DIVAN ET IŞLERI BAŞKANLIGI DERGISI DiNI, AHLAKI, EDEBI, MESLEKi AYLlK ·DERGI Eylül- Ekim ·1971 1O. Cilt 112-113. 1 IÇlNDEKİLEB 1 Allah Sayı Sayfa Hakkmızda Kolayhk Muradeder Lütfi DOGAN 315 Eski Dinlerde ve İsllim.'da Oruç Ahmet KAHRAMAN 318 .. Ruh Terbiyesi ve Ramazan S. Hayri BOLAY 320 Ramazan Orucu ve Su~lar tJ~rindeki Müsbet Tesirleri Dr. Ali ŞAFAK . • . . . . . . . . 326 Ramazan Mübahaseleri ''Huzur Dersleri'' Osman ÖZTÜRK 331 Trabzon'un Fethi .. İsmet P ARMAKSIZOGLU 334 Süle~an Adlı Nahifi ve Fazilet-i Savm (Zuhrü'l-Ahire) Eseri Dr. Amil ÇELEBİOGLU 342 Türkiye'de Dini Bilginin Kaynak ve Metodu· 'üzerine Hayreddin KARAMAN . . . . · ·.. . . 351 ISllim'da ·1Jnı.e ve 1lim Adainına Verilen 'üstün Değer Dr. Ali 1\lüslümanlık Ebti Bekr Büyük ~slan AYDIN . . . . . • • ve Müslümanlar Derleyen: Bekir TOPALOGLU Yazan: Veled Çelebi (!ZBUDAK) Asım B. Behdele Ebi'n-Nectid :Mehmet Ali SARI . . . . . 363 368 371. Kaybımız Abdurrahman Şeref GÜZELYAZICI 374 Türkiye'de Dini Bilginin l{aynak ·ve Metodu Uzerine e cı Hayreddin KARAl\IAN İzmir Yüksek İsliim Enstitüsü İslam Hnlrnlrn Öğretmeni GİRİŞ: Tefsir, hadis, fıkıh ve bunlann usUlü gibi "dini ilimler"in, mü§terek ve hususı: metodlan ile, zengin kaynakları 'vardır. Bunlann her biri üzerinde yapılmı§ ve yapılacak etüdler, ciltlere mevzu te§ltil edebilir. Bizim, bilhassa "dtnı: bilgi" ifadesini kullanarak kaynak ve metodu üzerinde bir deneme yazmak istediğimiz mevzü, -yukarıda_i§aret ettiğimiz neviden- dini ilinıler degil, müslüman halkımızın kendi iman ve uygulaması içiiı gerekli olan din bilgisidir. !§te bu bilginin cemiyetimizde, çe§itli ya§ ve bilgi seviyelerindeki kaynaklan ile, metodu üzerinde durmak istiyoruz. I - KAYNAKI.AR: Gemiyetimizde dini bilginin kaynakları, (edinildiği yer ve vasıtalar) ya§ ve tabakalara, hatta nesillere göre farklılıklar arzeder. Mesela son nesil, yakın zamana kadar, okullarda yeterli din bilgisi alamamı§tır. Keza §ehirliler ile köylerde oturanlar, okumu§larla halk tabakası arasında. da dini bilginin kaynakları bakımından bazı farklar mevcuttur. !§te bu sebeplerle sözü geçen kaynaklar bakımından kar§lilllzda üç tabaka vard_ır: Çocuklar, halk ve okumu§lar. A - ÇOCUKLAR: Çocuklarımız için din bilgisinin -umfimiyetle- iki kaynağı vardır: Çev- re ve okul. Çevre: Burada çevreden maksadımız, çocuğun ilk bilgi, itiyat ve i'tikadını edindiği aile ocağı, akraba, mahalle gibi okul dı§ındaki yakın muhittir. Menıleketi­ nıizde yuva ve yurt tesisleri çok malıdut olduğundan, yakın çevrenin en önemli merkezi aile olmaktadır. Çocuk yedi ya§ına kadar aileden ba§layarak çevreden edindiği dini bilgi, i'tikad ve itiyadların izini bir ömür boyu ta§Inıaktadır. 1) 2) Okul: 7-12 yagıları arasında ilkokul öğrencisi olan çocuk, okula girmekle yeni bir kaynak daha kazannıı§ olur, fakat onun çevre kaynağı ile de alakası de- 351 vaın eder. Nasıl ba§anlı bir ögTetimde aile - okul i§birliltine ihtiyaç varsa, bunun bir bölümü olan din eğitim ve ögTetiminde de bu iki kaynağın sıln bir i§birliğine zarfiret vardır. Çocuk, çevresinden edindiği din bilgisi ile, din sevgi ve saygısı gibi duygulannı okulda geliştirınelidir. Bu ild kaynak arasında bir çeli§Ine ve uçurumun bulunması çocukta, tellifisi güç bulı­ ranlar tevlid edebilir. aynı şekilde, Çocuk, din sevgi ve bilgisini ezber veya muhakeme yoluyla degil, tekrar tekrar görerek, hissederek, te§Vik ve telkinler ile elde edecektir. Bu sebeple de okul, onun aileden aldığı i'tikad ve duyguyu yıkınarnakla görevli olduğu gibil, çevre de tatbikatıyla ona, hurafe ve bid'atlardan uzak, aslına uygun bir i'tikad ve itiyad göstermek borcundadır. Bu ikinci husO.su ilerde -bid'at mevzuu ile birlikte- tekrar ele alacağız. B - HALK: Halktan maksat; dini bilgisini, okumaktan çok dinleme ve görme yollanyla elde eden, okumamış veya az okumuş kimselerdir. Bunlar edindikleri dini bilgilerin sıhhat ve isabetini kontrol imkanma malik bulunmadıklanndan, kendilerine öğretilen ve telkin edilen bilgileri çoğu kez olduğu gibi kabullenir ve bunlara bağlanırlar. Bu sebeple bütün yült ve mes'uliyet, bu tabakanın mür§id ve rehberlerine ait olmaktadır. Halbuki ·halkın büyük bir kısmı köylerinıizde. ya§arnaktadır. Köy din hizmetllleri ise, -pek azı müstesna- onların yollanna ı§lk tutacak din ve dünya kültüründen malırum, hüdai nabit yeti§Iniş kimselerdir. Şehirlerinıiz bu bakımdan daha zengin sayılabilir; ancak burada da