iklim değişikliği - ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları

advertisement
HAZİRAN 2016
SAYI: 17
c
ELMA AGACI
ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ
İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ
KAPAK KONUSU
Bin sekizyüzlü yılların ortasında
başlayan sanayi devrimi
ELMA AĞACI
ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ
Artan nüfus için açılan yerleşim
alanları
ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI
EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş. ADINA
Deniz Keskin
Kurucu Temsilcisi
Küresel ısınma
Yukarıdaki örnekleri arttırabiliriz.
Ama sonuçta hepsi iklim değişikliğine neden olan olaylardır. Maalesef
bizlerde bu olayların yol açtığı sonuçlarla başetmek zorunda kalıyoruz. Dergimizin bu sayısında iklim
değişikliğini ve sonuçlarını masaya
yatırdık. Bizce mümkün olan çözüm
önerilerini paylaştık.
OKUL MÜDÜRÜ
Sema Aydın Keykan
YAYIN KURULU
Kimya Zümresi
GRAFİK, TASARIM
Burhan Acarsoy
YAZIM İNCELEME KURULU
Burhan Acarsoy
Hayriye Topçuoğlu
Bu dergi 2140 sayılı Tebliğler Dergisi’nde belirlenen
esaslara göre hazırlanmıştır.
Haziran 2016
“Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur
yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan,
başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya
kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir.”
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
İÇİNDEKİLER
KAPAK KONUSU:İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
ESİN CANDAŞ, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ FARKLI BAKIŞ-I”...................................6
BURCU ERASLANOĞLU, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ FARKLI BAKIŞ-II” ................8
IREN SU ÇELIK, “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ“..........10
M.İLBEY DENİZ,
“ORMAN YANGINLARININ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE ETKİLERİ”.....................12
AYDA YURTOĞLU, “KÜRESEL ISINMANIN DÜNYA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ“........15
GÜNEŞ UĞUZ, “ZİKA SALGININDA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ UYARISI”.......................16
DUYGUNUR TURGAL,
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE ARTAN TEHLİKE: DON OLAYI”................................. 20
CANSU MİRAY CACİM,
“BİZDEN BİR NOBEL SAHİBİ, PROF.DR. AZIZ SANCAR”.....................................22
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
SELEN YİĞİT, “KÜRESEL ISINMA”............................................................................................24
ÇAĞLA İDİL ATA,
“KÜRESEL ISINMANIN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ”.......................................28
EZGİ YURTERİ, “DÜNYAYI DOLAŞAN TOZ BULUTLARI”................................................30
ERKAN GIRAY ARAT,
“STOCKHOLM KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONFERANSI”...........................................32
EDA SU BAŞARAN, MEHMET KEREM AYDIN, “ÇEVRE İÇIN BİR ÇALIŞMA”...................33
ECE TOPDEMİR,”DÜNYADA GÖRMEK İSTEDİĞİN DEĞİŞİM OLMASIN”.................34
ÖZGÜN DOĞAN, “İYİ BİR ANTROPOSEN İÇİN TOHUMLAR”..........................................36
ALP SAĞRA, “12. BULUŞ ŞENLİĞİ ”............................................................................................37
KARİKATÜR: (ARKA KAPAK)
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ
FARKLI BAKIŞ-I
Esin Candaş Hz-B
İklim
değişikliği,
insanların
atmosferdeki
bileşimleri
bozan
faaliyetlerinden dolayı karbon dioksit,
metan ve bütan gibi sera gazlarının atmosfer
dışarısına
çıkamaması
ve
yerkürenin
ısınmasıdır. İklim değişikliği, 21. yüzyılda
insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük
sorunların başında gelmektedir. İklim
dengesinin bozulması sonucunda deniz
seviyeleri yükselmekte hava ve denizlerdeki
6
sıcaklık artmakta ve buzullar erimektedir. İklim
değişikliği nedeniyle doğal kaynaklarımız,
kara ve sulak alanlarımız büyük oranda zarar
görecektir. Yaşam alanlarının hızlı değişimine
ayak uyduramayan birçok bitki ve hayvan
türü yok olacaktır. İklim değişiklikleri insan
sağlığını da etkileyecek, ölümlere yol açacaktır.
Doğal
alanların
yerleşim
alanlarına
dönüştürülmesi ve enerji üretiminde çevreye
zarar veren faaliyetlerde bulunulması iklim
değişikliğine sebep olacak ve bununla
beraber birçok canlı zarar görecektir.
Kış sıcaklığının artması, mevsimlerin
gecikmesi ve erken gelmesi gibi
durumlarda
değişikliğe
adapte
olamayan birçok hayvan ve bitki türü
yok olma tehlikesi altında olacaktır. Şu anda yeryüzünde yaşayan türlerin
yüzde 35’i, toplamda bir milyondan
fazla tür, 2050’ye kadar yok olma
tehlikesi altındadır. İklim değişikliği
sonucunda özellikle Güney Afrika’daki
Cape bölgesi gibi pek çok nadir
ekosistem ve onların barındırdığı türler
kaybolacaktır. Kuzey Akdeniz’de ise
örneğin 3.6○C oranında küresel ısınma,
bitkilerin yüzde 50’sinin kaybına
yol açacaktır. Bu durum İspanya ve
Fransa’da bitki türlerinin yüzde 80
oranında kaybına neden olabilecektir.
Türkiye, Orta Doğu’da ve Kuzey
Afrika’da egemen olan daha sıcak ve
kurak bir iklim kuşağının etkisinde
kalabilecektir. İklim kuşaklarındaki
bu kaymaya uyum gösteremeyen
hayvan ve bitkiler yok olacaktır.
İklim
değişikliği
sonucunda
oluşacak olan ısı dalgaları, seller
ve şiddetli hava olayları insan
sağlığını direk olarak etkileyecektir.
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Fakir insanlar, çevrenin bozulması sonucunda sıkıntılar yaşayacak, yetersiz su ve gıda
sonucunda çocuklarda ishal ve uzun dönemde yetersiz beslenme ortaya çıkacaktır. Bu
gibi sorunlar ölüme neden olacaktır. Özellikle sıcaklıkların yükselmesi ve düzensiz yağış
dağılımı; hastalığa neden olan virüs, enfeksiyon vb. dağılımını da arttıracaktır. Dünya Sağlık
Örgütü tarafınca yapılan bilimsel çalışmalarda iklim değişikliği sonucu ortaya çıkabilecek
hastalıklar şu şekilde sıralanmıştır: kuş gribi, kene, kolera, ebola parazitler, veba, lyme,
zararlı deniz yosunları, kızıl humma, sıtma, uyku hastalığı, verem, sarıhumma, sıtma.
İklim değişikliğini önlemek için enerji üretim ve tüketiminde dikkatli olmalı ve gerekli tasarrufu
sağlamalıyız. Kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve nükleer enerji yerine su, jeotermal
ve güneş enerjisini kullanmalıyız. Geri dönüşümü desteklemeliyiz. Kent içinde toplu taşımayı
kullanmaya önem göstermeliyiz. Doğal kaynakları bilinçli bir biçimde kullanmalıyız ve de
insanları iklim değişikliği hakkında bilgilendirmeli ve çevreye karşı olan duyarlılığı arttırmalıyız.
http://www.eie.gov.tr/iklim_deg/i_deg_nedir.aspx
http://www.mgm.gov.tr/files/iklim/iklimetkileri.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0klim_de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi
http://www.canaktan.org/ekoloji-cevre/iklim-degisiklik/etkileri.htm
http://www.forumalew.org/soru-lar-ve-cevap-lar/515600-iklim-degisikliklerinincanlilarin-yasamina-tozlasmaya-ve-tohumlarin-tasinmasina-neden-olan.html
http://nedircevap.com/iklim-degisikliklerinin-canlilar-uzerindeki-etkisi
7
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İKİ
FARKLI BAKIŞ-II
Burcu Eraslanoğlu 9-İ
Şu anda yaşanmakta olan iklim
değişikliği, günümüz insanlarının karşı
karşıya kaldığı en büyük sorunların başında
gelmektedir. Gözlemler; ortalama hava
ve okyanus sıcaklıklarının arttığını, kar
ve buzullardaki erimelerinin yayıldığını,
yağış modellerinin kaydığını ve küresel
ortalama deniz seviyesinin yükseldiğini
göstermektedir. Son 150 yılda, ortalama
sıcaklık dünyada neredeyse 0.8 °C artmıştır
ve bilim adamları 100-200 yıl içerisinde
dünyanın ortalama sıcaklığının 6 °C artacağını
öngörmektedir. Bu artışın engellenmemesi
durumunda, bu sorunun dünyadaki yaşamı
tehdit edecek boyuta geleceği kaçınılmazdır.
Veriler, iklimdeki değişikliğin son bir
kaç yılda ciddi anlamda arttığını ve dünyanın
her yerinde gözlemlendiğini göstermektedir.
İklim değişikliği durdurumamadığı sürece,
çok büyük çevresel ve sosyoekonomik
sorunlar doğurmaya devam edecektir. İnsan
sağlığı, ekosistemler, deniz seviyeleri, gıda
üretimi koşullarındaki genel değişiklikler,
8
seller, fırtınalar, sıcaklık dalgaları ve kuraklık
bakımından sorunlar yol açabilecek bir sorun
olarak değerlendirilen iklim değişikliği;
özellikle son yıllarda uluslararası gündemin
üst sıralarında yer almaya başlamıştır.
İklim değişikliğini; fosil yakıtların
kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri,
ormanların yok oluşu ve sanayi süreçleri gibi
insan etkinlikleri tetiklemektedir. Atmosfere
salınan
sera
gazı
miktarının
artması,
yerkürenin
ortalama
yüzey
sıcaklığının
arttırır ve bu iklimde
oluşan
değişiklikleri
beraberinde
getirirr.
Bu nedenle de iklim
değişikliğinin
en
büyük
nedenlerinden
biri
sera
etkisidir.
Sera
etkisi;
Güneş’ten gelen ışınların
sera gazları nedeniyle
Dünya’da
tutulması
ile
gerçekleşir.
Güneş’ten
yansıyan
ışınların bir kısmı başta
karbondioksit, metan ve su buharı olmak
üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından
tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu
gazlar tarafından tutulmasına sera etkisi denir.
Atmosferde bu gazların miktarının artması
yerkürede ısınmayı büyük oranda artırır ve
bunun sonucunda da küresel ısınma gerçekleşir.
İklim değişikliğinin etkileri şuanda bile
bir çok hayvan türünü tehlikeye soksa da bu
olumsuz etkiler yaklaşan yıllarda daha kuvvetli
bir şekilde artacaktır. 20. yüzyılın ortalarından
bu yana meydana gelen bu ısınmanın büyük bir
bölümünün ağırlıklı olarak insan faaliyetleri
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Emisyonların bir sonucu olarak sera gazı konsantrasyonlarında
gözlenen artıştan kaynaklanan küresel ısınma her gün şiddetlenmeye devam etmektedir.
Bu nedenle de dünyadaki bu iklim değişikliğini durdurabilecek tek kaynak insanlardır.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikli Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) küresel ortalama sıcaklık
artışını endüstrileşme öncesi sıcaklık değerine göre 2 °C’nin altında tutmayı hedeflemektedir.
Bu da bize bu felaketi önleyebilecek tek kaynağın insanlar olduğunu göstermektedir.
