Ahmet Emin Seyhan-Emine Öztürk, Kafkas Üniversitesi Harakani Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, 2015, ss. 59-82. ASR-I SAADETTEN GÜNÜMÜZE KADINLARIN SOSYAL KONUMU VE HZ. MUHAMMED’İN KADINLARIN EĞİTİMİNE YAKLAŞIMI Ahmet Emin SEYHAN Emine ÖZTÜRK Öz Kadın hakları konusu, özellikle son iki asırdır dünya kamuoyunun gündemini meşgul etmekte ve kadınlara verilen hakların niteliği ve niceliği konusu tartışılmaktadır. Bu çalışmada dünya tarihi boyunca kadınların sosyal konumuna işaret edilmekte, Hz. Peygamber’in kadınların eğitimine bakışı ele alınmakta, tarihte ve günümüzde kadınlara ayrımcılık ve haksızlık yapılmışsa bunun dinlerden mi yoksa toplumların geleneklerinden mi kaynaklandığı sorusuna cevaplar aranmaktadır. Makalenin temel amacı, haklarını yeni yeni elde etmeye başlayan kadınlara on dört asır evvel gönderilen son din İslam’ın ne gibi haklar verdiğini, Kur’ân ve sünnet’in meseleye nasıl baktığını, eğitim konusunda Hz. Muhammed’in söz ve uygulamalarının neler olduğunu araştırmak, ulaşılan neticeleri ilim dünyasının takdirine sunmaktır. Anahtar Kelimeler: Hz. Muhammed, Kadın, Eğitim. THE SOCIAL POSITION OF WOMEN SINCE THE PERIOD OF PROPHET MAJESTY MUHAMMAD AND APPROACH OF THE PROPHET MUHAMMAD OF WOMEN'S EDUCATION Abstract Women's rights issue occupies the agenda especially for the last two centuries and the quality and quantity of the rights given to women have been discussed. In this study, the social status of the women during the world history is underlined, the outlook of Prophet regarding the education of Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İDKAB Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi 60 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk women are discussed, answers are searched whether a discrimination and injustice have been made towards women and whether this originates from religions or traditions of the societies. The main purpose of the article is to conduct research regarding what kind of rights does Islam give to women, how Koran and Sunnah outlooks on this subject, what the statements and applications of Muhammad regarding the education are and to present the results to the science world. Keywords: Muhammad, Women, Education. Giriş Bu araştırmanın asıl amacı, Hz. Peygamber döneminde kadınların eğitimi konusunu incelemektir. Ancak Hz. Peygamber dönemine gelmeden önce tarihsel sürece ve bu süreçte neden kadınların yok gibi göründüğüne kısaca değinmekte yarar vardır. Bu itibarla, öncelikli olarak dünya tarihinde kadınların sosyal konumlanışı ve tarih yazımı konusuna temas etmemiz yerinde olacaktır. I. Dünya Tarihinde Kadınların Sosyal Konumlanışı ve Tarih Yazımı Bu çalışmada Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemdeki kadınların durumu, o dönemdeki kadın algısı ve kadınların sosyal konumu ele alınmaya çalışılacaktır. Ancak konunun daha iyi anlaşılması temin maksadıyla dünya tarihinde kadının sosyal konumuna değinilmesi, kadınların neden insanlık tarihinde adlarının yeterince anılmadığı hususuna temas edilmesi yerinde olacaktır. Bunu anlamanın yolu ise kadın tarihine dair yazın sürecinin nasıl başladığını anlamaktan geçmektedir. Bu da feminist tarih yazımından kısaca bahsetmeyi gerekli kılmaktadır. “Kadın Tarihi”nin yazılması, yani “Feminist Tarih Yazımı”nın başlaması çok kısa bir geçmişe dayanmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de çok sık kullanılan ve artık bir deyim halini almaya başlayan bir cümle vardır: “Kadının Adı Yok!” Evet gerçekten de insanlığın uzun tarihine bakıldığında “kadının adının yeterince ve hak ettiği kadarıyla anılmadığı” ifade edilebilir. Geride bırakılan zaman diliminde dünyada milyonlarca kadın yaşamış olmasına rağmen bunların çok azı tarihteki yerini alabilmiştir. Tarih yazıcıları, geçmişin büyük bir parçasını oluşturan kadınlarla birlikte birçok grubu, sınıfı, halkı sistematik olarak tarihten dışlamışlar, saklamışlar ve âdeta Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 61 yok saymışlardır. Tarih kitaplarında hep savaşlardan, ateşkeslerden, anlaşmalardan ve yine savaşlardan bahsedilir ve tüm bu savaş, ateşkes, anlaşma ve tekrar savaş döngüsü içinde hep “büyük adamlardan” birilerinin adı anılır. Tarihte kadınlar dövüşmez, ancak yardımcı kuvvet olarak erkeğin yanında bulunur. Mermi taşıyan kadınlar, hemşireler vs... Kaleleri fetheden hep erkeklerdir; fetihte elde edilen ganimet hep kadınlardır. Kahramanlar hep erkektir... Parlamentolarda konuşan hep erkeklerdir. Kısaca senaryo yazarı, tarih yazıcıları, yeniden inşa ettikleri geçmişin başrolünü hep erkeklere vermişlerdir. Çünkü geleneksel tarihin öznesi erkektir. Geçmişin tüm dönemlerinde erkek nüfusun yanında bir o kadar da kadın nüfus yaşamasına rağmen geleneksel tarih anlayışı bu diğer yarıyı görünmez kılmıştır. Peki, kadınlar tarihte nasıl görünmez kılınmışlardır? Geleneksel tarih anlayışında olayların geliştiği zemin, bunların ortaya çıkmasını hazırlayan gerçek nedenler ve kişilerle ilgilenilmez; sadece sonuçlarla ilgilenilir. Sonuç ise, genelde kadının yaşamını sürdürdüğü ve öznesi olduğu evin dışında somutlaşır ve burada da özne erkektir.1 Doğal olarak böyle bir kurgu, tarihi yazanlar, yani erkekler tarafından oluşturulur. Tarih yapmak ve yazmak farklı şeylerdir. Ancak okuyuculara ulaşanlar, “tarihi yazanın tercihleri”dir. Dolayısıyla ev içi ve ev dışı (özel ve kamusal) ya da genel ve özel ayrımı yapıldığında tercihin genelden ve/ veya kamusaldan tarafa yapılması sonucu bir erkek tarihi ortaya çıkmıştır. Bu durumda burada kesin bir ayrım yapmaktan kaçınılmalıdır. Genel/ özel ya da kamusal/ özel ayrımı yapıldığında, bunları birbirleriyle ilişkisiz iki alan olarak düşünmemek gerekmektedir. Kamusal alan aileyi etkileyip, kadın-erkek ilişkisinde kimi değişim ve dönüşümlere yol açacağı gibi, özel alan da kamusalı etkileyip oradaki süreçlerin yönünü değiştirebilecektir. Feminist tarihiyle ilgili araştırmalar çoğaldıkça, kadınların tarihi oluşturan olaylarda yer almamalarının ya da aktif konumlarda bulunmamalarının nedeninin aslında onların aktif olmamaları ya da olayların içinde yer almamaları değil, resmi kayıtlarda bulunmamaları olduğu ortaya çıkmıştır. Geleneksel tarih 1 Nilüfer Timisi, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”, 20.Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Editör: Oya Çitci, Todaie (Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü), İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yay., Ankara, Kasım/1998, s. 334-335. 62 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk anlayışının belge fetişizmi, kadını tarih sahnesinden indirmiştir.2 Kadınlar çok uzun bir süre istatistiklerde yer almamış, nüfus sayımlarında sayılmamış, devletin kayıtlarında görünmemişlerdir. Dolayısıyla geleneksel tarih anlayışının nesnellik kaygısı, hakikate ulaşmak için kullanılan birincil kaynakların çoğunda yer almamıştır. Örneğin Osmanlı’da kadınlar, nüfus sayımlarında sayılmak için 1882 yılını beklemek zorunda kalmışlardır. Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkını elde edebilmek için 1934 yılına kadar beklemişlerdir. “Genel” sözcüğü, geleneksel tarih yazımı içinde, herhangi bir şeye ya da bir kimseye özgü olmayan, onun bütün benzerlerini içine alan, ayrıntıları göz önüne almayarak bütünü bakımından ele alınan tarihsel bir olgu olarak tanımlanır. Kadınlar bütünün içindeki ayrıntılar olarak ele alınırsa, geleneksel tarihin böyle yaptığını "genel" kelimesinin tanımlamasından da anlamaktayız. Buna göre, kadınsız seçimleri, istatistikleri, nüfus sayımlarını "genel" olarak adlandırmak çok da yanlış değildir. İnsanlığın sadece bir yarısını algılayan, o yarıyı da “erkekler” olarak değil de cinsiyetsiz varlıklar olarak tanımlayan bu tür histografık yöntemler sadece eksik değildir, aynı zamanda olmayan bir evrenselliğe de yol açmaktadır. Kadınların tarihte görünür olmamasının bir diğer nedeni de “geleneksel tarihin dönemleri”dir. Bu dönemlerden kadınların nasıl etkilendiğine son zamanlara kadar yeterince temas edilmemiştir. Örneğin tarihsel bir dönem olan Rönesans kadınları etkilemiş midir? Bir Rönesans tarihçisi Joan Kelly, kadınlar için (küçük bir grup için olsa bile) Rönesans’ın çok önemli bir dönüm noktası olmadığını savunmaktadır. Çünkü bu dönemde “kadın haklarından” ve “kadının özgürleşmesinden” bahseden yoktur. Hümanist değerlerin birkaç düzine kadının hayatını olumlu yönde etkilemesi, Rönesans'ın kadınları derinden etkilemesi anlamına gelmemektedir. Kadınları etkileyen bir Rönesans dönemi varsa, bu klasik tanımıyla geleneksel tarihin dönemlerinden biri olan Rönesans dönemi değildir. Kadınlar, tarihin öznesi olarak kabul edilmedikçe, bizler Tanzimat Dönemi’nde hangi kadınların nasıl yaşadıklarını ve bu dönemden etkilenip etkilenmediklerini bilebilme şansına sahip değiliz. “Feminist Tarih Yazımı” denen bu tarih yazım çeşidinin ne zaman başladığı hususuna gelince, kadınların geleneksel tarih yaklaşımına 2 Timisi, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”, s.335-336. Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 63 getirdikleri eleştirilerin kaynağı, kadınların geçmişte yaşadıkları deneyimlerini sorgulamaları olmuştur. Bu sorgulama, 1960'ların sonu ile 70'lerin başından itibaren oluşan siyasal hareketlenme içinde kadınların da yer alması ile başlamıştır.3 Bu satırlarda da açıkça gördüğümüz üzere “Feminist Tarih Yazımı” ancak 1960’lı yıllarda başlayabildiğine göre bu yazın türü, en fazla 50 yıllık bir geçmişe sahiptir. Ancak bizim burada konumuz açısından önemle vurgulamak istediğimiz husus; “kadınların yalnız tevhid dinlerinin egemen olduğu dönem içinde değil aynı zamanda tüm insanlık tarihi boyunca sosyal konumunun çok da fazla iç açıcı olmadığıdır.” Eğer liberal feminizm için anlatılanlar hatırlanacak olursa ünlü liberal feminist Sarah Grimke, kadınları yalnızca evlenerek sosyalleşmelerinden yahut tek sosyalleşme biçimi olarak evliliği gördüklerinden dolayı eleştirmekteydi. Hakikaten de kadınlar evlenerek sosyalleşmektedirler. Çünkü kadınlar annedir ve annelikleri onların diğer sosyal rollerinin önüne geçerek kadınların tarih boyunca evlenerek yani özel alan içinde sosyalleşmelerine neden olmuştur. Bu da erkeklerin devletler yönetmesine ve onların devlet yönetmeleri de dünya tarih yazınının büyük bölümünü siyasal tarih yazını oluşturduğu için tarih sayfalarında daima yer almalarına neden olmuştur. Ancak annelik rolü ile sosyalleşen ve devletlerden ziyade evi, yuvayı yöneten kadın, tarih yazınında özel alana yer verilmemiş olduğu için bugüne kadarki tarih yazınında bazı istisnaların dışında neredeyse hiç yer almamış gibidir. Yani kadının tarih kitaplarından dışlanması, kadının sosyalleşme sürecinin erkeğin sosyalleşme sürecinden farklı olmasının bir sonucu ve tüm dünya kadınlığına has bir özelliktir. Bu, yalnızca tevhid dinine inanan toplumlara mensup kadınlara has bir durum değildir. Hatta tevhid inancına mensup toplumlarda kadının durumu çok daha içi açıcıdır. Bunun en iyi örneği de İslam Peygamber’inin döneminde yaşayan kadınların sosyal konumudur ve bu kadınların eğitimine verilen önemdir. Yani klasik dönem içinde Hz. Muhammed dönemi “kadınların yıldızının parladığı ve toplum içinde en azından kendi hayatları noktasında özne olma yolunda önemli mesafe kaydettikleri bir dönem” olması hasebiyle diğer tarihsel dönemlerden ayrıcalık gösterir. 3 Timisi, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”, s.335-336. 64 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk Kadınların tarih boyunca genellikle haksızlığa ve ayrımcılığa tabii tutuldukları, ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri daha önce zikredilmişti. Gerçekten de İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da ve dünyanın diğer bölgelerinde kadınların durumu hiç farklı değildi. Bir mal gibi alınıp satılır ve temel insan haklarından mahrum bırakılırlardı. Kız çocukları bir utanç vesilesi kabul edilir ve diri diri toprağa gömülürlerdi. Kur’an’ın nazil olması ve Peygamberimiz tarafından tebliğ edilmeye başlamasıyla birlikte kadınlar, kız çocukları, cariye ve köleler özgürlüklerine ve temel haklarına kavuşmaya başladılar. Bu hakların en önemlilerinden birisi de eğitim-öğretim hakkı oldu. Nitekim Hz. Peygamber’in eşleri başta olmak üzere, birçok kadın Kur’an, dinî bilgiler ve diğer konuları ondan öğrenmiş ve başkalarına da öğretmişlerdir. Kadınlar bu konuda o kadar istekli davranmışlardır ki, zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın her fırsatta öğrenmeyi sürdürmüşlerdir. Bilgi ve birikimleri neticesinde özgüven kazanarak Hz. Peygamber’in takdirini kazanmış, erkeklerle fikri mücadele yapacak, hatta haklarında vahiy gelecek kadar temayüz etmişlerdir. Her türlü dinî ve pozitif bilginin yayılmasında erkekler kadar hizmetleri olan kadınların Asr-ı Saadetteki bu seçkin ve özgür durumları maalesef fazla devam edememiştir. Zamanla yanlış yorumlar ve erkek egemen bir din anlayışı, kadınları yeniden ikinci plana itmiş ve toplumsal hayattan dışlamıştır. 4 İşte biz bu makalemizde, kadınların Hz. Peygamber dönemindeki konumlarını, özgürlüklerini, kültürel konularda belirleyici olmalarını, eğitim faaliyetlerine katkılarını tespit etmeye, o uygulamalardan günümüze gelerek yapılması gerekenleri ortaya koymaya çalışacağız. Çünkü İslam dini, kadını sadece anne rolüyle sınırlamamış, yeteneklerini geliştirmesine ve toplumsal rolünü oynamasına imkân sağlamıştır. İslâmiyet’in ilk yılları kadın hakları açısından insanlığın zirveye ulaştığı bir dönemdir. İslam, kadını bir birey olarak kabul etmiş, ona söz hakkı tanımış, ilim öğrenmesini teşvik etmiş ve mirastan pay sahibi olduğunu haber vererek haklarını güvence altına almıştır. İşte bütün bu ve benzeri haklar nedeniyle kadının toplumdaki rolü hızlı bir gelişim göstermiştir.5 4 Mustafa Önder, “İslam’ın İlk Yıllarında Kadın Eğitimi”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Bahar 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:1, s. 141. 5 Konuyla ilgili bazı tespit ve değerlendirmeler için bkz. Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, Nesil Yay., İstanbul, 2005, s. 109, 119, 122-123. Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 65 Kadınların eğitimi konusunda Hz. Peygamber’in gerçekleştirdiklerini şu başlıklar altında incelemek yerinde olacaktır: 1- Kadınların ve kız çocuklarının insan onur ve haysiyetine uygun bir statüye kavuşturulmaları. 2Mescitte ve diğer mekânlarda Peygamberimiz tarafından eğitilmeleri. 3Peygamberimizin eşlerinin ve eğittiği kadınların diğer kadınları eğitmeleri. 4Kız çocuklarının okutulmaları ve yetiştirilmeleri. 5- Kadınların her türlü faaliyette yer almaları ve meslek sahibi olmalarının teşvik edilmesi. 6Aldıkları eğitim sayesinde kadınların özgüven sahibi ve dinî-kültürel konularda belirleyici olmaları. 7- Erkeklerin bütün öğrendiklerini hanımlarına da öğretmekle görevlendirilmeleri. Şimdi bu başlıklar doğrultusunda Hz. Peygamber döneminde kadınların eğitimine temas etmeye çalışalım. II. Hz. Peygamber Döneminde Kadınların Eğitimi Hz. Peygamber döneminde kadınların eğitimine geçmeden evvel Kur’an ve sünnet’in kadına verdiği değere kısaca işaret etmenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. a. Kur’ân ve Sünnet’in Kadına Bakışı Kur’ân-ı Kerim, Câhiliye dönemi Araplarının kadınlara karşı olumsuz yaklaşımlarını şiddetle eleştirmiş,6 kadın ile erkek arasında “insan olmaları bakımından” hiçbir farkın bulunmadığını 7 ve Allah katında her ikisinin de hak ve sorumluluklar yönünden eşit ve aynı değere sahip olduğunu haber vermiştir. 8 Kadınlar da erkekler gibi Yüce Allah’ın yeryüzündeki halifesidir.9 Çünkü Yüce Allah, “halifelik onurunu” cinsiyetten söz etmeden hem erkeğe hem de kadına bahşetmiştir. Kur’ân’ın ilk inen âyetlerinde yer alan “oku”10 emri, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın bütün inananlara hitap etmektedir. Nitekim şu âyetler, hem erkek hem de kadınlardan ayrı ayrı söz etmekte ve kadınlara verilen değeri göstermektedir: “Erkek olsun kadın olsun, 6 Nahl, 16/58-59. Nisâ, 4/1. 8 “…Erkeklerin, kendi kazandıklarından bir payı olduğu gibi kadınların da kendi kazandıklarından bir payı vardır…” Nisâ, 4/32. Ayrıca bkz. Nisâ, 4/7, 11-12, 124; Âl-i İmrân, 3/195; Tevbe, 9/71; Ahzâb, 33/35. 9 Bakara, 2/30; En’âm, 6/165; Neml, 27/62; Fâtır, 35/39. 10 Alak, 96/1. 7 66 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk her kim mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğramazlar.”11 “...Ben, erkek olsun kadın olsun içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım...” 12 “…Adalet ölçülerine göre, erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır…”13 “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.”14 “(Hz. İbrâhim şöyle dua etti): “Rabbim! Bana, anneme-babama, evime mümin olarak giren herkese ve [daha sonraki] bütün mümin kadınlara ve erkeklere bağışlayıcılığını göster ve zulüm işleyenleri her zaman helake uğrat!”15 Bir gün kadın sahâbîlerden Ümmü Ümâre binti Ka’b el-Ensârî, Hz. Peygamber’in yanına gelerek; “Gördüğüm kadarıyla (Kur’ân’da) her şey erkekler hakkında, kadınlardan bahseden hiçbir şey göremedim”16 diyerek serzenişte bulunmuş, bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti inzal etmiştir: “Şüphe yok ki, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve Allah'ı çok anan kadınlar; işte Allah bunlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”17 Görüldüğü üzere bütün bu âyetlerde kadın ve erkeklerden ayrı ayrı söz edilmekte, bir cinsiyet ayrımına gidilmemekte ve kadına “insan olarak değer verildiği” gözler önüne serilmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de “baştan sona kadın haklarını dile getiren” ve adı da Nisâ (kadın) olan bir sûre18 11 Nisâ, 4/124. Âl-i İmrân, 3/195. 13 Bakara, 2/228. 14 Hucurât, 49/13. 15 Nûh, 71/28. 16 Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî, el-Câmiu’s-Sahîh (Sünenü’t-Tirmizi), Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 44/Tefsir, 33 (V, 354). Tirmizî, bu rivayete “hasen garîb” hükmünü vermiştir. 17 Ahzâb, 33/35. 18 Nisâ, 4/1-176. 12 Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 67 bulunmaktadır. Aynı şekilde “hakkını arayan kadın” anlamına gelen “Mücâdile” isimli bir sûre19 de mevcuttur. Bütün bunlar, İslâm’ın kadınlara verdiği değeri göstermekte, aksine iddiaları boş, geçersiz ve anlamsız kılmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) de Kur’ân’ın çizdiği bu genel çerçeveye uygun olarak; “Kadın ile erkeğin bir bütünün iki eşit parçası olduğunu”20 söylemiş, “Allah katında insanların en değerlisinin Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler” 21 olduğunu ifade ederek herhangi bir cinsiyet ayrımına gitmemiştir. Nitekim Hz. Ömer de İslâm öncesi dönemde kendilerinin kadınlara hiç değer vermediklerini, İslâm’ın gelmesiyle onların bir takım haklarının olduğunu anladıklarını itiraf etmiştir.22 Hz. Peygamber’in uygulamalarına bakıldığında onun her zaman kadınlara değer verdiği, içlerindeki potansiyeli ortaya çıkarmalarına fırsat sunduğu, eşleriyle anlaşmazlığa düşen kadınlara arabuluculuk yaptığı 23 ve kendi aile yaşantısıyla da onlara iyi bir rol model olduğu 24 görülmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, hiçbir zaman eşlerine karşı kaba, katı, kırıcı, sert olmamış, onlara bağırıp çağırmamış ve azarlamamıştır. Bir yolculuk esnasında kervanda bulunan kadınları “kristallere” benzeterek kervanın genç sürücüsü Enceşe’den “narin, nazik, zarif, hassas ve kırılgan olarak tanımladığı kadınları” incitmemesi için develeri yavaş sürmesini istemiştir.25 Bu durum, onun kadınlara verdiği değerin bir ifadesidir. Ancak hadisin râvîsi Ebû Kılâbe’nin rivayeti naklettikten hemen sonra çevresinde bulunanlara; “Resûlüllah’ın kullandığı ‘bu kelimeyi’ şimdi sizden birisi kullansa, onunla 19 Mücâdile, 58/1-22. Ebû Dâvûd Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünenu Ebî Dâvud, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 1/Tahâre, 94 (I, 161-162); Tirmizî, 1/Tahâre, 82 (I, 190); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, VI, 256. 21 Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 65/Tefsir (12/Yûsuf), 2 (V, 216). 22 Buhârî, 77/Libas, 31 (VII, 46); 65/Tefsir, 66/Tahrim, 2 (V, 69); Ebu’l-Hüseyin Müslim İbnü’l-Haccâc el-Kuşeyrî, en-Neysâbûrî, Sahîhu Müslim, Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 18/Talak, 5 (II, 1108), nr: 31. 23 Ali Osman Ateş, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yay., İstanbul, 2006, s. 28. 24 Hz. Peygamber bir sözlerinde; “Aile fertlerine en iyi davrananın kendisi olduğunu” belirtmiştir. Bkz. Tirmizî, 46/Menâkıb, 63 (V, 709); Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, Sünenu İbn Mâce, Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 9/Nikâh 50 (I, 636), nr: 1977. 25 Buhârî, 78/Edeb, 116 (VII, 121); Müslim, 43/Fedâil, 18 (II, 1811-1812), nr: 70, 72, 73. 