iı·şadın §iimO.lü çok dar, din görevlilerinin muhatablan oldukça azdır. Dini bilgilerini okuma yolundan ziyade görerek veya i§iterek elde eden çocuklar ile halk için, dini yaşayan ve ögTeten kimselerin davramşlan son de. recede önemlidir. Eğer bunlar davramşlanyla Islamı -her türlü katına ve eksiltmelerden, hurafe ve bid'atlardan uzak olarak- temsil edebilirlerse, yeni nesil ile okunıamış ldıuseler dini, görerek ve duyarak aslına uygun bir §ekilde ögTenebilirler. Mevzuu bir örnekle biı• parça daha açacak olursak, yeni müslÜman olarak İslam memleltetlerinden birine gelmiş bir yabancıyı ele alabiliriz. Bu memlekette müslümanlarm söz, ibadet ve muameleleri, Islama öylesine uymalıdır ki, sözü geçen mühtedi onlan aynen öğrendiği ve yaptığı takdirde, Islamı öğremni§ ve yapmı§ olsun. Şu ayet ve hadisler işte böyle bir Islami vasatın gerçekleşmesini hedef edinmişlerdir: "Biz sizi böylece hak ve adiileti gözetir, ilim ve aınel ile tanınır bir ümmet yaptıı.: ki, insanlara İmrşı (haltkamyet) şahidi (hidayet rehberi) olasııiız ve peygamber size karşı şahid ola..•"ıı ( dinimizde) ondan olaruyan bir merduttur."3 "Şu i5iınizde (bu (1) ݧi) şey uydurup ortaya koyanın "Çocuğun lllleden aldığı din1 duygulara, iti!radlara ve yapmaya alıı;tığı ibadetlere, terbiyecinin ve öğretmen1n karıı;maya hakları yoktur. Baı;ka insanların dini hislerilli ve itikadlarım, biz onlara inanmasalt dahi, muhterem tutmak lazım gelir. Cocuklar hakhında da bu kaide esastır. Hele çocuğun veya ailesinin bağlı olduğ;u itıkadları yaut yaptığı ibaedtleri tenkide kalioı;mak pek ağır bir hata olur." İ. Alaatıin Gövsa, Çocuk Psikolojisi, İst. 1940, s. 268. (2) el-Bakara: 2)143. (3) Buhar!, K. es-Sulh, bil.b: 5. 352 " Sözün en Iıays..rlııu Alliih'm kitabı, yolun en hayırlısı da 1\:Iuhammed'in yoludur. İşierin en fenası sonradan nydurulaıılardır. Her bid'at sapı.klılrtlr.•.".ı Son hacliste geçen ''bid'at"; elinin aslında olmadığı halde, sonradan icadedilen dini inanç ve davramşlardır. Hz. Peygamber (S.A.S.) müslümanlan bundan şiddetle sakındı.rmı§tır. Çünkü bid'atlann yayılınası sonunda müslümanlar islamı aslına uygun olarak temsilden uzaklaşacaldar; bu da dinini görerek ve i§iterek öğ'renen büyük bir kitlenin yanlış yola sevkedilmesi neticesini dog-uracaktır. C- OKUMUŞLAR: Dinini yalmz ve görme yollanyla de~ de, aynı zamanda okuyada iki gruba ayırmak gerekir: Branşı elini ilimler olanlar işitme rak öğrenen sınıfı ve diğer olrumuşlar. Birinci grup: Branşı dini ilimierin ted.ltik ve ta'limi olan kimselerin bu mevzüdaki bilgi kaynakları çok zengindir; yahut da böyle olması gereltir. Bu mevzuda, "dini bilginin metodu"nu incelerken birkaç sözümüz olacaktır. !kinci grup: Sahalan dini ilimler olmamalda beraber okumuş, kültürlü, aydın dediğimiz sınıfa gelince; esefle kaydetmek gerekir ki, memleketiniizde bu vasıfla arnlan kimselerden pek çoğunun dini bilgisi, ya halk seviyesindedir veya kulaktan dolma, telltinle edinilmiş, peşin hükümlerle ma'lill bir durumdadır. Mesel§. Kur'an-ı Kerim'in mea.Iini, belli başlı hadisleri muhtevi bh• mecmuayı, Hz. Peygamber'in hayat ve şahsiyetini, İslamın esasıanın güvenilir kaynaklardan okumuş, gereken noktaları mütehassıslanyla münalta;ia etıniş, böylece şuurlu ve sağlam bir din bilgisi elde etıniş aydınımız -ne· yazıktır ki- hayli azdır. Bununla beraber, bazan akİl, bazan da ilim bahane edilerek, dini esasları ya inkar veya te'vil şeklinde tezahür eden davramşlar da en çok bu sınıfta görülmektedir. Metod bahshıde bu davranış da aynca ele alınacaktır. Halk ve okumu§lar içhı dini bilginin ve terbiyenın önemli kaynaklarmdan biri de, -asırlardan beri- tasavvuf ve tarikatlar olmu§tur. "Yıkayıcısı önün~ de ölü" nıisali mür§ide teslimiyyetin §art oldUğu bu yol, irşad ve tekmile olduğu lradar, istismar, ıdlal ve iğfale de müsaittir. Ca'feru's-Sadık, Hasenu'lBasrı:, Cüneyd el-Bağdacli, Abdülkadir el-Cilani, Muhammed el-Gazzaıı:, BeIıa.üddhı-i Nak§bend, Mevlana Cela.Iüddhı, Ak§emseddhı, Yılnus, !mam-ı Rabbiini gibi k§.mil ve mükemmel olan mür§idler, İslam kültür ve irfanını çok zenginle§tirmiş büyük ki§ilerdir. Kendilerinde bu zevat ölçüsünda illıh ve terbiye gücü bulunan mürebbilerden, millet ve memlekete bereket ve selamet gelir. Fakat bu yolun sahtekarları, -hemen her asırda- ehlhıden çok olmu§tur. Bilhassa halkın bu noktaya dikkat etmeleri kaçınılıııaz bir zarurettir. Kema.Ihı ölçüsü Kitab ve Sümıet, örneği Rasillullah olmalıdır. Dini bilginin kaynaldarı mevzuunda, özellikle memleketiniizdeki manzarayı böylece tesbit ettilüen sonra, her sınıf ve grubun, sağlam bir din bilgisi edinebilıneshıhı çare ve yollan üzerhıdelti düşüncelerimiz! arza geçebilh'iz. (4) Müsllm, K. el-Cumu'a, bl\b: 13. 