Kaynakça:
http://www.eie.gov.tr/iklim_deg/i_deg_nedir.aspx
http://www.livescience.com/37743-greenhouse-effect.html
http://www.climate.nasa.gov
http://www.eea.europa.eu/tr/themes/climate/intro
Walker, G., King, S.D. (2008). Dünyamız ısınıyor! küresel isınmayla nasıl başa çıkabiliririz?.
İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
İklim değişikliği ile ilgili Birleşmiş Milletler raporu Şubat 2007’de Fransa’nın başkenti
Paris’te açıklanmıştır. Raporda küresel sıcaklık artışının olası etkileri aşağıdaki biçimde
özetlenmektedir.
+2 derece: Su sıkıntısı başlayacak
Kuzey Amerika’da kum fırtınaları tarımı yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peru’da
10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok olacak. Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
+ 5 derece: Denizler 5 m. yükselecek
Deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak. Dünya’nın yiyecek stokları tükenecek.
+ 6 derece: Göçler başlayacak. Yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak
umuduyla göç yollarına düşecek.
9
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SAĞLIK ÜZERİNE
ETKİLERİ
İren Su Çelik Hz-B
Dünya’nın iklimi değişmektedir. Bu
değişim ne yazık ki; dünyamızı, atmosferi
ve üzerinde yaşayan tüm canlıları da
olumsuz etkilemektedir. Ancak dünyanın
ikliminin değişimi tüm dünyada eşit şiddette
olmadığı gibi her birey de farklı tepki
vermektedir. İklim değişikliği; çağımızın
en önemli çevresel ve ekonomik sorunları
arasında ön sıralarda yer alan, özellikle
bulunduğumuz coğrafyada sağlıktan tarıma,
yaşamın her alanında olumsuz etkiler
oluşturan son derece karmaşık bir sorundur.
İnsanlar iklim değişikliği nedeniyle sıcaklık,
nem, deniz seviyesinin yükselmesi ve
daha fazla meydana gelmeye başlayan
şiddetli hava olaylarında meydana gelen
değişikliğe doğrudan maruz kalmakta ve su
kalitesinde, yiyecek kalitesinde, ekosistemde,
tarımda, endüstride, yerleşim yerlerinde ve
ekonomide meydana gelen değişikliklerden
ise
dolaylı
olarak
etkilenmektedir.
İklim
değişikliğinin
insan
sağlığına
10
etkileri üzerine yapılan çalışmalar sonucu
ortaya çıkan bulgular iklim değişikliğinin;
• Bazı bulaşıcı hastalık vektörlerinin
dağılımının değişmesine,
• Su kaynaklarının azalması ile tarım
alanlarının daralmasına,
• Bazı alerjik polen türlerinin mevsimsel
dağılımının değişmesine,
• Sıcaklık dalgalarından kaynaklı
ölümlerin artmasına,
neden olacağını ve bu değişikliklere maruz
kalmanın ise insan sağlığına;
•
Sıcaklık dalgaları, sel, fırtına, yangın
ve kuraklık gibi hava olaylarından kaynaklı
yaralanma, hastalık ve ölüm sayısının artması,
•
Bazı bulaşıcı hastalıkların
vektörlerindeki değişikliklerin devam etmesi,
sıcak iklim kuşaklarının kuzeye doğru
kayması
•
Sıtma hastalığının coğrafi dağılımının
değişmesi, hastalığın meydana gelme
olasılığı olan bölgelerin artması ve yayılma
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
mevsiminin değişmesi, göçlerin artması
•
İshalli hastalıklarının artması,
•
Özellikle yer seviyesinde Ozon
düzeyinin yükselmesi nedeniyle kalp ve
solunum hastalıklarının ve bu hastalıklardan
kaynaklı ölüm oranlarının artması,
•
Dengue ateşi hastalığından etkilenen
insan sayısının artması,
•
Çocukların büyümesi ve gelişmesi
üzerinde yetersiz beslenmenin etkisinin
artması, gibi olumsuz etkilere neden olacağını
ortaya çıkarmıştır.
Yine araştırmalar iklim değişikliğinin
soğuktan kaynaklı ateşli hastalıklardan
meydana gelen ölümlerde azalma veya
raşitizm gibi sağlığa olumlu etkileri olacağını
ancak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkeler başta olmak üzere olumsuz
etkilerinin çok daha yoğun hissedileceğini
göstermektedir.
İklim değişikliğine uyum kapasitesinin
geliştirilmesine dünyanın her yerinde
ihtiyaç duyulmaktadır. Son zamanlarda
meydana gelen kasırga ve sıcak hava
dalgaları gelişmiş ülkelerin bile bu gibi
aşırı hava olaylarına karşı yeteri kadar
hazır durumda olmadığını göstermiştir.
İklim değişikliğinin olumsuz sağlık etkilerine
karşı dünyada bütün ülkeler (aynı oranda
olmasalar bile) risk altında bulunmaktadır.
En yoğun şekilde düşük gelirli ülkelerde
görülecektir. Şehirlerde yaşayanlar, yoksullar,
yaşlılar, çocuklar, geleneksel toplumlar,
geçimini çiftçilikle sağlayanlar ve kıyı
bölgesinde yaşayanlar özellikle risk altında
bulunmaktadır. Ekonomik gelişmişlik uyumun
en önemli bileşenidir. Ancak ekonomisi
gelişmiş ülkeler bile iklim değişikliğinden
kaynaklı hastalık ve yaralanmalardan kendini
tam olarak koruyamayacaklardır. Ekonomik
gelişmişlik ve bu gelişmişliğin halka
dağılması, eğitim, sağlık bakımı ve altyapının
oluşturulması gibi faktörler halk sağlığının
şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır.
11
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
ORMAN YANGINLARININ İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİNE ETKİSİ
M. İlbey Deniz 9-F
1.GİRİŞ
Yaklaşık 4 milyar yıldır var olan yaşlı
gezegenimiz, şu son 400 milyon yıla kadar
yok edici ve rastgele bir orman yangını için
herhangi bir koşula sahip olmamıştır. Doğal
yollarla oluşan atmosfer yangınlarıysa uygun yanıcı elementler bulunmadığından kalıcı
ve güçlü olamamıştır; ta ki Dünya’mızda
birkaç
ufak
değişiklik
olana
kadar.
Oksijene ihtiyaç duymayan ilk yaşam
formları, 3,5 milyon yıl kadar karbondioksit bazlı atmosferde hüküm sürmüşlerdir.
Sonraları yavaş yavaş ortaya çıkan, fotosentez
yapan mavi-yeşil algler atmosfere yüksek miktarda oksijen salarak atmosferdeki karbondioksit-oksijen dengesini ve dünyanın geleceğini
müthiş bir değişikliğe uğratacaklardır. Fotosentez yapan canlı sayısı ve çeşitliliği artacak ve bu artış hızlanarak devam edecektir.
Ateşin var olabilmesi için gerekli üç ortam
koşulunu hatırlayın: Yakıt, su ve oksijen.
Fotosentez yapan canlıların artışı, ısının zaten var olduğu bir gezegende kalan iki ortam koşulunu da sağlayarak ateşin bu
gezegende var olmasına olanak tanıdı ve
hikâyemiz işte tam da burada başladı.
2.
Orman
Yangınları
Orman yangını, doğal ya da insani sebeplerden ortaya çıkan yangınların
ormanları kısmen ya da tamamen yakmasıdır.
Yıldırım düşmesi, yanardağ patlaması ve
yüksek sıcaklık gibi doğal sebeplerden çıkan
yangınlar ve sigara, tarımsal ürünler ve
cam kırıkları nedenli çıkan insan kaynaklı
yangınlar
vardır.
Ormanların
yanması
ekolojik olarak birçok zarara neden olur.
2.1.
Orman
Yangınlarının
Sebepleri
Orman yangınları, doğal ve insan
kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal orman yangınları yıldırım ve yanardağ kaynaklı
12
olabilir. Bu tip yangınlar seyrek olur ve etkisi beşeri yangınlara göre daha azdır. İnsan
kaynaklı yangınların sebepleri de kendi
içinde ikiye ayrılır: İhmal ve dikkatsizlik sebebiyle çıkan orman yangınları ve kasıtlı
çıkarılan orman yangınları. İhmal sebeplilere:
•
Tedbir almadan ateş yakmak
•
Mangal sonrası yakılan ateşin
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
unutulması
•
Cam ve cam kırıklarının ormanda
bırakılması sonucunda mercek işlevi görmesi
•
Sigara izmaritlerinin sönmeden ormana
atılması örnek verilebilir.
Kasıtlı çıkarılan orman yangınlarını ise:
•
Yabani hayvanları uzaklaştırmak
•
Gelir elde etmek
•
Tarla büyütmek veya tarla alanı açmak
gibi sebeplerle örnekleyebiliriz.
bozukluğuna yol açar. Ayrıca orman içindeki ekosistemin bir anda bozulmasına ve canlı sisteminin neslinin gelişiminin olumsuz etkilenmesine
sebep olur. Buna ek olarak yıllardır bitkilerce
ve fotosentez yapan canlılarca üretilen ve biriktirilen enerjinin bir anda atmosfere boşalması
ve yanan karbonun atmosfere karışması karbon
ayak izimizin derinleşmesine sebebiyet verir.
2.3.
Dünyada
Orman
Yangınları
Dünyada orman yangını denildiğinde
en başta ABD, Kanada, Avustralya ve Akdeniz ülkeleri akla gelmektedir. Her yıl or2.2.
Orman
Yangınlarının
Sonuçları talama 8500 orman yangınına şahit olurken
Ormanların yanması, iklim değişikliği, Kanada, bu sayıya rağmen %97 oranında
kuraklık, sera etkisi gibi birçok ekolojik denge erken söndürme başarısına sahiptir. ABD,
Kanada, Avustralya yangınların söndürülmesi
yönünden başarılı sayılabilecek ülkelerdendir. Kanada’da British Columbia’da kullanılan
REMSAT II (Real Time Emergency Management via Satellites) adı verilen sistemle yangın
doğru bir şekilde tespit edilip tam zamanlı ilerleme takibi yapılır ve en kısa zamanda müdahale imkânı sağlanır. Bu tür sistemlerin
önümüzdeki 25 yıl içerisinde yaygınlaşması
öngörülmektedir
(NRCAN,
2004).
2.3.1.
Ülkemizde
Orman
Yangınları
1937’den
günümüze
kadar
olan
süre zarfında Türkiye’de 74.493 adet orman yangını kayda geçmiş olup, her yıl ortalama 1200 yangın meydana gelmiştir. İl ve ilçe
bazında bakıldığında İzmir, Milas, Nazilli,
Kanlıca, Fethiye, Manisa, Akhisar, Ankara,
Uşak, Antalya, Taşağıl, Antakya ve Kemer
en riskli bölgelerdir (Orman Bakanlığı, 2003).
2.3.2.
Ülkemizde
İklim
Değişikliği
IPCC’nin raporuna göre (IPCC, 2013),
iklim sistemindeki ısınma özellikle 1950
yılından sonra çok açık bir şekilde gözlenebilmektedir. Atmosfer ve okyanusların ısınmasının
yanında, kalıcı kar örtüsünde ve buzullarda
azalmalar Türkiye’deki doğal yaşamı ve iklimi olumsuz etkilemiştir. Özellikle Akdeniz
Foku veya Alageyik gibi bazı ender türler nesli
tükenme tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir.
3.
Orman
Yangınlarının
Sebep
Olduğu
Ekolojik
Denge
Bozuklukları
3.1 Orman Yangınlarına Bağlı Sera Etkisi
Sera gazı yutakları olan ormanların, bitki
örtülerinin vb. yanarak yok olması, sera etkisinin
artışına, en yaygın sera gazları olan karbondiok13
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
sit ve metan gibi gazların atmosfere yayılmasına
sebep olur. Ayrıca oluşan sera etkisi, yeniden
ormanlaşmayı ve iklim koşullarını zorlaştırır.
