İSLAM CEZA HUKUKUNDA VE CEZALARA ETKİSİ

advertisement
İSLAM CEZA HUKUKUNDA
KANUNiLİK İLKESi VE
KANUNU BiLMEMENİN
CEZALARA ETKİSİ
Dr. Yaşar YİGİT*
GİRİŞ
Gerçek şu ki, tarihsel süreç içinde toplumların düzenlerinde esas aldıkları hukuk sistemleri, genelde iki orijinden kaynaklanmıştır. Bunlardan birisi, İlahi iradenin baz alındığı vahiy destekli hukuk, diğeri de, sadece insanların akıl ve uzun tecrübeleri sonucunda şekillenen hukuk. Bu hukuklardan birincisini, "vahiy orijinli
hukuk", diğerini de "beşer orijinli hukuk" şeklinde nitelendirmeyi uygun buluyoruz. Toplum düzenini bozmaya çalışan kişi ya da kişilere karşı fert ve kamu vicdanını rahatlatmak, toplumda fertlerin gerekli güvenliklerini sağlamak amacıyla, nitelik ve niceliği değişse de suç kabul edilen fiiller karşılığında ceza hükümleri koymak her iki hukukun ortak noktalarından birisini teşkil etmektedir. Söz konusu bu
hükümlerin birtakım nitelik ve şartlara sahip olması gerekli görülmüştür. Nitekim
gerek günümüz ceza hukukunda gerekse İslam ceza hukukunda suç ve cezalarda
bulunması kaçınılmaz genel ilkeler vardır. Bu ilkelerden birisi de suç ve cezaların
kanunili ği prensibidir. Bu ilke ceza hukukunda inkar edilemeyecek boyutta bir öneme sahiptir. Ancak şunu ifade edelim ki, insanlık söz konusu bu ve benzeri ilkelere hiç de kolay sayılamayacak aşamalardan geçerek uzun tecrübe ve uğraşlar sonucunda ulaşabilmiştir. Öyle ki, tarihsel süreç içinde nice insan, ilke ve kurallar yerine kişiselvekeyfi uygulamaların hakim olduğu hukuklarm kurh:ını olnıııstm T>ıhii
h::ı?.t kişisel scı.pmalar b!r tarafa bırakıhrsa, '.'ahiy kaynaklı hL!kuk!:.tr için. aynı şeyle
ri söylemek isabetli değildir. Çünkü vahiy orijinli hukuklarda, adalet ilkesi ve hukuk güvenliğinin gereği süreklilik vazgeçilmez bir niteliktir. Süreklilikten kastımız,
*
Fatih, İbn-i Meddas Salihpaşa Camii İmaın-Hatibi.
55
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
bu tür hukuklardaki temel ilke ve hükümlerin tarihi süreç içinde adale~ ilkesini zedeleyecek boyutta bir değişime tabi olmamasıdır. Zira temel ilke ve hükümlerdeki
değişmelerin, hukukun sağlamak durumunda olduğu adalet ilkesini zedeleyeceği
aşikardır. Adalet ilkesinin yıpranması durumunda ise hukuk güvenliği kalmayacaktır. Dolayısıyla vahiy orijinli hukuklarda söz konusu ilke ve hükümlerin gelişimi,
belli bir tarihi sürece tabi olmamıştır. Vahiy orijinli hukuklardaki süreklilik esası­
nın doğal sonucu, başlangıçta suç olan bir fiil veya eylem daha sonra serbest hale
gelmemiştir. Aynı şeyleri beşer orijinli hukuklar için söylemek oldukça zordur. Bu
tür hukuklarda, geçmişte suç kabul edilen ve karşılığında ağır cezalar uygulanan
bazı fiil veya eylemler, tarihi süreç içinde serbest hale gelmiştir. Ancak şunu belirtelim ki, vahiy orijinli hukuklarda da genel ilke ve hükümler dışında kalan örf veya masiahat temeline oturmuş diğer hükümlerde zamanla değişiklik olabilir. 1 Nitekim bu durum kodifikasyon hareketlerinin ilk örneğini temsil eden Mecelle'de,
"Ezmanın tegayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunamaz." 2 ifadesiyle dile getirilmiştir.