353 l l - DlNl BİLGİNİN 1\'IETODU: Kaynaklar mevzuunda olduğ"u gibi metod bahsinde de "çocuklar, halk ve grup ve seviye taksimini gözönüne almak mecburiyetindeyiz. okumuşlar" şeklindeki A - ÇOCUKLAR !Ç!N: Daha önce söylenenlere burada şu hususlan ilave edebiliriz: 1 - Cuma, bayram, kandil gibi dini gün ve gecelerde, müslümanların evlerinde bir fevkaladelik olmalı, çoculdara uygun hediyeler alınmalı, onlann da ev ve camilerde yapılacak ibadetlere, zqrlamadan, te§vilt ve sevgi ile i§tirakleri temin edilmelidir. Çocuklara hitabeden her çeşit kitap nev'inden cazip kitaplar hazır­ lanmalı ve bunların içinde pedagojilr ölçülere göre dozu titizlikle ayarlanmış olarak Allah, peygamber ve din sevgisi temalan işlenmelidir. 2 - 3 - Okuma dı§IDda, televizyon, sinema, radyo gibi çok kudretli yayın, bilgi ve telkin vasıtaları vardır. Diğer din ve ideoloji salikieri bu vasıtalardan da geniş ölçüde faydalanmaktadırlar. B - HALK !Ç!N: Milyonlarca vatandaşın oturmakta olduğu köylerde, halkın din eğ"itim ve öğretimi imarolann elindedir. Bu bakımdan köy imamının, ileri ve müreffeh Türkiye hedefine yönelmi§ seferberlikte asla küçülnsenemeyecek, önemli bir rolü vardır. Ancak, bu rolü başariyle ifa edecek nitelilt ve sayıda ne kadar imamımız vardır? Kanaatimizce, köy imaını en az yedi yıllık !mam-Hatip okullannın iltinci devresinden mezun olmalıdır. Bilindiği gibi yedi yıllık ImamHatip okullannda, lise seviyesinde belli başlı kültür dersleri ile meslekt dersler okutulmaktadır. Eldeki istatistildere göre 1970 yılına kadar mezk.ür okulların iltinci devresinden. mezun olup imamlık görevi alan, yalııız 1284: .kişidir. Bunlann da büyük bir kısmı, vilayet ve kazalarda görev almıştır. Yetkililerin tesbitine göre bugünkü din görevlisi ihtiyacını !mam-Hatip Okulu mezunlarıyla daldurabilmek için, -bu okullann mezun ve talebe sayısı aynı nisbet! muhafaza ederses- onbeş yıla ihtiyaç vardır. Türk köylüsünü maddt ve manevi yönlerden kalkındırmayı hedef edinen şuurlu ve sorumlu kişilerin, bu durumu gözden uzak tutmamalan ve gereken tedbirler üzerine eğilmeleri zarürldir. Şehir ve kasabalarda oturan halka gelince; buralarda görev yapan din öğ­ reticilerini, başarılan tecrübelerle sabit olmuş gezici vaız ve iilimlerle takviye etmek, ilk alda gelen tedbirdir. Ayrıca Diyanet !şleri Başkanlığı, halk seviyesinde neşriyat üzerinde daha önemle duı·malı, ilgili dil.ire, din görevlilerini irşad mevzuunda daha faydalı hale getirecek tedbirleri almalıdır. (5) 354 gibi Milli Eğitim Bakanııgı yeni aldıgı bir kararla 1971-1972 ders yılın­ dan itibaren İmam-Hatip Okullarının birinci devresini (orta lasmım) .tedrcen kaldırmaktadır. Bu karara göre bu yıl mezlror ok-ulların birinci sımfı, gelecek• YJl ildnci sımfı... dört yıl sonra da orta los mı kapanmış olncagından henüz · lisesi açılınamııı olan (32) lmam-Hatip okulu dört yıl sonra tamamen kapanacak ve ge~ riye (40) okul kalacalrtır. Okullarla beraber talebe ve mezun sayısı da azalacagı için, yukarda arzedilen ihtiyacın tatminl çeyrek asırda bile mUnikUn olmıyacalrtır. Bilindiği C - OKUMUŞLAR !ÇIN: Okumuıılan meslekleri itibariyle iki gruba revlileri ile, bunlann dı§l.Ilda kalanlar. ayırnnı;ıtık: Din alimi ve gö- 1 - Din görevlileri içinde resmi veya husiisi tahsille kendilerini gereg-i gibi yeti§tirroi§, bu sebeple de neyi nasıl yapacaklarını bilen, sahalannda faydalı çalı§roalar yaproııı ve yapan zevat eksik değildir. Bir taraftan bunların çog-almasını, bunun için de, gerekli tedbirlerin alınmasını ilgililerden temenni ederkens dig-er taraftan çe§itli sebeplerle daha iyi yeti§me inıkanmı elde edemeıniıı din görevlilerine bazı tavsiyelerimiz olacaktır: a) Din, insanlara mahsus bir müessesedir. Din eg-itim ve ög-ı·etimi yapan ki§inin muhatabı fert ve cemiyet halinde insandır. Bu· sebeple onun, kendini hazırlarken, dini ilimler yanında, çe§itli yönleriyle insam ele alıp tanıtan, disiplin ve ilirolere yönelınesi, bilhassa sosyoloji, psikoloji, tarih, felsefe ve edebiyattan faydalanması gereklidir. b) Dini bir mevzuu incelerken, bir problemi çözerken, muayyen bir grup, ııalus ve kitap girdabına