3.1.1. Sera Etkisinin Kısa Vadeli Sonuçları
Sera etkisi denen olay, atmosferdeki gaz
birikiminden meydana geldiğinden elle tutulur
kısa vadeli sonuçları olmamasına rağmen hava
durumu tutarsızlıkları veya yağış bozuklukları
gibi anlık değişikliklere sebep olabilir.
açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği
zararın ölçüsüdür. Orman yangınlarının ciddi
miktarda sera gazı ortaya çıkardığını ve karbon enerjisini bir anda atmosfere bıraktığını
belirtmiştik. Birim karbondioksit bazında
baktığımızda 100 hektar ormanı bile yakarak
kaybettiğimizde karbon ayak izimizi ne kadar derinleştirdiğimizi açıkça görebiliriz.
4.
Sonuç
Yaktığımız her hektar orman, bizim için,
bizden sonrakiler için, yaşadığımız, nefes alıp
verdiğimiz dünyamız için geri dönüşü olmaz ciddi sonuçlara yol açacaktır. Tedbirsiz davranmayı
bırakıp dünyamızı önemsersek kötü sonun önüne
geçebilir ve geleceğimizi sağlama alabiliriz.
3.1.2. Sera Etkisinin Uzun Vadeli Sonuçları
Sera etkisi dünya yüzeyinin ortalama
sıcaklığını değiştireceği için, uzun vadede
iklimlerde değişiklikler, buzulların erimesi,
mevsimlerin kayması ve tarım alanlarının
verimsizleşmesi gibi ciddi sorunlara yol açabilir.
3.2. Orman Yangınlarına Bağlı Karbon Ayak İzi 5.Kaynakça
Karbon ayak izi, birim karbondioksit ¹ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları, 9(dokuz)’uncu
cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı sınıf lise öğrencisi, [email protected]
²Kyoto Protokolü, EK-A bölümüne göre
³
www.worldometers.info/tr
http://forestry.about.com/od/
forestfire/a/Causes-Of-Forest-Fires.htm
http://tr.wikipedia.org/wiki/Orman_yangını
http://bof.bartin.edu.tr/journal/1302-0056/2005/Cilt7/Sayı7/43-50.pdf
www.mgm.gov.tr/FILES/iklim/tCOĞRAFYA_iklim_Model_2014.pdf
www.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/16154_50_07.pdf
https://tr.wikipedia.org/
wiki/Karbon_ayak_izi
14
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Küresel Isınmanın Dünya Üzerindeki Etkisi
Ayda Yurtoğlu 9-D
Küresel ısınma, atmosfere salınan gazların
neden olduğu sera etkisiyle, Dünya üzerinde
görülen sıcaklık artışına denir. Bu gazlardan
bazıları karbondioksit, metan, su buharıdır.
Sanayi Devrimi’yle birlikte dünya üzerindeki
teknolojinin hızla gelişmesi, çevre kirliliğinin de
hızla gelişmesine neden olmuştur. Örneğin karbondioksit, troposferik ozon gazları gibi küçük
miktarlarda kendiliğinden oluşan ve doğada
bulunan gazlar olmasına rağmen, diğer önemli
on sera gazı 1750 yılından önce dünyada bulunmuyordu. Fabrikalar ve araba egzozları gibi,
hayatı kolaylaştırmak için yapılmış birtakım
araçların bilinçsiz kullanımı da, bu gazların
oranlarındaki artışın nedenlerinden biri. Bugün
günde 360 ppm kadar karbondioksit atmosfere
salınıyor; bu miktar 1958 yılında 315 ppm,
Sanayi Devrimi’nden önceyse 270 ppm’ydi.
Kısaca tarihler arasında karbondioksit
oranı yüzde 40 arttı. Buna bağlı olarak
da Dünya’daki sıcaklığının son yüzyılda
0.5 derece bir artış sergilediği görüldü.
(Hava sıcaklığının 2 derece artması bile,
bitki ve hayvan türlerinin yaklaşık yüzde
30’unun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmasına yetiyor.) Ayrıca yakın tarihimizin
en sıcak on yılını yaşıyor olduğumuz tespit edildi. Bu çalışmalar sonucunda da,
küresel ısınmayı engellemek için birtakım
çalışmalar yapılmaya başlandı. Bazıları
karbondioksit miktarını kontrol edebilmek
için, bacalardan salınan gazı yeraltına vermeyi önerirken, bazıları karbondioksit üretimini kontrol altına almayı savundu. Böylece
1997’de seksen dört ülke tarafından Kyoto
Protokol’u imzalandı; arabaların, santrallerin ve fosil yakıtı kullanan diğer şirketlerin
ürettiği karbon miktarına yasal sınırlama
getirildi. Türkiye için de konuşursak, 2000
yılı verilerine göre, ülkemizin en fazla sera
gazı salan 25 ülke arasında 22. sırada
olduğu ortaya çıktı.
Peki biz küresel ısınmayı durdurmak için
neler yapabiliriz?
Alacağımız küçük önlemler, küresel
ısınmayı azaltmakta büyük bir rol oynuyor.
Bunun içi yapabilecekleriniz şöyle sıralanabilir:
- Kullanmadığınızda televizyonu kapatın. Elektrikli aletler beklerken %25 elektrik tüketirler.
- Bir odadan çıkarken ışıkları kapatın.
- Cam şişe ve kavanozları yeniden kullanın.
- Çöplerinizi ayrıştırarak geri dönüştürülebilir
malzemeleri biriktirip yeniden ekonomiye
kazandırın.
-Klima yerine vantilatör kullanın.
- Daha az sıcak su kullanın, böylece 250 kg karbondioksit tasarrufu yapabilirsiniz.
- Banyo yapmak yerine duş alın.
- Poşet, kâğıt tabak, kağıt havlu, plastik bardak,
çatal, kaşık tüketiminizi azaltın.
Küçük önlemlerle, büyük bir sorunu giderebilirsiniz.
15
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Zika Salgınında İklim Değişikliği Uyarısı
Güneş Uğuz 11-D
Küresel halk sağlığı acil durum içeren bir tehdit
altında. 2015’de bebeklerin zihinsel engelli
olarak doğduğu ve o yılın Brezilya’da en sıcak
yıl olduğu kaydedilmiştir. Bu hastalığı sıcak
havada yaşamayı seven bir tür sivrisineğin
yaydığı bilinmektedir. Bu bir tesadüf olabilir mi?
Bilim
adamları
bu
araştırmanın
yıllarca sürebileceğini söylediler, bu krizin
başlamasında
diğer
faktörlerin de büyük rol
oynayabileceğini bildirdiler. Ancak; uzmanlar her yıl 100 milyon
kişinin hasta olmasına
ve binlerce kişinin ölümüne sebep olan Zika
salgınını ve de Dang
Humması
denilen
benzer bir hastalığın
da
yayılmasını
bir
uyarı
olarak
değerlendirmemiz
gerektiği eklediler.
Önümüzdeki on yılda küresel
ısınmanın
etkilediği
alan genişleyecek ve
bu virüsleri taşıyan bazı
sivrisineklerin
hayat
döngüleri artacak. Bu
durumda sıcaklığı Amerika gibi olan ülkelerde
bu hastalıkların hızla yayılması bekleniyor.
Son yapılan araştırmalara göre olabilecek en kötü durum senaryosu, hastalığın
küresel olarak yayılmasını ve hızlanan nüfus artışını da hesaba katarak, Zika virüsüne
maruz kalmış kişi sayısının iki katına ve hatta daha fazlasına çıkabileceğidir. Yani aşağı
yukarı bugün bu sayı 4 milyar iken, bu yüzyılın
sonuna kadar 8 veya 9 milyara çıkabilir.
Boulder, Colorado’da Ulusal Atmos16
ferik Araştırma Merkezinde iklim ve sağlık
etkileşimini araştıran Andrew Monaghan,
“Isınma devam ettikçe, sivrisinekleri kontrol etmemiz daha da zorlaşacaktır.” diyor. Ve “Hava
ne kadar sıcak ise bir yumurtadan bir yetişkin
sivrisineğe dönüşmeleri ve virüslerin kuluçkada
kalma zamanları o kadar hızlı gerçekleşir” diye
ekliyor.
Daha kanıtlanmamış olsa da, iklim
değişikliğinin hem insanları hem de hayvanları
etkileyen
zincirlemesine
gelişen
birçok
hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan bir faktör olmasından şüpheleniliyor. Bu hastalıklar
sıtmanın Doğu Afrika’nın yaylalarına sıçramasını,
Kuzey Amerika’da Lyme hastalığının görülme
oranındaki artışı ve eskiden Avrupa’nın bazı
bölgelerinde mavidil denilen ciddi hayvancılık
hastalığının havanın soğuk olması nedeniyle
çok yayılmaması, şimdi ise küresel ısınmadan
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
kaynaklanan değişiklikle bu hastalığın tüm
Avrupa’ya yayılma riskini kapsıyor.
Görüşmelerde, uzmanlar hiçbir salgının
tek bir değişkenin sonucu olmadığını belirtti.
Aksine, salgınlar her zaman genler,
ekoloji, iklim ve insanların tutumu arasında
bilim adamları için bir araya gelen faktörleri
ayrıştırmada derin zorluklar çıkaran etkileşimler
içeriyor. Florida Üniversitesinin Florida Medikal
Böcekbilimi Laboratuarında Profesör Walter J.
Tabachnick “Karmaşıklık devasa boyutlarda,”
dedi.
Zika ve Dang Humması salgınındaki
vakalar ilginç bir şekilde benzerlik gösteriyor.
Virüsleri sarı humma sivrisineği olan Aedes aegypti bulaştırıyor. Bu yaratık uzun zaman önce
insanların yerleşim yerlerinde yaşamak için
adapte olmuş ve insan kanı ile çoğalıyor.
bir tür su kaplarına yumurtalarını bırakır. Şebeke
suyuna erişim imkansızlığı nedeniyle, oradaki
insanlar sularını çatılarındaki su tanklarında,
kovalarda ve benzerlerinde depoluyorlar. Eski
lastikler ve diğer atıklar sivrisineklerin yaşam
alanı haline geliyor.
Recife ve Salvador gibi Brezilya’nın
kuzeydoğusundaki şehirler ve Brazilya’nın en
büyük eyaleti São Paulo gibi şehirler, evlerin
yakınlarındaki su depolarında Zika salgının ve
Dang hummasının dalgalar halinde yayıldığı
yerlerdir.
2015 yılında Dang humması önceki seneye göre 40% artışla Brezilya’da en az 839
kişiyi öldürdü. Dünya çapında ise her yıl Dang
humması 20,000’den daha fazla kişinin ölümüne neden oluyor.
Bazı uzmanlar basın açıklamalarında risk
Tropik bölgelerdeki şehirler, sivrisinek
için en uygun iklim bölgesi olduğu için, sayıları
çok hızlı artmıştır. İnsanlık birkaç yıl önce bir
dönüm noktasından geçti, nüfusun yarısından
fazlası şehirlere taşındı. Ancak, sağlık ve altyapı
hizmetlerinde su boruları ve kanalizasyon sistemi yeterince gelişmemiştir. Sivrisinek kontrolü
de son yıllarda duraklamıştır.
