ataerkil yapının kurallarını daha kolay ve daha köklü
bir biçimde koymasını da sağlamıştır. Diğer taraftan yakın tarihte hala
anaerkil toplum yapısına bağlı olarak yaşayan topluluklar bulunmaktadır.
1990’lı yıllarda bu topluluklardan birini inceleyen Bronislaw Malinowski
Trobriand yerlilerinin toplumsal yaşamlarını inceleyerek soyun, akrabalık ve
miras
ilişkilerinin
koymaktadır25.
anaya
göre
Trobriandlılarda
şekillendiği
akrabalık
toplum
düzeni
ana
yapısını
ortaya
soyu
üzerine
kurulmuştur, bu yüzden mal-mülk, kabile reisliği, herşey ana soyundan
aktarılmaktadır ve evlilik kurallara bağlanmıştır; evlenmelerin kabile içinden
ve çapraz kuzenlerle olması gerekmektedir, çapraz kuzen, dayı kızı ya da
oğlu, hala kızı ya da oğludur. Bu topluluklarda bir erkeğin birçok kadınla
evlenmesi doğaldır. Kadınlar çocukları ile birlikte erkeklerden ayrı evlerde
yaşamaktadırlar. Bütün bunların sonucunda bu topluluklardaki üremeyi
yalnızca annenin sağladığına olan inanç, kadının ailedeki konumu ve
ekonomik yaşama önemli katkısı kadının toplumsal yaşamda önemli bir rol
oynamasını beraberinde getirmektedir ve bu topluluklarda kadının rolü hiçbir
biçimde aşağı ya da önemsiz olamamaktadır26.
Değişen ekonomik yapıyla beraber cinsiyetçi iş bölümünün de
temellerinin atıldığı bu dönemde kadın ev içinde konumlanmış, erkekler ise
ekonomik
24
gelişmeleri
yönlendirmişlerdir.
Erkeklerin
kamusal
alanla
Frederic Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Çev:Kenan Somer, Sol Yayınları,
Ankara, 1990,s.52.
25
Bronislaw Malinowski, Đlkel Toplumlarda Cinsellik ve Baskı, Kabalcı Yayınları, Đstanbul, 1989,
s.186.
26
Bronislaw Malinowski, Vahşilerin Cinsel Yaşamı, Kabalcı Yayınları, Đstanbul, 1992, s.39.
13
özdeşleştirilmesi kadınların ise özel alana hapsedilmesi süreci toplumsal
yapıdaki bu dönüşümle açıklanabilmektedir. Erkeklerin kendi aralarında
kurdukları mekanizmalar zamanla üretim süreçlerini ellerinde bulundurmak,
devamlılığını sağlamak ve kontrol altında tutmak üzerine olmuştur27.
Dolayısıyla toplumun tüm önemli kurumlarında iktidarı ellerinde bulunduran
erkekler bugün kadınlara karşı ayrımcı davranışlara kaynak gösterilecek bir
toplumsal yapıda bu tür davranış, norm ve inanışları yeniden üretme
sürecinde de temel yapılanmayı gerçekleştirmişlerdir.
1.2.1.2.
Cinsiyete Dayalı Đşbölümü
Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü kadın ve erkeklerin yapacakları
ya da yapabilecekleri işleri ifade etmektedir. Bu işbölümü tıpkı toplumsal
cinsiyet kavramı gibi biyolojik farklılıklar çoğu kez nedenmiş gibi gösterilse de
temelini toplumun işleyiş biçiminden, var olan ataerkil yapı içerisindeki
gerekliliklerden alarak yeniden ve yeniden üretilmekte yalnızca işleri kadın ve
erkekler için sınıflandırmakla kalmayıp iş tasarımları da sunmaktadır 28.
Toplumun işbölümüyle bir bütün haline gelmesi gibi, ailede yüzyıllardır
cinsiyetçi iş bölümüyle bir bütün haline getirilmiş ve kendisinden beklenen
işlevi yerine getirmesi bu yolla sağlanmıştır29.
Tarımsal üretime geçilmesiyle birlikte tarım alanlarını genişletmek için
savaşan erkekler toplumsal ilişkileri kontrol edici duruma gelirken, kadınlar
doğurganlık sebebiyle çocuk bakımına ilişkin görevleri üstlenmişlerdir, bu
durum kadının doğası gereği ev işlerine yatkın olduğu görüşünü ortaya
çıkarmış ve cinsiyete dayalı iş bölümü yüzyıllarca biçim değiştirerek varlığını
27
Çağdaş
Dermen,
Erkeklik,Ataerkillik
ve
www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/.../erkeklik_ataerklik.pdf ,s.2.
28
Connell, a.g.e., 148.
29
Dermen, a.g.m., s.17.
Đktidar
Đlişkileri,
14
sürdürmüştür30. Günümüzde çalışma hayatında yer almaları her açıdan
kaçınılmaz olan kadınlar bu iş bölümünü hem evdeki sorumluluğun yalnızca
kendilerine yüklenmesiyle hem de iş yaşamında kadın işi erkek işi şeklindeki
ayrımcı bir sınıflama zihniyetiyle yaşamaya devam etmektedirler. Kız ve
erkek çocuklara bu temelde oluşmuş kalıpyargılara göre farklı görevler
verilmesi süreci ileri aşamalarda kadın ve erkeklerden yapmaları beklenen
işleri de etkilemektedir. Giderek bu iş bölümü, yeteneklerin toplumsal
cinsiyete göre taksim edilmesine yol açmaktadır. Erkekler ve kadınlar, kız ve
erkek çocuklar, yalnızca kendi toplumsal cinsiyetlerine uygun olduğu
varsayılan becerileri öğrenip bu konularda uzmanlaşmaktadırlar. Böylece
kadın ve erkeklerde, kız ve erkek çocuklarda farklı beceri ve yetenekler
yaratılmakta,
sonra
bunlar
birine
ya
da
diğerine
(kadın–erkek)
atfedilmektedir31.
Basit bir tanımlamayla belirli iş tiplerinin belirli insan kategorilerine
bölüştürülmesi anlamını gelen cinsiyete dayanan bir iş bölümü bu
bölüştürmenin daha sonraki aşaması olan toplumsal bir kurala dönüşerek
belli işler içinde kısıtlama getiren yapıyı önleyememektedir32. Geleneksel
işbölümü
varlığını
güçlü
kültürel
destekleyicilerle
sağlamlaştırmıştır.
Dolayısıyla cinsiyete dayalı rol dağılımı olgusu toplumsal, kültürel ve dinsel
öğelere bağlı olarak yer yer iyice belirginleşmiştir33.Günlük yaşamda son
derece
basit ve
uygulamalarla
olağan
karşı
görünen
karşıya
birçok
kalmaları
ayrıntı
sonucunu
kadınların
ayrımcı
doğurmaya
neden
olmaktadır.
30
Şengül Atlan Arslan, Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik, T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü,Aralık, 2000,Ankara, , s.2.
31
Özlem Çelik, Ataerkil Sistem Bağlamında Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin
Benimsenmesi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,Ankara,2008,s.133.
32
Connell, a.g.e., s.141.
33
Popüler Kültür Ürünlerinde Kadın Đstihdamını Etkileyebilecek Ögeler, T.C. Başbakanlık
Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Nisan, 2000, Ankara, s.25.
15
1.2.1.3.
Toplumsal Kurumlar
Ataerkil toplum yapısı içerisinde erkeğin kesin olarak iktidarı elinde
bulundurması ve cinsiyetçi geleneksel iş bölümünün varlığını sürdürmesi
noktasında toplumun yapı taşlarını oluşturan kurumların işlevi incelenmeye
değerdir. Kadınların erkelerle eşit haklara sahip olarak çalışma yaşamında
varlık göstermeleri ancak bu kurumsal yapılardaki anlayışın ve ayrımcı
uygulamaları yeniden üreten süreçlerin yok edilmesiyle mümkün olacaktır.
1.2.1.3.1. Aile
Aileden ‘’toplumun temeli’’ olarak söz edilir, sosyolojik açıdan
bakıldığında ise toplumsal kurumların en basiti, ayrıntılı yapıların yapıtaşı
olarak görülür34. Toplumsallaşma sürecinin ilk basamağı olması dolayısıyla
biyolojik cinsiyetten sonra toplumsal cinsiyet ayrımının fark edildiği ve
böylelikle kadın ve erkeklere ilişkin kalıpyargıların ve önyargıların geliştirildiği
kurumdur.
Tarihsel süreçte incelendiğinde yukarıda açıklandığı üzere avcı toplayı
toplumdan tarım devrimiyle birlikte yerleşik düzene geçilmesi, ekonomik
gelişmelerin yaşanması, özel mülkiyet ilişkisinin ortaya çıkması zamanla
ataerkil aile yapısına geçiş yaşanmasını yol açmıştır. Böylelikle bir arada
yaşayan geniş ailelerde iktidar sahibi erkekler olmuştur. Günümüz çekirdek
aile yapısı teknolojik ve ekonomik değişimle birçok noktada farklılıklar
gösterse de cinsiyetçi geleneksel iş bölümünün modern aile yapısı içinde
hala devam ettiği ve yeniden üretildiği bilinen bir gerçektir. Çağdaş şehir
ailelerinin belirli iş tiplerini ev içi, ücretsiz ve genellikle kadınlara ait;öbür işleri
de kamusal, ücretli ve genellikle erkeklere ait olarak tanımlayan bir işbölümü
tarafından kurulduğu da bilinmektedir35.
34
35
Connell, a.g.e., s.167.
Connell, a.g.e., s.169.
16
1.2.1.3.2. Din
Dinsel inanışların özellikle tek tanrılı dinlerin inanç sistemleri içinde
toplumsal hayat düzenleyen ve toplumsal hayata ilişkin hemen her konuda
düzenlemeler
getiren
işlevleri
olması
kadınların
toplumsal
hayatta
konumlandırılışlarını da etkilemelerine yol açmaktadır. Mülkiyet ve miras,
evlilik ve aile içinde kadının yerini belirleyen dini kurallar var oldukları
zamandan beri en az hukuk kuraları kadar etkili olmuşlardır.
Örneğin orta çağ Avrupa’sında Hristiyanlık inancı ataerkil toplum
yapısının kök salmasına yardımcı olmuş ve kilisenin kadınları kocalarına itaat
etmelerini salık veren, boşanmayı yasaklayan uygulamaları kadınların
toplumsal yaşamdan dışlanmalarına yol açmıştır.
1.2.1.3.3.
Eğitim Sistemi
Cinsiyete dayalı ayrımcılık ve eğitim sistemi arasındaki ilişki iki yönlü
açıklanabilir.
Bilindiği
gibi
eğitim
kadınların
ayrımcı
uygulamalarla
karşılaştıkları en önemli alanlardan birisidir. Ülkemizde ve gelişmiş ülkelerde
eğitim hakkına ulaşmanın tarihçesine bakıldığında erkeklerin eğitime
ulaşmalarından çok daha zorlu bir süreç söz konusu olmuştur. Günümüzde
de özellikle kırsal kesimlerde okula gidemeyen kız çocuklarının sayısı
oldukça fazladır. Eğitime erişim ve süreklilikte var olan toplumsal cinsiyet
eşitsizlikleri okur yazarlık oranı,okullaşma oranı yüksek öğretimde kadınların
belli düzeyde ve alanlarda sınırlı katılımları oldukça önemli sorunlardır. Bu
konu her açıdan oldukça önemli ve ayrı bir tartışma alanı olan bir konudur.
Cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamaların kaynağı olması bakımından ise
eğitim sistemi cinsiyetçi işbölümüne dair
kalıpyargı ve önyargıların
yerleştirildiği ve yeniden üretildiği bir kurum, bir yapı olarak ortaya
çıkmaktadır. Başka bir açıdan baktığımızda ise ayrımcı uygulamaları ortadan
kaldırmak kamusal alanda kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olmasını
17
sağlamak
için
gerekli
bilinci
oluşturmak
eğitim
sistemiyle
doğru
yönlendirmelerin yapılması ile mümkün olabilecektir. Eğitim sisteminin kadın
ve erkeklere ilişkin kalıplaşmış imajlarını yaymayan bir sosyal ortam
yaratması oldukça önem taşımaktadır.
Öncelikli olarak eğitim kaynaklarının ve materyallerinin cinsiyetçi kalıp
yargılardan uzaklaştırılması gerekmektedir. Yine müfredatın cinsiyetçi
öğelerden ayıklanması geleneksel kadın ve erkek rollerinin pekiştirilmesinin
önlenmesini sağlayacaktır36.
Sosyalleşme sürecinde etkili olan normlar okul ve kitle iletişim araçları
yoluyla da çocuklara aktarılmaktadır; bu bağlamda ders kitaplarında kız erkek
resimlerinin sayıları, sınıf yükseldikçe resimlerde bir azalma olup olmadığı,
metin başlıklarının ne kadarının cinsiyetle ilişkili olduğu, temel karakterleri
kimlerin oluşturduğu, erkeklere önerilen işlerle kadınlara önerilen işler
arasında ne gibi farklılıklar olduğu, erkekler ve kadınların hangi mekanlarda
gösterildiği önem taşımaktadır37. Kadınlar için tanımlanan mesleklerin sınırlı
olması, kadınların ev içi mekanlarda anne ve eş rolüyle sınırlandırılmış bir
biçimde tanıtılması ve tüm mekanlarda erkek temsilinin fazla olması
erkeklerin toplumsal yaşamda etkin kadınların ise edilgen bir yapıya
bürünmesinde destekleyici rol oynamaktadır. Bu durumun cumhuriyetin ilk
yıllarında böyle
olmadığı ders kitaplarında kız çocuklarının fen bilimi
deneyleri yaparken resmedildiği, okulda eğitim gören öğrenciler olarak
yansıtıldığı bilinmektedir38. Daha sonraki dönemlerde ise yavaş yavaş türk
kadının toplumda her alanda hak ve özgürlüklerine sahip olma hedefinden
uzaklaşılması, ders kitaplarında anne rolünün mutfakta yemek pişiren kadın
rolüyle özdeşleştirilmesi şeklinde kendini göstermiştir39.
36
Eğitim Materyallerinde Cinsiyetçi Ögeler, T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü,Mayıs, Ankara, 2001,s.5.
37
Arslan, a.g.e., s.85.
38
Firdevs Gümüşoğlu, Cumhuriyet Döneminin Ders Kitaplarında Cinsiyet Rolleri 1928-1998, 75
Yılda Kadınlar ve Erkekler,Tarih Vakfı Matbaası, Ekim,1998 Đstanbul, s. 101-128.
39
Gümüşoğlu, a.g.e., s.123.
18
Konuyla ilgili Şengül Atlan Arslan’nın yaptığı bir araştırmada ders
kitaplarındaki metinler ve ikinci aşamada yine ders kitaplarındaki görsel
materyaller
değerlendirmeye
alınmıştır.
Sonuçlara
bakıldığında
ders
kitaplarındaki temel karakterlerin %82.9’nun erkek olduğu, ders kitaplarındaki
metinlerde toplam 44 meslekten 42’sinin erkeklere uygun görüldüğü,
kadınların yalnızca %6.4 oranında dış mekanlarda gösterildiği sonucuna
ulaşılmıştır40.
1.2.1.3.4.
Kitle Đletişim Araçları
Gelişen teknolojiyle birlikte yaşamımıza giren kitle iletişim
araçları tutum ve davranışların oluşması ve üretilmesi sürecinde etkili
olduğundan dolayı cinsiyetçi bakış açısı kazanılmasında yani cinsiyete dayalı
kalıpyargı ve önyargıların kazanılması ve üretilmesi sürecinde son derece
etkili olmakta ve bu davranışlara önemli bir kaynak teşkil etmektedir41.
Televizyon
programlarının,
kitaplarının,
karikatürlerin
reklamların,
konuyla
gazete
ilgili
haberlerinin,
yaklaşımları
çocuk
yönlendirici
olabilmektedir. Bu durum sosyal öğrenme kuramında gözlenen davranışların
öğrenilmesi ya da taklit edilmesiyle, model alınmasıyla açıklanabilir; diğer
taraftan kitle iletişim araçlarının kadın ve erkeği, kız ve erkek çocuğu
resmediş şekli çocuklarda, gençlerde ve hatta yetişkinlerde standart olarak
kabul edilebilmekte, toplumsal hayatta nelerin normal ve istenir olduğuna dair
referanslar geliştirmede kullanılabilmektedir42.
Kitle iletişim araçlarının en etkilisi olarak gösterebileceğimiz televizyon
programları ve haber bültenlerinin ayrımcı davranışlara kadınları yok sayarak
ya da sınırlı bir biçimde yer vererek veya olumsuzların konusu yaparak
40
Arslan, a.g.e., s.55.
Olcay Đmamoğlu, Yeşim Yasak-Gültekin, Gazatelerde Kadının ve Erkeğin Temsil Edilişi, Türk
Psikoloji Dergisi, Haziran, 1993,C.8, S.29, s.23.
42
Dökmen, a.g.e., s.133.
41
19
neden olduğu bilinmektedir43. Diğer yandan kadınlar kaynak olarak
kullanıldıkları haberlerin çoğunda kamusal bir tartışmanın bir parçası, tarafı
değillerdir; daha çok tartışmanın bir tarafını destekleyecek kanıt olarak
yansıtılmaktadır44.Televizyon programlarında kadınların erkeklere oranla
daha az görünmesi ya da cinsel obje olarak sunulması, gazete haberlerinde
de genellikle vücutlarıyla tasvir edilen fotoğraf karelerinde yer almaları
durumu söz konusu olmaktadır45. Zaman içerisinde medya sektöründe kadın
çalışanların
artması
cinsiyete
dayalı
ayrımcılığın
yok
olmasını
46
sağlayamamıştır .
Gazetelerin çeşitli bölümlerinin resim, dil ve metin içeriklerinde kadının
nasıl sunulduğunu inceleyen araştırmalar göstermiştir ki, kadın özellikle iş
yaşamı ve spor sayfaları ile baş sayfalarda çok az yer almaktadır, ayrıca
erkekler meslekleriyle ya da spor etkinlikleriyle ilgili olarak haberlere konu
olurken, zaten çok az temsil edilen kadınlar ev işleriyle ilgili alanlarda ya da
cinsel obje olarak sunulmaktadır47.
Reklamların cinsiyetçi kalıpyargıları yansıtma ve üretme süreci
zamana ve kültüre göre değişirken, kadınların reklamlarda daha az
gösterilmesi ve ikincil rollerde sunulması yani daha çok tüketici, ev ortamında
bulunan şeklinde tasvir etmesi söz konusudur; fakat araştırmalar eşitlikçi
reklamların sayılarında artış olduğunu da ortaya koymaktadır48. Reklamlarda
kadınların gerçeklikten uzak sanal bir dünya içinde yansıtılması yani gerçek
ile medyada tanıtılan kadın portresinin birbirinden farklı olması durumu da
söz konusudur49. Konuyla ilgili araştırmalar günümüzde durumun daha
eşitlikçi bir yapıya dönüşmeye başladığının sinyallerini verseler de bu sürecin
43
Sevilay Çelenk, Ayrımcılık ve Medya, www.nuveforum.net/.../54456d1291278826-sevilay-celenkayrimcilik-medya-pdf, s.9.,
44
Yasemin Đnceoğlu, Medyada Kadın Đmajı, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma 1. Cilt,
Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1. Baskı, Ağustos, 2004, Đstanbul, s.11-29.
45
Hogg., a.g.e.,s.385, Dökmen, a.g.e., s.135.
46
Popüler Kültür Ürünlerinde Kadın Đstihdamını Etkileyebilecek Ögeler, s.38.
47
Đmamoğlu, Gültekin, a.g.m.,s.23.
48
Dökmen, a.g.e., s.136.
49
Đnceoğlu, a.g.e., s.12.
20
yavaş olması cinsiyet rollerindeki değişiminde yavaş yaşanmasına neden
olmaktadır50.
1.2.2. Psikolojik Kökenli Kaynaklar
Psikolojik kökenli kaynaklar dahilinde kalıpyargı, önyargı ve yetersizlik
hissi kavramları açıklanmaya çalışılacaktır.
1.2.2.1.
Cinsiyete Dayalı Kalıpyargılar
Cinsiyet kalıpyargıları (stereotipler) her birimizin cinsler konusunda
sahip olduğumuz genel, yaygın ve kalıcı imgelerdir51. Đngilizce karşılığı
stereotip olan kalıpyargı sözcüğü latincede stereos (katı) ve typos (tip, nitelik)
sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur ve ilk kez Lippman tarafından
kafamızdaki imgelere işaret etmek üzere kullanılmıştır52.
Toplum, içinde barındırdığı gruplarla ilgili olarak bir takım özellikler
belirlemekte ve bu şekilde belirlediği özellikleri belleğinden silmede oldukça
yavaş hareket etmektedir53. Bu özelliklerin oluşturulmasında şüphesiz birçok
etken vardır, bunlar sosyal psikoloji alanında araştırma konusu olagelmiştir.
Kadın ve erkekler hakkında oluşmuş olan kalıpyargılar ayrımcı davranışlara
zemin hazırlaması bakımından önem taşımaktadır. Diğer insanları içine
yerleştirdiğimiz basitleştirilmiş betimsel kategorileri oluşturan bu tip yargıların
hedefinde yaş, cinsiyet, azınlık grupları, meslek grupları ve milliyetler yer
almaktadır54. Gruplara bu şekilde özellikler yüklemek onları bu özelliklere
göre tanımlamak sosyal kategorizasyon sürecinin bir parçasıdır. Đnsanlar
50
Đmamoğlu, Gültekin, a.g.m.,s.30.
Kılıçgedik, Bakan, Kemer, Selahattin Bakan, a.g.e., s.58.
52
Dökmen, a.g.e., s.96, Harlak, a.g.e., s.42.
53
Dökmen, a.g.e., s.95.
54
Olcay Sürgevil, Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel Oluşturan Sosyo
Psikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.
11, S. 20, Aralık,2008, s.117.
51
21
böylece yaşadıkları karmaşık çevrede yoğun olarak işlevde bulunabilmek için
o çevreyi gruplara ayırır ve basitleştirilmiş resimlerini zihinlerinde taşırlar55.
Böylelikle bireysel farklılıkları göz ardı ederek o grubun üyeleri hakkında aynı
düşüncelere sahip olmamızı sağlarlar. Tanımlanan özellikler negatif ya da
pozitif olabilmektedir; fakat bir gruba atfedilen özellikler negatif olduğunda
önyargılı ve ayrımcı davranışlara kaynak teşkil eden bir durum ortaya
çıkmaktadır56.
Kalıpyargılar,
içinde
sosyalleştiğimiz
kültürden
edinilmektedir;
dolayısıyla gruplar arasındaki farklılıkları bazı gerçek kültürel ve sosyo
ekonomik farklılıklara dayanarak ortaya koyarken diğer yandan gruplar ile
bazı özelliklerin birlikte görünme ilişkisine dair bilişsel yanlılıklar ve bunun
sonucu olarak yanlışlar yaratmaktadırlar57. Bu ikilem kategorilendirme
sürecinin kişinin kendi grubu ve diğer gruplar hakkında edindiği bilgileri
düzenlerken
aynılaştırma,
genel
bir
kalıba
sokma
işlevinden
kaynaklanmaktadır. Đnsanların çeşitli uyaranların bulunduğu karmaşık bir
sosyal ortamda yaşarken dünyayı ve içinde yaşadıkları çevreyi daha iyi
anlayabilmek ve üzerinde düşünerek öngörülerde bulunabilmek istemeleri
son derece doğaldır. Bu şekilde her uyaranın ayrı ayrı değil, sınıflama ya da
gruplamaya tabi tutarak değerlendirme, tepkilerini bu duruma göre
oluşturarak sınıflandırma süreci kategorilendirme olarak adlandırılmaktadır ve
Allport’a göre içinde fikir ve duygu yanı olan, gündelik uyumumuzu yol
gösterecek sınıflar oluşturan, nesneleri daha kolay tanımamızı sağlayacak ve
onları mümkün olduğunca bir sınıfın içinde eritecek, az ya da çok rasyonel
olan sınıflama ve gruplar ortaya çıkacaktır58.
Kalıpyargılar söz konusu olduğunda ise belli bir grubun üyelerine belli
olumlu ya da olumsuz özellikler diğer grupların üyelerine ise farklı olumlu ya
da olumsuz özellikler yüklenecektir. Dolayısıyla psikolojik yönden bir sınıfın
55
Harlak, a.g.e., s.42.
Stephen L. Franzoi, Social Phsychology, 3. Edition, Mc Graw Hill, 2003, s.236.
57
Dökmen, a.g.e., s.95.
58
Harlak, a.g.e., s.50.
56
22
içindeki farklılıkların en aza indirilmesi durumu ortaya çıkacaktır59. Konu
kadın ve erkekler açısından düşünüldüğünde sıkça duyduğumuz ‘’bütün
erkekler aynıdır’’ ya da ‘’bütün kadınlar birbirlerine benzer ‘’gibi ifadeler aynı
grubun üyelerine aynı özelliklerin atfedilmesi şeklinde ifade bulabilecektir60.
Yukarıda açıklanan süreçten geçerek oluşan kalıpyargıların çeşitli işlevleri ve
ortaya çıkardığı birtakım sonuçları vardır. Herşeyden önce kalıpyargılar
gruplar arası farklılıkları ortaya koyup onları pekiştirirken, içinde bulunulan
grubun ciddiyetini güçlendirir. Bireysel açıdan baktığımızda ise bireylere tam
farklılaştırılmış ve odaklandırılmış bir dünya sunar. Kendilerini olumlu şekilde
değerlendirmelerini, bireysel kendilik değerlerini artırmayı ya da olumlu
sosyal kimlik oluşturmayı sağlamaya yararlar61. Fakat objektif ve dengeli bir
şekilde değerlendirmeyi engelleyen kör noktalar olarak değerlendirilmeleri de
konumuz açısından bakıldığında yanlış olmayacaktır.
Toplumsal sonuçlarına bakıldığında karmaşık sosyal ya da sosyal
olmayan olayları anlamada kolaylık sağlarken, belli bir gruba karşı planlı bazı
eylemleri meşrulaştırmak için belli kalıpyargıların o grupla birleştirilmesi ve
sosyal farklılaştırmaya neden olmaktadır62. Bu şekilde olumsuz tutumları
haklı çıkartmak için belli gruplarla ilgili oluşturulmuş olumsuz kalıpyargılar
destekleyici, neden gösterici olarak kullanılabilmektedir.
Kalıpyargılar kolayca değişmezler. Bir grubu betimlemek için kullanılan
olumlu ya da olumsuz özellikler yukarıda da anlatıldığı gibi kültürel
süreçlerden geçerek oluşurlar. Bu yönleriyle grupların homojenleştirilmesine
yol açarlar. Dolayısıyla bir kalıpyargının değişmesi ancak onun zamanla
işlevini yitirmesi, artık kullanılmak istenmemesi sonucunda olacaktır. Bu
değişim ya da ortadan kalkma sürecide şüphesiz kısa bir zaman diliminde
gerçekleşmeyecektir.
59
Harlak, a.g.e., s.50.
Franzoi, a.g.e. ,s.236.
61
Harlak, a.g.e., s.61, Dökmen, a.g.e., s.97, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Yeni Đnsan ve Đnsanlar,10. Basım,
Evrim Yayınları, Đstanbul, 2000,s.124.
62
Harlak, a.g.e., s.62, Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.124.
60
23
Yerleşik kalıplaşmış yargıların çoğu zaman gerçek bilgi eksikliğini
kapatıp kişiye basma kalıp bilgi sağlamaya yaradığından, değişimi onu
geçersiz kılacak gerçek bilgi gibi mümkün olabilecektir63.
Daha öncede belirtildiği gibi kadın ve erkeklerin sahip olduğu özellikler
olarak oluşturulan kalıpyargılar önyargıların oluşmasına ve bu şekilde ayrımcı
davranışların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Cinsiyetçi kalıpyargılar kapsamında değerlendirme yapıldığı zaman
kültürden kültüre farklılıklar gösterse de hemen hemen her toplumda kadın
ve erkeklere özgü bir takım kalıpyargılar mevcuttur. Bunlar toplumun bir grup
olarak
kadınlardan
ve
erkeklerden
bekledikleri
davranışları
da
şekillendirmektedir; kadınlar ev içinde bakım verici, ilgi ve şefkat verici,
duyarlı, sıcak, nazik; erkekler ise iş dünyasında yarışmacı ve başarılı
yönelimli olmaktadırlar64. Konuyla ilgili olarak yapılan araştırmalar genellikle
erkeklere
ilişkin
kalıpyargılara
daha
fazla
değer
verildiğini
ortaya
koymaktadır. Fiske ve Stevens cinsiyet kalıpyargılarının kadınları becerikli,
pasif ve yumuşak başlı olmalarını; erkekleri ise farklı bir güç ve statü
yükleyerek objektif, atılgan, rekabetçi özellikler yükleyerek bu yönlü davranış
beklentilerine yol açtığını belirtmişlerdir65.
Çocukluk döneminde öğrenilmeye ve içselleştirilmeye başlanılan
kalıpyargılar bireyleri kadın ve erkek davranışlarıyla ilgili önceden belirlenen
kalıpların etki alanına çekmekle kalmayıp bu kalıplara iyi ve kötü nitelikler
yüklememize de neden olmaktadır66.
63
Kağıtçıbaşı, a.g.e., s.133.
Dökmen, a.g.e., s.104.
65
Micheal A. Hogg, Graham Vaughan, Sosyal Psikoloji,1. Basım, Ankara, 2007,s.106., Dökmen,
a.g.e., s.106.
66
Cüceloğlu, a.g.e.,s.392.
64
24
Diğer kalıpyargılar gibi zaman içinde değişmeleri oldukça zor olan
cinsiyetçi kalıpyargılar yol açtıkları davranış beklentileriyle kadın ve erkekler
arasında rol dağılımı yapılmasına neden olarak cinsiyete dayalı iş bölümünü
pekiştirmekte ya da onlardan beslenmektedirler. Bilimsel alanda tartışılan
kişilik farklılıklarının mı yoksa biyolojik farklılıkların mı kalıplaşmış yargılara
ve kadın erkeklere biçilen rollere neden olduğu konusu oldukça göreceli
olarak değerlendirilebilir. Buna karşın dünyanın birçok farklı kültüründe
benzerlik gösteren kadın ve erkeklere yüklenmiş özelliklerinin meslek seçimi
ve meslekte yükselme gibi alanlarda da son derece etkili olmaktadır.
Kadınların genellikle hemşire, sekreter, öğretmen, bebek bakıcısı
olarak
çalıştıklarını
ve
bu
tip
mesleklerin
kadın
mesleği
olarak
nitelendirildiğini söylememiz yanlış olmayacaktır.
Ülkemizde yapılan bir araştırmada katılımcılardan kendilerine verilen
makaleleri puanlayarak çeşitli kriterlere göre değerlendirmeleri istenmiştir.
Makalelerin yazarları ise gerçeğe uygun olmayacak şekilde kadın ve erkek
isimleriyle belirtilmiştir. Katılımcıların hepsi kadınlardan oluştuğu halde çoğu
makaleye erkek bir yazar belirtilmişse yüksek bir puan verilmiş, kadınlara
uygun olduğu düşünülen mesleki alanlarda ise (örneğin öğretmenlik,
psikologluk) durum farklılık göstermiştir67.
1.2.2.2.
Cinsiyete Dayalı Önyargının Varlığı
Önyargı ya da peşin hüküm, belirli bir grubun üyelerine, sadece bu
gruplara cinsiyetleri dolayısıyla ve toptan gösterilen olumsuz tutumdur; bu
olumsuz tutum her türlü gerçek kanıttan yoksun olarak peşinen üretilmiştir ve
67
Ali Dönmez,Kadınlar Kadınlara Karşı Önyargılı mı?, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi Dergisi, C.33,1-2,1990,ss. 103-122.
25
bireyden ziyade gruba yöneliktir68. Goldstein, bir grup veya o grubun üyeleri
hakkında olumsuz değerlendirme yapmayı önyargı olarak tanımlarken,
ötekini olumsuz değerlendirme ve ötekine karşı olumsuz bir davranış
şeklinde ortaya çıkabileceğinden söz etmiştir69. Bir dış grup hakkında
dogmatik kanaatleri içeren önyargıların davranışa dönüşmüş şekli ayrımcılık
olarak adlandırılır; bu anlamda aslında yaşamın bir parçası olan ve farkında
olmadan duygu, düşünce ve davranışlarımızda yer alan önyargılar toplumsal
açıdan değerlendirildiğinde birçok farklı biçime bürünmekte ve sonuçları
itibariyle de insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri
sayılmaktadır70.
Irk ve cinsiyet önyargıları, en güçlü önyargı beslenilen gruplardan
ikisidir. Dolayısıyla cinsiyete dayalı ayrımcı davranışların kaynakları arasında
değerlendirilmekte kadınlara karşı önyargılı olunması ayrımcı davranışları
beraberinde getirmektedir. Kadınlar ve erkekler hakkında sahip olduğumuz
genel, yaygın ve çoğu zaman kalıcı imgeler olarak değerlendirdiğimiz
kalıpyargılar her iki cinsiyete dair önyargıların hem nedeni hem de sonucu
olarak görülmelidir71.
Önyargıların üç kaynağa bağlı olarak ortaya çıkmaktadır; güdüsel
kaynaklar, bilişsel faktörler ve sosyo kültürel faktörler72. Bir grubun üyeleri
kendi durumlarını bir dış gruptan daha olumsuz olarak algıladığında o gruba
ilişkin olumsuz tutumlar yani önyargılar geliştirecektir; sosyal kimlik kuramını
destekleyen bu süreç insanın ait olduğu grubu diğer gruplara göre daha
olumlu değerlendirme isteğinden doğmaktadır73.
Bilişsel süreçlere bakıldığında dış grup iç grup ayrımına dayalı olarak
dış gruptakilere karşı değişmesi oldukça güç olan tutumlar geliştirmemizin
68
Bilgin, a.g.e,s.270.
Đbrahim Gürses, Önyargının Nedenleri, http://www.nuveforum.net/1178-psikoloji/188941onyarginin-nedenleri7 , s.1.
70
Cüceloğlu, a.g.e.,s.543, Hogg, a.g.e.,s.382.
71
Dökmen, a.g.e., s.98.
72
Dökmen, a.g.e., s.98.
73
Cüceloğlu, a.g.e.,s.545, Dökmen, a.g.e., s.99.
69
26
yarattığı önyargıları görülmektedir74. Günümüzde toplum tarafından hoş
karşılanmayan önyargılı davranışlar, toplumsal yaşama nüfüz ettiği için
değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Örneğin kadınlara karşı sahip olunan
önyargılar davranışlara dönüşme noktasında, ileride görüleceği üzere, artık
dolaylı olarak ortaya çıkmakta ya da görünürde eşitlikçi sayılabilecek
uygulamaların içinde varlığını sürdürmektedir.
Önyargıların ortaya çıkışında içinde yaşanılan kültürün, sosyo kültürel
faktörlerin etkisi de yadsınamayacak bir gerçektir. Bu önyargılı tutum ve
davranışların toplumsal yönünü ifade etmektedir. Đleride açıklanacağı üzere
toplumsal kurumların bu davranış ve tutumlara kaynaklık ettiği bilinmektedir.
Konu sosyo kültürel kökenleri açısından incelenmeye devam edildiğinde
önyargılar ve ayrımcılığın nasıl geliştiği sorusunu yanıtlamaya çalışan
’’kısırdöngü’’ kavramına değinmek faydalı olacaktır75.
Toplumda baskın grupların geleneksel önyargıları azınlık gruplarını ya
da toplumsal alanda çeşitli nedenlerle dezavantajlı grupları sosyo ekonomik
açıdan sınırlı bir yaşam sürmeye zorlarken bu durum gruplar arasında var
olan iletişimi zamanla azaltacaktır; ortak sosyal değerlerin oluşturulmasını
engelleyen bu süreç gruplar arası farklılıkları artıracak ve böylelikle baskın
grupların önyargılı ve hatta ayrımcı davranışlarında kendilerini haklı çıkaran
bir süreç, bir kısırdöngü yaşanacaktır76.
Cinsiyet önyargıları açısından düşünüldüğünde kadınların çalışma
yaşamına girmeleri geleneksel önyargılarla uzun zaman ötelenmiştir,
engellenmiştir. Böylelikle sınırlı sosyo-ekonomik yaşam şansı sınırlılıktan öte
yok sayılmıştır. Değişen konjonktür kadınları işgücü piyasalarına dahil
ettiğinde ise evde yüklendiği sorumlulukları da devam ettiren ve göreli olarak
74
Hogg, a.g.e., s.383.
Harlak,a.g.e., s.9.
76
Harlak,a.g.e., s.9.
75
27
çalışma hayatına daha yabancı olan yeni çalışan kadın modeliyle ilgili yeni
önyargılar oluşmaya başlamış, varolanlar ise pekiştirilmiştir.
Cinsiyet
önyargıları
kadın
ve
erkeklere
yönelik
önyargıları
barındırmaktadır; fakat kadınlara karşı sadece kadın oldukları için beslenilen
olumsuz tutum davranışların göreli olarak daha yaygın olduğu da bilinen bir
gerçektir. Ayrıca kadınlarında kadınlara karşı önyargılı olmaları durumu söz
konusudur ve bu durum ayrımcı uygulamaların sürdürülmesinde şüphesiz
etkili olmaktadır.
Ülkemizde yapılan bir araştırma kadınların kadınlara karşı önyargılı
olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmada daha öncede açıklandığı üzere
kadın ve erkekler için uygun görüldüğü belirlenen dört meslek alanı
belirlenmiş ve bu alanlarda kadın ve erkek yazarlar tarafından yazıldığı
söylenen makalelere bir grup deneğe kadın yazar, bir grup deneğe erkek
yazar
tarafından
Deneklerin
de
yazıldığı
kadın
söylenerek
katılımcılardan
değerlendirmeleri
oluştuğu
araştırmada
istenmiştir.
sonuçlar
şaşırtıcıdır. Katılımcılar her iki meslek alanında da erkek yazarların yazdığı
makaleleri daha yüksek puanlar vererek değerlendirmişlerdir77. 1990 yılında
yapılan bu çalışmadan sonraki yıllarda yapılan araştırmalarda durumun
kısmen farklılaştığı görülmektedir, bunda kadınların toplumsal konumlarının
iyileşmesinin önyargılarının değişmesine yardımcı olmuştur78.
1.2.2.3.
Cinsiyete Dayalı Yetersizlik Hissi
Önyargı grupları ve gruplara ait insanları, onların sosyal kimliklerini
zedeleyici bir şekilde damgalamaktadır79.
77
Dönmez, a.g.m., ss. 103-122.
Dökmen, a.g.e., s.120.
79
Hogg,a.g.e., s. 403.
78
28
Kadınlara ilişkin önyargılar ayrımcı davranışlara dönüşerek çalışma
yaşamında, işe almada, işte terfi etmede karşılarına çıkmaktadır. Bu durum
birçok araştırmayla bilimsel açıdan kanıtlanmıştır. Örneğin 1993 yılında
yapılan bir kamu oyu yoklamasıyla yirmi iki ülkedeki kadın ve erkek
çalışanların hala başlarında amir olarak bir erkeği görmeyi tercih ettiklerini
belirtmiştir; fakat son yıllara gelindiğinde batı toplumlarında artık kadınların
yaptığı işlerin küçük görülmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığı da ileri
sürülmektedir80.
Önyargı ve kalıp yargıların ayrımcı davranışlara yol açtığını daha
öncede ifade etmiştik. Bu davranışlara maruz kalan bir grup olarak kadınların
genellikle
kendilerini
bu
önyargı
ve
kalıpyargılara
baz
olarak
değerlendirdikleri ve cinsiyetin, benlik algısının temeli olarak göze battığı
koşullarda öz saygılarının düşerek yetersizlik hissinin ortaya çıktığı ve
kendilerini
baştan
yenik
hissetmeleri
durumunun
ortaya
çıktığı
81
bilinmektedir . Bunun yanında erkeklerle aynı başarı düzeyine ulaşmış
kadınların kendilerine buna daha az layık gördükleri de belirtilmelidir. Bunun
nedeni bir işin başarıyla yerine getirilmesi sonunda işi yapan erkekse yetenek
ve yüksek çabasına atıfta bulunulması, kadın olduğunda ise genellikle şans
veya işin kolaylığı gibi faktörlerin öne sürülmesi gibi önyargılarla ilişkisi
olduğu gözden kaçırılmamalıdır82.
80
Hogg,a.g.e., s. 392.
Sürgevil, a.g.m, s.117.
82
Hogg,a.g.e., s. 391.
81
29
1.3.
CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIKLA ĐLGĐLĐ YAKLAŞIMLAR
Toplumsal cinsiyetin kadın ve erkeklere toplum tarafından yüklenen
rolleri ifade ettiğini biliyoruz. Yüklenen bu rollerin beklentilere dönüştüğü yani
kalıpyargı ve önyargılara bürünüp kadınların yaşam alanını sınırlandırdığı
noktada, ayrımcı davranışlara paralel olarak
kadın erkek eşitsizliği bir
sorunsal olarak karşımıza çıkmıştır. Bundan dolayı konuyla ilgili olarak ortaya
konulmuş olan sosyolojik yaklaşımların incelenmesi farklı bakış açılarının
ortaya konulması bakımından yerinde olacaktır.
1.3.1. Fonksiyonalist Yaklaşım
Fonksiyonalist yaklaşım cinsiyete dayalı ayrımcılığa cinsiyetçi iş
bölümü
noktasından
bakarak
yorum
getirmektedir.
Fonksiyonalistler,
kadınların duygusal rollerde erkeklerin ise araçsal, evin dışında genellikle aile
bütünlüğünü sağlayıcı rollerde uzmanlaştıklarını ve bu nedenle cinsiyet
ayırımcılığının var olduğunu ileri sürmüşlerdir83. Fonksiyonalist yaklaşımı
benimseyenler endüstri öncesi toplumlarda bazı görevlerin erkeklere bazı
görevlerin
ise
kadınlara
tahsis
edilmesini
erkeklerin
fiziksel
olarak
kadınlardan daha güçlü olmalarına bağlamakta ve böylece erkeklerin çocuk
bakma yükümlülüğünden kurtulduklarını kadınların ise bu görev için doğuştan
istekli ve yetenekli olduklarını savunurlar. Böylece kadın ve erkeğin ilkel
toplum yaşamından başlayarak değişik alanlardaki rol farklılaşması (örneğin;
kadın toplayıcı, erkek avcı), kadının ev işleri ve çocuk bakımında; erkeğin ise
ailenin
ekonomik
fonksiyonunun
yerine
getirilmesinde
uzmanlaşması
biçiminde bir işbölümü oluşturmaktadır. Kuramın en önemli temsilcilerinden
olan Parsons, sosyalleşme sürecinde her iki cinse uygun cinsel kimlik ve
yetişkinlik yaşamında ihtiyaç duyulacak becerilerin öğretildiğini belirtmiştir,
Parsons’a göre bu özellikler araçsal nitelik taşımakta ve toplum erkeklere
83
Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, Medya Dilinin Cinsiyeti: Köşe Yazılarında Eril ve Dişil Sunumlarda
Toplumsal
Cinsiyetin
Konumlandırılması,
http://aysesoyer.wordpress.com/makale-1ulusal/%E2%80%9Cmedya-dilinin-cinsiyeti-kose-yazilmedya-dilinin-cinsiyeti-koseyazilarinda-erilve-disil-sunumlarla-toplumsal-cinsiyetin-konumlandirilmasi%E2%80%9D/, s.2.
30
rasyonel ve rekabetçi olmayı ve kendine güvenmeyi öğretmekte; kız
çocukları ise çocuk yetiştirme, duygusal sorumluluk gibi özellikleri ile
duygusal özelliklere sahip olarak yetişmektedir84. Bu şekliyle fonksiyonalist
kuram içerisinde Parsons 1960’lı yıllarda ciddi eleştirilere maruz kalacak
yaklaşımı ile aile içindeki iş bölümüne dikkat çekmiştir. Erkeklere atfettiği
araçsal rolleri toplumla bağ kurmanın bir yolu olarak değerlendirmiş ailede
cinsiyete dayalı bir iş bölümü geliştirmiştir85.
Sanayi devrimiyle birlikte yaşanan ekonomik ve sosyal değişiklikler
şüphesiz kadın ve erkeklere ait iş bölümünü yeniden şekillendirmiştir. Artık
kadınlar yalnızca ev işleri ve çocuk bakımıyla değil, ev dışındaki çalışma
yaşamıyla da tanışmışlardır. Bu süreç kadına çifte yükümlülük getirirken
toplumsal cinsiyete ilişkin rol ve beklentilerin sosyal ve ekonomik süreçten
daha yavaş değişmesi ayrımcılık sorununu doğurmuştur; bu süreçte
fonksiyonalist yaklaşımı benimseyenler ekonomik rekabet gücünü ve başarıyı
sağlamak için kadın rollerinin yeniden yapılandırılmasını ve cinsiyet eşitliğini
bütünüyle sağlamaya yönelik bir değişime ihtiyaç duyulduğunu kabul
etmektedirler.
Bu
değişime
paralel
olarak
temel
kurumlar,
cinsiyet
86
ayırımcılığını ortadan kaldırmak üzere yeniden biçimlendirilmelidir .
1.3.2. Çatışmacı Yaklaşım
Çatışma yaklaşımı erkek ve kadın arasındaki güç dağılımına dikkat
çekmektedir. Buna bağlı olarak Engels konuyu ekonomik kaynaklara sahip
olma açısından değerlendirmiştir. Mülkiyet sahibi olan ya da miras yoluyla
servet elde eden erkekler bu şekilde güc sahibi olmuşlardır. Kapitalist üretim
sürecinde ise erkeklere ödenen ücret kadınlara ödenen ücretten her zaman
yüksek olmuştur; ki kapitalist sistemde üretim süreçlerini yönetenler kadın
84
Sevda Demirbilek, Cinsiyet Ayrımcılığının Sosyolojik Açıdan Đncelenmesi, Finans,
Politik,Ekonomik Yorumlar Dergisi, C.44, S.511,s.16.
85
Gönül Đçalp, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,Feminist Kuramın Aileye Bakışı,
S:1, 1996, s.53.
86
Demirbilek, a.g.m., s.17.
31
işgücünü erkek işgücüne göre daha ucuz ve değersiz bir kaçış yolu olarak
görmüşlerdir87.
Çatışma yaklaşımına göre istismar, baskı ve zulüm gibi evrensel
insani sorunlar ortaya çıktığından beri, kadınlara yönelik önyargı ve
ayırımcılığın oluşması sürpriz değildir, buna göre egemen grup erkekler,
istismar edilen grup kadınlardır, toplumdaki diğer baskın gruplar gibi erkekler
de
güç
ve
otoritelerini
sürdürmelerine
hizmet
edecek
kurumlar
88
oluşturmuşlardır . Erkekler, siyasi güç ve ekonomik kontrol olanağını veren
konumlardan kadınları dışlayarak ve kadınlara daha düşük ücret ödenmesini
sağlayarak ekonomik avantajlar elde etmeye çalışmışlardır. Aynı zamanda
erkekler, kadınların ailedeki ikincil rolünden faydalanmışlardır. Kadınların
özgürlüğüne ilişkin esas engeller, erkek egemenliğini oluşturan davranışlar
ve kurumlardır.
