Kafkas Üniversitesi Harakani Dergisi II/3 2015

advertisement
Ahmet Emin Seyhan-Emine Öztürk, Kafkas Üniversitesi Harakani
Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, 2015, ss. 59-82.
ASR-I SAADETTEN GÜNÜMÜZE KADINLARIN SOSYAL
KONUMU VE HZ. MUHAMMED’İN KADINLARIN EĞİTİMİNE
YAKLAŞIMI
Ahmet Emin SEYHAN
Emine ÖZTÜRK
Öz
Kadın hakları konusu, özellikle son iki asırdır dünya kamuoyunun
gündemini meşgul etmekte ve kadınlara verilen hakların niteliği ve niceliği
konusu tartışılmaktadır. Bu çalışmada dünya tarihi boyunca kadınların sosyal
konumuna işaret edilmekte, Hz. Peygamber’in kadınların eğitimine bakışı ele
alınmakta, tarihte ve günümüzde kadınlara ayrımcılık ve haksızlık yapılmışsa
bunun dinlerden mi yoksa toplumların geleneklerinden mi kaynaklandığı
sorusuna cevaplar aranmaktadır.
Makalenin temel amacı, haklarını yeni yeni elde etmeye başlayan
kadınlara on dört asır evvel gönderilen son din İslam’ın ne gibi haklar
verdiğini, Kur’ân ve sünnet’in meseleye nasıl baktığını, eğitim konusunda Hz.
Muhammed’in söz ve uygulamalarının neler olduğunu araştırmak, ulaşılan
neticeleri ilim dünyasının takdirine sunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Hz. Muhammed, Kadın, Eğitim.
THE SOCIAL POSITION OF WOMEN SINCE THE PERIOD
OF PROPHET MAJESTY MUHAMMAD AND APPROACH OF THE
PROPHET MUHAMMAD OF WOMEN'S EDUCATION
Abstract
Women's rights issue occupies the agenda especially for the last two
centuries and the quality and quantity of the rights given to women have been
discussed. In this study, the social status of the women during the world
history is underlined, the outlook of Prophet regarding the education of


Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İDKAB Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Öğretim
Üyesi
60
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
women are discussed, answers are searched whether a discrimination and
injustice have been made towards women and whether this originates from
religions or traditions of the societies.
The main purpose of the article is to conduct research regarding what
kind of rights does Islam give to women, how Koran and Sunnah outlooks on
this subject, what the statements and applications of Muhammad regarding
the education are and to present the results to the science world.
Keywords: Muhammad, Women, Education.
Giriş
Bu araştırmanın asıl amacı, Hz. Peygamber döneminde kadınların
eğitimi konusunu incelemektir. Ancak Hz. Peygamber dönemine gelmeden
önce tarihsel sürece ve bu süreçte neden kadınların yok gibi göründüğüne
kısaca değinmekte yarar vardır. Bu itibarla, öncelikli olarak dünya tarihinde
kadınların sosyal konumlanışı ve tarih yazımı konusuna temas etmemiz
yerinde olacaktır.
I. Dünya Tarihinde Kadınların Sosyal Konumlanışı ve Tarih
Yazımı
Bu çalışmada Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemdeki kadınların
durumu, o dönemdeki kadın algısı ve kadınların sosyal konumu ele alınmaya
çalışılacaktır. Ancak konunun daha iyi anlaşılması temin maksadıyla dünya
tarihinde kadının sosyal konumuna değinilmesi, kadınların neden insanlık
tarihinde adlarının yeterince anılmadığı hususuna temas edilmesi yerinde
olacaktır. Bunu anlamanın yolu ise kadın tarihine dair yazın sürecinin nasıl
başladığını anlamaktan geçmektedir. Bu da feminist tarih yazımından kısaca
bahsetmeyi gerekli kılmaktadır. “Kadın Tarihi”nin yazılması, yani “Feminist
Tarih Yazımı”nın başlaması çok kısa bir geçmişe dayanmaktadır. Son yıllarda
Türkiye’de çok sık kullanılan ve artık bir deyim halini almaya başlayan bir
cümle vardır: “Kadının Adı Yok!” Evet gerçekten de insanlığın uzun tarihine
bakıldığında “kadının adının yeterince ve hak ettiği kadarıyla anılmadığı”
ifade edilebilir.
Geride bırakılan zaman diliminde dünyada milyonlarca kadın
yaşamış olmasına rağmen bunların çok azı tarihteki yerini alabilmiştir. Tarih
yazıcıları, geçmişin büyük bir parçasını oluşturan kadınlarla birlikte birçok
grubu, sınıfı, halkı sistematik olarak tarihten dışlamışlar, saklamışlar ve âdeta
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
61
yok saymışlardır. Tarih kitaplarında hep savaşlardan, ateşkeslerden,
anlaşmalardan ve yine savaşlardan bahsedilir ve tüm bu savaş, ateşkes,
anlaşma ve tekrar savaş döngüsü içinde hep “büyük adamlardan” birilerinin
adı anılır. Tarihte kadınlar dövüşmez, ancak yardımcı kuvvet olarak erkeğin
yanında bulunur. Mermi taşıyan kadınlar, hemşireler vs... Kaleleri fetheden
hep erkeklerdir; fetihte elde edilen ganimet hep kadınlardır. Kahramanlar hep
erkektir... Parlamentolarda konuşan hep erkeklerdir. Kısaca senaryo yazarı,
tarih yazıcıları, yeniden inşa ettikleri geçmişin başrolünü hep erkeklere
vermişlerdir. Çünkü geleneksel tarihin öznesi erkektir. Geçmişin tüm
dönemlerinde erkek nüfusun yanında bir o kadar da kadın nüfus yaşamasına
rağmen geleneksel tarih anlayışı bu diğer yarıyı görünmez kılmıştır. Peki,
kadınlar tarihte nasıl görünmez kılınmışlardır? Geleneksel tarih anlayışında
olayların geliştiği zemin, bunların ortaya çıkmasını hazırlayan gerçek
nedenler ve kişilerle ilgilenilmez; sadece sonuçlarla ilgilenilir. Sonuç ise,
genelde kadının yaşamını sürdürdüğü ve öznesi olduğu evin dışında
somutlaşır ve burada da özne erkektir.1
Doğal olarak böyle bir kurgu, tarihi yazanlar, yani erkekler tarafından
oluşturulur. Tarih yapmak ve yazmak farklı şeylerdir. Ancak okuyuculara
ulaşanlar, “tarihi yazanın tercihleri”dir. Dolayısıyla ev içi ve ev dışı (özel ve
kamusal) ya da genel ve özel ayrımı yapıldığında tercihin genelden ve/ veya
kamusaldan tarafa yapılması sonucu bir erkek tarihi ortaya çıkmıştır. Bu
durumda burada kesin bir ayrım yapmaktan kaçınılmalıdır. Genel/ özel ya da
kamusal/ özel ayrımı yapıldığında, bunları birbirleriyle ilişkisiz iki alan olarak
düşünmemek gerekmektedir. Kamusal alan aileyi etkileyip, kadın-erkek
ilişkisinde kimi değişim ve dönüşümlere yol açacağı gibi, özel alan da
kamusalı etkileyip oradaki süreçlerin yönünü değiştirebilecektir. Feminist
tarihiyle ilgili araştırmalar çoğaldıkça, kadınların tarihi oluşturan olaylarda
yer almamalarının ya da aktif konumlarda bulunmamalarının nedeninin
aslında onların aktif olmamaları ya da olayların içinde yer almamaları değil,
resmi kayıtlarda bulunmamaları olduğu ortaya çıkmıştır. Geleneksel tarih
1
Nilüfer Timisi, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”,
20.Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Editör: Oya Çitci, Todaie (Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü), İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yay., Ankara,
Kasım/1998, s. 334-335.
62
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
anlayışının belge fetişizmi, kadını tarih sahnesinden indirmiştir.2 Kadınlar çok
uzun bir süre istatistiklerde yer almamış, nüfus sayımlarında sayılmamış,
devletin kayıtlarında görünmemişlerdir. Dolayısıyla geleneksel tarih
anlayışının nesnellik kaygısı, hakikate ulaşmak için kullanılan birincil
kaynakların çoğunda yer almamıştır. Örneğin Osmanlı’da kadınlar, nüfus
sayımlarında sayılmak için 1882 yılını beklemek zorunda kalmışlardır.
Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkını elde edebilmek için 1934 yılına
kadar beklemişlerdir. “Genel” sözcüğü, geleneksel tarih yazımı içinde,
herhangi bir şeye ya da bir kimseye özgü olmayan, onun bütün benzerlerini
içine alan, ayrıntıları göz önüne almayarak bütünü bakımından ele alınan
tarihsel bir olgu olarak tanımlanır. Kadınlar bütünün içindeki ayrıntılar olarak
ele alınırsa, geleneksel tarihin böyle yaptığını "genel" kelimesinin
tanımlamasından da anlamaktayız. Buna göre, kadınsız seçimleri,
istatistikleri, nüfus sayımlarını "genel" olarak adlandırmak çok da yanlış
değildir. İnsanlığın sadece bir yarısını algılayan, o yarıyı da “erkekler” olarak
değil de cinsiyetsiz varlıklar olarak tanımlayan bu tür histografık yöntemler
sadece eksik değildir, aynı zamanda olmayan bir evrenselliğe de yol
açmaktadır. Kadınların tarihte görünür olmamasının bir diğer nedeni de
“geleneksel tarihin dönemleri”dir. Bu dönemlerden kadınların nasıl
etkilendiğine son zamanlara kadar yeterince temas edilmemiştir. Örneğin
tarihsel bir dönem olan Rönesans kadınları etkilemiş midir? Bir Rönesans
tarihçisi Joan Kelly, kadınlar için (küçük bir grup için olsa bile) Rönesans’ın
çok önemli bir dönüm noktası olmadığını savunmaktadır. Çünkü bu dönemde
“kadın haklarından” ve “kadının özgürleşmesinden” bahseden yoktur.
Hümanist değerlerin birkaç düzine kadının hayatını olumlu yönde etkilemesi,
Rönesans'ın kadınları derinden etkilemesi anlamına gelmemektedir. Kadınları
etkileyen bir Rönesans dönemi varsa, bu klasik tanımıyla geleneksel tarihin
dönemlerinden biri olan Rönesans dönemi değildir. Kadınlar, tarihin öznesi
olarak kabul edilmedikçe, bizler Tanzimat Dönemi’nde hangi kadınların nasıl
yaşadıklarını ve bu dönemden etkilenip etkilenmediklerini bilebilme şansına
sahip değiliz.
“Feminist Tarih Yazımı” denen bu tarih yazım çeşidinin ne zaman
başladığı hususuna gelince, kadınların geleneksel tarih yaklaşımına
2
Timisi, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”, s.335-336.
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
63
getirdikleri eleştirilerin kaynağı, kadınların geçmişte yaşadıkları
deneyimlerini sorgulamaları olmuştur. Bu sorgulama, 1960'ların sonu ile
70'lerin başından itibaren oluşan siyasal hareketlenme içinde kadınların da yer
alması ile başlamıştır.3
Bu satırlarda da açıkça gördüğümüz üzere “Feminist Tarih Yazımı”
ancak 1960’lı yıllarda başlayabildiğine göre bu yazın türü, en fazla 50 yıllık
bir geçmişe sahiptir. Ancak bizim burada konumuz açısından önemle
vurgulamak istediğimiz husus; “kadınların yalnız tevhid dinlerinin egemen
olduğu dönem içinde değil aynı zamanda tüm insanlık tarihi boyunca sosyal
konumunun çok da fazla iç açıcı olmadığıdır.” Eğer liberal feminizm için
anlatılanlar hatırlanacak olursa ünlü liberal feminist Sarah Grimke, kadınları
yalnızca evlenerek sosyalleşmelerinden yahut tek sosyalleşme biçimi olarak
evliliği gördüklerinden dolayı eleştirmekteydi. Hakikaten de kadınlar
evlenerek sosyalleşmektedirler. Çünkü kadınlar annedir ve annelikleri onların
diğer sosyal rollerinin önüne geçerek kadınların tarih boyunca evlenerek yani
özel alan içinde sosyalleşmelerine neden olmuştur. Bu da erkeklerin devletler
yönetmesine ve onların devlet yönetmeleri de dünya tarih yazınının büyük
bölümünü siyasal tarih yazını oluşturduğu için tarih sayfalarında daima yer
almalarına neden olmuştur. Ancak annelik rolü ile sosyalleşen ve devletlerden
ziyade evi, yuvayı yöneten kadın, tarih yazınında özel alana yer verilmemiş
olduğu için bugüne kadarki tarih yazınında bazı istisnaların dışında neredeyse
hiç yer almamış gibidir. Yani kadının tarih kitaplarından dışlanması, kadının
sosyalleşme sürecinin erkeğin sosyalleşme sürecinden farklı olmasının bir
sonucu ve tüm dünya kadınlığına has bir özelliktir. Bu, yalnızca tevhid dinine
inanan toplumlara mensup kadınlara has bir durum değildir. Hatta tevhid
inancına mensup toplumlarda kadının durumu çok daha içi açıcıdır. Bunun en
iyi örneği de İslam Peygamber’inin döneminde yaşayan kadınların sosyal
konumudur ve bu kadınların eğitimine verilen önemdir. Yani klasik dönem
içinde Hz. Muhammed dönemi “kadınların yıldızının parladığı ve toplum
içinde en azından kendi hayatları noktasında özne olma yolunda önemli
mesafe kaydettikleri bir dönem” olması hasebiyle diğer tarihsel dönemlerden
ayrıcalık gösterir.
3
Timisi, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist Sözlü Tarih”, s.335-336.
64
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
Kadınların tarih boyunca genellikle haksızlığa ve ayrımcılığa tabii
tutuldukları, ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri daha önce zikredilmişti.
Gerçekten de İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da ve dünyanın diğer
bölgelerinde kadınların durumu hiç farklı değildi. Bir mal gibi alınıp satılır ve
temel insan haklarından mahrum bırakılırlardı. Kız çocukları bir utanç
vesilesi kabul edilir ve diri diri toprağa gömülürlerdi. Kur’an’ın nazil olması
ve Peygamberimiz tarafından tebliğ edilmeye başlamasıyla birlikte kadınlar,
kız çocukları, cariye ve köleler özgürlüklerine ve temel haklarına kavuşmaya
başladılar. Bu hakların en önemlilerinden birisi de eğitim-öğretim hakkı oldu.
Nitekim Hz. Peygamber’in eşleri başta olmak üzere, birçok kadın Kur’an, dinî
bilgiler ve diğer konuları ondan öğrenmiş ve başkalarına da öğretmişlerdir.
Kadınlar bu konuda o kadar istekli davranmışlardır ki, zaman ve mekân
sınırlaması olmaksızın her fırsatta öğrenmeyi sürdürmüşlerdir. Bilgi ve
birikimleri neticesinde özgüven kazanarak Hz. Peygamber’in takdirini
kazanmış, erkeklerle fikri mücadele yapacak, hatta haklarında vahiy gelecek
kadar temayüz etmişlerdir. Her türlü dinî ve pozitif bilginin yayılmasında
erkekler kadar hizmetleri olan kadınların Asr-ı Saadetteki bu seçkin ve özgür
durumları maalesef fazla devam edememiştir. Zamanla yanlış yorumlar ve
erkek egemen bir din anlayışı, kadınları yeniden ikinci plana itmiş ve
toplumsal hayattan dışlamıştır. 4 İşte biz bu makalemizde, kadınların Hz.
Peygamber dönemindeki konumlarını, özgürlüklerini, kültürel konularda
belirleyici olmalarını, eğitim faaliyetlerine katkılarını tespit etmeye, o
uygulamalardan günümüze gelerek yapılması gerekenleri ortaya koymaya
çalışacağız.
Çünkü İslam dini, kadını sadece anne rolüyle sınırlamamış,
yeteneklerini geliştirmesine ve toplumsal rolünü oynamasına imkân
sağlamıştır. İslâmiyet’in ilk yılları kadın hakları açısından insanlığın zirveye
ulaştığı bir dönemdir. İslam, kadını bir birey olarak kabul etmiş, ona söz hakkı
tanımış, ilim öğrenmesini teşvik etmiş ve mirastan pay sahibi olduğunu haber
vererek haklarını güvence altına almıştır. İşte bütün bu ve benzeri haklar
nedeniyle kadının toplumdaki rolü hızlı bir gelişim göstermiştir.5
4
Mustafa Önder, “İslam’ın İlk Yıllarında Kadın Eğitimi”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Bahar 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:1, s. 141.
5
Konuyla ilgili bazı tespit ve değerlendirmeler için bkz. Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi,
Nesil Yay., İstanbul, 2005, s. 109, 119, 122-123.
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
65
Kadınların eğitimi konusunda Hz. Peygamber’in gerçekleştirdiklerini
şu başlıklar altında incelemek yerinde olacaktır: 1- Kadınların ve kız
çocuklarının insan onur ve haysiyetine uygun bir statüye kavuşturulmaları. 2Mescitte ve diğer mekânlarda Peygamberimiz tarafından eğitilmeleri. 3Peygamberimizin eşlerinin ve eğittiği kadınların diğer kadınları eğitmeleri. 4Kız çocuklarının okutulmaları ve yetiştirilmeleri. 5- Kadınların her türlü
faaliyette yer almaları ve meslek sahibi olmalarının teşvik edilmesi. 6Aldıkları eğitim sayesinde kadınların özgüven sahibi ve dinî-kültürel
konularda belirleyici olmaları. 7- Erkeklerin bütün öğrendiklerini hanımlarına
da öğretmekle görevlendirilmeleri.
Şimdi bu başlıklar doğrultusunda Hz. Peygamber döneminde
kadınların eğitimine temas etmeye çalışalım.