Sivrisinekler özellikle Latin Amerikan
şehirlerindeki büyük gecekondularda yaygın olan
altındaki kişi sayısın artışındaki temel nedenin
büyük olasılıkla kentleşme yoluyla nüfus artışı
ve uluslararası seyahatle olduğunu söylediler.
İklim değişikliğini tehlikelerle dolu bir durumun
üstüne eklenmiş başka bir sıkıntı olarak görüyorlar.
Sıcaklığın hangi dereceye kadar yükselerek bu hastalığı arttırdığını ve hava durumundaki değişikliklerin salgınları nasıl etkilediği
konusunda detaylı bilgileri olmasa da, genel bir
17
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
fikirleri var.
Sivrisinekler çoğunlukla yaşamak için
çiçek nektarlarına ihtiyaç duyarlar. Ancak dişi
sivrisinekler yumurtalarını bırakabilmek için gerekli miktardaki proteini alabileceği insan kanına
ihtiyaç duyarlar. Eğer Zika, Dang humması
veya birkaç diğer hastalığa sahip birini ısırırsa,
virüsü o da kapar.
Virüsün daha sonraki bir ısırıkla başka
birine bulaşmadan önce sivrisinekde çoğalması
gerekir. Kuluçka dönemi hava sıcaklığıyla ters
orantılıdır. Ayrıca, belirli bir noktaya kadar,
yüksek sıcaklık sivrisineklerin olgunlaşmasını
hızlandırır.
Atlanta’da Hastalık Kontrol ve Önlem Merkezi’nde böcekler üzerinden taşınan
hastalıkları araştıran Charles B. Beard “Aslında
yükselen sıcaklıkla sivrisineklerin bütün üreme
sistemini hızlandırıyorsunuz” dedi. Ford Collins, Colorado bölüm başkanı Beard “Daha
sıcak ve daha nemli bir iklimde daha fazla nüfusa sahip oluyoruz, beraberinde sivrisinek nesilleri artıyor.”.
Aedes
aegypti
Amerika
Birleşik
Devletleri’nin güneyinde bulunur. Dang salgını
en son ülkenin en sıcak sınırlarında ortaya çıktı
ve Hawaii’de de salgın yayılmaya başlamış.
Ancak Amerikalılar için pencerelerdeki sineklik
ve klimalarla, hastalığın bulaşma riski yoksul
ülkelere göre çok daha azdır.
Sivrisinekler soğuk kışların yaşandığı
bölgelerde gelişemezler. Bazı araştırmalara
göre iklimsel ısınma önümüzdeki yıllarda devam ederek sivrisineklerin Kuzey Amerika’da
18
daha fazla kolonileşmesine sebep
olacaktır.
Sarı humma sivrisineği soğuya
daha dayanıklı ve ABD’de kolonize
olmuş bir kuzeni ile rekabet içinde; Asya
kaplan sivrisineği. Daha sıcak bir iklimde
birinin diğerini öldürüp öldüremeyeceği
henüz belli değil. Benzer şekilde, Asya
kaplan sivrisineğinin Zika veya Dang
virüsünü yaymakta ne kadar etkili
olabileceği de net değil.
Prensip olarak, devam eden
küresel ısınmadan kaynaklanan risk
sadece belirli sıcaklıktaki ülkeler için
değil, tropikal ülkelerde yükseklerdeki
şehirler için de geçerli. Örnek vermek
gerekirse, araştırmacılar Meksiko’yu
yakından takip ediyor.
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Meksiko şu ana kadar sivrisinekler için çok
soğuk olan dağlık bir alana kurulmuş. Şehirde
yaşayan 21 milyon kişi ve şehrin kenar mahalleleriyle beraber, Meksiko Batı Yarımküre’de
en büyük başkentken, Meksiko’nun ovaları sarı
humma sivrisinekleri ve bulaştırdıkları virüsler
tarafından istila edilmiş.
Ama, sıcaklık artıyor ve az sayıda sivrisinek
bugünlerde
Meksiko
yakınlarında
tespit
edilmiştir. Dr. Monaghan “Sivrisinekler sadece
tepenin aşağısında.” dedi. “Eğer iklim şartları
daha uygun olsaydı, bütün koşullar virüsün
yayılma riskini artırırdı” diye ekledi.
ZİKA HAKKINDA KISA KISA
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) son raporunda Zika
virüsünün en fazla Brezilya ve Kolombiya’da
yayıldığına dikkat çekti.
Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre, Zika
virüsü “ateş, baş Ağrısı, gözlerde kızarma,
kusma, döküntü, kas ve eklem ağrısı” gibi
belirtiler gösteriyor.
Sivrisinek sokması ile bulaşan bu virüs, gebelik
için tehlike oluşturarak henüz doğmamış
bebeklerin beyinlerinde küçülme ve hasara,
hatta ölüme neden oluyor.
ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri
(CDC), Zika’ya ilişkin açıklamasında virüsün
bulaştığı kişilerde semptomların yaklaşık bir
hafta içinde ortaya çıktığını ve kanda birkaç
gün duran virüsün bazı kişilerde daha da uzun
kaldığını ifade etti.
19
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE ARTAN TEHLİKE:
DON OLAYI
Duygunur Turgal 9-C
Don olayı havanın açık ve durgun olduğu
kış gecelerinde aşırı ısınma nedeniyle toprağın
donması sonucu oluşur.Karasal iklimlerde
görülen bu olay tarımsal üretime büyük ölçüde
zarar verir.Diğer bir deyişle sıcaklığın sıfırın
altına düştüğü zamanlarda havadaki su buharı
yoğunlaşıp sıvı durumuna geçmeye vakit kalmadan kristalleşerek katı durumuna geçer.
Don’un taneli bir görünüşü vardır.Toprağın
yüzeyi iki metreye kadar olan bitkilerin üstü beyaz bir örtüye bürünür.Don, rüzgarsız ve berrak
gecelerde meydana gelir. Don olayı yeryüzünden ancak iki metre yüksekliğe kadar olur.
DON OLAYININ ZARARLARI VE ETKİSİ
Don olayı maalesef bunlardan ibaret değildir.
Ülke ve dünya ekonomisini etkileyecek düzeyde bir etkisi daha vardır.Don zararı, düşük
hava sıcaklığı ve radyasyon gibi birtakım
çevresel faktörler nedeniyle, hemen hemen
her yıl dünyanın birçok meyve ve sebze üretim alanında meydana gelen, bunun sonucu
olarak da meyve ve sebze üretiminde yıldan
yıla önemli verim-kalite kayıplarına neden olan
fizyolojik bir bozukluktur.Günümüz modern
meyve yetiştiriciliğinde, meyve çeşidi ve yerel
iklim koşullarınabağlı olarak, dünya genelinde hemen her yıl %15-20’lere varan ürün
kayıplığı yaşandığı tahmin edilmektedir.Düşük
sıcaklıklar, dünya üzerinde bitki dağılımını belirleyen belki de en önemli faktördür.Yaprağını
döken meyve ağaçlarında; tomurcuk ölümleri,
dal kurumaları, gövde kabuğunun kuruması ve
çatlaması, gövdenin çatlaması ve kuruması,
kök ölümleri gibi ciddi zaralar meydana gelmektedir.Bu gibi hasarların etkisi, sadece o yılın
ürününe yansımayp, ertesi yılki ürün verimini
belirleyecek tomurcuk ve gözlere de ciddi zarar
vermektedir. Don sonucu bitki dokuları susuz
kalarak canlılıklarını yitirir.Zarara neden olan 2
ana faktör meyve üretim alanlarında yaşanan
uzun süreli düşük sıcaklık ve gündüz ısınan
toprağın gece sıcaklığını radyasyon yoluyla
vermesi ve radyasyonun şiddetine göre toprak
20
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
yüzeyinde soğuk bir hava kitlesinin oluşmasıdır.
DON ZARARI NASIL GERÇEKLEŞİR?
Don zararı sonrası, bitki dokularında 2 önemli
olay gerçekleşmektedir.
1.Oksidatif Stres (Genel Stres Reaksiyonu):
Bitki dokularının ve organlarının düşük or-
tam sıcaklığına maruz kalmaları sonucu bitki
dokularında reaktif oksijen türleri (ROS) ve serbest radikaller oluşur. Bu radikaller, oksidasyon
yoluyla hücre zarını parçalar ve dolayısıyla
hücre ölümü gerçekleşir.
2. Bitki Dokularında Buz Kristallerinin Oluşumu:
Bitki dokularında hücre öz suyunun donması
sonucu buz kristalleri oluşur ve dokular susuz
kalarak kurur. Buz kristallerinin oluşumu, don
süresince maruz kalınan ortam sıcaklığı ve nemine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.
Oksidatif Stres Nedir?
Oksidatif stres, hücrelere zarar veren ya
da hücreleri öldüren reaktif oksijen türlerinin
ve kimyasal radikallerin, bitki hücrelerinde
oluşması sonucu ortaya çıkan bir durumdur.
Oksidatif strese neden olan çevre koşulları
arasında; kuraklık, sıcak, don ve UV radyasyon
ile fotoinhibisyonu artıran yoğun ışık en başta
gelmektedir. Genel olarak; soğuk stresi (don),
yüksek ortam sıcaklığı ve ultraviyole radyasyon
gibi birçok olumsuz çevresel etkinin sonucu,
bitki dokularında reaktif oksijen türleri ve kimyasal radikaller oluşur. Bu radikaller, oksidasyon
yoluyla hücre zarını parçalar ve dolayısıyla
hücre ölümü gerçekleşir.
DON OLAYINDAN KORUNMA YÖNTEMLERİ
Don
olayından
korunmak
için
yapılabilecek 2 yönetim şekli vardır.
PASİF YÖNTEMLER
a) Yer seçimi
Don riski taşıyan bölgelerde mümkün oldukça zirai faaliyetler yapılmamalıdır. Eğer tarım
yapılması düşünülen bölge don tehlikesine
maruz ise, farklı mevsimlerde don hadisesinin
görülme ihtimali, muhtemel şiddeti ve havada
dağılımı araştırılmalıdır.
b) Bitki iradesi
Bitkilere uygulanacak farklı işlemler, bitkilerin
don olayına karşı direncini arttırabilir ve en az
zararla kurtulmasını sağlayabilir. Bu işlemlerin
uygulanabilir ve ekonomik olması önemlidir. Bu
işlemlerden bazıları şunlardır:
•
En fazla hava akımına imkan verecek
bitki dikimi
•
Önerilen tarihlerden önce bitki dikimi
yapılmaması
•
İyi toprak verimliliği ve uygun su
21
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
kaynaklarının yararlı etkilerini sürdürmek
•
Don olayına karşı dayanıklılığı arttırmak
için kimyasallar ve bitki hormonları kullanılabilir.
c) Bitki seçimi ve üretimi
Aynı tarihte çiçeklenen belirli meyvelerin çeşitleri, dayanıklılık konusunda belirgin farklılıklar gösterir. Bundan dolayı hassas olanların çıkartılması ve dirençli olanların
üretilmesi don riskini azaltacaktır. Daha geç
çiçeklenen elma türleri sert kışlık buğday,
yulaf çeşitleri ve dona daha dayanıklı çilek
çeşitlerine, don olayına hassas bölgelerde her
zaman ihtiyaç duyulur.