Çatışmacı yaklaşımı benimseyenler kadınların sayısal olarak artışı bu
gerçeği algılamalarını ve söz konusu engelleri ortadan kaldırmak için
örgütlenmelerini ve siyasi gücü kullanmalarını gerektirdiğini, bunun da ancak
adil toplum ve sosyal değişimi sağlayacak sosyal eylem ile mümkün
olacağını vurgularlar89.
1.3.3. Etkileşimci Yaklaşım
Toplumsal cinsiyet sosyal ve kültürel öğeler içerdiğinden sonradan
öğrenilen; fakat biyolojik cinsiyet doğuştan kazanılan bir formdur. Etkileşimci
yaklaşımcılar cinsiyete dayalı ayrımcılığa
daha çok psikolojik açıdan
yaklaşmıştır.
87
Engels, a.g.e, s.95-125.
James William Coleman, Herald Kerbo, Linda Ramos, Social Problems, Prentice Hall,8. Edition,
New Jersey, 2002, s.351.
89
Coleman, Kerbo, Ramos, a.g.e.,s.351.
88
32
Etkileşimcilere göre kadın ve erkeğin nasıl tanımladığı ve aralarındaki
davranışa yönelik beklentiler, paylaşılan anlamlar temelinde grup etkileşimi
olarak
ortaya
çıkmaktadır,
bu
etkileşimin
rolleri
de
değiştireceği
varsayılmaktadır. Etkileşimciler, cinsiyet rollerinin kimlik duygusundan
türediğini belirtmişlerdir, onlar cinsel kimliğin çocukluğun ilk yıllarında
ebeveynler, yaşıtlar, öğretmenler ve medya ile etkileşim sonucunda geliştiğini
ileri sürerler ve kadınlara yönelik ayırımcılığın ve önyargının sosyalleşmedeki
farklılıklardan ortaya çıktığına işaret ederler90. Lewis ve Schwartz ise erkek
ve
kadının birbiri için dizayn edilmiş etkileşim setlerinin oldukça yaygın
olduğunu, her birinin davranışının diğerinin rolünün yerine getirmeye izin
verdiğini; aksi halde benliğin kendini gerçekleştiremeyeceğini, kültürel ortama
karşı olma yabancılaşma, rekabet..vb ortaya çıkacağını vurgulamaktadır91.
Etkileşimci yaklaşıma göre bireyler, herhangi bir kültür ya da topluma
göre temel sembollere sosyal anlamlar yükledikleri için bu sosyal içerik ya da
anlamlar, bireylerin günlük yaşamlarında diğer bireylerle ilişkilerinden ortaya
çıkmış, yaygınlaşmış ve derinleştirilmiştir92. Böylece, bireyler cinsiyete dayalı
ayrımcılığın ortaya çıkması ve sürmesi hakkında birçok bilgiyi kadınlar ve
erkekler arasındaki etkileşimi gözlemleyerek elde edebilmektedirler. Onlara
cinsiyete dayalı ayrımcılığın engellenmesi ancak içinde bulunulan sosyal
sürecin değişmesiyle mümkün olacaktır93.
1.3.4. Feminist Yaklaşımlar
Feminizm,
cinsiyet
ayırımcılığına
ve
ataerkilliğe
karşı
koyma
94
konusunda cinsler arasında sosyal eşitliği savunma hareketidir . Đngiliz ve
Fransız Devrimlerindeki kökleriyle feminist hareketin ilk dalgası Mary
Wollstonecraft’ın “A Vindication of the Rights of Woman” (1792) adlı eseriyle
90
Coleman, Kerbo, Ramos, a.g.e.,s.349.
Önür, Çatalcalı, a.g.m., s.2.
92
Demirbilek, a.g.m., s.20.
93
Demirbilek, a.g.m., s.20.
94
Demirbilek, a.g.m., s.18.
91
33
başlamış ve liberal klasik John Stuart Mill ve Harriet Taylor Mill’in “The
Subjection of Woman” (1869) adlı eseriyle devam etmiştir. Feminizm
hareketinin ikinci dalgası ise 1960larda ortaya çıkmış ve 1980lere kadar
sürmüştür. Kadın sorununa yaklaşımları ve çözüm yolları geliştirme
açısından farklı feminist yaklaşımların incelenmesi yerinde olacaktır.
1.3.4.1.
Liberal Feminizm
Liberal öğreti bireysel hak ve özgürlükleri savunan yönüyle feminist
akım içerisinde de birey olarak kadınların hak ve özgürlüklerinin de erkeklerle
aynı derecede önem taşıdığını savunmaktadır. Bu yaklaşımda ilk yazarlar
olarak kabul edilen M. Wollsttonecraft ve J. S. Mill gibi yazarlar zihinsel
kapasite açısından kadınlarla erkekler arasında bir fark olmadığına vurgu
yaparlar95. Mill’e göre kadının zihinsel kapasitesini tam olarak kullanamaması
tamamen eğitimde fırsat eşitliği sağlanamamasıyla ilgilidir96. Bu noktada
liberal feministler kadın erkek eşitliğini sağlamada eğitim olanaklarının aynı
olmasından geçtiğini ve kadın ile erkeğin aynı ekonomik sosyal haklara sahip
olarak kamusal alana çıkması gereğinden söz ederler97.
Liberal feministler, toplumun temel bir organizasyon olduğunu kabul
etmekte ve bu organizasyon içerisinde kadının hak ve olanaklarını
geliştirmeye çalışmaktadırlar. Ayrıca, kadın istek ve beklentilerini engelleyen
ön yargılara ve ayırımcılığa karşı çıkmakta, eşit hakları desteklemektedirler98.
1.3.4.2.
Marksist Feminizm
Marksist öğretide ekonomik süreçler hemen hemen tüm toplumsal
sorunların temeli olarak görüldüğünden üretim araçlarının mülkiyeti ve
95
Çelik, a.g.e., s.71.
John Suart Mill, Hürriyet Üstüne, Liberte Yayınları, 2. Baskı, Mart,2009,Ankara,s.88.
97
Mill, a.g.e., s.71.
98
Demirbilek, a.g.m., s.18.
96
34
kapitalist sistemin işleyişi kadın sorununa yaklaşımda da hareket noktasını
oluşturmaktadır. Onlara göre sınıflı toplumlarda gerçek anlamda fırsat eşitliği
olmayacaktır ve kadının baskı altında oluş nedeni olarak kapitalizmdir, tüm
diğer ezilenler gibi kadınlarda ancak bu sistemden kurtulup sosyalist sisteme
geçilince ekonomik bağımsızlıklarını kazanacaklar,erkeklerden bağımsız ve
dolayısıyla onlara eşit olacaktır99.
Engels’e göre tek eşli evlilik kadınları bağımlı hale getiren temel
unsurdur dolayısıyla sınıflı toplumun bir dayatması olan tek eşli evlilikten
kurtulma süreci kadınlara eşitliğe giden yolun kapısını açacaktır 100.
Marksistlere göre sınıfsız toplum idealinden bağımsız olarak düşünülmemesi
gereken kadın erkek eşitliği ancak sınıfsız bir topluma ulaşıldığında mümkün
olabilecektir.
Sosyalist feminizm ise Marksist feminizmden farklı bir alt yapıda
kendini geliştirmiştir. Şöyle ki kadın sorunu sınıflı toplum yapısının bir sonucu
ve aslında tek başına bir sorun olarak değerlendirmeyen Marksist
feministlerin
aksine ataerkil toplum yapısı
ve cinsiyetçi işbölümü
doğrultusunda kadın erkek eşitsizliğini başlı başına bir sorunsal olarak gören
sosyalist feministler bu toplumsal yapının yalnızca ekonomik ilişkiler
temelinde açıklanmasının mümkün olamayacağını savunmuşlardır.
1.3.4.3.
Radikal Feminizm
1960ların sonlarına doğru kadın özgürlüğü taraftarlarınca ortaya çıkan
radikal feminizm daha çok sosyal alana odaklaşır ve erkek egemen, ataerkil
toplumun yerini alacak
kadın merkezli kültürün gerekliliğini vurgular101.
Radikal feministlere göre her toplumda iki kültür vardır birincisi ulusal erkek
kültürü ikincisi ise görünmeyen evrensel kadın kültürü, liberal feministler ile
marksist
99
feministler
Çelik, a.g.e., s.72.
Engels,a.g.e., s.65.
101
Demirbilek, a.g.m., s.19.
100
erkek
kültürünü
ve
değerlerini
benimsedikleri
35
içselleştirdikleri için, kadınlarında erkek kültürünü içeren bir dünyada
yaşamalarını istemektedirler; oysa onlara göre kadının erkek eşitliğini
sağlayacak temel nokta kadının erkekten farklılaşmasıdır102. Bu yüzden
kendilerinin
erkek kültürüne
meydan okudukları ve kadının erkeğe
benzemesini istemediklerini savunmaktadırlar. Bu yaklaşıma göre kadınlar ve
erkekler farklı biyolojik özelliklere dolayısıyla farklı tarzlara ve farklı bir üsluba
sahiptirler, önemli olan kadın tarzının yani kadının merkezde yer aldığı
kurumların toplumda yaratılmasıdır103.
1.4.
CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞIN TÜRLERĐ
Cinsiyete dayalı ayrımcılık farklı görünümlerde, doğrudan ya da dolaylı
şekilde ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında olumlu (pozitif) ayrımcılıkta
cinsiyete dayalı ayrımcılığın türlerinden birisidir.
1.4.1. Doğrudan Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Cinsiyet dayalı doğrudan ayrımcılık, bir kişinin diğer bir kişiye
cinsiyetine dayalı olarak, bir diğerine davrandığı veya davranacağından daha
olumsuz ya da daha az olumlu davranmasıdır104.
Kişinin sırf cinsiyeti nedeniyle iş ilişkisinin her aşamasında ve iş
ilişkisini ilgilendiren her konuda işe alınma, mesleki eğitim, mesleki ilerleme,
ücret ve iş ilişkisinin sona erdirilmesinde mağdur edilmesi veya farklı koşullar
uygulanması doğrudan ayrımcılıktır105.
102
Çelik, a.g.e., s.73.
Önür, Çatalcalı, a.g.m., s.2.
104
Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Eğitim Sektörü Örneği, T.C Başbakanlık Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü, Aralık 1999,s.6.
105
Yüksel, a.g.e. s.96.
103
36
Örneğin, işverenin işyerine işçi alırken askerlik yapma şartını koyması,
o işe kadınların alınmayacağını gösterir, işverenin yanında çalışanlar
arasından sadece erkek işçileri yurtdışına eğitime göndermesi kadın işçilere
doğrudan ayrımcılık uygulanmasıdır106.
1.4.2. Dolaylı Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Görünüşte tarafsız bir ölçüte dayalı bir hükmün, uygulamanın ya da
ölçütün sonuçlarının belli bir gruba mensup kişileri diğer karşılaştırıldığında
olumsuz etkilediği, ortaya çıkan bu olumsuz durumunda haklı bir gerekçeyle
açıklanamadığı durumları ifade eden dolaylı ayrımcılık kavramı 1970’li
yıllarda karşımıza çıkmıştır107. Dolaylı ayrımcılık fark edilmesi güç olan imalar
ve dolaylı ifadeler aracılığıyla işleyen ya da bazen görünürde hiçbir sorun
yaratmamasına karşın sonuçları bakımından belli kesimleri ayrımcılığa maruz
bırakan tutumları içerir108. Cinsiyet dayalı dolaylı ayrımcılık ise tarafsız kural,
kriter veya
yaratılmasıdır
uygulamaların icrasında
bir cinsin
üyelerine dezavantaj
109
.
Cinsiyete dayalı dolaylı ayrımcılığın
unsurları işveren tarafından
görünüşte hem erkekler hem de kadınlar tarafından gerçekleştirilmesi
mümkün olan bir koşulun ileri sürülmesi veya her iki cins içinde görünüşte
objektif bir uygulamanın yapılması, bu uygulamadan olumsuz etkilenen
kadınların sayısının erkeklere oranla fazla olması, bu olumsuz etkilenmenin
cinsiyete dayalı geleneksel görevlerle açıklanması yani objektif haklı
nedenlere dayanmaması sonuç olarak uygulamadan cinsiyete özgü nedenle
mağdur kalınması olarak belirtilebilir110.
106
Özgü Kurşun, Đş Hukukunda Eşit Davranma Đlkesi ve Cinsiyet Temelli Ayrımcılık, Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Şubat, 2006, s.65.
107
Yıldız, a.g.e., s.75.
108
Çelenk, a.g.m, s.3.
109
Kurşun, a.g.e, s.66.
110
Yüksel,a.g.e.,s.111-126.
37
Örneğin, işçilerinin ulaşımını servis ile sağlayan işveren günlük ücret
olarak 20X bedel ödemektedir. Üç kadın on erkek işçisi bulunan işveren gece
mesai uygulamasına geçmiş, mesaiye gelen işçilere 30X bedel ödeme
belirlemiştir. Fakat gece mesaisi için servisle ulaşımı kaldırmıştır. Gece
ulaşımı
zor
yerlerde
oturan
üç
kadın
işçi
bu
uygulamadan
yararlanamamaktadır. Bu uygulamadan yararlanamayan kadın işçiler için
dolaylı ayrımcılık vardır111.
1.4.3. Olumlu (Pozitif) Cinsiyet Ayrımcılığı
Olumlu ayrımcılık belli alanlarda az temsil edilen gruplara fırsat eşitliği
sağlayabilmek için olumlu anlamda bazı ayrıcalıklar yapılmasını sağlayan
program veya politikalardır112. Bu uygulama ve politikalar 1960lı yıllarda
Amerika ve Avrupa’da ikinci dalga kadın hareketi ile güçlenmeye başlamış
Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin cinsiyet eşitliğini gerçekleştirme
yönündeki politika ve uygulamaları, fırsat eşitliği anlayışının ötesinde, “Fırsat
Önceliği” ve “Olumlu Ayrımcılık” doğrultusunda gelişmiştir.
Olumlu
ayrımcılıktaki
amaç
geçmişteki
ayrımcılığın
etkilerini
hafifleterek var olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve fırsat eşitliği
yaratmaktır, bu amaç olumlu ayrımcılık uygulamalarının sınırını da
oluşturmaktadır113. Bu amaçlara ulaşmak için kullanılan yöntemler şu şekilde
sıralanabilir:
• Đstihdamda veya iş ararken, kadınlar ve erkekler arasında ideal rol
bölüşümü hakkındaki kemikleşmiş anlayışlara dayanan tavır, uygulama ve
yapılaşmalardan
doğan
ayrımcı
etkilerin,
karşı
eylem
yoluyla
etkisizleştirilmesi,
• Geleneksel olarak kadınların yaptığı işlere yeniden değer biçilmesi,
111
Kurşun, a.g.e, s.67.
Yıldız, a.g.e., s.83.
113
Kurşun, a.g.e, s.66, Yıldız, a.g.e., s.84.
112
38
• Kadınların geleneksel olmayan işlere ve üst sorumluluk düzeylerinde
katılımlarının teşvik edilmesidir114. Kota uygulamaları kadınların çalışma
yaşamında işe alınma sırasında karşılaştıkları ayrımcılığı önlemeye yönelik
olumlu ayrımcılık politikaları olarak uygulanmaktadır.
1.5.
TARĐHSEL SÜREÇ ĐÇERĐSĐNDE KADININ ÇALIŞMA YAŞAMI VE
CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIK
Kadının tarihsel süreçte her dönem üretim faaliyetlerine katıldığı
bilinmektedir. Bu katılım toplumsal değişim ve dönüşümlerle birlikte farklı
evrelerden geçmiştir. Günümüzde kadının çalışma hayatındaki yerini
anlamada ve var olan sorunları belirlemede bu sürecin incelenmesi faydalı
olacaktır.
Kadının ücretli işçi olarak çalışmaya başlamasında ise sanayi
devrimini başlangıç noktası olarak düşünülmek durumundadır. Sanayi
devrimi bir toplumsal sınıf olarak işçi sınıfını tarih sahnesine çıkarmış bunu
da tüm ekonomik ilişkiler sistemini değiştirerek yapmıştır. Bu noktadan sonra
çalışma hayatı hem kadın hem de erkekler için mekan, yapı ve içerik olarak
eskisinden çok daha farklı bir noktaya taşınmıştır. Bu nedenle kadınların
çalışma hayatında neden ayrımcı davranışlarla karşı karşıya kaldıklarını
anlamak için mercek altına aldığımız tarihsel gelişim süreci içerisinde bu
büyük dönüşüm öncesi sonrası ve bugün kadın işgücünü getirdiği nokta
açısından incelenmelidir.
114
Olumlu Eylem Sendikalar Đçin Politikalar Ve Anahatlar, TÜRK-ĐŞ Kadın Đşçiler Bürosu ,s.12.
39
1.5.1. Sanayileşme Öncesi Dönem
Tarihin bilinen ilk toplumlarına yani ilkel toplumlara baktığımız zaman
var olan ekonomik faaliyetlerin kadın erkek ilişkilerini ve yine bugünkünden
çok farklı olan aile yapısının toplumsal yapıyı ve kadının konumunu
belirlediğini söyleyebiliriz. Bu değerlendirme bizi ilkel toplumlarda kadının
daha eşit bir konumda olduğu gerçeğine götürmektedir. Basit ilişkiler
sistemine sahip bu toplumlarda cinsiyetler arası ilişkiler eşitlikçidir; özel
mülkiyetin, toplumsal tabakalaşmanın oluşması ve devlet yapılanmasına
geçiş kadının durumundaki değişim sürecini başlatmıştır115.
Avcı toplayıcı toplumlar ilk büyük değişim ve dönüşümü toprağı geçim
aracı haline getirerek yani tarım devrimini gerçekleştirerek yaşamışlardır,
bunu izleyen aşamalar tarımsal üretime geçmenin ve nüfus artışlarının
sonucu olarak yerleşik hayata geçilmesi, oluşan birikimlerin miras olgusunu
ortaya çıkarması, özel mülkiyetin ortaya çıkması şeklinde yüzyıllar boyu
sürmüş ekonomik ve sosyal yapı hep aynı yöne doğru evrilmiştir.
Đlk dönemlerdeki aile yapılarında sürekli bir değişim ve hareketliliğin
var olduğunu ortak noktanın ise ataerkil aile yapısına kadar geçen sürede
kadınların herkesten saygı gören, ev işlerinin yanı sıra aşiret işlerinde
görüşleri sorulan, dini ibadetleri yöneten, egemen bir güç olarak yer almakta
olduğunu söyleyebiliriz116.
En erken insan toplulukları hayatlarını sürdürebilmek için avcılık ve
toplayıcılık yapmışlardır. Buradaki örgütleniş biçimi esnek iş düzenlemeleri,
paylaşım ve işbirliği ilkelerine dayanmaktadır; mevcut iş bölümü kadınları
yerleşik ya da hareketsiz kılmayıp uzak mesafelerde ticaret yapan, avda
çoğu zaman erkeklere eşlik eden ve toplayıcılık yapan bir yaşam biçimine
115
Gülnur Acar-Savran, Nesrin Tura Demiryontan, Kadının Görünmeyen Emeği, Yordam Kitap, 1.
Basım, Ekim, 2008, Đstanbul, s. 29.
116
August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, Toplum Yayınevi, 1975, Ankara, s.31.
40
sahiptir117. Đnsanlar doğayı biçimlendirmeye ve toprak onlara besin üretebilen
bir araç haline dönüştüğünde hayvanların evcilleştirilmeye başlanması,
etlerinden ve sütlerinden yararlanılması üretici bir ekonominin başlangıcı
olmuş aileler toprağa bağlı olduklarından üretim birimi haline gelmişlerdir118.
Üretim faaliyetlerinin giderek çoğalması işbölümünü giderek belirgin hale
getirmiş, kadınlar yiyecek ve yakıt toplama, tohum öğütme, su taşıma,
yiyecekleri koruma, yemek pişirme, kap kacak yapma, dokuma, kumaş ve
sepet imalatı, süt ürünlerinin üretimi gibi işleri yaparken; erkekler ise sürü
gütme, balıkçılık, büyük hayvan avı, ağaç kesme, kapan kurma, madencilik,
taş ocağından taş çıkarma ve savaş işleriyle uğraşmışlardır119. Bu şekliyle
ortaya çıkan cinsiyetçi iş bölümünde kaçınılmaz ve keskin eşitsizlik olduğu
söylenemezken; toplumsal yapı değiştikçe bu eşitsizlik kadınların üretim
faaliyetlerinden giderek soyutlanmasına yol açmıştır.
Yerleşik hayata geçilmesi, nüfusun giderek artması tarım ve çobanlık
için daha geniş topraklar elde etme ihtiyacı toplumları kavgalara sürüklemiş
ve işgücüne olan ihtiyacı giderek artırmıştır. Egemen olma isteği giderek
baskınlaşmış, mübadele ekonomisi ticarete dönüşmüştür. Fiziksel güç önem
kazandığı için erkekler giderek güç sahibi haline dönüşmüş mülkiyet
ilişkilerinde sahip olan konumuna taşınmışlardır. Burada erkekler tarafından
tarım aletleri, silahlar ve çeşitli araç gereçler yapılmasını etkili olmuş böylece
sürülere, tutsaklara, silah ve üretilen ürünlere sahip olan bir baba figürü
ortaya çıkmıştır120. Burada yeni sorunsal sahip olan konumundaki erkeğin
sahip olduklarını kime bırakacağıdır. Ortaya çıkan mülkiyet ve miras ilişkileri
anaerkil aile yapısını yavaş yavaş soyun babadan devam ettiği ataerkil aile
yapısına doğru hareket ettirmiştir. Bir diğer değişim kölelik düzeninin ortaya
çıkması ile olmuştur. Đşgücüne olan ihtiyaç savaşlarda tutsak edilenlerin köle
olarak alınıp satıldığı bir dönemi başlatmış bu ilişki sisteminde kadın ve erkek
117
Savran, Demiryontan, a.g.e, s.36.
Emre Caner, Kutsal Fahişeden Bakire Meryeme Toprak ve Kadın, Su Yayınları, 2004, Đstanbul,
s.39.
119
Savran, Demiryontan, a.g.e, s.36.
120
Bebel, a.g.e, s.36.
118
41
köleler mevcutken, köle sahipleri erkekler olmuştur. Ataerkil yapı bir kez daha
erkek iktidarını onaylamıştır. Anaerkil yapı yerine geçen bu yeni yapıda sahip
olduklarını kendi öz çocuklarına bırakma isteği kadının başka erkeklerle
ilişkide bulunmasının yasaklandığı ve ona mülkiyet zincirinin devamını
sağlamak için erkeğe yasal mirasçılar yetiştirme yaşamsal görev olarak
sunulmuştur. Evliliğin bu şekilde bir işbölümü haline getirilmesi evin
geçindirilmesi görevini de erkeğe sunmuştur121.
Bireysel mülkiyetin buna bağlı olarak verasetin doğması sınıf ayrılıkları
ve sınıfsal çatışmaları meydana getirmiş, borç ilişkisinin ortaya çıkması
maliyeciliği zorunlu hale getirmiş, mülkiyet sahipleri mülksüzlere karşı
birleşirken yönetimleri ele geçirme istekleri doğmuş ve böylece ortak çıkarlar
birleşerek toplumsal düzenin bir ürünü olan ‘’devlet’’ ortaya çıkmıştır122.
Devletin gelişimi erkek iktidarını her yönden onaylarken kadınların otorite
hiyerarşisi massedilmiş ve yüzyıllar içinde feodal düzende, eskiden aileye
dayalı politik sistemlerde hazinedar ya da yargıç olarak görev alabilen
kadınların yerini erkek yöneticiler almış, kadınların etkinlikleri evle ve batı
toplumlarında manastırla sınırlı kalmıştır123.
Ortaçağ Avrupasına
hakim olan feodal düzen derebeylerin ve
senyörlerin egemen güç olduğu ve yine kilisenin etkisinin yoğun hissedildiği
bir dönem olmuştur, bu dönemde serfler senyörlerin topraklarında tarımsal
faaliyetler gerçekleştirirken, kentlerde zanaat mensuplarının oluşturdukları
loncaların üretim ilişkilerinde etkin olduğunu söylemek gerekmektedir124.
Dönemin özelliği olarak ev ve işyeri ayrımının olmaması üretimin dokuma
tezgahlarında yapıldığı dönemde ve yine tarımın yoğun olarak üretim biçimi
olması nedeniyle kadınların her iki ekonomik faaliyette bulunduklarını
belirtmeliyiz. Hatta kadınlar ustabaşı olarak çırak yetiştirebilmekte, yün, halı
ve elbise dokumacısı, nalbant, terzi olarak çalışabilmekte ve yaygın olarak
121
Caner, a.g.e, s.41.
Bebel, a.g.e, s.40.
123
Savran, Demiryontan, a.g.e, s.74.
124
Çelik, a.g.e, s.116.
122
42
fırıncılık işiyle uğraşmaktadırlar125. Dönemin sonlarına doğru ise ekonomik
durum kötüleşmeye başladığında erkeklerin kadın rakiplerine savaş açtıkları
ve onları ticaretten uzaklaştırdıkları bir süreç yaşanmıştır126. Yine bu
dönemde devlet ve toplum yapısı üzerinde son derece etkin rol oynayan
kilise kadının ikincil konuma yerleştirilmesine dayanak sağlamıştır. Orta
sınıfın evli kadını ağır işlerle sorumlu tutulmuştur, evde yapılan işler o kadar
çoktur ki bilinçli bir ev kadını ancak sabahtan akşama kadar çalışarak ev
işlerinin tamamlayabilmektedir127. Kadınlar uzun dönemler hiçbir karşılık
almadan evlerde hizmetçi olarak çalıştırılmıştır; fakat daha sonra bu işlerin
ücret karşılığı yapılmaya başlanması söz konusu olmuştur128.
Dokuma
tezgahlarında
yapılan
üretimden
ticaretin
gelişmeye
başlaması ve servet birikiminden doğan yeni bir sınıfın, burjuvazinin doğuşu
ortaçağın bütün üretim ilişkilerini değiştirmiş böylelikle kadın işgücü erkeklerle
beraber fabrikalardaki üretim sürecinde yerini almıştır.
1.5.2. Sanayileşme Dönemi ve Sonrası
Sanayi devrimi 18. yüzyılın sonlarında Đngiltere’de başlamış ve giderek
diğer Avrupa ülkelerinde de varlığını göstermiştir. Tarihin bilinen ilk
topluluklarından beri ekonomik faaliyetlerde yer alan kadın, yaşanan bu
büyük ekonomik ve sosyal dönüşümle yepyeni bir döneme adım atmıştır. Đşçi
sınıfın doğuşu yeni ekonomik sistemin ihtiyaçları doğrultusunda evlerde,
çiftliklerde, tarlada, dokuma tezgahlarında çalışan kadınları ücretli işgücü
sınıfına dahil ederken; öte yandan kötü çalışma koşullarında
karşılığı
alınamayan bir emek talep etmiştir.
125
Bebel, a.g.e, s.53.
Çelik, a.g.e, s.117.
127
Bebel, a.g.e, s.64.
128
Leonore Davidoff, Feminist Tarih Yazımında Sınıf ve Cinsiyet, Đletişim Yayınları, 2002,
Đstanbul, s.128.
126
43
Feodal düzen ticaret zengini burjuva sınıfının toprak sahibi soylulara
karşı hızla büyümesi ve onların egemenlik alanlarını daraltmasıyla sarsılmış,
sermaye kentlerde toplanmaya ve sanayi hızla ilerlemeye başlamıştır129. Eski
üretim yöntemleri yerini buhar makinesinin bulunuşuyla yerini fabrikalarda
makinelerle yapılan üretime bırakmıştır. Üretim sürecinde emek ve makineyi
birleştiren sanayi devrimi öncelikle dokuma, demir ve kömür gibi sektörlerde
yoğunlaşmıştır130. Ev ve iş hayatı hızla birbirinden ayrılmış, işgücüne olan
ihtiyaç insanların hızla büyük sanayi merkezi haline dönüşen kentlere göç
etmesine yol açmıştır. Değişim şüphesiz yalnızca üretim biçimlerinde
olmamıştır, kültürel ve sosyal bir dönüşümde sanayi devriminin ayrılmaz bir
parçası olarak ona eşlik etmiştir. Ailenin üretim birimi olmaktan çıkması ve
ücretli işçi kavramı kapitalizmin olağan döngüsü içerisinde birey kavramını
ortaya çıkarmıştır. Şüphesiz bu durum zamanla kadının toplumdaki
konumunda da değişikliklere yol açmıştır.
Kentlere göç eden insanların bekledikleri yaşam koşullarıyla karşılaşıp
karşılaşamadıkları tartışmaya açık bir konudur. Bilinen gerçek işçilerin günde
14 saati aşan çalışma süreleri, yer darlığı, ısı ve ışık sorunu, ara dinlenmesiz
çalışma gibi koşullarda emeklerini arz edip karşılığında çok düşük ücretler
aldıkları bir sürece dahil olmalarıdır131.
Sanayi devriminin yeni ekonomik üretim sistemi, işverenlerin en düşük
maliyetle en yüksek üretimi hedeflemelerini dolayısıyla ‘’ucuz işgücü’’
kavramını yaratarak,sözleşme serbestisi içerisinde, serbest piyasa koşulları
altında emek arz ve talebinin mümkün olan en düşük ücrette kalmasını
istemektedir. Bu açıdan bakıldığında kadın işgücünün tarih sahnesine çıkışı
işverenlerin kadınların erkeklerden daha az ücret alarak çalışmalarını
sağlamak ve kadın emeği talep ederek karlarını maksimize etme yolunda
büyük adımlarla ilerleme hedefinden doğmuştur. Gebelik, doğum gibi
129
Bebel, a.g.e, s.63.
Caner, a.g.e, s.97.
131
Caner, a.g.e, s.99.
130
44
nedenlerle aralıklı çalışan kadınlara daha az ücret verilmesi, evli kadınların
çocuklarını geçindirmek için para kazanmak zorunda kalmalarının onları
daha kolay ikna edilebilir hale getirmesi, uzun çalışma saatlerine karşı
direnmiyor olmaları işverenin kadın işgücü talebinin nedenlerinden olmuştur
ve 1861 yılında Đngiltere’de ücretli emeğin üçte birini oluşturan kadınların
aldıkları ücretler, erkeklerin aldıkları ücretlerin yarısı bile olamamıştır132.
Asgari düzeyde geçinebilmek için günde on
iki – on altı saat çalışmak
zorunda olan kadınlar doğum yapacakları güne hatta saate kadar
çalıştırılmışlar ve doğumdan sonra en fazla iki hafta içinde fabrikaya geri
dönen
kadınlar
yetersiz
beslenme
koşullarından
dolayı
çocuklarını
emziremedikleri gibi evde kalan bebeklerine afyon vererek onların sakin
durmasını sağlamaya çalışmışlar, bir süre sonra ilk olarak Đngiltere’de ortaya
çıkan bebek yurtları çocuklarına bakamayan yoksul işçi kadınlarının
çocuklarını bıraktıkları yurtlar olarak yaygınlaşmıştır133. Birkaç gün dışında
ardı ardına birkaç hafta , iki saatten az bir yemek paydosu ile sabah altıdan
gece yarısına kadar çalışan ve böylece günde kendilerine uyumak ve
dinlenmek için yalnızca altı saat kalan kadın çalışanlar kadın emeğinin
bağımsızlaşmasını sağlayacak sürecin ilk adımlarını bu zor koşullar altında
atmışlardır134. Böylece 19. yüzyıl işçi kadının yüzyılı olmuştur; fakat kadın
Eugene Buret’in yorumuyla noksan bir işçi sayılmıştır135.
Sanayi devriminin ilk yıllarında içinde bulunulan bu koşullar elbetteki
yalnızca kadın çalışanlar için geçerli değildir. Kadın ve erkek işçilerin
yasalarla korunma altına alınması çalışma koşullarının iyileştirilmesi bilindiği
üzere
büyük
mücadeleler
sonunda
olmuştur.
O
dönemde
yapılan
araştırmalarda işverenlerin kadınlara daha az ücret vermelerini kadınlarının
ihtiyaçlarının daha az olması, kadın kazançlarının kocalarının ya da
babalarının kazançlarına bir ek kazanç niteliği taşıması ve kadın çalışmasının
132
Bebel, a.g.e, s.107, Caner, a.g.e, s.99.
Gisela Bock,,Avrupa Tarihinde Kadınlar, Literatür Yayınları, 1. Basım, Kasım, 2004, Đstanbul,
s.113.
134
Bock, a.g.e, s.103, Caner, a.g.e, s.99, Savran, Demiryontan, a.g.e, s.146.
135
Bock, a.g.e, s.122.
133
45
geçici bir süreç olarak görülmesi kadının ücretini düşüren ve iş saatlerini
uzatan nedenler olarak değerlendirilmiş, ‘’yasalar kadınları korumasa
işverenler kadınları insafsızca çalıştırırlar’’ şeklinde yorumlar yapılmıştır 136.
Nihayet 1800’lü yılların sonlarına doğru çalışma koşullarının iyileştirilmesi ile
ilgili düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. 1891’de Almanya’da çıkan fabrika
yasası, çalışan yaşlı ve evli kadınların on bir saatten fazla çalışmasını ve
gece çalışmasını yasaklamıştır ve 1908’de çıkan bir yasa on kişiden çok işçi
çalıştıran fabrikalarda kadınların iş saatlerini 10’a, cumartesi ve bayram
günlerinde ise sekiz saate indirmiştir, aynı yasa kadınları doğum öncesi ve
sonrası sekiz hafta işten uzak tutmuştur, kadınların kömür sanayinde ve yapı
işçiliğinde
çalıştırılmasını,
kadın
ve
çocukların
gündüz
fabrikalarda
bitiremedikleri işleri evlerine götürüp bitirmelerini de yasaklamıştır 137.
1900’lere gelindiğinde kadınlar çeşitli dergiler ve gazeteler aracılığıyla
seslerini
duyurmaya
başlamışlardır;
1903’te
Đngiltere’de
tekstil
işçisi
kadınların grevi büyük yankı uyandırmış, 1925 yılında hamile kadınların
gösterisi onların yaşadıklarının bir kitap olarak yayınlanmasını sağlamıştır138.
Erkeklerin
yüzyıllardır
sahip
oldukları haklar
yükselen Avrupa
ülkelerinde yükselen sosyal ve refah toplumlarıyla birlikte ücretli çalışamama
durumunda risklere karşı sosyal hakların geliştirilmesi ve sosyal güvence
haklarını beraberinde getirirken; kadınlar tüm bunlar için mücadele etmek
durumunda kalmıştır. Yine bu dönemde gittikçe yükselen aile ücreti adı
altında kadınları yeniden çalışma yaşamının dışında bırakarak eve hapsetme
talepleri, erkek çalışanların kurdukları sendikalarda da bu yaklaşım gayet
olumlu karşılanmıştır, erkeklere bir aile ücreti ödenerek kadın rakiplerin saf
dışı bırakılmasını bir çözüm olarak göstermiştir139.
Kadın hareketleri ve örgütleri arasında ise koruma yasasına karşı fikir
birliği sağlanamamıştır. Kadınların içinde bulundukları durumdan bir çıkış
136
Bebel, a.g.e, s.109.
Bebel, a.g.e, s.109.
138
Bock, a.g.e, s.114.
139
Savran, Demiryontan, a.g.e, s.181.
137
46
yolu olarak görenler yasayı olumlu karşılarken bu tip bir pozitif ayrımcılığın
kadınları ikincil
konuma
sürükleyeceğine inananlar
özellikle
feminist
yaklaşımcılar şiddetle karşı çıkmışlardır. Buna rağmen 1883’te Almanya’da
sigortalı işçi kadınların doğumdan dolayı uğradıkları ücret kaybı sağlık
sigortasından mütevazı bir ücretle telafi edilmeye başlamıştır, 1890’da
Berlin’de yapılan Uluslararası Đşçi Konferansından sonra annelik izni
Đngiltere, Portekiz ve Đsveç’te dört haftalık, Norveç’te ise altı haftalık annelik
izni yürürlüğe girmiştir, başlangıçta yalnızca Almanya ve Avusturya’da
ödenen annelik parasının miktarı ise ücretin yarısına bile tekabül etmeyecek
kadar azdır140. Bütün bunlara rağmen kadınların çıktıkları bu mücadele
onların çalışma hayatında erkeklerle eşit koşullarda yer alabilmeleri için bir
başlangıç olmuş, sanayi devriminin başlangıcından 2. Dünya Savaşına kadar
artan kadın istihdamı savaş döneminde ve sonrasında daha büyük bir ivme
kazanmıştır.
1.5.3. Küreselleşme Süreci ve Çalışma Hayatında Kadın
Sanayi devrimi şüphesiz on dokuzuncu yüzyıla damgasını vurmuş
yarattığı değişim ve dönüşüm yirminci yüzyılda da devam etmiştir.
Sanayileşen ülkelerde yaşanan ekonomik değişme kapitalist sistemin tüm
kurumlarıyla yeni bir yapı oluşturması süreci büyüyen dev ekonomiler
yaratmış, teknolojik gelişim ise bu yüzyılda ona eşlik etmeye başlamıştır.
Birinci ve ikinci dünya savaşları ve 1929 krizinin etkileriyle sekteye uğrasa da
1980’lere gelindiğinde teknolojik gelişmeler tüm dünyayı iyi ya da kötü
etkileyecek bir takım değişiklikler yaratmaya hazırlanmıştır. Her iki savaş
dönemi de kadın işçi sayısının yüksek oranlarda arttığı dönemler olmuştur.
Birinci dünya savaşı öncesinde ve yine 1929’da yaşanan ekonomik
durgunluk dönemlerinde tüm Avrupa’da kadınların ev hayatında var olmaları
gerektiği gibi inanışlarla yalnızca erkeklere kapılarını açmaya doğru yol alan
140
Bock, a.g.e, s.197.
47
işgücü piyasaları savaş dönemlerinde savaşmaya giden erkekler yerine
kadınları istihdam etmeye bir anlamda mecbur kalmıştır. Metal sanayinde ve
makine araçları sanayinde yalnızca kadın işçiler çalışmış, gece işini
yasaklamak gibi kadın işçileri koruyan bütün yasalar, savaş döneminde
nerdeyse hiç uygulanmamıştır
ve işverenler kadın emeğinden yüksek
oranlarda kar elde etmeye devam etmişlerdir141.1960’lardan sonraki süreçte
dünya farklı bir yöne doğru evrilmeye başlamış yaşanan ekonomik gelişmeler
sanayi sektörünün tahtını hizmetler sektörüne kaptırmasıyla kadın işgücünün
giderek artan oranlarda hizmetler sektöründe var olmaya başlaması sürecini
getirmiştir.
1970’lerdeki petrol krizi sanayi toplumunun da krizi haline gelmiş
iletişim teknolojileri alanındaki gelişmeler toplumsal dönüşüm derin etkiler
yapmaya
başlamışlardır142.
Küreselleşme
bu
tarihten
sonra
iletişim
teknolojilerindeki hızlı değişme ve gelişmeyle beraber hızla dünyanın bütün
köşelerini birbirine bağlayan bilgi ve kültür aktarımı sağlayan bir zemin
üzerinde yükselmiştir;sermaye hareketleri gelişmiş ülkeler arasında oluşan
bir ağ içerisinde hareket etmeye başlamış, üretim teknolojileri küçük
aralıklarla değişmeye başlamış endüstri merkezli üretim bu değişimden
fazlasıyla etkilenmiştir143.Hizmetler sektörü hızla genişlerken dünya ticareti
artmış, ulusal pazarlar önemini yitirmeye başlamıştır144 Bu süreç ülkelerin
bütünleşmesi, ulaşım ve iletişim maliyetlerinin azaltılması; ayrıca mallar,
hizmetler, sermaye bilgi ve insanların sınırları aşmasının önündeki yapay
engellerin kaldırılması olarak değerlendirilse de, ilerleyen zaman içerisinde
uluslararası sermayenin çok uluslu şirketler üzerinde yükselen tek bir
ekonomi ve tek bir kültür yaratma hedefinin bir tanımlaması olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır145.
141
Çelik, a.g.e, s.124.
Veysel Bozkurt, Değişen Dünyada Sosyoloji, Alfa Yayınları, 2. Baskı, Ocak, 2004, Đstanbul,
s.322.
143
Vedat Bilgin, Türkiye’de Değişimin Dinamikleri, Lotus Yayınevi, Nisan, 2007, Ankara, ss. 189193.
144
Bozkurt, a.g.e, s.326.
145
Mehmet Hüseyin Bilgin, Yeni Teknolojiler ve Üretim Sistemlerindeki Değişimin Emek ve
142
48
Tarihsel sürece bakılacak olduğunda 1960’ lardan itibaren, üretimdeki
emek yoğun ilerlemelerin, sanayi merkezlerinden düşük ücret ödenen çevre
ülkelere, Kuzey Avrupa’ dan Kuzey Afrika’ ya, Japonya’ dan Güney ve
Güneydoğu Asya’ ya, ABD’ den Orta Amerika’ya kaymaya başlaması ortaya
çıkan yeni uluslararası işbölümünü açıkça haber vermiştir146. Bu süreç emek
yoğun teknolojiler kullanan ülkelerde büyük ölçüde işgücü maliyetlerinin
düşürülmesi amacıyla, ucuz emek sayılan kadın işgücünün kullanımını
artırmıştır. 1970’ lerden beride güneydeki ihracata yönelik üretim yapan
fabrikalara kadar, her zaman kadın-yoğun bir üretim faaliyeti olmuştur, 1970
ile 1990 yılları arasında ihracatta en fazla artış, en yüksek büyüme hızını
gerçekleştiren ülkelerde, kadınların toplam işgücü içindeki payı da yükselmiş,
Güneydoğu Asya’ da kadın istihdamı %25’ den %44’e çıkmıştır ve böylece
ihracat için üretim ile serbest ticaret bir anlamda kadın istihdamının motoru
olmuştur147. Bu istihdam artışı gelişmemiş ve gelişmekte olan bir çok ülkede
kadınların ucuz işgücü olarak sosyal güvence haklarından, asgari yaşam
seviyesi için gerekli ücretten yoksun, sağlıksız koşullarda ve çok uzun saatler
çalışıyor olduğu gerçeğini de içinde barındırmaktadır. Diğer yandan gelişmiş
ülkelerde emek yoğun teknoloji yerine bilgi yoğun teknolojiler kullanılması,
işgücünün büyük ölçüde hizmetler sektöründe toplanması, fordist üretim
sistemi içinde fabrikalarda işbölümü içerisinde üzerine düşeni yapan mavi
yakalı işçilerin yerini beyaz yakalı, bilgiye sahip olan ve onu kullanabilen,
örgütlenme ihtiyacı duymayan, rekabetçi çalışanların alması ve artık
makinelerinde işgücünün yerine geçmesi sanayi devriminin yarattığı işgücünü
devre dışı bırakmıştır148. Bu anlamda kadınların bu yeni sistemdeki varlığını
Bebel’in değerlendirmesi oldukça iyi özetlemektedir:
Đstihdam Üzerindeki Etkileri, Kamu Đş Yayınları, 1.Baskı, 2000, s. 52, Bilgin, a.g.e, ss. 189-193.
146
Şerife Nihal Kapucu, Kadınların Đstihdama Katılımını Etkileyen Faktörler, Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008, Ankara, s.44.
147
Christa Wichterich, Küreselleştirilen Kadın, Türk Sosyal Bilimleri Derneği, Mayıs, 2004,
Ankara, s.24.
148
Yücel Uyanık, Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Đşgücü Piyasaları, Gazi Üniversitesi Đktisadi
ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.10, S.2, 2008, S.218.
49
‘’Kadınlar daha sabırlı, daha enerjik, daha zevkli oldukları için birçok
işi erkeklerden daha iyi başarmaktadırlar. Akıllı kapitalistler, kadınların bu
yönlerini çok iyi bilmekte ve sanayi geliştikçe kadınların çalıştıkları iş alanları
da yıldan yıla genişlemektedir; fakat patronun işçi olarak kadını seçmesi, onu
aldatmak için bir tuzaktır. Kadının toplumsal koşullarını yükseltmeden, kadına
fazla maddi çıkar göstermeden onu işe çekmektedir. Kadın işçi kullanılan
yerlerde çoğunlukla erkek işçi azalmaktadır. Oysa işsiz kalan işçi hayatını
kazanmak zorundadır. Đşte bu yüzden erkek işçi emeğini daha ucuza satmak
zorunda kalmaktadır. Sanayi gelişmesi içinde ücretlerin azalması, bir dalga
halinde yayılmakta, iş tasarrufu amacıyla sanayide yapılan her devrim, birçok
kadın işçiyi açıkta bırakmaktadır. Böylece boşta kalan işgücü bir kat daha
çoğalarak yeni açılan sanayi dallarının bu işgücünün bir kısmını yutmasına
sebep
olmaktadır.
Fakat
iş
için
daha
elverişli
koşullar
sağlamayı
düşünmemektedir. Yeni açılan sanayi kollarında, örneğin elektrik sanayinde,
kadın işçiler erkeklerin yerini almaktadır. Ücretlerin artması, kapitalisti
makinelerini daha çok geliştirmeye yöneltmiştir. Bu suretle insan dimağı ve
insan eli yerine, otomatik makineler kullanılmıştır. Kapitalist dönemin
başlangıcında, iş pazarında birbirleriyle yarışanlar yalnız erkek işçilerken
bugün, erkek kadın ayrıca genç-ihtiyar birbirlerine rakip duruma gelmişlerdir.
Kadınlar erkeklerin yerini, gençler ve çocuklar da ihtiyarların yerini
almışlardır. Modern sanayin getirdiği ahlak rejimi işte budur149. ‘’
Bebel’in açıkladığı bu sistematik içerisinde ortaya çıkan esnek çalışma
süreleri ve yarı zamanlı çalışma sanayileşmiş ülkelerde işsizliğe ve durgunluk
dönemlerine bir çözüm olarak geliştirilmiş, kadınların işgücü piyasalarında
tutunmalarına yardımcı olurken diğer yandan sosyal güvenlik haklarından
yoksun çalışma ve ataerkil düşünce yapısının kadının evdeki görevlerini de
ihmal etmeme yükümlülüğünü hatırlattığı için eleştirilere maruz kalmıştır.
Yine sosyal devlet yapısının güçlü olduğu ülkelerde çocuk bakımı için
olanaklar yaratılması gibi ücretli kadın emeğini artıran mekanizmalar
149
Bebel, a.g.e, s.102.