II.
Hz. Peygamber Döneminde Kadınların Eğitimi
Hz. Peygamber döneminde kadınların eğitimine geçmeden evvel
Kur’an ve sünnet’in kadına verdiği değere kısaca işaret etmenin faydalı
olacağı kanaatindeyiz.
a. Kur’ân ve Sünnet’in Kadına Bakışı
Kur’ân-ı Kerim, Câhiliye dönemi Araplarının kadınlara karşı
olumsuz yaklaşımlarını şiddetle eleştirmiş,6 kadın ile erkek arasında “insan
olmaları bakımından” hiçbir farkın bulunmadığını 7 ve Allah katında her
ikisinin de hak ve sorumluluklar yönünden eşit ve aynı değere sahip olduğunu
haber vermiştir. 8 Kadınlar da erkekler gibi Yüce Allah’ın yeryüzündeki
halifesidir.9 Çünkü Yüce Allah, “halifelik onurunu” cinsiyetten söz etmeden
hem erkeğe hem de kadına bahşetmiştir. Kur’ân’ın ilk inen âyetlerinde yer
alan “oku”10 emri, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın bütün inananlara hitap
etmektedir. Nitekim şu âyetler, hem erkek hem de kadınlardan ayrı ayrı söz
etmekte ve kadınlara verilen değeri göstermektedir: “Erkek olsun kadın olsun,
6
Nahl, 16/58-59.
Nisâ, 4/1.
8
“…Erkeklerin, kendi kazandıklarından bir payı olduğu gibi kadınların da kendi
kazandıklarından bir payı vardır…” Nisâ, 4/32. Ayrıca bkz. Nisâ, 4/7, 11-12, 124; Âl-i
İmrân, 3/195; Tevbe, 9/71; Ahzâb, 33/35.
9
Bakara, 2/30; En’âm, 6/165; Neml, 27/62; Fâtır, 35/39.
10
Alak, 96/1.
7
66
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
her kim mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre
kadar haksızlığa uğramazlar.”11 “...Ben, erkek olsun kadın olsun içinizden,
çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım...” 12 “…Adalet
ölçülerine göre, erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların
da erkekler üzerinde hakları vardır…”13 “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi
bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi soylara ve
kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en
çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar
olandır.”14 “(Hz. İbrâhim şöyle dua etti): “Rabbim! Bana, anneme-babama,
evime mümin olarak giren herkese ve [daha sonraki] bütün mümin kadınlara
ve erkeklere bağışlayıcılığını göster ve zulüm işleyenleri her zaman helake
uğrat!”15
Bir gün kadın sahâbîlerden Ümmü Ümâre binti Ka’b el-Ensârî, Hz.
Peygamber’in yanına gelerek; “Gördüğüm kadarıyla (Kur’ân’da) her şey
erkekler hakkında, kadınlardan bahseden hiçbir şey göremedim”16 diyerek
serzenişte bulunmuş, bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti inzal etmiştir:
“Şüphe yok ki, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve
mümin kadınlar, itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar, doğru erkekler ve
doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve
mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç
tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını
koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve Allah'ı çok anan kadınlar; işte
Allah bunlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”17
Görüldüğü üzere bütün bu âyetlerde kadın ve erkeklerden ayrı ayrı
söz edilmekte, bir cinsiyet ayrımına gidilmemekte ve kadına “insan olarak
değer verildiği” gözler önüne serilmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de
“baştan sona kadın haklarını dile getiren” ve adı da Nisâ (kadın) olan bir sûre18
11
Nisâ, 4/124.
Âl-i İmrân, 3/195.
13
Bakara, 2/228.
14
Hucurât, 49/13.
15
Nûh, 71/28.
16
Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî, el-Câmiu’s-Sahîh (Sünenü’t-Tirmizi), Çağrı Yay., İstanbul,
1992, 44/Tefsir, 33 (V, 354). Tirmizî, bu rivayete “hasen garîb” hükmünü vermiştir.
17
Ahzâb, 33/35.
18
Nisâ, 4/1-176.
12
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
67
bulunmaktadır. Aynı şekilde “hakkını arayan kadın” anlamına gelen
“Mücâdile” isimli bir sûre19 de mevcuttur. Bütün bunlar, İslâm’ın kadınlara
verdiği değeri göstermekte, aksine iddiaları boş, geçersiz ve anlamsız
kılmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de Kur’ân’ın çizdiği bu genel çerçeveye
uygun olarak; “Kadın ile erkeğin bir bütünün iki eşit parçası olduğunu”20
söylemiş, “Allah katında insanların en değerlisinin Allah’a karşı sorumluluk
bilinci taşıyan kimseler” 21 olduğunu ifade ederek herhangi bir cinsiyet
ayrımına gitmemiştir. Nitekim Hz. Ömer de İslâm öncesi dönemde
kendilerinin kadınlara hiç değer vermediklerini, İslâm’ın gelmesiyle onların
bir takım haklarının olduğunu anladıklarını itiraf etmiştir.22
Hz. Peygamber’in uygulamalarına bakıldığında onun her zaman
kadınlara değer verdiği, içlerindeki potansiyeli ortaya çıkarmalarına fırsat
sunduğu, eşleriyle anlaşmazlığa düşen kadınlara arabuluculuk yaptığı 23 ve
kendi aile yaşantısıyla da onlara iyi bir rol model olduğu 24 görülmektedir.
Nitekim Hz. Peygamber, hiçbir zaman eşlerine karşı kaba, katı, kırıcı, sert
olmamış, onlara bağırıp çağırmamış ve azarlamamıştır. Bir yolculuk
esnasında kervanda bulunan kadınları “kristallere” benzeterek kervanın genç
sürücüsü Enceşe’den “narin, nazik, zarif, hassas ve kırılgan olarak tanımladığı
kadınları” incitmemesi için develeri yavaş sürmesini istemiştir.25 Bu durum,
onun kadınlara verdiği değerin bir ifadesidir. Ancak hadisin râvîsi Ebû
Kılâbe’nin rivayeti naklettikten hemen sonra çevresinde bulunanlara;
“Resûlüllah’ın kullandığı ‘bu kelimeyi’ şimdi sizden birisi kullansa, onunla
19
Mücâdile, 58/1-22.
Ebû Dâvûd Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünenu Ebî Dâvud, Çağrı Yay., İstanbul, 1992,
1/Tahâre, 94 (I, 161-162); Tirmizî, 1/Tahâre, 82 (I, 190); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,
Çağrı Yay., İstanbul, 1992, VI, 256.
21
Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992,
65/Tefsir (12/Yûsuf), 2 (V, 216).
22
Buhârî, 77/Libas, 31 (VII, 46); 65/Tefsir, 66/Tahrim, 2 (V, 69); Ebu’l-Hüseyin Müslim
İbnü’l-Haccâc el-Kuşeyrî, en-Neysâbûrî, Sahîhu Müslim, Thk.: Muhammed Fuad
Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 18/Talak, 5 (II, 1108), nr: 31.
23
Ali Osman Ateş, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yay., İstanbul, 2006, s. 28.
24
Hz. Peygamber bir sözlerinde; “Aile fertlerine en iyi davrananın kendisi olduğunu”
belirtmiştir. Bkz. Tirmizî, 46/Menâkıb, 63 (V, 709); Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid
el-Kazvînî, Sünenu İbn Mâce, Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul,
1992, 9/Nikâh 50 (I, 636), nr: 1977.
25
Buhârî, 78/Edeb, 116 (VII, 121); Müslim, 43/Fedâil, 18 (II, 1811-1812), nr: 70, 72, 73.
20
68
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
alay edersiniz/ dalga geçersiniz”26 şeklindeki sözleri de İslâm toplumunun
Hz. Peygamber’den sonra geldiği noktayı göstermesi bakımından kayda
değerdir.
Hz. Peygamber, toplumda gördüğü yanlış kadın algısını düzeltmek
için çok çaba sarf etmiş, kadınların da akıl ve irade sahibi varlıklar olduğunu,
sorumluluklarının bulunduğunu, kendi hanımları başta olmak üzere
çevresindekilere öğretmiştir.27 Mesela yaşanan şu hâdise onun hanımlarını bu
konuda bilgilendirdiğinin bir delilidir: Bir gün Resûlüllah’ın eşi Ümmü
Seleme evinde bir kadına saçlarını taratırken Hz. Peygamber’in minberden;
“Ey insanlar!..” diyerek konuşmaya başladığını duyunca saçını tarayan
kadına: “Bırak, sonra tararsın” diyerek sohbete katılmak istemiş, ancak o
kadının; “Resûlüllah erkekleri çağırıyor kadınları çağırmıyor ki!” diyerek
karşılık vermesi üzerine; “Vah sana! Biz de insan değil miyiz?” diyerek
Resûlüllah’ın konuşmasını dinlemek için mescide gitmiştir.28 Bu olay, Hz.