20 68 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk alay edersiniz/ dalga geçersiniz”26 şeklindeki sözleri de İslâm toplumunun Hz. Peygamber’den sonra geldiği noktayı göstermesi bakımından kayda değerdir. Hz. Peygamber, toplumda gördüğü yanlış kadın algısını düzeltmek için çok çaba sarf etmiş, kadınların da akıl ve irade sahibi varlıklar olduğunu, sorumluluklarının bulunduğunu, kendi hanımları başta olmak üzere çevresindekilere öğretmiştir.27 Mesela yaşanan şu hâdise onun hanımlarını bu konuda bilgilendirdiğinin bir delilidir: Bir gün Resûlüllah’ın eşi Ümmü Seleme evinde bir kadına saçlarını taratırken Hz. Peygamber’in minberden; “Ey insanlar!..” diyerek konuşmaya başladığını duyunca saçını tarayan kadına: “Bırak, sonra tararsın” diyerek sohbete katılmak istemiş, ancak o kadının; “Resûlüllah erkekleri çağırıyor kadınları çağırmıyor ki!” diyerek karşılık vermesi üzerine; “Vah sana! Biz de insan değil miyiz?” diyerek Resûlüllah’ın konuşmasını dinlemek için mescide gitmiştir.28 Bu olay, Hz. Peygamber’in eşlerine “kadının da sorumluluk sahibi bir birey olduğunu” öğrettiğini, onları da ilim öğrenmeye teşvik ettiğini ve kadınların da erkekler gibi dinlerini öğrenme mükellefiyetlerinin bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenledir ki, Ümmü Seleme mescide giderek bilgilenmek istemiş, ancak söz konusu bayan kuaför “içinde yaşadığı toplumun kadına bakışını yansıtan bir cevap” vermiştir. İşte Hz. Peygamber, toplumun genlerine iyice sirayet etmiş bulunan böylesi yanlış bir kadın algısını yıkmak için çok uğraşmış ve işin doğrusunu söz ve uygulamalarıyla ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak Hz. Peygamber’in vefatını takip eden yıllarda bu menfi kadın algısı tekrar nüksetmiş, kadınlar hem mescitlerden hem de sosyal hayattan dışlanarak evlerinde yaşamaya mecbur bırakılmışlardır. Hz. Peygamber’in yıkmaya çalıştığı söz konusu kadın algısı onun vefatıyla maalesef yeniden güç kazanmış ve kadınlara verilen haklar bir bir ellerinden geri alınmıştır. Nitekim Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Hz. Peygamber’den sonra “erkeklerin kadınlara karşı tavır değişikliğini” şöyle ifade etmek zorunda kalmıştır: “Hz. 26 Müslim, 43/Fedâil, 18 (II, 1811), nr: 71. Kur’ân ve sünnet’in kadına yönelik şiddeti onaylamadığıyla ilgili şu çalışmamıza bakılabilir: Emine, Öztürk/ Ahmet Emin Seyhan; Aynur, Yıldız; “Polygamy in the Islamic World; Psychosocial and Verbal Abuse Towards the Women and Treating the Women as Property”, International Journal of Arts and Commerce, United Kingdom, Vol. 3, No: 8, October, 2014, p. 218-236. 28 İbn Hanbel, VI, 297. 27 Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 69 Peygamber zamanında hakkımızda vahiy ineceğinden endişe ettiğimiz için kadınlar aleyhine söz söylemekten, haklarını çiğnemekten ve onlara sert davranmaktan çekinirdik. Ne zaman ki Resûlüllah vefat etti, artık onlar hakkında çok sözler söyler ve çok daha rahat konuşur olduk (haliyle de kusurlarımız epey arttı).”29 Abdullah b. Ömer, bir başka sefer ise Hz. Peygamber’in; “Mescide gitmek üzere hanımlarınız sizden izin istediklerinde gitmelerini engellemeyin!” sözünü nakletmiş, orada bulunanlardan kendi oğlu Bilal b. Abdillah; “Vallahi kesinlikle engelleriz!” diye karşılık verince İbn Ömer bu duruma çok sinirlenmiş, oğlunun üzerine yürümüş, ona çok kötü sövmüş, râvînin ifadesiyle “daha önce hiç duymadığı küfürleri” saymış ve “Ben sana Resûlüllah böyle dedi diyorum, sen ise ‘kesinlikle engelleriz!’ diyorsun!” diye çıkışmıştır.30 Hz. Peygamber’in uygulamalarıyla sonradan yaşananlar arasındaki bu bariz farkı samimiyetle ve açık yüreklilikle itiraf eden ve müslümanları uyaran Abdullah b. Ömer’in bu ikazına başta kendi oğlunun itiraz etmesi, “daha o dönemde başlayan kadın hakları konusundaki geriye gidişi” göstermesi bakımından önemlidir. Bu nedenle söz konusu gidişatın tersine çevrilebilmesi için Hz. Peygamber’in öğretisinin doğru bilinmesine ihtiyaç vardır. b. Hz. Peygamber’in Kadınların Eğitimine Verdiği Önem Hz. Peygamber, eş ve çocukların eğitimi konusunda gereken tedbirleri alma sorumluluğunu ailenin reisi “kocaya” yüklemiş ve herkesi kendi sürüsünden mesul tutmuştur. 31 Nitekim âyette de; “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve (yanıcı) taşlar olan ateşten (cehennemden) koruyunuz!...”32 buyurulmaktadır. Bu uyarının içerisine “eş ve çocukların eğitiminin” girdiği rahatlıkla ifade edilebilir.33 29 Buhârî, 67/Nikâh, 80 (VI, 145-146). Müslim, 4/Salât, 30 (I, 327, 328), nr: 135, 140. Ayrıca bkz. İbn Mâce, Mukaddime, 2 (I, 8), nr: 16; İbn Hanbel, II, 90, 140. 31 Buhârî, 11/Cum’a, 11 (I, 215); 67/Nikâh, 81 (VI, 146); Müslim, 33/İmâre, 5 (III, 1459), nr: 20. 32 Tahrim, 66/6. 33 Mücâhid, bu eğitimin “Allah’a karşı sorumluluk bilinci ve iyi bir terbiye ile” mümkün olabileceği kanaatindedir. Bkz. Buhârî, 65/Tefsir, 66/Tahrim, 2 (V, 70). 30 70 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk Hz. Peygamber, gelecek nesilleri yetiştirme sorumluluğu kendisine emanet edilecek kadının eğitimine önem vermiş ve “ilim öğrenmenin kadın-erkek herkese farz olduğunu” 34 söyleyerek kadınların eğitilmesini tavsiye etmiştir. Çünkü erkeğin olduğu kadar kadının da ibadetleri nasıl yapacağını öğrenme ve kendisi için gereken bilgileri edinme hakkı vardır. Kaldı ki toplumların maddî ve manevî yönden terakki edebilmesi için hem erkeğin hem de kadının eğitilmesi şarttır.35 İşte bu gerçeğin farkında olan Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevî’de erkeklerin eğitimi için “Suffe”36 adında bir yer tahsis ettiği gibi, kadınların eğitimi için de “Suffetu’n-Nisâ”37 diye bilinen bir başka mekân inşa ettirmiştir. Hz. Peygamber, kadınların eğitimine henüz Mekke dönemindeyken başlamış, “Dâru’l-Erkâm” diye bilinen yerde yaptığı gizli toplantılara kadınların da katılmalarını istemiş ve onları da İslâm hakkında bilgilendirmiştir.38 Hicret öncesi Akabe’de gerçekleştirilen biata kadınların da iştirak ettikleri,39 hicret sonrasında ise Medineli kadınların gruplar halinde Hz. Peygamber’e gelerek biat ettikleri kaynakların ifadesidir.40 Bütün bunlar, kadınların toplumdan dışlanmadığının ve hayata müdahil olduklarının bir delili olarak görülebilir. Hz. Peygamber, Medine döneminde de Mescid-i Nebevî’ye gelen kadınlara her türlü kolaylığı sağlamış, kadınların mescitte gerçekleştirilen eğitimden yeterince faydalanmaları için gereken tedbirleri almış ve onların camiye gelmelerini teşvik etmiştir. Hz. Peygamber, psikolojik açıdan farklı özelliklere sahip kadınların bu durumlarını göz önünde bulundurmuş ve 34 İbn Mâce, Mukaddime, 17, (I, 81), nr: 224. Ali Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 72-73. 36 Bir eğitim kurumu olan Suffe hakkında daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Baktır, “Suffe”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVII, 469-470; Ayrıca bkz. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Çev.: Salih Tuğ, Yeni Şafak, Ankara, 2003, II, 767-772. 37 Konuyla ilgili bir tespit için bkz. Şakir Gözütok, “Hz. Peygamber (s.a.v) Döneminde Kadın Eğitim ve Öğretimi”, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu, 20-22 Nisan 2007, İslâmî İlimler Dergisi Yayınları, Aralık, 2007, Çorum, (s. 561-570), s. 567-568. 38 Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyüb, es-Siretü’n-Nebeviyye, Thk.: Tâhâ Abdurraûf Sa’d, Beyrut, 1411, II, 188. 