Günümüz
lik ilkesi ve
beşeri hukuklarının
diğer
ancak XVIII. yy.
sonlarına doğru ulaştığı
dislerde bulmak mümkündür. Suç ve cezalara ait genel prensipler
baktığımızda,
kanuni-
birçok ilke ve prensibin temellerini, daha VI. yy. da ayet ve haaçısından
olaya
ifadelerimizi destekleyecek derecede yeterli örnekleri görebiliriz.
Örneğin, cezaların şahsiliği veya kanuniliği gibi genel prensipler, her ne kadar te-
orik olarak klasik İslam hukuk literatüründe yer almamış olsa da, uygulamada bu
prensip ve ilkelerin
zımnen varlığını
görmekteyiz. Nitekim
Kur'an-ı Keriın'de,
" ...
O (Allah), size haram kıldığı şeyleri açıklamıştır. "3 ayetiyle suç ve cezaların kanuniliği, " ...
Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. "4 ayetiyle de cezaların şah­
siliği ilkesine işaret edilmiştir. Söz konusu ilkelerin tarihi seyrine baktığımızda, bu
prensipierin günümüz ceza hukuklarında ancak XVIII. yy. sonlarına doğru yer aldığını görmekteyiz. Ancak, beşer orijinli hukuklarda zirve kabul edilen tabii (doğal) hukuk çizgisi ile vahiy orijinli hukukun çağlar sonra da olsa buluştuğuna dikkat çekmek gerektiği kanaatindeyiz.
2
3
4
56
dar, Dürerü'l-Hukkô.m Şerlıu Mecelleti'l-Ahkô.m, İstanbul 1330, I, 100; Zerka, Ahmed b. Muhammed, Şerhu'l-Kavdidi'l-Fzkhıyye, Dımeşk 1989, s. 227.
Mecelle, 39. mad.
el-En'am, 6/119.
el-En'am, 6/164.
İSLAM CEZA HUKUKUNDA K1\NÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
İnceleme konumuz olan kanunilik ilkesini İslam ceza hukuku açısından ele ala-
rak yer yer günümüz ceza hukuku ile karşılaştırmalar yapacağız. Ayrıca bu bağlam­
da kanunları bilmemenin (cehl-bilgisizlik) cezalara etkisini de ele alacağız.
A) SUÇ VE CEZALARIN KANÜNİLİGİ İLKESi
1) Tanımı ve
Kapsamı:
Kanunilik ilkesini; Şari' (Kanun koyucu) tarafından, suç olarak belirtilmiş fiil
ve sözlerin İcra edilmesi durumunda, hukuken sorumluluğu olan şahsa uygulanacak cezanın açıklanması şeklinde tanımlayabiliriz. Daha açık bir ifadeyle kanunilik
ilkesi, yürürlükteki hukukta suçlar ve karşılığında uygulanacak cezaların sınır ve
miktarlarının belirtilmesidir.
Latince, "nullum erimen sine !ege (kanunsuz suç olmaz)" ve "nulla poena sine lege (kanunsuz ceza olmaz)"5 ifadeleriyle formüle edilen kanunilik ilkesi, gerek İslam ceza hukuku gerekse günümüz ceza hukukunda temel ilkelerden kabul
edilmektedir. 6
Suç ve cezaların genel prensipleri kapsamında ele alınan kanunilik ilkesi, toplumu oluşturan bireylerin hak ve hürriyetlerinin korunmasında önemli bir yer tutmaktadır. Herşeyden önce bu ilke, hukuk devleti olmanın vazgeçilmez kuralıdır.
Uygulamada keyfiliğin önlenmesi, şahsi hürriyet ve masuniyetin emniyet altına
alınmasında kanunilik ilkesi etkin rol oynamaktadır. Suçlar ve cezalarının miktarları kanunda belirtilmez, takdir ve yoruma açık bir halde bırakılırsa, o zaman uygulamada keyfilik kaçınılmaz hale gelir. Böyle bir durumda da ülkede yaşayan insanların kendilerini hukuk güvenliği içinde hissetmeleri beklenemez. Çünkü hangi fiillerinin suç, hangi fiilierinin suç olmadığını tesbit etmeleri imkansız hale gelir.