Peygamber’in eşlerine “kadının da sorumluluk sahibi bir birey olduğunu”
öğrettiğini, onları da ilim öğrenmeye teşvik ettiğini ve kadınların da erkekler
gibi dinlerini öğrenme mükellefiyetlerinin bulunduğunu göstermektedir. Bu
nedenledir ki, Ümmü Seleme mescide giderek bilgilenmek istemiş, ancak söz
konusu bayan kuaför “içinde yaşadığı toplumun kadına bakışını yansıtan bir
cevap” vermiştir. İşte Hz. Peygamber, toplumun genlerine iyice sirayet etmiş
bulunan böylesi yanlış bir kadın algısını yıkmak için çok uğraşmış ve işin
doğrusunu söz ve uygulamalarıyla ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak Hz.
Peygamber’in vefatını takip eden yıllarda bu menfi kadın algısı tekrar
nüksetmiş, kadınlar hem mescitlerden hem de sosyal hayattan dışlanarak
evlerinde yaşamaya mecbur bırakılmışlardır. Hz. Peygamber’in yıkmaya
çalıştığı söz konusu kadın algısı onun vefatıyla maalesef yeniden güç
kazanmış ve kadınlara verilen haklar bir bir ellerinden geri alınmıştır. Nitekim
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Hz. Peygamber’den sonra “erkeklerin kadınlara
karşı tavır değişikliğini” şöyle ifade etmek zorunda kalmıştır: “Hz.
26
Müslim, 43/Fedâil, 18 (II, 1811), nr: 71.
Kur’ân ve sünnet’in kadına yönelik şiddeti onaylamadığıyla ilgili şu çalışmamıza bakılabilir:
Emine, Öztürk/ Ahmet Emin Seyhan; Aynur, Yıldız; “Polygamy in the Islamic World;
Psychosocial and Verbal Abuse Towards the Women and Treating the Women as Property”,
International Journal of Arts and Commerce, United Kingdom, Vol. 3, No: 8, October,
2014, p. 218-236.
28
İbn Hanbel, VI, 297.
27
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
69
Peygamber zamanında hakkımızda vahiy ineceğinden endişe ettiğimiz için
kadınlar aleyhine söz söylemekten, haklarını çiğnemekten ve onlara sert
davranmaktan çekinirdik. Ne zaman ki Resûlüllah vefat etti, artık onlar
hakkında çok sözler söyler ve çok daha rahat konuşur olduk (haliyle de
kusurlarımız epey arttı).”29
Abdullah b. Ömer, bir başka sefer ise Hz. Peygamber’in; “Mescide
gitmek üzere hanımlarınız sizden izin istediklerinde gitmelerini
engellemeyin!” sözünü nakletmiş, orada bulunanlardan kendi oğlu Bilal b.
Abdillah; “Vallahi kesinlikle engelleriz!” diye karşılık verince İbn Ömer bu
duruma çok sinirlenmiş, oğlunun üzerine yürümüş, ona çok kötü sövmüş,
râvînin ifadesiyle “daha önce hiç duymadığı küfürleri” saymış ve “Ben sana
Resûlüllah böyle dedi diyorum, sen ise ‘kesinlikle engelleriz!’ diyorsun!” diye
çıkışmıştır.30
Hz. Peygamber’in uygulamalarıyla sonradan yaşananlar arasındaki
bu bariz farkı samimiyetle ve açık yüreklilikle itiraf eden ve müslümanları
uyaran Abdullah b. Ömer’in bu ikazına başta kendi oğlunun itiraz etmesi,
“daha o dönemde başlayan kadın hakları konusundaki geriye gidişi”
göstermesi bakımından önemlidir. Bu nedenle söz konusu gidişatın tersine
çevrilebilmesi için Hz. Peygamber’in öğretisinin doğru bilinmesine ihtiyaç
vardır.
b. Hz. Peygamber’in Kadınların Eğitimine Verdiği Önem
Hz. Peygamber, eş ve çocukların eğitimi konusunda gereken
tedbirleri alma sorumluluğunu ailenin reisi “kocaya” yüklemiş ve herkesi
kendi sürüsünden mesul tutmuştur. 31 Nitekim âyette de; “Ey inananlar!
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve (yanıcı) taşlar olan ateşten
(cehennemden) koruyunuz!...”32 buyurulmaktadır. Bu uyarının içerisine “eş
ve çocukların eğitiminin” girdiği rahatlıkla ifade edilebilir.33
29
Buhârî, 67/Nikâh, 80 (VI, 145-146).
Müslim, 4/Salât, 30 (I, 327, 328), nr: 135, 140. Ayrıca bkz. İbn Mâce, Mukaddime, 2 (I, 8),
nr: 16; İbn Hanbel, II, 90, 140.
31
Buhârî, 11/Cum’a, 11 (I, 215); 67/Nikâh, 81 (VI, 146); Müslim, 33/İmâre, 5 (III, 1459), nr:
20.
32
Tahrim, 66/6.
33
Mücâhid, bu eğitimin “Allah’a karşı sorumluluk bilinci ve iyi bir terbiye ile” mümkün
olabileceği kanaatindedir. Bkz. Buhârî, 65/Tefsir, 66/Tahrim, 2 (V, 70).
30
70
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
Hz. Peygamber, gelecek nesilleri yetiştirme sorumluluğu kendisine
emanet edilecek kadının eğitimine önem vermiş ve “ilim öğrenmenin
kadın-erkek herkese farz olduğunu” 34 söyleyerek kadınların eğitilmesini
tavsiye etmiştir. Çünkü erkeğin olduğu kadar kadının da ibadetleri nasıl
yapacağını öğrenme ve kendisi için gereken bilgileri edinme hakkı vardır.
Kaldı ki toplumların maddî ve manevî yönden terakki edebilmesi için hem
erkeğin hem de kadının eğitilmesi şarttır.35 İşte bu gerçeğin farkında olan Hz.
Peygamber, Mescid-i Nebevî’de erkeklerin eğitimi için “Suffe”36 adında bir
yer tahsis ettiği gibi, kadınların eğitimi için de “Suffetu’n-Nisâ”37 diye bilinen
bir başka mekân inşa ettirmiştir.
Hz. Peygamber, kadınların eğitimine henüz Mekke dönemindeyken
başlamış, “Dâru’l-Erkâm” diye bilinen yerde yaptığı gizli toplantılara
kadınların da katılmalarını istemiş ve onları da İslâm hakkında
bilgilendirmiştir.38 Hicret öncesi Akabe’de gerçekleştirilen biata kadınların da
iştirak ettikleri,39 hicret sonrasında ise Medineli kadınların gruplar halinde
Hz. Peygamber’e gelerek biat ettikleri kaynakların ifadesidir.40 Bütün bunlar,
kadınların toplumdan dışlanmadığının ve hayata müdahil olduklarının bir
delili olarak görülebilir.
Hz. Peygamber, Medine döneminde de Mescid-i Nebevî’ye gelen
kadınlara her türlü kolaylığı sağlamış, kadınların mescitte gerçekleştirilen
eğitimden yeterince faydalanmaları için gereken tedbirleri almış ve onların
camiye gelmelerini teşvik etmiştir. Hz. Peygamber, psikolojik açıdan farklı
özelliklere sahip kadınların bu durumlarını göz önünde bulundurmuş ve
34
İbn Mâce, Mukaddime, 17, (I, 81), nr: 224.
Ali Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî
Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 72-73.
36
Bir eğitim kurumu olan Suffe hakkında daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Baktır, “Suffe”,
DİA, İstanbul, 2009, XXXVII, 469-470; Ayrıca bkz. Muhammed Hamidullah, İslâm
Peygamberi, Çev.: Salih Tuğ, Yeni Şafak, Ankara, 2003, II, 767-772.
37
Konuyla ilgili bir tespit için bkz. Şakir Gözütok, “Hz. Peygamber (s.a.v) Döneminde Kadın
Eğitim ve Öğretimi”, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu, 20-22 Nisan 2007,
İslâmî İlimler Dergisi Yayınları, Aralık, 2007, Çorum, (s. 561-570), s. 567-568.
38
Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyüb, es-Siretü’n-Nebeviyye, Thk.: Tâhâ
Abdurraûf Sa’d, Beyrut, 1411, II, 188.
39
Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d el-Kâtib, el-Hâşimî, el-Basrî, et-Tabakâtu’l-Kübrâ,
Beyrut, ts., VII, 412.
40
Buhârî, 68/Talak, 20 (VI, 173); Mâlik b. Enes, el-Muvattâ, Thk.: M. Fuad Abdulbâkî, Çağrı
Yay., 1992, 55/Biat, 1 (II, 982), nr: 2; Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb en- Nesâî,
Sünenu’n-Nesâî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 39/Biat, 18 (VII, 148-149), nr: 4176.
