Milletvekilliğinden Sonra Eski Mesleği Yürütmek Zorlaşıyor

advertisement
tedbirleri almakta bütün topluma
düşen bir sorumluluktur.
Siyasetçilere gelince bulunduğu
pozisyondan ayrdan siyasetçiler, kendi
partilerinde birikimlerini gençlere
aktarmak suretiyle bu boşluğu
doldurabilirler. Bu fırsatı partilerimiz
tanımalı. Değişik mesleklerde
çalışabilecek arkadaşlarımız, yine bu
mesleklerini icra edebilmeli. Bunun
önünden engeller kaldırılmalı. Ayrıca
belli görevlerde bulunmuş olanların
birikimlerini kitap haline getirecek,
yazmaya teşvik edecek yayınevleri,
kültür faaliyeti yapan kurumlar
devrede olmalı. Batı toplumlarında, her
şey yazılı hale getiriliyor. Toplumların
bütün birikimlerine gelecek kuşaklar
ulaşabiliyor. Bizde ise Cumhuriyetin
kuruluşundan bu tarafa derlenmiş,
kişilerin kendi gözlemleriyle
hazırladıkları kitap sayısı çok az. Biz
Parlamenterler Birliği olarak, son
yıllarda üyelerimizin bu faaliyetlerini
teşvik etmeye çalışıyoruz. Hatıralarını
yazmaları konusunda çağrılarda
bulunuyoruz. Kitap yazdıkları zaman
bunların tanıtımını Parlamento
Dergisi'nde yapıyoruz. Bu yoğun bir
şekilde gerçekleştirilmeli ve insanlar
boşlukta kalmış duygusu yaşamamalı.
Amerika Birleşik Devletlerinin
uygulamaları, hemen hemen her
emekliye kendi alanında en azından
bir danışmanlık fırsatı tanıyor.
Sivil toplum kuruluşları bunlara
yardımcı oluyor. O birikimin topluma
aktarılmasından, toplumun daha çok
kazanacağı bilinci var.
Milletvekilliğinden Sonra
Eski Mesleği Yürütmek
Zorlaşıyor
• Parlamentoya
giren insanların pek
çoğu meslek sahibi olarak
giriyorlar.
Müteahhit
olarak, hukukçu
olarak,
eczacı olarak... Parlamenterlik
bir
üst görev olunca,
parlamenterliğin
sona ermesini takiben, eski
mesleklerini
tekrar icra
edebiliyorlar
mı?
O konuda zorluklar var. Çünkü
siyasi bir kimlik kazandıktan sonra
meslek hayatında eski pozisyonlarına
dönmekte güçlük çekiyorlar.
Ankara'ya gelen arkadaşlarımızın
çoğu çocuklarının yetişmesi,
Haber
okullarına devam etmesi açısından
seçim bölgelerine dönmekte zorluk
çekiyorlar. Halbuki bazı meslekler
vardır ki, avukatlık gibi, eczacılık
gibi... Biraz istikrarlı bir ikametgah
gerektirir. Siyasetçiler bunu
yapamıyorlar. Ayrıca siyasetçiye
insanlar kendilerinin temsilcisi gibi
bakıyorlar. Siyasetçi onları müşteri
gibi göremiyor. Mesela ben, avukatlık
hizmetlerimde çok az vekalet ücreti
alabildim. Bir bakıma ilişkilerimiz
siyasi ilişkidir. Avukat müvekkil
ilişkisinin dışına çıkıyor. Beklentiler
değişiyor. Yani sağlıklı bir şekilde
mesleğini icra etmek pek kolay
olmuyor.
• Siz, hemen hemen 40 yıllık bir siyasi
gözlemci sayılırsınız. Çünkü, siyasi
yaşamınız 1969'da parlamento
üyesi
olmanızla başlıyor. Bu kadar
zaman
da Türkiye'de ve dünyada çok şey
değişti. Genel değişime
paralel,
insan da değişti. O dönemden
bu
güne değin, parlamenter
profilinde
ve parlamenter
davranışında
ne gibi
değişim
oldu?