Suç ve cezalarda kanuniliğin olmaması, hukuku uygulayan mercie cezaları uygulamada sınırsız takdir hakkı tanır. Sonuçta bu da keyfiliğe ve hukuksal kaosa se5
6
Dönmezer, Sulhi-Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, İstanbul 1967, I, 21; Erem, Faruk,
Tı'irl: Cc~c H::k:dc•t, A_!'br~ ı Q71 I 7'>: Ön eler_ Ayhan. Ceza Hukuku. İstanbul 1992, s. 56; İçel, KayıhRn -nonBy, SülıeyL Ceza Hukuku. İstanbul 1993, s. 73; Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku, Ankara
1991, s. 16.
Üdeh, A. Kadir, et- Teşriu '1-Cindiyyü'l-İslami, Beyrut, ty., I, ll 7; Ebu Zehra, el-Cerime, Kahire, ty.,
s. 171; Amir, Abdulaziz, Şerhu'l-Ahkdmi'l-Anıme li'l-Cerfme, Bingazi 1987, s. 91; Akşit, M. Cevat, İslam Ceza Hukuku, İstanbul 1976, s. 42; Karaman, Hayreddin, Mukayeseli İslam Hukuku, İs­
tanbul 1987, I, 148; Önder, age., s. 57; Toroslu, age., s. 16.
57
DİYANET İLMİ
DERGi • CİLT:
36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
bebiyet verebilir. Başka bir anlamda hukuksuzluğa kapı açılmış olur. İşte bu nedenle aşağıda da belirteceğimiz gibi, İsiılın ceza hukukunda, niteliği ne olursa olsun ve
hangi kapsamda ele
alınırsa alınsın
suçlar ve
karşılığında
uygulanacak
cezaların
miktarları, ya nasslar ya da yetkili merci tarafından belirtilmiştir.?
2)
Dayandığı
Deliller:
Suç ve cezaların kanüniliği ilkesinin İslam ceza hukukunun temel prensiplerinden olduğuna bir çok ayet ve hadis delil teşkil etmektedir. 8 Hangi fiilierin suç olduğu ve bu suçları işleyeniere ne tür ceza uygulanacağı nasslarda9 (ayet ve hadis)
gösterilmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de, yasakların açıkça beyan edildiği "O (Allah), size haranı kzldzğz şeyleri açzklanııştzr.. "10 ayeti ile dile getirilmekte ve bu yasaklar dışındaki fiil ve eylemlerin serbest (mübah) olduğu ifade edilmektedir.1 1
Peygamber (s. a. s) de, "Helal bellidir, haranı da bellidir... " 12 sözüyle yasak ve serbest olan şeylerin belirli olduğunu ifade etmiştir. Bu ayet ve hadisler, İslam hukukunda, suç ve cezalarda kanunilik ilkesinin varlığı noktasında bize ışık tutacak nitelikte temel delillerdir. Ayet ve hadislerle yasaklananların dışında kalan fiillerin,
mübah (hukuken serbest) olduğuna da bir çok ayet ve hadis işaret etmektedir. 13 Bu
sebeple, nasslarda suç olarak beyan edilenlerin dışında kalan fiillerde, suç niteliği
yoktur.I4
Nasslar (ayet-hadis) tarafından konulmuş bir ceza dışında, kişilere ceza verileve onlara eziyet edilerneyeceği ni şu hadis bize ifade etmektedir: "Şüphe­
siz ki, Allah Teala, üzerinize gereken miktarz belli cezalar dışında, kanlarznzzz akıt­
mayı, nıallarznzzz almayı, nanıuslarznızı lekelerneyi haranı (yasak) kılmıştzr. " 15
rneyeceği
Üdeh, A. Kadir, age., I, 118; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 175; Avvii, M. Selim, Fi Usuli'n-Nizdnıi'!­
Cinaiyyi' 1-İslamf, Kiihire 1983, s. 59; Zeydil.n, A. Kerim, el-Kısas ve' d-Diyat fi 'ş-Şerfati '1-İs/anıiy­
ye, Beyruı 1998, s. 25; Yaşar, Ahmet, İslam Ceza Hukukunda İdanu Gerektiren Suçlar, İstanbul
1995, s. 19; Bardakoğlu, Ali, "Ceza", DİA.
8 Ayetler için bkz. e!-İsril., 17115; el-Kasas, 28/59; en-Nisa, 4/24-165; el-En'il.m, 6/19; el-Bakara,
2/286. Hadisler için bkz. Buhil.ri. İman, 39, Buyu', 3; Müslim, Müsakat, 107, Hudud, 12; Ebu Dil.vild, Hudud, 23; Tirmizi, Hudud, 8; İbn Mil.ce, Hudud, 7, Ticaret, 3.