39 Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d el-Kâtib, el-Hâşimî, el-Basrî, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Beyrut, ts., VII, 412. 40 Buhârî, 68/Talak, 20 (VI, 173); Mâlik b. Enes, el-Muvattâ, Thk.: M. Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., 1992, 55/Biat, 1 (II, 982), nr: 2; Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb en- Nesâî, Sünenu’n-Nesâî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 39/Biat, 18 (VII, 148-149), nr: 4176. 35 Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 71 onlara karşı daha anlayışlı, nazik ve kibar olmuştur. Bilindiği üzere duygularını ve problemlerini rahatça ifade edemeyen insanlar sorunlarına çare bulamaz; davranış değişikliği gerçekleştiremez ve eğitilemezler. Bu bakımdan eğitim ve öğretimde muhatabın kendini rahatlıkla ifade edilebileceği ortamı hazırlamak ve problemini gündeme getirmesine imkân sağlamak oldukça önemlidir. Kişi böyle bir eğitim-öğretim ortamında sorununu rahatlıkla ifade edebilir ve aldığı ikna edici cevaba göre davranışlarını değiştirebilir. İşte Hz. Peygamber, kadınlara kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri ortamı hazırlamış ve sorularını özgürce sorabilecekleri özgüveni kazandırmıştır. Kadınlar da sorular sorarak dinlerini öğrenmiş, eğitim-öğretim sürecine aktif olarak katılmışlardır. Kur’ân-ı Kerîm’de kadınların camiye gelmelerinin önünde herhangi bir engel ve kısıtlama yoktur. Hz. Peygamber zamanında kadınlar Mescid-i Nebevî’ye gelerek vakit, Cuma41 ve bayram namazlarına42 katılmış, mescitte gerçekleştirilen vaaz ve sohbetlerden istifade etmişlerdir. Kaynakların ifadesine göre Hz. Peygamber, bir bayram namazı sonrası kadınların bulunduğu tarafa geçmiş ve onlara özel sohbet yapmıştır.43 Hz. Peygamber, kendisine gelerek; “Bize de bir gün ayır, o gün gelelim; Allah’ın sana öğrettiğini bize de öğret!” 44 diye talepte bulunan kadının bu isteğini geri çevirmemiş, onlara bir gün ayırarak çeşitli konulardaki sorularını cevaplandırmıştır. Hz. Âişe, Hz. Peygamber’e özel olarak gelen ve bazı mahrem konuları soran kadınların bu davranışlarını hem takdirle hem de şaşkınlıkla karşılamış ve “Şu Ensâr kadınları ne iyi kadınlar! Utanma duygusu dinî konuları öğrenme hususundaki gayretlerini engellemiyor!” 45 diyerek bunu ifade etmiştir. Onun bu tepkisi, Hz. Peygamber’in kadınların eğitimiyle yakından ilgilendiğinin ve onların taleplerini dikkate aldığının bir 41 Kadınların Cuma namazına katıldıklarını gösteren hadisler için bkz. Ebû Dâvud, 2/Salât, 221, 223 (I, 660); Nesâî, 11/İftitah, 43 (II, 157), nr: 947. 42 Kadınların bayram namazını namazgâhta kıldıklarına dair hadisler için bkz. Buhârî, 13/Iydeyn, 12 (II, 7); Müslim, 8/Salâtu’l-Iydeyn, 1 (I, 605-606), nr: 10, 11, 12; Ebû Dâvud, 2/Salât, 238, 239, 242 (I, 675-677). 43 Buhârî, 3/İlim, 32 (I, 33); 13/Iydeyn, 19 (II, 9); 8/Salâtu’l-Iydeyn, 1 (I, 602), nr: 2. 44 Buhârî, 96/İ’tisâm, 9 (VIII, 149); 3/İlim, 35, 36 (I, 34); Müslim, 45/Birr ve Sıla, 47 (III, 2028) nr: 152. 45 Buhârî, 3/İlim, 50 (I, 41); Ebû Dâvud, 1/Tahâre, 120 (I, 222-223); İbn Hanbel, VI, 148. 72 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk delilidir. 46 Hz. Peygamber’in yanına gelerek ona soru sormaktan utanan kadınlar ise hanımları vasıtasıyla sorularını yöneltmiş ve cevaplarını almışlardır.47 Hz. Peygamber döneminde kadınlar, bazen kocalarından izin alarak gece ibadet etmek için mescide gelmişlerdir. Gece namazlarını Mescid-i Nebevî’de kılmak isteyen kadınlara zorluk çıkartılmasını istemeyen Hz. Peygamber, bu konuda direnç gösteren bazı sahâbîleri şu sözleriyle uyarmıştır: “Geceleyin mescide gelip ibadet etmek için kadınlarınız sizden izin istediklerinde kendilerine izin verin!”48 Bu ve benzeri rivayetler göstermektedir ki, Hz. Peygamber döneminde kadınlar Mescid-i Nebevî’ye gelerek dinî konuları öğrenme ve ibadet etme imkânına sahip olmuşlardır. Çünkü Kur’ân ve sünnet’te ilmin öğrenilmesi konusunda hem erkeğe hem de kadına yönelik ifadeler vardır. Hz. Peygamber, kendisine vahyedilen Kur’ân’ı mescitte toplanan kadın-erkek herkese okumuş, anlatmış ve açıklamıştır. Kadınlar, onun Cuma ve bayram hutbelerine ilaveten değişik konularla ilgili açıklamalarını dinlemiş ve merak ettikleri pek çok konuyu bizzat ondan öğrenmişlerdir.49 Mescid-i Nebevî’nin kadınlara tahsis edilen kısmı erkeklerin namaz kıldıkları yerden duvar veya perdeyle ayrılmadığından kadınlar, kendilerine ayrılan ve arada herhangi bir engel bulunmayan bölümde namazlarını kılmış, hutbe, vaaz ve sohbetleri rahatlıkla dinlemiş ve eğitim-öğretim faaliyetine iştirak etmişlerdir.50 Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevî’de kadınlara özel bir bölüm ayırmanın yanında, onların mescide rahatlıkla girip çıkabilmeleri için de gereken kolaylığın sağlanmasını istemiştir. Onun Mescid-i Nebevî’nin üç kapısından birini kast ederek; “Keşke şu kapıyı kadınlara ayırsaydık” şeklindeki arzusunu yıllar sonra Hz. Ömer gerçekleştirmiş, bu kapılardan 46 Hz. Peygamber’in kadınların rüyada ihtilam olmasıyla ilgili soruya verdiği cevapla ilgili bkz. Buhârî, 3/İlim, 50 (I, 41). Uzun süre hayız gören ve temizlenemeyen kadının sorusuna verdiği cevapla ilgili bkz. Buhârî, 6/Hayz, 24, 26 (I, 84); Müslim, 3/Hayz, 14 (I, 262); Ebû Dâvud, 1/Tahâre, 108 (I, 194-196). 47 Buhârî, 6/Hayz, 20, 23, 27 (I, 83, 84, 85); Müslim, 3/Hayz, 15 (I, 265), nr: 68, 69; Ebû Dâvud, 1/Tahâre, 107 (I, 187-194); Nesâî, 1/Tahâre, 134 (I, 116-120). 48 Buharî, 10/Ezan 162, 166 (I, 210-211); Müslim, 4/Salât, 30 (I, 327), nr: 138, 139, 140. 49 Müslim, 8/Salâtu’l-Iydeyn, 2 (I, 606), nr: 13; Tirmizî, 38/İman 6 (V, 10); İmam Mâlik, 2/Tahare, 29 (I, 61), nr: 104. 50 Ayrıntılı bilgi için bkz. Hüseyin Yılmaz, “Asr-ı Saadet Döneminden Günümüze Kadınlar ve Cami Eğitimi”, Araşan SBE İlmî Dergisi, Bişkek, 2008, Sayı: 5-6, s. 143. Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 73 birini kadınlara tahsis ederek erkeklerin buradan mescide girmelerini yasaklamıştır. 51 Nakledilen bu bilgi, Hz. Peygamber’in kadınları cemaate katılmaya teşvik ettiğinin bir delili olarak gösterilebilir. Namaz kılındıktan sonra kadınların camiden ayrılmaları da belli bir düzen ve intizam dâhilinde olmuştur. İbadet bittiğinde mescitten önce kadınlar, sonra Hz. Peygamber ve daha sonra da erkekler ayrılmışlardır.52 Konuyla ilgili Ümmü Seleme’nin şu açıklaması bu durumu teyit etmektedir: “Kadınlar, Resûlüllah selam verip namazı bitirir bitirmez yerlerinden kalkar, Resûlüllah ise yerinde oturur ve onların dışarı çıkmalarını beklerdi. Resûlüllah kalktıktan sonra da erkekler kalkarlardı.”53 Diğer taraftan Hz. Peygamber, kız çocuklarının ve kadınların eğitimiyle sadece kendisi ilgilenmemiş, Şifâ binti Abdillah el-Adeviyye gibi kadın öğretmenlere de görev vermiştir. Adı geçen bayan öğretmen Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hafsa başta olmak üzere pek çok kadın sahâbîye okuma-yazma öğretmiştir. 54 O dönemde okuma-yazma bilen kadınlar arasında Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Ümmü Gülsüm binti Ukbe, Kerime binti Mikdâl ve Aişe binti Sa’d gibi hanım sahâbîlerin varlığı bilinmektedir.55 Hz. Âişe, İslâm dünyasında ilmî tenkitçiliğin başlamasına öncülük edenlerden birisi olmuş, özellikle kadın hakları konusunda sahih ve güvenilir dinî bilgilerin toplumda yayılması için gayret göstermiştir. 