Acıların En Büyük Adası

advertisement
Nazım Alpman
Acıların En Büyük Adası
Türkiye’nin “en büyük adası” olarak biliniyor. Yanlış değil ama
eksik: Türkiye’nin “acıları en büyük” olan adası! daha doğru bir
tanımlama olabilir…
İmroz’a gelen Türkçe öğretmeni
gelişmeleri anımsarken şöyle diyor:
Erol
Saygı,
bu
talihsiz
-Türkiye Cumhuriyet’i bu adayı ve Rumları fark etti!!!
Bizim memlekette nereye el atsanız, hangi kapağı kaldırsanız
içinden sessizce yaşanmış büyük acılar, çekilmiş kahırlar,
zulümler, adaletsizlikler, hoyratlıklar çıkıyor.
Nasıl bir coğrafyaya geldiğini anlatırken hala o yılların
şaşkınlığını üzerinden atamıyor:
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin 29 Temmuz 1970 tarihli
kararnamesiyle adı Gökçeada olarak değiştirilen İmroz da
böylesi acılarla harmanlanmış bir Ege adası…
-Adadaki herkes, çobanlar bile yüksek tahsilliydi! Atina’da
üniversite bitirip dönüyorlar, anneleri babalarıyla yaşamak için
geleneksel işlerine devam ediyorlardı. Çiftçilik, hayvancılık
yapıyorlardı!
İlk kez 1989’da gördüğüm İmroz’da yaşayan tarihe
dokunmuştum. Adanın güney sahillerinde otomobille yol alırken
lacivert iş elbiseli bir adam el kaldırınca durup almıştım. Nereye
gittiğini sorduğumda şaşırıp kalmıştım:
-Cezaevine gidiyorum, ben mahkûmum!
Açık cezaevinde 1000’i aşkın mahkûm vardı. Tümü ağır suç
işlemiş mahkumlardı. Cezalarının yarısından fazlasını çektikleri
için açık cezaevine yollanmışlar, bahçelerde, gündüz tarlalarda
çalışıp gece koğuşlarına dönüyorlardı.
Bana otostop yapan da iki cinayet işlemiş bir “kader”
mahkûmuydu!
Cezaevi
bir
“devlet
hizmeti”
olarak
1965’te
adaya
kondurulmuştu! Devlet bu hizmetinden(!) bir yıl önce de bir
başka güzellik yapmıştı:
“İmroz’da 1963-64 ders yılı neşe içinde başlayıp hüzünle biter.
Valilikten kaymakamlığa gelen yazıda, 1151 sayılı kanunun 14.
Maddesine göre Rum okullarının sahip olduğu statünün sona
erdiği bildirilir. 29/7/1964 tarih ve 2690 sayılı yazı!” ( *)
Devlet bir şeyi durup dururken yapmaz. O yıllarda Kıbrıs sorunu
konusunda başarısız bir dış politika sonucu köşeye sıkışmışlığın
acısını kendi vatandaşlarından çıkartmanın yollarını bulmuştur
Türkiye Cumhuriyeti!..
O tarihte adada devlet memurlarının dışındakilerin tümü
Rum’dur. Hatta belediye başkanları bile Rumlar arasından
seçilmektedirler.
Rum okullarının kapatılması, arkasından adada serbestçe
dolaşan ağır suçlu mahkûmlardan oluşan bir cezaevi inşası
projesiyle İmrozlu Rumlara gurbet yolları göründü. Kimi ABD’ye,
kimi Avusturalya’ya, kimi Güney Afrika’ya kimi de Yunanistan’ın
değişik şehirlerine gitmek zorunda kaldılar.
Rum Okulların kapatılmasıyla İmroz boşalmaya başlıyor.
Çocuklarını okutmak için İstanbul’a yaşamak için de başka
ülkelere gidiyorlar. Hiçbir yere gidemeyecek kadar yaşlı olanlar
ise açık cezaevi mahkûmlarının “gece ziyaretleri” sonunda
kendilerini ikna edip adadan ayrılıyorlar.
Ancak İmroz’da binyıllardan beri kaybolmayan bir “Adalılık
Ruhu” var. Bu ruh tarihin eski dönemlerine dayanıyor.
Helenler İmroz’a geldiklerinde ada boş değildi. Burada yaşayan
ve Helenlere hiç benzemeyen insanlar vardı.