35
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
71
onlara karşı daha anlayışlı, nazik ve kibar olmuştur. Bilindiği üzere
duygularını ve problemlerini rahatça ifade edemeyen insanlar sorunlarına çare
bulamaz; davranış değişikliği gerçekleştiremez ve eğitilemezler. Bu
bakımdan eğitim ve öğretimde muhatabın kendini rahatlıkla ifade
edilebileceği ortamı hazırlamak ve problemini gündeme getirmesine imkân
sağlamak oldukça önemlidir. Kişi böyle bir eğitim-öğretim ortamında
sorununu rahatlıkla ifade edebilir ve aldığı ikna edici cevaba göre
davranışlarını değiştirebilir. İşte Hz. Peygamber, kadınlara kendilerini
rahatlıkla ifade edebilecekleri ortamı hazırlamış ve sorularını özgürce
sorabilecekleri özgüveni kazandırmıştır. Kadınlar da sorular sorarak dinlerini
öğrenmiş, eğitim-öğretim sürecine aktif olarak katılmışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm’de kadınların camiye gelmelerinin önünde herhangi
bir engel ve kısıtlama yoktur. Hz. Peygamber zamanında kadınlar Mescid-i
Nebevî’ye gelerek vakit, Cuma41 ve bayram namazlarına42 katılmış, mescitte
gerçekleştirilen vaaz ve sohbetlerden istifade etmişlerdir. Kaynakların
ifadesine göre Hz. Peygamber, bir bayram namazı sonrası kadınların
bulunduğu tarafa geçmiş ve onlara özel sohbet yapmıştır.43 Hz. Peygamber,
kendisine gelerek; “Bize de bir gün ayır, o gün gelelim; Allah’ın sana
öğrettiğini bize de öğret!” 44 diye talepte bulunan kadının bu isteğini geri
çevirmemiş, onlara bir gün ayırarak çeşitli konulardaki sorularını
cevaplandırmıştır. Hz. Âişe, Hz. Peygamber’e özel olarak gelen ve bazı
mahrem konuları soran kadınların bu davranışlarını hem takdirle hem de
şaşkınlıkla karşılamış ve “Şu Ensâr kadınları ne iyi kadınlar! Utanma
duygusu dinî konuları öğrenme hususundaki gayretlerini engellemiyor!” 45
diyerek bunu ifade etmiştir. Onun bu tepkisi, Hz. Peygamber’in kadınların
eğitimiyle yakından ilgilendiğinin ve onların taleplerini dikkate aldığının bir
41
Kadınların Cuma namazına katıldıklarını gösteren hadisler için bkz. Ebû Dâvud, 2/Salât,
221, 223 (I, 660); Nesâî, 11/İftitah, 43 (II, 157), nr: 947.
42
Kadınların bayram namazını namazgâhta kıldıklarına dair hadisler için bkz. Buhârî,
13/Iydeyn, 12 (II, 7); Müslim, 8/Salâtu’l-Iydeyn, 1 (I, 605-606), nr: 10, 11, 12; Ebû Dâvud,
2/Salât, 238, 239, 242 (I, 675-677).
43
Buhârî, 3/İlim, 32 (I, 33); 13/Iydeyn, 19 (II, 9); 8/Salâtu’l-Iydeyn, 1 (I, 602), nr: 2.
44
Buhârî, 96/İ’tisâm, 9 (VIII, 149); 3/İlim, 35, 36 (I, 34); Müslim, 45/Birr ve Sıla, 47 (III,
2028) nr: 152.
45
Buhârî, 3/İlim, 50 (I, 41); Ebû Dâvud, 1/Tahâre, 120 (I, 222-223); İbn Hanbel, VI, 148.
72
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
delilidir. 46 Hz. Peygamber’in yanına gelerek ona soru sormaktan utanan
kadınlar ise hanımları vasıtasıyla sorularını yöneltmiş ve cevaplarını
almışlardır.47
Hz. Peygamber döneminde kadınlar, bazen kocalarından izin alarak
gece ibadet etmek için mescide gelmişlerdir. Gece namazlarını Mescid-i
Nebevî’de kılmak isteyen kadınlara zorluk çıkartılmasını istemeyen Hz.
Peygamber, bu konuda direnç gösteren bazı sahâbîleri şu sözleriyle
uyarmıştır: “Geceleyin mescide gelip ibadet etmek için kadınlarınız sizden
izin istediklerinde kendilerine izin verin!”48
Bu ve benzeri rivayetler göstermektedir ki, Hz. Peygamber
döneminde kadınlar Mescid-i Nebevî’ye gelerek dinî konuları öğrenme ve
ibadet etme imkânına sahip olmuşlardır. Çünkü Kur’ân ve sünnet’te ilmin
öğrenilmesi konusunda hem erkeğe hem de kadına yönelik ifadeler vardır. Hz.
Peygamber, kendisine vahyedilen Kur’ân’ı mescitte toplanan kadın-erkek
herkese okumuş, anlatmış ve açıklamıştır. Kadınlar, onun Cuma ve bayram
hutbelerine ilaveten değişik konularla ilgili açıklamalarını dinlemiş ve merak
ettikleri pek çok konuyu bizzat ondan öğrenmişlerdir.49 Mescid-i Nebevî’nin
kadınlara tahsis edilen kısmı erkeklerin namaz kıldıkları yerden duvar veya
perdeyle ayrılmadığından kadınlar, kendilerine ayrılan ve arada herhangi bir
engel bulunmayan bölümde namazlarını kılmış, hutbe, vaaz ve sohbetleri
rahatlıkla dinlemiş ve eğitim-öğretim faaliyetine iştirak etmişlerdir.50
Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevî’de kadınlara özel bir bölüm
ayırmanın yanında, onların mescide rahatlıkla girip çıkabilmeleri için de
gereken kolaylığın sağlanmasını istemiştir. Onun Mescid-i Nebevî’nin üç
kapısından birini kast ederek; “Keşke şu kapıyı kadınlara ayırsaydık”
şeklindeki arzusunu yıllar sonra Hz. Ömer gerçekleştirmiş, bu kapılardan
46
Hz. Peygamber’in kadınların rüyada ihtilam olmasıyla ilgili soruya verdiği cevapla ilgili bkz.
Buhârî, 3/İlim, 50 (I, 41). Uzun süre hayız gören ve temizlenemeyen kadının sorusuna
verdiği cevapla ilgili bkz. Buhârî, 6/Hayz, 24, 26 (I, 84); Müslim, 3/Hayz, 14 (I, 262); Ebû
Dâvud, 1/Tahâre, 108 (I, 194-196).
47
Buhârî, 6/Hayz, 20, 23, 27 (I, 83, 84, 85); Müslim, 3/Hayz, 15 (I, 265), nr: 68, 69; Ebû
Dâvud, 1/Tahâre, 107 (I, 187-194); Nesâî, 1/Tahâre, 134 (I, 116-120).
48
Buharî, 10/Ezan 162, 166 (I, 210-211); Müslim, 4/Salât, 30 (I, 327), nr: 138, 139, 140.
49
Müslim, 8/Salâtu’l-Iydeyn, 2 (I, 606), nr: 13; Tirmizî, 38/İman 6 (V, 10); İmam Mâlik,
2/Tahare, 29 (I, 61), nr: 104.
50
Ayrıntılı bilgi için bkz. Hüseyin Yılmaz, “Asr-ı Saadet Döneminden Günümüze Kadınlar ve
Cami Eğitimi”, Araşan SBE İlmî Dergisi, Bişkek, 2008, Sayı: 5-6, s. 143.
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
73
birini kadınlara tahsis ederek erkeklerin buradan mescide girmelerini
yasaklamıştır. 51 Nakledilen bu bilgi, Hz. Peygamber’in kadınları cemaate
katılmaya teşvik ettiğinin bir delili olarak gösterilebilir.
Namaz kılındıktan sonra kadınların camiden ayrılmaları da belli bir
düzen ve intizam dâhilinde olmuştur. İbadet bittiğinde mescitten önce
kadınlar, sonra Hz. Peygamber ve daha sonra da erkekler ayrılmışlardır.52
Konuyla ilgili Ümmü Seleme’nin şu açıklaması bu durumu teyit etmektedir:
“Kadınlar, Resûlüllah selam verip namazı bitirir bitirmez yerlerinden kalkar,
Resûlüllah ise yerinde oturur ve onların dışarı çıkmalarını beklerdi.
Resûlüllah kalktıktan sonra da erkekler kalkarlardı.”53
Diğer taraftan Hz. Peygamber, kız çocuklarının ve kadınların
eğitimiyle sadece kendisi ilgilenmemiş, Şifâ binti Abdillah el-Adeviyye gibi
kadın öğretmenlere de görev vermiştir. Adı geçen bayan öğretmen Hz.
Peygamber’in eşi Hz. Hafsa başta olmak üzere pek çok kadın sahâbîye
okuma-yazma öğretmiştir. 54 O dönemde okuma-yazma bilen kadınlar
arasında Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Ümmü Gülsüm binti Ukbe, Kerime binti
Mikdâl ve Aişe binti Sa’d gibi hanım sahâbîlerin varlığı bilinmektedir.55
Hz. Âişe, İslâm dünyasında ilmî tenkitçiliğin başlamasına öncülük
edenlerden birisi olmuş, özellikle kadın hakları konusunda sahih ve güvenilir
dinî bilgilerin toplumda yayılması için gayret göstermiştir. 56 Hz.