9 islam hukuk dakırininde "nass" terimi ile ayet ve hadisler gibi, hükümlere kaynaklık etme özelliğine sahio dini ınetinler k-~ç:t~dil!!', Ş2f?:k, f!!:.l::~~!:: Tc:·f::~!-c;·f SC;;J11gı:, /\rıl..::üra 1992-,- s-. 404.
1O el- En 'am, 61119.
I I en-Nisa, 4/24.
7
12 Buhar!, İman, 39, Buyu', 3; Müslim, Müsakat, 107; Tirmizi, Buyu', I; Nesil.i. Buyu', 2.
13 Bkz. el-Mil.ide, 5/87; et-Tahrlm, 66/1; Yunus, 10/59.
14 Cessas, Ahkamü'l-Kur'an, Beyr(it 1993, ll, 139; Avva, age., s. 59; Akşit, age., s. 68.
IS Buhari, Hudud, 9. Açıklama için bkz. Ayni. Umdetu'l-Karf, Beyruı. ty., XXIII, 274.
58
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANUNiLİK İLKESi YE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
Kur'an-ı
Kerim'de, cezalandırmanın geçmiş suçları kapsamayacağının değişik
vesilelerle belirtilmesi, 16 kişilerin sorumluluğunda tebliğ ve risaletin (bilgilendirme) ölçü alınmasıl7 da kanunilik ilkesinin varlığını dolaylı olarak desteklemektedir. " ... Biz peygamber göndernıedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. " 18 ayeti kişilerin sorumluluğunun, yükümlülük konusu emir ve yasakların bildirilmesi ya da
ilanı ile başiayacağını dile getirmektedir. İslam'da kişinin sorumluluğu için dalaylı (bir öğretici vasıtasıyla) ya da dolaysız (bizzat kendisinin nasslara başvurması)
olarak dini hükümleri öğrenme imkanını elde etmesi şaıt koşulmuştur. Nitekim bir
şahsın İslam ülkesinde ya da müslüman kitlenin yoğunlukta olduğu bir bölgede yaşaması, bu imkanın elde edilmiş kabul edilmesinde dikkate değer önemli bir ölçüdür.
Tarihsel sürece baktığımızda, Allah TeaHl'nın binlerce peygamberi ile insanlara
yükümlülük konusu emir ve yasakları bildirmesi ve daha sonra onları sorumlu tutuşu, vahiy orijinli hukuklarda kanunilik ilkesinin varlığının en açık delillerinden
birisidir. Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi, Allah hiçbir fert ya da toplumu, sorumluluk konusu hükümleri bildirmeden yükümlü tutmamıştır. Sorumluluk konusu
emir ve yasaklar bildirilmeden yükümlü tutma, teklif bi ma la yutak (kişiyi gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü tutma) olur ki, bu da İslam'da yasaklanmıştır. Nitekim "Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar... " 19 ayeti ile
bu yasak dile getirilmektedir.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, İslam'da hiç bir kimse nasslarda (ayet-hadiskanun) suç olarak belirtilmemiş bir fiil ya da eylemden dolayı cezalandırılamaz.
Sorumluluk için yükümlülük konusu hüküınlerin bildirilmesinin şart koşulması,
kanunilik ilkesinin başka bir ifadesidir.
3) İlkenin Cezalara Yansıması:
İslam
ceza hukukunda cezalar had20, cinayet21 (öldürme ve yaralamalar) ve
16 Bkz. el-Bakara, 2/275; en-Nisa, 4/22-23; e1-Maide, 5/95; e1-Enfal, 8/38.
17 en-Nisa, 4/165; el-İsra, 17/15; ei-Kasas, 28/59.
us ei-lsriı, i /llS.
19
d-Dahaıcı,
2/230. Dö!ZC:d
ay·ct!~r
iç;;: bkz. :::1
B:ı!~~r:!, 2/286~ e!-E!!'fün,
6/))2:
P.l-A'r:::ı(
7/42.