50
küreselleşme
sürecinde
özelleştirme
politikaları
çerçevesinde
bu
hizmetlerinde para ile satılmasını gündeme getirmiş, bu durum kadın
işgücünü olumsuz etkilemiştir.
Küreselleşme süreci kadınların iş piyasalarındaki oranını arttırdıysa
da küresel emek pazarı kadınlara özgü ayrımları içinde barındırmaktadır. Bu
süreç hem yeni işgücü modelinde donanımlı işçiler olarak çalışma yaşamında
yer almalarını sağlayarak, hem de kendi handikapları içerisinde cinsiyete
dayalı ayrımcılığı bir yapısal öğe olarak yeniden üreterek ataerkil sistemin
izlerini taşımaya devam etmektedir150.
1.6.
GÜNÜMÜZDE
DÜNYADA
ÇALIŞMA
HAYATINDA
CĐNSĐYETE
DAYALI AYRIMCILIK
Ayrımcı uygulamalarla yaşamın birçok alanında karşı karşıya gelen
kadınlar ekonomik faaliyetlere dahil olma sürecinde de yukarıda açıklanmaya
çalışıldığı üzere
zorluklarla karşılaşmaktadırlar.
Đçinde
bulunduğumuz
ekonomik ve sosyal koşullar geçmişe oranla bu zorlukları azaltmış görünse
de kadınlar yine de hem çalışma hayatında yer almada hem de sonraki
süreçte birçok farklı sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durumun
temelinde ise sosyal ve psikolojik kökenli kaynaklar yer almakta ve
toplumların yaşadığı değişimlere rağmen bu kaynaklardaki değişim çok
yavaş olmaktadır. Diğer taraftan gelişmiş ülkelerde özellikle AB ülkelerinde
kadınların işgücü piyasalarında yer almaları ve sosyal hak ve güvencelerine
sahip olarak istihdam edilmeleri konusunda tarihsel perspektifte önemli
gelişmeler yaşanmıştır. AB ülkelerinde ayrımcılığı önleyerek kadın çalışanları
korumaya, fırsat ve davranış eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmalar
topluluğun kuruluşundan bu yana var olmuştur ve bu amaçla pek çok
150
Wicterich, a.g.e., s.88.
51
yönerge yayınlanmış ve karar alınmıştır. Bu gelişmeler konunun hukuksal
boyutu açıklanırken ortaya konulacaktır.
Birlik üyesi ülkelerde kadın işgücünün istihdam olanaklarının artması
ve işgücüne katılımlarının özendirilmesi amaçlanmaktadır. Kadın ve
erkeklere eşit davranılması AB sosyal politikasının temel amaçlarından
biridir. Bu nedenle üye ülkelerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte
çalışmalar yürüten AB Komisyonu, cinsiyetler arası eşitliği bir insan hakları,
sosyal adalet ve demokratik temel sorunu olarak görmektedir. AB fırsat
eşitliğini ve istihdamı birbirine bağlamıştır. Kadınlara yeterince istihdam
yaratmayan bir Avrupa’da kadınlara iş bulmanın olanaksız olduğunu bilen
Birlik, üye devletlerin Avrupa’da rekabetçi bir emek piyasası oluşturmalarını
desteklemek amacıyla bir ‘Avrupa Đstihdam Stratejisi ‘ belirlenmiştir151.
Amerika
Birleşik
Devletleri’nde
ise
kadınların
istihdamda
yer
almalarının düzenli bir gelişme göstermesi yapılan yasal düzenlemelerle
sağlanmıştır; 1963 yılında çıkartılan Eşit Ücret Yasası (Egual Pay Act.),
1964’de çıkartılan Yurttaş Hakları Yasası ( Civik Right Act ) bu konudaki ilk
yasal düzenlemeler olup yasalardaki hükümlerin uygulanmasında da
Đstihdamda Fırsat Eşitliği Komisyonu (EEOC) yetkili kılınmıştır ve devletin
işgücü piyasasına ve istihdam yapısına müdahale etmesi anlamına gelen
‘’Olumlu Eylem Programları’’ ile istihdamda kadın aleyhine olan eşitsizliği
kadının bireysel sorunu olmaktan çıkarıp toplumsal düzeyde ele almıştır152 .
Bütün bu uygulamalar gelişmiş ülkelerin de işsizlik sorunuyla karşı
karşıya kalmasını engelleyememiş ve işsizlik oranlarının
yükselmesi
kadınların işgücü piyasasında yer almasını zorlaştıran bir etmen olmuştur.
Yine kadın işgücünün kayıt dışı sektörlerde ev içi ve ev dışı alanlarda
çalışmasının erkeklere oranla daha yüksek olduğu da bilinmektedir. Küresel
151
Güler Yılmaz, Küreselleşme ve Küreselleşmenin Kadınların Çalışma Yaşamına Etkisi,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006, Đstanbul, s.55.
152
Yüksel, a.g.e., s.19.
52
ekonominin getirdiği sorunlar gelişmiş ülkelerle birlikte ve daha yüksek
oranda yukarıda da açıklandığı üzere kadın işgücünü daha fazla etkilemiş
yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde evlerine dönmeleri için çalışma
yaşamında hep ikincil konumda yer alan kadınlar ücret, kariyer yönetimi,
kurum içi eğitim gibi alanlarda ayrımcılığa uğrarken, psikolojik ve cinsel
tacizle karşı karşıya kalmaktadırlar. Gelişmemiş ülkelerde ise durum çok
daha farklıdır; buradaki ayrımcılık sağlık, eğitim gibi en temel insan haklarına
ulaşmada ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ), iş fırsatları ve istihdamın niteliği
açısından erkek ve kadın arasındaki cinsiyet eşitsizliği üzerine yayınladığı
raporda 1980-2008 yılları arasında erkeklerin işgücüne katılım oranı %
82.0’dan 77.7’ye düşerken kadınların işgücüne katılım oranları % 50.2’den
51.7’ye yükseldiğini belirlemiştir153. 15 yaşın üstündeki kadın nüfusunun
yaklaşık yarısı (yüzde 48.4), ekonomik olarak etkisizliğini sürdürdüğü,
erkeklerde ise bu oranın yüzde 22.3 olduğu, bazı bölgelerde karşılaştırma
yapıldığında sayısal olarak ekonomik olarak etkin olan erkek sayısı 10
olduğunda etkin kadın sayısı 4 ve daha az sayıda olmaya devam ettiği, bir
kadın çalışmak isteyip iş aradığında bir erkeğe göre daha fazla zorlukla karşı
karşı kaldığı ve kadınlar buldukları işlerde erkeklerle benzer pozisyonlarda
daha az ücret ve sosyal hakkı kabul etmek zorunda olduğu belirtilmiştir.
Küresel ölçekte erkek işsizlik oranı yüzde 5.5 (2007)’ten yüzde 6.3 (2009)
oranına, kadın işsizlik oranı ise biraz daha fazla olarak yüzde 6’dan yüzde
7’ye yükselmiştir154.
Raporu hazırlayan UÇÖ Đstihdam Eğilimleri Birimi, rapordaki verilerden
hareketle erkeklerden daha düşük ücretlerde ve belli işlerde çalışmayı tercih
eden kadınların sayısının hala çok fazla olduğunu, bu durumun kadınların
153
154
ILO Cinsiyet Eşitsizliği Küresel Bir Sorun, http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=315, s.1
ILO Cinsiyet Eşitsizliği Küresel Bir Sorun, http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=315, s.1
53
aile yaşamı ile çalıştıkları iş arasında denge kurmak zorunda kalmalarından
kaynaklandığını belirtmiştir155.
Yine UÇÖ’nün 2007 yılında yayınladığı Kadın Đstihdamında Küresel
Eğilimler Adlı Rapor önemli bilgiler içermektedir. Rapora göre son on yılda
kadının işgücüne katılım oranındaki büyüme durmuştur, istihdamdaki
kadınların oranında son on yılda bir değişme olmamıştır, geçmişe kıyasla
bugün daha fazla işsiz kadın vardır, kadınlar düşük verim elde edilen tarım ve
hizmet gibi sektörlerde daha çok çalışmakta, ücretleri erkeklerin ücretlerinden
daha düşük olmakta ve çalışma yaşamı boyunca becerilerini geliştirme
şansları daha düşük olmaktadır156.
Tarihsel olarak süregelen bütün bu ayrımcı uygulamaların sonucu
olarak tüm insanlık için temel bir sorun olmakla birlikte yoksulluktan etkilenen
en geniş kesimi de oluşturan yine kadınlar olmaktadır. Kadınlar beslenme,
barınma, eğitim gibi temel kaynaklara ulaşmakta zorluk çekmektedirler. Đlk
kez 1995’te 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Planı’nda “Yoksulluğun
Kadınlaşması” ifadesiyle yer almıştır. Yoksulluk içinde yaşayan kadınların
sayısı son yıllarda, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, erkeklerin sayısıyla
karşılaştırıldığında önemli oranda artmıştır. Ekonomik unsurlara ek olarak,
cinsiyet rollerinin katılığı ve kadınların yetki ve karar alma mekanizmaları ile
eğitim, öğrenim ve üretim kaynaklarına kısıtlı ulaşımının yanı sıra ailenin
güvenliğini tehdit edebilecek diğer unsurların ortaya çıkması da bu durumun
sorumlusu olan unsurlardır157. Ülkemizde hanehalkı fertlerinin cinsiyet ve
eğitim durumuna göre yoksulluk oranlarına bakıldığında; 2002 yılında
erkekler için yoksulluk oranı %26,72 iken; kadınlar için bu oran %27,19’dur.
2006 yılında bu oranlar sırasıyla %17,32 ve %18,27’dir. Bu oranlardan da
anlaşılacağı gibi her iki yılda da kadın yoksulluk oranı erkek yoksulluk
oranından yüksektir. Yine dünya ölçeğinde yapılan araştırmalar bakımından
da durum farklı değildir. UÇÖ tarafından yapılan bir çalışmada dünyada 550
155
ILO Cinsiyet Eşitsizliği Küresel Bir Sorun, http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=315, s.1.
Tüsiad Yayını, a.g.e, s.139.
157
Kadın ve Yoksulluk, T.C. Başbakanlık KSGGM, Ankara, 2008, s.5.
156
54
milyon çalışan yoksulun olduğu ve bunların 330 milyonunu kadınların
oluşturduğu ortaya konulmuştur. AB’de yoksulluğun cinsiyeti incelendiğinde
her alanda olduğu gibi burada da kadınlar için daha olumsuz (Hollanda hariç)
bir tablo ortaya çıkmaktadır. Erkeklerin yoksulluk oranı riski %14 iken, bu
oran kadınlar arasında %17 düzeyindedir. Özellikle Avusturya ve Finlandiya
gibi yoksulluk oranının AB ortalamasının altında olduğu ülkelerde erkek
yoksulluk oranı ile kadın yoksulluk oranı arasındaki açığın daha büyük olması
ise dikkat çekicidir158.
1.7.
GÜNÜMÜZDE TÜRKĐYE’DE ÇALIŞMA HAYATINDA CĐNSĐYETE
DAYALI AYRIMCILIK
Ülkemizde yüzyıllardır hakim olan ataerkil toplum yapısı, sosyal ve
kültürel değerlerimiz şüphesiz kadının toplum içindeki yerini belirlemede etkili
olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşu ile yapılan devrimler Türk kadını içinde bir
dönüm noktası olmuş, kadının kamusal alana çıkışı ve bir birey olarak
özgürce her alanda varlık gösterebilmesi hedeflenmiştir. Bu anlamda
kadınların çalışma yaşamında yer almaları diğer ülkelerde olduğu gibi
ülkemizde de konuyla ilgili önemli bir gösterge olmuştur.
Çalışma hayatının işe alma ve yerleştirme, ücretlendirme, kariyer
yönetimi, eğitim ve işyerindeki tutum ve davranışlar gibi birçok aşamasında
ortaya çıkan ayrımcı uygulamalar konu dikkatle incelendiğinde anlaşılacağı
üzere kadınların çalışma hayatında yer almalarını engelleyen bir faktör
olmasının yanında asıl olarak kadının çalışmasını gereksiz gören, yalnızca
belli meslekleri kadınlara yaftalayan anlayışın bir sonucudur. Bu anlayış
ülkemizde
namus
cinayetlerinin
işlenmesine,
kız
çocuklarının
okula
gönderilmesinin engellenmesine, kadınların şiddet görmesine neden olan
anlayışla aynı kaynaklardan beslenmektedir. 2004 Birleşmiş Milletler Đnsani
Kalkınma Raporuna göre ilk, orta ve yüksek öğrenimde kız çocuklarının
158
Mustafa Öztürk, Başak Işıl Çetin, Dünyada ve Türkiye’de Yoksul Kadınlar, Journal of Yaşar
University,C.3, S.11, s.2668.
55
okullaşma oranı %68’dir ve bu oran Türkiye’yi dünya sıralamasında 110.
sıraya itmiştir159. Araştırmalar eğitim ile çalışma hayatına dahil olma arasında
doğrusal bir ilişki olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla kadınların işgücü
piyasasında hangi oranda var oldukları oldukça önem taşımaktadır. Ayrımcı
uygulamaların önüne geçilmesi ancak bu yolla gerçekleşebilecektir. Buna
karşılık son yıllarda düşük eğitim düzeyindeki kadınların işgücü piyasasına
girme eğiliminde olması tarımdan kopan işgücünün kente göç etmesiyle
düşük eğitimli niteliksiz kadın işgücü oranının artmasına yol açması ve artan
geçim zorluklarının bu kadınları işgücü piyasasına girmeye zorlamasına yol
açmaktadır160.
Piyasadaki
genel
işsizlik
sorunu,
eğitim
ve
işgücü
piyasasındaki dengenin kurulamamış olması eğitim ve çalışma yaşamını
birbirinden kopuklaştırmakta ve eğitimli kadın işgücünün çalışma yaşamına
dahil olmasını zorlaştırmaktadır.
Ülkemizde hemen her dönem işgücü piyasasında kadın çalışanların
erkeklere oranla oldukça az olması birçok farklı nedenden kaynaklanmıştır.
Özellikle günümüz ekonomik konjonktürü içerisinde gelişmekte olan bir ülke
olarak yaşanılan ekonomik sorunlar önemli bir neden olarak karşımıza
çıkmaktadır. Çok sayıda araştırma kadınların işgücüne katılımlarındaki
düşüşün nedenlerinden birinin kırdan kente göç olduğunu göstermektedir161.
Ülkemizde tarım sektörünün geniş yer tutması ve kadınların ücretsiz aile
işçileri olarak bu alanda varlık göstermeleri tarım sektörünün diğer sektörler
arasındaki payının düşüşü ve kırdan kente göçle kırsal alanda ücretsiz aile
işçisi olarak çalışan kadınların çalışma hayatından kopmasıyla ya da
kentlerde kayıt dışı ekonomi dahilinde sosyal güvencesiz, düşük ve eşit
olmayan ücretlerle, olumsuz çalışma koşullarında
istihdam edilmesiyle
açıklanmaktadır. Diğer taraftan ise çalışan kadınlara çocuk bakma ve ev
işlerinin yapılması için başka birini tutmanın yüksek maliyeti kadınların
159
Sibel Öbudun, Cahide Sarı, Temel Demirer, Küreselleşme, Kadın ve Yeni Ataerki, Ütopya
Yayınları, 1. Baskı, Mart, 2007, Ankara, s.15.
160
Tüsiad Yayını, a.g.e, s.130.
161
Tüsiad Yayını, a.g.e, s.121.
56
çalışma hayatına girmelerini engelleyen bir diğer etmendir162. Ülkemizde
Ocak- Şubat- Mart 2011 dönemi TÜĐK verilerine göre istihdam edilenlerin
%71.9’u erkek nüfustur, lise altı eğitimlilerde işgücüne katılma oranı; erkekler
için % 68,6, kadınlar için % 23,1’dir, Yükseköğretim mezunu erkeklerde %
85,6 olan işgücüne katılma oranı, kadınlarda % 72,1'dir
163
. Bu veriler
kadınların çalışma yaşamında erkeklere oranla çok daha az yer alabildiklerini
göstermektedir. Yukarıda da açıklandığı üzere ülkemizde erkeklere oranla
yoksullukla daha fazla karşı karşıya kalan kadınlardır. Kadın yoksulluğunun
önlenmesi bakımından 9. Kalkınma planı dahilinde kadınlara mikro kredi
verilmesi söz konusu olmuştur. Özel Đdaresi Kanununun 6’ncı maddesinin (a)
bendinde Đl Özel Đdaresinin görev ve yetkileri arasında yoksullara mikrokredi
verilmesinin de yer alması nedeniyle, bu kanunun söz konusu maddesinin
özellikle pozitif ayrımcılık içerecek şekilde kadın yoksulluğunu azaltmaya
yönelik olarak 81 Đl Valiliği tarafından uygulanması KSSGM’den talep
edilmiştir. Bu kapsamda, mikro kredi uygulamasının ilki Van ilinde başlatılmış
ve 709 kadın bu imkândan yararlandırılmıştır. Mersin ilinde ise hedef kitlesi
yoksul kadınlar ve genç işsizler olan “Yoksullar Đçin Mikro Kredi Projesi”
kapsamında 144 kadına mikro kredi verilmiştir164.
1.8.
ÇALIŞMA
HAYATINDA
CĐNSĐYETE
DAYALI
AYRIMCILIĞIN
GÖRÜNÜŞ ŞEKĐLLERĐ
Çalışma hayatında da cinsiyete dayalı ayrımcılık işin yapılmasında
herhangi bir etkisi olmadığı halde kadınların çalışma yaşamından dışlanması
ve örgütsel güç, tatmin düzeyi ve gelirin erkekler arasında paylaştırılması
olarak tanımlanabilmektedir165. Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde
hemen hemen tüm toplumlarda kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunlar
162
Türkiye’de Kadınların Đşgücüne Katılımı: Eğilimler, Belirleyici Faktörler ve Politika
Çerçevesi, T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı ve Dünya Bankası Raporu, 2009.
163
Türkiye Đstatistik Kurumu (TÜĐK), http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8507 .
164
T.C. Başbakanlık KSGGM, a.g.e, s.16.
165
Kasımoğlu, Halıcı, a.g.e., s.374.
57
var olan önyargılar, kalıpyargılar gibi psikolojik kökenli kaynaklara dayanırken
ataerkil aile ve toplum yapısının konuyla bağlantısı da yadsınamaz bir
gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda kadının ücretli işgücü
olarak işgücü piyasalarında yer alması yani çalışma yaşamında var olması
erkeklere göre çok daha uzun zaman alarak zorlu süreçlerden geçmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere bugün içinde bulunduğumuz ekonomik ve
sosyal yapı bir yandan kadının çalışmasını olağan ve hatta zorunlu hale
getirirken diğer yandan kadınların işgücü piyasalarına dahil olmada
yaşadıkları zorluklar ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişiklik gösterse
de varlığını büyük ölçüde korumaktadır.
Çalışma hayatında yer alan kadınlar ise kariyer gelişimlerinde, örgüt içi
eğitim ve sosyal haklardan yaralanmada, işyerinde karşılaştıkları olumsuz
tutum ve davranışlarla ve sanayi devriminden bu yana değişmeyen bir sorun
olarak ücret eşitliğinin sağlanmasında ayrımcı uygulamalara karşı karşıya
kalmaktadırlar. Bu yanıyla çalışma hayatında cinsiyete dayalı ayrımcılık
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sıkça tartışılan, yasal düzenlemelerle
yok edilmeye çalışılan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
1980’lerden sonra hızla değişen örgüt yapıları işletmelerin işgücünden
maksimum faydayı sağlama anlayışını değiştirmemiş fakat;örgütsel hedeflere
ulaşabilmek için insanı organizasyonun merkezine koyan bir yaklaşım
benimsenmiştir. Küresel rekabet, teknolojide dönüşüm beraberinde nitelikli
işgücüne olan ihtiyaç, işgücü piyasasındaki çeşitlilik, toplam kalitedeki
müşteri memnuniyeti yaklaşımı gibi yenilikleri gerekli kılarken; örgütlerin
organizasyonlarında değişikliğe giderek piyasada daha üst konumlarda yer
alma beklentilerindeki artış, insan kaynakları yönetiminin önemi artırmıştır.
Örgütte insan kaynağı her çeşit iş veya meslekte çalışanlardır, insan
kaynağının yönetimi ise bu kaynağın rekabetçi ortamlarda üstünlük sağlamak
için kullanılabilecek temel bir potansiyel olarak ele alınması ve en etkin, etkili
ve verimli bir şekilde değerlendirilmesidir166. Bu durum örgüt içi uyumun ve
166
Öznur Yüksel, Đnsan Kaynakları Yönetimi, Gazi Kitapevi,6. Baskı, 2007, Ankara, s. 3.
58
motivasyonun sağlanması için ayrımcı uygulamaları yok etmeye yönelik
politikaları gündeme getirdiyse de yine de erkek çalışanların daha yüksek
verimle çalıştığı algısının ve bu algının sonuçlarının aşılmadığı belirtilmelidir.
Kadınların çalışma hayatında karşılaştıkları
ayrımcı davranış ve
uygulamalar tarihsel bir sorunun yansımalarıdır. Kadınlara yüklenen cinsiyete
dayalı roller ve iş bölümünden payına düşen ev içi emek harcama ve annelik
rolü, diğer taraftan kadını güçsüz, korunmaya muhtaç bir varlık olarak gören
düşünce yapısı günümüzün modern örgüt yapısında da varlığını koruduğunu
göstermektedir.
1.8.1. Đşe Alma ve Yerleştirmede Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Cinsiyete
dayalı
ayrımcılığın
çeşitli
mekanizmalarla
varlığını
hissettirdiği çalışma yaşamı belki de en temel ayrımı kadınları bu alana kabul
etmede ortaya çıkarmıştır. Cinsiyetin işe ve işin başarılı bir şekilde yerine
getirilmesiyle hiçbir ilgisi olmamasına karşın, bir örgütte iş süreçlerinde alınan
karalarda iş başvurusu yapanlara karşı, cinsiyetleri nedeniyle yapılan
ayrımcılık
işe
alma
ve
yerleştirmede
ayrımcılık
olarak
tanımlanabilmektedir167.
Kadın
çalışması
olgusunun
kabul
edilmesi
birçok
nedenden
kaynaklanarak zaman almıştır. Dünyada ve ülkemizde özellikle 1970 ve
1990’lı yıllarda artan kadın işgücü ekonomik ulusal ve uluslar arası ekonomik
krizlerin varlığından erkeklere oranla çok daha fazla etkilenmiştir. Bu
anlamda kadın işgücü oranlarının erkeklere oranla her dönemde düşük
olması kadınların yedek işgücü olarak görülmesi anlayışının devamı olarak
hem işe alma ve yerleştirmede cinsiyetçi uygulamalara kaynaklık etmiş
böylece ev içi çalışmayı yani ücretsiz emek harcamayı salık veren yapıyı
167
Ezgi Ulusoy, Örgütlerde Đşgücü Çeşitliliği ve Đnsan Kaynaklarına Yönelik Ayrımcılık
Uygulamaları: Ankara’da Faaliyet Gösteren 4 ve 5 Yıldızlı Otel Đşletmelerinde Bir Araştırma,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,Ankara,2007, s.13.
59
desteklemiştir. Diğer yandan bakıldığında kökleşmiş bu anlayışın sonucu
olarak işverenlerin kadın işgücü istihdamındaki ayrımcı uygulamaları sorunun
daha da büyümesine yol açmıştır. Bunlardan ilk aşamayı oluşturan işe
almada ayrımcılık kadınların evlilik, hamile kalma ve anne olma olasılıkları ve
bu durumun gerçekleşmesinden itibaren iş başında daha az bulunacakları
varsayımından hareketle işe alınmalarının reddedilmesidir168.
Đşe alma ve yerleştirmede ayrımcı uygulamaların bir diğer önemli yönü
yine kadın çalışanların işgücü piyasalarına erkek çalışanlardan çok sonra
dahil olmaları ile yalnızca kendileri için tanımlanmış işleri yapmaya, bu iş
alanlarına yönelmeye mecbur bırakılmalarıdır. Böylelikle bazı alanlarda
kadınların işe alınması erkeklere oranla daha zor olmaktadır, aslında kadınlar
her alanda çalışabilecekken yalnızca bazı alanların kadınların çalışması için
uygun görülmesi söz konusudur169. Öğretmenlik, psikologluk, eczacılık gibi
meslekler
kadınlar
için
uygun
görülen
mesleklere
örnek
olarak
gösterilebilmektedir. Đşlerin bu şekilde cinsiyet temeline göre belirlenmesi
önce meslek seçiminde daha sonra daha sonra ise işe almada ve daha sonra
bütün çalışma hayatında kadını olumsuz etkilemektedir170. Ülkemizde kamu
sektöründe bazı mesleklerde kadınların istihdam edilmesi uzun zaman
almıştır; uzun yıllar bazı mesleklerde kadınlar için sınırlayıcı bir kontenjan
konulmuş ve işe almada açık eşitsizlikler uygulanmıştır. Örneğin 1990 yılında
hukuk öğrenimi yapan kız öğrenci oranı %36,4 olduğu halde yargıçlık ve
savcılık mesleğine alınacaklar arasında bir kota uygulanmış ve bu kota 19801990 döneminde %10 iken, 1990’da % 5’e düşürülmüştür; polis meslek
yüksek okuluna alınacak kadın polis kontenjanı %5 ile sınırlıdır, benzer
şekilde Đş Bankası müfettiş yardımcılığı sınavı kadınlara yıllarca kapalı
tutulmuştur, gerekçe olarak ise çok fazla seyahat gerektiren bir iş olması
168
William Anthony, K. M. Kacmer , P. L. Perrewe, Human Resource Management A Strategic
Approach, South-Western / Thomson Learning, 4th Edition, 2002, USA,s.163.
169
Dökmen, a.g.e., s.203.
170
Dilek Eyuboğlu, Gülten Đncir, Nurdan Ilgaz, Erdemir Fidan, Yücel Đnce, Bankacılık Sektöründe
Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, T.C Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü,
Ocak, 2000, Ankara, s.13.
60
dolayısıyla kadınlara uygun olmadığı iddia edilmiştir171. Tüm bankacılık
sektöründe uzun yıllar devam eden bu uygulama günümüzde ortadan
kalkmıştır; fakat bu uygulamanın sonucu olarak kadınların bankacılık
sektöründe
istihdam edilmelerinin
yoğun
olmasına
rağmen
yönetim
kademelerinde yer almalarının son derece düşük oranlarda seyretmektedir.
Dolayısıyla ilk bakışta kadınları korumak adına var olmuş gibi görünen bu
uygulama uzun vadede hiçte olumlu sonuçlar yaratmamıştır172. Eski tarihli
araştırmalar kimi Amerikan üniversitelerinde doktorasını vermiş kadınların
akademik kadro için başvurduklarında erkek akranlarının onlara akademik
kadro vermeye yanaşmadıklarını, bir yanlılığın söz konusu olduğuna tanıklık
etmiştir173. Bu durum cinsiyetçi rol dağılımının yol açtığı bir sonuç olarak
günümüze kadar olan süreçte önemli değişikliklere uğramıştır. Artık
kadınların yalnızca çalışacakları işi değil aynı zamanda, kişinin çalıştığı
kurum içindeki yerini, mesleki gelişimini belirten kariyerlerini de seçmeleri,
kariyer gelişimlerini yönlendirebilmeleri konusu eğitim oranlarındaki artışa
bağlı olarak önem kazanmıştır174. Böylelikle mesleki farklılaşmayı aşmaya
başlayan işgücü piyasalarında buna rağmen işe alma ve yerleştirme
aşamasında cinsiyetçi uygulamalarla karşılaşılmaktadır.
Örgütlerin işe alma ve yerleştirme uygulamaları insan kaynakları
birimleri tarafından gerçekleştirilmekte ve bu süreç çeşitli aşamalardan
oluşmaktadır. Đş ilanları, adayların görüşmeye çağrılması ve bu görüşmelerin
gerçekleştirilmesi ve sonrasında uygun adayın işe alınması bu aşamaları
oluşturmaktadır. Bu süreçte doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkan
ayrımcı uygulamalar söz konusudur. Đş ilanlarında doğrudan ayrımcılığın
sıkça rastlandığı ülkemizde gazete, ‘’erkek eleman aranıyor’’, ‘’bay eleman’’
gibi
171
ifadelerle
o
işe
kadınların
başvurmaları
daha
baştan
Feride Acar, Ayşe Ayata, Demet Varoğlu, Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık: Türkiye’de Eğitim
Sektörü Örneği, T.C Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Aralık,
1999,Ankara, s.9.
172
Eyuboğlu vd., a.g.e ,s.17.
173
Hogg,a.g.e., s. 388.
174
Serpil Aytaç, Mustafa Sevüktekin, Çağdaş Sanayi Merkezlerinde Kadın Đşgücünün Konumu:
Bursa Örneği, Türkiye Đşçi Sendikaları Konfederasyonu, 2002, s.26.
61
engellenebilmektedir. Burada işverenlerin iş ortamını ya da yapılan işin
kadınlara uygun olmadığını gerekçe olarak göstermeleri ayrımcılığın bir
başka boyutudur. Đş ilanlarında ”erkek olma” koşuluna ilişkin olarak örnek
verecek olursak, 2004 yılı KPSS ek yerleştirme kılavuzunda Maden Tetkik
Arama Genel Müdürlüğünün 100 adet mühendis kadrosu yer almıştır; fakat
Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü bu 100 adet mühendis kadrosundan
88 adeti için "cinsiyeti erkek olmak" koşulunu aramıştır. Bu koşul Türkiye
Mühendisler ve Mimarlar Odası tarafından dava edilmiş, dava ise Danıştay
12. Dairesinde görüşülmüştür. Danıştay 12. Dairesi tarafından söz konusu bu
koşulun yürürlüğü durdurulmuştur175. Kamusal alanda bu tip bir uygulamanın
var olmuş olması son derece dikkate değerdir. Yine 2007 yılında Ezgi Ulusoy
tarafından dört ve beş yıldızlı otellerde insan kaynaklarına yönelik ayrımcılık
uygulamalarını inceleyen çalışmada iş başvurularının değerlendirilmesi yani
özgeçmişlerin değerlendirilmesi ve mülakat aşamaları cinsiyetçi ayrımcılığın
algılandığı alanlardan birisi olarak belirlenmiş ve örgütlerin bu yöndeki
beklentilerinin açıkça ortaya konulduğu bulgulanmıştır176.
Đş ilanlarında karşılan işe alınacak olan bireyin askerlikle ilişiğinin
olmamasının koşul olarak sunulması dolaylı ayrımcılığa örnek olarak
gösterilebilmektedir. Bilindiği gibi dolaylı ayrımcılık örtülü ayrımcılık olarak da
adlandırılabilmektedir; kadınların askerlikle herhangi bir ilişkilerinin olma
olasılığının bulunmaması ayrımcılığın doğrudan değil gizli bir şekilde ortaya
çıktığını göstermektedir. işe alınacak bireyde aranılan niteliklerin kadınlar
tarafından yerine getirilmesinin daha zor olması, örneğin asgari olarak 1.80
cm boy şartı getirilmesi ilk bakışta hem erkekler hem kadınlar tarafından
yerine getirilebilecek bir koşul olarak görünse de dolaylı yani örtülü
ayrımcılığa örnek gösterilebilecek bir koşuldur177.
175
Cinsiyet Ayrımcılığı Yargıdan Döndü, 26 Nisan 2005,http://www.memurlar.net/haber/20370/.
Ulusoy, a.g.e.,126.
177
Yıldız, a.g.e., s.79.
176
62
Đşe eleman alınımında bir diğer aşama olan görüşmeye çağrılma ve
görüşmenin gerçekleşmesi sırasında da ayrımcılık ortaya çıkabilmekte; kadın
ve erkeklerin farklı kriterlere dayanarak değerlendirilmesi söz konusu
olmaktadır. Örneğin çeşitli uzmanlık pozisyonları için girdikleri mülakatlarda
kadın adaylara özel yaşantılarıyla ilgili soruların sıkça sorulmaları onların
çocuk sahibi olup olmayı düşünüp düşünmediklerinin ya da medeni
durumlarının irdelenmesi yine ayrımcı uygulamalara kaynaklık etmektedir178.
Bu anlamda kadınların işe alınırken çalışmaya ilişkin kendi görüşleri ve
geleceklerine ilişkin amaçları ve planları da araştırılmaktadır179. Evli olmayan
kadınlara evlilik ve çocuk sahibi olmaya ilişkin görüşleri sorulmaktadır. Bu
durum çalışma yaşamında yer alan kadınların büyütülmesi gereken çocuklar,
bakılması gereken yaşlılar gibi nedenlerle işi bırakmak istemelerinin bir
sonucu olarak gösterilmektedir180. Bir diğer neden ise kadınların ev işleri için
harcadıkları görünmeyen emeklerinin onların çalışma yaşamında erkekler
kadar başarılı olamamalarına yol açıyor olması olarak belirtilmektedir, hem
uzun çalışma saatleri hem de ev işleriyle meşgul olan kadın çalışanların aile
ve iş
hayatını uzlaştırma çabaları motivasyon bölünmesinin önüne
geçemezken,
geçse
değerlendirebilmektedir.
bile
örgüt
Bu
yöneticileri
noktada
bunu
çalışmanın
bir
risk
başından
olarak
itibaren
açıklanmaya çalışılan toplumsal normlar, cinsiyetçi iş bölümü yine devreye
girerek günümüzün ekonomik koşullarında çalışmak ve gelir elde etmek aynı
zamanda
kariyer
hedeflerine
ulaşmak
isteyen
kadınların
karşısına
çıkmaktadır. Çocuk sahibi olmak biyolojik olarak kadınlara özgü bir özelliktir;
fakat sorumlulukların ve ev içi görevlerin dağılımı geçmişten günümüze
kadınların tek başına altından kalkmaya uğraştığı konulardır. Đşte bu alt yapı
kadınların işe alınmasında önyargılı yaklaşımların oluşmasına neden
olmuştur. Diğer taraftan çocuk sahibi olan çalışan kadınları korumak adına
yapılan yasal düzenlemeler işverenler tarafından artı bir maliyet olarak
algılanmakta bu noktada sorun iki kat daha büyümektedir.
178
Acar, Ayata, Varoğlu, a.g.e., s.9.
Eyuboğlu vd., a.g.e ,s.17.
180
Sylvia Ann Hevlett, Carolyn Buck Luce,Đşten Mola Alma- Đşe Geri Dönme, Đş Yaşamında
Kadınlar, Harward Business Review, Mess Yayını, Mart,2006, Đstanbul, s.17.
179
63
Kadın çalışanı korumaya yönelik olarak geliştirilmiş bazı yasal
düzenlemeler
de
işverenler
uygulamasına neden
tarafından
kadınlara
olabilmektedir. Gebe veya
karşı
ayrımcılık
Emziren
Kadınların
Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair
Yönetmelik’ in 15. Maddesi “Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100150 kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların
bırakılması ve bakılması ve emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için
işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre
uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur. Yaşları ve medeni
halleri ne olursa olsun, 150 den çok kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, 0-6
yaşındaki çocukların bırakılması ve bakılması, emziren işçilerin çocuklarını
emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın
bir yurdun kurulması zorunludur. Yurt açma yükümlülüğünde olan işverenler
yurt içinde anaokulu da açmak zorundadırlar. Yurt, işyerine 250 metreden
daha uzaksa işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. Đşverenler, ortaklasa oda
ve yurt kurabilecekleri gibi, oda ve yurt açma yükümlülüğünü, bu
Yönetmelikte öngörülen nitelikleri taşıyan yurtlarla yapacakları anlaşmalarla
da yerine getirebilirler. Oda ve yurt açma yükümlülüğünün belirlenmesinde,
işverenin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan tüm işyerlerindeki
kadın isçilerin toplam sayısı dikkate alınır.’’ Bu zorunluluğun, bazı kamu
kuruluşlarını, kadın çalışan sayısını belli bir sayının (100’ün) altında tutmaya
yönelttiği bilinmektedir181. Bunların sonucunda gelinen nokta çalışmak
isteyen kadınların iş bulma süreçlerinin erkeklere kıyasla uzun olması ve ev
ve çocuk sahibi olma gibi sorumluluklarının çalışma yaşamında onlara destek
değil engel olmasıdır. Ayrıca örgütsel açıdan değerlendirildiğinde kadın
işgücü potansiyelinden yeterince yararlanılamaması durumu da söz konusu
olmaktadır. Oysa günümüzün rekabet koşullarında yüksek vasıflı ve işine
bağlı çok sayıda kadının işgücüne katılmalarını sağlamak önem taşımaktadır.
181
Acar, Ayata, Varoğlu, a.g.e., s.9.
64
1.8.2. Kariyer Yönetiminde Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Çalışma
uygulamalar
hayatında
kariyer
kadınların
hedeflerine
karşı
ulaşmada
karşıya
da
kaldıkları
ortaya
ayrımcı
çıkmaktadır.
Günümüzde kadınlar çalışma hayatına giderek artan oranda katılmakta
ancak üst düzey yönetim kadrolarında yeterince yer alamamakta ya da üst
pozisyonlara ulaşmak için daha yüksek maliyetlere (emek, zaman, baskılar,
önyargılar) katlanmaları gerekmektedir182. Bu duruma yol açan pek çok
neden
olmakla
birlikte,
yapılan
araştırmalarda
kadınların
ötesine
geçemedikleri bir ‘’cam tavan’’ın altında çalışmak zorunda kaldıkları
belirtilmektedir183. Çeşitli sektörlerde çalışan kadınların yıllar içinde erkek
çalışanlara oranla yönetim kademelerinde yer almaları daha zor olmaktadır.
Oysa örgütlerin başarısı için kadın işgücünün geliştirilmesi bir gereklilik haline
gelmiştir; ancak işe alma ve yerleştirme aşamasında yaşanan önyargıların
çalışma yaşamında terfii ettirilmede de kadınların karşısına çıktığı bilinen bir
gerçektir ve kadınların örgütlerin üst yönetim düzeylerine ilerlemelerini
durduran engeller ‘’ cam tavan ( glass ceiling) ‘’ olarak adlandırılmaktadır184.
1970’li yıllarda Amerika’da ortaya çıkan cam tavan kavramı genellikle,
kadınların örgütteki üst basamaklara tırmanmalarını engelleyen bariyerleri
yaratan önyargıları ve tutumları ifade etmekte, bu örgütsel önyargılar ve
kalıpyargılar kadın çalışanların üst yönetim pozisyonlarında görev almalarını
engellemekte, ortalama olarak benzer deneyime ve çalışma geçmişine sahip
olan erkek meslektaşlarına göre daha az terfi ve daha düşük hiyerarşik
düzeyler kazanmalarına neden olmaktadır
182
185
.
Gaye Özdemir Yaylacı, Kadın Yöneticiler Đçin Kariyer Gelişimlerinde Örgüt Đçi Kişilerarası
Đletişim Ağlarını Yöntemek, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma, 1. Cilt, Yeditepe
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1. Baskı, Ağustos, Đstanbul, 2004, s.75.
183
Rozi Mızrahi, Hakan Aracı, Kadın Yöneticiler ve Cam Tavan Üzerine Bir Araştırma,
Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2010, s.150.
184
Aytaç, Sevüktekin, a.g.e., s.27.
185
Anthony, Kacmer, Perrewe, a.g.e., s.186., Ceren Akçamete, Kadın ve Erkek Yöneticilerin
Kadınların Üst Düzey Yönetici Olmalarına Yönelik Tutumlarının ve Cam Tavan Sorununun
65
Kavramsal olarak örgüt içerisinde kadınların dikey hareketlerini
engelleyen bir mekanizma olarak cam tavan erkeklerin terfilerindeki engeller
içinde kullanılsa da bu ayrımcı uygulamalarla karşılaşan genellikle kadınlar
olmaktadır. Orta kademelerde yöneticilik yaparken en üst pozisyona
ulaşmalarına hiçbir engel bulunmayan kadın yönetici adaylarının görünmez
bir tavana çarpmalarına benzetilmektedir186.
Cam tavan kavramını nedenleri incelendiğinde karşımıza diğer ayrımcı
tutum ve davranışların nedenlerine benzer nedenler çıkmaktadır. Bu
nedenlerden bazıları:
• Cinsiyet rol kalıpyargıları,
• Kadınların kendilerine yeterince güvenmemeleri,
• Kadınların eş ve anne olarak üstlendikleri sorumluluklar,
• Kadınların iş yaşamında erkeklerin kurduğu ilişki ağının dışında
kalmaları,
• Đyi eğitim görmüş nitelikli çalışan kadın sayısının, iyi eğitim görmüş
nitelikli çalışan erkek sayısı kadar yüksek olmaması,
• Kadınların güç kavramına olumsuz yaklaşımları,
• Đşyerlerinin, erkek yöneticileri doğrudan tercih etmesi,
• Yönetici ve astların kadın yöneticilere olumsuz tutumları ,
• Erken işten ayrılma nedeniyle kıdemli kadınların daha az olması,
• Yönetici rol modelinin erkek olması nedeniyle işverenin erkeği tercih
etmesi olarak sıralanabilir187.
Yukarıda sayılan nedenlere kadın çalışanların hemcinslerini sürekli
olumsuzlamaları ve yapılan araştırmalarda bir çok kadın çalışanın kadın
Đncelenmesi: Bankalarda Bir Uygulama, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi,Ankara,2004, s.50.
186
Hogg,a.g.e., s. 389.
187
Semra Arıkan, Kadın Yöneticilerin Liderlik Davranışları ve Bankacılık Sektöründe Bir
Uygulama, Gazi Üniversitesi, Đktisadi Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 5, 2003,Ankara, s.3.
66
yöneticiyle çalışmak istemediğini vurguladığını da eklemek durumundayız188.
Kadın yöneticilerin diğer kadınları desteklememesi “kraliçe arı sendromu”
olarak ifade edilmektedir189. Kadınların erkek tutum ve davranışlarını
benimseyerek kadınlara karşı kullanmak, diğer kadınların rekabetini yok
etmeye çalışmak, ayrımcı davranışları görmezden gelerek, kadınların terfii
edilmemelerindeki olumsuzluğu kendi yetersizliklerine bağlamaları şeklindeki
bir yaklaşımı ifade etmektedir. Diğer yandan yapılan çalışmalar cam tavan
uygulamalarının nedenlerini örgüt içi yapı ve örgüt dışından kaynaklanan
nedenler olarak da sınıflandırmışlardır. Yine bireysel nedenler de yukarıda
belirtildiği gibi birçoğu toplumsal önyargılar tarafından oluşturulmuş olsa da
ayrı bir sınıf olarak değerlendirilebilir. Aşağıdaki tabloda saydığımız bu
nedenler bireysel, örgütsel ve toplumsal olarak sınıflandırılmıştır190:
Tablo 1: Kadınların Cam Tavan Engeline Takılmalarının Nedenleri
Bireysel
Faktörlerden
Kaynaklanan
Engeller
Örgütsel
Faktörlerden
Kaynaklanan
Engeller
Toplumsal
Faktörlerden
Kaynaklanan
Engeller
• Çoklu Rol Üstlenme • Örgüt Kültürü
• Mesleki Ayrım
• Kadınların Kişisel
Tercih ve Algıları
•Stereotipler(Cinsiyetle
Bağdaştırılan
Kalıplaşmış
Önyargılar)
• Örgüt
Politikaları
• Mentor
Eksikliği
• Informal
Đletişim Ağlarına
Katılamama
Kaynak: 1995 yılında Pekin'de gerçekleşen IV. Dünya Kadın Konferansı sonuçlarının
uygulanması ve izlenmesine ilişkin ulusal eylem planı, T.C Başbakanlık Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü.
188
Eyuboğlu, Đncir, Fidan, a.g.e., s. 203.
Uğur Zel, Đş Arenasında Kadın Yöneticilerin Algılanması ve Kraliçe Arı Sendromu, Todaie, C..35, S. 2,
2002, s.43.
189
190
1995 yılında Pekin'de gerçekleşen IV. Dünya Kadın Konferansı sonuçlarının uygulanması ve
izlenmesine ilişkin ulusal eylem planı, T.C Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü, 1998, Ankara, s 53.
67
Bireysel nedenlere baktığımız zaman işe alma ve yerleştirme
aşamalarında
saydığımız
uygulanan
kadın
ayrımcı
çalışanların
uygulamaların
anne
ve
eş
nedenleri
olarak
sahip
arasında
oldukları
sorumlulukların onların çalışma yaşamında başarıya götürmeye bir engel
olarak algılanması söz konusudur. Sözünü ettiğimiz çoklu rol üstlenme
durumu yönetici adayı kadın çalışanların yönetici olduktan sonra görev ve
sorumluluklarının artacak olmasından dolayı bu durumun altından başarıyla
kalkılamayacağının bireyin kendisi tarafından da düşünülmesi durumunu
ifade eder ki kadınların ev içinde tek başlarına üstlendikleri görev ve
sorumluluklar
karşılanmalıdır.
düşünülecek
Bunun
olursa
bu
sonucunda
endişe
kadınların
son
derece
kendilerine
olağan
yeterince
güvenmemeleri, kadınların iş hayatında erkeklerin kurduğu ilişki ağının
dışında kalmaları, güç kavramına olumsuz yaklaşımları ortaya çıkar.
Ülkemizdeki üst düzey kadın yönetici profiline baktığımızda çoğunun evli ve
çocuklu olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur; fakat Türkiye’deki
durumun tersine Henning ve Jardim’in araştırması Amerikalı 25 üst düzey
kadın yöneticinin hiçbirinin orta yaştan önce evlenmediğini, bir kısmının 35
yaşından sonra evlenmekle birlikte aralarında çocuk sahibi olan bir
yöneticinin bulunmadığını göstermiştir191.
Toplumsal faktörlere baktığımızda bütün cinsiyetçi uygulamalara
kaynaklık eden önyargı ve buna bağlı oluşmuş kalıpyargılardan söz edilmesi
gerekmektedir. Mesleki ayrımın yani kadın ve erkeklere uygun görülen
mesleklerin farklı olması aslında kadınların iyi bir yönetici olamayacakları,
yönetici olmak için gerekli nitelikleri taşımadıkları kalıpyargısını yaratmıştır,
yetkinlik ve liderlik için yapılan örgütsel tanımlar erkeklere atfedilen sıkı,
saldırgan, kararlı gibi niteliklerle yüklüdür192. Oysa araştırmalar yönetici
191
Hayat Kabasakal, Türkiye’de Kadın Yöneticilerin Profili, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Tarih
Vakfı Yayınları, Ekim, 1998, Đstanbul,s.311.
192
Dökmen, a.g.e., s. 205, Debra Meyerson, Joyce Fletcher, Cam Tavanı Parçalamak Đçin Olumlu
Bir Manifesto, Đş Yaşamında Kadınlar, Harward Business Review, Mess Yayını, Mart,2006, Đstanbul,
s.81.
68
profesyonel kadın ve erkekler arasında nitelikler, yetenekler ve eğitim
açısından çok az sayıda veya hiç fark olmadığını ortaya koymaktadır193.