kapılınamalıdır. İmam Malilı:'in bir sözü, bu konuda prensip değ"erindedir: ''RasOlullah'ınki .müstesna herkesin sözü kabOl ve reddedilebilir.''7 Mezhep mevz1luna gelince: Bilindig-i üzere hicrt dördüncü asırdan önce müslümanlar muayyen bir mezhebin bütün hükümlerine bB.g"lamp, yalnız onu tatbilı: ve taklit etmez, bütün Islam alim ve müctehidlerinin ilimlerinden istifade etmeyi tabii sayarlardıs. Dördüncü asırdan itibaren yekdig-erinden terneyyüz eden, zamanla mensuplan arasına yakınlık ve uzalı:lıklar giren mezhebierin faydalı taraflan olınakla beraber9 mezhep taassubunun da zararları vardırıo. İ1im yolcusu, bütün ehl-i sünnet imam ve müctehidlerini, bir ilim ailesinin ferdieri telakki edecek ve gerektig-inde bunlann hepsinden faydalanacaktır. Batıl ve sapık mezhep saliki alirolerin eserlerine gelince; muayyen bir ilmi seviyeden sonra onlann da eserlerinden faydalanmak, hakkı hak, batılı batıl olarak bizzat görüp öğrenmek §ayan-ı tavsiyedir. Mesela büyük müfessir ez-Zemah§eri · (v. 538/1143) i'tikaden mu'tezilidir diye, el-Keııııat isimli tefsiri ı;ıle alınmazsa, isabetli bir yol tutulmuıı olınaz. Keza Ebu'l-Huseyn el-Basri (v. 436/1044) ayın mezhebe s3.lilı:tir diye, el-Mu'temed isimli çok önemli usiil-f fılı:ıh kitabının mütalaası terkedilmemelidir. (6) !11ilıiyat Fakültesine İmam-Hatip Okulu mezunlarının da alınması, progran111ıın ıslahı, Yüksek İslam Ensittülerinin akademi haline getirilmesi ve ilıtisaslaşmaya im- başında yer alır kanaatindeyim. Veliyyullah, Iqdu'l-cid, s. 49; tercemesi için bak. H. Karaman, İslam Huku1.'Ullda Mezhebler, !st. 1971. s. 172. (8) Eb1l-Tillibi'l-Mekk!, Qütü'l-qulub, el-Q1ilıira, 1961, C. I, s. 324; Şillı Veliyyullah, Huccetullahi'l-baliğa, Mısır, 1966, C. I, s. 320 vd. H. Karaman, a.g. esr. (adı geçen eser), s. 10 vd. (9) Şah Veliyyullah, Iqdu'l-cid (adı geçen terceme), s. 144. (10) H. Karaman, ag. esr. s. 16-20. Bu konu için ayrıca balr. Seyyid Sabık, Fıqhu's­ sünne, el-Q1ilıira, 1389, C. I, s. 14; Yaqüt, Mu'cemu'l-büldan, Mısır, 1323, C. I. S. 273; İbn Kes!r, el-Bidaye ve'n-nihll.ye, Mısır, 1315-1358, C. XI, s. 146; Şevkan!, el-Bedrıı't­ tilll', el-Q1ilıira, 1348, c. I, s. 65, 334; C. II, s. 91, 134 vd. ; Ebü-Şil.me, Kitil.bumulıtasari'l-muemmel ... , Mısır, 1328, s. 26, 36. kan verilmesi, bu tedbirlerin (7) Şah 355 c) Dini bükilm ve bilgiler, imkan bulundug-u nisbette, Selef'in kitaplanyla aynı yolu takibeden ıllimlerin eserlerinden alınnıalı ve bükilmler delilleriyle beraber öğrenilmelidir. Bu ikinci noktayı !mam EbO. Hanife §Öyle ifade etmi§tir: "Nereden söylediğimizi (bükmümüzün delil ve lı:aynağını) tetkik edip bilmeden, bizim reyimizle fetva vermek hiçbir kimse için belal değildir."ıı Okunmasını tavsiye ettiğimiz eserleriyle lerinden bazılanın §Öylece sıralayabiliriz: asırlara I§Ik tutan ·islam alim- Imam-ı A'zam EM Hanife (v. 150/767), Imam Malik (v. 179/795), Imam Muhammed b. Idris e§-Şılfi'i (v. 204/819), :tmam Ahmed b. Hanbel (v. 241/855), !mam Muhammed (v. 189/805), Imam EbU YO.suf (v. 182/798), :l:bn-i Cerir etTaberl (v. 310/922), EbU Ca'fer et-Taha.vi (v.·. 321/933), el-l\iüzeni (v. 264/877), !mam EbO. Mansur el-Matüridi (v. 333/944), Imam Ebu'I-Hasen el-E§'ari (v. 324/936), Ebo.-BeliT el-Cessas (v. 370/980), !mam el-Gazzali (v. 505/1111), Ebu'l-Ferac :l:bnu'l-Cevzi (v. 597/1200), Ali b. Muhammed el-Maverdi (v. 450/ 1058), YO.Suf b. Abdilber (v. 463/1071), Şemsü'l-Einuneti's-Serahst (v. 500? f 1106), EbO.-BeliT b. el-Arabi (v. 543/1148), Ali b. Ebi-BelU' el-Merğinil.ni (v. 593/ 1197), :l:bn-1 Rܧd el-Hafid (v. 595/1198), Abdulaziz b. Abdisselam (v. 660/1262), Şilıabüddin el-Karafi (v. 684/1285), :l:bn-i Teymiyye (v. 728/1327), :l:bnu'l-Kayyiıu el-Cevziyye (v. 751/1350), Ebo.-!shak e§-Şatıbi (v. 790/1388), :l:bn-i Hacer ' el-Askalani (v. 852/1447), :l:bnu'l-Hümam Muhammed b. Abdilvahid (v. 861/1457), es-Süyüti (v. 911/1505), Ebü's-Suo.d (v. 982/1574), Ahmed b. Abdirrahmil.n Şah Veliyyullab ed-Dehlevi (v. 1176/1762), Muhammed b. Ali e§-Şevltani (v. 1250/ 1832), Abdulhayy el-Lüknevi (v. 1304/1886), Sıddik Hasen Han (v. 1308/1890), Muhammed Abduh (v. 1905 :M.), M. Ril.