“İmroz halkı MÖ VI. Yüzyıl sonlarına kadar Prohelen
(Helenlerden önce) özelliğini korumuştur. En somut kanıtı ise
İmroz adının Yunanca olmayışıdır. İmroz adı Prohelen dilinde
“Çorak Topraklarda bereket Tanrısı” olarak adlandırılan
İmbrassos’tan gelmektedir.” (**)
İmrozlular son yıllarda dönüş yapıyorlar. Adaya gelip eski
evlerinin paslı kilitlerini çevirip açıyorlar. Ata topraklarına
kavuşmuşluğun mutluluğunu yaşıyorlar. Saçlar beyazlamış,
babalarına annelerine benzemiş olarak köylerin sokaklarında
dolaşıyorlar.
Yaşanan onca acıdan sonra kaybolmayan bir şey hep varlığını
koruyor: Hüzün!
Bu yüzden, Rum sakinleri telaffuz etmeseler de gerçek bütün
çıplaklığıyla ortada duruyor:
-Büyük acıların yaşandığı en büyük ada, İmroz!
Doktor Dimitri Fokas
İmroz’un pek çok değerli sakini var. Ancak Dr. Dimitri Fokas
(***) bunlar arasında tam anlamıyla bir efsanedir. Adada onun
elinin değmediği bir İmrozlu bulmak zordur. 1950’lerin başından
itibaren dünya gelen bütün çocukları ilk olarak o eline almıştır.
1964 yılında okuldan mezun olduktan sonra ilk görev yeri olarak
Doktor
http://www.mgkmedya.com
ile
1989’da
Erol
Saygı
sayesinde
tanışmıştım.
Pazar, Haziran 8, 2014 - Sayfa 1 / 2
Nazım Alpman
Acıların En Büyük Adası
Zeytinliköy’de kilisenin papazı ile tavla oynuyordu. Papazlar ile
imamlar arasındaki benzerlikleri iğneleyici bir mizahla bana
anlatırken rakibini tavlada ‘altı kapıya’ alıyordu!..
İmroz’da Hükümet Tabibi olarak çalışan Dr. Fokas 1964’te
Doğubayazıt’a tayin ediliyor. Kıbrıs’ta düşürülen Cengiz Topel’in
uçağına karşılık! O da istifa edip işine serbest hekim olarak
devam ediyor.
Doktora “neden Yunanistan’a gitmiyorsunuz?” diye sorunca o da
anlatmıştı, İmroz’da kalmasının gerekçelerini…
Dimitri Fokas tıp fakültesini İkinci Dünya Savaşı’nın son
yıllarında Yunanistan’da okumuştu. Bir gün Alman işgali
altındaki Atina’da, Yunanistan Komünist Partisi militanları iki
Alman askerini öldürmüştü. Almanlar o sokağın iki ucunu tutup,
herkesi duvara diziyorlar. Erkekleri bir duvara, kadınları ve
çocukları diğer duvara diziyorlar. Dimitri Fokas “zanlı” erkekler
arasında… Kimlik kontrolü yapılıyor. Fokas TC pasaportunu
çıkarıyor. Alman askerler onu kadın ve çocukların yanına
gönderiyorlar. Öbür duvara sıralanmış bütün erkekleri kurşuna
diziyorlar!
Bu hikayeyi anlatan doktor Fokas sözlerini şöyle bağlamıştı:
-Eğer bugün hayattaysam ve yaşıyorsam TC pasaportum
sayesindedir! Benim bu ülkeye can borcum var. Bu
topraklarda doğdum, bu topraklarda öleceğim!
İmroz’da1914’te doğan Dr. Dimitri Fokas 13 Kasım 1993’te bir
hastasını evinde tedaviden dönerken otomobili içinde trafik
kazasında hayatını kaybetti. Yani görev başında ve İmroz’da yani
Türkiye’de öldü. Sözünü tuttu!
Doktor Fokas bugün adı Gökçeada olan doğduğu yerde yani
İmroz’da binlerce kalpte yaşıyor!
() İmroz Rumları-Feryal Tansuğ-Heyamola Yayınları Mart 2013
() Hüzün Adasında Bir Köy-Deniz Kavukçuoğlu-Can yayınları
Temmuz 2013
() Gökçeada/ İmroz –Erol Saygı-Kendi Yayını
http://www.mgkmedya.com
Pazar, Haziran 8, 2014 - Sayfa 2 / 2
Download