Kadınların üst yönetimlerde daha az görülmelerinin önemli bir kısmı da
örgütsel yapıdan kaynaklanan nedenlere dayanmaktadır. Örgüt içerisinde
terfii ve ödüllendirmedeki eşitsiz davranışların yanı sıra erkeklerin kendi
kurdukları iletişim ağlarına kadınları dahil etmemeleri ve kadınların üst
yönetim pozisyonlarına ulaşma konusunda desteklenmemesi gibi nedenler
kadınların örgüt içinde motivasyonlarının kırılmasına ve yönetici olma
konusundaki inançlarının zedelenmesine yol açmaktadır194. Kadınları izole
eden ve yabancılaştıran bir örgüt iklimi kendilerine örnek alacakları rol
modelleri bulamamalarına, astlar ve üstler tarafından kabul görmeme,
arkadaşlık eksikliği gibi durumların yaşanmasına neden olmaktadır195.
Erkeklerin kadın yöneticiler hakkındaki endişeleri ve geleneksel şirket
kültürüne bağlılıkları, orta kademede çalışan erkek yöneticilerin astları olan
kadın yönetici adaylarının kariyer yollarını seçme ve yönetme aşamasında
etkili olduğu bilinmektedir ve erkeklerin yönetim tarzının örgütsel başarı için
daha elverişli olduğu genel kanısı gerçek olmasa da kadın çalışanlar için bir
engel haline gelebilmektedir196. Bu anlayışlar doğrultusunda oluşturulmuş
örgüt politikaları üst yönetimler için ilerleme fırsatı olmayan işlerde kadınların
istihdam edilmesini sağlayarak kariyerlerinin devamlı aynı çizgide ilerlemesini
sağlamaktadır197.
Deneyimli bir yöneticinin daha az deneyimli bir çalışanla iletişim
halinde olarak bilgi alışverişinde bulunması böylece hem bireysel hem de
örgütsel yarar sağlanması anlamına gelen mentörlük, formal veya informal
örgüt politikası olarak uygulanabilmektedir; fakat kadın çalışanlar mentör
193
Dökmen, a.g.e., s. 205, Aylin Ataay, Kadın Yöneticilerin Kariyer Boyutları ve Etmenleri, 20.
Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Todaie, 1. Baskı,1998, Ankara, s.247.
194
Akçamete, a.g.e., s. 52.
195
Ataay, a.g.e., s. 249.
196
Ataay, a.g.e., s. 249., Dökmen, a.g.e., s. 205.
197
Anthony, Kacmer, Perrewe, a.g.e., s.188.
69
eksikliğini yaşamaktadırlar198. Kadın mentörlerin diğer kadın çalışanlar için iyi
birer rol model oluşturacağı kuşkusuzdur. Kadın yöneticilerin az sayıda
bulunduğu örgütler de bu şans yakalayamamaktadır. Diğer yandan kadın
çalışanların erkek mentörlerle iletişim halinde olması da yine kadın yönetici
adaylarının kabullenilmemesi dolayısıyla çok sık karşılaşılan bir iletişim şekli
olmamaktadır. Bütün bu engellemeler sonucu hem ülkemizde hem de
Amerika ve Avrupa ülkelerinde kadın yönetici oranları her dönem erkeklere
göre düşük sayıda olmuştur.
Örneğin Avrupa Komisyonu’nun Đstihdam ve Sosyal Đşler Bürosunun
yayın organı Social Agenda dergisindeki bir araştırma, çalışan kadınların
durumunda iyileşmeler yaşansa da bu iyileşmelerin biçimsel kalabildiğini ve
engellerin
farklı
sonuçlarla
karşılarına
çıkmaya
devam
ettiğini
vurguluyor. Araştırmaya göre birçok kadın, erkek egemenliği altındaki yüksek
yöneticilik pozisyonlarına yükselmede çaba harcasa da sonunda cam
tavandan bir engelle karşılaşıyor. Araştırmada, 2000 yılından bu yana AB’de
12 milyondan fazla yeni işin yaratıldığı ve bu işlerin 7.5 milyonunun kadınlar
tarafından doldurulduğu, daha önce olmadığı kadar kadınların emek
piyasasında yer bulduğu belirtilirken bu durumun örgütlerin %97’sinin
yönetimlerinde erkeklerin yer aldığı gerçeğini değiştirmediği vurgulanıyor199.
Diğer yandan Amerika’da, Fortune 1000 ve Fortune 500 şirketlerinin
yönetiminin %95’ini erkekler oluşturmaya devam etmektedir200.
Örgüt içindeki cinsiyet eşitsizliğini ve cam tavan engelini ortadan
kaldırmak için Meyerson ve Fletcher üç yaklaşım ortaya koymuşlardır.
Birincisi kadınları asimile ederek daha eril tavırlar sergilemeye teşvik etmek
yani kadınlardan erkekler gibi davranmalarını beklemek, ikincisi örgütleri
kadınların
198
ihtiyaçlarına
uyumlu
hale
getirmek,
üçüncüsü
kadınların
Ataay, a.g.e., s. 250.
Çalışan Kadın: Engelli Koşuya Devam, http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=159 .
200
Meyerson, Fletcher, a.g.m., s. 75,Ayşe Esmeray Yoğun Erçen, Kadınların Cam Tavanı Aşma
Stratejileri: Büyük Ölçekli Türk Đşletmelerinde Bir Đnceleme,Çukurova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 2008,s.29.
199
70
farklılıklarını kabullenip, değerini vurgulayarak onları başarılı olacakları
alanlarda çalıştırmaktır201. Tüm bu yaklaşımların sağladığı yarar tartışmaya
açık olmakla birlikte çalışma yaşamında artık açıkça değil daha büyük bir
ustalıkla fark ettirmeden uygulanan ayrımcı uygulamalara karşı geliştirilen bir
diğer yaklaşım küçük kazanımlar stratejisidir. Bu strateji sorunu fark etmekte
teşhis aşamasında insanların bir araya gelerek uygulamaları tartışmasını ve
değiştirmeye çalışmasını öngörerek; amaç davranış değişikliliklerini anlayış
değişiklikleri ile birleştirmektedir202. Bütün bu yaklaşımlar cam tavan
engellerini tamamen ortadan kaldırmasa da sorunun adının konması
bakımından dahi yararlı olmuştur. Örgütsel açıdan bakıldığında da cam tavan
engelleriyle örgütün en iyi çalışanlarını yönetim için seferber edememesi,
kaliteyi bütün düzeylerde koruyamamış olması, çalışanların önemli bir
kısmına işe yaramaz bir yük muamelesi yapılmasına, yapılacak bireysel
katkıların azaltılmasına, gelecek vaat eden çalışanlarının öz güvenlerinin
yıkılmasına, işe alma ve yerleştirme aşamasında harcanan paranın ve
zamanın israf edilmesine işe başlayan yeni kadın çalışanlar için yol işaretleri
konulamamasına ve daha bir çok olumsuz sonuca doğru yol alınmasına
neden olmaktadır203.
1.8.3. Örgütsel Eğitim Olanaklarında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Günümüzün rekabet koşullarında modern örgüt yapılarının yalnızca
yasal çekincelerle değil, çalışanlardan daha yüksek verim ve motivasyon elde
etmek için ayrımcı uygulamalardan kaçınarak her alanda eşit fırsatların
yaratıldığı bir çalışma ortamı sağlamaları zorunlu hale gelmiştir.
Çalışanların
programlarının
201
geliştirilmesi,
hazırlanması,
iş
iş
becerilerini
başarılarının
artıracak
eğitim
değerlendirilmesi
ve
Ulusoy, a.g.e., s. 27.
Meyerson, Fletcher, a.g.m., s. 88.
203
Felice N. Schwartz, Kadınlar: Đş Yaşamının Kaçınılmaz Bir Buyruğu, Đş Yaşamında Kadınlar,
Harward Business Review, Mess Yayını, Mart,2006, Đstanbul,s. 165.
202
71
gerektiğinde danışmanlık hizmeti sağlanması gibi faaliyetler hem çalışanlar
hem de örgütsel başarı için önem taşımaktadır. Örgütsel açıdan eğitim,
örgütün etkililik, etkinlik ve verimlilik açısından mevcut başarısını geliştirmeyi
amaçlayan yönetim araçlarının tümüdür; bu yönüyle yeni işe başlayanların
işe alıştırılma sürecini kapsayan sosyalleştirme eğitimi, çalışanların işlem ve
tekniklerde yaşanan değişikliklere uyum sağlaması için yapılan eğitimler, bilgi
tazeleme eğitimleri, yöneticilik niteliklerinin geliştirilmesi için yapılan eğitimleri
içeren oldukça kapsamlı bir süreçtir204. Bu eğitim hizmetlerinden yararlanma
sürecinde ortaya çıkan cinsiyetçi uygulamalar yani kadın ve erkek çalışanlara
uygun ve eşit hizmet içi eğitim olanaklarının sunulmaması ise çalışma
hayatında ortaya çıkan bir başka ayrımcılık alanıdır ve bu yönüyle kadın
yöneticilerin sayısının az olmasına da zemin hazırlamakta ve cam tavan
engeli etkisi yaratmaktadır.
Kadınların kariyerleri boyunca erkeklerle eşit fırsatlarla karşılaşmıyor
olması tesadüf değildir. Oysa geliştirici iş görevlendirmeleri ve hizmet içi
eğitimler çalışanları üst yönetime hazırlayan önemli faktörlerdendir. Bir çok
örgüt bu eğitimleri organize ederken informal bir katılım sürecini uygulamakta
dolayısıyla
eğitim
kalabilmektedir205.
için
Bu
uygun
bireyleri
fırsatlardan
erkek
seçmek
kişisel
çalışanların
tercihlere
daha
fazla
yaralandırılmasının nedenleri kadınların yönetici olmalarının önündeki
engellerle aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yapılan eğitimlere katılmada
kadınların daha çekimser davranmaları ise şüphesiz ebeveynlik rolünün
kadınlar ve erkekler için farklı tanımlanmış olmasıyla yakından ilgilidir, yani
örgütsel uygulamalar aslında toplumsal normları yansıtmaktadır206. Kadının
kariyer ve aile arasında yaşadığı rol çatışması ve erkeklere göre sahip
olduğu iki kat sorumluluk ve harcanan emek bu alanda da karşısına
çıkmaktadır. Örneğin yapılacak eğitimin şehir dışında olması durumunda
kadın çalışanların bu eğitimlere katılma konusunda isteksiz oldukları
204
Yüksel, a.g.e., s.200-208.
Ataay, a.g.e., s. 250.
206
Aytaç, Sevüktekin, a.g.e ,s.27.
205
72
bilinmektedir207. Böylelikle örgütsel yapı yönetici adaylarını belirlemede
cinsiyetçi uygulamalara gidiyor ise eğitim olanaklarından yararlandırmak
isteyeceği çalışanlar da erkek çalışanlar arasından seçilecek yönetici
adayları olacaktır.
1.8.4. Ücretler Açısından Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Ücret genel olarak çalışanın, bir işi gerçekleştirmek üzere zihinsel,
bedensel ya da her iki şekilde de sunduğu emek karşılığında aldığı
bedeldir208. Đşçi kesimi için çoğunlukla tek ve biricik
gelir kaynağı olarak
çalışma hayatının ilk ve en önemli ögesi olma özelliğine de sahiptir.
Yaşamsal ihtiyaçlarını, kazandıkları bu gelirle karşılayan bireyler aynı
zamanda bu gelir vasıtasıyla toplumsal statü, saygınlık gibi kazanımlar
sağlarlar. Ücretin düzeyi işgören için toplumsal alanda bir statü göstergesidir,
çünkü bireyler kendi ücretlerini, sosyal yapıdaki konumlarını görebilmek
amacıyla , diğer bireylerle karşılaştırma yoluna gitmektedirler209. Yani ücret
ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla çalışanlar açısından yaşamsal bir öneme
sahiptir. Bunun yanında çalışma hayatında, çalışanların işe ve iş yerlerine
ilişkin tutumlarını da etkileyen ücretin, psikolojik etkileri örgütsel verimlilik için
önem taşımaktadır. Şöyle ki diğer bütün koşullar olumlu olsa dahi adil bir
ücret dağılımı olmayan çalışanda iş memnuniyeti anlamında olumsuzluklar
ortaya çıkacaktır. Ücret adaletine ilişkin sorunlar çalışanların fiziksel ve ruhsal
sorunlar yaşamasına ve genel olarak yaşam doyumlarının azalmasına yol
açması dolayısıyla hem çalışanlar hem de örgütsel yapılar açısından oldukça
büyük önem taşımaktadır210.
207
Eyuboğlu vd., a.g.e ,s.19.
Özlem Çakır, Ücret Adaletinin Đş Davranışları Üzerindeki Etkileri, Kamu iş Yayını , 2006, Ankara,
s.14.
209
Dursun Bingöl,Personel Yönetimi ve Beşeri Đlişkileri ,Erzurum, 1990,s.341.
210
Çakır,a.g.e., giriş bölümü.
208
73
Ücret adaletini olumsuz etkileyen bir uygulama şekli cinsiyete dayalı
olarak ücretlerin farklılaştırılmasıdır. Đdeal bir iş piyasasında aynı işi yapan ve
etkinliği aynı olan iki kişinin aynı ücreti alması gerekirken uygulamada,
cinsiyet nedeniyle farklı ücretler ödenmesi söz konusu olabilmektedir211. Son
yıllarda kadın çalışanların ücretleri işgücü içindeki payları artmış olsa da
kadınların
erkeklerden
daha
az
kazandığı
gerçeği
hala
varlığını
korumaktadır212.
Geleneksel ücretsiz aile işçiliğinden sanayide ucuz ya da noksan işçi
olarak değerlendirilen kadın işgücü günümüzde tarım, sanayi ya da hizmetler
sektöründe ücretler konusunda da ayrımcı uygulamalarla karşılaşmaktadır.
Ücreti belirleyen faktörlerden biri olarak sayılamayacak olan cinsiyetin kadın
çalışanın ücretini etkilediği noktada bu ayrımcılık ortaya çıkmaktadır. Diğer
yandan konunun bir başka önemli noktası kadınların düşük ücret ödenen
sektörlerde istihdam edilmeleri dolayısıyla kazançlarının erkeklere oranla
hemen her dönemde düşük olmasıdır213. Daha önce de belirtildiği üzere
serbest ticaret yapılan gelişmemiş ülkelerde kadın işgücünün çok düşük
ücretlerle, sağlıksız ortamlarda güvencesiz olarak çalıştırılması ne yazık ki
yüzyılımızın bir gerçeğidir. Kadın işgücünün düşük ücretli işlerde istihdam
edilmesi ise kadın işgücünün kalitesinin uzun süreçte düşmesine kadın
işsizliği oranlarının artmasına neden olmaktadır214. Yüksek ücretli işlerde
erkeklerin istihdam edilmesi ise kadın işgücünün verimsizliğinin kabul edildiği
anlamına gelmekte olup böylece dolaylı olarak ücrette cinsiyete dayalı
ayrımcılığı da kapı aralanmış olmaktadır215. Cinsiyetçi iş bölümü tarihsel
süreçte her alanda karşımıza çıktığı gibi günümüz işgücü piyasalarında da
kadın ve erkek işlerinin bu şekilde ayrışmasında ortaya çıkmakta adaletsiz
ücret dağılımına neden olmaktadır.
211
Aysen Tokol, Sosyal Politika, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayın No:163, 2000,
Bursa, s.133.
212
Elaine Sorasen, The Crowding Hypothesis Comparable Worth, Women In The Labor Market
Volume 2,Edit By Marianne Ferber, 1998, U.S.A, s.50.
213
TÜSĐAD Yayını, a.g.e., s.178.
214
Aytaç, Sevüktekin, a.g.e, s.31.
215
Çakır,a.g.e, 76.
74
Cinsiyete dayalı ayrımcılığın yaşandığı en önemli alanlardan olan
eğitim olanaklarından yararlanmada özellikle ülkemizde ve gelişmekte olan
diğer ülkelerde mağdur olan kadınlar buna bağlı olarak düşük ücretli işlerde
çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum ayrımcı uygulamaların bir
sonucu olarak değerlendirilebileceği gibi kadınların bireysel tercihlerine de
dayanmaktadır. Günümüzde esnek çalışma şekillerinin daha çok kadınlar
tarafından tercih edilmesi, yani kadınların daha az çalışma saati, daha az
fiziksel güç, daha az sorumluluk gerektiren işleri tercih etmeleri söz konusu
olabilir. Bu yöndeki tercihlerin nedeni ise ev yaşamı ve çalışma yaşamı
arasında sıkışıp kalan kadın çalışanların kariyer hedeflerinden feragat
etmelerinden kaynaklanmaktadır. Çocukların bakımı, eğitimi gibi ailevi
sorumluluklar nedeniyle kadın çalışma hayatına olumsuz rekabet koşulları ile
katılmaktadır216.
Sanayi devriminden bu yana yani ücretli işçi kavramının ortaya
çıkışıyla ortaya çıkan erkeklere aile ücretini verilmesi uygulaması şekil
değiştirse
de
işverenlerin
aynı
mantıkla
hareket
ettikleri
gerçeğine
ulaşılmaktadır. Aileye bakma yükümlülüğü özellikle bizim gibi geleneksel
değerlere bağlı toplumlarda hala erkeğe ait olduğu için ücret dağılımında
daha yüksek payı erkekler alabilmektedir. Yapılan bir araştırma evli
erkeklerin bekarlara göre daha yüksek ücret aldığını ve bekar kadınların ise
evlilere oranla daha yüksek ücret alma eğiliminde olduğunu göstermiştir217.
Kadınların medeni durumları ve çocuk sahibi olup olmaları görüldüğü üzere
işe alma aşamasında olduğu gibi ücretlerin belirlenmesinde de etkili
olabilmektedir.
Avrupa Yaşama ve Çalışma Koşullarını Đyileştirme Vakfının cinsiyetler
arası ücret eşitsizliğini ortaya koyan raporuna göre Avrupa’da cinsiyetler
216
Özlem Çakır, Đşe Bağlılık Olgusu ve Etkileyen Faktörler, Seçkin Yayıncılık, 2001, Ankara,
s.109.
217
Ulusoy, a.g.e, 27.
75
arasındaki ücret farkı yaklaşık %17,6 oranında olup, bu oran kadınların
saatlik ücretinin erkeklerinkinden ortalama neredeyse beş kat daha az olduğu
anlamına gelmektedir218. Bu durum kadınların genellikle daha sıklıkla yarı
zamanlı işlerde çalışmaları, kariyerlerine daha fazla ve daha uzun süreli ara
vermeleri
ki
bu
kadınların
çalışma
deneyiminin
genel
uzunluğunu
azaltmaktadır, daha düşük ücretli endüstrilerde ve daha az toplu temsil ve
pazarlık gücüne sahip endüstrilerde çalışmalarıyla açıklanmıştır. Kadınların
yarı zamanlarda işlerde çalışmaları, çalışma hayatlarına evlilik ve çocuk
sahibi olma gibi nedenlerle ara vermeleri harcadıkları ‘’ görünmeyen emek’’
düşünüldüğünde oldukça olağan bir sonuç olarak değerlendirilmelidir.
Sorumlulukların eşit olarak paylaşılmadığı bir yaşam tarzı kadınların çalışma
yaşamında
engellerle
karşılaşmalarının
asıl
sebebi
olarak
değerlendirilmelidir. Cinsiyetler arasındaki ‘düzeltilmiş’ ücret farkına ilişkin
ulusal araştırmalar eşleştirildiğinde, düzeylerin Danimarka’da %4’ten Kıbrıs’ta
%30 arasında değiştiği görülmektedir219. Burada yasal mevzuatların yanında
gelişmiş
Avrupa
oluşturulması,
ülkelerinde
babalık
rolünün
yasal
mevzuatı
yeniden
ele
izleme
alınarak
kurumlarının
sorumlulukların
paylaşılmasında eşitliği öngören spesifik mevzuatın kabul edilmiş olmasının
önemi büyüktür.
Ülkemizde ise 2006 yılında dünya bankasının hazırladığı rapora göre
2002 yılında kentlerde erkek ve ücretleri arasındaki fark %22 düzeyindeyken,
bu oran 1988’den beri fark edilir bir azalma göstermemiştir, Selim ve
Đlkkaracan tarafından 2003 tarihli hane halkı bütçe verileri kullanılarak yapılan
bir araştırmada özel sektörde tüm faktörler sabit tutulduğunda erkeklerin
kadınlardan %21 oranında daha fazla ücret aldıkları belirtilmiştir220.
218
Avrupa Yaşamı ve Çalışma Koşullarını Đyileştirme Vakfı Cinsiyetler Arasındaki Ücret
Farkının Ele Alınması: Hükümet ve Sosyal Ortakların Eylemleri, Yönetici Özeti,
www.eurofound.europa.eu/pubdocs/2010/181/tr/1/EF10181TR.pdf, s.1.
220
TÜSĐAD Yayını, a.g.e., s.180.
76
1.8.5. Performans Değerleme Sürecinde Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Çalışanların başarılarını değerlendirme yöntemi olarak performans
değerlendirme insan kaynakları yönetimleri tarafından birçok amaç için
kullanılabilmektedir:
•Aylık belirlemeler ve yükselme durumlarının saptanmasında ölçüt
alınması,
•Yöneticilerin çalışanları tanımasına yardımcı olmak,
•Çalışanların kendi eksik yönlerini değerlendirmelerine yardımcı olma,
•Hizmet içi eğitim programlarının hazırlanmasına yardımcı olmak221.
Tüm bu amaçların gerçekleşebilmesi için değerlemenin gerçek
performansı yansıtması son derece önemlidir; fakat yapılan araştırmalar
performans değerleme yönteminin ortaya çıkışıyla beraber değerleyenle
değerlendirilenler
arasındaki
ilişkileri
incelemiş
bu
noktada
yaşanan
sorunların nedenlerinden birinin de cinsiyetçi yaklaşımlar olduğunu ortaya
koymuştur222. Örgütsel yapılarda toplumsal normların uygulama alanları
haline gelebildiğine göre çalışma yaşamının tüm mekanizmalarında aynı
anlayışla hareket eden yönetimler performans değerleme sürecinde de
sadece
kadın
oldukları
için
çalışanlarının
başarılarını
görmezden
gelebileceklerdir. Toplumsal yapıda genellikle erkeğin başarılarının yetenek,
kadının başarılarının ise şans faktörü ile açıklanması kadın çalışanların
yetenek ve başarı düzeylerinin onaylanmamasına neden olabilecektir.Bu
süreç ücret eşitsizliklerine ve cam tavan engellerine bahane olabilecektir.
Kadın çalışanlar erkek işi olarak düşünülen işlerde düşük başarı göstermiş
kabul edilirken, kadın işi olarak nitelendirilen işlerde ise erkeklerin
performansı
düşük
değerlendirilebilmektedir223.
Kadının
üzerinde
bir
performans baskısı oluşması durumu erkek egemen bir iş alanında kadın
çalışandan ortalamanın altında bir başarı düzeyi beklenmesidir. Böylece
221
Yüksel, a.g.e., s.181.
Ataay, a.g.e., s. 251.
223
Ataay, a.g.e., s. 251.
222
77
kadın çalışan ya gereğinden çok çaba göstererek üstün bir başarı sağlama
yoluna ya da durumu kabullenerek işten atılmayı gerektirmeyecek düzeyde
bir performansla çalışmaktadır224.
Kadınların erkek işi olarak kabul edilen birçok işte değerlendirenlerin
de genellikle erkek olması sorun yaratabilmektedir. Oysa yukarıda da
belirtildiği
gibi
performans
değerleme
süreçleri
çalışanlar
açısından
eksikliklerini gidererek kariyer hedeflerine ulaşabilmelerinin bir basamağıdır.
Başarılı olanların başarılarının onaylanması motivasyon açısından önem
taşımaktadır225. Tersi durumda ise yalnızca kadın olduğu için başarının
görmezden
gelinmesi
bireyin
motivasyon
ve
verimliliğini
olumsuz
etkileyecektir. Burada da yine örgütsel bir kayıp ortaya çıkacaktır.
Konuyla ilgili bir başka önemli nokta performans değerleme süresince
kadın çalışanların daha çok izin alıp rapor kullandıkları, ev içi sorumlulukları
nedeniyle erkeklere oranla daha düşük verimle çalışmaları gibi nedenlerle
performanslarının düşük olmasıdır. Bu noktada çalışan kadınlardan beklenen
tam anlamıyla ‘’süper kadın’’ modeline benzemeye çabalamalarıdır226. Ev ve
çocuklarıyla ilgili sorumluklarını yerine getirirken diğer yandan çalışma
yaşamında en yüksek verimle çalışmalarıdır. Bu durumda başarının
onaylanıp onaylanmayacağı ise tartışma konusu olabilecektir. Ayrıca kadın
çalışanların eşlerinin çalışma saatleriyle ilgili onlara baskı yapmaları da
kadınların kariyer hedeflerinden vazgeçmelerine ve daha düşük performansla
çalışmalarına yol açabilmektedir. Bir diğer neden ise ücret eşitsizliği olarak
karşımıza çıkabilmektedir. Erkek çalışanlarla aynı işi yaptığı halde daha
düşük ücret alan bir kadın çalışan motivasyon kaybına uğrayarak daha az
verimle çalışacaktır. Bu noktada özel sektörde yaşanan ücret eşitsizlikleri
224
Acar, Ayata, Varoğlu, a.g.e., s.14.
Şevki Özgener, Đş Ahlakının Temelleri: Yönetsel Bir Yaklaşım, Nobel Yayın, Nisan, 2004,
Ankara, s.103.
226
Margaret Palmer, Beverly Hyman, Yönetimde Kadınlar, Rota Yayın, 1. Baskı, 1993, Đstanbul,
s.41.
225
78
kamu sektörüne göre daha yüksek olduğundan bu durumun ortaya çıkması
özek sektör işletmelerinde daha sık karşılaşılan bir durum olabilecektir.
1.8.6. Đşyerindeki Tutum ve Davranışlarda Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Đşyerinde cinsiyete dayalı ayrımcı tutum ve davranışlar, bireysel ve
örgütsel anlamda önemli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Cinsel taciz ya da
psikolojik taciz (mobbing) olmak üzere iki şekilde görülen ayrımcı tutum ve
davranışlara maruz kalan
performansın
düşmesi
ve
bireylerde
işten
stres, fiziksel sağlık sorunları,
ayrılmaya
kadar
varan
sonuçlar
yaratabilmektedir.
1.8.6.1.
Cinsel Taciz
Örgütsel yapılarda cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortaya çıktığı bir diğer
alan cinsel tacizdir. Cinsel taciz kadınlar için çalışma hayatını güçleştiren ve
hatta sorun haline getiren bir faktör olabilmektedir. Giddens cinsel tacizi bir
birey tarafından bir başkasına, karşı taraf istemediği hatta açıkça reddettiği
halde ısrarla cinsel nitelikteki iyiliklerin yapılmasını bekleme şeklinde
tanımlamıştır227. Cinsel tacize maruz kalan taraf erkeklerde olabilmektedir.
Ancak araştırmalar genellikle cinsel tacize maruz kalan tarafın kadınlar
olduğunu ortaya koymaktadır. Cinsel tacize uğrayan kadın ve erkek
oranlarında ülkelerarası farklar olmakla birlikte ortak sonuç daha çok
kadınların taciz edildikleri şeklindedir. Amerika’da yapılan bir araştırmada bir
şirketin 782 çalışanıyla görüşülmüş ve bu çalışanlar arasından kadın
çalışanların %31’i cinsel tacize uğradığını belirtmiştir ve kadınların hepsi
cinsel tacize bir erkek tarafından maruz kalmıştır. Cinsel tacize maruz kalan
227
Anthony Giddens, Sosyoloji, Araç Yayınevi, 2005, Ankara, s.672.
79
erkek çalışanlar ise % 7 oranındadır ve bu çalışanların %59’u kadınlar
tarafından tacize uğradığını belirtmiştir228.
Đşyerinde cinsel taciz, kişinin istenmeyen sözlü ya da fiziksel cinsel
davranışlara çalışma ortamında maruz kalmasıdır229. Amerikan Eşit Đstihdam
Olanakları Komisyonu yaygın olarak kullanılan tanımında cinsel tacizi işe
başvurmuş adayının iş başvurusunun kabulü ya da işe alınması için bir ön
koşul olarak değerlendiren, kabulünü ya da reddini insan kaynakları yönetimi
ve performans değerlendirme süreci için temel bir koşul olarak görülen
çalışanın performansını önemli ölçüde etkileyen veya rahatsız edici olan ve
düşmanca bir iş çevresinin oluşmasına yol açan cinsel içerikli, hoşlanılmayan
bir istek, söz veya davranış olarak tanımlamıştır230. Bir diğer tanım, cinsel
tacizin kişinin işe alınması veya işinde yükselebilmesi için kendisinden cinsel
ödünde bulunulmasının beklenmesi ve bu amaçla karşıt, korkutucu veya
tehdit edici bir iş ortamı yaratılması olduğunu vurgulamıştır231.
Bu
tanımlardan yola çıkarak cinsel tacizin istihdam ilişkisinin bir koşulu olarak ya
da çalışma ortamını bozucu bir şekilde ortaya çıktığını belirtebiliriz. Birincisi
Latince ‘quid pro quo’ olarak isimlendirilen türkçeye ‘bir şeyin karşılığında bir
şey’ olarak çevirebilecek yetkiyi elinde bulunduranların çalışanlarından cinsel
isteklerini yerine getirmesi karşılığında onlara bir şeyler sunması veya tehdit
etmesidir. Örneğin, bir patronun sekreterinden cinsel isteklerini karşılaması
durumunda maaşına zam yapacağını veya karşılamaması durumunda ise
işten atmakla tehdit etmesi gibi. ‘’Bir şeyin karşılığında bir şey’’ deyimi adeta
bir alışverişi anımsatmakta bir kişiden istihdam ettirilmesi, ücret zammı, terfi
ettirilmesi karşılığında cinsel bir faydalanma beklenmektedir232. Bu durumda
228
Sexual Harasment In The Workplace,http://www.sexualharassmentsupport.org/SHworkplace.html.
Đşyerinde Cinsel Taciz, http://www.bilgiacikkapi.com/toplumsal/is-yerinde-cinsel-taciz-2/ .
230
Muzaffer Aydemir, Đşyerinde Cinsel Taciz Davranışı 1. Baskı, Ekin Basım Yayın, 2007, Bursa,
s.4.
231
Ali Gürol, Türkiye’de Kadın Girişimci ve Küçük Đşletmesi, Atılım Üniversitesi Đşletme
Fakültesi Yayını No: 1, 2000, Ankara, s.56.
232
Mehmet Yeşiltaş, Đnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Bir Sorun Olarak Đşyerinde Cinsel Taciz,
http://yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd13/sbd-13-14.pdf , s.148.
229
80
tehditler ters yönlüde olabilmekte yani istenilen yapılmaz ise terfiyi dondurma,
geriye doğru terfi ya da işten çıkarma şeklinde olabilmektedir.
Đkinci cinsel taciz biçimi düşmanca bir iş ortamının oluşturulmasıdır ki
kişinin çalışmasını engelleyici ve iş verimini düşürücü bir işyeri ortamına
neden
olabilecek
cinsel
içerikli
her
türlü
davranışlar
bu
kapsama
girmektedir233. Cinsel taciz davranışı işyerindeki çalışma ortamını olumsuz
etkilediğinde ve mağdurun performansı bundan zarar gördüğünde düşmanca
bir iş ortamı yaratılmış olmaktadır. Oluşturulan bu ortam cinsel tacizi
görmezden gelmekte ve artmasına yol açacak bir ortamın oluşmasına yol
açmaktadır. Gerçekleşme biçimine baktığımızda cinsel tacizin çalışma
ortamında pek çok farklı şekilde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Örneğin
erkeğin kadına duyduğu doğal ilginin abartıldığı durumlar yani istenmeyen bir
cinsel ilgi durumunun söz konusu olması, göz teması ile gerçekleştirilen
cinsel taciz yani bir kimsenin vücuduna ya da vücudunun bir kısmına rahatsız
edici bir biçimde bakmak, o kişiyi baştan aşağı süzmek gibi, bu şekilde gözle
gerçekleşen tacizlerin söze dönüşmesi de cinsel tacizin bir şeklidir234.
Çalışma ortamında cinsel içerikli hoş olmayan şakaların yapılması, fıkraların
anlatılması, bir kişinin kıyafeti vücudu ya da vücudunun bir kısmıyla ilgili
yorumlar yapılması, yakıştırmalar yapılması, cinsel yaşam ile ilgili sorular
sorulması ve karşının cinsiyetine ilişkin olumsuz ve uygunsuz imalarda
bulunma sözle cinsel taciz olarak değerlendirilmektedir. Yine ısrarlı flört
teklifleri ve cinsel ilişki teklifleri, el ve vücut teması ile gerçekleşen tacizler de
cinsel tacizdir. Burada istenmeyen, kaza eseri olmayan ve iki tarafın rızasının
olmadığı gereksiz şekilde dokunma, okşama, sırtını sıvazlama, kucaklama
gibi fiziksel temaslar kastedilmektedir235. Bütün bu saydığımız davranış
şekilleri, söz ya da sözsüz bir şekilde ortaya çıkan unsurlar doğrudan ya da
dolaylı olarak kişinin işte kalmasının bir koşulu ise, bu davranışa boyun
233
Yeşiltaş, a.g.m., s.149.
234
Aydemir,
a.g.e.,
ss.9-24,
Sexual
http://humanresources.about.com/od/glossarys/a/sexualharassdef.htm .
235
Aydemir, a.g.e., ss.9-24.
Harassment,
81
eğmek ya da reddetmek, bu kişinin işe alınma kararının temelini
oluşturuyorsa, ve bu tip bir hareket amacı ya da sonucu itibariyle kişinin
performansını düşürüyor ya da düşman, göz korkutan ya da saldırgan bir iş
ortamı yaratıyorsa cinsel tacizin varlığı kabul edilmelidir236.
Yapılan araştırmalar ve özellikle 1970’lerden sonra cinsel taciz
konusunun Amerika ve Avrupa ülkelerinde tartışılmaya başlaması işyerinde
cinsel tacize yol açan nedenlerin ortaya konulması gerekliliğini yaratmıştır.
Cinsel taciz davranışına maruz kalan çalışanların genç ve deneyimsiz
olmaları, öğrenilmiş çaresizlik sendromu yaşamaları yani cinsel tacizi
özellikle kadın çalışanların erkek egemen çalışma dünyasında kaçınılmaz
olarak görmeleri, işlerini kaybetme korkusu ya da çalışma ortamında olumsuz
davranışlarla karşılaşmalarının artması gibi nedenlerle şikayet etmekten
kaçınmaları; diğer taraftan örgütsel güç dengesizlikleri yani çalıştıkları
işyerleri içerisinde daha güçsüz konumda bulunmaları ve çalışan kadın ve
erkek sayısındaki dengesizlik, bu türlü davranışlara duyarsız hatta meydan
verici bir örgüt kültürünün bulunması, yine çalışanlar arasında romantik
ilişkilerin fazlalığı, örgüt yönetiminin cinsel tacize maruz kalanları görmezden
gelmesi, konuyla ilgili şikayet mekanizmalarının olmayışı ya da herhangi bir
rehberlik hizmetinin verilmeyişi gibi birçok bireysel ve örgütsel neden cinsel
tacize neden olabilmektedir237. Yine sonuçları bakımından da incelendiğinde
bireysel anlamda birçok psikolojik veya fiziksel rahatsızlığın ortaya çıkması
durumu söz konusudur. Stres ve depresyon, kaygı, engellenme, öfke,
özgüvenin yitirilmesi, utanç ve suçluluk duygusu yaşanmasına ve sosyal ilişki
bozukluklarına neden olan cinsel taciz bireyin iş performansının ve iş tatminin
düşmesine neden olarak kişilerin işten ayrılmalarına yol açabilmektedir 238.
Örgütsel açıdan baktığımızda ise iş görenlerin performansının düşmesiyle
ürün ya da hizmet kalitesinde düşme, çalışma ortamının olumsuz etkilenerek
236
Garry Dessler, Human Resource Management, Prentice Hall, 9th Edition, USA, s.29, Yeşiltaş,
a.g.m., s.149.
237
Aydemir, a.g.e., ss. 100-122.
238
Mine Gerni, Đşyerinde Cinsel Taciz: Erzurum Đlinde Bankacılık Sektörü Üzerine Bir Uygulama,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, C.56, S.3, 2001,s.28
82
örgüt içi sosyal ilişkilerin zedelenmesine neden olmaktadır239. Bütün bu
olumsuz sonuçların ortaya çıkmasını önlemek için insan kaynakları
yönetimlerinin konuyla ilgili bir politika oluşturarak, etkin bir şikayet
mekanizması oluşturmak, eğitim programları düzenlemek gibi önlemler
alması gerekmektedir240. Cinsel tacizin ortaya çıktığı durumlarda ise mağdur
açısından yasal mevzuata uygun bir şekilde gerekenin yapılmasını sağlamak
yine örgüt içerisindeki insan kaynakları ve diğer yönetim birimlerinin
takınacağı tavır olmalıdır.
1.8.6.2. Psikolojik Taciz (Duygusal Yıldırma)
Đşyerinde psikolojik tacizi tanımlamak üzere literatürde kullanılan
birçok kavram bulunmaktadır. Mobbing, işyeri zorbalığı, duygusal taciz
bunlardan bazılarıdır. Çalışma hayatında ayrımcılık uygulamalarının önemli
bir bölümünü oluşturan işyerinde psikolojik taciz bir veya birden fazla kişiye
yöneltilen ve tekrar eden olumsuz davranışları ifade etmektedir241. Gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan bu sorun sektör, pozisyon, yaş,
cinsiyet değişkenlerini dikkate almadan birçok çalışanın maruz kaldığı bir
sorundur. Diğer yandan kadınların çalışma hayatında cinsiyetlerine bağlı
olarak karşılaştıkları baskı ve zorlukların önemli bir bölümünü oluşturdukları
için konumuz açısından önem taşımaktadır. Yaşanan bu baskı süreci
kadınların çalışma hayatından uzaklaşmasını sağlamaya yönelik sürecin bir
unsuru olarak değerlendirilmelidir. Đngiltere’de 1996’da Institute of Personel
and Development (IPD) tarafından yapılan araştırmaya göre her 8 çalışandan
biri (3 milyon kişi) son beş yılda işyerinde psikolojik tacize maruz kalmıştır ve
ABD’de Gary Namie başkanlığında yapılan araştırmaya göre her 6
çalışandan biri 18 ay boyunca psikolojik tacize maruz kalıyor (%16) , yine
239
Aydemir, a.g.e., ss. 100-122,
Yeşiltaş, a.g.m., s.151, Know Your Rights: Sexual Harassment At Work,
http://www.equalrights.org/publications/kyr/shwork.asp .
241
Pınar Tınaz, Işıl Karatuna, Đşyerinde Psikolojik Taciz Sağlık Sektöründe Kesitsel Bir
Araştırma, Türk-Đş Yayını,Şubat, 2010, Ankara, s.9.
240
83
Đspanyol University of Alcal de Henares tarafından Avrupa Birliği bazında
yapılan başka bir araştırmaya göre ise, bu oran %15 olarak belirlenmiştir242.
Alman araştırmacı Leymann işyerinde yaşanan psikolojik taciz
olgusunu ilk araştıran ve mobbing kavramını ortaya koyan sosyal bilimci
olarak psikolojik tacizi şu şekilde ortaya koymuştur: Çalışma hayatındaki
psikolojik terör ya da mobbing daha ziyade yardımsız ve savunmasız bir
pozisyona itilerek mobbinge maruz kalan bir bireye, sistematik bir şekilde,
çok sık bir esasa (istatistiksel tanım; haftada en azından 1 kez) ve uzunca bir
zaman dilimi (istatistiksel tanım; en azından 6 ay) boyunca uygulanan
eylemlerdir243. Đşyerinde psikolojik taciz olgusu çalışanın iş arkadaşı ya da iş
arkadaşları ya da yöneticisi tarafından hatta bir çalışanın yöneticisine karşı
gerçekleşebilmektedir244. Yöneticilerinde psikolojik taciz sürecine dahil
olmaları genellikle o çalışanın işten çıkarılması sonucuna doğru alınan bir yol
şeklinde
olmaktadır.
Yine
cinsiyet
açısından
incelendiğinde
yapılan
araştırmalar erkeklerin kadınlar tarafından daha az psikolojik tacize maruz
kaldığı, kadınların ise hemcinslerinden ve erkeklerden aynı oranda psikolojik
tacize maruz kaldığı görülmektedir. Ayrıca kadınların erkeklere oranla daha
fazla psikolojik tacize maruz kaldığı ve psikolojik etkilerini daha yoğun
yaşadıkları görülmektedir245.
Psikolojik taciz yani duygusal yıldırma sürecinin içeriğine baktığımızda
bireyi engelleyen, hiçe sayan davranışlar, birey hakkında dedikodu yapma,
söylenti
çıkarma,
sürekli
tartışmaların
yaratılması,yardım
taleplerinin
reddedilmesi,görüş ve katkıların dikkate alınmaması, kaba, saygısız ve
düşmanca davranışlar,azarlama, bağırıp çağırma, küçümseme, sert bir dille
242
Đş
Yerinde
Stresin
Gizli
Kaynağı:
Zorbalık
ve
Duygusal
Taciz,
http://mobbingyardim.wordpress.com/isyerinde-stresin-gizli-kaynagi-zorbalik-ve-duygusal-taciz/.
243
Hülya Aksakal Kaymakçı, Çalışma Hayatında Mobbing (Sakarya Đmalat Sektöründe Bir
Araştırma), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Haziran, 2008, s.15.
244
Roderick
Ramage,
Mobbing
In
The
Workplace,
http://www.lawoffice.demon.co.uk/art%20mobbing-1.htm .
245
Işıl Tutar, Mehmet Can Başlama, Nihan Kütahnecioğlu, Özge Dereli, Đşyerinde MobbingDuygusal Taciz Đzmir’de Bir Uygulama Örneği, www.mskongre.org/doc/isiltutar.doc , s.4.
84
sürekli eleştirme, hakaret ve kişisel saldırılar ve işle ilgili terfi ya da ücret
artışını engelleme, gereğinden fazla ve yetiştirilemeyecek iş yükü gibi
davranış biçimlerine tanık olunmaktadır246. Bu tip davranış biçimlerinin
nedenlerine baktığımızda daha fazla çalışan ve daha başarılı bir çalışana
karşı
kıskançlık ve çekememezlik, psikolojik taciz uygulanan kişinin
psikolojik taciz uygulayıcısına sevimsiz gelmesi, kendisinden daha genç ve
yetenekli, gelişime açık kişinin varlığı, yönetici konumundaki daha genç ise
kendisinden daha yaşlı ve deneyimli olan kişiyi tehdit unsuru olarak
algılaması ve böylece astına psikolojik tacizde bulunması, politik görüş ve
tercihler, inançlar gibi birçok nedenle karşılaşmak mümkündür247. Yine
örgütsel yapılarda psikolojik taciz sürecinin yaşanmasına zemin hazırlayan
etmenleri taşıyabilirler, işyerinde mevcut hiyerarşik düzenin, çalışma
ortamının, yöneticilerin çalışanlara olan davranış şekillerinin önemi büyüktür.
Bu davranışlara maruz kalan çalışanlarda psikosomatik şikâyetler,depresyon
anksiyete (endişe), post-travmatik stres bozukluğu, saplantı gibi fiziksel
rahatsızlar ortaya çıkabilmekte; kişinin işe geç kalma, verimlilik düşüşü,
devamsızlık ve işten ayrılma gibi kaçış yollarına başvurmasına neden
olmaktadır248. Örgütsel açıdan ise zaman kaybı, performansta azalma, işin
niteliği ve niceliğinde düşme, çalışanların işten ayrılması, yükselen işgücü
devri,
yeni
personel
eğitim
ve
adaptasyon
maliyetleri,
tazminat
talepleri,sigorta, sağlık maliyetlerinde artma,hastalık izinlerinde artma, işe
gelememe nedeniyle yükselen kayıplar ,takım çalışmalarında bozulma,
çalışanların arasındaki ilişkilerin bozulması sonucu müşterilerle ilişkilerin
olumsuz
etkilenmesi,
doğurmaktadır
246
örgüt
isminde
aşınma
gibi
olumsuz sonuçlar
249
.
Tınaz, Karatuna, a.g.e., ss. 34-35.
Kaymakçı, a.g.e., s. 105.
248
Tutar, Başlama, Kütahnecioğlu, Dereli, a.g.m. , s.6, Michael Sheehan, Workplace Mobbing: a
Proactive Response, http://www.lindas.internetbasedfamily.com/f/MobMS.pdf, s.6.
249
Đş
Yerinde
Stresin
Gizli
Kaynağı:
Zorbalık
ve
Duygusal
Taciz,
http://mobbingyardim.wordpress.com/isyerinde-stresin-gizli-kaynagi-zorbalik-ve-duygusal-taciz/.
247
85
Đşyerinde psikolojik tacizin önlenmesine ilişkin uluslar arası ve ulusal
düzenlemelere bir sonraki bölümde yer verilecektir. Bunun dışında örgüt
yönetimlerinin ve çalışanların tutum ve davranışlarının konuya yaklaşımı
oldukça büyük önem taşımaktadır. Çalışma ortamında olumsuz tutum ve
davranışlardan tüm çalışanların ayrıcalıksız bir şekilde korunması, psikolojik
tacizin tanımlanması bu davranış tiplerinin belirlenmesi, tüm çalışanları
kapsayan bir soruşturma yöntemin belirlenmesi ve işverenin tepkisinin
zamanında ve psikolojik tacizde bulunan kişiyi cezalandırmaya yönelik
olması, maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi gibi önlemler
alınmalıdır250. Ayrıca çalışma yaşamında psikolojik tacize uğrayanların
başvurabileceği birimlerin hem işyeri bünyesinde hem de ülke genelinde
oluşturulması bu konuda oldukça önemli bir adım olmaktadır. Örneğin
Almanya’da psikolojik tacize uğrayanların destek alabileceği kamusal
merkezler bulunmaktadır251
250
251
Tınaz, Karatuna, a.g.e., s98.
Pınar Tınaz, Đşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing), Beta Yayınları, 1.Baskı, Đstanbul, 2006, s.5.
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
CĐNSĐYETE DAYALI AYRIMCILIĞA KARŞI ULUSLARARASI HUKUKĐ
KAYNAKLAR
2.1.
ULUSLARARASI HUKUKĐ KAYNAKLAR
Son yıllarda insan haklarına vurgu yapan uluslararası sözleşmelerin ve
Avrupa devletlerinin katılımıyla oluşturulmuş sözleşmelerin
ayrımcılık
kavramı üzerinde önemle durması, bu kavramın açıklanması ve ortadan
kaldırılması için düzenlemeler yapma yoluna gitmesi bu sözleşmelerin hukuki
birer kaynak olarak incelenmesi gereğini ortaya koymaktadır.