§id Rıza (v. 1354/1935) gibi... Bu listeyi daha da vermemiz milsamaha ile kabartınair mümkündür. Bir de önemli kitap listesi §unlan sıralamak isteriz: kar§ılanırsa, el-Kütübi's-Sitte... el-Askalil.ni, Fetlıu'l-Bari; el-Ayni, Umdetü'I-Kari (Bulıari §erhler1 Ibnu'l-Arabi, Arıdatü'l-Alıvezi (Tirmizi §erhi) Malik: el-Muvatta' ve el-Bact §erhi (el-Müntellli) e§-Şevkani: Neylü'l-Evtar Taberi, Ibn-i Kesir, Nesefi ve Şevkani'nin tefsirleri e§-Şil.fi'i: er-Risale, el-Umm et-Tahavi: Şerhu-Maani'l-Asar, el-Altide es-Serahsi: el-MebsO.t :l:bn-1 Kudil.me: el-Mu~t Ibnu'I-Hümam: Fethu'l-Kadir (Hidaye §erhi) :l:bn-i Teymiyye: el-Kaidetü'n-Nüraniyyeti'l-Fılt:hiyye, el-Fetava, Raf'u'1Melaml2. İbnu'l-Kayyim el-Cevziyye: !'lamu'l-Muvakkı'in, Zadu'l-Mead e§-Şatıbi: el-Muvil.fekat, el-!'tisam (11) (12) 356 Salih b. Muhammed el-FUllant, İqazu'l-himem, Hind, 1298, s .. 72. bu eseri, Şah Veliyyullah'm Iqdu'l-cid isimli eseri, daha başka iki l'is1l.le lle birlikte tarafımızdan terceme edilmiş ve "İslam Huk-ukunda Mezhebler" adıyle neşredilmiştlr. İst. 197L İbn-Teymiyye'nln Sadru'§-Şeria: et-Tavdih, el-Müsamera el-Gazzali: el-Müstesfa, İlıya-u Ulfuni'd-Din, sali.i't-Tefrika, Tehafüti'l-Felasife... el-Münkızü Mine'd-Dalal, Fay- e§-Şevkani: !r§il.du'l-Fühıil el-Beyadi: !§aratü'l-Meram Şah Veliyyullah: Huccetu'llahi'l-Baliğa, Ikdu'l-Cid, !bn-i Haldun: Mukaddime, Şifau's-Sail13 gibi.. el-İnsaf Dini ir§M ve terbiyede Hz. Peygamber'in usUlünü devamlı gözönünde bulundurmalı, merhamet ve sevgi, din, muallim ve mürebbisinin ilı:i temel vasfı olmalı ve mealini sunacağımız ayetle hadis, ir§ad metodunun hakim rengini te§lı:il etmelidir: d) yoluna hikmetle (doğru ve faydalı sözle), güzel et. Onlaxla en güzel bir şekilde münakaşa ve mübahase eyle..•"H "Rabbının ''Insanları öğütle davet (!slama) davet ediniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz, kolay- laştırınız, zorlaştırmayınız."ls dini ilimler olmayan okumu§ ki§ilerin, olrullarda aldıiP. din bilgisi zayıf ve yetersizdir. lllwkuldan itibaren, din eğitinı ve öğretiminin, psiko- 2 - Sahası lojilc ve pedagojik icaplarına uygun biçim ve lreyfiyette yeniden ele alınması gereklidir. Okul dı§lllda okumu§larımızın dini bilgi kaynakları, bir yandan -hallrta olduğu gibi- din görevlileri, diğer yandan da daha çok Itendilerine has olmak üzere bizzat okuyup anlamaktır. Dolayısıyla dini lı:itaplar ve bunlan okuyup anlama san'atı mevzuuna gelini§ bulunuyoruz. a - Dini kitaplar: Bilhassa son yıllarda yurdumuzda Iuzlı bir dini ne§riyat harelretine §ahid oluyoruz. Son on yıl içinde, yakın geçmi§le kabil-i layas olmayacalc derecede kesif bir terceme ve te'lif faaliyeti olmu§tur. Ancak hemen kaydedelim lı:i, bu hareket tam manasıyla bir ba§ıbo§lulı:: içinde alap gitmektedir. Ne§redilen dini ltitaplan, hem §ekil, hem de muhteva bakımlarından kontrol edecek, neşriyatı güdüm altına alacak bir müessese, hem hayali, hem de faydası münaka.§a götürür olmakla beraber, §imdi teklif edeıceğimiz bir tedbirle okuyucuya tesir etmelı:: ve dolayısıyla da ne§riyatı kontrol altına alınale mümkün olacaktır: Yüksek din tahslli veren müesseselerden de faydalanarak Diyanet !§leri Ba§kanlığının te§kil edeceği bir komisyon, inti§ar eden bütün dini lı:itapları, hem §ekil (cilt, basla, kağıt), hem de muhteva bakımından inceler, her lı:itap haklandalı:i görüş ve kararlannı aylık billtenler halinde neşreder; sonra bunlar tertiplenerek Iı:ı.untazam yıllıklar haline getirilir. Okuyucu, herhangi bir lı:i­ tabm mahiyet ve kalitesi halrkında bilgi edinmek isteyince, bu billten ve yıl­ lıldara bakar; tarafsız ve salahiyetli bir komisyonun görüş ve değer hükmüne güvenmek tabii olacağından, iyi ve faydalı lı:itaplar revaç bulur, bu vasfı taşı­ mayanlar ise naşirin deposunda kalır*. (13) MatbO.u bulunan ve zarüri olanları kaydettlk. §Uphesiz isHl.mi ilimiere ait değerli eserleri sıralamak böyle küçUk bir listeye değil, ciltlere meVZO. teşkil edebilir. (14) en-Nah!: 17fl25. (15) MUslim, K. el-Eı;ırlbe, Mb: 7. (*) Bu husus, dalıa !ince Din İşleri Yüksek Kurulunca düı:;Unülerek lmrara bağlanmış ise de, henüz tatbike konulamamıstır. (Din !şl. Y. Kurulu notu). 