Tabii herkes gibi parlamenterler
de değişikliklere uyum sağlamak
durumundalar. Demokrasi ile
yönetilen bütün dünya ülkelerindeki
parlamenterlerin ortak bir davranış
tipi vardır:Her attıkları adımda bir
taraftan doğruyu, ilkeleri yaşatmak,
diğer taraftan yaptığı işlerin seçmenler
tarafından da kabulünü sağlamak.
Çünkü doğrular, ilkeli davranışlar her
zaman prim yapmayabilir. Toplumun
o günkü algılarına ters düşebilir.
Parlamenterler bu iki kutup arasında,
doğrunun yanında yer tutmak ile,
seçmenin yanında itibarlı olmak
kanunlarını bağdaştırmaya çalışırlar.
Bu davranışta fazla değişiklik yok.
Eskiden de böyleydi, günümüzde de
böyle.
Ancak, 1980'den sonra halkın siyasete
katılımında bazı eksilmeler oldu.
Yeni örgütlenen partiler eski parti
geleneklerini sürdüremedikleri için
yerel bazda, köy ve mahalle düzeyinde
ilişkilerini tam geliştiremediler. Bu
sebeple biraz halk ile Meclis arasında
ilişkilerin değişikliğini gördük. Bunu
önleyebilmek bakımından birçok
siyasetçi çaba gösterdi. Ben 1991 'de
yeniden parlamentoya gelince, 12
Eylül Anayasasının halkın siyasi
katılımını engelleyen maddelerin
değiştirilmesi konusunda ciddi çaba
sarf ettim. 1991 'de Anavatan Partisi
milletvekili olarak seçilmeden önce
de Türk Parlamenterler Birliği Genel
Başkanıydım. O zaman, sivil toplum
kuruluşlarıyla beraber bir anayasa
ıslah paketi hazırlamıştık.Islah
önerilerini zamanın iktidarına kabul
ettirmiştik. Fakat muhalefetten destek
alamamıştık. Anavatan Partisi'nin 292
milletvekili vardı, 8 oy eksikti. Biz sivil
toplum kuruluşlarıyla bu durumu ana
muhalefet partisine ve diğer muhalefet
partilerine ilettik ama destek alamadık.
Bu metinleri ben Anavatan Partisi'nin
muhalefette olduğu dönemde tekrar
gündeme getirdim ve 1995'teki 17
maddelik Anayasa değişikliği bu
girişimlerden sonra gerçekleşti.
• Sayın Demirel, sizin AP'den
ayrılma sürecinize ilişkin
yaptığı
özeleştiride kendinin de mesuliyeti
olduğunu yıllar sonra kabul
etmişti.
Bu duruma ilişkin sizin de bir
özeleştiriniz oldu mu?
Benim de kendime mahsus
özeleştirilerim var; Adalet Partisi'nden
ayrılış sürecimize ilişkin. Parti içinde
bir sorun varsa, orada iki tarafın
da sorumluluğu vardır. Bizim hiç
sorumluluğumuz yoktu demiyorum.
Ancak Sayın Demirel, bu sorumluluğu
uzun yıllar hiç kabul etmemiştir. Hep
bizleri sorumlu göstermiştir. Partiden
ihraç etmiştir.
Sayın Demirel ile aradan yıllar
geçtikten sonra Cumhurbaşkanı
olduğu dönemde Denizli'de bir
sanayi kuruluşunun açılış töreninde
bulunduk. Açılan organize sanayi
bölgesine kardeşinin adı verildiği
için Rahmetli Sabancı da o törende
bulundu. Açılış töreninden sonra
Organize Sanayi Bölgesi yönetimi
işadamlarıyla birlikte bize bir yemek
verdi. 150-200 işadamının bulunduğu
yemekli ortamda, beni Sayın Demirel
ile yan yana gören birileri sordu;
"Siz eskiden beraberdiniz, sonra
ayrıldınız. Nasıl oldu bu?" diye.
Sayın Demirel cevaben, "Maalesef
biz o zaman tartışmayı beceremedik.
Kavga ettik. Bu kavgadan hem biz hem
Türkiye zarar gördü. Tabiatıyla partinin
genel başkanı olarak en büyük vebal
bana aitti" dedi. O tarihi bir tespitidir
Sayın Demirel'in. Ondan sonra
Download