Anayasanın 90. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı
devletlerle ve uluslar arası kuruluşlarla yapılacak olan antlaşmaların
onaylanması, TBMM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.
Diğer taraftan usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslar arası antlaşmaların
kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı 90. maddenin son fıkrasında
hükme bağlanmıştır
252
. Buradan hareketle Đş Hukukunun temel normlarının
belirlenmesinde uluslar arası sözleşmelerin etkili olduğunu ve sözleşmelerin
TBMM tarafından onaylanmasıyla iç hukuk sınırları arasına girdiği sonucu
çıkarılmaktadır. Yine 90. maddenin son fıkrasında ‘’ usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeni ile çıkabilecek
uyuşmazlıklarda, uluslararası anlaşma hükümleri esas alınır ‘’ ifadesi ile bu
sözleşmelerin hiyerarşik anlamda üstünlüğü ortaya konulmuştur.
252
Nizamettin Aktay, Kadir Arıcı, E. Tuncay Kaplan, Đş Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Mart,
2006, Ankara, s.55.
87
2.1.1. Birleşmiş Milletler Belgeleri
Uluslararası bir kuruluş olarak 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler (BM)
bugüne kadar cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik
anlaşmalar yapmış veya çeşitli anlaşma maddelerinde konuyla ilgili
hükümlere yer vermiştir.
2.1.1.1. Đnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
Đnsan hakları evrensel bildirgesi
BM tarafından 1948 yılında kabul
edilmiştir. Türkiye ise bu bildirgeyi 1949 yılında kabul etmiştir.
Kadın hakları hareket noktasını insan haklarından almaktadır253.
Kadınların toplumsal yaşamın her alanında erkeklerle eşit haklara sahip
olmaları, cinsiyetleri nedeniyle temel haklarından mahrum kalmamaları
temelde insan haklarının temel prensiplerindendir. Bu nedenle insan hakları
evrensel bildirgesinin; bütün insanların özgür ve haklar bakımından eşit
oldukları (madde 1), herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka
türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka
türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bildirgede belirtilen bütün
hak ve özgürlüklere sahip olması (madde 2), herkesin yasa önünde eşit
olması ve ayrım gözetilmeksizin yasa tarafından eşit korunmaya hakkı
olması, bu bildirgeye aykırı herhangi bir ayrımcılığa ve ayrımcı kışkırtmalara
karşı eşit korunma hakkına sahip olması (madde 7), herkesin çalışma, işini
özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma
hakkına sahip olması, herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit
ücrete hakkının bulunması, çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan
onuruna
yaraşır
bir
yaşam
sağlayacak
düzeyde,
adil
ve
elverişli
ücretlendirilmeye hakkının bulunması (madde 23), herkesin kendisinin ve
253
Yüksel, a.g.e., s.57.
88
ailesinin sağlığı ve iyiliği için beslenme, giyinme, konut, tıbbi bakım ve gerekli
sosyal hizmetlerden yararlanmayı da içeren yeterli bir yaşam standardı
hakkına ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık durumu veya kendi
iradesi dışında geçim vasıtalarından yoksun kaldığı diğer haller için bir
güvenceye sahip olma hakkına sahip olması, annelik ve çocukluğun özel
bakımdan ve yardımdan yararlanması (madde 25) ile ilgili hükümleri
ayrımcılığı yasaklayan hükümleridir254.
2.1.1.2. Birleşmiş Milletler Antlaşması
BM Antlaşması Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 51 ülke tarafından
26 Haziran 1945 tarihinde imzalanmıştır. Bu antlaşma pek çok hükmünde
ayrımcılık yasağına değinmektedir. Đlk madde de ekonomik, sosyal, kültürel
ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk, cinsiyet, dil ya da
din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine
saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğinin sağlanması
hedeflenmiştir (madde 1/3)255.
2.1.1.3. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Sözleşmesi
1966 yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren bu sözleşme
Türkiye tarafından 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşmenin
ikinci maddesinde sözleşme hükümlerinin sözleşmeyi onaylayan ülkelerin iç
hukuklarında uygulanmasını hükme bağlarken ayrımcılık yasağına da yer
vermiştir. Đlgili madde şöyledir: Bu Sözleşmeye taraf her devlet, gerek kendi
basına ve gerekse uluslar arası alanda özellikle ekonomik ve teknik yardım
ve işbirliği vasıtasıyla bu sözleşmede tanınan hakları mevcut kaynakları
ölçüsünde giderek artan bir şekilde tam olarak gerçekleştirmek için, özellikle
254
Đnsan
Hakları
Evrensel
Bildirgesi,
http://www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=156:insan-haklari-evrenselbeyannames&catid=37 .
255
Birleşmiş Milletler Antlaşması, http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/bmsarti.html .
89
yasal tedbirlerin alınması da dahil, gerekli her türlü tedbiri almayı taahhüt
eder (madde 2). Sözleşmenin 3. maddesi, cinsiyet eşitliği başlığı ile,
sözleşmeye taraf devletlerin, bu sözleşmede yer alan bütün ekonomik, sosyal
ve kültürel hakların kullanılmasında erkeklere ve kadınlara eşit haklar
sağlamayı taahhüt edeceği hükme bağlamıştır.
Çalışma
hakkı
sözleşmenin
6.
maddesinde
düzenlenirken,
Sözleşmenin 7. maddesi ise adil ve uygun işte çalışma koşullarını
düzenlemektedir. Taraf Devletler herkese adil ve elverişli koşullarda çalışma
hakkı tanır. Taraf devletler, bütün çalışanlara sağlanan asgari bir gelir ile
birlikte en azından hiç bir ayrıma tabi tutulmaksızın özellikle kadınların
erkeklerin çalışma koşullarından daha alt düzeyde olmayan koşullarda
çalışmalarını güvence altına alınarak, eşit işe eşit ve adil ücret; bu
sözleşmenin hükümlerine uygun olarak, kendisi ve ailesi için nezih bir
yaşam;güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları; herkesin işinde daha yüksek
mevkilere atanma sırasında, kıdem ve ehliyetten başka bir ölçüye tabi
olmaksızın, eşit olanaklar; dinlenme, çalışma arası, çalışma saatlerinin makul
ölçüde sınırlandırılması ile ücretli yıllık izin ve resmi tatillerde ücret verilmesi
konularını da güvence altına almıştır (madde 7) . Yine 10. madde de doğum
öncesi ve sonrasında annelere makul bir süre izin verilmesi, bu süre
içerisinde de çalışan annelere ücretli izin verilerek ya da yeterli sosyal
güvenlik haklarının sağlanarak annelik durumlarının korunması güvence
altına alınmıştır256.
2.1.1.4. Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi
Đnsan hakları ve demokratikleşme konusunda evrensel normlar içeren
bu sözleşmeyi Türkiye 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme 17
256
Birleşmiş
Milletler
Ekonomik,
Sosyal
http://www.belgenet.com/arsiv/bm/bmekohak.html.
ve
Kültürel
Haklar
Sözleşmesi,
90
Haziran 2003 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onandıktan sonra Resmi
Gazete'de yayınlanmıştır.
Sözleşmeye göre taraf her devlet, bu sözleşmede tanınan hakları ırk,
renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya sosyal köken,
mülkiyet, doğum veya diğer bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık
yapılmaksızın, kendi toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi
olan bütün bireyler için güvence altına almayı bu ve haklara saygı göstermeyi
taahhüt eder (madde 2). Bu sözleşmeye taraf devletler, bu sözleşmede yer
alan bütün kişisel ve siyasal hakların kullanılmasında eşit haklar sağlamayı
taahhüt eder (madde 3). 26. madde de ise herkesin, hukuk önünde eşit ve
hiç bir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın hukuk tarafından eşit olarak korunma
hakkı, hukukun bu alanda her türlü ayrımcılığı yasaklanması ve herkese ırk,
renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal veya toplumsal
köken, milliyet, doğum veya başka bir statü ile yapılan ayrımcılığa karşı etkili
ve eşit koruma sağlaması hükme bağlanmıştır257.
2.1.1.5. Birleşmiş Milletler Kadınlara Karsı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
BM genel kurulunun 18 Aralık 1979 tarihli ve 34/180 tarihli kararıyla
kabul edilen bu sözleşme 1981 yılında yürürlüğe girmiş ve Türkiye tarafından
1985 yılında onaylanmıştır, kadınlara sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal
haklar alanında erkeklerle hak ve fırsat eşitliği sağlaması yönünde hedefler
belirleyen ve tavsiyeler içeren temel belge niteliği taşımaktadır258.
Sözleşmenin ilk maddesi kadınlara karşı ayrımcılığın tanımı başlığını
taşımaktadır. Bu tanıma göre siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya
diğer alanlardaki kadın erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel
257
Birleşmiş
Milletler
Siyasi
ve
Medeni
Haklar
Sözleşmesi,
http://www.belgenet.com/arsiv/bm/bmsiyasihak.html .
258
Yüksel, a.g.e., s.43, Eğitim Sen. 1. Kadın Kurultayı ‘’Sorgulamak ve Değiştirmek Đçin’’, Eğitim
Sen. Yayınları, Mart, 2005, Ankara, s.315.
91
özgürlüklerin, medeni durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasını,
kadınların bu haklardan yaralanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma
amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım,
dışlama veya kısıtlama kadına karşı ayrımcılık teriminin karşılığı olarak
belirlenmiştir259. Sözleşmeyi onaylayan taraf devletlere hukuki alanda
tedbirler alma yükümlülüğü getiren 2. madde, geçici olarak alınan özel
tedbirler başlığını taşıyan 3. maddeyle ayrımcılığı önlemek ve kadınların
tarihsel süreçte maruz kaldıkları hak kayıplarının engellenmesini sağlamak
amacı ile uygulanan olumlu ayrımcılık uygulamalarının ve anneliği korumak
amacıyla
devletlerin
aldığı
özel
tedbirlerin
ayrımcılık
olarak
nitelendirilemeyeceğini hükme bağlar. Aynı madde fırsat ve muamele
eşitliğini
sağlama
amacı
gerçekleştiğinde
bu
özel
tedbirlerin
artık
uygulanmayacağını da belirtmektedir. Yine tarihsel süreçte yaratılmış olan
kalıpyargı ve önyargıların cinsiyete dayalı ayrımcılığın kaynağı olması
dolayısıyla sözleşmenin 5. maddesi bu önyargılara dayanan uygulamaların
tasfiyesini sağlamak amacıyla ailede verilen eğitimin erkek ve kadınların
ortak sorumluluğunu destekleyici yönde olması gereğini vurgulamaktadır260.
Kadınların çalışma hayatında karşılaştıkları ayrımcılığın önlenmesine
ilişkin sözleşmenin 11. maddesi ayrıntılı hükümlere yer vermiştir. Bu
maddeye göre:
1. Taraf Devletler, istihdam alanında kadınlara karşı ayrımı önlemek
ve kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak eşit haklar sağlamak için özellikle
aşağıda belirtilen konularda bütün uygun önlemleri alacaklardır:
a- Bütün insanların vazgeçilmez hakkı olan çalışma hakkı.
b- Đstihdam konularında eşit seçim kıstaslarının uygulanması da dahil
erkeklerle eşit istihdam imkanlarına sahip olma hakkı.
259
260
Eğitim Sen. Yayını, a.g.e., s. 317.
Esra Koç, Ayşegül Kaya, Kadının El Kitabı Yasalardaki Haklarımız, 2006, Đstanbul, s.162.
92
c- Serbest olarak meslek ve iş seçme hakkı, terfi, iş güvenliği, hizmetin tüm
şartları ve avantajlarından faydalanma hakkı, çıraklık ileri mesleki eğitim ve
bilgi yenileme eğitimi dahil, mesleki eğitim ve sürekli eğitim görme hakkı.
d- Sosyal yardımlar dahil eşit ücret hakkı, eşdeğerdeki işte eşit muamele ve
işin cinsinin değerlendirilmesinde eşit muamele görme hakkı,
e- Ücretli izinle birlikte, özellikle emeklilik, işsizlik hastalık, sakatlık, yaşlılık ve
diğer çalışamama hallerinde sosyal güvenlik hakkı.
f -Güvenli şartlar içinde çalışma hakkı ve sağlığın ve bu arada doğurganlığın
korunması hakkı.
2. Evlilik ve analık sebebiyle kadınlara karşı olan ayrımı önlemek ve etkin
çalışma hakkını sağlamak amacıyla, taraf devletler uygun önlemleri
alacaklardır.
a- Hamilelik ve analık izni sebebiyle veya evliliğe bağlı olarak işten çıkarma
ayrımını yasaklamak, bu ayrımı yapanları cezalandırmak,
b- Önceki iş, kıdem ve sosyal haklar kaybedilmeksizin, ücretli olarak analık
izni veya benzeri sosyal içerikli tazminatlar vermek,
c- Özellikle çocuk bakımevleri ağının tesisi ve geliştirilmesi yoluyla anne ve
babanın aile yükümlülüklerini; görev sorumlulukları ve kamu yaşamına
katılma ile birleştirmeyi mümkün kılan destekleyici sosyal hizmetlerin
sağlanmasını teşvik etmek,
d- Hamilelik süresince zararlı olduğu kanıtlanan işlerde kadınlara özel
koruma sağlamak,
3. Bu maddede yer alan konulara ilişkin koruyucu yasalar bilimsel ve teknik
bilgi ışığı altında periyodik olarak yeniden gözden geçirilecek ve gerekirse
değiştirilecek, kaldıracak veya uzatılacaktır261.
Görüldüğü üzere maddede yer alan hükümler çalışma hayatında
kadınların karşılaştıkları ayrımcı uygulamaları tasfiye etmek için ayrıntılı
çözüm önerileri içermektedir. Yine sözleşme hükümleri uyarınca taraf
devletler
261
kaydedilen
ilerlemeleri
Eğitim Sen. Yayını, a.g.e., s. 322-323.
belirtmek
amacıyla
yaptıkları
yasal
93
düzenleme ya da konuyla ilgili diğer önlem ve uygulamaları açıklayan raporu
her dört yılda bir ileride de Komitenin talep ettiği zamanlarda BM Genel
Sekreterine sunmayı taahhüt ederler (madde 18/1). Görevi sözleşmenin
uygulanmasındaki gelişmeleri takip etmek olan bu Komite üye devletleri
sözleşme hükümlerini uygulamak konusunda en azından manevi bir baskı
altında tutmaktadır262.
2.1.2. Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri
Uluslararası Çalışma Örgütü 1919 yılından itibaren insan haklarının
korunması, yaşam ve çalışma koşullarının düzeltilmesi ve tam istihdamın
sağlanması amacı ile çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye 1932 yılında BM
Cemiyetine üye olması nedeniyle UÇÖ’ ne de doğal üye olmuştur, UÇÖ
sosyal adalet temelinde sürekli bir barış sağlanması amacının çalışma
koşullarının iyileştirilmesi gereksinimini ortaya çıkarması ile uluslararası
çalışma normlarını belirleyerek bunlara ilişkin sözleşme ve tavsiye kararları
hazırlayarak bütün üye ülkelerde uygulanmasını sağlamak üzere çalışmalar
yapmaktadır263.
2.1.2.1. 100 Nolu Sözleşme: Eşit Değerde Đş Đçin Erkek Ve Kadın Đşçiler
Arasında Ücret Eşitliği Hakkında Sözleşme
1951 tarihinde kabul edilen bu sözleşme eşit ücret kavramı ve eşit
ücretin belirlenmesi konusu üzerinde durmaktadır. Türkiye bu sözleşmeyi13
Aralık 1966’da 810 sayılı kanun ile kabul etmiştir.
Sözleşmenin ilk maddesinde ücret ‘’işçinin çalıştırılması nedeniyle
işveren tarafından kendisine nakdi veya ayni olarak doğrudan doğruya veya
bilvasıta ödenen normal, kök veya asgari ücret veya aylıkla, sağlanan bütün
262
Aysel Çelikel, Uluslararası Sözleşmelerde Kadın, Her Yönüyle Türkiye’de Kadın Olgusu,
Hazırlayan Necla Arat, 1992, Đstanbul, s.193.
263
Aktay, Arıcı, Kaplan, a.g.e., s. 54.
94
diğer menfaatleri içine alır; şeklinde tanımlanmış ve ücret eşitliği deyimi
cinsiyet esasına dayanan bir ayırım gözetmeksizin tesbit edilmiş bulunan
ücret hadlerini ifade eder’’ şeklinde açıklanmıştır (madde 1). Ücret eşitliği
ilkesinin tüm işçilere uygulanması gerektiği ve bu ilkenin ulusal mevzuat,
ulusal mevzuatta tanınmış herhangi bir ücret düzeni, toplu iş sözleşmeleri
veya bütün bu usullerin birleştirilmesi yoluyla yürürlüğe girebileceği
sözleşmenin ikinci maddesinde belirtilmiştir. Đşlerin objektif bir biçimde
değerlendirilmesinin ücret hadlerini belirlemeye yetkili makamlar veya toplu
sözleşme taraflarınca kararlaştırılabileceğini ve iş farklılıklarından dolayı
ortaya çıkacak ücret farklılıklarının eşit değerdeki iş için eşit ücret ödenmesi
ilkesine aykırı bir unsur içermeyeceği vurgulanmıştır (madde 3). Her üye
ülkenin sözleşme hükümlerinin tatbikinin sağlanması açısından ilgili işçi ve
işveren kuruluşları ile işbirliği yapması da salık verilmiştir (madde 4)264.
UÇÖ bu sözleşmenin yanı sıra 1951 yılında çıkarılan 90 sayılı tavsiye
kararı ile kadın ve erkekler arasında eşit değerdeki iş için eşit ücret ödenmesi
ilkesi üzerinde durmuştur265. Üye devletlere, kamu ve özel sektörde eşit
değerde iş için kadın ve erkeklere eşit ücret ödenmesinin sağlanması
konusunda işçi sendikalarının da görüsü alındıktan sonra gerekli tedbirlerin
alınması; iş analizleri veya diğer metotlarla iş değerlendirmesi yapılması
sırasında, cinsiyet esasına dayalı olmayan sınıflandırma yapılması ve bu iş
değerlendirmesi yapılırken işçi ve işveren sendikaları ile mutabık olunması;
kadınlara ve erkeklere eşit değerde iş için eşit ücret ödenebilmesi için
mesleki eğitim ve mesleki yönlendirme ve rehberlik konusunda kadınlara
erkeklere benzer kolaylıklar sağlanması ve bu konuda gerekli tedbirlerin
alınması, özellikle aile sorumlulukları olan kadınlar sosyal ve refah hizmetleri
götürülmesi, bu tür servislerin genel kamu, sosyal güvenlik ve endüstriyel
refah fonlarından karşılanması ve bu yardımların cinsiyet esasına bağlı
olmaksızın yapılması, ulusal ve uluslararası düzenlemelerde yer alan ve
264
Ilo
Türkiye
Ofisi,
100
Nolu
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_100.htm .
265
Yıldız, a.g.e., s. 39.
Sözleşme,
95
kadınlara karsı önyargıları ve kadının sağlığını ve refahını koruyan özel
koruyucu düzenlemeleri dikkate almaksızın işe ve mesleğe girişte kadınlara
ve erkeklere eşit fırsatlar sağlanması konularında eylem programlar
önerilmiştir266.
2.1.2.3. 158 Nolu Sözleşme: Hizmet Đlişkisine Đşveren Tarafından Son
Verilmesi Hakkında Sözleşmesi
1982 yılında kabul edilen bu sözleşme ülkemiz tarafından 1994 yılında
3999 sayılı kanun ile onaylamıştır267. Ülkemizin de iş hukuku mevzuatında
bulunan iş güvencesi kavramı uluslararası düzeyde kaynağını UÇÖ’ nün bu
sözleşmesinden almaktadır. Bu sözleşmenin fesih için geçerli neden
saymadığı durumlar arasında cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağının bir sonucu
ve eşit davranma borcunun yansıması olarak cinsiyetin, medeni halin, aile
sorumluluklarının, hamileliğinin ve doğum esnasında işe gelmemenin hizmet
aktini sona erdirmek için geçerli bir neden sayılmayacağı düzenlenmiştir
(madde 5). Sözleşme bu hususla ilgili olarak ispat yükünü de işverene
bırakmıştır (madde 9).
UÇÖ’ nün
119 sayılı Hizmet Đlişkisine Đşveren Tarafından Son
Verilmesi Hakkındaki Tavsiye kararı, işçinin cinsiyetinin iş ilişkisinin sona
erdirilmesinde geçerli bir sebep olarak gösterilemeyeceğini belirtmiştir268.
2.1.2.3. 111 Nolu Ayrımcılık (Đş ve Meslek) Sözleşmesi
Türkiye tarafından 1966 yılında onaylanan bu sözleşmenin UÇÖ
tarafından kabulü 1958 yılında olmuştur. Sözleşme iş ve meslek edinmede
ve çalışma yaşamının diğer alanlarında her türlü ayrımcılığın yasaklanmasını
içermektedir. Konumuz açısından bakıldığında sözleşmenin ilk maddesinde
266
Yüksel, a.g.e., s.49.
Centel, a.g.e., s.387.
268
Yüksel, a.g.e., s.52.
267
96
yer alan ayrımcılık tanımı şu şekildedir: ‘’Irk, renk, cinsiyet, din, siyasal inanç,
ulusal veya sosyal menşe bakımından yapılan iş veya meslek edinmede
veya edinilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici
veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün
tutmayı ve ilgili üye, memleketin, varsa temsilci, işçi ve işveren teşekkülleri ve
diğer ilgili makamlarla istişare etmek suretiyle tespit edeceği, meslek veya iş
edinmede veya edilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok
edici veya bozucu etkisi olan bütün diğer ayrılık gözetme, ayrı tutma veya
üstün tutmayı ifade eder ( madde 1).’’ Maddenin devamında işin içeriği gereği
gözetilen ayrı uygulamaların ayrımcılık kapsamında sayılamayacağı da
belirtilmiştir.
Yine sözleşmeyi onaylayan ülkelerin ulusal politikalarında çalışma
hayatında her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak üzere gerekli düzenlemeleri
yapmaları gerektiği sözleşmenin ikinci maddesinde belirtilirken, ilerleyen
maddelerde bu politikaların nasıl oluşturulacağı, bunun için işçi ve işveren
kuruluşlarının işbirliğinin gerekli olduğunu vurgulanırken gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması ve eşitlik ilkesine aykırı yasal düzenlemelerin
yürürlükten kaldırılması gerektiği vurgulanmıştır (madde 3)269.
Diğer uluslararası sözleşmelerde de belirtilen bir husus olarak cinsiyet,
yaş, sakatlık, aile sorumlulukları veya sosyal ve kültürel durumları nedeniyle
özel tedbirlerin alınmasıyla korunan kimselerin ihtiyaçlarının karşılanmasının
ayrımcılık sayılmayacağı
da sözleşmede vurgulanan önemli noktalardan
birisidir (madde 5).
Aynı yılda yine UÇÖ tarafından yayınlanan 111 nolu tavsiye kararında
ayrımcılık kavramının çerçevesi çalışma hayatı ve çalışma hayatına giriş
bakımından çizilmiş, işin özelliği sebebi ile bir cinsi ayrık tutmanın ayrımcılık
sayılamayacağı, her ülkenin konuyla ilgili ulusal politikalar izlemesi gerektiği
269
Centel, a.g.e., s.281.
97
ve bu politikaların yasal düzenlemeler ve toplu iş sözleşmeleri ile uygulamaya
geçirilmesi gerektiği belirtilmiştir270.
2.1.2.4. 156 Nolu Aile Sorumluluğu Olan Kadın ve Erkek Đşçilere Eşit
Fırsat ve Muamele Sözleşmesi
UÇÖ bu sözleşmeyi 1981 yılında kabul etmiştir. Sözleşme ülkemiz
tarafından onaylanmamış bir sözleşmedir. Bu sözleşme aile içinde sahip
oldukları sorumluluklar, bakılması gereken çocuklar ve bakıma muhtaç diğer
aile bireyleri nedeniyle ekonomik katılımı engellenen ya da sınırlanan
çalışanlar ile ilgilidir. Bu yönüyle ayrımcılık uygulamalarının kaynaklandığı
noktayı işaret etmektedir. Şüphesiz sözleşmede vurgulanan yolun izlenmesi
sorunun çözümü için son derece önemlidir.
Sözleşmenin 3.maddesinde “her üye devletin kadınlar ve erkekler
arasında gerçek bir davranış ve fırsat eşitliği sağlanması bakımından aile
sorumlulukları olan çalışanların ayrımcı uygulamalara maruz kalmaksızın
çalışma yaşamına katılımını sağlamak, bu kişilere karşı ayrımcı uygulamaları
kaldırmak ve aile sorumlulukları ile çalışma hayatını bağdaştırabilmeleri
amacıyla ulusal politikalar izlemeleri (madde 3)” gereği düzenlenmiştir. Bu
yönüyle sözleşme kadın çalışanları çalışma hayatı ve aile hayatları arasında
bir tercih yapmak zorunda kalmamaları için gerekli önlemlerin alınmasını
öngörmektedir. Sözleşme ayrıca aile sorumlulukları olanların ihtiyaçlarına
uygun olarak toplum planlaması ya da çocuk bakımı ya da aile hizmetleri gibi
alınacak önlemleri de öngörmektedir. Đş ortamında yeterli sayıda çocuk
bakım ünitelerinin yer alması, aile sorumluluklarına ilişkin sosyal destek
hizmetlerinin sağlanması, doğum sonrasında babaya da çocuğun bakımı için
izin verilmesi, aile sorumlulukları sebebiyle işten ayrılanlara tekrar işe
dönebilme imkanının getirilmesi gibi düzenlemelerle kadını ve aileyi koruyucu
270
Yüksel, a.g.e., s.46.
98
ve
istihdam
güvencesi
getirici
hükümler
içermektedir271.
Hizmet
sözleşmelerinin sona erdirilmelerinde aile sorumluluklarının bir neden olarak
gösterilemeyeceği
de
belirtilerek
(madde
8)
yine
gerekli
politikalar
oluşturulurken işçi ve işveren kuruluşlarının görüşlerinin alınmasının ve
katılımlarının sağlanmasının gereği vurgulanmıştır (madde 11)272.
2.1.2.5. 171 Nolu Gece Çalışması Hakkında Sözleşme
UÇÖ tarafından 1948 yılında kabul edilen; fakat 1990 yılında 89 sayılı
Kadınlarla Đlgili Gece Çalışması Sözleşmesinden sonra tekrar gözden
geçirilerek ortaya çıkan bu sözleşme gece çalışmasını kadın erkek ayrımı
yapmaksızın düzenlerken; hamile, yeni doğum yapmış ve emziren kadınların
gece çalışmasına alternatif olarak çalışma olanağının haklarında herhangi bir
azalmaya ya da
iş sözleşmesinin feshine neden olmayacak şekilde
sağlanması gerektiği yönünde bir düzenleme yer almaktadır (madde 7)273.
2.1.2.6. 45 Nolu Her Nevi Maden Ocaklarında, Yeraltı Đşlerinde
Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında Sözleşme
Türkiye’nin onayladığı ilk UÇÖ sözleşmesidir. Sözleşmenin ikinci
maddesi “Kadın cinsinden hiçbir şahıs, yaşı ne olursa olsun maden
ocaklarında, yeraltı işlerinde çalıştırılamaz.” hükmünü getirmiştir. Sözleşme
maden ocağı terimini de yeraltında mevcut herhangi bir maddenin çıkarıldığı
kamuya veya özel sektöre ait yer olarak tanımlamaktadır. Değişen kadın
hakları kavramına paralel olarak 13 ülke fırsat ve muamele eşitliğine aykırı
olduğu gerekçesiyle bu sözleşmeyi feshetmişlerdir274.
271
Tamer Soysal, Uluslararası Sözleşmeler Işığında 4857 Sayılı Đş Kanununda Kadın Đşçiyi Koruyan
Hükümler, Kamu-iş, C.8, S.4, 2006, s.17.
272
Yüksel, a.g.e., s.51.
273
Yıldız, a.g.e., s. 285, Soysal, a.g.m., s.16.
274
Centel, a.g.e., s.80.
99
2.1.2.7. 183 Nolu Anneliğin Korunması Sözleşmesi
Sözleşme 15 Haziran 2000 tarihinde kabul edilmiştir, Türkiye’nin
onaylamadığı sözleşmeler arasındadır. Kadın çalışanların hamilelik ve
annelik durumunda haklarının korunması konusunu içermektedir275.
Sözleşmeye göre her üye devlet işverenlerin ve işçilerin temsili
örgütleri ile görüştükten sonra hamile ve emziren kadınların yetkili otorite
tarafından annenin ya da çocuğun sağlığına zararlı olarak belirlenmiş olan
veya bir değerlendirme sonucu annenin veya çocuğunun sağlığı için önemli
bir riski barındırdığı belirlenen işleri yapmak zorunda bırakılmamasını
sağlayan uygun önlemleri kabul edecektir276. 4. madde ile kadınlara doğum
nedeniyle verilecek iznin 14 haftadan az olamayacağı hükmü getirilmiş,
doğum sonrası verilecek iznin ulusal mevzuat çerçevesinde belirleneceğini
ancak bu iznin de 6 haftadan az olamayacağı belirtilmiş; 8. madde ile kadının
hamilelik nedeniyle ayrıldığı işine tekrar aynı pozisyonda dönebilmesi olanağı
getirilmiş; 10. madde ile kadının çalışma sırasında bir veya daha fazla
emzirme izni alması düzenlenmiştir. Ayrıca sözleşmede doğum sonrasında
kadına hastalık yardımı yapılması ve kadınların hamilelik ve doğum
nedeniyle
işten
çıkarılmalarının
yasaklanması
gibi
hükümler
yer
almaktadır277.
UÇÖ hamile kadınlar veya yeni doğum yapan çalışan anneler için iş
güvencesini standartlarını bu sözleşmeyle yükseltmiştir. 12 hafta olan doğum
izni en az 14 hafta şeklinde belirtilmiştir ve 6 haftalık zorunlu izin, yine doğum
izni sırasında ücret, maaş ve diğer ödemelerin doğum öncesindeki gelirin en
az üçte ikisi kadar olması, hastalık yardımı garantisi, işten çıkarılmaya karşı
275
Kadın
Konusunda
ILO
Sözleşmeleri
ve
www.keig.org/raporlar/KADINKONUSUNDAILOsozlesmeleri.doc .
276
Kurşun, a.g.e., s.31.
277
Soysal, a.g.m., s.17, Yüksel, a.g.e., s.56.
Tavsiye
Kararları,
100
koruma gibi maddeler üye ülkeler tarafından fazlaca çekimser oy
kullanılmasına neden olmuştur278.
2.1.2.8. 178 Nolu Kısmi Süreli Çalışma Sözleşmesi
Kısmi süreli çalışma, çalışma saatlerinin tam gün çalışma süresine
göre daha az olmasından dolayı genellikle kadınların tercih ettikleri son
yıllarda yaygınlaşan esnek çalışma biçimlerinden birisidir. Bu çalışma şeklini
tercih edenlerin genellikle kadınlar olması kısmi süreli çalışanların haklarını
koruyan yasal düzenlemelerin yapılmaması halinde daha çok kadın
çalışanların
mağduriyetini
yaratmaktadır.
Bu
sözleşme
kısmi
süreli
çalışanların haklarını tam gün çalışanlarla eşit kılmayı amaçlamaktadır.
Böylece bu çalışma şeklini tercih edenlerin çalışma ilişkilerinde ayrımcılığı
önlemek ve sosyal güvenlik haklarını korumak için gerekli adım atılmıştır.
Sözleşmenin 4. maddesinde, kısmi süreli çalışanların tam gün
çalışanlarla çalışma ve meslekte
ayrımcılığa
karsı eşit korumadan
yararlanacakları belirtilmiştir. 5. maddeye göre, kısmi süreli çalışanlara saat
başına verime göre, parça başına temeli esas alınarak hesaplanan temel
ücrete ödenen tutar, aynı metotla hesaplanan tam gün çalışana ödenen
tutardan az olmayacaktır. Sözleşme, kısmi süreli çalışanlara dair ücret,
sosyal güvenlik hakları,analık koruması gibi ve bu haklara ilişkin parasal
konuların, çalışma süresi ve kazanç ile doğru orantılı olarak hesaplanmasını
öngörmektedir279.
2.1.2.9. 177 Sayılı Evde Çalışma Sözleşmesi
Evde çalışma genellikle kadınlar tarafından tercih edilen bir çalışma
şeklidir. Böylece kadın çalışanlar hem aile hayatlarına ait sorumlulukları
278
279
Yüksel, a.g.e., s.57.
Kurşun, a.g.e., s.31.
101
yerine getirmeye hem de çalışma hayatında yer almaya devam etmektedirler.
Bu çalışma biçimi çalışanların ücret, soysal güvenlik ve diğer hakları
açısından mağdur olmalarına neden olabildiğinden gerek uluslar arası
gerekse ulusal yasal düzenlemelerin yapılması oldukça önem taşımaktadır.
1996 yılında kabul edilen bu sözleşmede genellikle kadın çalışanların tercih
ettiği evde çalışma evde çalışan olarak anılacak olan bir kimse tarafından,
kendi evinde veya işverenin işyeri hariç kendi seçtiği bir başka mekanda;
ödeme karşılığında yapılan, söz konusu kişinin ulusal kanunlar, yönetmelikler
ve mahkeme kararları uyarınca bağımsız işçi sayılmasını gerektirecek ölçüde
özerkliğe ve ekonomik bağımsızlığa sahip olmaması kaydıyla; teçhizatı,
malzemeyi ve kullanılan diğer girdileri kimin sağladığı önemli olmaksızın,
işveren tarafından belirlenen bir ürün veya hizmetle sonuçlanan iş anlamına
gelir. Evde çalışanların diğer çalışanlarla şu yönden eşit muamele görmeleri
gerektiği vurgulanmıştır280:
•
Evde çalışanların kendi seçtikleri örgütleri kurma ya da bunlara üye
olma ve faaliyetlerine katılma hakları;
•
Faaliyet ve istihdama ilişkin ayrımcılığa karşı koruma;
•
Đşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında koruma;
•
Ödeme;
•
Yasal sosyal güvenlik koruması;
•
Mesleki yetiştirmeye katılım;
•
Đstihdam ya da çalışmaya kabulde asgari yaş
•
Analık koruması.
2.1.3. Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi insan haklarının gerçek bir hukuk
disiplini haline gelmesini sağlaması açısından önem taşımaktadır; fakat kadın
erkek eşitliği temel olarak sözleşmede yer almamakta, sözleşme klasik hak
280
Kurşun, a.g.e., s.31.
102
ve özgürlükleri içeren şekliyle 1950 yılında kabul edilmiş ve Türkiye
tarafından 1954 yılında onaylanmıştır281.
Sözleşmenin konumuz açısından önem taşıyan hükmü 14. maddedir.
Bu madde de ayrımcılık yasağı başlığı ile tanınan hak ve özgürlüklerden
yararlanmanın; cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal
veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya
herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan
sağlanacağı belirtilmiştir (madde 14)282 .
Ülkemiz açısından bakıldığında sözleşmenin Anayasa Mahkemesinin
bazı kararlarında sözleşme ve eklerini göz önünde tuttuğunu belirtmek
gerekir. Bu yönüyle sözleşme temel insan haklarını koruyan bir güvence
yaratmaktadır283.
2.1.4. Avrupa Sosyal Şartı
1961 yılında imzalanan ve 1965 yılında yürürlüğe giren bu belge temel
sosyal ve ekonomik hakları koruyan, medeni ve politik hakları garanti eden
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesini takviye eden bir Avrupa sözleşmesidir ve
asıl olarak çalışanları koruma amacı gütmektedir284.
Avrupa Sosyal Şartı bir AB belgesi değildir, ancak AB bu belgeyi de
ana başvuru kaynaklarından biri olarak kabul etmektedir285.
281
Yüksel, a.g.e., s.59.
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/aihs_01.html .
283
Yüksel, a.g.e., s.59.
284
Yıldız, a.g.e., s. 45, Çev: Bülent Çiçekli, Avrupa Sosyal Şartı- Temel Rehber, Seçkin
Yayıncılık, Ankara, s.19.
285
Aysun Sayın, Avrupa Birliği’nde Çalışma Yaşamında Kadın Erkek Eşitliği: Türkiye
Açısından Bir Đnceleme,Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, 2007, s.54.
282
103
Şartın birinci bölümünde tüm çalışanların adil çalışma koşullarına
sahip olma hakkı, kadın çalışanların analık durumunda ve öteki çalışanların
gerektiğinde korunma hakkına sahip olması, tüm çalışanların sosyal güvenlik
hakkına sahip olması gerektiğini ifade eden hükümler getirilmiş; madde 4’te
çalışan kadınlara erkeklerle eşit ücret hakkını tanıması gerektiği ifade
edilmiştir. Şartın yine 2. bölümünün 8. maddesi çalışan kadınların korunma
hakkını içermektedir. Bu maddeye göre:
1. Kadınlara doğumdan önce ve sonra, ücretli izin veya yeterli sosyal
güvenlik yardımı veya kamu kaynaklarından yararlandırma yoluyla toplam en
az 12 haftalık izin sağlamayı;
2. Çalıştıranın, bir kadına doğum izni sırasında işten çıkarma bildiriminde
bulunmasını veya doğum nedeniyle izinli olduğu sırada süresi sona erecek
bir bildirimde bulunmasını kanun dışı saymayı;
3. Emzirme döneminde analara, bu amaçla yeterli bir süre işe ara verme
hakkı sağlamayı;
4.a. Endüstride çalışan kadınların gece işlerinde çalışmalarını düzenlemeyi,
4.b. Çalışan kadınların yeraltı madenlerinde ve gerektiğinde tehlikeli, sağlığa
aykırı ve ağır niteliği nedeniyle uygun düşmeyen tüm öteki işlerde
çalışmalarını yasaklamayı taahhüt ederler286.
Avrupa Sosyal Şartı Ek Protokolü ise 1988 yılında Avrupa Konseyine
üye devletlerin imzasına açılmış ve 4 Eylül 1992 tarihinde onaylanmıştır. Ek
protokolde 1. bölümde fırsat eşitliği iş ve meslek alanlarında cinsiyete dayalı
ayrım yapılmaması şeklinde 1. madde de yer almış ve bu başlık altında ikinci
bölümde konuyla ilgili daha detaylı düzenlemeler yer verilmiştir: Đşe giriş,
işten
çıkarılmaya
karşı
koruma,
yeniden
işe
yerleştirilme,
mesleki
yönlendirilme, eğitim, yeniden eğitim ve rehabilitasyon, istihdam koşulları,
ücret ve diğer çalışma koşulları, mesleki ilerleme şeklinde çalışma hayatının
bütün alanları ve aşamaları tek tek belirtilerek cinsiyete dayalı ayrımcılık
286
Avrupa Sosyal Şartı, http://www.ihop.org.tr/dosya/coe/avrupa_sosyal_sarti.pdf .
104
yasaklanmış, gebelik ve annelik halinde alınan önlemlerin ayrımcılık
sayılamayacağı da belirtilmiştir287.
1999 yılında ise Avrupa Sosyal Şartı ve ek protokolüne yeni haklar
eklenerek Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı yürürlüğe girmiştir.
Değişiklikten sonra madde 8’de çalışan kadınların annelik haklarının
düzenlemesi başlığı altında doğum izni en az 14 hafta şeklinde belirlenmiş,
hamile
kadınlara
işten çıkarma
uzatılması, hamile, emzikli
postalarında ve yer altı
bildiriminin yapılamayacağı dönemin
ve yeni doğum yapan kadınların gece
madenlerde ve kendine ve çocuğuna karşı bir
tehdit içeren unsurların bulunduğu ortamlarda çalıştırılmasının yasaklanması
hüküm altına alınmıştır. Emziren anne çalışanlar için yeterli süre işe ara
verilmesi gerektiği de 8. madde de belirtilmiştir.27. madde ile de istihdamda
kadın ve erkekler için eşit fırsatlar yaratmanın temel konusu olan iş yaşamı
ve aile hayatının uyumlaştırılması bağlamında ele alınabilecek çocuk bakımı,
ebeveyn izni ve işten bu nedenlerden dolayı ayrılan kadın veya erkek işçinin
işe geri dönmesini sağlayıcı özel önlemlerin alınmasını hüküm altına almıştır.
Türkiye Avrupa Sosyal Şartını 1989 yılında çekince koyarak Avrupa
Sosyal Şartı ek protokolünü ise 6 Ekim 2004’de çekince koyarak
onaylamıştır. Türkiye’nin koyduğu çekinceler ise örgütlenme, toplu pazarlık
ve grev hakları ile ilgilidir288.
2.1.5. Avrupa Birliği Mevzuatı
Türkiye AB’ye üyelik yolunda, müzakere sürecindedir. Bu süreç
içerisinde AB müktesebatının iç hukuka aktarılması süreci devam etmektedir.
Bu anlamda ulusal mevzuatımızın kadın erkek eşitliği ve konumuz olan
cinsiyete ayalı ayrımcılık ile ilgili olarak AB direktifleriyle uyumlu hale
287
Şükran Ertürk, Uluslararası Belgeler ve Avrupa Birliği Direktifleri Işığında Çalışma
Hayatında Kadın Erkek Eşitliği, Belediye-Đş Yayını, 1. Baskı, Mart, 2008, Ankara, s.227-284.
288
Sayın, a.g.e., s.55.
105
getirilmesi önem taşımaktadır. AB hukukun bu anlamda kurulduğu tarihten
beri çalışma hayatında kadın erkek eşitliği ve ayrımcılığın önlenmesi
konusuna ciddiyetle yaklaştığını bu konuyla ilgili kapsamlı düzenlemeler
yaptığını bilmekteyiz. Bu kapsamlı düzenlemeler mevzuatımıza kaynak
oluşturması bakımından da oldukça önem taşımaktadır.
Ayrımcılık yasağı AB sosyal politikalarının temel ve en gelişmiş
konularından birini oluşturmaktadır; bu durum çalışan kadınların çoğunun
kısmi süreli çalışmaları, çoğu mesleğin dışında tutulmaları, işsizlik oranlarının
erkeklere oranla daha yüksek olması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır ve
AB sosyal politikaları kadın ve erkekler arasında fırsat eşitliği yaratarak
mesleki hayatla aile yaşamının uyumlaştırılması konusunu önemli ölçüde
içermektedir289.
2.1.5.1. Roma Antlaşması
Bir diğer adı Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması olan bu antlaşma
AB’yi kuran 6 kurucu ülke tarafından 1957’de kabul edilmiştir290. Sözleşme
topluluğun sosyal amaçlarının gerçekleşmesine, üye ülkelerin çalışma ve
hayat koşullarının iyileştirilmesine hizmet etme amacını güderken fırsat
eşitliğinin sağlanması temelinde kurulmuştur291. Roma Antlaşmasının 3.
maddesi kadın erkek eşitliğinin ilerletilmesi amacını belirtirken yine aynı
madde de sayılan faaliyetlerin tümünde eşitsizliklerin giderilmesi dolayısıyla
topluluk faaliyetlerinin tümünün eşitlik çerçevesinde ilerlemesi hedeflenmiştir.
119. madde kadın ve erkek çalışanlar arasında ücret eşitliğinin
sağlanması durumunu ifade etmektedir292. Yapılan bu düzenleme ile üye
289
Ertürk, a.g.e., s.87.
Nurhan Süral Avrupa Topluluğunun Çalışma Yaşamında Kadın Erkek Eşitliğine Dair
Düzenlemeleri ve Türkiye, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Eylül,
2002 ,Ankara, s.68.
291
Pir Ali Kaya, Avrupa Birliği ve Türk Đş Hukuku Bağlamında Eşitlik Đlkesi, 2. Basım,2009,
Bursa, s.31.
292
Roma Antlaşması, http://www.urunlu.com/BelgeOku2.aspx?ykod=70 .
290
106
devletlere hukuksal bir yükümlülük getirilmiş, ayrıca Avrupa Topluğu Adalet
Divanı (ATAD) da kararlarında 119. maddeyi dayanak olarak kullanmıştır293.
Eşit ücret ilkesinin Roma Antlaşmasında yer almasının sebebi bu ilkenin
öncelikle Fransa’nın ulusal mevzuatında yer alması, diğer ülkelerde ise kadın
çalışanların daha düşük ücretlerle istihdam edilmesinin Fransa açısından
haksız rekabet oluşturması düşüncesiyle ve Fransa’nın bu konuda kararlı
politikalar yürütmesi diğer ülkelerinde bu ilkeye yasal mevzuatlarında yer
vermeleri sonucunu doğurmuştur294.
2.1.5.2. Maastricht ve Amsterdam Antlaşmaları
1992 tarihli Maastricht ve 1997 tarihli Amsterdam Antlaşmasında da
çalışma yaşamında eşitlikçi ayrımcılıktan uzak anlayışa yer verilmiştir.
Maastricht Antlaşmasında ve antlaşmaya etki eden bu antlaşmanın
ekinde yer alan Sosyal Şart’ta Roma Antlaşması’nın 119. maddesinde
düzenlenen ‘’eşit işe eşit ücret’’ ilkesi bir kez daha vurgulanarak ‘’ eşit veya
eşit değerde işe eşit ücret’’ şeklinde değiştirilmiştir; Amsterdam Antlaşması
ile de bu maddede değişiklikler yapılarak 141. madde olarak maddenin içeriği
genişletilmiştir. Böylece cinsiyet ayrımcılığını içeren hükümlerin artık yalnızca
ekonomik politika olmayıp sosyal politika haline gelmesi sonucu ortaya
çıkmıştır. Ayrıca bu antlaşma ile Konsey’e cinsiyete dayalı ayrımcılığın
kaldırılması ile ilgili etkin kararlar alabilme yetkisi tanınmıştır, buradaki amaç
iş ve istihdam alanlarında , eşit veya eşit değerde işe eşit ücret ilkesi dahil
olmak üzere, kadın ve erkeklerin eşit muamele görmesi ve fırsat eşitliğinin
yaratılması olarak belirtilmiştir (madde 141)295.
293
Ertürk, a.g.e., s.91.
Süral, a.g.e., s.72.
295
Nazan Moroğlu, AB Antlaşmalarında ve Yönergelerinde Kadın Erkek Eşitliği ile Đlgili
Düzenlemeler, Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kadın Erkek
Eşitliği Politikaları, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ,Aralık, 2000,
Ankara,s.62, Yüksel, a.g.e., s.73.
294
107
2.1.5.3. Çalışanların Temel Sosyal Hakları Avrupa Topluluğu Şartı
Çalışanların hakları ile ilgili hükümler içeren Çalışanların Temel Sosyal
Hakları Avrupa Topluluğu Şartı 1989 yılında kabul edilmiştir. Şartta yer alan
hükümler çalışma yaşamının temel koşullarını düzenlemektedir296.
