“Meclis” (Tamamlanmam›fl haliyle) çok farkl›, ‹slâm düflünce sistemini içinde bar›nd›tekrarlar›z. Esas önemli olan, her harfin bir bedeni r›yor. Hurûfîlikte harflere mistik de€erler yüklenir. anlatmas›. Her bedende Allah kendini terennüm Hurûfîlerin kulland›€› iki hurufat biçimi var. Biri, eder, kendini gösterir. Bu, hem ‹bn-i Arabi’de hem Arap alfabesinden gelen 28 harf, bir de 32 harfli Fazlullah Estarabadî’de böyledir: Kâinat›n bir gösFars alfabesi. Hurûfîlikte bütün harfler Elif’e iflaret tergesidir her beden. Onun için de, Hurûfîlik’ten eder. Elif’te olan, bütün harflerde vard›r. “Bir art› giderken bedenin üzerine ikinci bir iflaret koymaya, bir art› bir... eflittir bir”dir, o da Elif’tir. Tanr›n›n keyaz› yazmaya gerek yok, çünkü bedenin kendisi zalâm›d›r. Alevî-Bektâfli gelene€inde 72 ten bir harf. Hurûfîlikten gelen millete ayn› nazarla bakmak diye bir Gecenin bir yar›s› belli sembollerin çeflitli ifllere de€er vard›r. 72 millet hepimiz biriz, resim yap›yorum, monte edilmesi, onun gelenekaram›zda ayr›m yok, tek bir varl›€›z sel yap›yla iliflki kurdu€u anlaNeflet Ertafl demek. 72 eflittir bir ve o da Elif’tir. m›na gelmez. Bu olsa olsa, dinliyorum. Gündelik hayatta da Hurûfî gönder- Bu sahneden ç›kay›m postmodern bir kes-yap›flt›r melere çok rastlar›z, mesela “66’ya dedim. Keith Richards mant›€›d›r. Bedenin kendisi bir ba€lamak” çok kullan›l›r. Al›flveriflte dinlemeye bafllad›m. harftir, üzerine kutsî bir fley yapazarl›k yaparken “66’ya ba€layal›m” Bak›yorum, olay p›flt›rmak gerekmiyor. Bu içsel diye el s›k›fl›rlar. Ebcet hesab›na göre sadece biraz bir fley. elif’in, be’nin, lam’›n, cim’in, her har- h›zlan›yor, t›mb›rt› ‹bn-i Arabi’yi and›n; ‹bn-i fin say› de€eri vard›r. Arap alfabesine biraz daha gürültülü Arabi senin için önemli bir göre, Allah kelimesi çifte vav olarak düflünür mü? oluyor, ama yaz›ld›€›nda say›sal de€eri 66’d›r. Ya- altta hissedilen, ‹bn-i Arabi çok büyük bir okul. ni pazarl›ktaki bu deyiflte kastedilen, akan su ayn›. Bedreddinîler, Bektâflilik, Meviflimiz öyle sa€lam olsun ki, Allah gibi levîlik, Anadolu’ya ait di€er büolsun. Hurûfîli€in bugün bu kadar ilgi görmesini, tün tasavvuf ak›mlar› ‹bn-i Arabi’den beslenmifltir. belki gündemimizdeki yeni-Osmanl›c› düflünceyle ‹bn-i Arabi kendi içerisinde bir yol. Geriye dönüp birlikte düflünmek lâz›m. bakt›€›nda, bütün yollar›n bafl› ‹bn-i Arabi’ye ç›k›Senin hayat›nda bu say›sal de€erlerin bir karfl›yor; öyle bir gelenek. “Elmay› zevkle ›s›rm›yorsan, l›€› var m›? ibadetin de eksiktir” diyor ‹bn-i Arabi. Elmay› bir Hay›r. Hurûfîlik bir felsefe, bir kültür olarak benim varl›k olarak içinde hissedeceksin. Onun içinde zaten içimde. Bir entelektüel ya da sanatç› olarak Tanr› var. Gizi var. “Nefsini bilen Rabbini bilir.” ona tak›lm›fl ve oradan sanatsal bir beceri ya da at‹bn-i Arabi Anadolu’daki heterodoksiyi çok derinraksiyon ç›kar›yor de€ilim. ‹nsan bedeni tasvir ediden etkiliyor. Ama tasavvuf da kendi içerisinde süyorum. Her beden kendini anlatan bir harftir. Her rekli akan, bugüne kadar geliflerek gelen bir nehir. beden kendini anlatan bir harfse, her harf Allah’›n Dönem dönem iktidarlarla kolbafl› gidebiliyor. ismini söyler. “Söz bir, Allah bir” derken de bunu Mevlevîlik mesela iktidarla daha içli d›fll› olabiliyor. B‹R+B‹R | 10 | A⁄USTOS - EYLÜL 2011 Saray sahipleniyor ve medreselerini açabiliyor, geniflletiyor. Kendine yak›n buldu€un ressamlardan söz ederken Blake’i and›n. fiiirde kimler var? Blake sanki bizim Anadolu’daki halk türkü ve ezgilerinin, koflmalar›n içerisindeki ironiyi spot cümlelere dönüfltürüyor. Blake’in fliirlerini Nesîmî’ye, Pîr Sultan’a, genelde K›z›lbafl tandansl› halk motiflerine çok benzer buluyorum. O kendinden kaybolufl, öte tarafa gidifl gelifl, kurdu€u atmosfer semahta söylenen sözler gibi. Ben fliiri böyle alg›l›yorum. Modern fliir diye bildiklerimize çok tak›lm›yorum. Birço€unu okumaya çal›flt›€›m dönemler oldu, ama ayn› tablo resmi gibi. Nâz›m’›n belli dönemlerindeki fliirleri de bana tablo gibi geliyor. Beni huzursuz, rahats›z eden, bana uzak gelen fleylerden. Ama gelene€in içerisinden, yüzy›llar›n içinden eritip getirdi€i fleyler de var. Bugün, Anadolu’da yaflayan bütün etnik yap› ve halklar›n modern flair diye gördüklerinin hepsinin alt›nda ya Nesîmî’yi, ya Pîr Sultan’› ya da Yunus Emre’yi görüyorsun. Roman bafll› bafl›na bir tür olarak uzak buldu€un bir biçim, bir anlamda “tablo” resmi mi? Kesinlikle. Evet, iyisini yazan da var, okunuyor, sat›l›yor. Ama roman modernitenin, bir sistemin, pazar›n yaratt›€› bir macera öyküsüdür. Aflk ya da dedektiflik roman› olsun, koskoca “Binbir Gece Masallar›” bütün o söylemleri zaten içinde bar›nd›r›yor. ‹ster yeni, ister eski roman de, Tanzimat de, Bat› roman› de, ad›na ne dersen de, bizde, yani Akdeniz’in do€usunda, o kurmaca yaz›n türü gelenekle tezat oluflturuyor. O biçimle gelene€i birlefltirmeye kalkt›€›nda, tam postmodern kes-yap›flt›r roman enstalasyonu oluyor. Hem tarihsel geçmifle gidiyorsun, hem bugünden koyuyorsun;