357 Böyle bir müessese vücut buluncaya kadar; dinini bizzat inceleyerek öğ­ reninek, kulaktan dolma bilgilerini ilmin imtiharundan geçirmek isteyen kimselere §U hususlar tavsiye edilebilir: 1 - Okumaya alfabeden ba§landığı ve her ilmin bir alfabesi, gırış veya malümdur. İslam Dinini öğrenmek isteyen aydın ki§i ise, -çoğu tarafsız olmayan- yabancı yazarların bu mevzudaki kitaplarını okuyarak ba§larsa, -kanaatimize göre- hat1l.lı bir yol takibetmiş olur. Eskilerin "ilmihal" dedikleri, Islam'ın iman, amel ve ahlak esaslarını topluca anlatan, ehliyetli bir kalemin eserinden i§e başlamak §ayan-ı tavsiyedir*. İkinci adımda Hz. Peygamber'in hayatı, sonr amuteber bir hadis mecmuasının tercemesi, ve sonra Kur'an-ı Kerim'in mealine geçilebilirıG; Bu noktadan sonra, yabancı yazarların, !slam'a ait kitaplan ile müslüman alimierin bunlara cevap teşkil eden eserleri ve dinler tarihine ait incelemelere intikal edilebilir. el kitabı bulunduğu b - Anlama san'atı.: Okunam doğru anlamak, sağlam neticelere varabiirnek ve kaçmabilmek için, şöyle bir yol takibedilebilir: anlayış hatala- rından (1) Müphem, §Üpheli veya tutarsız gibi görünen noktalar, ehliyet ve otoritesiyle tanınmı§ aydın din bilginleri ile müzakere ve münakaşa edilebilir. (2) İslam bir bütün; bir manzümedir. Onun herhangi bir kaide, emir veya müessesesi tek. ba§ma ele alımr, bağlı bulunduğu sistem içinde mütalaa edilmezse, aksak görünebilir ve anlaşılması güçle§ir.. (3) Dini gerçeği ara§tırırken, hangi bilgi vasıtasına dayarnlacağı mevzuu önemlidir. Akıl-nakil münaka§alanrun tarihi çok eskidir. Farklı görüş ve mü.nakaşalar üzerine mezhepler teşekkül etmiş, kütüphaneler dolusu eserler yazılmıştır. Problem;. akıl, nakil ve ilham vasıtalarından hangisine öncelik verileceği, bunlardan birine öncelik verilince, diğerinin durumunun ne olacağıdır. , Yazımızın bu son bölümünde önce bu mevzuun kısa bir tarihçesini yapacak, sonra alnl, müsbet ilim ve ilhamın hududu mevzuuna temas ederek sonuca varacağız. * ** Emeviler devrinde Halid b. Yezid (v. 85/704.) zamanında ba§layarak Abbasiler'de nMans1ir (754.-775) ve Me'm1in (813-833) devrinde hızlanan Yunan ve Hind felsefesinin Süry1l.nice ve Arapçaya tercemesiır hareketine kadar İs­ lami mulıitte akıl-nakil münaka§ası olmamış sayılır. Terceme yoluyla adı geçen felsefeler, Islam muhitine yayılınca, din ile felsefenin ortak bahislerinde zıt hüküm ve fikirler ortaya çıkım§ oldu. Felsefenin başlıca kaynağı akıl, dininki ise nakil (vahye müstenid nasslar) olduğu için, dolayısıyla bu ik! kaynak kar§llaşnıış ve çeli§mi§ gibi görünüyordu. Bir cümle Din !:.leri Yüksek Kurulu tarafından çıkarılnu;ıtır. Hz. Peyganıber'in hayatı ve §ahsiyyeti için Diyii.net İ:>leri Ba:>ltanlığının yayımla­ dığı "Hatemü'l-Enbiyll.. .. " isimli kitabı, Prof. M. Hamidullah'ın "İslam Peygamberi"ni; hadis ve meii.l için yine Ba:>kanlığın yayımindığı "Riyilzı.ı's-sii.llhin" lle Kur'an-ı Kerim Meali'ni tavsiye edebiliriz. (17) H. Z!y!l Vlken, !sH:im Felsefesi Tarihi, !stanbul, 1957, s. 9 vd. (*) (16) 358 Mevzuun münakaııasma giren taraflardan bir grup nakle sarılarak, nassların ifade ettiği açık mana ne ise o aynen kabfıl edilir, aklın hükmü buna tabi'dir, nasslar, filozoflann görüıılerine veya akla aykırıdır diye te'vil edilmez reyini müdafaa ettiler. Bunlar Ahmed b. Hanbel grubudur. Yunan ve Hind felsefesiyle !slam'a aykırı diğer cereyanlara kar§! !s~ müdafaa eden Kelamcılar, muayyen sınırlan içinde akıl ve nakli (havass-i selime, haber-i sadık ve akıl) beraberce kullanarak hükme varmayı terelli ettiler; Matürl:diler, Eıı'ariler ve te'vil mevzuunda daha ileri giden Mu'tezile de, bu grup içinde yer alır. Hatta, nasslann zahiri manasını inkar etmemekle beraber, bunlara aylun olmayan derüni manalar arayan ve bunları da zahiri mana ile beraber kaydeden Sofiyyeyi de bu grupta anabilirizlS, imanını Farabi, !bn-i Sina, !bn-i Rü§d gibi müslüman filozoflar grubuna gelince; bunlar aklı, daha doğrusu Yunan filozoflarının fikirlerini ön plana alını§, peygamberlik, vahiy, felek, levh-u kalem, arş, kürsi, tesbih, kaza ve ltadere ait nassları l>a§ka manalar vererek te'Vn etmi§, ahirete ait azab ve zevkleri manevi ve rfılıi diye anlamışlar, cismanı: haşri inkar etmi§lerdir. Hatta bunlardan Farabl:, akıl yoluyla elde edilen, filozofların bilgilerinin daha üstün olduğunu iddia etmi§tiri9. Taraflann, bazı örneklerini vermeye çalıştığımız goruş ve münakaşaları, tabi'leri tarafından zamanımıza kadar devam ettirilmi§tir. Bugün müslümanlar arasında her üç grubun da temsilcileri vardır. Dinin, ilmin ve akl-ı selimin icabı olan mutedil görÜŞÜn tesbiti için §U noktaların gözönünde tutulması gerekir: 1 - Dini nasslar ile çoğu defa zahiri (dış, kelime ve etinılelerden ilk bamana kastedilmiş olmakla beraber, bazı nassların müteşabih olduğu2o, bazılannın da mecaz veya misal21 şeklinde ifade edildiği şüphesiz olaralt sabittir22, Bu kabil nasslarm usUlüne uygıuı olarak