Şartın 16. maddesine göre; Kadın ve erkeğe muamele eşitliği
sağlanmalıdır. Kadın ve erkekler için fırsat eşitliği geliştirilmelidir. Bu
bağlamda, özellikle işe başvurma, ücretler, çalışma koşulları, sosyal
güvenlik,eğitim,mesleki eğitim ve mesleki gelişim alanlarında kadın erkek
eşitliği ilkesinin uygulanmasını temin amacı ile çabalar yoğunlaştırılmalıdır.
Kadın ve erkeğin mesleki ve ailevi sorumluluklarını bağdaştırmalarını
sağlamak amacıyla önlemler geliştirilmelidir. Şartın 10. maddesi sosyal
güvenlik konusunu ele alır297.
2.1.5.4. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı
Temel hakların korunması konusunda AB’nin en önemli ilkeleri olan
Temel Haklar Şartı 13-14 Ekim 2000 tarihinde Fransa’daki toplantıda kabul
edilmiş ve Nice Zirvesi’nde resmen onaylanmıştır298.
AB Temel Haklar Şartı üye devletlerin ortak yükümlüklüleri, anayasal
geleneklerini içermekle birlikte AB’yi kuran antlaşmalar ve Topluluk
Antlaşmaları, Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından
çıkarılan Sosyal Bildirgeler ve Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi’ nin içtihatları
gibi pek çok kaynaktan beslenerek, üyeliğe aday devletler için de önemli bir
kaynak teşkil etmiştir. Bir bildirge niteliği taşıyan bu belge üye devletler için
296
Süral, a.g.e., s.61.
Süral, a.g.e., s.64
298
Ertürk, a.g.e., s.97.
297
108
hukuki yönden bağlayıcı değildir; fakat eşitlik politikasının anlaşılmasında
önemli bir göstergedir299.
Şartın 20.maddesi kanun önünde eşitlik ilkesini hükme bağlamaktadır.
Kanun önünde eşitlik ilkesi, tüm Avrupa Anayasalarında yer almaktadır.
21.maddeye göre, cinsiyet, ırk, renk, etnik veya sosyal köken, genetik
özellikler,dil,din veya inanış, siyasi veya herhangi diğer bir görüş,ulusal
azınlığa aidiyet, mülkiyet, doğum, özürlülük, yaş veya cinsel tercih ve topluluk
antlaşmaları
kapsamında
vatandaşlıktan
kaynaklanan
ayrımcılığı
yasaklamaktadır. Cinsiyete dayalı ayrımcılığın diğer ayrımcılık türleri ile
beraber 21. maddede yasaklanmış, 23. maddede kadın erkek eşitliği
üzerinde durulmuştur; istihdam,çalışma ve ücret dahil olmak üzere kadın
erkek eşitliği her alanda sağlanmalıdır. Eşitlik ilkesi, daha az temsil edilen
cins lehine özel avantajlar getiren önlemlerin sürdürülmesine veya kabulüne
engel olmayacaktır ifadesi ile olumlu ayrımcılık uygulamalarının cinsiyete
dayalı ayrımcılık sayılmayacağı ilkesine bu belge de yer verilmiştir. Şartın
33.maddesine göre; ailevi, mesleki yaşamı bağdaştırabilmek üzere herkes,
analıkla ilgili bir nedenle işten çıkarılmaya karşı korunma hakkını, ücretli
doğum iznine ve doğum veya evlat edinme sonrası ebeveyn iznine sahiptir.
34. maddede ise sosyal güvenlikle ilgili hükümler yer almaktadır300.
2.1.5.5. AB Direktifleri ve Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
AB’de cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına ve kadın
erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik sosyal politikalar önem taşımaktadır.
Roma Antlaşmasından bugüne AB hukuku fırsat eşitliği yaratmak ve
kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla çeşitli direktifleri, Avrupa
Konseyi'nin Tavsiye kararlarını, Adalet Divanı’nın kararlarını içererek yoluna
devam etmiştir. Çıkarılan direktifler üye devletlerin yerine getirmeleri gereken
299
300
Ertürk, a.g.e., s.98.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, DPT Yayını, Kasım, 2001, Ankara, s.9.
109
hukuki yükümlülükleri, mevzuat yaklaştırması veya uyumlu hale getirilmesi
şeklinde ifade etmektedir. Bununla birlikte, direktifler, üye devletlerin iç
hukukuna bir iç hukuk düzenlemesi ile aktarılmaktadırlar. Üye devletler,
direktifte öngörülen amaçları gerçekleştirmek için gerekli iç hukuk araçlarının
seçiminde serbesttirler. Ancak, seçilen hukuki araçlar ne olursa olsun,
direktifte
öngörülen
süre
içinde
direktifin
amaçlarına
ulaşılması
gerekmektedir. Buradan direktiflerin elde edilecek sonuçlar bakımından, üye
devletler için bağlayıcı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır301.
•
75/117 Sayılı Kadın ve Erkekler Đçin Ücret Eşitliği Direktifi
Direktif, Roma Antlaşması’nın 119. maddesindeki ‘’eşit işe eşit ücret’’
ilkesini genişleterek ‘’ eşit değerde işe eşit ücret’’ şeklinde açıklayan bir nitelik
taşımaktadır.
Ücretin belirlenmesinde iş sınıflandırması yönteminin kullanılması
halinde
bu
sınıflandırmanın
kadın
ve
erkeklerin
ortak
kriterlerle
değerlendirilmesine dayandırılmasının gerektiği 1. maddenin 2. fıkrasında
açıklanırken, 2. maddede üye ülkeler açısından ücret eşitliği konusunda
kendisini mağdur hisseden herkesin yargı yoluyla haklarını arayabilmeleri için
gerekli koşulların oluşturulması gerektiği vurgulanmıştır. Böylelikle şikayette
bulunan çalışanların işten çıkarılmamaları içinde gerekli koruyucu önlemler
alınması gerektiği de direktifin 5. maddesinde belirtilmiştir. Yine üye ülkelerin
kadın ve erkek emeğinin eşit ücretlendirilmesi ile bağdaşmayan her türlü
hukuki düzenlemeyi ve toplu iş sözleşmesi hükümlerini kaldırmak durumunda
oldukları
hükme
bağlanmıştır
(madde
3)302.
Sonuç
olarak
direktif
ücretlendirilmenin her aşamasında cinsiyete dayalı ayrımın her türünü
yasaklamıştır.
301
302
Moroğlu, a.g.e., s.63.
Moroğlu, a.g.e., ss.110-111.
110
76/207 Sayılı Đşe Alınma Mesleki Eğitim ve Đlerleme ve Çalışma
•
Koşullarında Kadın ve Erkeğe Eşit Davranma Direktifi
1976 tarihli bu direktif kadın ve erkek işçilere işe alınma, mesleki
eğitim, mesleki yükselme ve çalışma koşulları, sosyal güvenlik bakımından
ayrım gözetilmeden eşit davranılmasını sağlamak üzere çıkarılmıştır.
Cinsiyet nedeniyle özellikle evlilik ve aile ilişkilerine atıfta bulunarak doğrudan
veya dolaylı ayrımcılık yapılmaması esas alınmıştır (madde 2). Bu direktifte
de diğer bütün antlaşma, sözleşmelerde olduğu gibi özellikle anne ve anne
adayı
çalışanların
korunmasına
ilişkin
uygulamaların
ayrımcılık
sayılamayacağı açıkça belirtilmiştir (madde 2/3). Üye devletler ulusal
mevzuatlarından
eşit muamele
ilkesi ile çelişen
tüm düzenlemeleri
kaldıracaklar ve toplu sözleşmelerde, iş sözleşmelerinde, işletme içi
düzenlemelerde veya meslek kurallarında yer alan aykırı düzenlemeleri
değiştireceklerdir (madde3,4,5).
Başlangıçta çalışanları koruma amacı ile
yapılan bazı düzenlemelerin sonradan eşitlik ilkesiyle çelişerek ayrımcılık
oluşturduğu durumlarda ilgili düzenlemenin gözden geçirilmesi gerektiği de
direktifte ifade edilmiştir (madde3, 5). Burada Adalet Divanı tarafından
verilen, gece çalışmasının kadınlar açısından yasak olmasının dolaylı
ayrımcılık olarak nitelendirilmesi yönünde Fransa Đş Kanunundaki bu
düzenlemenin direktife aykırı olduğu yönündeki kararın hatırlatılması yerinde
olacaktır303.
Direktif işin niteliği veya yürütümü belli cinsiyete mensubiyeti
gerektiriyorsa bu tür bir işe başvuruyu veya bu iş için gereken eğitimi o cinse
tanıma durumunu ayrımcılık olarak nitelendirmemektedir (madde2/2). Söz
konusu direktif 2002/73 sayılı direktifle değiştirilerek direktifte eksik olan
doğrudan ve dolaylı ayrımcılık ile taciz ve cinsel taciz tanımlarına yer
verilmiştir. Direktifteki anlamıyla taciz veya cinsel tacizin cinsiyete dayalı
303
Ertürk, a.g.e., s.104.
111
ayrımcılık sayılarak yasaklandığı da belirtilmiştir304. Buna göre, cinsel taciz
insan onurunu ihlal etme amacına yönelen veya bu sonucu doğuran,
istenilmeyen, her türlü cinsel nitelikte sözlü, sözlü olmayan veya cinsel
nitelikte fiziksel ve özel olarak düşmanca, aşağılayıcı,utandırıcı ve saldırgan
bir ortam yaratan davranış olarak tanımlanmıştır.
Direktife göre doğrudan ayrımcılık, bir kimsenin cinsiyetine dayalı
olarak benzeri bir durumda, bir başkasının gördüğü, görmekte olduğu ya da
göreceği
muameleden
daha
aşağı
koşullarda
bir
muameleye
tabi
tutulmasıdır; dolaylı ayrımcılık ise bir hüküm, kriter ya da uygulama, meşru
bir amaçla yasallaştırılmamışsa ve bu amaca ulaşmak için uygun ve gerekli
değilse, görünüşte tarafsız olan hüküm, kriter ya da uygulamanın bir
cinsiyettekileri diğer cinsiyettekilerle karşılaştırdığında daha aşağı bir duruma
getirmesidir, şeklinde tanımlanmıştır.
•
76/7 Sayılı Sosyal Güvenlik Alanında Kadın ve Erkeğe Eşit Davranma
Direktifi
1978 yılında imzalanan bu direktif sosyal güvenlik alanında kadın ve
erkeğe eşit davranılması, ayrımcılığın önlenmesi yönündedir. Direktif,
bağımlı, bağımsız, emekli, emekli çağında bulunanlar, sakat işçileri ve tüm
kazanç sahiplerini kapsar ve malülük, iş kazası, meslek hastalığı, yaşlılık ve
işsizlik
risklerini
içermektedir.
Kısmi
süreli
çalışanlar
da
direktif
kapsamındadır305. Direktifin 4.maddesi işe giriş koşulları, prim ödeme
yükümlülüğü, primlerin ve ödemelerin hesabı, eş ve bakıma gereksinim
duyanlara yapılan yardımlar karşısında her türlü cinsiyete dayalı ayrımın
yasak olduğunu düzenlemektedir. Maddenin ikinci fıkrasında annenin
korunması
hakkındaki
oluşturmayacağı
304
305
özel
belirtilmiştir.
Ertürk, a.g.e., s.107, ss.367-379.
Yüksel, a.g.e., s.76.
düzenlemelerin
Yine
üye
eşitlik
ilkesine
aykırılık
devletlerin
sosyal
güvenlik
112
mevzuatlarında ayrımcılığa yol açacak hükümleri değiştirmeleri gerektiği 7.
madde de hükme bağlanmıştır.
Sosyal güvenlik alanında imzalanmış bir başka direktifte 1986 tarihli
86/378 sayılı işyerlerinde uygulanan sosyal güvenlik sigortalarında kadın ve
erkeğe eşit davranılması ile ilgili direktiftir. Bu direktif özel sigorta sistemleri
içinde zorunlu sigorta sistemleri için geçerli olan ilkeleri getirmektedir. Bu
direktifte ise 1996 tarihinde 96/97 sayılı direktifle değişiklikler yapılmıştır.
Burada emeklilik yaşının kadın ve erkekler için farklı öngörülebileceği ilkesi
zorunlu sigorta sistemleri için sağlanırken özel sigorta sistemlerinde yalnızca
serbest çalışanlar için geçerli kılınmıştır306.
•
97/80 Sayılı Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Davalarında Đspat Yüküne
Đlişkin Direktif
Bu direktif 15 Aralık 1997 tarihinde kabul edilmiştir. Đlk maddede eşit
davranma ilkesi dolayısıyla kimseye cinsiyetinden ötürü dolaylı ya da
doğrudan ayrımcılık yapılamayacağı ifade edilirken, 2. fıkrada dolaylı
ayrımcılık tanımına yer verilmiştir. Direktife göre kendisine cinsiyetinden
dolayı ayrımcılık yapıldığını düşünen kişi durumu yetkili mercie aktardığında
eşit davranma ilkesinin ihlal edilmediğini ispatlamak davalıya aittir (madde
4/1). Aynı maddenin 2. fıkrasında ise üye devletlerin davacının menfaatlerini
daha
iyi
koruyan
ispat
yükü
bulunmadığı da ifade edilmiştir
306
307
Ertürk, a.g.e., s.110.
Moroğlu, a.g.e., ss.94-95.
307
.
düzenlemelerini
engelleyici
niteliğinin
113
•
2006/54 Sayılı Đstihdam ve Meslek Konularında Kadın ve Erkeğe Eşit
Muamele Đle Đlgili Yeniden Düzenleme Direktifi
Söz konusu direktif ile Đstihdamda, Mesleki Eğitimde, Meslekte
Yükselmede ve Çalışma Koşullarında Kadın ve Erkeğe Eşit Muamele
Đlkesinin Uygulanmasına Đlişkin 2002/73 Sayılı Avrupa Parlamentosu ve
Avrupa Konseyi Direktifi, Mesleki Sosyal Güvenlik Rejimlerinde Erkeklerle
Kadınlar Arasında Đşlem Eşitliği Đlkesinin Uygulamaya Konmasına Đlişkin
96/97 Sayılı Konsey Direktifi, Kadın ve Erkeklere Eşit Ücret Đlkesinin
Uygulanmasına Đlişkin 75/117 Sayılı Konsey Direktifi ve Cinsiyete Dayalı
Ayrımcılık Hallerinde Kanıt Yükümlülüğüne Đlişkin 97/80 Sayılı Konsey
Direktifi yürürlükten kalkmıştır. Direktif metninde de açıklandığı üzere
yürürlükten kaldırılan direktiflerdeki düzenlemeler Adalet Divanı kararları
ışığında yapılması gereken bir takım değişikliklerle ve bundan sonra
yapılacak yeni düzenlemelerle tek bir metin altında bir araya getirilmiştir.
Đlk madde direktifin amacı meslek ve istihdam konularında kadın ve
erkeğe eşit muamele ve fırsat eşitliği ilkesinin uygulanmasını sağlamak
olarak belirtilmiş, terfii de dahil olmak üzere istihdam edilme ve mesleki
eğitime erişim, ödeme dahil çalışma koşulları, mesleki sosyal güvenlik
planları konularının işlendiği ifade edilmiştir. Madde 3’te alınan önlemler
pozitif eylem başlığı ile tanımlanmış ve ilerleyen maddelerde belirtilen
alanlarda ayrımcılığın yasaklanması ile ilgili hükümler getirilmiştir. Madde
16’da ise babalık ve/veya evlatlık izni ile ilgili olarak bu direktifin; üye
devletlerin, babalık ve/veya evlatlık iznine dair açık hakları tanıma haklarını
engellemeyeceği,bu
hakları
tanıyan
üye
devletlerin
bu
hakları
kullanmalarından dolayı işten çıkarmalara karşı, çalışan kadınları ve erkekleri
korumak için gerekli önlemleri alması gerektiği ve bu iznin dönüşünde,
bunların işlerine veya eşdeğer pozisyonlara kendileri için daha dezavantajlı
olmayan koşul ve şartlarda geri dönmeye ve çalışma koşullarında yoklukları
sırasında yararlanmış olacakları her türlü iyileştirmeden yararlanmaya hakları
olmasını sağlamalarını vurgulamıştır. Yine ispat yüküyle ilgili olarak 19.
114
madde de davacının ayrımcılığın gerçekleştiğine dair esaslar sunması
durumunda ispat yükünün davalıya ait olması gerektiği belirtilmiştir. Yine
direktifte eşit muamelenin teşvik edilmesi için sosyal diyalogun ve sivil toplum
kuruluşlarının önemi belirtilmiş, cezalar ve tazminatlarla ilgili üye devletlere
yükümlülükler verilmiştir308.
•
2000/78 Đşe Alma ve Mesleğe Đlişkin Direktif
Direktifin Üye Devletlerde eşit muamele ilkesinin uygulanması amacıyla
işe alınma ve mesleki açıdan din, inanç, maluliyet, yaş ve cinsel yönelime
dayalı
nedenlerle
ayrımcılık
yapılmaması
amacıyla
genel
çerçeve
çizmektedir. Bu direktif ayrımcılığı, doğrudan ve dolaylı ayrımcılık olarak
tanımlamıştır. Madde’de doğrudan ayrımcılık; bir kişinin cinsiyetine bağlı
olarak başkasına oranla daha az tercih edilir şekilde davranışa maruz
kalması, benzer bir durumla daha önce karışlaşmış
veya karşılaşacak
olması olarak tanımlanır. Dolaylı ayrımcılık ise; tarafsız bir değerlendirmenin,
kriterin veya pratiğin, geçerli bir amacı ve bu amaca ulaşmak için uygun ve
gerekli araçları olmaksızın, belli bir cinsiyeti diğerine göre daha dezavantajlı
bir konuma sokması olarak tanımlanır. Aynı maddede; taciz de kavram
olarak; bireyin cinsiyetine bağlı olarak, onurunu zedelemeyi amaçlayan ve
etkileyen, rahatsızlık verici,düşmanca, aşağılayıcı, rezil edici ve saldırgan
olan bir ortamda istenmeyen davranışların ortaya çıkması şeklinde
tanımlanmıştır. Bu direktifte madde 7’de pozitif eylem başlığı altında, üye
devletler tam eşitliği temin edebilmek için pozitif önlem alabilir ibaresi yer
almaktadır309.
308
TC
Başbakanlık
Kadının
Statüsü
Genel
Müdürlüğü,
http://www.ksgm.gov.tr/uluslararasi_kuruluslarAB.php.
309
Dilek Baybora, Avrupa Birliği Müzakere Sürecinde Türkiye’de Çalışma Hayatında Kadın Erkek
sitligi,Çimento Đşveren Dergisi, , C. 21, S. 2 ,Mart 2007, s. 50–51, TC Başbakanlık Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, http://www.ksgm.gov.tr/uluslararasi_kuruluslarAB.php .
115
92/85 Sayılı Hamile, Loğusa ve Emziren Kadınların Đşyerinde
•
Đşgüvenliğinin ve Sağlının Korunmasına Đlişkin Direktif
1992 tarihli bu direktif hamile, loğusa ve emziren kadınların sağlık
durumlarının ve iş güvenliğinin iyileştirilmesine ilişkin önlemler içermektedir
(madde 1). 2. madde de bu çalışanların kimler olduklarına dair tanımlara yer
verilmiş ve her üç durumda da işverenin durumdan haberdar olması şartı
getirilmiştir. Direktifte bu çalışanlar için tehlike oluşturabilecek madde ve iş
yöntemleri bu listeyle sınırlanmayan bir ekte belirlenmiştir. Đşverenin bu
durumda öncelikli olarak gerekli önlemleri alacak;yeterli olmadığı ya da
önlemler işin gereğinden dolayı uygulanamadığı taktirde, çalışanın başka bir
işe kaydırılması söz konusu olacak böyle bir olanakta yaratılamıyor ise
çalışanın sağlık ve güvenliği için gereken süre kadar kendisine izin
verilecektir (madde 4). Yine hamile, loğusa ya da emzikli kadınların gece
çalışmaları sağlık ve güvenlikleri açısından zararlı olacağı sağlık raporu ile
belirlenmişse bu çalışanlar gece çalışmasına alınmayacaktır, üye devletler
konuyla ilgili önlemleri alacaklardır (madde 7). Direktifte doğum öncesi ve
sonrası için öngörülen en çok izin süresi ise on dört hafta olarak belirlenmiştir
(madde 8). Đstisnai haller hariç tutularak hamilelik boyunca ve doğum izni
süresi bitimine kadar işten çıkarılmayı yasaklayan önlemler alınacaktır
(madde 10). Doğum izni süresince ücret hariç çalışanın diğer hakları saklı
tutulacak ve kendisine yeterli bir ödenek sağlanacaktır. Burada ‘’yeterli’’
ifadesi en az zorunlu sigorta sistemlerindeki hastalık ödeneği kadar
denilerek bir alt sınır olarak belirlenmiştir. Üye devletler direktif ile uyum
sağlayacak yasa, tüzük, yönetmelikleri en geç iki yıl içinde kabul etmekle ve
sosyal tarafların toplu sözleşmelerle bu hükümleri getirmelerini sağlamakla
yükümlü kılmışlardır (madde 13)310.
310
Ertürk, a.g.e., ss.331-340.
116
•
96/34 Sayılı Çocuk Sahibi Eşlerin Đzin Haklarıyla Đlgili Olarak UNICE,
ETUC VE CEEP Tarafından Varılan Çerçeve Mutabakatla Đlgili Konsey
Direktifi
Avrupa düzeyinde sosyal diyalogun tarafları olan Unice, Ceep ve Etuc
tarafından ebeveyn izni ile ilgi oluşturulan çerçeve sözleşmesi bu direktifle
1996 yılında yürürlüğe girmiştir. Buradaki amaç iş ve aile hayatının
uyumlulaştırılması olarak anlaşılmalıdır.
Sözleşme çalışan anne babanın ailevi sorumlulukları ile mesleki
sorumluluklarını bağdaştırabilecek standartlardan söz etmektedir.(madde 1).
Kadın ve erkek çalışanlar doğum ve aynı zamanda evlat edinme nedeni ile
üye devletler veya sosyal taraflarca belirlenecek sekiz yaşa kadar ki bir
dönemde en az üç ay ebeveyn izni kullanabilirler; fakat bu iznin devredilmesi
mümkün olamamaktadır(madde 2/3), yine bu iznin kullanılması nedeniyle
işten çıkarmalara karşı bir iş güvencesi yaratılması gerekmektedir (madde
2/4). Bu izine çıkıldığı tarihte kazanılmış ve kazanılma süreci başlamış haklar
saklı kalacaktır(madde 2/6)311.
Ebeveyn izni ile ilgili olarak direktifte yapılan son değişiklik 2010/18/EU
sayılı direktifle olmuştur312. Konuyla ilgili olarak Avrupa Đnsan Hakları
Mahkemesine yapılan şikayetler yol gösterici olmakta ve yeni düzenlemeler
yapılmaktadır.
311
Moroğlu, a.g.e., ss.98-102.
TC
Başbakanlık
Kadının
Statüsü
http://www.ksgm.gov.tr/uluslararasi_kuruluslarAB.php .
312
Genel
Müdürlüğü,
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
CĐNSĐYETE
KAYNAKLAR
DAYALI
VE
AYRIMCILIĞA
KORUYUCU
KARŞI
ULUSAL
ÖNLEMLER,SOSYAL
HUKUKĐ
TARAFLARIN
KONUYA YAKLAŞIMI
3.1.
ULUSAL HUKUKĐ KAYNAKLAR
Çalışma hayatında
cinsiyete dayalı ayrımcılığın
ulusal
hukuki
kaynaklarını 1982 Anayasası ve 4857 Sayılı Đş Kanunu çerçevesinde
incelemek yerinde olacaktır.
3.1.1. 1982 Anayasası’ndaki Düzenlemeler
Kadın erkek eşitliği cinsiyete dayalı olarak ayrım gözetmemeyi ifade
etmektedir. Bu yönüyle kadın erkek eşitliği kavramı Anayasamızda da
düzenlenmiştir.
Eşitlik ilkesinin mevcut anayasal temelini oluşturan düzenleme ‘’kanun
önünde eşitlik’’ başlığı altında 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde
düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrası herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce,
felsefi
inanç,
din,
mezhep
ve
benzeri
sebeplerle
ayrım
gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu ifade etmektedir. Bu ifade
cinsiyete
dayalı
ayrımcılığın
yasaklanmasının
anayasal
dayanağını
oluşturmaktadır. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir (madde 10/2),
ifadesi ise AB müktesebatına uyum çerçevesinde 2004 yıllında 10. maddeye
eklenmiş
ve
devlet
kadın
erkek
eşitliğinin
yaşama
geçirilmesini
118
üstlenmiştir313.
Hiçbir
kişiye,
aileye,
zümreye
veya
sınıfa
imtiyaz
tanınamayacağı ve devlet organlarının ve idare makamlarının bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorunda olduğu da aynı madde ile düzenlenmiştir.
1961 Anayasasında temel hak ve ödevler kısmında yer alan eşitlik
ilkesi 1982 Anayasası ile Genel Esaslar başlığı altında yer almış ve böylelikle
devletin kuruluş unsurları ve dayanaklarından biri olarak var olmuştur314.
Genel olarak bakıldığında cinsiyete dayalı ayrım yasağını da içinde
barındıran eşitlik ilkesi, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep vb. nedenlerle ayrım gözetmemeyi ifade etmektedir ve bu
yönüyle hukuk devleti kavramı içerisinde tüm hukuk düzenine hakim genel bir
hukuk ilkesi olarak yer almaktadır315.
Anayasamızda yer alan eşitlik ilkesi şekli bir eşitliğe karşılık gelirken
aynı zamanda nispi bir eşitliği de ifade eder. 10. maddenin ilk fıkrasındaki
ifade
ile
hangi
düşünce
ile
olursa
olsun
kişiler
arasında
ayrım
yapılamayacağına dair mutlak bir eşitlik öngörülmüş ve sayılan dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep gibi nedenler ‘’benzeri’’
ifadesiyle sınırlamaya tabi tutulmamış; bunun yanında eşitlik uygulaması aynı
durumda bulunan kişilerin aynı işleme tabi tutulması şeklinde nispi bir eşitlikle
uygulana gelmiştir. Başka bir deyişle eşit olmayanlara farklı işlemlerin
uygulanması eşitlik ilkesine aykırı olmayacaktır316. Şekli eşitlik anlayışı ise
bireyin cinsiyetinin bir önemi olmadan eşit davranılma hakkına sahip olmasını
amaçlamaktadır; fakat bu eşit davranmanın mevcut ve eskiden beri
süregelen
ayrımcı
davranışlarla
mağdur
olmuş
grupların
mevcut
durumlarında bir ilerleme sağlamaya olanak tanımaması durumu söz
konusudur317.
313
Kaya, a.g.e., s.130.
Kaya, a.g.e., s.131.
315
Yüksel, a.g.e., s.82.
316
Hamdi Mollamahmutoğlu, Đş Hukuku, 2. Baskı, 2005, Ankara, s.428.
317
Yıldız, a.g.e., s.58.
314
119
Anayasanın farklı cinslerin hak ve fırsat eşitliğini güvence altına almak
için getirdiği diğer düzenlemelere bakacak olduğumuzda ‘’ Çalışma Hakkı ve
Ödevi’’ başlığını taşıyan 49. madde de devletin çalışanların hayat seviyesini
yükseltmek , çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak ve
çalışmayı desteklemek için gerekli tedbirleri alacağı ifade edilmiştir(madde
49/2). Burada çalışanları koruma ve çalışmayı destekleme ifadeleri kadınların
çalışma hayatında karşılaştıkları ayrımcı uygulamaların önlenmesini ve
onların
çalıma
hayatını
dahil
edilmesindeki
engellerin
aşılmasını
içermektedir.
‘’Çalışma Şartları ve Dinlenme Hakkı’’ başlıklı 50. madde kimsenin
yaşına, cinsiyet ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağını hükme
bağlamış, kadınların çalışma hayatında özel olarak korunacağı ifade
edilmiştir.
3.1.2. 4857 Sayılı Đş Kanunu Açısından
Cinsiyete dayalı ayrımcılık Đş Hukuku yasal düzenlemeleri açısından
incelenirken
ayrımcılığın
yasaklanmasına
ilişkin
4857
Sayılı
Đş
Kanunu’nun(ĐK) 5. maddesi, işin düzenlenmesi ile ilgili olan düzenlemeler ve
hamile veya çocuk sahibi olan kadın işçileri korumak üzere getirilen
düzenlemeler çerçevesinde incelenecektir.
3.1.2.1. Ayrımcılığa Karşı Koruma (Eşit Davranma Đlkesi)
Ayrımcılık yasağı Anayasamızda eşitlik ilkesi çerçevesinde yukarıda
açıklandığı üzere 10. madde de yer almıştır. 1475 Sayılı eski ĐK’DA 26.
madde de yer alan eşitlik ilkesi AB müktesebatına uyum çerçevesinde
yapılan değişikliklerle 4857 Sayılı ĐK’da 5. madde de ‘’eşit davranma ilkesi’’
başlığı ile yer almaktadır.
120
1475 Sayılı ĐK döneminde eşit davranma ve ayrım yasakları ile ilgili
olan 26. maddede ücretlerde cinsiyete dayalı ayrım yapılamayacağı hükmü
yer almış, ayrıca Asgari Ücret Yönetmeliğinde de yaşa ve cinsiyete dayalı
ayrım yapılamayacağı belirtilmiştir318.
4857 sayılı ĐK ile cinsiyete dayalı ayrımcılık konusu daha geniş bir
şekilde ele alınmış ve eşit davranma ilkesi iş hukuku anlamında bir yasal
dayanağa kavuşmuştur. Đlgili maddenin ilk fıkrasında ayrımcılığın yasak
olduğu haller sayılmış;fakat bu örneklere tıpkı Anayasamızda olduğu gibi
kesin olarak bir sınırlama getirilmemiştir. Đş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal
düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri nedenlere dayalı olarak
ayrım yapılamaz(madde 5/1), şeklinde ifade edilmiştir. Burada açıkça yer
verilmediyse de işverenin işçinin ailevi durumu, boşanmış veya evlilik dışı
yaşam gibi nedenlerle işçiye ayrım yapamayacağı da bu çerçevede
değerlendirilebilmektedir319. Böylece ilk fıkrada cinsiyete dayalı ayrımcılık iş
ilişkisinde yasaklanmıştır. Đşverenin işçileri arasında cinsiyetleri dolayısıyla
keyfi ayrım yapamayacağı hükme bağlanırken bu ayrım yasağı işverenin eşit
işlem yapma borcu çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eşit işlem yapma borcu
işveren açısından her işçiye aynı davranılması, aynı muameleye tabi
tutulması anlamına gelmemektedir. Buradaki sınırlama aynı niteliklere sahip
benzer işlerde çalışan işçilere eşit davranılmasıdır320. Bu sınırlama
anayasamızdaki eşitlik ilkesine paralel olarak aynı nitelikteki ve aynı
durumdaki, aynı kıdem ve statüde çalışan işçiler arasında farklılık
yaratmamak amacıyla benzerlere benzer davranılması biçimindeki şekli
eşitlik anlayışının gereği olarak aynı gruptakiler arasında keyfi ve hukuken
haklı görülmeyecek nedenler dolayısıyla farklı işlem yapma yasağına karşılık
gelmektedir321.
318
Emine Tuncay Kaplan, Kadın Đşçinin Đş Đlişkisinden Doğan Hakları ve Korunması, 1999,
Ankara,s.39, Yüksel, a.g.e., s.91.
319
Mollamahmutoğlu, a.g.e,s.435, Yıldız, a.g.e., s.63.
320
Yıldız, a.g.e., s.68, Kaya, a.g.e., s.151, Nuri Çelik, Đş Hukuku Dersleri, 17. Bası, Eylül, 2004,
Đstanbul, s.165.
321
Kübra Doğan Yenisey, Kadın Erkek Eşitliği Bakımından Türk Đş Hukukunun Avrupa Birliği
Hukuku ile Olası Uyum Sorunları, Kamu-Đş, C.6,S.4,2002, s.31-72.
121
5. maddenin 3. fıkrası işverenin biyolojik veya işin niteliğine ilişkin
sebepler zorunlu kılmadıkça bir işçiye iş sözleşmesinin yapılmasında,
şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında veya sona ermesinde, cinsiyet
veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapılamayacağını
hükme bağlamıştır322. Burada doğrudan ayrımcılık yanında dolaylı farklı işlem
yapılmasının yasaklanması ve açıkça öngörülmüş olması olumlu bir
gelişmedir. Bunun dışında ĐK’da doğrudan ve dolaylı ayrımcılık tanımları yer
almamaktadır. Oysa AB direktiflerine baktığımızda 2002/73 sayılı direktifle
doğrudan ve dolaylı ayrımcılık, taciz ve cinsel taciz tanımlarının yapıldığını
görmekteyiz. Dolayısıyla ulusal mevzuatımız bu yönüyle AB direktifleri ile
uyum sağlamamaktadır. Yine aynı direktifle işe giriş sırasında da eşit
davranma, ayrımcı muameleye maruz kalınmaması ifadesi yer almaktadır.
Buradan hareketle ĐK madde 5’in ilk fıkrasındaki iş ilişkisindeki ayrımcılık
yasağı işe giriş sırasındaki ayrımcı uygulamaları kapsamadığından ilgili
direktifle kısmen bir uyum söz konusudur323. Oysa 76/207 sayılı AB direktifi
de işe alma, mesleki eğitim, ilerleme gibi çalışma yaşamının tüm alanlarını
kapsamaktadır. Maddenin ilk fıkrası eşit işlem yapma borcunu düzenlerken iş
ilişkisini sınır olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla burada bu borcun doğması için
iş sözleşmesinin yapılması gerekmektedir. Buna karşın 3. fıkra iş ilişkisinin
başlamadan önce sözleşmesinin yapılma aşaması dahil olmak üzere iş
ilişkisinin bütün aşamalarını kapsayıcı bir nitelik taşıyarak hem doğrudan hem
dolaylı ayrımcılığı yasaklamış bulunmaktadır324. Böylelikle işveren işçiyi,
işçinin değiştiremeyeceği ya da değiştirmesi beklenmeyecek özelliklerinden
dolayı,
diğer
işçilere
oranla
daha
kötü
bir
muameleyle
muhatap
bırakamayacaktır. Yalnız, kanun koyucu 5. maddenin son fıkrasında
ayrımcılığa karşı yaptırımı düzenlerken yaptırımın iş ilişkisinde veya sona
322
Mesut Gülmez, Đnsan Hakları ve Avrupa Birliği Hukukunda Ayrımcılığın Kaldırılması ve
Türkiye, 1. Baskı, Nisan,2009, Ankara, s.43.
323
Baybora, a.g.m.., s.49, Gülmez, a.g.e., s.319.
324
Kaya, a.g.e., s.153.
122
ermesinde ayrımcılığa karşı uygulanabilmesini sağlayarak hükmün etkinliğini
azaltmıştır325.
Aynı veya eşit değerdeki iş için farklı ücret ödenemeyeceği (madde
5/4), işçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanmasının
düşük ücret ödenmesinde haklı neden olarak gösterilemeyeceği 5. madde
kapsamında yer almaktadır. Maddenin devamında iş ilişkisinde veya sona
ermesinde madde hükümlerine aykırı davranıldığında işçi dört aya kadar
ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da
talep edebilecektir, ifadesi ile ayrımcılığın yaptırımı hükme bağlanmış, son
fıkrada ise ispat yükü ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeler
aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
3.1.2.2. Đşin Düzenlenmesinde Koruma
ĐK’ da çeşitli işlerde çalışma yasakları getirilmiş ve bunlar ilgili
yönetmeliklerle belirlenmiştir. Kanun koyucu bu uygulamalarda kadının fiziki
yapısı gereğiyle erkek işçilere göre daha fazla korunmak durumunda
olduğunu göz önünde bulundurarak gerekli düzenlemeleri yapmaktadır,
böylelikle
kadın
işçilerin
yaşamsal
tehlike
barındıran
bazı
işlerde
çalıştırılmaları yasaklanmış ve çalışma süreleri bakımından da çeşitli
sınırlamalara
tabi
tutulmuşlardır326.
Olumlu
ayrımcılık
kapsamında
değerlendirilebilecek bu uygulamalar AB müktesebatıyla uyum sağlayarak
kadın işçileri koruma amacı taşımaktadır; fakat kadın erkek eşitliği ve
cinsiyete dayalı ayrımcılık bağlamında kadının çalışma yaşamındaki yerini
engellediği ve bu yönüyle bir eşitsizlik yarattığı yönünde eleştirilerle de
karşılaşmaktadır.
3.1.2.2.1.Yer ve Su Altında Çalışma Yasağı
325
326
Kaya, a.g.e., s.130.
Kaplan, a.g.e., s.140.
123
4857 Sayılı ĐK 72. maddesinde maden ocakları ile kablo döşemesi,
kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında ve su altında çalışılacak işlerde
on sekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılmalarını
yasaklamıştır (madde 72). Bu düzenleme bir önceki 1475 sayılı ĐK’ da
yapılmış düzenlemenin aynı şekliyle korunmasıyla
ortaya çıkmıştır. Daha
öncede açıklandığı üzere 45 Nolu Her Nevi Maden Ocaklarında Yeraltı
Đşlerinde Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında Sözleşme UÇÖ tarafından 4
Haziran 1935 tarihinde kabul edilmiştir ve bu sözleşme ülkemizin onayladığı
da ilk UÇÖ sözleşmesidir. Bu anlamda düzenleme sözleşmeyle uyum
sağlamaktadır.
3.1.2.2.2. Ağır ve Tehlikeli Đşlerde Çalışma Yasağı
1475 sayılı kanunun 78. madde hükmü, 4857 sayılı kanunda 85.
maddede aynen korunmuştur327. Buna göre ağır ve tehlikeli işlerde
çalıştırılamayacak olanlar on altı yaşını doldurmamış genç işçiler, çocuklar ve
çalıştığı işle ilgili mesleki eğitim almamış olan işçilerdir ( madde 85/1).
Görüldüğü gibi ağır ve tehlikeli işlerde bu işle ilgili mesleki eğitim almış
kadınların
çalışmasında
herhangi bir
yasak
getirilmemiştir.
Madenin
devamında hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı ve kadınlarla, on
altı yaşını doldurmuş; fakat on sekiz yaşını doldurmamış genç işçilerin hangi
çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığının da
görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir
yönetmelikte belirleneceği hükme bağlanmıştır ( madde 85/2).
16.06.2004 tarihinde resmi gazete yayınlanarak yürürlüğe giren 25494
sayılı Ağır ve Tehlikeli Đşler Yönetmeliğinde kadınların hangi ağır ve tehlikeli
işlerde çalışabilecekleri sıralanmıştır. Yönetmeliğin 6. maddesinde ise
kadınların, ay hali günlerinde ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacakları,
bu günlerin sayısının 5 gün olarak hesap edileceği, daha fazlası için hekim
327
Kaplan, a.g.e., s.142.
124
raporuna göre hareket edeceği ve ay halinin başlangıcı işçinin ihbar tarihi
olduğu şeklinde bir düzenleme de yer almaktadır. Yine yönetmeliğin 8.
maddesinde yönetmelikte belirtilen şartlara aykırı olarak, ağır ve tehlikeli
işlerde kadın ve genç işçi çalıştırıldığının veya çalışan işçinin sağlık durumu
itibariyle böyle bir işte çalıştırılmamasının gerektiğinin tespiti halinde, bu
işçiler
ağır
ve
tehlikeli
işlerde
çalışmaktan
alıkonulacağı
hükme
bağlanmıştır328.
Yönetmelikte de hükme bağlandığı üzere ĐK’ nın 86. maddesinde ağır
ve tehlikeli işlerde çalıştırılacak olan işçilerin işin girişlerinde ve işin devamı
süresince en az yılda bir bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı oldukları
işyeri hekimi, iş sağlığı dispanserleri bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile
en yakın sosyal sigorta kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye
hekimleri tarafından verilmiş muayene raporları bulunmadıkça bu gibilerin işe
alınmaları veya işte çalıştırılmaları yasak olduğu da hükme bağlanmıştır
(madde 86/1).
Kadınların çalışabilecekleri ağır ve tehlikeli işlerle ilgili olarak Gebe
veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk
Bakım Yurtlarına Dair Yönetmeliğin 13. maddesine göre emziren işçilerin
Ağır ve Tehlikeli Đşler Yönetmeliğinde kadın çalıştırılabilecekleri belirtilen
işlerde çalışabilmeleri için doğumdan sonraki sekiz haftanın bitiminde ve işe
başlamalarından önce işyeri hekimi, iş sağlığı dispanserleri bunların
bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın sosyal sigorta kurumu, sağlık ocağı,
hükümet veya belediye hekimleri tarafından verilmiş muayene raporlarıyla
çalışmaya engel durumlarının olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Buna
göre bu işçinin çalışması sakıncalı olursa doğumdan sonra altı ay içinde bu
işlerde çalıştırılamayacaktır329.
328
Ağır ve Tehlikeli Đşler Yönetmeliği, http://isguvenligiuzmani.org/2010/03/09/agir-ve-tehlikeliisler-yonetmeligi-2/.
329
Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım
Yurtlarına Dair Yönetmelik, http://www.alomaliye.com/gebe_emzirme_yonetmelik_140704.htm .
125
Kadınların yer altında ve su altında ve bazı ağır ve tehlikeli işlerde
çalıştırılmalarının
yasaklanması
kadınların
doğurganlık
niteliğinin
zedelenmesine engel olmak amacını taşımaktadır. Burada önemli olan bu
etkilerin tıbbi açıdan bilimsel bir şekilde ortaya konulmasıdır ve işin içerdiği
tehlike sadece kadınları tehdit eden bir tehlike ise bir çalışma yasağı
getirilmesi yerinde olacaktır330. Aksi taktirde cinsiyetler arası fırsat eşitliğinin
zedelenmesi söz konusu olabilmektedir.
3.1.2.2.3. Gece Çalışması
1475 Sayılı ĐK 69. maddesinde sanayiye ait işlerde her yaştaki
kadınların gece çalıştırılmasını yasaklayan bir hükme yer vermekteydi, AB
müktesebatıyla uyum göstermeyen bu düzenleme 4857 Sayılı ĐK ise bu
düzenlemeyi kaldırarak 73. maddesinde on sekiz yaşını doldurmuş kadın
işçilerin gece çalışmasına ilişkin usullerin ilgili yönetmelikle belirleneceğini
hükme bağlamıştır(madde 73/1).
Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere kadın erkek eşitliğinde
günümüz gelişmeleri dikkate alınarak kaldırılmıştır. Kadın ve erkekler
arasında iş bulma olanaklarında fırsat eşitliğine zarar veren bu uygulama
sadece çocuk ve genç işçiler için kabul edilmektedir. Konu ile ilgili 9 Ağustos
2004 tarihli 25548 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
Kadın Đşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik
5. maddesinde kadın işçilerin her ne şekilde olursa olsun gece postasında
yedi buçuk saatten fazla çalıştırılmalarını yasaklamaktadır. Bu ifade ĐK’nın
69. maddesinde gece çalışmasının tüm işçiler için en fazla yedi buçuk saat
olarak belirlenmesinin bir tekrarı niteliği taşımaktadır. Yönetmelik gece
çalışmasına başlamadan önce kadın işçilerin
sağlık raporu almalarını
mecbur kılmış, sağlık muayenelerinin ise altı ayda bir tekrarlanacağını hükme
bağlamıştır. Yine ĐK’ nın 69. maddesine bakıldığında gece çalışacak işçilerin
en geç iki yılda bir sağlık kontrolünden geçeceği ifade edilmiştir, kadın işçiler
330
Yıldız, a.g.e., s.290.
126
için sağlık kontrolü uygulaması daha kısa bir periyotta uygun görülmüştür. 6.
madde belirtilen ‘’belediye sınırları dışındaki her türlü işyeri işverenleri ile
belediye sınırları içinde olmakla beraber, posta değişim saatlerinde alışılmış
araçlarla gidip gelme zorluğu bulunan işyeri işverenleri, gece postalarında
çalıştıracakları kadın işçileri, sağlayacakları uygun araçlarla ikametgahlarına
en yakın merkezden işyerine götürüp getirmekle yükümlüdür’’ ifadesi bütün
işçiler için değil kadın işçiler için getirilmiştir. Yönetmeliğin 8. maddesi Kadın
işçinin kocası da isin postalar halinde yürütüldüğü aynı veya ayrı bir işyerinde
çalışıyor ise, kadın işçinin isteği üzerine, gece çalıştırılması, kocasının
çalıştığı gece postasına rastlamayacak şekilde düzenleneceği, aynı işyerinde
çalışan karı kocanın aynı gece postasında çalışma isteklerinin, işverence,
olanak oranında karşılanacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme iş ve aile hayatının
uyumlu hale getirilmesi açısından önem taşımaktadır331.
Kadın işçilerin gece postalarında çalışmaları hamilelik ve emzirme
dönemleri için yönetmeliğin 9. maddesinde 92/85 Sayılı AB direktifiyle
uyumlu olarak kadın işçiler, gebe olduklarının doktor raporuyla tespitinden
itibaren doğuma kadar, emziren kadın işçiler ise doğum tarihinden başlamak
üzere altı ay süre ile gece postalarında çalıştırılamazlar, ifadesi ile
yasaklanmıştır332. Bu yönüyle ulusal mevzuatımızdaki düzenleme hem
UÇÖ’nün 171 sayılı gece çalışması hakkındaki sözleşmesi hem de 92/85
sayılı AB direktifi ile uyumludur. Kadınların gece çalışmasının yasaklanması
kadınların korunması ve ailevi yükümlülüklerin paylaşılmasından ziyade fırsat
eşitliğinin sağlanmasına zarar veren bir uygulama sayılmaktadır. Đlgili
yönetmelikte
kadınların
erkeklerden
daha
kısa
periyotlarda
sağlık
kontrolünden geçiyor olması ve gece çalışmasında servis sağlama
yükümlülüğünün yalnızca kadın işçiler için geçerli olması gece çalışma
yasağının kaldırılmasının etkinliğini azaltmaktadır.
331
Yıldız, a.g.e., s.287.
Kadın Đşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik,
http://www.tumtis.org/v1/image/pdf/hukuk/kadin_iscilerin_gece_postalarinda_calistirilma_yonetmeli
gi.pdf .
332
127
3.1.2.3. Kıdem Tazminatında Koruma
1475 sayılı ĐK’ ya 30.07.1983 tarihinde 2869 sayılı kanun ile yapılan
değişiklikle kadın işçi evlendikten itibaren 1 yıl içinde kendi arzusu ile hizmet
sözleşmesini sona erdirmesi halinde her geçen tam yıl için işveren tarafından
işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödeneceği hükmü
eklenmiştir. Bu düzenleme 4857 Sayılı ĐK kapsamında halen yürürlüktedir.