AKTİF YÖNTEMLER
a) Atmosfere giden radyasyonun durdurulması
Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu (sis) ile atmosfere giden radyasyon engellenebilir. Duman perdesi veya dumandan oluşturulan yapay bulutlar radyasyon
kayıplarını önleme çalışmalarında kullanılmıştır
ve duman perdesinde oluşturulan parçacıklar
yerden uzaya giden uzun dalga radyasyonu
yakalayabilmektedir fakat bulut içerisindeki su
damlacıkları, yapay olarak oluşturulan duman
perdesindeki çok küçük parçacıklardan daha
etkili olduğu belirlenmiştir.
b) Isı yalıtımı
Ürünleri dumanla kaplamak için toksik olma22
yan protein köpükleri kullanılır. Bu yöntem mekanize olması nedeniyle bazı avantajlara sahiptir ve köpük bitkiler üzerinde uzun süre kalabilir
ve beklenen ardıl don olayları için koruyucu olur.
c) Havanın karıştırılması
Tipik radyasyonlu geceler boyunca, yer ile
temas halinde olan hava soğur ve yüzeye yakın
seviyelerde soğuk bir hava tabakası oluşur.
Yerden 150 m yükseklikteki bir hava tabakasındaki
sıcaklık, yer seviyesindeki
sıcaklıktan fark edilecek
derecede daha sıcaktır.
Sıcaklığın yükseklikle
arttığı bu gibi özel durumlar
sıcaklık terselmesi (=inverziyon) olarak adlandırılır.
Normal günlerde yükseklik ile sıcaklık azalır. Don
zararı soğuk hava tabakası
ile ilgilidir, fakat üst seviyelerdeki daha sıcak hava
ile aşağıdaki daha soğuk
havanın karıştırılmasıyla
don zararını en aza indirilebilir. Yere yakın seviyedeki
soğuk hava ile üst seviyelerdeki daha sıcak havanın
karıştırılması sonucu inverziyon bozulur ve yere yakın soğuk hava
tabakasının sıcaklığı birkaç derece arttırılır. Bu
durum rüzgar makineleri, fanlar ve hatta helikopterler kullanılarak başarılabilir.
d) Direk hava ve bitki ısıtması
Radyasyon yoluyla yeryüzünden atmosfere
giden ısı kaybının giderilmesi için en yaygın
ve en kolay yöntem uygun ısıtma ekipmanları
kullanmak veya küçük ateşler yakmaktır. Bu
yöntemle arazilerde veya meyve bahçelerindeki sıcaklıklar belirli ürünler için kritik sıcaklık
değerlerinin üzerinde tutulabilir. Dünyanın
bir çok bölgesinde ısıtma yöntemi yaprağını
dökmeyen Akdeniz meyveleri ve yaprağını
döken diğer meyve ağaçlarının bulunduğu alanlarda düzenli ve iyi organize edilmiş olarak
uygulanmaktadır. Seralarda elektrikle ısıtma,
araziye uygun kalorifer sistemi ile ısıtma bazı
ülkelerde kullanılan pahalı yöntemlerdir. Ancak
bu yöntemlerde korunacak ürünün ekonomik
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
değeri esas alınmaktadır.
e) Su uygulaması
Don olayını önlemede bir yöntem olan üstten sulama veya yağmurlamanın belirgin bir
yararı vardır ve dikkate değer bir öneme sahiptir. Bu uygulama geniş bir su kaynağı, uygun
sulama ekipmanları ve iyi bir toprak drenajı ister. Bu yöntem sadece üzerindeki buz yükünü
taşıyabilecek bitkilerde uygulanabilir.
f) Toprak işleme ve idaresi
Don zararlarını en aza indirebilmek için; toprak
nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş
ve pekiştirilmiş olmalıdır. Don tehlikesi olan
dönemlerden önce toprak üzerindeki ürünler, organik madde artıkları, gübre artıkları ve yabancı
otlar sürülmeli ve toprak sıkıştırılmalıdır. Bu
işlemlerden sonra toprak sulanmalı ve kuru
kalmasına fırsat verilmemelidir.
g) Kumlama
Bu yöntem hem pahalı, hem yüksek işçilik,
hem de toprağın yapısını etkilemesi nedeniyle
uygulanması güç bir yöntemdir. Kum materyalinin kolay ısınması ve radyasyon yoluyla yavaş
soğuması bu yöntemin olumlu yanıdır. Her yıl
ince bir kum tabakasının don riskli alanlara
serilmesi
şeklinde yapılır. İnce kum aynı zamanda
buharlaşmayı (kendi bünyesindeki su miktarı
çok az olduğundan) en alt seviyeye indirir.
h) Çiçeklenmeyi geciktirme
İlkbaharda meydana gelen son don olaylarının
çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının
çiçeklenme devresinde don olayından fazla
zarar görülmemesi için çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında
açılarak kar veya buz kalıpları konulur.
i) Zorlanmış hasat
Birçok durumda geniş bir ürün topluluğunu
zorunlu hasat yoluyla dondan korumak mümkündür. Don veya donma sıcaklıkları ile ilgili bir
tahmin önceden kullanıcılara ulaştırılmış ise,
bölgedeki çiftçiler olgun meyveleri, sebzeleri
ve diğer ürünleri acil olarak toplayabilir, aksi
takdirde arazi üzerinde kalır ve don tehlikesine hedef olur. Bu durum geceleri bile devam
edecek uzun saatler süren bir ekip çalışmasını
gerektirir. Toplanan ürünlerin korumalı yerlerde
depo edilmesi zorunludur.
23
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
BİZDEN BİR NOBEL SAHİBİ
Prof. Dr. AZİZ SANCAR
Cancu Miray Cacim 9-B
HAYATI
Prof. Dr. Aziz Sancar 1946’da Mardin Savur’da 8 kardeşin yedincisi olarak dünyaya geldi. 1963’te
girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1969’da bitirdikten sonra Savur’da iki yıl sağlık ocağında hekimlik
yaptı. Daha sonra Dallas’a giderek Dallas Texas Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji dalında
doktora yaptı. Yale Üniversitesi’nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamlamıştır. Daha
sonra DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını
sürdürdü. 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı.
Kendisi gibi biyokimya profesörü ve öğretim üyesi olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Eşiyle
birlikte ABD’de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türk-Amerikan ilişkilerini
geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfı’nı kurmuştur. Vakfın ABD’nin Kuzey Carolina
eyaletinde “Carolina Türk Evi” isimli bir öğrenci misafirhanesi de bulunmaktadır.
2015 yılında DNA onarımı üzerine olan çalışması sayesinde Nobel kimya ödülünü kazandı
DNA ONARIMI
Birçok kanser türünde bir ya da daha fazla DNA onarım sistemi tamamen ya da kısmen
çalışmamaktadır, bu da kanser
hücrelerinin DNA sını kararsız hale
getirmektedir ve bu durum kanser
hücrelerinin mutasyona uğramasının
en önemli nedenlerinden birisidir.
Böylece kanser hücreleri kemoterapiye
dirençli hale gelmektedirler. Aynı
zamanda hasta hücreler genellikle
hala işlevsellik gösteren bu onarım
sistemine bağımlı kalırlar, bu onarım
sistemi olmasa DNA hasar görecek ve
sonuçta hücreler ölecektir. Araştırıcılar
bu
noktadan
hareket
ederek
DNA onarım sistemini önleyerek
kanser
hücrelerinin
çoğalmasını
engellemektedirler. Prof. Dr. Aziz
Sancar, kanser tedavisinde sirkadyen
ritm (ritmik saat) buluşunu yaparak
dünya çapında üne kavuşmuştur.
Dr. Sancar bakterilerde Ultraviyole
(UV) ışığın neden olduğu hasarı
onaran 2 sistem olduğunu belirledi;
ışığa bağımlı fotoliyaz enziminin
24
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
yanında karanlıkta işlevsel
olan bir ikinci sistemi saptadı.
Dr. Aziz Sancar ve arkadaşları
Yale Üniversitesi’nde 1960
larda karanlık sistem ile ilgili
araştırmalar yaptılar ve bu
araştırmalarında üç UV ışığa
duyarlı ve her biri farklı genetik
mutasyona sahip olan bakteri
nesli kullandılar: uvrA, uvrB
ve uvrC. Karanlık sistemdeki
moleküler
mekanizmayı
araştırarak uvrA, uvrB ve
uvrC
genleri
tarafından
kodlanan
karakteristik
enzimleri belirleyerek izole
ettiler ve sonuçta hayvan
deneyleri ile de destekleyerek
bu enzimlerin UV hasarını tespit ettiğini, DNA ipliğinde 2 kesme meydana getirdiğini ve bu
kesilen kısımların hasarlı olduğunu belirlediler, böylece hasarlı olan 12-13 nukleotidlik kısım
DNA dan uzaklaştırılmış olmaktadır. Dr. Aziz Sancar bakteri ve memelilerde aynı DNA onarım
mekanizmasının olduğunu bulmuşlardır. İnsan DNA sında UV hasarı ile meydana gelen kısmın
kesilip çıkarılmasının çok daha karmaşık olmakla birlikte bakterieldekine benzer olduğunu
belirlemiştir. Dr. Sancar bakterilerde ilk belirlediği onarım enzimi fotoliyazın hücrelerde mavi/
mor ışığı (350-500nm) kullanarak UV ile hasara uğramış DNA yı onardığından yola çıkarak
fotoliyaz enzimi ile % 50 oranında dizi benzerliği gösteren memelilerdeki kriptokrom 2 enzimini
saptamıştır. Kriptokromun ışığa bağımlı ve ışığa bağımsız mekanizmalar ile sirkadyen ritmi
düzenlediğini göstermiştir. Sonuç olarak Prof. Dr. Aziz Sancar’ın araştırmaları metabolizmadaki
günlük değişikliklerin ve hücre bölünme hızının kanser ilaçları da dahil bazı ilaçların yararını
ve toksisitesini etkilediğini ortaya koymuştur. Bu nedenle de sirkadyen ritmin nasıl işlediğini ve
onların moleküler mekanizmasını neyin düzenlediğini bilmek insan sağlığı sağlığını artıran yeni
yolların gelişimini de ortaya koymaktadır. Prof. Dr. Aziz Sancar sirkadyen ritmin yeni kanser
tedavilerinin geliştirilmesinde ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.
25
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
KÜRESEL ISINMA
Selen Yiğit 9-D
Küresel ısınma, atmosfere salınan gazların sebep olduğu sera etkisinden dolayı gezegenimiz
üzerinde yıl boyunca hava,deniz ve karada ölçülen ortalama sıcaklıklardaki artışa denir.
Sera gazları nelerdir?
Sera etkisine neden olan gazlar %36-70 su buharı, %9-26 Karbon dioksit, %4-9 metan ve %3-7
ile ozondur.Bu gazlar atmosferdeki ısıyı tutar.Sera gazlarının bir bölümü kendiliğinden oluşur
ama bir bölümü de insanlar tarafından üretilir. Doğal yollarla oluşan sera gazları su buharı,
karbondioksit, metan, nitroz oksit ve ozon içerir. İnsan etkinlikleri sonucunda da bu gaz
seviyelerine eklemeler olur ve bunun sonucunda da sera etkisi görülür.
Küresel ısınmanın etkileri
• Sıcaklık artışına neden olur. Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın
ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor. 2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya
başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü .
• Sıcaklığa bağlı olarak fotosentezin yavaşlamasının tarıma kötü tesiri
• Küresel ısınma iklim değişikliklerine sebep olarak, şiddetli kasırgalar ve sellere neden olurken,
uzun süreli kuraklıklar ile de çölleşmelere neden olması
• Kutuplardaki buzulların erimesi kıyı kesimlerin tamamen sular altında kalmasıyla dünyadaki
yaşanabilir alanın azalacak olması
• Karlı dağlardaki ısı değişimleri nedeniyle sık sık çığlar oluşacak ve çevresindeki yerleşim
yerlerine tehlikeye sokacak olması
• Su kaynaklarının hızla tükenmesi sonucu susuzluk baş gösterecek olması
• Hayvan soyları ve yaşam alanları tükeniyor.Özellikle kutupta yaşayan hayvanların soyunun
tükenmesi
• Deniz seviyesi son yüzyılda küresel ısınmadan dolayı yükselmesi
26
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Küresel ısınma çalışması yapanlar, birçok bilimsel topluluk, özellikle hükümetlerarası İklim
Değişikliği Paneli (IPPC), artık küresel ısınma etkisinin gerçek ve belirgin olduğunu ve bir çok
şirketin, hatta ünlü bir çok Motor Şirketi’nin de bunu bildiğini ortaya koyuyor.
Fizik ve teknolojinin küresel ısınmaya olumsuz tesiri:
İlk olarak fizik ve teknoloji enerji üretimi için esas olan ögelerdir.Enerji üretmek için gerekli
olan donanımın teknik bölümü fizikle uygulama bölümü de teknolojiyle sağlanır.Elektrik elde
etmemiz bir örnektir.Ancak kullanımı sonucu çevreye karbondioksit salan enerji kaynakları
küresel ısınmaya neden olduğundan kullanılmamalıdır.Ayrıca,otomotiv sanayisinde mekanik
kısmın teknik biligisi için fizik kullanalırken seri üretimde teknoloji boy gösterir.Zaten fizik
ve teknoloji ayrılmaz bir takım olarak modern dünyada yer sahibidir.Öyle ki arabalarda enerji
için kullanılan fosil yakıtlar karbondioksit üretir. Fabrikalarda ham madde işlenmesi ve yararlı
ürünlerin üretilmesi için teknoloji esastır.Aslında fizik ve teknoloji insanlığı ileri götürse de
çevreye zararları vardır. Fizik ve teknoloji küresel ısınmaya neden olan her şeyde rol almaktadır.
Dünyamızı kaçınılmaz sona bu bakımdan sürüklerler.Bu durum önemli ve tehlikeli olsa da,
çözümler ile dünyamızı iyileştirebiliriz.
Küresel ısınma için çözüm yolları
•
Geoengineering küresel ısınmayı azaltmak için dünyanın atmosferini değiştiren yollar
bulma çalışması ve aktivitesidir..
•
Elde ettiğimiz enerjiyi daha verimli kullanmak.
•
Sürdürülebilir enerji kaynaklarını (güneş,rüzgar enerjisi vb.) kullanıp fosil yakıt
(petrol,kömür vb.) tüketimine son vermek.Özellikle sanayilerin yenilenebilir enerji kullanmasını
sağlamak
•
Düşük veya sıfır Karbon içeren teknoloji geliştirmek
•
CO2 salınımı yapan enerji kaynaklarının yasaklanması ve akanuna uymayanın ağır
biçimde cezalandırılması
•
Ormanları yok etmemek
•
Daha az araba kullanmak
•
Geri dönüşüm yapmak
27
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
KÜRESEL ISINMANIN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
ÜZERİNE ETKİSİ
Çağla İdil Ata 9-B
Küresel ısınmaya yol açanın kendileri
olduğunu
kabullenmek
insanoğlunun
yaklaşık 20 yılını almıştır. Çok uzun bir süre
boyunca çevre kirliliği ve iklim değişikliği
görmezden gelinmiş ve bir sorun olarak
görülmemiştir; ta ki yapılan araştırmalar
sonucunda atmosferdeki CO2 oranının son 30
yılda inanılmaz bir artış gösterdiği fark edilene
kadar. Bu aşamadan sonra ise küresel ısınma
en çok tartışılan konular
arasına girmiş, ancak
bu konuda yapılan
çalışmalar o kadar ileri
gidememiştir.
Peki, küresel ısınma tam
olarak nedir? Sözlük
tanımı olarak küresel
ısınma,
atmosferde
karbondioksit ve ısıyı
tutan diğer gazların
düzeyinin yükselmesi
anlamına geliyor. Ancak
gerçeklik bundan ibaret
değil.
Küresel
ısınma,
denizlerde
yaşayan
birçok canlının hayatını ve neslini tehlikeye
atıyor. Çevre kirliliği ve küresel ısınma
sebebiyle, mercan kayalıkları 1980’den beri
en yüksek ölme oranına sahip. 1870’den
beri ise deniz seviyesi 8 cm kadar yükselmiş
bulunuyor. Tüm bunlar denizdeki ekolojik
yaşam dengesini bozuyor. Örneğin sularda
yaşayan balıklar azalıyor, besin zincirindeki
bu aksama diğer canlıların hem yaşam
kalitesini hem de beslenme biçimini olumsuz
etkiliyor. Şimdiden bir milyondan fazla
türün küresel ısınma sonucu yok olan yaşam
alanları, asitlenen okyanuslar ve düzeni
bozulan ekosistemler nedeniyle neslinin
28
tükendiği tahmin ediliyor.
Küresel ısınmanın başka bir sonucu ise iklim
değişikliği. Küresel ısınmaya bağlı olarak
dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller
ve şiddetli fırtınalar daha sık görülürken bazı
bölgelerde aşırı kuraklık ve çölleşme görülüyor.
Örneğin, 2040 yılında içme suyumuzun
çoğunluğunu sağlayan kutuptaki buzulların
erimiş olacağı tahmin ediliyor. Kış sıcaklıkları
artıyor, sonbahar geç ve
ilkbahar erken geliyor…
İklimdeki
ve
yaşam
alanlarındaki bu büyük
değişimler
adapte
olamayan bitki ve hayvan
türlerinin azalması ve
hatta yok olmasına yol
açabiliyor. Dahası, bilim
adamlarının yaygın başka
bir görüşü; kalp, solunum
yolu, bulaşıcı ve alerjik
bazı hastalıkların bu
değişkenlikten etkilenip
artacağı yönünde.
Baktığımız
pencereyi
biraz daraltıp küresel
ısınmanın insanlara olan
etkisinden ekonomik, sosyolojik ve psikolojik
etkilerden bahsedecek olursak; tarım ve
orman ürünlerinin azalacağı, su kaynaklarının
azalmasıyla enerji darboğazının yaşanacağı,
sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının risk
altında olacağı, göçlerin artarak sosyal ve
ekonomik zorluklara neden olacağı, küresel
ısınmanın insan sağlığı üzerindeki olumsuz
etkileri nedeniyle sağlık maliyetlerinin
artacağı, az gelişmiş ülkelerin sorunlarla başa
çıkacak kaynaklara sahip olmaması nedeniyle
krizlerin yaşanacağı söylenebilir.
Birleşmiş Milletlerin konu ile ilgili 2007’de
Fransa’da açıkladığı raporda küresel sıcaklık
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
artışının olası etkileri -sıcaklık atışına göre
gerçekleşmesi olası durumlar- belirtilmiştir.
Buna göre; sıcaklık artışı +2 derece olursa; su
sıkıntısı başlayacak, Kuzey Amerika’da kum
fırtınaları tarımı yok edecek, deniz seviyeleri
yükselecek, Peru’da 10 milyon kişi su sıkıntısı
çekecek, mercan kayalıkları yok olacak,
gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30’u yok
olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Bu artış
+5 derece olduğunda denizler 5m. yükselecek, deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak ve
dünyanın yiyecek stokları tükenecek. Sıcaklık
artışının +6 dereceye kadar çıkması durumunda
ise; göçler başlayacak ve yüz milyonlarca insan
uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla
göç yollarına düşecek…
Sorulması gereken bir başka soru ise “Bu durum
karşısında ne yapabilirim?” Gelişen teknoloji
bu büyük tehditle savaşmak için en büyük
silahlarımızdan biri. Günümüzde teknoloji,
küresel ısınmayı arttıracak yönde bir etkisi
olduğu genel kanısını değiştirecek kadar gelişti.
Telefonlara, tabletlere ve bilgisayarlara oyunlar
ve çeşitli uygulamalara sponsorluk yapan ve
küresel ısınmaya karşı bilinçlendirmek isteyen
WWF(World Wildlife Fund), dünya çapında
yürüttüğü Powerswitch! Kampanyasıyla,
hükümetler ve iş dünyasını yenilenebilir
enerji kaynaklarının kullanımı konusunda
sorumluluk almaya ve bu kapsamda, kömür,
petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve nükleer
enerji yerine su, jeotermal, biyokütle ve güneş
enerjisinin kullanılması teşvik edilmeye
başlanmıştır.
Çevreye son derece zararlı olmasına karşın
birçok ülkede hala kullanılan kömür gibi
fosil yakıtların yerlerini Güneş panelleri;
hidroelektrik santralleri gibi yenilenebilir
enerji kaynaklarını almasını sağlamak için
elimizde her türlü imkân bulunuyor. Kyoto
protokolünün sera gazı emisyonlarını
azaltmaları için OECD ülkelerine çağrıda
bulunması ve yapılan güneş enerjisi veya
elektrik ile çalışan arabalar bu duruma
mükemmel bir örnek oluşturuyor.
29
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
DÜNYAYI DOLAŞAN TOZ BULUTLARI
Ezgi Yurteri 9-D
Bilim dünyası renklerle ayrı ayrı uğraşmaktadir. Bizim ilgi alanımız ise o kahverengi kızılımsı cöl
tozlarinin biraktigi izler. Dikkatli bir sekilde Sahra’ya beynimizle yoğunlaşalim.
Yeryüzündeki en geniş çöl alanıni hayal edelim. Oradan kaynaklanan ve her bir yöne dağılan
o renkler ise tozları göstermekte. Sahradan çıkan ve taşıyıcı rüzgârlar ile binlerce kilometre
uzaklara dağılan, senelik boyutları 2 milyar tona ulaşan tozlar. “Bize ne” demeyin; işte bu tozlar
her şeyin, ama her şeyin başlangıcı. Başlangıç nerede nasıl oldu bilinmez; ama Sahra’dan hayatı
başlatmanın yollarını bulunabilir.
İklim değişiklerine neden olan olay tozlarla, hem de Sahra çölü tozları ile başlamaktadir.
Yağmurun oluşumunu da, bereketli olmasını da sağlayan yegâne öğe, Sahra tozları.
Atmosferdeki amino asit oluşumuna neden olan olay zincirinin başlaması da bu tozlardan dolayı.
Yani, hayatın başlaması hani “insanın bir parça çamurdan yaratılmasının” nedeni de bu tozlar.
Amino asit. neredeyse, hayat demek, amino asit demektir. İnorganikten organik madde yapmak
demek olan bu adım için neler neler denenmiştir. Meşhur Miller-Urey deneyleri hayatın
başlangıcını araştırmış ve amino asitlerin oluşumunu göstermiştir.
Sahra’da kuru halde duran ve rüzgârlar ile taşınan kahverengi kirmizi tozlar bilim dünyasında
sadece toz taşınımı olarak ilgi çekmiştir.