Peygamber’in eşlerinin ve diğer kadın sahâbîlerin ilim öğrenme yönündeki bu
gayretleri, İslâm’ın kadınlar arasında daha hızlı yayılmasına imkân
sağlamıştır. Sahâbe içerisinde yirmi kadar kadın fakîhin yetişmesi, o dönemde
kadınların eğitimine verilen önemin bir göstergesidir.57
51
Ebû Dâvud, 2/Salât 17, (I, 317).
Buharî, 10/Ezan 152 (I, 203).
53
Buharî, 10/Ezan 162 (I, 210).
54
Şifâ binti Abdillah’ın Hz. Hafsa’ya okuma-yazma öğrettiğiyle alakalı bkz. Ebû Dâvud,
27/Tıb, 18 (IV, 215); İbn Hanbel, VI, 372.
55
Ahmed b. Yahyâ b. Câbir el-Belâzûrî, el-Fütûhu’l-Buldân, Kahire, ts., III, 458. Ayrıca bkz.
Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 678-679, 681.
56
Hz. Âişe’nin ilmî birikimiyle ilgili ayrıntılı bilgi için şu çalışmalara bakılabilir: ez-Zerkeşî,
Bedruddîn, el-İcâbe li îrâdi mâ’stedrekethu Âişe alâ’s-sahâbe, (Hz. Âişe’nin Sahabe’ye
Yönelttiği Eleştiriler), Trc.: Bünyamin Erul, Kitabiyât, Ankara, 2000; Nevzat Aşık, Hazreti
Âişe’nin Hadisçiliği, Öğrenci Basımevi, İzmir, 1987.
57
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 773; Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde
Kadın”, s. 74-75.
52
74
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
Kadınların eğitimi sadece dinî bilgiler edinmekle sınırlı kalmamış,
onlar hayatın değişik alanlarıyla ilgili pek çok konuyu da mescitte öğrenme
imkânı elde etmişlerdir. Bazı kadınlar şiir, sağlık, tarım ve hayvancılık
alanında bilgi ve tecrübe sahibi olmuş ve bu birikimlerini etraflarıyla
paylaşmışlardır. Kadınlar mescitte yapılan sohbet ortamında bir araya gelerek
birbirlerinin bilgi ve tecrübelerinden istifade etmiş ve sosyalleşme imkânı
bulmuşlardır.
Öte yandan Hz. Peygamber sadece hür kadınların değil cariyelerin
(savaş esirleri) de eğitimiyle ilgilenmiş ve ashabına onları eğittikten sonra
özgürlüklerine kavuşturmalarını tavsiye etmiştir. Nitekim o; “Bir adamın
cariyesi olur, ona eğitim, hem de iyi bir eğitim imkânı sağlarsa, onu terbiye
eder, hem de iyi bir terbiye alması için gereken tedbirleri alırsa, sonra da hür
bir kadın olarak evlenebilmesi için onu özgürlüğüne kavuşturursa, bu kişiye
iki ecir (kat be kat sevap) vardır”58 diyerek kölelik ve cariyelik müessesesinin
tedricen ortadan kaldırılmasına yönelik önemli bir adım atmıştır.59
Hz. Peygamber, kendi zamanında ticaretle uğraşan ve çeşitli
meslekler ifa eden kadınların mesleklerini icra etmelerine izin vermiş, üstelik
fıtrî özelliklerine uygun işlerde çalışmalarını teşvik etmiştir. 60 O dönemde
meslek sahibi kadınların varlığı, onların evlerine kapatılıp dünyadan
koparılmadıklarının, her alanda aktif olduklarının, mesleklerini icra edecek
ortama sahip bulunduklarının ve Hz. Peygamber’in onları cesaretlendiğinin
bir delilidir.61
58
Buhârî, 3/İlim, 31 (I, 32-33); Nesâî, 26/Nikâh, 65 (VI, 115).
Nitekim Kur’ân-ı Kerim, köle ve cariyelerin hürriyetlerine kavuşturulmaları için gereken
düzenlemelerin yapılmasını emretmiştir. Konuyla ilgili bazı âyetler için bkz. Bakara, 2/177;
Nîsa, 4/92; Mâide, 5/89; Tevbe, 9/60; Nûr, 24/33; Beled, 90/13.
60
Konuyla ilgili örnekler için şu çalışmaya bakılabilir: Selçuk Çoşkun, “Hz. Peygamber’in
Kadınları Eğitim Siyaseti”, AÜİFD, Erzurum, 2006, Sayı: 26, s. 88-91.
61
Hz. Peygamber döneminde kadınların değişik meslekler icra ettikleriyle alakalı ayrıntılı bilgi
için şu çalışmalara bakılabilir: Çoşkun, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”, s.
91. Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, s. 80-86; İbrahim Canan, “Hz. Zeyneb’in
Hâne-i Saadet’teki İş Atölyesi”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi:
21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 101-105; Hamza Aktan, “İslâm’a Göre Kadının Sosyal
Aktivitesi”, Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat,
İstanbul, 1996, s. 262-265; Mustafa Baktır, “İslam’da Kadının Çalışma Şartları”, Sosyal
Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996, s.
109-129.
59
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
75
Kadınların Mescid-i Nebevî’de ilim öğrenme ve sosyalleşme etkinliği
râşid halifeler döneminde de aynen devam etmiş, ancak Emevîler döneminden
itibaren kadınların sosyal, siyasal, ekonomik ve dinî hayattaki yeri tekrar
sorun hâline gelmeye başlamıştır.
III.
Hz. Peygamber Sonrası Kadın Algısı
Hz. Peygamber döneminde kadınlar geceleri bile mescide gelerek
ibadet etme62 ve gerçekleştirilen sohbetlere katılma imkânına sahipken onun
vefatını takip eden yıllarda Câhiliye dönemi kadın algısı (kadının huysuz,
uğursuz, fitne ve fesat unsuru, erkekleri ayartıp baştan çıkartan varlık olduğu
düşüncesi) tekrar baskın hâle gelmiştir. Nitekim İslâm toplumlarında kadına
yönelik uygulamalar her zaman Kur’ân ve sünnet’in çizdiği bu çerçevede
şekillenmemiş, zaman zaman eski kültür ve gelenekler egemen olabilmiştir.63
Bazen kökleşmiş ataerkil aile anlayışı ve bu anlayış çerçevesinde kadın
haklarını kısıtlayan telakkiler âyet ve hadislerin yorumlanmasında etkili
olmuş, bazen de sıhhati şüpheli rivâyetler bu tür yorumların yapılmasına
müsait bir zemin hazırlamıştır.64 Tarihte ve günümüzde kadınlara ayrımcılık
ve haksızlık yapılmışsa bu, İslâm’dan değil toplumların geleneklerinden
kaynaklanmıştır. Çünkü İslâm’ı kabul eden birçok kavim, geçmiş dinî inanç
ve geleneklerini bir çırpıda terk edememiş, bunları yeni dine taşımış, üstelik
erkekleri ilgilendiren bazı konularda “örf ve adetler dinden daha baskın”
çıkabilmiştir.65 Bu bakımdan kadınların vakit, Cuma ve bayram namazlarına
katılmak için mescide devam edememeleri veya eğitim imkânlarından
yeterince faydalanamamalarının nedeni “dinîn emir ve yasakları” değildir.
Zira Hz. Peygamber, camiye devam edebilmeleri için kadınlara her türlü
kolaylığı sağlamış ve bizzat kendisi onlara camide dersler vermiştir.
Dolayısıyla, kadınların camiye erkekler kadar devam edememelerinin sebebi
İslâm değil, dinle ilgili yapılan yanlış yorumlar ve İslâm öncesi kültürlerin
izlerini taşıyan örf, âdet ve geleneklerdir. Zira gerek Kur’ân’da gerekse Hz.
62
Buhârî, 10/Ezan 162, 166 (I, 210-211).
Ali Osman Ateş, “Kadının Cinsel Sorumluluğu İle İlgili Bazı Rivâyetler”, İslâmiyât, Ankara,
2000, C. 3, Sayı: 2, Ankara, 2000, s. 97-107.
64
Mehmet Akif Aydın, “Kadın”, DİA, İstanbul, 2001, XXIV, 87.
65
Yunus Vehbi Yavuz; Kur’ân’da Kadın Hak ve Özgürlüğü, İstanbul, 1999, s. 19; Ayrıca bkz.
Bayraktar Bayraklı; Kadın, Sevgi ve Temel Haklar, İstanbul, 2007, s. 54.