Evlendikten sonra çalışmamayı tercih eden kadın çalışanların o güne
kadar ki çalışmalarının karşılığını almasını amaçlayan ve sosyal ve kültürel
nedenlere dayanan bu hak, diğer bir yönüyle evlenen kadının gönül rahatlığı
ile çalışma hayatından ayrılmasını teşvik edecek bir nitelik taşımaktadır.
Oysa erkeğin çalışma hak ve özgürlüğü ile kadının çalışma hak ve özgürlüğü
arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Erkeklerle kadınlar arasında tam bir
fırsat eşitliğinin yaratılması ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması daha öncede
belirtildiği gibi geleneksel yapıda ki görev paylaşımının ve erkeğin çalışma
yaşamında yer almasının kadının çalışma hayatında yer almasına göre bir
öncelik taşıması gerektiği anlayışının değişmesi ile mümkün olacaktır. Bu
anlamda kadının evlenmesi ile aile sorumluluklarının artacağı ve bu yüzden
çalışma yaşamından ayrılma gereksiniminin doğacağı düşüncesi ile evlenen
kadına ayrıcalık tanımak ayrımcılığı yeniden üreten ve perçinleyen bir yapıyı
oluşturacaktır.
Yargıtay kararlarında kadın işçinin evlenip iş sözleşmesini feshederek
kıdem tazminatına hak kazanmasını ve daha sonra başka bir iş yerinde
çalışmaya başlamasını hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirdiği,
dolayısıyla
kıdem
tazminatı
borçlusunun
evlenen
kadın
işçinin
iş
sözleşmesini feshini Medeni Kanun madde 2 anlamında kötüye kullandığının
ispatı halinde kıdem tazminatı borcunu ödemeyeceği açıktır333. Yargıtay
333
Yüksel, a.g.e., s.313.
128
kararlarında karşılaşılan bir diğer nokta kadın işçinin işyerinde çalışmasını
sürdürürken boşanma davası açarak eşinden boşanması ve daha sonra
tekrar evlenerek iş sözleşmesinin feshedilmesiyle kıdem tazminatı talep
edilen bazı durumlardır. Kısa süre içinde yeniden evlenmenin muvazaalı bir
biçimde yapıldığından yola çıkarak, MK 2. maddesine göre objektif iyi niyet
kurallarıyla bağdaşmayan bu kıdem tazminatı talebinin verilmeyeceğini ifade
den Yargıtay kararları mevcuttur334.
3.1.2.4. Hamilelik ve Analık Durumunda Koruma
Hamilelik ve doğum çalışma hayatında kadınların korunması gerek bir
dönemdir. Bu dönemde sağlanan koruma kadınların çalışma hayatında yer
almalarını olumsuz yönde etkileyecek bir boyuta getirilmeden, sağlık
açısından gerekli olan düzenlemelerin yapılmasını içerecek boyutta olmalıdır.
1475 sayılı ĐK’da 70. maddede düzenlenen hamilelik ve analık
durumlarında kadın işçinin çalışması ile ilgili düzenleme doğumdan önce ve
sonra çalışılması yasak olan süreleri düzenlemiştir.Gebe ve Emzikli
Kadınların Çalıştırılma Şartları ile Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtları
Tüzüğünde bu dönemde kadın işçinin çalıştırılmasının yasak olduğu işler
ayrıntılı olarak sayılmamış, kadın işçinin hamilelik boyunca gideceği sağlık
kontrolleri için ücretin ödeneceğine dair açık bir hüküm içermemiştir ve
hamile işçinin sağlığını korumak amacıyla çalışma koşullarını yeniden
düzenleme, dinlenme koşullarının sağlanması, gerekli durumlarda işin
değiştirilmesi işverenin işçiyi gözetme borcu içinde değerlendirilmiştir335.
4857 sayılı ĐK ise 74. maddede analık durumunda çalışmayı
düzenlemiştir. Bunun yanında madde 88’e dayanarak 14/07/2004 tarih ve
25522 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Gebe veya
334
335
Yüksel, a.g.e., s.313, Ertürk, a.g.e., s.189.
Kaplan, a.g.e., s.156, Yüksel, a.g.e., s.238.
129
Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım
Yurtlarına Dair Yönetmelik konuyla ilgili düzenlemeleri daha ayrıntılı ve açık
bir biçimde düzenlemektedir.
74. madde uyarınca kadın işçiler doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra
sekiz hafta olmak üzere toplam on altı hafta süreyle çalıştırılmayacaklardır.
Bu süre eski ĐK’ da düzenlenen toplam on iki haftalık süreye göre toplam dört
hafta artırılmıştır. Çoğul gebelik durumunda ise doğumdan önceki sekiz
haftalık süreye iki hafta eklenerek on sekiz haftalık bir süre çalıştırılma yasağı
getirilmiştir. Ancak sağlık durumu uygun ise doktor raporu alınarak hamile
kadın işçi doğumdan önceki üç haftaya kadar çalışabilecektir. Bu durumda
kadın işçinin çalıştığı bu süreler doğumdan sonraki süreye eklenecektir ve
yine erken doğum halinde kullanılmayan süreler de doğum sonrası sürelere
eklenecektir (madde 74/1). Kanun koyucu bu sürelerin işçinin sağlık
durumuna ve işin niteliğine bağlı olarak hekim raporu ile belirtilerek
artırılabileceğini de hükme bağlamıştır (madde 74/2). Đşveren hamilelik
süresince işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verecektir (madde 74/3).
Hekim raporu ile uygun görülürse hamile kadın işçi sağlığına uygun hafif
işlerde çalıştırılacak ve bu durumda ücretinden herhangi bir indirim
yapılamayacaktır (madde 74/4). Ayrıca çalışılmayan sürelere ek olarak kadın
işçiye doğumdan sonra altı aya kadar ücretsiz izin hakkı da tanınmıştır ve
tüm bu süreler yıllık ücretli izin hesabında dikkate alınmayacaktır (madde
74/5). Doğum öncesi ve sonrası çalışılmayacak sürelerle ilgili olarak ĐK’da
öngörülen süreler 92/85 sayılı AB direktifinde öngörülen en az 14 haftalık
analık izin süreleri ile uyumludur. Yine direktifteki üye devletlerin hamile
çalışanların herhangi bir ücret kaybı olmaksızın doğum öncesi kontrollerini
yaptırabilmelerine yönelik önlemleri almasını öngören ifade ĐK’nın 74.
maddesinin 3. fıkrasında yer alan hamile kadın işçiye periyodik sağlık
kontrolleri için ücretli izin verilmesi hükmüyle uyum sağlamaktadır.
Kadın işçilerin bir yaşından küçük emzirme çağındaki çocukları için günde
toplam bir buçuk saat süt izni hakları da bulunmaktadır, günlük çalışma
130
süresinden sayılacak bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek
kullanılacağını da işçi kendisi belirleme hakkına sahiptir (madde 74/son).
Getirilen bu düzenlemeler AB’nin 92/35 sayılı ile direktifi ile uyum
göstermektedir.
Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları
ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmeliğin 9. maddesi ile daha öncede
belirtildiği üzere kadın işçiler, gebe olduklarının doktor raporuyla tespitinden
itibaren doğuma kadar, emziren kadın işçiler ise doğum tarihinden başlamak
üzere altı ay süre ile gece postalarında çalıştırılamayacaklardır. Yönetmelik
92/85 sayılı AB direktifi ile hamile, loğusa ve emzikli kadınlar için tehlike
oluşturabilecek
faaliyetlerin
listesi
bakımından
uyum
taşımaktadır 336.
Yönetmeliğin 6. maddesinde hamile, loğusa ve emzikli kadınların çalışmaları
yasak olan işler ve çalışabilecekleri bazı işlerde alınması gereken önlemler
düzenlenmiştir.
Yargıtay bir kararında altı aylık hamile ve anemi hastası bir işçinin gece
postasında, oldukça soğuk bir yerde ve ıslak bir zeminde bazen fazla çalışma
yaptırılmamasına dair doktor raporu olmasına
rağmen fazla çalışma
yaptırılması ile ilgili olarak işçinin rahatsızlanarak işe gelmemesiyle iş
sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi karşısında bu işlemin hukuka
aykırı olduğuna hüküm getirmiştir337.
Gerek 76/207 sayılı gerekse 92/85 sayılı AB direktiflerinde doğum
izninden sonra kadın çalışanların eski işlerine dönmeleri ya da eski işlerinden
daha aşağı koşullarda olmayan eşdeğer bir işe başlamaları ve izin süresince
oluşmuş iş koşullarındaki her türlü iyileştirmeden yararlanma hakları olduğu
ifade edilmiştir. Ulusal mevzuatımızda böyle bir düzenleme bulunmamakla
birlikte ilerde daha detaylı açıklanacağı üzere ĐK’nın 25. maddesine göre
işverenin haklı nedenle fesih hakkı doğum ve gebelik halinde çalışılmayacak
336
337
Baybora, a.g.m.., s.53.
Yıldız, a.g.e., s.274 (Y9.HD, 17.06.2004, 2841/15146).
131
sürelerin bitiminden itibaren işçinin kıdemine göre belirlenecek bildirim
önellerine altı hafta eklenerek bulunan sürenin sona ermesinden sonra
başlayacak, bu süre boyunca iş sözleşmesi askıda kalacaktır.
Anne olan kadın çalışanların çalışma hayatından çekilmelerindeki en
büyük etken çocuklarının bakımı ile ilgili yaşadıkları sorunlardır. Bu
hizmetlerin, kreş ve çocuk bakımevleri aracılığı ile işveren tarafından
sağlanmadığında katlanılan maliyet yüksek olduğu için kadın çalışanlar bu
nedenle çalışma yaşamını terk edebilmektedirler. Konuyla ilgili düzenleme
Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve
Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmeğin 15. maddesinde yer almaktadır.
Madde uyarınca yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın işçi
çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların bırakılması ve
bakılması ve emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından,
çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme
odasının kurulması zorunludur. Yine
yaşları ve medeni halleri ne olursa
olsun, 150 den çok kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki
çocukların bırakılması ve bakılması, emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri
için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir yurdun
kurulması zorunludur. Yurt açma yükümlülüğünde olan işverenler yurt içinde
anaokulu da açmak zorundadırlar. Yurt, işyerine 250 metreden daha uzaksa
işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. Đşverenler, ortaklaşa oda ve yurt
kurabilecekleri gibi, oda ve yurt açma yükümlülüğünü, bu Yönetmelikte
öngörülen nitelikleri taşıyan yurtlarla yapacakları anlaşmalarla da yerine
getirebilirler (madde 15)338. Görüldüğü gibi getirilen yükümlülük kadın işçi
sayısı dikkate alınarak öngörülmüştür, işveren bu durumda yükümlülük
kapsamına girmemek için kadın çalışan sayısını bu sınırın altında
338
Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım
Yurtlarına
Dair
Yönetmelik,
http://www.pozitifisguvenligi.com/index.php?option=content&task=view&id=129&catid=34&It
emid=79 .
132
tutabilecektir; asıl olarak bu yükümlülük sosyal devlet olma ilkesinin bir gereği
olarak devlete aittir339.
Çocukların bakımı açısından kadın ve erkek arasında sorumlulukların
paylaştırılmasını amaçlayan ebeveyn izni düzenlemesi daha öncede
açıklandığı üzere UNICE, CEEP, ETUC tarafından imzalanan 96/34 sayılı AB
direktifinde yer almaktadır. Direktifin 2. maddesinde bir çocuğun doğması ya
da evlat edinilmesi halinde kadın ve erkek işçilere en az üç aylık izin hakkı
verilmiş ve bu hak çocuk sekiz yaşına gelene kadar kullanılacak şekilde
düzenlenmiştir. 156 sayılı UÇÖ sözleşmesi ile de bağdaşan bu düzenleme
kadın ve erkek çalışanlar arasında sorumlulukların paylaştırılması açısından
önem taşımaktadır340. Mevzuatımızda yer almayan bu düzenleme ile ilgili
olarak Devlet Memurları Kanunu ve ĐK’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile mevzuat kapsamına alınması düşünülmektedir.
3.1.2.5. Cinsel Taciz Dolayısıyla Koruma
Cinsel taciz kavramı ve çalışma yaşamında
cinsiyete dayalı
ayrımcılıkla olan ilişkisi bir önceki bölümde açıklanmıştır. Cinsel tacizin Türk
hukukunda tanımına yer verilmemiştir. Konuyla ilgili hükümler Türk Ceza
Kanunu (TCK), Borçlar Kanunu, Medeni Kanun ve 4857 sayılı ĐK’ da yer
almaktadır. 1475 sayılı ĐK’da cinsel taciz kavramı işverenin işçiyi koruma ve
gözetme borcuna ve BK’ nın 332. maddesindeki işveren işçilerin çalışmak
suretiyle maruz kaldıkları tehlikelere karşı gereken tedbirleri almak ve sağlıklı
çalışma mahalleri yaratmak yükümlülüğüne dayandırılmaktadır341.
TCK madde 105’e göre bir kimseyi cinsel amaçlı taciz eden kişi
hakkında mağdurun şikayeti üzerine 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına
veya adli para cezasına hüküm olunacaktır. Cinsel taciz, hiyerarşi veya
339
Ertürk, a.g.e., s.180, Yıldız, a.g.e., s.275.
Gülmez, a.g.e., s.308.
341
Kaplan, a.g.e., s.192.
340
133
hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı
işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde,
yukarıdaki fıkraya göre verilecek cezanın alt sınırı 6 ay, üst sınırı 4 yıldır. Bu
fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde kalmış ise, verilecek ceza
bir yıldan az olmayacaktır. TCK’ nın 122. maddesi ise kişiler arasında dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb sebeplerle ayrım
yapan kimse hakkında 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezasına veya adli para
cezasına maruz kalacaktır, hükmünü içermektedir. Bu düzenlemeler cezai
yaptırım yönüyle 2002/73/EEC sayılı AB direktifiyle uyum sağlamaktadır.
Diğer taraftan Đş Kanunumuzda taciz ve cinsel taciz tanımlarına yer
verilmemesi yönleriyle eksiklikler taşımaktadır.
4857 sayılı ĐK’ ya baktığımızda işçinin haklı nedenle derhal fesih
hakkını düzenleyen 24. maddede (2/b) işverenin işçiye karşı cinsel tacizde
bulunması
durumunda
işçinin
derhal
fesih
hakkı
doğduğu
hükme
bağlanmıştır. Yine aynı maddenin 2. fıkrasının d bendinde işçi, diğer bir işçi
veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğrar ve bu durumu
işverene bildirmesine rağmen işveren gerekli önlemleri almazsa işçinin derhal
fesih hakkının doğduğu belirtilmiştir. Her iki durumda da işçi kıdem
tazminatına hak kazanacaktır. Burada işverene gerekli önlemleri alma
yükümlülüğü getirildiğinden işçi bir başka işçi ya da üçüncü kişiler tarafından
cinsel tacize uğrar ve bu durumu işverene bildirir ve işveren her somut olayda
farklılaşmak üzere gerekli önlemleri almaz ise işçinin derhal fesih hakkı
doğmaktadır. Đşveren bu önlemler çerçevesinde gerekirse tacizde bulunan
işçinin iş sözleşmesine son verecektir, işçinin işverenin başka bir işçisine
cinsel tacizde bulunması ĐK madde 25’in 2. fıkrasının b bendinde hükme
bağlanmıştır342. Yine buradaki bir diğer önemli nokta cinsel tacizin işyeri
sınırları içersinde gerçekleşmesinin zorunlu olmadığıdır, cinsel taciz işyeri
dışında gerçekleşmiş olsa da işçi sözleşmesini haklı nedene dayanarak fesih
342
Yıldız, a.g.e., s.110.
134
edebilecektir343. Yargıtay işyerindeki bayan işçiye başka bir erkek işçi
tarafından söz ve el ile tacizde bulunulması üzerine işverenin tacizde bulunan
işçinin iş sözleşmesini sona erdirmesi üzerine iş sözleşmesi sona erdirilen bu
işçinin yerel mahkemeye dava açarak ihbar ve kıdem tazminatı talep etmesi
üzerine işveren tarafından gerçekleştirilen feshin haklı olduğu kabul edilmiş
ve davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteği reddedilmiştir344.
Cinsel tacize uğrayan işçi sözleşmesini haklı nedenle fesh etmenin
yanında BK 90 ve 325’ e dayanarak iş görmekten kaçınabilir, maddi ve
manevi tazminat davası açabilir (BK 41, 47, 49), MK madde 24’e dayanarak
tespit ve tecavüze son verilmesi davalarını açabilecektir345. Đşçi eğer işveren
tarafından cinsel taciz uğramışsa ĐK madde 5’e dayanarak en çok dört aylık
ücret tutarındaki ayrımcılık tazminatı da talep edebileceğine ilişkin görüşler
mevcuttur346. Ayrıca BK Tasarısında 421. maddede konuyla ilgili bir
düzenlemeye yer verilmiştir. Cinsel taciz tasarıda "Đşçinin Kişiliğinin
Korunması" başlığı altında düzenlenmiş ve işçinin kişilik hakkının bu yönden
korunmasına amaçlanmıştır. Tasarıda; ‘’özellikle kadın ve erkek işçilerin
cinsel tacize uğramamaları ve cinsel tacize uğramış olanların daha fazla
zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür." denilerek
işverene özel bir koruma yükümlülüğü getirilmiştir347. Madde gerekçesinde
ise; ‘’Đşveren bu amaçla, işçilerin derhâl yardım isteyebilecekleri bir güvenlik
sistemi kurma, güvenlik personeli bulundurma gibi, cinsel tacizle karşılaşma
tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik uygun önlemleri almakla yükümlüdür",
denilerek maddenin uygulanmasına yönelik olarak işçinin konuya ilişkin
hakları ile işverenin yükümlülüğünün içeriğini belirlemiştir348.
343
Mollamahmutoğlu, a.g.e., s.484, Aktay, Arıcı, Kaplan, a.g.e., s. 54.
Y9.HD,E.2001/7060, K.2001/9654, Ercan Akyiğit, Đş Hukukuna Đlişkin Emsal Yargıtay
Kararları, 1. Cilt, 2003, Đstanbul, s.663.
345
Kaplan, a.g.e., s.39, Đbrahim Aydınlı, Đşçinin Kişiliğinin Korunmasına Yönelik Düzenlemeler ve
Borçlar Kanunu Tasarısının Konuyla Đlgili Maddelerinin Değerlendirilmesi, Tühis, 2005, s.34.
346
Yıldız, a.g.e., s.113.
347
Aydınlı, , a.g.e., s.34.
348
Aydınlı, a.g.e., s.34.
344
135
3.1.3. Basın Đş Kanunu
5953 sayılı Kanunun 16/7.bendine göre; kadın gazeteci, hamileliğinin
yedinci ayından itibaren, doğumunun ikinci ayının sonuna kadar izinli sayılır.
Bu süre zarfında gazeteci kadın son aldığı ücretin yarısını alır. Doğum
gerçekleşince veya ölü doğum meydana geldiği taktirde, halin oluşundan
itibaren bir ay süre ile bu ücret ödenir. Kadın gazetecinin sigortadan veya
bağlı bulunduğu teşekküllerden alacağı yardım bu ödemeye etki etmez.
Maddeye göre gebelik dönemini 9 ay ve her halde 36 hafta olarak ele alırsak,
kadın gazeteci doğum öncesi 8 ve doğum sonrası 8 hafta olmak üzere
toplam 16 hafta izinli sayılmaktadır ve ücretinin yarısını almaktadır, başka
yerlerden alacağı yardımlar bu ödemeyi etkilemeyecektir.
3.2.
GENEL ÖNLEMLER
Kadın çalışanlara yönelik genel nitelikli koruyucu önlemler onlara
cinsiyetleri nedeniyle öngörülmüş yasal düzenlemeleri ifade etmektedir. Bu
açıdan ücret, çalışma düzeni ve iş ilişkisinin sona erdirilmesi bakımından iş
hukuku mevzuatımızdaki cinsiyete dayalı ayrımcılık yasakları oldukça önem
taşımaktadır.
3.2.1. Ücret Bakımından Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Yasağı
Ücret bakımından cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağı incelendiğinde
hukukumuzda ilk kez eşit değerde iş için eşit ücret ilkesi olarak 25.01.1950
tarihli ve 5518 sayılı ĐK ’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun ile yer almıştır349.
349
Ertürk, a.g.e., s.181.
136
Daha önce de açıklandığı üzere Anayasamızın 55. maddesinde ücrete
ilişkin düzenlemede ücret emeğin karşılığıdır, devlet, çalışanların yaptıkları
işe uygun adaletli bir ücret elde etmelerini ve diğer sosyal yardımlardan
yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır, şeklinde bir ifade kullanılmıştır.
4857 sayılı ĐK 1475 sayılı eski ĐK’ da 26. madde de düzenlenmiş olan
’’bir işyerinde aynı nitelikte işlerde ve eşit verimle çalışan kadın ve erkek
işçilere sadece cinsiyet ayrılığı sebebiyle farklı ücret verilemez’’ şeklindeki
eşit işe eşit ücret ilkesini eşit değerde işe eşit ücret ilkesi haline getirmiş
bulunmaktadır350. Önceki düzenleme nitelik itibariyle cinsiyete dayalı
ayrımcılık yasağını ücret bakımından ilk olarak aynı işyerinde çalışma
koşuluna bağlamıştır. Buna göre bu düzenlemeye göre işverenin ayrı işyeri
ve ayrı konu üzerinde çalıştırdığı işçileri arasında eşit ücret ödeme
zorunluluğu bulunmamaktadırı351. Bir diğer koşul ise aynı nitelikte işlerde
çalışma koşulu idi. Burada aynı nitelikte işle kastedilen benzer veya aynı
çalışma koşulları çerçevesinde ifa edilen, eşit beceri, çaba ve sorumluluk
gerektiren ve çevre etkileri bakımından beden ve ruh üzerinde aynı etkilere
sahip olan işlerdir352. Son olarak da eşit ücret ilkesi eski ĐK ile kadın ve erkek
işçinin eşit verimle çalışıyor olmasına bağlanmıştır. Böylelikle işçinin verimine
göre, yaptığı işin sonucuna ve kalitesine göre ücretin belirleneceği, diğer bir
deyişle işçinin verimine göre yaratılan ücret farklılığının ücret eşitsizliği
yaratmış olmayacağı anlatılmak istenmiştir353.
4857 sayılı ĐK’ ya baktığımızda ise sadece aynı nitelikte değil, farklı
nitelikte olmakla birlikte eşit değerde işlerde de cinsler arası farklı ücret
kararlaştırılması ve uygulanması mümkün olmayacaktır. Bu düzenlemedeki
temel nokta eşit değerde bir
350
iş
bakımından eşit
ücret ödenmesi
Yüksel, a.g.e., s.214, Kaplan, a.g.e., s.39.
Kaplan, a.g.e., s.39.
352
Yüksel, a.g.e., s.215.
353
Yüksel, a.g.e., s.216, Can Tuncay, Đş Hukukunda Eşit Davranma Đlkesi, Đş ve Sosyal Güvenlik
Hukuku, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2007, Đstanbul, s.198.
351
137
gerektiğidir354. 5. maddenin 4. fıkrasında bu hüküm aynı veya eşit değerde bir
iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz şeklinde
düzenlenmiş, bir sonraki fıkrada ise işçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu
hükümlerin uygulanması daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz
denilmiştir. Bu düzenlemeler 117 sayılı AB direktifi ile uyum taşımaktadır.
Diğer taraftan ĐK’nın 4. maddesinde belirtilen işler ve iş ilişkilerinde ĐK
hükümlerinin uygulanmıyor olması bu alanların eşit ücret ilkesinin dışında
kalmasına yol açmaktadır355.
Madde de belirtilen eşit değerde iş kavramı benzer nitelikli iş
kavramından daha kapsamlı olmak üzere, değişik nitelikteki işlerin objektif
unsurlara göre karşılaştırılmasıyla belirlenecek işleri kastetmektedir 356.
Yapılan işin eş değerde olduklarının belirlenmesi konusunda sosyal tarafların
yetkisi olduğu kesindir, toplu iş sözleşmesinde bu yönde bir belirleme
yapılmış olsa bile işçiler dava açarak eşitlik ilkesine aykırılık olduğunu ileri
sürme hakkına sahiptirler357. Eşit değerdeki işlerin ortaya kullanılmasında
kullanılan bir yöntem olan iş değerlemesi yöntemi çeşitli işlerde ortaklaşa
bulunan yeterlilik, çaba, sorumluluk, iş koşulları gibi faktörleri temel alarak,
işlerin içerik ve önem bakımından karşılaştırılmasıyla işlere değer biçilmesini
ifade etmektedir358. Bu yöntemle işlerin değerleri belirlenirken ayrımcı
uygulamaları önlemek için işi yapan kişi değil, işin kendisi esas alınarak
değerlendirilmeye gidilmesi iş değerlemesi yönteminin özelliklerindendir359.
Kadınların aleyhine ayrıcılık yaratılmaması için sadece erkekler tarafından
gerçekleştirilebilecek ya da oransal olarak erkekler tarafından büyük bir
yoğunlukla karşılanabilecek ölçütlerin kullanılmaması önem taşımaktadır;
örneğin sadece fiziksel güç kullanımına dayanan bir iş değerleme sistemi
erkekler tarafından yapılan işlerin daha yüksek puan alması ve bu
durumunda ücret eşitsizliğine yol açmasına sebep olabilecektir360. Buradan
354
Ertürk, a.g.e., s.183.
Gülmez, a.g.e., s.317, 588.
356
Kaplan, a.g.e., s.43.
357
Yıldız, a.g.e., s.220.
358
Öznur Yüksel, a.g.e., s.214.
359
Öznur Yüksel, a.g.e., s.214.
360
Yıldız, a.g.e., s.222.
355
138
yola çıkarak eş değer tanımını birbiriyle karşılaştırılan işler, objektif iş
değerlendirmesi ve işle ilgili faaliyetlerin tüm aşamaları dikkate alındığında iş
değeri eşit olan işlerdir şeklinde yapmak mümkün olmaktadır361.
Konuyla ilgili bir diğer önemli nokta kadın ve erkek işçilere ücret
ödenmesinde işverenin objektif nedenlere dayanarak cinsiyetlerinden dolayı
değil, eğitim düzeyi, kıdem, performans değerlendirmesi gibi ölçütler
sonucunda farklı ücret seviyelerinin ortaya çıkabileceğidir; örneğin işveren
işyerindeki çalışma süreleri 5 yıldan fazla olan işçilere, çalışma süreleri
boyunca iş sözleşmeleri 3 hafta veya daha az süre askıda kalmış olanlara
toplu iş sözleşmesi ile belirlenen zam oranından %5 daha fazla oranda zam
yapacağını bildirmişse bu koşul kadınlar aleyhine dolaylı ayrımcılık
yaratabilir362. Bilindiği gibi kadınların büyük çoğunluğu doğum izni ve buna
bağlı olarak ücretsiz izin kullanmaktadırlar, dolayısıyla ilk bakışta herkes için
eşit sonuçlar doğuracağı düşünülen bu uygulama kadın işçileri olumsuz
yönde etkilemektedir.
Cinsiyet nedeniyle ücretlerinde ayrımcılık durumlarında ayrımcılığa
maruz kaldığını öne süren işçi ile hangi işçinin karşılaştırılacağı konusunda
ĐK’da açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Buradaki karşılaştırmada aynı
veya benzer işi yapan ve karşı cinse mensup bir işçi esas alınmalı, ücret
kavramı da geniş anlamda ücret kavramına karşılık gelecek şekilde
düşünülmelidir363.
Eşit
ücretle
ilgili
olarak
bir
diğer
düzenleme
Asgari
Ücret
Yönetmeliğinde yer almaktadır. Bu yönetmeliğin 5. maddesinde dil, ırk,
cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrımcılık yapılamayacağı açıkça belirtilmiştir.
361
Kaplan, a.g.e., s.45.
Yıldız, a.g.e., s.224.
363
Yüksel, a.g.e., s.200, Mollamahmutoğlu, a.g.e., s.438, Yıldız, a.g.e., s.224.
362
139
3.2.2. Çalışma Düzeni Bakımından Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Yasağı
Kadınların çalışma hayatında çalışma düzeni ile ilgili getirilen hükümler
daha önce de açıklandığı üzere kadın çalışanları korumaya yönelik önlemler
içermektedir. Kadın isçilerin maden ocakları ile kablo döşemesi,kanalizasyon
ve tünel inşaatı gibi yer altı ve su altında çalışmaları yasaktır. Bunun yanında
kadın işçiler sadece bir kısım ağır ve tehlikeli islerde çalıştırılabilirler. Ancak,
ihtisas ve meslek öğrenimi veren okulları bitirip, o işle ilgili uzmanlaşmış
kadınlar ilgili oldukları alanda ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilirler. Öte
yandan sanayiye ilişkin işlerde her yaştaki kadın işçileri gece postalarında
çalıştırılma yasağı kadın erkek eşitliği ve gelişmeler dikkate alınarak
kaldırılmıştır.
3.2.3. Đş Đlişkisine Son Verme Bakımından Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Yasağı
Kadın işçiler iş sözleşmelerinin sona erdirilmesi durumunda da
cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu
durumda Türk iş hukukunda konuyla ilgili getirilmiş olan düzenlemeler
oldukça önem taşımaktadır.
Đş ilişkisinin sona erdirilmesi çeşitli şekillerde olabilmektedir. 4857
sayılı ĐK’ da düzenlenmiş olan bildirimli fesih hakkı işveren ve işçilere
maddede belirlenen bildirim sürelerine uyarak iş sözleşmelerini sona erdirme
hakkı tanımaktadır (madde 17). Bu durumda işveren kadın işçinin iş
sözleşmesini bu sürelere uyarak sona erdirdiğinde sebep göstermeme
hakkına sahip olup, böylelikle kadın işçinin cinsiyeti ya da cinsiyetine özgü bir
nedenle sözleşmesini sona erdirdiğini gizleme amacı taşıyabilmektedir364.
Kanun koyucu bildirimli fesih hakkının iş güvencesi kapsamı dışındaki işçiler
364
Yüksel, a.g.e., s.223.
140
açısından, işveren tarafından kötüye kullanılarak sona erdirilmesi durumunda
bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenmesi gerekmektedir (madde
17/6).
Hukuken tanınmış bir hakkın varlığı, hakkın objektif iyi niyet kurallarına
aykırı kullanılması ve hakkın kötüye kullanılmasında karşı tarafın zarar
görmesi ya da bir zarara tehlikesi yaratılması durumunda fesih hakkı kötüye
kullanılmış sayılır.
4857 sayılı ĐK’ da düzenlenmiş olan iş güvencesi kapsamındaki işçiler
açısından otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık
kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin
yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin
gereklerinden kaynaklanan geçerli bir nedene dayanmak zorundadır,
ifadesiyle iş güvencesi kapsamındaki işçiler belirtilmiş ve bu işçiler açısından
iş
sözleşmelerinin
sona
erdirilmesinin
işverenin
geçerli
bir
nedene
dayandırılması yükümlülüğü getirilmiştir (madde 18). Maddenin devamında
kanun koyucu işverenin geçerli neden olarak gösteremeyeceği hususları
sıralamıştır. Buna göre iş ilişkilerinde cinsiyet, hamilelik ya da doğuma bağlı
olarak yapılan fesihler geçersiz sayılmıştır (madde 18, 3/d) ve yine 74.
maddede belirlenen sürelerde kadın işçinin çalıştırılmasının yasak olduğu
sürelerde işe gelmeyen kadınların iş sözleşmeleri bu sebeplere bağlı olarak
sona erdirilemeyecektir (madde 18, 3/e). Đşveren kendisine hamile olduğunu
bildiren ve henüz 74. madde belirtilen izni kullanma hakkına sahip olmayan
hamile işçiler ile iş güvencesi kapsamında olmayan yeni doğum yapmış ya
da hamile işçilerin iş sözleşmelerini bu nedenlerle feshederse burada 17.
madde de belirtilen kötü niyetli fesih söz konusu olacak ve iş güvencesi
kapsamında olmayan kadın işçiler bir sonraki başlık altında incelenecek olan
fesih hakkının kötüye kullanılması durumunda talep edilen tazminatı talep
edebileceklerdir. Bu şekilde iş güvencesi kapsamında olan işçiler için işveren
fesih
bildirimini
yazılı
olarak
yapmak
durumundadır(madde 19). Mevzuatımızda
ve
fesih
nedeni
bildirmek
iş güvencesi hükümlerinde
141
yalnızca belirtilen kıdemi sağlamış ve çalıştıkları iş yerindeki işçi sayısı
kanunda belirtilen sınırın üstünde olan işçiler yararlanmaktadır; bu bakımdan
kapsam dışında kalan işçiler için cinsiyete dayalı olarak yapılan feshin
sonuçları işveren lehine hafifletilmiş olmaktadır. Konuyla ilgili daha önce de
açıklanmış olan AB direktiflerine bakıldığında böyle bir sınırlamanın mevcut
olmaması gerektiğini görmekteyiz.
Hamilelik durumunun kadın işçinin verimini etkilemesi durumunda
ancak iş ilişkisine devamın çekilmez hale gelmesi durumunda usulüne uygun
yapılmış bir fesih hakkından söz edilmelidir, doğanın kanunu olan hamilelik
ve analık durumlarının kadın işçinin cezalandırılması şeklinde ortaya çıkması
kişilik haklarına aykırı olacaktır365.
3.3.
CĐNSĐYETE
DAYALI
AYRIMCILIK
YASAĞINA
AYKIRILIĞIN
YAPTIRIMI
Türk hukukunda ayrımcılık yasağına aykırılık durumunda ortaya
çıkacak hukuki, idari ve cezai yaptırımlar bulunmaktadır.
BK’nın 20. maddesi uyarınca hukuka aykırı her türlü işlem geçersiz
sayılmaktadır; hukukumuz açısından Anayasanın 10. maddesiyle ĐK’ nın 5.
maddesi işverene ayrımcılık yapma yasağı getirmekte ve eşit işlem yapma
borcunu yüklemektedir ve bu gerekçelerden dolayı eşitlik ilkesine aykırı her
türlü işlem geçersizlik yaptırımıyla karşı karşıyadır366. Burada hükümsüz
sayılma için hukuki işlemin henüz gerçekleşmemiş olması önem taşırken,
ayrımcılığa maruz kalmış işçi dava yoluna başvurduğunda söz konusu
hukuka aykırılığın tespitini ve bu aykırılık olmasaydı hangi durumda olacaksa
o duruma getirilmesini talep edebilir367.
365
Ertürk, a.g.e., s.191.
Yıldız, a.g.e., s.320.
367
Yüksel, a.g.e., s.344-348.
366
142
Diğer bir hukuki yaptırım olarak ayrımcılığa maruz kalan işçinin eda
davası açarak söz konusu durumda işveren eşit davranma ilkesine aykırı
davranmasaydı talep edeceği hakların yerine getirilmesini talep edebilecektir.
Dava sonunda işverenin bu edimi yerine getirmesini sağlayacak bir hukuki
düzenleme olmaması bu yolun işletilmesini mümkün kılmamaktadır368. Bir
diğer görüşe ise talep edilen hak ĐK madde 5’ te ‘’ yoksun kalınan haklar ‘’
ifadesine dayalı olarak talep edilecektir369.
Borçlar kanunu madde 325 çerçevesinde işçinin iş görmeye hazır
olduğu halde işveren tarafından işgörme ediminin kabul edilmemesi
durumunda, iş görme borcunu fiilen yerine getirmese de işçiye ücret
ödenebilmesini mümkün
kılmaktadır. Buradan hareketle işverenin eşit
davranma borcuna aykırı olarak yönetim hakkına ilişkin talimatlarda cinsiyet
ayrımı gütmesi örneğin hoş olmayan, zevksiz işleri sürekli olarak kadın işçinin
yapmasını beklemesi halinde işçinin iş görmekten kaçınması söz konusu
olabilmektedir370.
Bir diğer hukuki yaptırım olarak öğretide bir görüş işe alınma sırasında
cinsiyetleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayan kadınların BK madde 49 uyarınca
manevi tazminat talep edebileceğidir; fakat burada bu tazminata hak
kazanabilmek için işe alınmama nedenin sadece cinsiyet olması koşulu
gerekmektedir, dolayısıyla burada her somut olay için farklı değerlendirme
yapılması gerekmektedir. Yine iş ilişkisi kurulduktan sonra ve sona
erdirilmesinde eşit davranma ilkesine aykırılık durumunda işçinin mal
varlığında veya şahıs varlığında bir zarar meydana gelmişse borçlar
hukukunun genel ilke ve kuralları uyarınca maddi ve manevi tazminat talep
edilebilir371.
368
Yıldız, a.g.e., s.322.
Ertürk, a.g.e., s.171.
370
Yüksel, a.g.e., s.350, Tuncay, a.g.e., s.228.
371
Yıldız, a.g.e., s.326, Yüksel, a.g.e., s.340-341.
369
143
Đşçinin iş sözleşmesini ĐK madde 24/2 d ve e bentlerine haklı nedene
dayanarak feshetmesi hakkı işçinin cinsel tacize maruz kalması, ücretinin
kanuna
uygun
hesap
edilmemesi
veya
ödenmemesi
durumunda
doğmaktadır.
3.3.1. Ayrımcılık Tazminatı ve Diğer Tazminatlar
Türk iş hukukunda ayrımcılığın yaptırımı olarak 5. maddenin 6.
fıkrasında ‘’iş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine
aykırı davranıldığında işçi, 4 aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir
tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir’’ ifadesine
yer verilmiştir. Ayrımcılık tazminatı olarak adlandırılan bu tazminat madde
gerekçesinde de belirtildiği gibi işçinin çıplak ücreti esas alınarak hesaplanır.
Ayrım tazminatı maktu olmayıp kanun tarafından azami bir miktarla ; işçinin 4
aya kadar ücreti tutarı ile sınırlandığından her uyuşmazlıkta hükmedilecek
tazminat miktarı hakim tarafından işçinin maruz kaldığı ayrımın ağırlığı,
işçinin işi, unvanı, işyeri içindeki pozisyonu, kıdemi gibi faktörler dikkate
alınarak
maddede
belirlenecektir372.
ifade
edildiği
Tazminatın
gibi
miktarının
uygun
iş
bir
tazminat
sözleşmeleri ve
olarak
toplu
iş
sözleşmeleri ile daha yüksek belirlenmesi mümkündür373. Buna rağmen
ayrımcılık tazminatı için mevzuatımızda yer alan ‘’4 aya kadar ücreti tutarında
bir tazminata hükmedilir’’ ifadesi 76/207 sayılı AB direktifi ile tam bir uyum
göstermemektedir.
Şöyle
ki
direktifin
6.
maddesinin
2.
fıkrasında
ayrımcılıktan dolayı uğranılan zararlar için öngörülen tazminat ve tamiratlar
için önceden üst sınır getirilerek bir sınırlamaya gidilmeyeceği ifadesi yer
almaktadır.
Đşverenin ayrımcı uygulamasına maruz kalmış olan işçi 4 aya
kadar ücreti tutarındaki tazminattan başka 5. maddenin 6. fıkrasına bağlı
olarak yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir, bu çerçevede ayrımcı
muameleden dolayı eksik ödenen ücret, ödenmeyen ikramiye veya yıllık
372
373
Kurşun, a.g.e., s.102, Kaya, a.g.e., s.169.
Mollamahmutoğlu, a.g.e., s.441-442.
144
ücretli izin döneminde ödenen ücret dışındaki ödemeler gibi mahrum
bırakıldığı diğer haklarını da talep edebilecektir374.
Ayrımcılık tazminatına hak kazanılması diğer tazminat taleplerini
etkilemeyecektir. Eğer koşullar oluşmuş ise işçinin iş güvencesi kapsamı
dışında olması durumunda talep edilecek bildirim sürelerine uyularak yapılan
bir fesihte cinsiyet ayrımcılığı olması durumundaki bildirim süresinin üç katı
tutarındaki
kötü niyet tazminatı da talep edilebilecektir. Đşçi iş güvencesi
kapsamında ise ve iş sözleşmesi işveren tarafından cinsiyet, hamilelik ya da
doğuma bağlı olarak ve 74. maddede belirlenen sürelerde kadın işçinin
çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmeyen kadınların iş
sözleşmeleri bu sebeplere bağlı olarak sona erdirilemeyeceğinden ĐK 21.
madde uyarınca feshin geçersizliğine mahkeme veya özel hakem tarafından
karar verildiğinde işveren işçiyi bir ay içinde işe başlatmak, başlatmaz ise
işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemek
durumunda
kalmaktadır.
Daha
öncede belirtildiği
gibi
iş
güvencesi
kapsamında otuz veya daha fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde en az altı ay
kıdemi bulunan işçilerle sınırlanması olumsuzluk içermektedir.
3.3.2. Đdari ve Cezai Yaptırımlar
Ayrımcılık
yasağına
aykırı davranışta bulunan işveren
hukuki
yaptırımların dışında idari para cezası ile de karşı karşıya kalmaktadır. 4857
sayılı ĐK’ nın 99. maddesi uyarınca ĐK’ nın 5. maddesine yani eşitlik ilkesine
aykırı davranan işveren veya işveren vekiline bu durumdaki her işçi için 100
TL para cezası ödemek durumunda kalacaktır. Đşveren işçinin ücretini eşitlik
ilkesine aykırı olarak eksik ödüyorsa bu durumda olan her işçi ve her ay için
114 TL, yer altı ve su altında çalıştırma yasağına uymayan işveren her bir işçi
için 1304 TL, doğum öncesi ve sonrasındaki sürelerde kadın işçiyi
374
Kaya, a.g.e., s.170.
145
çalıştırmama ve ücretsiz izin verme yasağına uymayan işveren yine her bir
işçi için 1304 TL idari para cezası ödeyecektir375. Buradaki önemli bir diğer
husus ihlal edilen birden fazla yükümlülük olması durumunda Kabahatler
Kanunun 15/1. maddesinin uygulanmasıdır376. Buna göre bir fiil ile birden
fazla kabahatin işlenmesi halinde kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece para
cezası öngörülmüşse, en ağır idari para cezası verilir. Dolayısıyla cinsiyete
dayalı ayrımcı uygulama birden fazla unsur içerdiğinde idari para cezası
bakımından en yüksek olan aykırı davranışın cezası ödenecektir.
Cezai açıdan sorumluluk TCK madde 122’de hükme bağlanmıştır.
Ayrımcılık suçunun cezası altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para
cezası olarak düzenlenmiştir. Cinsiyete dayalı bir ayrımcılık suçu ortaya
çıktığında durum hem ĐK hem de TCK kapsamına gireceğinden işverene
Kabahatler Kanunu 15/3 uyarınca sadece ceza yaptırımı uygulanacaktır;
fakat burada failin bilerek ve isteyerek ayrımcılık yapması esas alınmalıdır,
dolayısıyla dolaylı ayrımcılık bu cezai yaptırımın sınırlarına dahil değildir377.
3.3.3. Đspat Yükü
ĐK 5. maddesinde işverenin eşit davranma ilkesine aykırı davrandığını
ispat yükü işçiye düşmektedir (madde 5/6). Buna karşılık eşit davranma
borcuna aykırılık iddiası iş sözleşmesinin işveren tarafından 20. maddede
belirtildiği gibi sebep gösterilmeksizin veya geçerli sebep olmaksızın
feshedildiği iddiası halinde ise, yani iş sözleşmesinin sona ermesinde eşit
davranma borcuna aykırılık iddiası halinde, örneğin iş sözleşmesinin , işçinin
cinsiyetinden dolayı feshedildiği iddiasına karşı feshin hukuken geçerli bir
nedeni bulunduğunu 20. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işveren ispatla
375
4857
sayılı
ĐK’
na
Göre
2010
http://www.alomaliye.com/ipc_4857_2010_yili.htm .
376
Yıldız, a.g.e., s.343.
377
Yıldız, a.g.e., s.344.
Yılında
Uygulanacak
Para
Cezaları,
146
yükümlü olur. Ayrıca işçi, işverenin eşit davranma borcunu ihlal ettiğini ispat
edememekle birlikte bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir şekilde gösteren bir
durumu ortaya koyduğu taktirde işveren, böyle bir ihlalin mevcut olmadığını
ispatla yükümlüdür378.
Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Davalarında Đspat Yükümlülüğüne Ait
97/80/EEC sayılı AB direktifine baktığımızda kimseye cinsiyetinden dolayı
doğrudan ya da dolaylı ayrımcılık yapılamayacağı belirtilirken dolaylı
ayrımcılık tanımına da yer verildiğini görmekteyiz. Bu bakımdan Đş
Kanunumuzda dolaylı ve doğrudan ayrımcılık tanımlarının yer almıyor olması
bir eksiklik olarak bir kez daha göze çarpmaktadır. Bunun yanında direktif
uyarınca cinsiyete dayalı ayrımcılık yapıldığını ispat etme yükümlülüğünün
her şekilde davalıya ait olması yukarıda açıklandığı şekliyle mevcut
düzenleme ile tam bir uyum göstermemektedir.
3.4.
SENDĐKALARIN
CĐNSĐYETE
DAYALI
AYRIMCILIĞA
KARŞI
TUTUMLARI
Çalışma hayatında çalışanların hak ve menfaatlerini koruma ve
geliştirme misyonu taşıyan sendikaların ve son yıllarda çalışma yaşamının
vazgeçilmez bir fonksiyonu olan insan kaynakları yönetimlerinin kadın
çalışanların sorunlarını hangi yönde etkiledikleri ve cinsiyete dayalı ayrımcılık
konusunda nasıl bir etkiye sahip oldukları oldukça önem taşımaktadır.
Konuyla ilgili ulusal ve uluslar arası hukuki kaynaklar ortaya konulup, hukuki
düzenlemelerimizdeki eksikliklerin vurgulanmış olması, bu açılardan da
inceleme yapmayı gerekli kılmaktadır.
Çalışma hayatı tarihsel süreç içerisinde kadınların sendikalara üye
olarak kabul edilmediği dönemler sonrasında ise
378
Kurşun, a.g.e., s.93, Yıldız, a.g.e., s.299-302, Yüksel, a.g.e., s.359.
kadınların kendilerinin
147
oluşturdukları
sendikalarla
örgütlendikleri
dönemlerden
geçmiştir.
Günümüzde ise her dönemde olduğu gibi kadınların erkeklere oranla
sendikal katılımları düşüktür, sendika yöneticiliği aşamasında ise durum
kadınlar açısından daha da olumsuzdur. Ülkemizde 2006 yılında yapılan bir
araştırmada doksan altı kadın başkanından sadece 3’ü kadındır, 489 yönetim
kurulu üyesinin sadece 19’u kadındır ve ülkemizdeki her üç konfederasyonun
yönetim, disiplin ve denetleme kurullarında kadın üye yoktur379. 2008 ÇSGB
verilerine göre ise işçi sendikalarının zorunlu organlarında toplam 1202
yöneticinin sadece 110’u kadındır, kamu görevlileri sendikalarında toplam
907 yöneticiden sadece 75’i kadındır380. Kadınların sendikal katılımlarının
düşük olmasının pek çok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenler çalışma
hayatında ayrımcı uygulamalara maruz kalan kadın çalışanların aynı eril
bakış açısıyla sendikal yaşamda zorluklarla karşılaşmaları şaşırtıcı bir sonuç
olarak değerlendirilmemelidir.