20 Had; Allah (kamu) hakkı olarak uygulanması gereken miktarı belli cezalara denilmektedir. İslam
ceza hukukunda, zina, hırsızlık, kazf (zina isnadı), yol kesme (eşkıyalık), içki içme, irtidad (dinden
dönme) ve bağy (yasal düzene isyan) suçları karşılığında uygulanan cezalar genelde had cezaları
olarak ele alınmıştır. Uygulanacak ceza miktarının belirli oluşu, hakimin takdir yetkisinin bulunmaması, affın geçersiz oluşu ve kamusal hak (Allah hakkı) gereği uygulanışları bu tür suç ve ceza-
59
DİYANET İLMİ DERGi
o
CİLT: 36
o
SAYI: l
o
OCAK-ŞUBAT-MART 2000
ta'zir22 olmak üzere üçlü bir ayınma tabi tutulmaktadır. Bu ayırımın kapsamında
yer alan suç ve cezalar, nassa veya kanuna dayanmaktadır. Dolayısıyla İslam ceza
hukukunda hangi nitelikte olursa olsun nassa veya kanuna dayanmayan bir suç veya ceza şeklinden söz etmek mümkün değildir. Nitekim İslam hukukçuları, had, cinayet ve ta'zir suçlarında kanunilik prensibinin temel ilke olduğunu ifade etmektedirler.23
Had ve cinayet suçlarının cezalarında, cezayı uygulayacak merciin takdir yetkisinin olmadığı tartışmasızdır.24 Örneğin hırsızlık suçu işlediği sabit olan kişiye
uygulanacak ceza, "Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."25 ayetinde belirtilmiştir. Hırsıza uygulanacak el kesme cezasında,
hakimin takdir hakkı yoktur. Aynı şekilde söz konusu ceza, hırsızlık suçu dışında­
ki gasp vb. suçlar için de uygulanamaz.26
ların en belirgin özellikleridir. Bkz. Kasani, Bedaiu's-Sanai', Beyrut 1986, YIL 33; Mevsıli, el-İh­
tiyar, İstanbul 1951, IV, 79; İbnu'l-Hümam, Şerhu Fethı 'l-Kadir, Beyrut, ty., V, 3; İbn Abi din, Reddü'l-Muhtar, Beyrut 1994, VI, 3; Üdeh, age., I, 8ı; Cezlrl, Kitabu'l-Fıkh ala'l-Mezdhibi'l- Erbaa,
Beyrut 1986, V, 9; Gamidl, Esbô.bu Sukuti'l-Uklibe, Mekke 1994, s. 25; Ebu Zehra, el-Ukube s.
105; Karaman, İslam Hukuku, I, 125; Avva, age., s. 123; Bardakoğlu, "Ceza", DİA.
21 Cinayet; insanın canına ve vücut bütünlüğüne karşı işlenmesi yasak olan fıilleri ifade etmektedir.
İnsanın can ve vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar; kasten öldürme (amden kati), kasıt benzeri
öldürme (şibh-i amd), hataen öldürme (hataen kati), kasten i cra edilen müessir fıiller (yara/ama ve
sakatlamalar), hataen İcra edilen müessir fıiller ve tesebbüben (dolaylı) öldürme ve yaralama şek­
linde bir ayınma tabi tutulmaktadır. Bu tür suçlar klasik İslam hukuku kaynakları nda, cirah (yaralama/ar), cinayat (cinayetler) ve diyat (diyetler) başlıkları altmda ele almmaktadır. Bkz. Kasani,
VII, 233; İbn Kudame, el-Muğnf, IX, 318; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, İstanbul ı985, Il, 330;
Remli, Nilıô.yetü'I-Muhtac, Mısır ı967, VII, 247; Mevsıli, V, 22; İbn Nüceym, el-Bahru'r-Raik,
Beyrut, ty, VIII, 326; Kadızade, Netaicu'l-Ejkar, IX, ı37; Bilmen, Ö. Nasuhi, Hukukı İslamiyye
Kamusu, İstanbul 1985, III, 27; H usari, el-K1sas, ed-Diyat ve' l-İsyanu '!-Müsellah fi 'l-Fıklu '1-İslô­
mf, Kahire 1988, s. 53; Zeydan, el-Kısôs ve'd-Diyat, s. 25; Zuhayli, Vehbe, el-Fıklıu'I-İslamf, VI,
2!5; Behnesi. el-Cerôimfi'l-Fiklıı'l-İslômf, Kahire ı988, s. 2ı5.