Türk bilim insanları bu tozların bulut içerisindeki serüvenleri sonucunda neler yaptıklarını
bulmuş ve bilim dünyasına tanıtmışlardır. Halen de bu gizemli dünyada olan ve bildiklerimizle
tamamen ters düşen olayları incelemektedirler
Her şey, tozun uzun mesafeli taşınım sürecinde bulut içerisindeki su ile temas etmesi sonrasında
başlıyor. Bu bir damla su ile buluşan toz içerisindeki trilyon kere trilyon kere diye giden sayıdaki
bakteri, mantar kısa sürede aktif hale geçiyor; etrafa oksalat çıkartıyor. Oksalik asidin kökü olan
oksalat, kil minerali ile birleşince ortama demir oksalat çıkıyor. Tüm bu olaylar bulut içerisinde
ve de gündüz vakti bol güneş enerjisi ile de desteklenince, demir oksalat parçalanıyor ve ortaya
indirgenmiş demir, karbon dioksit, hatta yaptığımız son araştırmalara göre metan da çıkıyor.
30
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Her biri organik besin ve
bizim anlamımızda da sera
gazı, ama her birinin kullanım
alanı var. Karbon, organik
madde oluşumu için gerekli.
Karbon dioksit ve metan ise
sera gazı olmaları nedeni ile
bulut gibi soğuk bir ortamda
etrafın
ısınmasına
neden
oluyorlar. Ama bu ısınma,
moleküler seviyede. Metan
oluşumuna neden olan ve halen
incelediğimiz oluşuma neden olan yapının parçalanması ile de, ortama çok değerli amin grubu
çıkıyor. Bulut içerisinde oluştuğu bilinen kıymetli amino asitlerin temel yapısidir.
Damıtık su damlası olarak bilinen bulut içerisindeki su damlası, giderek bakteri mantar ve bu
değerli kimyasallar ile zenginleşiyor. Tabii bu tozlar ve oluşan oksalat nedeni ile, yine tarafımca
patenti alınan olgu ile yağmur damlası da oluşuyor. Ve sonuçta, bu zengin karışımın yer çekimi
ile yer kabuğuna doğru yolculuğu başlıyor.
Yer kabuğunda temas etmesi muhtemel yerlerin başında okyanuslar geliyor. Daha sonra da
toprak. Bu her iki alıcı ortam da bu suyun değerini biliyor. Deniz ortamında bu su alg oluşumunu
destekliyor. O minnacık hamsi bile kışın yağan yağmuru değil de, yağmurun bereketli olduğu
zamanı biliyor ve oraya yumurtasını bırakıyorlar.
Ülkemizin bazi yörelerinde tütün yetişir. Küba’da da yetişir; ama orada tütün yaprakları devasa
olur. Bizde ise o kadar gelişemez. Nedeni, yine Sahra tozları. Çünkü, yerdeki yapı “Ne kadar
gelirse al” ve “Almak için yüzey alanını genişlet” komutları ile dürtülmektedir.
Yapilan bir deneyde su mercimeği (Lemna minor) diye bilinen ve çok çabuk gelişen 3 veya 4
yapraklı yeşil bitkilerle oldu.
Toplam 20-21 günlük ömrü olan bu yeşil bitkinin yaprakları, tek tük de olsa normal sulu ortamda
5-6 gün sonra sararmaya başlıyor. Ama bereketli yağmurlar ile beslenen bitkiler, 8-9 gün sonra
sararmaya başlıyorlar. 21 günlük ömürde 5-6 gün ile 8-9 gün farkı! Yaşamı uzatmanın yolu da
belki bulunabilir.
Kisaca özetlemek gerekirse; tabiatın nasıl çalıştığını anlamak, ona yine en doğal şekil sekilde
müdahale sanatinin gelistirilmesine de olanak vermekte ve bizlerde bunu gerceklestirme yolunda
calismalarimiza devam etmekteyiz.
Bütün bu olayların başlangıcı, toz içerisinde binlerce yıldan beri uykuda olan bakteri
ve mantarlardan
kaynaklanmaktadir.
Hayatı yeniden başka
gezegenlerde de
başlatmak ve yasatmak
mümkün olabilir.
31
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Stockholm
Küresel İklim
Değişikliği
Konferansı
Erkan Giray Arat 11-F
Biz ODTÜ Geliştirme Vakfı Lisesi öğrencileri
olarak Şubat ayında GREEEN Network
bünyesindeki bir konferansa katıldık. Amacı,
okullarda iklim değişikliği eğitiminin ele alınması
ve bilim eğitimiyle buluşturularak öğrencilere
sunulması olan GREEEN Network projesi,
başladığı 2014 yılından itibaren bu konularda fikir
üretimi ve paylaşımını destekleyen etkinlikler için
bir ağ niteliği taşıdı. Bu sene İsveç’deki Varmdö
Lisesi öğrencilerinin ev sahipliği ettiği konferans,
gerçekten de dizginleri tamamıyla öğrencilerin
ellerine bırakması bakımından öğrenciyi merkeze
koyarak eğitim amacına ulaşan bir konferans oldu.
SEED adı verilen bu konferansta bizler,
Avusturya’dan öğrenciler ve İsveç’deki ev
sahipleri ile birlikte çalıştık. Konferanstan önce
GREEEN Network tarafından dünya çapında
öğrenciler arasında iklim değişikliği temalı
bir film yarışması düzenlendi. Bu yarışmanın
galipleri
konferansa
davet edildi. Varmdö
Lisesi’nin çevre kulübü
öğrencileri de sene
boyunca çeşitli çevresel
sorunlar
hakkında
yaptıkları çalışmaları
anlatan posterler ile
katıldılar konferansa.
Bu poster etkinliğine
ayrıca
Avusturyalı
öğrenciler de katıldı. Biz
de kendi etkinliğimizi
d ü z e n l e d i k .
Etkinliğimizde
iklim
değişikliği hakkındaki
fikirlerimizi ve kendi
okulumuzda yapılan
çevresel
çalışmaları
paylaştık.
Ayrıca
katılımcılarımızın
fikir
birliği
içinde
32
çevresel sorunlardan çözümlere ulaştıkları uzun
bir etkinlik düzenledik. Bu sayede iklim değişikliği
konusundaki çabalarımızı paylaşmış olduk ve
Yunanistan, Letonya, Türkiye, İtalya, İsveç,
Avusturya, Almanya gibi birçok farklı ülkeden
insanla fikirlerimizi takas ettik, dünyada ve farklı
ülkelerde okulun, doğayı kurtarma çabasındaki
rolünü görmüş olduk. Bu insanlardan öğrendiğimiz
bunca farklı uygulanamayı okulumuzda da
gerçekleştirmeyi umuyoruz.
Bu konferansta biz öğrenciler birbirimizden
öğrendiğimiz kadar iklim değişikliğine karşı aktif
çalışan insanlardan da öğrendik. Konferansa katılan
ve çevresel sorunlarla farklı şekillerde mücadele
eden konuşmacılar anlattıklarıyla ve cevaplarıyla
doğamız için harekete geçme ilhamı verdiler.
Konuşmaların ardından küçük gruplar halinde
yaptırdıkları etkinliklerle de bunun yöntemini
öğrettiler. Öğrendiğim en çarpıcı şeyi etkinliklerde
sorulan bir soru ve bir cevap ile açıklayabilirim.
Soruyu soran Letonyalı bir öğrenciydi, cevaplayan
ise Güney Amerika’da uzun yıllar yerel halk
ile petrol şirketlerine kafa tutmuş Flaviano
Bianchini’ydi. Soru şöyleydi; ‘’Ya bir şirket veya
bir hükümet, sizin dediklerinizi umursamıyorsa,
o zaman ne yapıyorsunuz ?’’ ‘’Onlar umursayana
kadar tekrar söylüyorum.’’
Seed konferansı gibi konferansların ülkemizde,
ilk olarak, öğrencilerin doğanın karşılaştığı
sorunların bilincine varmaları ve buna karşılık
yapılabilecekleri düşünmeye başlamaları için
önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizler de
öğrenciler olarak gerçek bilimsel yöntem ile her gün
karşılaştığımız çevresel sorunlara
çözüm
bulmaya
çalışmanın
bizler için çok yararlı olduğunu
düşünüyoruz. Böyle bir pratiğin
bizleri doğamızla tanıştıracağını
ve bilimi bizim için elle tutulabilir
ve gerçek bir düşünce haline
getireceğini
düşünüyoruz.
Ülkemizde
eğitim
alanında
çalışan kişilerin bu konuda fikir
paylaşımı ve üretimi yapmaları
için de bu tarz faaliyetlerin bir
fırsat
niteliğinde
olduğunu
düşünüyoruz. Katıldığımız bu
konferansın da özünde olduğu
gibi, çevre aktivizmi ve iklim
eğitimi gibi konuları işleyen her
türlü ilim toplantılarının çok
yararlı olduğuna ve ülkemizde
düşünceyi
ileri
götüreceğine
inanıyoruz.
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Çevre İçin Bir Çalışma
Eda Su Başaran 11-A
Mehmet Kerem Aydın 11-A
AKTİF KARBON İLE KOKU EMİLİMİ VE GAZ ADSORBSİYONU
Bu çalışmayı yapmamıza esin kaynağı olan problem okulumuzun
yemekhanesinde üretilen çöplerin çöp toplama merkezine götürülmeden önce depo edilmesi için klimalı bir oda inşa edilmesiydi. Bu
yöntemle çöpler toplanmadan önce soğuk bir ortamda bekletilerek,
çöplerin koku yaymaları engellenmeye çalışılıyordu. Fakat bu yöntem çevreye zarar verdiği ve ekonomik olmadığı gibi yeterince efektif bir yöntem olamadı çünkü bu odadan kokuların yayılması engellenemedi bu odanın yakınından geçen insanlar kokulardan dolayı
rahatsız olmaya devam etti. Biz de bu olaydan yola çıkarak çevremizdeki çöplerden yayılan sağlığa zararlı gazları ve kötü kokuları azaltmaya yönelik hem etkili hem de ucuz bir yöntem bulmaya çalıştık.
Kimya öğretmenimiz Sevilay Özsoy ile görüşüp, onun da öğrencileriyle
bilimsel bir proje yapmak istediğini öğrenince, öğretmenimizin de
bize yol göstermesiyle tespit ettiğimiz bu sorunun çözümüne yönelik, beraber bir proje yapmaya karar verdik. Yaptığımız araştırmalar
sonucunda aktif karbon adı verilen maddenin gaz adsorpsiyonunda
başarılı ve ucuz bir madde olduğunu öğrendik. Biz de bu maddeyi
kullanarak problemimizi çözmeyi hedefledik. Bu nedenle aktif karbonun amacımız doğrultusunda elverişli olup olmadığını test etmek amacıyla bir deney düzeneği
hazırladık. Deneyimizi ODTÜ Çevre Mühendisliği bölümündeki hava kirliliği laboratuvarında,
ODTÜ Kimya bölümünde asistanlık yapmakta olan Ezgi Sert ve Toghrul Almammadov’un
yardımlarıyla gerçekleştirdik. Yaptığımız deney sisteminde bir kontrol bir de deney grubu
oluşturduk. Okul yemekhanemizden aldığımız çöpleri (evsel atık ve yemek atıkları) ODTÜ
Çevre Mühendisliği bölümüne götürdükten sonra bu çöpleri iki eşit gruba ayırdık ve bunları
iki ayrı çöp kutusunun içine koyduk. Birinci çöp kutusunun içine çöple beraber 500 gram aktif karbon, ikinci çöp kutusuna ise sadece çöp koyduk. Yani birinci çöp kutusu deney, ikinci
çöp kutusu kontrol grubumuzu oluşturdu. 12 gün boyunca bu çöp kutularından 50. 72. ve 168.
saatlerin sonunda, havada bulunan gazları tutma özelliği olan tenax tüplerinin yardımıyla gaz
örnekleri topladık. Topladığımız bu örneklerin içindeki maddeleri nitel ve nicel olarak gaz kromatograf aletinde analiz ettik. Analiz sonuçlarını aldığımızda incelediğimiz 27 organik maddenin 24’ünün %70’den daha fazlasının emildiğini geriye kalan 3 maddeden biri hariç hepsinin
%50’den fazlasının emildiği sonucuna ulaştık. İncelediğimiz bu 27 organik bileşiğin çoğu hem
kötü koku yayılmasına neden olan hem de insan sağlığına ciddi derecede zarar verebilecek
bileşiklerdi. Yani yaptığımız deney doğrultusunda aktif karbonun, bizim sağlığa zararlı ve kötü
koku yayan gazların engellenmesi amacımız için elverişli olduğunu kanıtlamış olduk.