63
76
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
Peygamber’in uygulamalarında kadınların mescide gelmelerini engelleyen
herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.66 Bu nedenle kadınların camiden ve
eğitimden uzak bırakılmalarının hiçbir dinî gerekçeyle izahı mümkün
değildir. Kaldı ki kadınları camiden uzak tutmak, kadın-erkek herkesi
muhatap alan Kur’ân ve sünnet’in özüne aykırıdır. Çünkü; “Sizden mescide
gitmek için izin isteyen kadınlarınızı mescitlerden menetmeyiniz!”67 buyuran
Hz. Peygamber ve onu takip eden râşid halifelerin sünnet’i ortadadır. Bu
bakımdan bazı İslâm bilginlerinin fitneye sebep olacağı endişesiyle ve o
dönemin şartlarını da dikkate alarak yaptıkları, ancak ilerleyen yıllarda
kadınların camiden uzaklaştırılmalarına neden olan “içtihatlarının” yeniden
gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü günümüzde kadınlar okulda,
hastanede, çarşıda, pazarda, iş yerinde, fabrikada, kısacası sosyal hayatın her
kesitinde erkeklerle bir arada bulunmaktadır. Dinin koyduğu “ölçü ve
mahremiyet ilkelerine uyulduğu sürece” bunda dinen bir sakınca yoktur.
Kısıtlamanın sadece cemaate katılma konusunda sürdürülmesi, kadınların
dinî konulardaki bilgisizliğini daha da artırmaktan öte hiçbir anlam
taşımamaktadır. Nitekim toplumun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar
arasında bidat ve hurafelerin daha yaygın olmasının temel nedenlerinden
birisinin “bu kısıtlama” olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.68
Kadınların mescitlerdeki eğitim ve sosyalleşme imkânından mahrum
bırakılmaları, müslüman toplumların gelişimini de olumsuz anlamda
etkilemektedir. Çünkü çocukların eğitiminde önemli bir rol üstlenen annenin
eğitimsiz bırakılması veya eğitiminin yetersiz olması, yeni yetişen nesillerin
kişilikli, bilinçli, donanımlı, cesaretli ve girişimci bireyler olarak
yetiştirilmesini de engellemektedir. Nitekim bireyin hayatına yön veren,
çocukken onun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan ve kişiliğinin
gelişmesinde etkin rol oynayan annedir. 69 Çocuk Allah’ı, Peygamber’i,
ahireti, sevgiyi, şefkati, bağışlamayı, yardım etmeyi, adaleti, doğruluğu,
66
Toksarı, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, s. 86.
Buhârî, 67/Nikâh, 116 (VI, 160); 10/Ezan 162, 166 (I, 210-211; 11/Cuma, 13 (I, 216);
Müslim, 4/Salât, 30 (I, 327), nr: 135-137; Ebû Dâvud, 2/Salât, 53 (I, 382); Nesâî, 8/Mesâcid,
15 (II, 42), nr: 704; İbn Mâce, Mukaddime, 2 (I, 8), nr: 16; İbn Hanbel, I, 40.
68
Konuyla ilgili bazı tespitler için bkz. Gülsen Ataseven, Vakıf ve Kadın (Tebliğler), Hanımlar
Eğitim ve Kültür Vakfı Yay., İstanbul, 1999, s. 83-84.
69
Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Mehmed Ferid Vecdî, Müslüman Kadını, Trc.: Mehmet
Akif Ersoy, Sinan Yay., İstanbul, 1997, s. 19-32.
67
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
77
cesareti, güveni ve daha pek çok ahlâkî meziyeti öncelikle annesinden
öğrenmektedir. Çocuğuna bu tür erdemleri kazandırmak durumunda olan
annenin hem dinî-ahlâkî alt yapısının hem de çağının gerektirdiği eğitim/ bilgi
seviyesinin yeterli olması gerekir.70 Bu itibarla, kadınların alacağı eğitimin
rolü oldukça önemli ve belirleyicidir ve bunu küçümsemek son derece
yanlıştır.
Görüldüğü üzere kadınların eğitimini hoş karşılamayan bazı
anlayışlar dinî hükümlere değil, dinle ilgili bir takım yanlış yorumlara ve
geleneklere dayanmaktadır. Çünkü dinin aslî kaynaklarında kadınların
eğitimiyle ilgili cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Dolayısıyla kadınların
fitne ihtimali nedeniyle mescitten uzak tutulmaları hem cinsiyet eşitliği hem
de İslâm’ın adalet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Zira cinsiyet ayrımcılığı,
geçmişten günümüze devam eden bir sorun olarak hâlâ insanlığın
gündemindedir.71 Özellikle İslâm dini, toplumun kadınla ilgili yanlış algısını
düzelterek onu erkekle aynı seviyeye yükseltmeye çalışmıştır. Kur’ân’ın
temel esasları ve Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik uygulamaları dikkatlice
incelendiğinde cinsiyet ayrımcılığını çağrıştıran menfi ifadelerin İslâm’ın
ruhuyla bağdaşmayan eski kültürlerin yansımaları olduğu görülmektedir. Bu
itibarla, Hz. Peygamber’in kadınların eğitimine yönelik faaliyetleri teşvik
etmesi, buna uygun ortamlar hazırlaması, onların fıtrî özelliklerini hesaba
katması ve toplumun aktif birer üyesi olmaları için çaba sarf etmesi, “İslâm
dininin kadınları ikinci plana attığı ön yargısını” kökten yıkmakta, boş,
geçersiz ve anlamsız kılmaktadır.72
Hz. Peygamber, ortaya koyduğu prensiplerle kadının sosyal statüsünü
geliştirici düzenlemelerde bulunmuş, müslümanlardan bunu daha da
geliştirmelerini istemiştir. Ancak zaman içerisinde eski kültürlere dayalı
kadın aleyhtarı düşünceler “dinî bir kisveye bürünerek” yeniden ortaya
çıkmış, Hz. Peygamber’in düzenlemelerinin ve tavsiyelerinin geliştirilip
genişletilmesi bir yana, bu çerçeve, müslümanlık görüntüsü altında iyice
daraltılmıştır. Eski inançların, yerleşik kültür ve geleneklerin dine baskın
70
Muhammed Hüseyin Fadlullah, İslâmî Açıdan Kadın Sorunu, Trc.: Ali Kaya, Ağaç Yay.,
İstanbul, 2005, s. 46-47.
71
Konuyla ilgili bazı tespit ve değerlendirmeler için bkz. Emine Öztürk, Feminist Teori ve
Tarihsel Süreçte Türk Kadını, Rağbet Yay., İstanbul, 2011, s. 139-148.
72
Çoşkun, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”, s. 93.
78
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
çıkması, dinî metinlerin yanlış anlaşılıp yorumlanması, müslüman
toplumların bir takım ahlâkî zaafları “söz konusu kadın aleyhtarı anlayış ve
uygulamalara” müsait bir zemin hazırlamıştır.73
Sonuç olarak, müslümanların maddî ve manevî yönden
ilerleyebilmeleri ancak kadın-erkek herkesin iyi bir eğitim alması ve
görevlerini hakkıyla yapmasıyla mümkün olabilir. Bu nedenledir ki, Hz.
Peygamber kadınların eğitim haklarının gasp edilerek cahil bırakılmalarını
asla onaylamamıştır. O, ashabına eğitim tavsiyesinde bulunurken kadınları
dışlamamış, kadın-erkek herkesi kuşatan bir dil kullanmıştır. Çünkü ciddi ve
kaliteli eğitimden mahrum bırakılan bir kadının zihnî ve hissî melekelerini
inkişaf ettirmesi, bunu ailesinin, toplumun ve tüm insanlığın istifadesine
sunabilmesi mümkün değildir.
Sonuç
Araştırma neticesinde ulaşılan sonuçları şu şekilde ifade etmek
mümkündür:
Kur’ân-ı Kerim ve sahih sünnet’e göre kadın ile erkek arasında “insan
olmaları bakımından” hiçbir fark yoktur; Yüce Allah katında her ikisi de hak
ve sorumluluklar yönünden eşit ve aynı değere sahiptir. Biri diğerini
tamamlamak ve birleşip tek bir şey vücuda getirmek üzere “farklı özelliklerde
yaratılan kadın ile erkek” arasında üstünlük yarışı başlatmak, lüzumsuz
tartışmalarla vakit öldürmek ve kadına “ikinci sınıf insan” muamelesi yapmak
doğru değildir. Çünkü kadın ile erkeğin farklı özellikleri birbirinin alternatifi
değil, tam tersine tamamlayıcı unsurlarıdır.
Hz. Peygamber, gelecek nesilleri yetiştirme sorumluluğu kendisine
emanet edilen kadının eğitimine önem vermiş ve “ilim öğrenmenin
kadın-erkek herkese farz olduğunu” söyleyerek kadınların eğitilmesini
tavsiye etmiştir. Çünkü toplumların maddî ve manevî yönden terakki
edebilmesi için hem erkeğin hem de kadının eğitilmesi şarttır.
Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevî’ye gelerek ibadet etmeleri ve ilim
öğrenmeleri için kadınlara her türlü kolaylığı sağlamış, onlara kendilerini
rahatlıkla ifade edebilecekleri ve sorularını serbestçe sorabilecekleri özgüveni
kazandırmıştır. Kadınlar da Mescid-i Nebevî’ye gelerek vakit, Cuma ve
73
Yılmaz, “Asr-ı Saadet Döneminden Günümüze Kadınlar ve Cami Eğitimi”, s. 135.