22 Ta'zir; had ve cinayet cezaları dışında kalan, yasaklığı nasslarla ifade edilmekle beraber ceza miktarı belirtilmemiş olup takdir ve tayini yetkili mercie bırakılmış olan, kişi ya da kamu yararı adına
uygulanması gereken cezalara denilmektedir. Bkz. Kasanl, VII, 62; İbn Kudame, X, 347; Şurunbü­
lali, Gunyetu zevi'l-Aiıkôm (Dureru'l-Hukkam ile), II, 74; İbn Kayyım, I'lômu'l-Muvakkıfn, Beyrut, ty., II, ıı8; Merdavl, el-İnsaf, Beyrut ı957, X, 239; Nevevi, Kitôbu'l-Mecmu', Cidde, ty., XXII,
30~, Au ı~ ı, -AUJüiaLiL-, ef-Tu 'zi-,, fi·ş-Şeriaii'l-isicimiyye, Kahire 196'9, s. .S2; Avva, age., 257; Bar.rl...,.t .... ,....;;ı .. At:
..... .._..ı...._vb.lu, i.._,,,
1'
"f"...,.-....,
"--''-"""'-' ,
r'!..İ
A
!....11-'1·
23 Üdeh, age., I, ıı8; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 179; Behnesi, el-Ukube fi'l-Fıklıı'l-İslamt, Beyrut
ı983, s. 42; Avva, age., s. 59; Amir, Şerlıu'l Alıkômi'l-Amme li'l-Cerfme, Bingazi 1987, s. 99.
24 Bkz. Üdeh, age., I, ı ı 8; Ebu Zehra, age., s. ı 75; Belınesi, age., s. 42; Avva, age., s. 59.
25 el-Maide, 5/38.
26 Üdeh, 1, ı84; Ebu Zelıra, el-Cerfme, s. 214; Amir, el-Aiıkamu'l-Amme, s. 99; Akşit, age, s. 80.
60
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANUNiLİK İLKESi VE KANUNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
Kişilerin
can ve vücut
bütünlüğüne karşı işlenen
cinayet
suçlarında
da uygula-
nacak cezalar belirlidir. Dolayısıyla bu cezalarda da kanunilik ilkesi hakimdir.27
Nitekim bu suçlar
karşılığında
ten mahrumiyet gibi
cezaların
uygulanan,
kısas,
diyet, keffaret, miras ve vasiyett-
herbirinin Kitap, Sünnet ve icma'dan
dayanağı
var-
dır. 28 Örneğin, "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. .. "29
kısas cezasının
ayeti
Kapsamı
oldukça
hukuki delillerinden birisini
geniş
suçlarında
olan ta' zir
teşkil
etmektedir.
ise, genelde kanunilik ilkesine ri-
ayet edilse de cezanın çerçevesi konusunda esneklik vardır. 30 Söz konusu suçlar
için gösterilen alt ve üst
sınır cezayı,
duruma göre seçme ve uygulama hakkı yetki-
li mercie bırakılmıştır.3ı Ancak burada da hakimin ya da yetkili merciin belirli iluyması
kelere
şılığında
gerekmektedir.
uygulanacak
Herşeyden
cezanın,
önce ta'zir suçu da olsa her suçun ve kar-
kamuoyunun haberdar
olabileceği
bir
şekilde
(res-
mi gazete vb. ile) ilan edilmesi, toplum bireylerinin bu yönde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Yetkili merci,
karşılık
zalar, genelde
yasaklığı
tar olmayan suçlar
nassların
linde
bu
sağlamak amacıyla,
nass
ortaya
mayışı
zaman suç olarak nitelendirilmeyen bir fiile
nasslarla sabit olan fakat
hakkına
cezası
karşılığında uygulanmaktadır.
(ayet ve hadislerin)
algılamak,
bağlamda
reği
işlendiği
faile, ta'zir de olsa hiçbir ceza uygulama
yasakladığı
fert veya toplum
çıkmaktadır.