Projemiz eğer günlük hayatta kullanılmak üzere; çöp kutularının kapaklarına kaplanabilen aktif
karbonlu kaplama kağıtları, çöp arabalarının içlerinin aktif karbon ile kaplanması vb. projelerle hayata geçerse insan sağlığı, çevre temizliği ve ülkemizdeki yaşam standardına katkıda
bulunacaktır çünkü; çöplerden yayılan bir çok gaz solunduğu zaman çeşitli sağlık problemleri yaratmaktadır, ayrıca çöplerin çevreye yaydığı kokular hem insanları rahatsız etmekte hem
de ortamın hava kalitesini bozmaktadır. Aynı zamanda projemiz Türkiye’de aktif karbonların
gaz emme özelliği kullanılarak kokuları yok etmeyi hedefleyen ilk projedir ve bu konu üzerine
yapılabilecek birçok farklı çalışma için de yol gösterici bir nitelik taşımaktadır.
33
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
DÜNYADA GÖRMEK
İSTEDİĞİN DEĞİŞİM
OLMALISIN
ECE TOPDEMİR 10-F
Günümüzde, dünyada en çok tartışılan ve endişe
yaratan konulardan biri “iklim değişiklidir”. İklim
değişikliği; deniz seviyesinde yükselme, çöl
alanlarının çoğalması, yağış rejiminin değişmesi,
kutuplarda ısınma ve dolayısıyla bu bölgelerdeki canlıların soyunun tükenmesi gibi sonuçlar doğuran, dünyanın ortalama sıcaklığındaki
artıştır. Bu etkiler insanlık için büyük bir tehdit
oluşturmaktadır ve kısa süre içinde bir önlem
alınmazsa dünyanın yaşanılabilir bir gezegen
olması mümkün olmayacaktır.
Bu tehlikeli değişimin gezegenimizde nasıl bu
kadar kontrolsüzce ilerlediği sorusu akla gelebilir. Cevap: insan etkisidir. İnsan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan karbondioksit binlerce yıldır
görülmeyen bir oranda artmaktadır: şu anda
fosil yakıt kullanımından kaynaklı atmosfere
salınan karbondioksit, karasal bitkilerin ve okyanus üreticilerinin tüketebileceğinden iki kat daha
fazladır ve artan miktar atmosferde birikmektedir.
İklim değişikliği ile ilgili bilimsel ortak kanı bu
değişikliğin büyük oranda insan faaliyetlerinden
kaynaklanıyor olması ve yine büyük oranda geri
dönüştürülemez olmasıdır. İnsan faaliyetleri,
fosil yakıt tüketiminden kaynaklanan karbondioksit artışına sebep olmakta ve bu da beraberinde atmosferik aerosol oranında ve sement
miktarında bir yükselmeye sebep olmaktadır.
Arazi kullanımı, ozon tabakasındaki delinme,
hayvancılık faaliyetleri ve ormansızlaşma
bağımsız olarak ya da diğer faktörlerle beraber; iklimi, mikroiklimi ve iklim değişkenlerindeki
diğer ölçütleri etkilemektedir.
Asıl soru şudur: Eğer iklimdeki bu değişikliğe
insanlar sebep oluyorsa, dünyamızı bu
değişiklikten kurtarmak insanların elinde değil
midir?
Al Gore bu konuda iyimser bir bakış açısına
sahip, çünkü karbondioksit salınımına vergi
34
getirmek gibi önlemlerle iklim değişikliğinin
bir süre sonra bir problem olmaktan
çıkacağını düşünüyor. Ancak, bu tehdidi
ortadan kaldırabilme kapasitemizin gerçekçi olduğunu düşünse de toplumda böyle
bir inancın olmadığını belirtiyor. Al Gore
insanların acilen bir bütün olup bu tehdidi ortadan kaldıracak kahraman bir nesil
yetiştirmesi gerektiğini de ekliyor.
Al Gore bu iyimserliğini şu şekilde ifade
ediyor: “İyimserim, çünkü büyük zorluklarla karşılaştığımız anlarda, bizi çözümden
alıkoyacak etmenleri bir kenara bırakıp,
tarihin bize sunduğu bu meydan okumayla
yüzleşecek kapasiteye sahip olduğumuza
inanıyorum.”
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
Al Gore şu şekilde devam ediyor:
“Bazen, insanların bu iklim kriziyle ilgili huzur bozucu gerçeklere bunun
çok korkunç olduğu yönünde tepkiler
verdiğini duyuyorum. Bu durumun
yeni bir çerçeveye oturtulmasını istiyorum. Tüm insanlık tarihinde kaç
kuşak bu şekilde bir zorluğun üstesinden gelme fırsatına sahip olmuştur?
Öyle bir zorluk ki yapabileceğimizden
çok daha fazlasına sahip olduğumuzu
bize gösterecek.”
“Bu konuya derin şükran duyguyla
yaklaşmalıyız çünkü bundan bin yıl
kadar sonra filarmoni orkestraları,
şairler, şarkıcılar bizleri “iklim krizini çözme cesaretini gösteren ve çözen, parlak ve optimist bir
insanlık geleceğinin temelini kuran nesil” olarak anacaklar. Bu yüzden insanları iklim değişikliğinin
sebepleriyle ve nasıl çözülebileceği ile ilgili bilgilendirelim. İklim değişikliğinden kurtulmuş bir
dünya yaratmak için, pozitif bir bakış açısı geliştirmeli ve hep beraber sadece gezegenimiz için
çalışmalıyız.”
35
ELMA AĞACI | SAYI: 17 | HAZİRAN 2016
İyi Bir Antroposen
İçin Tohumlar
Özgün Doğan 11-E İlk önce Antroposen kavramının ne
olduğunu açıklayarak başlamak en doğrusu
olsa gerek. Antroposen, içinde bulunduğumuz
jeolojik dönem, insanoğlunun çevrede küresel
anlamda güçlü bir etkiye sahip olduğu döneme
verilen isimdir. Antroposen çoğunlukla yıkım,
tahribat ve doğaya zarar gibi kavramlarla
eşleştirilmektedir ancak Stockholm Resillience
Centre ve Montreal McGill University
ile ortaklaşa başlattığı “Seeds for a Good
Anthropocene” projesinin sunumunu bizzat
yaratıcılarından biri olan Albert Norström
tarafından izleyince Antroposen’in sandığımız
kadar da umutsuzluk dolu olmadığı kanısına
vardık. Bu sunum sayesinde Dünya’yı
sürüklendiği kötü durumdan kurtarmak için
ufak bir düşüncenin bile yeterli olabileceğini
gördük. Bu ufak düşüncelere
“tohum”
adını
veren
Norström bu düşüncelerin
birçok yer ve kişi tarafından
uygulanınca ve önemsenince
Antroposen’in gidişatında
çok ama çok büyük bir etki
yaratabileceğini savunuyor.
Geniş çaplı araştırması deniz
ekosistemlerindeki
rejim
değişikliği olan Norström, iyi
bir Antroposen’in tartışma
ortamları yaratarak köklü
fikirleri yerel ve küresel
değişimin kaynağı olarak
kullanmaktan
geçtiğini
söylüyor.
Sunumunda
Dünya
popülasyonunun
şehir yaşamına kaydığını
belirten Norström 1913
yılında nüfusun %10’u şehirlerde yaşarken
2013 yılında %50’sinin yaşadığını ve bu gidişle
2050 yılında nüfusun tahminen %75’inin
şehirlerde yaşıyor olacağını söylüyor. Gelişen
ve büyüyen endüstri yanında genişleyen
36
metropoller çevreye verilen zararı oldukça
artırmakta. Bu etkiyi asgari tutmak için
yapılması gereken ise sosyal ve ekolojik bağın
farkına varıp, ikisi ile beraber işleyebilecek
yollar bulma. İşte bahsettiğimiz tohumların
görevi de bu ortaklığı sağlamak ve yerel ya
da küresel, küçük ya da büyük sorunlara
anlamlı ve işlevsel çözümler üretmek. Bu proje
kapsamında yüzden fazla tohum Dünya’nın
birçok yerinde yürütülmekte. İyi bir geleceğe
umut kaynağı olan bu tohumlar aklınıza
gelebilecek herhangi bir şey olabilir yeter
ki çevrenin, doğanın ya da ekosistemlerin
korunmasına yani içinde bulunduğumuz çağa
katkı sağlasın ve Antroposen’i iyileştirsin.
Dünya için henüz geç olmadığı fikrini bize
aşılamayı başaran Albert Norström, ‘’Seeds
For a Good Anthropocene’’ projesinin
diğer partnerlerine ve elbette bu sunumu
izlememizi sağlayan GREEEN NETWORK’e ve öğretmenlerimiz Tuğba İnanç Gök ve Meral
Yılmaz’a ne kadar teşekkür etsek az.
NASA INVENTION CHALLENGE
12. BULUŞ ŞENLİĞİ
Alp Sağra 10-C
Buluş şenliğine katılmak aslında ilk başta benim
aklımda yoktu. Bana katılmamı öneren Fizik
öğretmeni Hakan Hoca’ydı. Onun önerisi üzerine
Burhan Hoca ile konuşup katılmaya karar verdim.
Onuncu sınıflardan iki kişiydik, ben ve Alpay.
Yapmamız gereken üç topu üç tane hedefe atmaktı.
Bunun için toplara bir takozla vuruyorduk. İlk
başlarda kolay olacağını düşünmüştük ama öyle
değildi. İlk denemelerde takozu elimizle kaldırdığımız
için her denemeyi aynı şekilde yapamıyorduk, küçük
yükseklik farklarının etkisi atışı çok etkiliyordu.
Çalışma yöntemimiz deneme yanılmaydı diyebilirim.
Topu farklı yerlere koymayı ve bu yerlerde değişik
güçlerde vurmayı deneyip en iyi olanı bulmaya
uğraştık ve eninde sonunda bulduk. Sonra yapmamız
gereken insan etkisini minimuma indirmekti. Bunun
için önceden uzunluğu belirli şekillerde plastik
kullandık. Okulda atışlar başarılı olsa bile yarışmada
ters gidebilecek birçok şey vardı. Orada kullanılan
topun basıncı, topun ağırlığı ve zemin yapısı gibi.
Yarışma sırasında atışlardan bir tanesi korktuğumuz
gibi ters gitti ve atışlardan biri ıskaladı. Her şeye
rağmen çalışmaları yapmak eğlenceliydi. İstanbul’da
yarışmaya beklediğimden daha çok okul katılmıştı.
İlkokul öğrencileri de katılmıştı bizim gibi lise
öğrencileri de. Bu tarz şeylerle ilgilenen arkadaşlara
katılmalarını şiddetle tavsiye ederim. Biz bu sene
jüri özel ödülü aldık, ama birincilik yine bizde kaldı,
ortaokulumuz birincii oldu.
Download