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
79
bayram namazlarına katılmış, mescitte gerçekleştirilen vaaz ve sohbetlerden
istifade etmiş, sorular sorarak dinlerini öğrenmiş, eğitim-öğretim sürecine
aktif olarak katılmışlardır.
İslam dini, kadını sadece anne rolüyle sınırlamamış, yeteneklerini
geliştirmesine ve toplumsal rolünü oynamasına imkân sağlamıştır.
İslâmiyet’in ilk yılları kadın hakları açısından insanlığın zirveye ulaştığı bir
dönemdir. Çünkü İslam, kadını bir birey olarak kabul etmiş, ona söz hakkı
tanımış, ilim öğrenmesini teşvik etmiş ve mirastan pay sahibi olduğunu haber
vererek haklarını güvence altına almıştır.
Hz. Peygamber, sadece hür kadınların değil aynı zamanda cariyelerin
de eğitimiyle ilgilenmiş, ashabına onları özgürlüklerine kavuşturmalarını ve
evlendirmelerini tavsiye etmiştir. O, özellikle genç kızların evlenip anne
olmalarını ve hayırlı nesiller yetiştirmelerini istemiş, bununla beraber
fıtratlarına uygun işlerde çalışmaları konusunda onları cesaretlendirmiş ve
topluma yararlı meslekler icra eden kadın girişimcileri desteklemiştir.
Hz. Peygamber, toplumda gördüğü Câhiliye dönemi kadın algısını
düzeltmek için çok çaba sarf etmiş, kadınların da akıl, irade ve sorumluluk
sahibi varlıklar olduğunu çevresindekilere öğretmeye çalışmıştır. Ancak onun
yıkmaya çalıştığı mezkûr kadın algısı vefatıyla yeniden güç kazanmış ve
kadınlara verilen haklar peyderpey ellerinden alınmıştır. Dolayısıyla
“Câhiliye döneminde kadına biçilen ve asırlardır devam ettirilen olumsuz rol”
Kur’an ve sünnet ışığında yeniden tanımlanmalı ve kadınlar hak ettikleri
konuma tekrar yükseltilmelidir. Bu yapılırken “kadın-erkek savaşlarını teşvik
eden feminizmin yanlışı yanlışla düzeltme yaklaşımından” da şiddetle
kaçınılmalıdır.
Sonuç olarak, günümüzde kadınlara ayrımcılık ve haksızlık
yapılıyorsa bunun nedeni İslâm değil, toplumların örf, adet ve gelenekleridir.
Çünkü gerek Kur’ân’da gerekse Hz. Peygamber’in uygulamalarında
kadınların eğitim görmelerini engelleyen herhangi bir hüküm/ kısıtlama
bulunmamaktadır. Bu nedenle kadınların camiden ve eğitimden uzak
tutulmalarını hiçbir dinî gerekçeyle izah etmek mümkün değildir. Dolayısıyla
Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu kadının sosyal statüsünü geliştirici
düzenlemelerin daha da genişletilerek devam ettirilmesi, İslâm’ın kadınlara
verdiği temel hak ve hürriyetlerin “model bir İslâm toplumunun inşasıyla”
tüm dünyaya gösterilmesi müslümanlara düşen en büyük vazifelerden
birisidir.
80
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
Kaynakça
Aktan, Hamza, “İslâm’a Göre Kadının Sosyal Aktivitesi”, Sosyal
Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat,
İstanbul, 1996.
Aşık, Nevzat, Hazreti Âişe’nin Hadisçiliği, Öğrenci Basımevi, İzmir,
1987.
Ataseven, Gülsen, Vakıf ve Kadın (Tebliğler), Hanımlar Eğitim ve
Kültür Vakfı Yay., İstanbul, 1999.
Ateş, Ali Osman, “Kadının Cinsel Sorumluluğu İle İlgili Bazı
Rivâyetler”, İslâmiyât, Ankara, 2000, C. 3, Sayı: 2, Ankara, 2000.
Ateş, Ali Osman, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yay.,
İstanbul, 2006.
Aydın, Mehmet Akif, “Kadın”, DİA, İstanbul, 2001, XXIV.
Baktır, Mustafa, “İslam’da Kadının Çalışma Şartları”, Sosyal Hayatta
Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996.
Baktır, Mustafa, “Suffe”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVII.
Bayraklı, Bayraktar, Kadın, Sevgi ve Temel Haklar, İstanbul, 2007.
Belâzûrî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir, (ö. 279/892),
el-Fütûhu’l-Buldân, (I-III), Kahire, ts., III, 458.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (ö. 256/870),
Sahîhu’l-Buhârî, (I-VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Canan, İbrahim, “Hz. Zeyneb’in Hâne-i Saadet’teki İş Atölyesi”,
Sosyal Hayatta Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat,
İstanbul, 1996.
Çoşkun, Selçuk, “Hz. Peygamber’in Kadınları Eğitim Siyaseti”,
AÜİFD, Erzurum, 2006, Sayı: 26.
Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as, (ö. 275/888), Sünenu Ebî Dâvud,
(I-V), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Gözütok, Şakir, “Hz. Peygamber (s.a.v) Döneminde Kadın Eğitim ve
Öğretimi”, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu( 20-22 Nisan
2007), İslâmî İlimler Dergisi Yay., Aralık, 2007, Çorum, (s. 561-570).
Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, Çev.: Salih Tuğ, Yeni
Şafak, Ankara, 2003.
Asr-ı Saadetten Günümüze Kadınların Sosyal Konumu ve Hz.
Muhammed’in Kadınların Eğitimine Yaklaşımı
81
İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, (ö. 241/855), Müsned, (I-VI),
Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyüb, (ö.
218/833), es-Siretü’n-Nebeviyye, (I-III), Thk.: Tâhâ Abdurraûf Sa’d, Beyrut,
1411.
İbn Mâce, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, (ö. 275/888), Sünenu İbn
Mâce, (I-II), Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
İbn Sa’d, Ebû Abdillah el-Basrî, (ö. 230/845), et-Tabakâtu’l-Kübrâ,
(I-VIII), Beyrut, ts.
Mehmed Ferid Vecdî, Müslüman Kadını, Trc.: Mehmet Akif Ersoy,
Sinan Yay., İstanbul, 1997.
Mâlik b. Enes, (ö. 179/795), el-Muvattâ, (I-II), Thk.: M. Fuad
Abdulbâkî, Çağrı Yay., 1992.
Muhammed Hüseyin Fadlullah, İslâmî Açıdan Kadın Sorunu, Trc.:
Ali Kaya, Ağaç Yay., İstanbul, 2005.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin el-Kuşeyrî, (ö. 261/875), Sahîhu Müslim,
(I-III), Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb, (ö. 303/915),
Sünenu’n-Nesâî, (I-VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Önder, Mustafa, “İslam’ın İlk Yıllarında Kadın Eğitimi”, AİBÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Bahar 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:1.
Öztürk, Emine, Feminist Teori ve Tarihsel Süreçte Türk Kadını,
Rağbet Yay., İstanbul, 2011.
Öztürk, Emine; Seyhan, Ahmet Emin; Yıldız, Aynur, “Polygamy in
the Islamic World; Psychosocial and Verbal Abuse Towards the Women and
Treating the Women as Property”, International Journal of Arts and
Commerce, United Kingdom, Vol. 3, No: 8, October, 2014.
Tarhan, Nevzat, Kadın Psikolojisi, Nesil Yay., İstanbul, 2005.
Timisi, Nilüfer, “Tarih Çözümlemesi İçinde Sözlü Tarih ve Feminist
Sözlü Tarih”, 20.Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Editör: Oya Çitci,
Todaie (Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü), İnsan Hakları
Araştırma ve Derleme Merkezi Yay., Ankara, Kasım/1998.
Tirmizî, Muhammed b. Îsâ, (ö. 279/892), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-IV),
Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Toksarı, Ali, “Hz. Peygamber Devrinde Kadın”, Sosyal Hayatta
Kadın, Tartışmalı İlmî Toplantılar Dizisi: 21, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1996.
82
A. Emin Seyhan/Emine Öztürk
Yavuz, Yunus Vehbi, Kur’ân’da Kadın Hak ve Özgürlüğü, İstanbul,
1999, s. 19
Yılmaz, Hüseyin, “Asr-ı Saadet Döneminden Günümüze Kadınlar ve
Cami Eğitimi”, Araşan SBE İlmî Dergisi, Bişkek, 2008, Sayı: 5-6, (ss.
131-152).
ez-Zerkeşî, Ebû Abdillah Bedreddîn, (ö. 794/1392) el-İcâbe li îrâdi
mâ’stedrekethu Âişe alâ’s-sahâbe, (Hz. Âişe’nin Sahabe’ye Yönelttiği
Eleştiriler), Trc.: Bünyamin Erul, Kitabiyât, Ankara, 2000.
Download