Ta'zir
konusunda belirli bir mik-
Ancak ta'zir
suçlarının
hepsini
Yetkili merciin kamu düzenini
adına yaptığı
ya da konumunda
hukuki düzenlernelerin de bu
algılanması
cezalarının sınırlarının
ve yetkili merciin takdirine
Bu tür ce-
suçlar karşılığında uygulanan cezalar şek­
cezaların kapsamını daraltır.
kapsamında
değildir.
sahip
terkedilişi,
ve
değerlendirilmesi
nasslar
tarafından
ge-
belirli ol-
bu cezalarda kanunilik ilkesinin ih-
lali anlamına gelmez. Çünkü yetkili merci, bu takdir hakkını kullanırken İslam'ın
genel ilke ve
amaçlarını
göz önünde bulundurmak
zorundadır.
Yetkili merciin tak-
27 Bkz. Üdeh, I. ı2ı; Ebu Zehra, el.-Cerfnıe, s. 175; Avva, age., s. 59; Amir, age., s. 103.
28 Bkz. İbn Kudame, IX, 333; İbn Kudame eı-Makdisi, eş-Şerhu'l-Kebir, IX, 381; Ceziri, V, 246; Bilmen, III, 27; Üdeh, age., Il, 4; Nebhiin, M. Faruk, Mebdhis.fi't-Teşrfi'l-Cinaiyyi'l-İslônıf, Beyrut
ı 98 ı, s. 84; Zeydan, el-Kzsas ve 'd-Diyôt, s. 25.
29 el-Bakara, 2/178-179. Ayetlerin tefsiri için bkz. Kurtubi, el-Cami' li Ahkami'l-Kur'dn, l:leyrut
1965, Il, 224; Reşid Rıza, Tejsfru'/-Kur'dni'l-Hakfnı, l:leyrut, ty., ll, '1.'1.2; Merağl, lejsıru·i- Meragl, Beyrut ı974, Il, 59; Ebu Hayyan, el-Bahru'l-Muhft, Riyad, ty., Il, 8; Cessas, Ahkdmu'l-Kur'ôn,
I, 187; Ateş, Süleyman, Yüce Kur'an'm Çağdaş Te.fsfri, İstanbull990, I, 289; Sabuni, Te.fsfru Ayôti'l-Aiıkôm. Kuveyt 1971, I, 168.
30 Üdeh, I, 126; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 179; Behnesi, el-Ukube, s. 42; Amir, age., s. 107.
31 Üdeh, I, 145; Ebu Zehra, age., s. 180; Behnesi, age., s. 42; Amir, age., s. 112.
61
DİYANET
iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: ı • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
dir yetkisi kuralsızlık ve keyfilikten uzak olmak durumundadır. Uygulanan ceza, ya
kamu menfaati ya da kişilerin maslahatı32 gereği olmalıdır. 33 Nitekim önde gelen
İslam hukukçularından Serahsf (ö. 483!1090)'den nakledilen, "Taz'ir cezalan sı­
nırları belirli cezalardır. Fakat bu sınırları belirleme yetkisi, müslümanlan idare
eden otoriteye devredilmiştir."34 sözü bu cezalarda kanunilik ilkesine uygun hareket edildiğini vurgulamaktadır.
4) İlkenin Tarihsel Gelişimi:
İslam ceza hukukunda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi başlangıçtan itibaren
temel bir prensip olagelmiştir. İslam'da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, hiçbir kimse, yasaklığı ayet veya hadislerle belirtilmemiş bir fiil veya eylem sebebiyle cezalandırılmamıştır. İslam'da öncelikle kişilerin uymakla yükümlü bulundukları emir
ve yasaklar kendilerine tebliğ edilir, bu tebliğden sonra da diğer gerekli şartların
bulunmasıyla sorumluluk başlar. 35
Beşeri
hukukta ise kanunilik ilkesinin ceza hukukunda bir prensip olarak yer al-
ması belli bir tarihi sürece tabidir. İnsanlık tarihi bu ve benzeri bir çok ilkeye uzun
tecrübeler ve uğraşlar sonucunda ulaşabilmiştir. Ancak insanlığın, bu süreç içinde
pek çok haksız uygulamaya tabi tutulduğu da bir gerçektir. Örneğin Roma hukukunda kıyas yolu ile cezalandırmalar yapıldığı hatta hakimin kendi görüşüne göre
bir fiili suç sayıp faili cezalandırdığı nakledilmektedir.36
Kanunilik ilkesinin ilk izlerine İngiltere' de 1215 tarihli Magna Ch arta Libertatum'un 39. maddesinde rastlanmaktadır. Bu maddeye göre kral Yurtsuz John yöresel bir kanun bulunmadıkça hiçbir özgür kişinin cezalandırılmayacağı konusunda
garanti vermiştir. Fakat belirtilen bu ilke, maddi hukuktan çok, yargılama hukukunu ilgilendirmekte ve bu nedenle de suç ve cezada kanunilik esasını tam olarak belirtmediği ileri sürülmektedir.3 7 ilkenin gerçek tarihsel kaynağı, 1776 tarihli Ame32
Masıahat
ve menfaatin kriterleri ve tahlili konusunda
geniş
bilgi için bkz. Bilti, S. Ramazan, Davii-
bitu'l-Mas/a/ıafi'ş-Şeriati'l-İsliimiyye, Dımeşk ı992, s. 27.