56 Hz. Peygamber’in eşlerinin ve diğer kadın sahâbîlerin ilim öğrenme yönündeki bu gayretleri, İslâm’ın kadınlar arasında daha hızlı yayılmasına imkân sağlamıştır. Sahâbe içerisinde yirmi kadar kadın fakîhin yetişmesi, o dönemde kadınların eğitimine verilen önemin bir göstergesidir.57 51 Ebû Dâvud, 2/Salât 17, (I, 317). Buharî, 10/Ezan 152 (I, 203). 53 Buharî, 10/Ezan 162 (I, 210). 54 Şifâ binti Abdillah’ın Hz. Hafsa’ya okuma-yazma öğrettiğiyle alakalı bkz. Ebû Dâvud, 27/Tıb, 18 (IV, 215); İbn Hanbel, VI, 372. 55 Ahmed b. Yahyâ b. Câbir el-Belâzûrî, el-Fütûhu’l-Buldân, Kahire, ts., III, 458. Ayrıca bkz. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 678-679, 681. 56 Hz. Âişe’nin ilmî birikimiyle ilgili ayrıntılı bilgi için şu çalışmalara bakılabilir: ez-Zerkeşî, Bedruddîn, el-İcâbe li îrâdi mâ’stedrekethu Âişe alâ’s-sahâbe, (Hz. Âişe’nin Sahabe’ye Yönelttiği Eleştiriler), Trc.: Bünyamin Erul, Kitabiyât, Ankara, 2000; Nevzat Aşık, Hazreti Âişe’nin Hadisçiliği, Öğrenci Basımevi, İzmir, 1987. 57 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 773; Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, s. 74-75. 52 74 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk Kadınların eğitimi sadece dinî bilgiler edinmekle sınırlı kalmamış, onlar hayatın değişik alanlarıyla ilgili pek çok konuyu da mescitte öğrenme imkânı elde etmişlerdir. Bazı kadınlar şiir, sağlık, tarım ve hayvancılık alanında bilgi ve tecrübe sahibi olmuş ve bu birikimlerini etraflarıyla paylaşmışlardır. Kadınlar mescitte yapılan sohbet ortamında bir araya gelerek birbirlerinin bilgi ve tecrübelerinden istifade etmiş ve sosyalleşme imkânı bulmuşlardır. Öte yandan Hz. Peygamber sadece hür kadınların değil cariyelerin (savaş esirleri) de eğitimiyle ilgilenmiş ve ashabına onları eğittikten sonra özgürlüklerine kavuşturmalarını tavsiye etmiştir. Nitekim o; “Bir adamın cariyesi olur, ona eğitim, hem de iyi bir eğitim imkânı sağlarsa, onu terbiye eder, hem de iyi bir terbiye alması için gereken tedbirleri alırsa, sonra da hür bir kadın olarak evlenebilmesi için onu özgürlüğüne kavuşturursa, bu kişiye iki ecir (kat be kat sevap) vardır”58 diyerek kölelik ve cariyelik müessesesinin tedricen ortadan kaldırılmasına yönelik önemli bir adım atmıştır.59 Hz. Peygamber, kendi zamanında ticaretle uğraşan ve çeşitli meslekler ifa eden kadınların mesleklerini icra etmelerine izin vermiş, üstelik fıtrî özelliklerine uygun işlerde çalışmalarını teşvik etmiştir. 60 O dönemde meslek sahibi kadınların varlığı, onların evlerine kapatılıp dünyadan koparılmadıklarının, her alanda aktif olduklarının, mesleklerini icra edecek ortama sahip bulunduklarının ve Hz. Peygamber’in onları cesaretlendiğinin bir delilidir.61 58 Buhârî, 3/İlim, 31 (I, 32-33); Nesâî, 26/Nikâh, 65 (VI, 115). Nitekim Kur’ân-ı Kerim, köle ve cariyelerin hürriyetlerine kavuşturulmaları için gereken düzenlemelerin yapılmasını emretmiştir. Konuyla ilgili bazı âyetler için bkz. Bakara, 2/177; Nîsa, 4/92; Mâide, 5/89; Tevbe, 9/60; Nûr, 24/33; Beled, 90/13. 60 Konuyla ilgili örnekler için şu çalışmaya bakılabilir: Selçuk Çoşkun, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”, AÜİFD, Erzurum, 2006, Sayı: 26, s. 88-91. 61 Hz. Peygamber döneminde kadınların değişik meslekler icra ettikleriyle alakalı ayrıntılı bilgi için şu çalışmalara bakılabilir: Çoşkun, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”, s. 91. Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, s. 80-86; İbrahim Canan, “Hz. Zeyneb’in Hâne-i Saadet’teki İş Atölyesi”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 101-105; Hamza Aktan, “İslâm’a Göre Kadının Sosyal Aktivitesi”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 262-265; Mustafa Baktır, “İslam’da Kadının Çalışma Şartları”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 109-129. 59 Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 75 Kadınların Mescid-i Nebevî’de ilim öğrenme ve sosyalleşme etkinliği râşid halifeler döneminde de aynen devam etmiş, ancak Emevîler döneminden itibaren kadınların sosyal, siyasal, ekonomik ve dinî hayattaki yeri tekrar sorun hâline gelmeye başlamıştır. III. Hz. Peygamber Sonrası Kadın Algısı Hz. Peygamber döneminde kadınlar geceleri bile mescide gelerek ibadet etme62 ve gerçekleştirilen sohbetlere katılma imkânına sahipken onun vefatını takip eden yıllarda Câhiliye dönemi kadın algısı (kadının huysuz, uğursuz, fitne ve fesat unsuru, erkekleri ayartıp baştan çıkartan varlık olduğu düşüncesi) tekrar baskın hâle gelmiştir. Nitekim İslâm toplumlarında kadına yönelik uygulamalar her zaman Kur’ân ve sünnet’in çizdiği bu çerçevede şekillenmemiş, zaman zaman eski kültür ve gelenekler egemen olabilmiştir.63 Bazen kökleşmiş ataerkil aile anlayışı ve bu anlayış çerçevesinde kadın haklarını kısıtlayan telakkiler âyet ve hadislerin yorumlanmasında etkili olmuş, bazen de sıhhati şüpheli rivâyetler bu tür yorumların yapılmasına müsait bir zemin hazırlamıştır.64 Tarihte ve günümüzde kadınlara ayrımcılık ve haksızlık yapılmışsa bu, İslâm’dan değil toplumların geleneklerinden kaynaklanmıştır. Çünkü İslâm’ı kabul eden birçok kavim, geçmiş dinî inanç ve geleneklerini bir çırpıda terk edememiş, bunları yeni dine taşımış, üstelik erkekleri ilgilendiren bazı konularda “örf ve adetler dinden daha baskın” çıkabilmiştir.65 Bu bakımdan kadınların vakit, Cuma ve bayram namazlarına katılmak için mescide devam edememeleri veya eğitim imkânlarından yeterince faydalanamamalarının nedeni “dinîn emir ve yasakları” değildir. Zira Hz. Peygamber, camiye devam edebilmeleri için kadınlara her türlü kolaylığı sağlamış ve bizzat kendisi onlara camide dersler vermiştir. Dolayısıyla, kadınların camiye erkekler kadar devam edememelerinin sebebi İslâm değil, dinle ilgili yapılan yanlış yorumlar ve İslâm öncesi kültürlerin izlerini taşıyan örf, âdet ve geleneklerdir. Zira gerek Kur’ân’da gerekse Hz. 62 Buhârî, 10/Ezan 162, 166 (I, 210-211). Ali Osman Ateş, “Kadının Cinsel Sorumluluğu İle İlgili Bazı Rivâyetler”, İslâmiyât, Ankara, 2000, C. 3, Sayı: 2, Ankara, 2000, s. 97-107. 64 Mehmet Akif Aydın, “Kadın”, DİA, İstanbul, 2001, XXIV, 87. 65 Yunus Vehbi Yavuz; Kur’ân’da Kadın Hak ve Özgürlüğü, İstanbul, 1999, s. 19; Ayrıca bkz. Bayraktar Bayraklı; Kadın, Sevgi ve Temel Haklar, İstanbul, 2007, s. 54. 