te'vlli zarüridir.. luşta anlaşılan) Usfılüne uygıuı te'vilin şartlannı -ilk defa- !mam Şafi'i şöyle özetle- miştir: a - Yapılan te'vile !isan (Arapça) müsait . olınalıdır, b - Kitab ve Sünnetin manasını, yine Kitab, Sünnet ve !cma'm delaleti olmadan batını manaya nakletmek caiz değildir23, (18) el-Hasen b. Muhammed en-Nisabürt (v. 730}1330) nin "'Garaibu'l-Qur'il.n... " isimli tefsiri Ue Malımüd el-Alüsi"nin (v. 1270/1854), "Rühu'l-meanl. .. " si bu çeşit tevtlin örneklerini mulıtevidir. (19) Fll.rabi, el-Medinetü'llfii.dıla; Kıvameddin Burslan, Uzlukoğlu Farabi'nin Eserlerinden Seçme Parçalar, İst. 1935, s. 21. Umüıni olarak bu mevzü için bak. elGazzll.li, İhyll.... , Mısır, 1939, C. I, s. 105. Kanünu't-te'vil (Dii.ru'l-fiinün İlll.hiyat Fakültesi Mecmüası, sayı: 16), s. 46-58; Feysalu't-tefrika... Mısır, 1902, s. 42, 46; İbn-Teymlyye, Nakzu'l-mantık, el-Qil.hira, 1951, s. 56,131 vd. ; İzmirli İsmail Hakkı, Yeni nm-i Kelii.m Dersleri, C. I, s. 140. (20) Alü-İmril.n: 3]7. (21) Kur'lin-ı Kerim'de "mesel" kelimesi (69), "emsal" kelimesi de (19) kere Itullanılınıı:;tır. (22) (23) el-Gazzii.li, İhyii.... , C. I, s. 106. (el-Umm'un kenarında, Mısır. 1321), C. VII, s. 27. Geniş bilgi için bak, el-Gazzii.li, ag. esr., C. I., s. 43, 106 vd.; İbn-Teymiyye, Nakzu'l-mantık, s. 56, 131. İhtllll.fu'l-hadis 359 Ayet ve hadisler ya akıl ve ilim ile veya ilham ile karıııla§tığı idte'vil edilmektedir. Halbuki ilhamın ve buna bağlı bulunan marifetin, ki§inin tasavvuftaki derecesine göre devamlı değiııtiği Sof'ıler tarafından ifade edilmiş, bu yüzden de İslam akaidi ilhamı sübjektif ve ferdi bir bilgi kaynağı kabUl eylemi§tir. 2 - diasıyla Sağlam duyu organlarına, akıl ve ilme gelince; İslam mevsuk haber (nakil) yanmda "havass-i selinıe" ve "aklı" da birer bilgi lraynağı olarak kabul etmi§ olmaıda beraber, bunların sınırlarını tesbit etmi§ ve bu sınırlar dı§ında vahye (nakle) tabi' olunmasını istemi§tir. "Sana rfihu sorarlar. De Id: Ruh cak pek az verilmiştir."24 Rabbıının emrindeclir. Size ilimden an- ''Onda gaybm ilmi var da (onu) görüyor mu?"25 Kuı~an-ı Kerim'de (49) ayette kullanılan "ğayb" kelimesi, insanların kendi bilgi vasıtalarıyla elde edemeyecekleri gerçekleri ifade etmelrtedir. taraftan akıl ve ilmin ba§ döndürücü zaferlerine rağmen bunların belli bir sınır içinde geçerli olduğu, bunların dı§mda kesin bilgi veremeyeceği; akıl ve ilme müstenid nazariyelerin deği§eceği, bu sahaların muasır otoriteleri tarafından da kabul ve ifade edilmi§tir: Diğer "Bilhassa ruhsal hayatımızia pek derin bir surette ilgisi olan birçok meseleler vardır ki, aniayabildiğimize göre insan aklının kudreti şimdiki tertibinden ba§ka bir tertip lrazanmadıkça, o akıl için bu meselelerin halli mümkün olmayacaktır. Evrende bir pian birliği, veyahut amaç var ınıdır, yoksa atomların tesadilfen birle§melerinden mi ibarettir? Acaba ııuur, bilgeliğin (sagesse) sınırsız bir gelişme ümidini veren bir sonsuz evren parçası ınıdır, yoksa sonunda üzerinde hayatın mümkün olamayacağı bir gezegende geçici bir ilinek midir? !yililr ve fenalık (hayır ve ııer) evren için önemli midir, yoksa yalııız insanlar için mi önemlidir? ݧte felsefe tarafından böyle sorular sorulınuş ve - ba§ka ba§ka filozoflar tarafından baııka ba§ka cevaplar verilıni§tir. Fakat ba§ka sı1retle de cevaplar bulmak mümkün olsun olmasın şimdiye kadar felsefe tarafından verilen cevapların hiçbiri isbatı kabil olacak surette, doğru gibi gözükmüyor."za "Demek ki insan Rönesanstan beri be§ duyunun hudutları içine hapsedilmi§tir. Bugün inkar edilmesi imk3.nsız birçok telepati vakalarını biliyoruz. Telepatinin ve mazi ile istilrbii.li görme kabiliyetinin mahiyeti bugün de Aristo devrinde olduğu kadar meçhü.ldür, fakat biliyoruz ki, bir fenomenin realitesini sırf o fenomenin mü§ahedesi güçtür ve izahı imkii.nsızdır diye inkar edemeyiz."!!• "Bir elma çeldrdeğini ele alalım; ne kadar eksizsiz yürütülmü§ olursa olsun, aceleden ve ön yargıdan ne kadar diklratle arınıınş bulunursa bulunsun, hiçbir uslamlama bu çekirdekten çılracak olan ağacın şeklini veya vereceği meyvanın tadını önceden kestirmemize imkii.n veremez. Bilinmeyen bir milrrobun a§ılanacağı bir hastada yaratacağı tepkileri, hastalıkları önceden tanım'(24) (25) (26) (27) 360 el-!srA: 17J85. en-Necm: 63J35. B. Russel, Felsefe Meseleleri (Çeviren: .A. Adnan Adıvar), İst. 1963, s. 213. Dr. A. Carrel, İnsanlar Uyanın (Çeviren: Leylll. Yazıcıoğlu), !st. 1959, s. 165. lamamıza hiçbir teori, tasım .