Tarihsel olarak sendikalar kadın işçilerin üyeliğini yasaklamış ve
sonrasında ise gönülsüzce kabul etmiştir. Bazı yaklaşımlar erkek işçi üye ve
yöneticilerden
oluşmuş
sendikal
örgütlenmelerin
kadınların
işgücü
piyasalarına katılımlarına engel olduklarını ve cinsiyete göre bölünmüş
işgücü
piyasalarını
yeniden
üreterek
ayrımcılığı
körüklediklerini
savunmaktadırlar. Kadınların çıkarlarının sendikalarda savunulması, sağlık
ve çalışma koşullarından, davranış sorunlarına varan konuların tartışılması
sendikal örgütlenmenin ilk yıllarında mümkün olmamıştır, Batı dünyası
ilerleyen yıllarda küçük kadın sendikalarının birleşmesiyle Kadınlar Sendikası
Birliğinin kurulmasına tanıklık etmiş böylelikle çalışma koşulları ve ücretlerde
çeşitli kazanımlar elde edilmiştir381. 1970’li yılların sonlarına gelindiğinde ise
ekonomik krizler ve neo liberal ekonomik politikalarla örgütlenmenin yerini
bireyselleşmenin almaya başlamasıyla hızla üye kaybetmeye başlayan
sendikalar kadınların kitleler halinde üyeliklerinin sağlanmasıyla farklı bir
379
Eylem Ateş, Kadınlar ve Sendikalar, HAVA-ĐŞ Yayınları,Đstanbul, 2009, s.5.
Disk Yayınları No:58, Temmuz, Ankara, 2009,s.11.
381
Ateş, a.g.e., s.77.
380
148
döneme
adım
örgütlenmelerde
savunulması
ve
atmışlardır382.
yer
almaları
sorunlarına
Kadınların
sendikal
çözüm
erkeklerle
platformda
aranması
aynı
sendikal
kadın
çıkarlarının
açısından
beklentileri
yükseltmiştir; fakat daha öncede belirtildiği gibi bu amaç gerçekleştirilmiş
görünmemektedir. Sendikal yönetimlerin kadınlara adeta kapalı olması
işgücü piyasalarında cinsiyete dayalı ayrımcılığın yeniden üretilmesini
engellemeyen tersine buna zemin hazırlayan bir tablo mevcuttur.
Sendikaların önemli birer sivil toplum kuruluşu olmaları nedeniyle
kadın çalışanların sorunlarını dile getirme ve çözüm üretme anlamında
cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamaları önleme fonksiyonlarının doğması
sendikalarda kadın üye sayılarının artması ve mevcut eril bakış açısı ve
yönetim anlayışının kırılması ile mümkün olabilecektir. Kadınların batı
ülkelerinde ve son yıllarda ülkemizde de özellikle yarı zamanlı işleri tercih
etmeleri bunun dışında kayıt dışı sektörlerde ve sosyal güvencesiz olarak
istihdam edilmeleri nedeniyle örgütlenmiş işgücüne dahil olmaları daha zor
olmaktadır. Bunun yanında toplumsal cinsiyet rollerinin aile ve çalışma hayatı
arasına sıkışıp kalan kadın çalışanları sendikal faaliyetlere katılım anlamında
da zorladığı, kadınların bu nedenle sendikal örgütlenmelerden uzak kaldıkları
da bilinen bir gerçektir383. Diğer yandan tarihsel süreç içerisinde eril bir
yaklaşımın sahip olduğu sendikalarda faaliyetlerde erkek egemen bir
yaklaşımla gerçekleşmektedir384. Bütün bu engellere karşın kadınların
çalışma yaşamında ücret ve çalışma koşullarında yaşadıkları sorunlar onların
sendikal alan aracılığı ile seslerini duyurma çabası içinde olmaları sonucunu
da yaratmıştır. Böylelikle pek çok ülkede sendikal gündem cinsel taciz, aile içi
şiddet, kadın sağlığı, eşit ücret, çocuk bakımı, doğum izni gibi konuları içine
alacak şekilde
genişletilmiştir385. 1991 yılında Uluslararası Hür
Đşçi
Sendikaları Konfederasyonu Kadın Konferansı, kadın işçilerin eğitimi
382
Gülay Toksöz, Fevziye Sayılan, Sendikaların Eğitim Programları ve Kadın Çalışanlar, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.53, S.1, 1998, s.298.
383
Betül Urhan, Görünmezlerin Görünür Olma Mücadeleleri, Çalışma ve Toplum Dergisi, S.21,
2009, s.91.
384
Ateş, a.g.e., s.67.
385
Ateş, a.g.e., s.68.
149
konusunda bir dizi temel ilke benimsemiştir. Kadın üyelerin özgüvenini
yükseltmeyi ve aynı zamanda kadınlara karar süreçlerinde etkin olmalarını
sağlayacak liderlik becerileri kazandırarak güçlendirmeyi hedefleyen eğitim
programlarını gündeme getirmiştir. Ülkemizde de konfederasyonların kadın
dairelerinin ve KSSGM Birleşmiş Milletler Kadının Kalkınmaya Katılımını
Güçlendirme Projesinin maddi desteğiyle tek tek isteyen sendikalarla yapılan
eğitim programlarının mevcut olması önem taşımaktadır386. Tüm eğitim
programlarının ortak noktasını kadınların sendikal katılımlarının artmasına
katkıda bulunmak oluşturmaktadır.
3.5.
ĐNSAN
KAYNAKLARI
YÖNETĐMLERĐNĐN
CĐNSĐYETE DAYALI
AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESĐNDEKĐ ROLÜ
Günümüzde küresel rekabet ve teknolojik gelişmeler nitelikli işgücüne
olan ihtiyacı artırmış ve örgütlerin organizasyonlarında değişikliğe giderek
piyasada daha üst konuma gelmek amacı ile insan kaynakları yönetiminin
önemini artırmıştır. Đnsan kaynakları yönetimleri örgütsel hedeflere ulaşmak
için seçme, terfi, eğitim gibi teknik işlevleri yerine getirirken insanı
organizasyonun merkezine koyan bir yaklaşım benimsemişlerdir. Böylelikle
örgütün en önemli sermayesi olarak görülen insan kaynağının seçilmesi ve
istihdam edilmesi süreçlerinde ayrımcı uygulamaların önlenmesi ve yasal
sorumlulukların yerine getirilmesi örgütün hedeflerine ulaşabilmesi açısından
önem taşımaktadır. Đnsan kaynağına bir araç olarak bakan bu yaklaşıma göre
herkese aynı fırsatlar tanınmalı, insan kaynağının önündeki gelişim fırsatları
engellenmemelidir. Sosyal adalet görüşü ise konuya daha ahlaki bir temelden
yaklaşarak fırsat eşitliğini sağlamanın her ne kadar ekonomik sonuçlarından
yararlanılırsa yararlanılsın insan kaynakları yönetiminin sosyal bir görevi
olduğu düşüncesini savunmaktadır387. Bütün bu yaklaşımlar insan kaynakları
yönetiminin eşitlik ilkesinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
386
387
Toksöz, a.g.m., s.302.
Yüksel, a.g.e., s.26.
150
Kadınların çalışma hayatında kariyer gelişimlerinin önünde bir engel
olarak ev ve aile içi sorumluluklarını tek başına üstleniyor olmaları sorunu, işe
alma
süreçlerinde
yaşanan
ayrımcı
uygulamalar
insan
kaynakları
yönetimlerinin konuya bakış açılarıyla yakından ilgilidir. Örneğin kadın
çalışanların kariyerdeki kesintilerine ve çocuk bakımının kadın çalışanın işine
devamını engellememesi için bir çok örgüt, danışmanlık hizmetlerini bu yöne
kaydırmaktadır, çocuk bakımına yönelik yardımlarda bulunmakta, ücretsiz
izin veya esnek çalışma gibi önlemler almaktadır388. Dolayısıyla sorunların
çözümü için uygun politikalar geliştirilmesi kadın çalışanların kendi güçlerini
tanıyıp etkinliklerinin artırılması fırsat eşitliğinin sağlanmasına katkıda
bulunurken örgütsel hedeflere ulaşmada yol katedilmesini sağlayacaktır.
Diğer taraftan cinsiyetçi uygulamaların var olduğu örgütsel yapılarda gerek
çalışma ortamında yaşanacak huzursuzluklar, gerekse çalışma hayatının
vazgeçilmez bir parçası olan kadın işgücünün yeterli verimle çalışmaması
gibi sorunların ortaya çıkması başarılı bir insan kaynakları uygulamasının
oluşumunu
engelleyecektir.
Diğer
taraftan
cinsiyete
dayalı
ayrımcı
uygulamaları önlemek üzere yapılan hukuki düzenlemelerin örgüt içinde
işlerlik kazanması, yasal mevzuata bir gereklilik ve aynı zamanda fırsat
eşitliğini sağlamaya yönelik bir artı değer olarak yaklaşılması, olumlu
ayrımcılık uygulamalarının ise bir sınırlılık değil insan kaynağının daha etkin
kullanılması için
yönetimlerinin
388
Bingöl, a.g.e., s.264.
gerekli
bir
stratejileri
yol
olarak
ile
görülmesi
insan
doğrudan
kaynakları
ilişkilidir.
SONUÇ
Cinsiyete dayalı ayrımcılık bir kişinin bir kadına, cinsiyetine dayalı
olarak bir erkeğe davrandığı ya da davranacağından daha olumsuz ya da
daha az olumlu davranması ve/veya biçimsel olarak eşitlikçi görünen
uygulamaların sonradan kadın üzerinde ayrımcı etkiler yaratması olarak ifade
edilebilmektedir. Cinsiyete dayanan ayrımcı davranışlar temel yaşamsal
hakların kullanılması ve ihtiyaçların karşılanmasında, kamusal haklardan
yararlanmada dolayısıyla eğitim, sağlık, siyaset ve çalışma yaşamı,
ekonomik katılım ve fırsatlardan yararlanma gibi alanlarda ortaya çıkmakta
ve bundan dolayı yaşamsal önem taşıyan bir soruna işaret etmektedir.
Şüphesiz toplumsal gelişmişlik düzeylerine göre farklı görünümler sergileyen
ayrımcı uygulamalar aynı zamanda küresel bir nitelik taşımaktadır389. Güney
doğu Asya’da bugün hala sağlıksız koşullarda ara dinlenmesiz, uzun saatler
çok düşük ücretlerle fabrikalarda çalışan kadınlar, diğer yanda ise gelişmiş
ülkelerde ev ve iş yaşantısı arasında sıkışıp kalmış, her iki alanda da
kendilerinden olağan dışı bir performans beklenmesi durumu söz konusu
olmaktadır.
Tarihin ilk dönemlerinde yerleşik düzene geçilmeden, mülkiyet ilişkileri
oluşmadan önce kadınlar herkesten saygı gören, ev işlerinin yanı sıra aşiret
işlerinde görüşleri sorulan, dini ibadetleri yöneten, egemen bir güç olarak yer
almıştır390. Erkek egemenliğine dayanan ataerkil düzenin tüm toplumsal
yapıya hakim olması ile kadın erkek ilişkileri ve kadının toplumdaki yeri farklı
bir görünüm almıştır. Bu süreçten sonra gerek sanayi devriminden önce
gerekse sanayi devriminden sonra yeni ekonomik düzen ile birlikte cinsiyetçi
iş bölümü tüm ekonomik faaliyetlerde yerini almış, kadınlara karşı oluşan
önyargı ve kalıpyargılar hemen hemen tüm toplumlarda kadının çalışmasını
389
390
Yıldız, a.g.e., s.88.
Bebel, , a.g.e, s.31.
152
erkeklere oranla daha az gerekli görerek cinsiyet ayrımcılığını çalışma
yaşamında da var etmişlerdir.
Kadın ve erkeklerin sahip olduğu özellikleri imgeleyen kalıpyargılar
kadınları becerikli, pasif ve yumuşak başlı olmalarını; erkekleri ise farklı bir
güç ve statü yükleyerek objektif, atılgan, rekabetçi özellikler yükleyerek bu
yönlü davranış beklentilerine yol açmışlardır391. Böylelikle gerçek kanıtlardan
yoksun olarak üretilen önyargılar ortaya çıkmış ve kadınları yalnızca kadın
oldukları için peşin hükümlerle değerlendirme ve yönlendirme süreçlerini
beraberinde
getirmiştir. Geleneksel
iş
bölümü varlığını en gelişmiş
toplumlarda bile devam ettirmekte, bazı mesleklerin kadınlar için daha uygun
görülmesi anlayışı iş hayatının erkekler için daha uygun olduğu anlayışıyla
sürmektedir. Ancak içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktür kadınların
çalışma
hayatının
vazgeçilmez
bir
parçası
olduğu
gerçeğini
değiştirmemektedir. Dolayısıyla hem toplumsal gelişmişlik düzeyi hem de
çalışma hakkının en temel insan haklarından biri olması dolayısıyla çalışma
yaşamında cinsiyete dayanan ayrımcı uygulamalar mücadele edilmesi
gereken küresel sorunlardan birisidir.
Çalışma hayatı belki de en temel ayrımı kadınların iş bulma
süreçlerinde barındırmaktadır. Đş ilanları ve iş görüşmelerinde kimi zaman
doğrudan ayrımcılık yapılarak kadınlar daha baştan saf dışı tutulmakta ya da
ilanlara dolaylı ayrımcılık örneği olarak eşitlikçi görünen uygulamalarla erkek
adaylar daha avantajlı konuma getirilmektedir. Bunun yanında hala kadın ve
erkek ücretleri arasında farkların bulunması eşit değerdeki iş için eşit ücret
ilkesinin gerçekleştirilemediğini göstermektedir. Mesleki eğitim ve terfi
konularında kadın çalışanların geri planda tutulması örgütlerin doğum izni ve
çocuk bakımı dolayısıyla performansları düşük olarak değerlendirilen kadın
çalışanlar için çözüme dair politikalar geliştirmeleri yerine bu durumu ayrımcı
uygulamaları meşrulaştırmak için kullandıklarını kanıtlar niteliktedir.
391
Dökmen, a.g.e., s.106.
153
Çalışmamızın ikinci ve üçüncü bölümünü oluşturan konuyla ilgili
uluslar arası ve ulusal hukuksal kaynakların belirlenmesi ve 4857 sayılı ĐK’
nın getirdiği yeniliklerin bu çerçevede incelenmesi var olan eksikliklerin ortaya
konulması açısından önem taşımaktadır. Đlk olarak kıdem tazminatı
konusunda evlenmiş olmanın kıdem tazminatı almak için bir neden
sayılmasını içeren kanuni düzenleme toplumsal eşitliğin sağlanmasını
amaçlayan bir yasal mevzuat çerçevesi dahilinde olmamalıdır. Evlilik askerlik
gibi zorunlu bir hizmet olmayıp çalışma hayatından ayrılmak için bir neden
olarak gösterilmemelidir. Mevzuatımızda cinsiyete dayalı ayrımcılık eşit
davranma ilkesi çerçevesinde 5. madde ile yasaklanmış, yaptırımları
düzenlenmiştir. Böylelikle yasaklanan doğrudan ve dolaylı ayrımcılık türleri,
tanım olarak düzenlemelerde yer almamaktadır. Ayrıca işe giriş sırasında
ayrımcılığın yasaklanmasının, yaptırımın düzenlendiği aynı madde de
tazminatın yalnızca iş ilişkisinde ayrımcılık yapılması halinde doğabileceği
hükmüyle etkinliğinin azaltıldığını söylememiz gerekmektedir. Diğer yandan
kadınların gece çalışma yasağının kaldırılması hem UÇÖ sözleşmeleri hem
de AB direktifleri ile uyumludur ve fırsat eşitliğinin sağlanması açısından
önem taşımaktadır. Doğum izni, hamile ve emziren anneler açısından yapılan
düzenlemeler anneliğin doğal bir olay olması ve kadınların çalışma hayatında
onlar için olumsuz sonuçlar yaratmaması açısından önem taşımaktadır. Bu
yönüyle doğum öncesi ve sonrası sekizer hafta olarak öngörülen doğum izni
ve sonrasında kullanılabilecek olan 6 aylık ücretsiz izin uluslar arası
belgelerle uyum sağlamaktadır. Mevzuatımızda ki bir diğer eksiklik taciz ve
cinsel taciz tanımlarına yer verilmemiş olmasıdır. Eşit değerde işe eşit ücret
ilkesinin uygulanmasında ĐK’nın 4. maddesinde belirtilen işlerde kanun
hükümlerinin uygulanmıyor olması dolayısıyla kapsam dışında kalması
olumsuzluk yaratan bir durumdur. Yine bir diğer önemli eksiklik iş güvencesi
kapsamı dışında kalan çalışanlar için cinsiyete ya da hamilelik, doğum gibi
nedenlere dayanarak yapılan feshin sonuçlarının farklı şekilde tazmin ediliyor
olmasıdır. Yine ayrımcılık tazminatı ile ilgili olarak AB direktiflerinde bir üst
sınırın belirlenmemesi; fakat ĐK’ da bu sınırın 4 aylık ücret tutarı olarak
154
belirlenmiş olması da bu direktifle uyumsuzluk yaratan bir durumdur.
Cinsiyete dayanan ayrımcılık iddialarına dayanarak açılmış davalarda AB
direktifleri uyarınca ispat yükünün işverene ait olması; mevzuatımızda ise bu
yükümlülüğün işçinin eşit davranma ilkesinin ihlalini içeren bir durumu ortaya
koyması
halinde
işverene
ait
olması
bu
direktifle
tam
bir
uyum
sağlanamadığını göstermektedir. AB direktiflerinde yer alan ve bazı Avrupa
ülkelerinde uygulanan; fakat yasal mevzuatımızda henüz düzenlenmemiş
olan ebeveyn izni anneler yanında babalara da çocuk sahibi olmaları ya da
evlat edinmeleri dolayısıyla verilmiş 3 aylık bir izni içermektedir. Bu
düzenleme aile sorumluluklarının paylaştırılması açısından oldukça olumlu
bir gelişme sayılmaktadır.
Yukarıda belirtilen eksiklikler dışında AB ilerleme raporlarında da
belirtildiği gibi mevzuatımız kadın erkek eşitliği ve cinsiyete dayalı
ayrımcılığın önlenmesi açısından önemli gelişmeler kaydetmiş ve yeterli
seviyeye ulaşmıştır392. Ancak şüphesiz önemli olan yasal düzenlemelerin
yaşama geçirilmesi, sosyal tarafların konuyla ilgili gerekli bilinci ve duyarlılığı
taşıyarak kadının ekonomik ve sosyal alandaki varlığını sağlamlaştırmak
olmalıdır. Ayrımcı uygulamalara neden teşkil eden psikolojik ve sosyal
kaynakların, cinsiyetçi iş bölümünün ve kadınların aile hayatındaki tüm
sorumlulukları tek başına yüklenerek aynı zamanda iş yaşamında varlık
göstermesine göz yuman anlayışın yok edilmeden, yalnızca AB mevzuatına
uyumlu bir mevzuat oluşturma çabası ile sorunun üstesinden gelmek
mümkün görünmemektedir.
392
Gülmez, a.g.e., ss. 485-510.
155
KAYNAKÇA
ACAR, Feride, AYATA, Ayşe, VAROĞLU, Demet, Cinsiyete Dayalı
Ayrımcılık: Türkiye’de Eğitim Sektörü Örneği, T.C Başbakanlık Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Aralık, 1999,Ankara.
Ağır
ve
Tehlikeli
Đşler
Yönetmeliği,
http://isguvenligiuzmani.org/2010/03/09/agir-ve-tehlikeli-isler-yonetmeligi-2/.
AKÇAMETE, Ceren; Kadın ve Erkek Yöneticilerin Kadınların Üst Düzey
Yönetici Olmalarına Yönelik Tutumlarının ve Cam Tavan Sorununun
Đncelenmesi: Bankalarda Bir Uygulama, Hacettepe Üniversitesi Sos yal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,Ankara,2004.
ANTHONY, William, KACMER, K.M., PERREVE, P.L.; Human Resource
Management A Strategic Approach, South-Western / Thomson Learning,
4th Edition, 2002, USA.
ARDA, Erhan, KILIÇGEDĐK, Necla, BAKAN, Đsmail, KEMER, Barbaros,
BAKAN, Selahattin; Sosyal Bilimler El Sözlüğü, Alfa Yayınları, 1. Baskı,
2003, Đstanbul.
AKTAY, A. Nizamettin, ARICI Kadir, KAPLAN E.Tuncay; Đş Hukuku, Ankara,
1.Baskı, Seçkin Kitab evi, 2006.
AKYĐĞĐT, Ercan; Đş Hukukuna Đlişkin Emsal Yargıtay Kararları, 1. Cilt,
2003, Đstanbul.
ALTAN, Ömer, Zühtü; Kadın Đşçiler ve Türkiye’de Kadın Đşçilerin 1475
Sayılı Đş Kanunu ile Korunması, Eskişehir Đktisadi ve Ticari Đlimler
Akademisi Yayınları, No:2241/147, 1980, Eskişehir.
156
ARAT, Necla; Türkiye’de Kadın Olgusu, Say Yayınları, 1. Basım, 1992,
Đstanbul.
ARIKAN, Semra; ‘’Kadın Yöneticilerin Liderlik Davranışları ve Bankacılık
Sektöründe Bir Uygulama’’, Gazi Üniversitesi,
Đktisadi Đdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 5, 2003,Ankara.
ARSLAN,
ALTAN,
Başbakanlık
Kadın
Şengül;
Statüsü
Ders
ve
Kitaplarında
Sorunları
Cinsiyetçilik,
Genel
T.C.
Müdürlüğü,Aralık,
2000,Ankara.
ATAAY, Aylin; Kadın Yöneticilerin Kariyer Boyutları ve Etmenleri, 20.
Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Todaie, 1. Baskı,1998, Ankara.
ATEŞ, Eylem; Kadınlar ve Sendikalar, HAVA-ĐŞ Yayınları,Đstanbul, 2009.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, DPT Yayını, Kasım, 2001, Ankara.
Avrupa Yaşamı ve Çalışma Koşullarını Đyileştirme Vakfı Cinsiyetler
Arasındaki Ücret Farkının Ele Alınması: Hükümet ve Sosyal Ortakların
Eylemleri,
Yönetici
Özeti,
www.eurofound.europa.eu/pubdocs/2010/181/tr/1/EF10181TR.pdf.
Avrupa
Đnsan
Hakları
Sözleşmesi,
http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/aihs_01.html.
Avrupa Sosyal Şartı- Temel Rehber, Seçkin Yayıncılık, Çev: Bülent Çiçekli,
Ankara.
AvrupaSosyalŞartı,
http://www.ihop.org.tr/dosya/coe/avrupa_sosyal_sarti.pdf
157
AYDEMĐR, Muzaffer; Đşyerinde Cinsel Taciz Davranışı 1. Baskı, Ekin
Basım Yayın, 2007, Bursa.
AYDINLI, Đbrahim; ‘’Đşçinin Kişiliğinin Korunmasına Yönelik Düzenlemeler ve
Borçlar Kanunu Tasarısının Konuyla Đlgili Maddelerinin Değerlendirilmesi’’,
Tühis, 2005.
AYTAÇ, Serpil, SEVÜKTEKĐN, Mustafa; Çağdaş Sanayi Merkezlerinde
Kadın Đşgücünün Konumu: Bursa Örneği, Türkiye Đşçi Sendikaları
Konfederasyonu, 2002.
BAYBORA, Dilek; ‘’Avrupa Birliği Müzakere Sürecinde Türkiye’de Çalışma
Hayatında Kadın Erkek Eşitliği’’,Çimento Đşveren Dergisi, , C. 21, S. 2 Mart
2007.
BEBEL, August; Kadın ve Sosyalizm, Toplum Yayınevi, 1975, Ankara.
BĐLGĐN, Nuri; Sosyal Psikoloji Sözlüğü Kavramlar Yaklaşımlar, Bağlam
Yayıncılık, 2003, Đstanbul.
BĐLGĐN, Vedat; Türkiye’de Değişimin Dinamikleri, Lotus Yayınevi, Nisan,
2007, Ankara.
BĐLGĐN, Mehmet, Hüseyin; Yeni Teknolojiler ve Üretim Sistemlerindeki
Değişimin Emek ve Đstihdam Üzerindeki Etkileri, Kamu Đş Yayınları,
1.Baskı, 2000.
BĐNGÖL, Dursun; Personel Yönetimi ve Beşeri Đlişkileri , Erzurum, 1990.
Birleşmiş
Milletler
http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/bmsarti.html.
Antlaşması,
158
Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi,
http://www.belgenet.com/arsiv/bm/bmekohak.html.
Birleşmiş
Milletler
Siyasi
ve
Medeni
Haklar
Sözleşmesi,
http://www.belgenet.com/arsiv/bm/bmsiyasihak.html
BOCK, Gisela; Avrupa Tarihinde Kadınlar, Literatür Yayınları, 1. Basım,
Kasım, 2004, Đstanbul.
BOZKURT, Veysel; Değişen Dünyada Sosyoloji, Alfa Yayınları, 2. Baskı,
Ocak, 2004, Đstanbul.
CANER, Emre; Kutsal Fahişeden Bakire Meryeme Toprak ve Kadın, Su
Yayınları, 2004, Đstanbul.
CENTEL, Tankut; Türkiye’nin Onayladığı ILO Sözleşmeleri, Mess Yayını,
Đstanbul, 1999.
Cinsiyet
Ayrımcılığı
Yargıdan
Döndü,
26
Nisan
2005,http://www.memurlar.net/haber/20370/.
COLEMAN, James, KERBO, Herald, RAMOS, Linda; Social Problems,
Prentice Hall,8. Edition, New Jersey, 2002.
CONELL, R.W.; Toplumsal Cinsiyet
ve Đktidar, Ayrıntı Yayınları,
Mart,Đstanbul, 1998.
CÜCELOĞLU, Doğan; Đnsan Davranışı Psikolojinin Temel Kavramları,
Remzi Kitapevi, Đstanbul, 2000.
ÇAKIR, Özlem; Ücret Adaletinin Đş Davranışları Üzerindeki Etkileri, Kamu
iş Yayını , 2006, Ankara.
159
ÇAKIR, Özlem; Đşe Bağlılık Olgusu ve Etkileyen Faktörler, Seçkin
Yayıncılık, 2001, Ankara.
Ayrımcılık
ÇELENK,Sevilay;
ve
Medya,
www.nuveforum.net/.../54456d1291278826-sevilay-celenk-ayrimcilikmedya-pdf.
ÇELĐK, Özlem; , Ataerkil Sistem Bağlamında Toplumsal Cinsiyet ve
Cinsiyet Rollerinin Benimsenmesi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,Ankara,2008.
ÇELĐK, Nuri; Đş Hukuku Dersleri, 17. Bası, Eylül, 2004, Đstanbul.
ÇELĐKEL,
Aysel;
Uluslararası
Sözleşmelerde
Kadın,
Her
Yönüyle
Türkiye’de Kadın Olgusu, Hazırlayan Necla Arat, 1992, Đstanbul.
DAVIDOFF, Leonore; Feminist Tarih Yazımında Sınıf ve Cinsiyet, Đletişim
Yayınları, 2002, Đstanbul.
DESSLER, Garry; Human Resource Management, Prentice Hall, 9th
Edition, USA.
DEMĐRBĐLEK, Sevda; Cinsiyet Ayrımcılığının Sosyolojik Açıdan Đncelenmesi,
Finans, Politik,Ekonomik Yorumlar Dergisi, C.44, S.511.
Disk Yayınları No:58, Temmuz, Ankara,2009.
DOĞAN YENĐSEY, Kübra; Kadın Erkek Eşitliği Bakımından Türk Đş
Hukukunun Avrupa Birliği Hukuku ile Olası Uyum Sorunları, Kamu-Đş,
C.6,S.4,2002.
160
DÖKMEN,
Zehra;
Toplumsal
Cinsiyet,
Remzi
Kitapevi,1.
Baskı,
Đstanbul,2010.
DÖNMEZ,
Ali;
‘’Kadınlar
Kadınlara
Karşı
Önyargılı
mı?’’,
Ankara
Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, C.33,1-2,1990.
DERMEN,
Çağdaş;
Erkeklik,Ataerkillik
ve
Đktidar
Đlişkileri,
www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/.../erkeklik_ataerklik.pdf .
ECEVĐT, Yıldız; ‘’Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk Đlişkisi Nasıl Kurulabilir’’,
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, C.4, S.25,2003.
ENGELS, Frederich; Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni,
Çev:Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1990.
Eğitim Materyallerinde Cinsiyetçi Ögeler, T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü
ve Sorunları Genel Müdürlüğü,Mayıs, Ankara, 2001.
Eğitim Sen. 1. Kadın Kurultayı ‘’Sorgulamak ve Değiştirmek Đçin’’, Eğitim
Sen. Yayınları, Mart, 2005, Ankara.
ERÇEN, Esmeray; Kadınların Cam Tavanı Aşma Stratejileri: Büyük
Ölçekli Türk Đşletmelerinde Bir Đnceleme,Çukurova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 2008.
ERTÜRK, Şükran; Uluslararası Belgeler ve Avrupa Birliği Direktifleri
Işığında Çalışma Hayatında Kadın Erkek Eşitliği, Belediye-Đş Yayını, 1.
Baskı, Mart, 2008, Ankara.
EYUBOĞLU,Dilek, ĐNCĐR, Gülten, ILGAZ, Nurdan, ERDEMĐR, Fidan, ĐNCE,
Yücel;
Bankacılık
Sektöründe
Cinsiyete
Dayalı
Ayrımcılık,
T.C
161
Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ocak, 2000,
Ankara.
FRANZOĐ, Stephen; Social Phsychology, 3. Edition, Mc Graw Hill, 2003.
Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve
Çocuk
Bakım
Yurtlarına
Dair
Yönetmelik,
http://www.alomaliye.com/gebe_emzirme_yonetmelik_140704.htm.
GIDDENS, Anthony; Sosyoloji, Araç Yayınevi, 2005, Ankara.
GOFFEE, Robert, SCOCE, Richard; Kadınlar Đş Başında, Eti Yayıncılık,
1992, Đstanbul.
GÜLTEPE, Necati; Türk Kadın Tarihine Giriş, Ötüken Yayınları, 2008,
Đstanbul.
GÜLMEZ, Mesut; Đnsan Hakları ve Avrupa Birliği Hukukunda Ayrımcılığın
Kaldırılması ve Türkiye, Belediye-iş yayınları, 1. Baskı, Nisan,2009, Ankara.
GÜMÜŞOĞLU,
Cinsiyet Rolleri
Firdevs;
Cumhuriyet
Döneminin
1928-1998, 75 Yılda Kadınlar
Ders
Kitaplarında
ve Erkekler,Tarih Vakfı
Matbaası, Ekim,1998 Đstanbul.
GÜRSES,Đbrahim; Önyargının Nedenleri, http://www.nuveforum.net/1178psikoloji/188941-onyarginin-nedenleri7.
HARLAK, Hacer; Önyargılar Psiko-Sosyal Bir Đnceleme, Sistem Yayıncılık,
Aralık, 2000, Đstanbul.
162
HEVLETT, Ann, Sylvia, LUCE, BUCK, Carolyn; Đşten Mola Alma- Đşe Geri
Dönme, Đş Yaşamında Kadınlar, Harward Business Review, Mess Yayını,
Mart,2006, Đstanbul.
HOGG, Micheal A., VAUGHAN, Graham;
Sosyal Psikoloji,1. Basım,
Ankara, 2007.
Đçalp,Gönül; Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,Feminist
Kuramın Aileye Bakışı, S:1, 1996.
ILO
Cinsiyet
Eşitsizliği
Küresel
Bir
Sorun,
http://www.harb-
is.org.tr/news.asp?id=315.
ĐNCEOĞLU, Yasemin; Medyada Kadın Đmajı, Kadın Çalışmalarında
Disiplinlerarası Buluşma 1. Cilt, Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi, 1. Baskı, Ağustos, 2004, Đstanbul.
ĐMAMOĞLU, Olcay, GÜLTEKĐN, Yeşim; ‘’Gazatelerde Kadının ve Erkeğin
Temsil Edilişi’’, Türk Psikoloji Dergisi, Haziran, 1993,C.8, S.29.
Đnsan
Hakları
Evrensel
Bildirgesi,
http://www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=156:in
san-haklari-evrensel-beyannames&catid=37.
Đşyerinde Cinsel Taciz, http://www.bilgiacikkapi.com/toplumsal/is-yerindecinsel-taciz-2/.
Đş Yerinde Stresin Gizli Kaynağı: Zorbalık ve Duygusal Taciz,
http://mobbingyardim.wordpress.com/isyerinde-stresin-gizli-kaynagi-zorbalikve-duygusal-taciz/.
163
JONES, Melinda; Social Psychology of Prejudice, Pearson Education, ,
2002, New Jersey.
KABASAKAL, Hayat; Türkiye’de Kadın Yöneticilerin Profili, 75 Yılda
Kadınlar ve Erkekler, Tarih Vakfı Yayınları, Ekim, 1998, Đstanbul.
Kadın ve Yoksulluk, T.C. Başbakanlık KSGGM, Ankara, 2008.
Kadın
Konusunda
ILO
Sözleşmeleri
ve
Tavsiye
Kararları,
www.keig.org/raporlar/KADINKONUSUNDAILOsozlesmeleri.doc.
Kadın ve Çalışma Yaşamı, Türkiye Harb-iş Sendikası, http://www.harbis.org.tr/news.asp?id=116.
Kadın Đşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında
Yönetmelik,
http://www.tumtis.org/v1/image/pdf/hukuk/kadin_iscilerin_gece_postalarinda_
calistirilma_yonetmeligi.pdf .
KAYA, Pir, Ali; Avrupa Birliği ve Türk Đş Hukuku Bağlamında Eşitlik
Đlkesi, 2. Basım,2009, Bursa.
KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem; Yeni Đnsan ve Đnsanlar,10. Basım, Evrim Yayınları,
Đstanbul, 2000.
KAPLAN, TUNCAY, Emine; Kadın Đşçinin Đş Đlişkisinden Doğan Hakları ve
Korunması, 1999, Ankara.
KAPUCU, Nihal, Şerife; Kadınların
Đstihdama Katılımını Etkileyen
Faktörler, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
2008.
164
KASIMOĞLU, Murat, HALICI, Ali; Đnsan Kaynaklarına Yönelik Ayrımcılığa
Đlişkin Ölçek Geliştirilmesi, Erciyes Üniversitesi Yayını, 8.Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi Bildiriler,25-27 Mayıs 2000.
KAYMAKÇI, AKSAKAL, Hülya; Çalışma
Đmalat
Hayatında Mobbing (Sakarya
Sektöründe Bir Araştırma), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, Haziran, 2008.
KELEŞ,
Ruşen;
Kentbilim
Terimleri
Sözlüğü,
Türk
Dil
Kurumu
Yayınları:474, Seçim Basımevi,1980, Ankara.
KURŞUN, Özgü; Đş Hukukunda Eşit Davranma Đlkesi ve Cinsiyet Temelli
Ayrımcılık, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
Tezi, Şubat, 2006.
Know
Your
Rights:
Sexual
Harassment
At
Work,
http://www.equalrights.org/publications/kyr/shwork.asp.
KOÇ, Esra, KAYA, Ayşegül; Kadının El Kitabı Yasalardaki Haklarımız,
2006, Đstanbul.
MALĐNOWSKĐ, Bronislaw; Đlkel Toplumlarda Cinsellik ve Baskı, Kabalcı
Yayınları, Đstanbul, 1989.
MALĐNOWSKĐ, Bronislaw; Vahşilerin Cinsel Yaşamı, Kabalcı Yayınları,
Đstanbul, 1992.
MEYERSON, Debra, FLETCHER, Joyce, Cam Tavanı Parçalamak Đçin
Olumlu Bir Manifesto, Đş Yaşamında Kadınlar, Harward Business Review,
Mess Yayını, Mart,2006, Đstanbul.
165
MĐLL, John, Stuart; Hürriyet
Üstüne, Liberte Yayınları, 2. Baskı,
Mart,2009,Ankara.
MIZRAHĐ, Rozi, ARACI, Hakan; Kadın Yöneticiler ve Cam Tavan Üzerine Bir
Araştırma, Organizasyon ve
Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 2, Sayı 1,
2010.
MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi; Đş Hukuku, 2. Baskı, 2005, Ankara.
MOROĞLU, Nazan; AB Antlaşmalarında ve Yönergelerinde Kadın Erkek
Eşitliği ile Đlgili Düzenlemeler, Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası ve Kadın Erkek Eşitliği Politikaları, T.C. Başbakanlık
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ,Aralık, 2000, Ankara.
ONARAN, YÜKSEL, Melek; Karşılaştırmalı Hukuk Işığında Türk Đş
Hukukunda Kadın Erkek Eşitliği, 2000, Đstanbul.
Olumlu Eylem Sendikalar Đçin Politikalar Ve Anahatlar, TÜRK-ĐŞ Kadın
Đşçiler Bürosu.
ÖNÜR, Nimet, ÇATALCALI, Ayşe; Medya Dilinin Cinsiyeti: Köşe
Yazılarında
Eril
ve
Dişil
Konumlandırılması,
Sunumlarda
Toplumsal
Cinsiyetin
http://aysesoyer.wordpress.com/makale-1-
ulusal/%E2%80%9Cmedya-dilinin-cinsiyeti-kose-yazilmedya-dilinin-cinsiyetikoseyazilarinda-eril-ve-disil-sunumlarla-toplumsal-cinsiyetinkonumlandirilmasi%E2%80%9D/.
ÖZER, Hatice, Duygu; Doğum Đzninin Đşçinin Kıdemine ve Đş Sözleşmesinin
Feshine Etkisi, Çalışma ve Toplum Dergisi, SAYI:21, 2009.
ÖZGENER, Şevki; Đş Ahlakının Temelleri: Yönetsel Bir Yaklaşım, Nobel
Yayın, Nisan, 2004, Ankara.
166
ÖZKAPLAN, Nurcan; Duygusal Emek Kadın Đşi Erkek Đşi, Çalışma ve
Toplum Dergisi, SAYI:21, 2009.
ÖZTÜRK, Mustafa, ÇETĐN, Başak Işıl; Dünyada ve Türkiye’de Yoksul
Kadınlar, Journal of Yaşar University,C.3, S.11.
Popüler Kültür Ürünlerinde Kadın Đstihdamını Etkileyebilecek Ögeler,
T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Nisan, 2000,
Ankara.
PALMER, Margaret, HYMAN, Beverly; Yönetimde Kadınlar, Rota Yayın, 1.
Baskı, 1993, Đstanbul.
Roderick
Ramage,
Mobbing
In
The
Workplace,
http://www.lawoffice.demon.co.uk/art%20mobbing-1.htm.
Roma Antlaşması, http://www.urunlu.com/BelgeOku2.aspx?ykod=70
SAVCI, Đlkay; ‘’Toplumsal Cinsiyet ve Teknoloji’’, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.54, S.1, 1999.
SAVRAN,
ACAR, Gülnur,
DEMĐRYONTAN,
TURA,
Nesrin; Kadının
Görünmeyen Emeği, Yordam Kitap, 1. Basım, Ekim, 2008, Đstanbul.
SAYIN, Aysun; Avrupa Birliği’nde Çalışma Yaşamında Kadın Erkek
Eşitliği: Türkiye Açısından Bir Đnceleme,Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.
SÜRGEVĐL, Olca; ‘’Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel
Oluşturan Sosyo Psikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar’’, Balıkesir Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 11, S. 20, Aralık,2008.
167
ŞANKIR, Hasan; Eril Tahakküm ve Üstün Erillik Olgusunun Plâstik
Sanatlar Alanında Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Oluşumuna Etkileri
Üzerine
Sosyolojik
Bir
Değerlendirme,
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/hasan_sankir_2_1010.pdf.
SCHWARTZ, Felice, N., Kadınlar: Đş Yaşamının Kaçınılmaz Bir Buyruğu,
Đş Yaşamında Kadınlar, Harward Business Review, Mess Yayını, Mart,2006,
Đstanbul.
Sexual
Harasment
In
The
Workplace,http://www.sexualharassmentsupport.org/SHworkplace.html.
SORASEN, Elaine; The Crowding Hypothesis Comparable Worth, Women In
The Labor Market Volume 2, Edit By Marianne Ferber, 1998, U.S.A.
SÜRAL, Nurhan; Avrupa Topluluğunun Çalışma Yaşamında Kadın Erkek
Eşitliğine Dair Düzenlemeleri ve Türkiye, T.C. Başbakanlık Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Eylül, 2002 ,Ankara.
TEKELĐ, Şirin; Kadın Erkek Eşitliği Politikaları ve Devlet, Đstanbul,1990.
TC
Başbakanlık
Kadının
Statüsü
Genel
Müdürlüğü,
http://www.ksgm.gov.tr/uluslararasi_kuruluslarAB.php.
TINAZ, Pınar; Đşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing), Beta Yayınları,
1.Baskı, Đstanbul, 2006.
TINAZ, Pınar, KARATUNA, Işıl; Đşyerinde Psikolojik Taciz Sağlık
Sektöründe Kesitsel Bir Araştırma, Türk-Đş Yayını,Şubat, 2010, Ankara.
Türkiye
Đstatistik
Kurumu
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8507 .
(TÜĐK),
168
TOKSÖZ, Gülay, SAYILAN, Fevziye; Sendikaların Eğitim Programları ve
Kadın Çalışanlar, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
C.53, S.1, 1998.
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorular, Öncelikler ve Çözüm
Önerileri, TÜSĐAD Yayını, Temmuz,2008, Đstanbul.
TUTAR, Işıl, BAŞLAMA, Mehmet Can, KÜTAHNECĐOĞLU, Nihan, DERELĐ
,Özge Đşyerinde Mobbing- Duygusal Taciz Đzmir’de Bir Uygulama Örneği,
www.mskongre.org/doc/isiltutar.doc.
TUNCAY, Can; Đş Hukukunda Eşit Davranma Đlkesi, Đş ve Sosyal
Güvenlik Hukuku, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2007, Đstanbul.
UĞURLU, SAKALLI, Nuray; ‘’Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Örneği; Geçerlilik
ve
Güvenilirlik
Çalışması’’,
Türk
Psikoloji
Dergisi,
C.
17,
S.49,
Haziran,2002.
ULUSOY, Ezgi; Örgütlerde Đşgücü Çeşitliliği ve Đnsan Kaynaklarına
Yönelik Ayrımcılık Uygulamaları: Ankara’da Faaliyet Gösteren 4 ve 5
Yıldızlı Otel Đşletmelerinde Bir Araştırma, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,Ankara,2007.
URHAN, Betül; Görünmezlerin Görünür Olma Mücadeleleri, Çalışma ve
Toplum Dergisi, S.21, 2009.
UYANIK, Yücel; ‘’Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Đşgücü Piyasaları’’,
Gazi Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.10, S.2,
2008.
169
WICHTERICH, Christa; Küreselleştirilen Kadın, Türk Sosyal Bilimleri
Derneği, Mayıs, 2004, Ankara.
YAYLACI, ÖZDEMĐR, Gaye; , Kadın Yöneticiler Đçin Kariyer Gelişimlerinde
Örgüt Đçi Kişilerarası Đletişim Ağlarını Yöntemek, Kadın Çalışmalarında
Disiplinlerarası Buluşma, 1. Cilt, Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi, 1. Baskı, Ağustos, Đstanbul, 2004.
YEŞĐLTAŞ, Mehmet; Đnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Bir Sorun Olarak
Đşyerinde
Cinsel
Taciz,
http://yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd13/sbd-13-14.pdf.
YILDIZ, Burcu, Gaye; Đşverenin Eşit Đşlem Yapma Borcu,Yetkin Yayınları,
2008, Ankara.
YILMAZ, Güler; Küreselleşme ve Küreselleşmenin Kadınların Çalışma
Yaşamına Etkisi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, 2006, Đstanbul.
YÜKSEL, Öznur; Đnsan Kaynakları Yönetimi, Gazi Kitapevi, 6. Baskı, 2007,
Ankara.
ZEL, Uğur; Đş Arenasında Kadın Yöneticilerin Algılanması ve Kraliçe Arı
Sendromu, Todaie, C..35, S. 2, 2002.
4857 sayılı ĐK’ na Göre 2010 Yılında Uygulanacak Para Cezaları,
http://www.alomaliye.com/ipc_4857_2010_yili.htm.
170
ÖZET
ASLANBUMĐN,
Duygu;
Çalışma
Hayatında
Cinsiyete
Dayalı
Ayrımcılığın Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Açısından Đncelenmesi:’’
Kavram, Köken, Tarihsel Süreç ve Bugünü’’, Yüksek Lisan Tezi, Ankara,
2011.
Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınların çalışma
hayatında erkeklere göre daha düşük oranda yer almaları karşılaştıkları
ayrımcı davranışlarla yakından ilgilidir. Cinsiyete dayalı ayrımcı davranışlar
hemen her toplumda psikolojik ve sosyal kaynaklardan beslenmektedir.
Böylelikle
çalışma
hayatının
her
aşamasında
ayrımcı
davranış
ve
uygulamalar ortaya çıkmakta ve kadınların çalışma hayatında var olmalarını
güçleştirmektedir.
Cinsiyete
dayalı
ayrımcılık
hukuksal
boyutta
incelendiğinde ise uluslar arası anlaşmalar ve belgeler ışığında Đş
Kanunumuzda da eşit davranma ilkesi çerçevesinde cinsiyete dayalı
ayrımcılığın yasaklandığını ve yaptırımlarının düzenlendiğini görmekteyiz.
ANAHTAR KELĐMELER: 1. Ayrımcılık
2. Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
3. Çalışma Hayatında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
4. Uluslararası Sözleşmelerde Kadın Erkek Eşitliği
5. Türk Hukukunda Kadın Erkek Eşitliği
171
ABSTRACT
ASLANBUMĐN, Duygu; The Research of Sexual Discrimination in
Work Life in terms of Turkish and International Law: ‘’The Concept, Origin,
Historical Process and Today’’, Master’s Thesis, Ankara, 2011.
Half of world population consists of women. However in work life the
participation of woman is relatively lower. This point is related with sexual
discrimination. There are psychological and social reasons of sexual
discrimination. Women are faced with sexual discrimination in every step of
working life. So being in working life becomes diffucult for women. In
international treaties, conventions and in our labour law article 5, the
framework of protection for woman for equal treatment has been drawn and it
has been prohibited.
KEY WORDS: 1. Discrimination
2. Sexual Discrimination
3. Sexual Discrimination in Work Life
4. Equality Between Women and Men in terms of International
Conventions
5. Equality Between Women and Men in Turkish Law
Download