63 76 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk Peygamber’in uygulamalarında kadınların mescide gelmelerini engelleyen herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.66 Bu nedenle kadınların camiden ve eğitimden uzak bırakılmalarının hiçbir dinî gerekçeyle izahı mümkün değildir. Kaldı ki kadınları camiden uzak tutmak, kadın-erkek herkesi muhatap alan Kur’ân ve sünnet’in özüne aykırıdır. Çünkü; “Sizden mescide gitmek için izin isteyen kadınlarınızı mescitlerden menetmeyiniz!”67 buyuran Hz. Peygamber ve onu takip eden râşid halifelerin sünnet’i ortadadır. Bu bakımdan bazı İslâm bilginlerinin fitneye sebep olacağı endişesiyle ve o dönemin şartlarını da dikkate alarak yaptıkları, ancak ilerleyen yıllarda kadınların camiden uzaklaştırılmalarına neden olan “içtihatlarının” yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü günümüzde kadınlar okulda, hastanede, çarşıda, pazarda, iş yerinde, fabrikada, kısacası sosyal hayatın her kesitinde erkeklerle bir arada bulunmaktadır. Dinin koyduğu “ölçü ve mahremiyet ilkelerine uyulduğu sürece” bunda dinen bir sakınca yoktur. Kısıtlamanın sadece cemaate katılma konusunda sürdürülmesi, kadınların dinî konulardaki bilgisizliğini daha da artırmaktan öte hiçbir anlam taşımamaktadır. Nitekim toplumun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar arasında bidat ve hurafelerin daha yaygın olmasının temel nedenlerinden birisinin “bu kısıtlama” olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.68 Kadınların mescitlerdeki eğitim ve sosyalleşme imkânından mahrum bırakılmaları, müslüman toplumların gelişimini de olumsuz anlamda etkilemektedir. Çünkü çocukların eğitiminde önemli bir rol üstlenen annenin eğitimsiz bırakılması veya eğitiminin yetersiz olması, yeni yetişen nesillerin kişilikli, bilinçli, donanımlı, cesaretli ve girişimci bireyler olarak yetiştirilmesini de engellemektedir. Nitekim bireyin hayatına yön veren, çocukken onun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan ve kişiliğinin gelişmesinde etkin rol oynayan annedir. 69 Çocuk Allah’ı, Peygamber’i, ahireti, sevgiyi, şefkati, bağışlamayı, yardım etmeyi, adaleti, doğruluğu, 66 Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, s. 86. Buhârî, 67/Nikâh, 116 (VI, 160); 10/Ezan 162, 166 (I, 210-211; 11/Cuma, 13 (I, 216); Müslim, 4/Salât, 30 (I, 327), nr: 135-137; Ebû Dâvud, 2/Salât, 53 (I, 382); Nesâî, 8/Mesâcid, 15 (II, 42), nr: 704; İbn Mâce, Mukaddime, 2 (I, 8), nr: 16; İbn Hanbel, I, 40. 68 Konuyla ilgili bazı tespitler için bkz. Gülsen Ataseven, Vakıf ve Kadın (Tebliğler), Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı Yay., İstanbul, 1999, s. 83-84. 69 Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Mehmed Ferid Vecdî, Müslüman Kadını, Trc.: Mehmet Akif Ersoy, Sinan Yay., İstanbul, 1997, s. 19-32. 67 Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 77 cesareti, güveni ve daha pek çok ahlâkî meziyeti öncelikle annesinden öğrenmektedir. Çocuğuna bu tür erdemleri kazandırmak durumunda olan annenin hem dinî-ahlâkî alt yapısının hem de çağının gerektirdiği eğitim/ bilgi seviyesinin yeterli olması gerekir.70 Bu itibarla, kadınların alacağı eğitimin rolü oldukça önemli ve belirleyicidir ve bunu küçümsemek son derece yanlıştır. Görüldüğü üzere kadınların eğitimini hoş karşılamayan bazı anlayışlar dinî hükümlere değil, dinle ilgili bir takım yanlış yorumlara ve geleneklere dayanmaktadır. Çünkü dinin aslî kaynaklarında kadınların eğitimiyle ilgili cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Dolayısıyla kadınların fitne ihtimali nedeniyle mescitten uzak tutulmaları hem cinsiyet eşitliği hem de İslâm’ın adalet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Zira cinsiyet ayrımcılığı, geçmişten günümüze devam eden bir sorun olarak hâlâ insanlığın gündemindedir.71 Özellikle İslâm dini, toplumun kadınla ilgili yanlış algısını düzelterek onu erkekle aynı seviyeye yükseltmeye çalışmıştır. Kur’ân’ın temel esasları ve Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik uygulamaları dikkatlice incelendiğinde cinsiyet ayrımcılığını çağrıştıran menfi ifadelerin İslâm’ın ruhuyla bağdaşmayan eski kültürlerin yansımaları olduğu görülmektedir. Bu itibarla, Hz. Peygamber’in kadınların eğitimine yönelik faaliyetleri teşvik etmesi, buna uygun ortamlar hazırlaması, onların fıtrî özelliklerini hesaba katması ve toplumun aktif birer üyesi olmaları için çaba sarf etmesi, “İslâm dininin kadınları ikinci plana attığı ön yargısını” kökten yıkmakta, boş, geçersiz ve anlamsız kılmaktadır.72 Hz. Peygamber, ortaya koyduğu prensiplerle kadının sosyal statüsünü geliştirici düzenlemelerde bulunmuş, müslümanlardan bunu daha da geliştirmelerini istemiştir. Ancak zaman içerisinde eski kültürlere dayalı kadın aleyhtarı düşünceler “dinî bir kisveye bürünerek” yeniden ortaya çıkmış, Hz. Peygamber’in düzenlemelerinin ve tavsiyelerinin geliştirilip genişletilmesi bir yana, bu çerçeve, müslümanlık görüntüsü altında iyice daraltılmıştır. Eski inançların, yerleşik kültür ve geleneklerin dine baskın 70 Muhammed Hüseyin Fadlullah, İslâmî Açıdan Kadın Sorunu, Trc.: Ali Kaya, Ağaç Yay., İstanbul, 2005, s. 46-47. 71 Konuyla ilgili bazı tespit ve değerlendirmeler için bkz. Emine Öztürk, Feminist Teori ve Tarihsel Süreçte Türk Kadını, Rağbet Yay., İstanbul, 2011, s. 139-148. 72 Çoşkun, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”, s. 93. 78 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk çıkması, dinî metinlerin yanlış anlaşılıp yorumlanması, müslüman toplumların bir takım ahlâkî zaafları “söz konusu kadın aleyhtarı anlayış ve uygulamalara” müsait bir zemin hazırlamıştır.73 Sonuç olarak, müslümanların maddî ve manevî yönden ilerleyebilmeleri ancak kadın-erkek herkesin iyi bir eğitim alması ve görevlerini hakkıyla yapmasıyla mümkün olabilir. Bu nedenledir ki, Hz. Peygamber kadınların eğitim haklarının gasp edilerek cahil bırakılmalarını asla onaylamamıştır. O, ashabına eğitim tavsiyesinde bulunurken kadınları dışlamamış, kadın-erkek herkesi kuşatan bir dil kullanmıştır. Çünkü ciddi ve kaliteli eğitimden mahrum bırakılan bir kadının zihnî ve hissî melekelerini inkişaf ettirmesi, bunu ailesinin, toplumun ve tüm insanlığın istifadesine sunabilmesi mümkün değildir. Sonuç Araştırma neticesinde ulaşılan sonuçları şu şekilde ifade etmek mümkündür: Kur’ân-ı Kerim ve sahih sünnet’e göre kadın ile erkek arasında “insan olmaları bakımından” hiçbir fark yoktur; Yüce Allah katında her ikisi de hak ve sorumluluklar yönünden eşit ve aynı değere sahiptir. Biri diğerini tamamlamak ve birleşip tek bir şey vücuda getirmek üzere “farklı özelliklerde yaratılan kadın ile erkek” arasında üstünlük yarışı başlatmak, lüzumsuz tartışmalarla vakit öldürmek ve kadına “ikinci sınıf insan” muamelesi yapmak doğru değildir. Çünkü kadın ile erkeğin farklı özellikleri birbirinin alternatifi değil, tam tersine tamamlayıcı unsurlarıdır. Hz. Peygamber, gelecek nesilleri yetiştirme sorumluluğu kendisine emanet edilen kadının eğitimine önem vermiş ve “ilim öğrenmenin kadın-erkek herkese farz olduğunu” söyleyerek kadınların eğitilmesini tavsiye etmiştir. Çünkü toplumların maddî ve manevî yönden terakki edebilmesi için hem erkeğin hem de kadının eğitilmesi şarttır. Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevî’ye gelerek ibadet etmeleri ve ilim öğrenmeleri için kadınlara her türlü kolaylığı sağlamış, onlara kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri ve sorularını serbestçe sorabilecekleri özgüveni kazandırmıştır. Kadınlar da Mescid-i Nebevî’ye gelerek vakit, Cuma ve 73 Yılmaz, “Asr-ı Saadet Döneminden Günümüze Kadınlar ve Cami Eğitimi”, s. 135. Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 79 bayram namazlarına katılmış, mescitte gerçekleştirilen vaaz ve sohbetlerden istifade etmiş, sorular sorarak dinlerini öğrenmiş, eğitim-öğretim sürecine aktif olarak katılmışlardır. İslam dini, kadını sadece anne rolüyle sınırlamamış, yeteneklerini geliştirmesine ve toplumsal rolünü oynamasına imkân sağlamıştır. İslâmiyet’in ilk yılları kadın hakları açısından insanlığın zirveye ulaştığı bir dönemdir. Çünkü İslam, kadını bir birey olarak kabul etmiş, ona söz hakkı tanımış, ilim öğrenmesini teşvik etmiş ve mirastan pay sahibi olduğunu haber vererek haklarını güvence altına almıştır. Hz. Peygamber, sadece hür kadınların değil aynı zamanda cariyelerin de eğitimiyle ilgilenmiş, ashabına onları özgürlüklerine kavuşturmalarını ve evlendirmelerini tavsiye etmiştir. O, özellikle genç kızların evlenip anne olmalarını ve hayırlı nesiller yetiştirmelerini istemiş, bununla beraber fıtratlarına uygun işlerde çalışmaları konusunda onları cesaretlendirmiş ve topluma yararlı meslekler icra eden kadın girişimcileri desteklemiştir. Hz. Peygamber, toplumda gördüğü Câhiliye dönemi kadın algısını düzeltmek için çok çaba sarf etmiş, kadınların da akıl, irade ve sorumluluk sahibi varlıklar olduğunu çevresindekilere öğretmeye çalışmıştır. Ancak onun yıkmaya çalıştığı mezkûr kadın algısı vefatıyla yeniden güç kazanmış ve kadınlara verilen haklar peyderpey ellerinden alınmıştır. Dolayısıyla “Câhiliye döneminde kadına biçilen ve asırlardır devam ettirilen olumsuz rol” Kur’an ve sünnet ışığında yeniden tanımlanmalı ve kadınlar hak ettikleri konuma tekrar yükseltilmelidir. Bu yapılırken “kadın-erkek savaşlarını teşvik eden feminizmin yanlışı yanlışla düzeltme yaklaşımından” da şiddetle kaçınılmalıdır. Sonuç olarak, günümüzde kadınlara ayrımcılık ve haksızlık yapılıyorsa bunun nedeni İslâm değil, toplumların örf, adet ve gelenekleridir. Çünkü gerek Kur’ân’da gerekse Hz. Peygamber’in uygulamalarında kadınların eğitim görmelerini engelleyen herhangi bir hüküm/ kısıtlama bulunmamaktadır. Bu nedenle kadınların camiden ve eğitimden uzak tutulmalarını hiçbir dinî gerekçeyle izah etmek mümkün değildir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu kadının sosyal statüsünü geliştirici düzenlemelerin daha da genişletilerek devam ettirilmesi, İslâm’ın kadınlara verdiği temel hak ve hürriyetlerin “model bir İslâm toplumunun inşasıyla” tüm dünyaya gösterilmesi müslümanlara düşen en büyük vazifelerden birisidir. 80 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk Kaynakça Aktan, Hamza, “İslâm’a Göre Kadının Sosyal Aktivitesi”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996. Aşık, Nevzat, Hazreti Âişe’nin Hadisçiliği, Öğrenci Basımevi, İzmir, 1987. Ataseven, Gülsen, Vakıf ve Kadın (Tebliğler), Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı Yay., İstanbul, 1999. Ateş, Ali Osman, “Kadının Cinsel Sorumluluğu İle İlgili Bazı Rivâyetler”, İslâmiyât, Ankara, 2000, C. 3, Sayı: 2, Ankara, 2000. Ateş, Ali Osman, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yay., İstanbul, 2006. Aydın, Mehmet Akif, “Kadın”, DİA, İstanbul, 2001, XXIV. Baktır, Mustafa, “İslam’da Kadının Çalışma Şartları”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996. Baktır, Mustafa, “Suffe”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVII. Bayraklı, Bayraktar, Kadın, Sevgi ve Temel Haklar, İstanbul, 2007. Belâzûrî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir, (ö. 279/892), el-Fütûhu’l-Buldân, (I-III), Kahire, ts., III, 458. Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (ö. 256/870), Sahîhu’l-Buhârî, (I-VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. Canan, İbrahim, “Hz. Zeyneb’in Hâne-i Saadet’teki İş Atölyesi”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996. Çoşkun, Selçuk, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”, AÜİFD, Erzurum, 2006, Sayı: 26. Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as, (ö. 275/888), Sünenu Ebî Dâvud, (I-V), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. Gözütok, Şakir, “Hz. Peygamber (s.a.v) Döneminde Kadın Eğitim ve Öğretimi”, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu( 20-22 Nisan 2007), İslâmî İlimler Dergisi Yay., Aralık, 2007, Çorum, (s. 561-570). Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, Çev.: Salih Tuğ, Yeni Şafak, Ankara, 2003. Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz. Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı 81 İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, (ö. 241/855), Müsned, (I-VI), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyüb, (ö. 218/833), es-Siretü’n-Nebeviyye, (I-III), Thk.: Tâhâ Abdurraûf Sa’d, Beyrut, 1411. İbn Mâce, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, (ö. 275/888), Sünenu İbn Mâce, (I-II), Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992. İbn Sa’d, Ebû Abdillah el-Basrî, (ö. 230/845), et-Tabakâtu’l-Kübrâ, (I-VIII), Beyrut, ts. Mehmed Ferid Vecdî, Müslüman Kadını, Trc.: Mehmet Akif Ersoy, Sinan Yay., İstanbul, 1997. Mâlik b. Enes, (ö. 179/795), el-Muvattâ, (I-II), Thk.: M. Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., 1992. Muhammed Hüseyin Fadlullah, İslâmî Açıdan Kadın Sorunu, Trc.: Ali Kaya, Ağaç Yay., İstanbul, 2005. Müslim, Ebu’l-Hüseyin el-Kuşeyrî, (ö. 261/875), Sahîhu Müslim, (I-III), Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992. Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb, (ö. 303/915), Sünenu’n-Nesâî, (I-VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. Önder, Mustafa, “İslam’ın İlk Yıllarında Kadın Eğitimi”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Bahar 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:1. Öztürk, Emine, Feminist Teori ve Tarihsel Süreçte Türk Kadını, Rağbet Yay., İstanbul, 2011. Öztürk, Emine; Seyhan, Ahmet Emin; Yıldız, Aynur, “Polygamy in the Islamic World; Psychosocial and Verbal Abuse Towards the Women and Treating the Women as Property”, International Journal of Arts and Commerce, United Kingdom, Vol. 3, No: 8, October, 2014. Tarhan, Nevzat, Kadın Psikolojisi, Nesil Yay., İstanbul, 2005. Timisi, Nilüfer, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”, 20.Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Editör: Oya Çitci, Todaie (Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü), İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yay., Ankara, Kasım/1998. Tirmizî, Muhammed b. Îsâ, (ö. 279/892), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-IV), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. Toksarı, Ali, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996. 82 A. Emin Seyhan/Emine Öztürk Yavuz, Yunus Vehbi, Kur’ân’da Kadın Hak ve Özgürlüğü, İstanbul, 1999, s. 19 Yılmaz, Hüseyin, “Asr-ı Saadet Döneminden Günümüze Kadınlar ve Cami Eğitimi”, Araşan SBE İlmî Dergisi, Bişkek, 2008, Sayı: 5-6, (ss. 131-152). ez-Zerkeşî, Ebû Abdillah Bedreddîn, (ö. 794/1392) el-İcâbe li îrâdi mâ’stedrekethu Âişe alâ’s-sahâbe, (Hz. Âişe’nin Sahabe’ye Yönelttiği Eleştiriler), Trc.: Bünyamin Erul, Kitabiyât, Ankara, 2000.