(sillojizm) yardımcı olamaz. Bu gibi. sorulann aklımıza değil, doğaya, eşya dünyasına sorulması gerekir. İkiyüz yıldanberi insanlann dı§ dünya üzerinde bu derece olağanüstü bir egemenlik kurma olanağını sağlayan metod, mantık, gözlem ve deneyimin bir karışımıdır. Uslamlama bu metodun dışmda bırakılınıli değildir ama, sonuçları her zaman gerçelde karşılaştırılır ve gerçeldere uyuyorsa kabfll edilir... " "... Gözlemlerin toplam sonucu olan bilim, hiçbir şekilde evrenin açılda­ sadece Valery'nin deyimiyle: 'Başan sağlamı§ bir yöntemler bütününden ibarettir'. Bu yönteınler hiç başan da sağlamayabilirdi. Eğer §U anda elimden §U kitabı bırakırsam ve yere düşecek yerde tavana doğru yükselirse, çok §aşardım, ama bu, bllimi altüst etınezdi. Olsa olsa, bu fenomeni de içine alan daha karışık bir. yasa aramaya koyulurdu,"2s ması değildir; "Şu halde, ilmin metodunu gayet kısa bir §ekilde şöyle ifade edebiliriz: llim adaınlan, tekııik icatıarla geni§letilen insan hassasiyetine elveri§li milşa­ hedenin hududu içinde, nazari modellerden zarüri olarak çıkan istidlallere dayanarak tahminlerde bulunmaktadırlar. Eğer bu tahminler doğru çıkmazsa, o zaman tasavvurlar veya bu tasavvurlarm dayandığı modeller yeniden düzenlenir; çünkü yapılını§ olan istidlali yalanlamaya imkan olmadığı gibi tahminleri doğru çıkarmayan mesajları tekzip etınek de pek mümkün değildir. I§ılı: luzı üzerindeki Michelson-Morley tecrübesi bu hadiseye klasik bir misal te§kil edebilir. Zaman ve mekan hakkındaki eski Newtoncu telakkiye göre, dünyanın mekan içinde bir hıza sahip olacağı neticesine (istidlal) yol açıyordu. Tecrübeler hadisenin böyle olmadığını gösterdi ve fizikçiler zaman ve mekana ait ilmi telakkileri izafiyet teorisine yol açacak §ekilde kökten deği§tirmek zorunda kaldılar." "Mesela onyedinci ve onsekizinci asırlar Kopernik ve Newton'a ait kainat telakkilerinin zaferine §ahit olmU§tıır. Bu iki görüş de, hem dünyanın düz olup, güne§ ve diğer gök cisiınlerinin semanın danunda dola§tıldarına dair basit halk telakkisine, hem de Batıamyus'un dünyayı merkez ittihaz eden daha derin, faltat yine de kifayetsiz "ilmi" telakkisine kar§! çıkmı§tır." "Tarihin seyri içinde ilim de pek çok yanlı§ telakkiler .yaratını§tır ve ilim ta§lyan birçok görüşlerde, bilhassa sosyal iliınlerde avami bilgiden gayet ' kuvvetli unsurlar vardır." a.dı "... Aynı §ekilde bazı protestan mezheplerinde görüldüğü üzere iman yoluyla bir insanın haldı çıkması veya teheyyüci, deriini yaşayı§ yoluyla cezalanması gibi inançlar da tarifleri icabı arneli manada tahkilı: edilemeyecek §eylerdir. Bir inanç sisteminin tahkilı:e elveri§li olmaYl§l onun ehemmiyetsiz olduğunu göstermez. ~sanı son derece ilgilendirmesi bakımından önemli olan pek çok meseleler vardır ki bunlar normal vasıtalarla, hatta belki hiçbir şekilde talıkik edilemez."29 * *'" Bütün bunlardan sonra "anlama edebiliriz: sanatı" mevzfiunda §U neticeleri tesbit (29) K. Boulding, Yirminci Asrın Manası (Çeviren Erol Güngör), İst. 1969, s. 45, 47, 54, 69. (28) A. Mauro!s, Yaşııma Sanatı, (Çeviren: Nihai önal), İst. 1968, s. 20, 22, 23. 361 Mevsuk bir nakil lle, kesin bilgi arasında çeli§me olmaz. Böyle bir görünü§ varsa, ya nakil mevsuk değil, ya zahiri mana maksud değil veya nakle muhalif bilgi kesin değildir. !nkar veya te'vil yoluna sapmadan önce, bu noktaların incelenip tesbit edilmesi gerekir. Sakat bir tetkik veya anlayış metodu yüzünden, Allah'ın Minatta hakim ve deği§mez kanunlan "Sünnetullah"m3o ifadesi olan kesin ilim ile yine O'nun Kelanu arasmda çeliı:ıme gBrmek a~r bir hata olur. NETICE: En iptidilisinden en medenisine kadar hiçbir kabile, kavim ve millet dinsiz olmamıı:ıtır. Din, bir milleti meydana getiren unsurlarm -hiç değilse~ zaman zaman- en kuvvetiisi olmU§tur. Yüzyıllar boyunca kendisine layık dini arayan Türk milleti, !slam'a girince, büyük seciyye ile İslam imanının birle§mesinden muazzam Türk - Islam medeniyeti doğmll§tur. Dün milli duygu ve hasletlerimizi de besleyerek büyük ve ileri bir millet o4nanuzı -engellemek §öyle dursun- destekleyen dinimiz, bugün de aynı rolü ifa edebilir. Bunun ilk ı:ıartı, !slam'ı aslına ve ruhuna uygun olarak temsil etmek; öğrenmek, yaı:ıamak ve değiljik kültür seviyelerine uygun bir metodla müslümanlara öğretmektir. (30) 362 el-Ahzıtb. 33}43; el-Feth: 48f23.