33 Bilgi için bkz. Avva, Fi Usuli'n-Niziimi'l-Ciniiiyyi'l-İsliimL s. 286; Amir, el-Aiıkiimii'I-Amme, s.
ı m; Üdeh, age., l, ı 26; Belınesi, el-Cerdimji'L-Fık!ıı 'L-lsliiml, s. ı45; a. mlf., el- Ukube, s. 42;Ebil
Zeiıra, ei-Cerime, s. i79, 282.
34 İbn Nüceym, el-Ba/ıru'r-Riiik, V, 44.
35 Üdeh, I, 113; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 171; Amir, age., s. 97.
36 Dönınezer-Erman, Ceza Hukuku, I, 25; Ereın, Türk Ceza Hukuku, I, 75; İçel-Donay, Ceza Hukuku,
I, 74.
37 Erem, age., I, 75; Önder, Ceza Hukuku, s. 57; İçel-Donay, age., I, 74.
62
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KJ\NÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
rikan
anayasalarıdır.
Gerçekten bu metinlerde, "ex post facto-law"
yasağı,
yani hu-
kukun geçmişe yürürlü olarak uygulanmasının yasaklanması öngörülmüş ve böylece suçta kanunilik ilkesinin en önemli bir öğesi anayasal kural durumuna getirilmiştir. 38
1789 Fransız "İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi"nin 7. maddesi ise; "Hiç
kimse önceden yayınlanmış bir kanuna göre suç teşkil etmeyen bir [ı ilden dolayı cezalandırılanıaz. "diyerek, ilkeyi Batı ceza hukukuna sokmuştur.39 TCK. md. lll'
de "Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandıralamaz." denilmek
suretiyle kanunilik ilkesi benimsenmiştir.
Suç ve cezaların kanuniliği prensibi, çağımızdaki hukuk sistemlerinin çoğu tatemel ilke olarak kabul edilmesine rağmen birkısım hukukçu çeşitli gerekçelere dayanarak ilke aleyhinde görüşler ileri sürmüşlerdir.40 Bu grupta yer alan
rafından
hukukçuların görüşlerini şu şekilde
özetlemek mümkündür:
Kanunilik ilkesinin kabulü durumunda bundan toplum zarar görür; fiil normda
gösterilmediği
ve fakat toplumun
edilmesi gerekli ise, fail
mez,
yalnız
sağlam
hukuk
cezalandırılmalıdır.
objektif hukukun
bazı kalıpları niteliğini taşır.
kanuna değil hukuka bağlı
olmalıdır.
şilerce
anlaşılmamaktadır.
bilinmemekte ve de
yaşamaktadır.
Bu nedenle kanuna
toplumdaki hukuk
anlayışı
gelen ve gelecek
olayların
adaletin
dağıtılmasında
anlayışına
göre suç olarak kabul
Kanun daima objektif hukuku belirtHakim hükümlerinde
kanunların çoğu
Gerçekte, yürürlükte olan
değil,
ki-
Halbuki hukuk her ferdin bilincinde
hukuka uygun olarak verilen hükümler
ile çelişki halinde bulunmaz.
hepsini kanun
kapsamına
Ayrıca
almak
toplumda meydana
imkansızdır.
aktif görev alabilmelidir. Hukuk toplumun
getirebilmelidir. Dünün hukuku bugüne, bugünün hukuku
ve eskimelidir de. Zira bu durum toplumdaki
gelişmeyi
yarına
Hakim
yaşamını
dile
göre eskiyecektir
gösterir. Böyle bir hal ka-
bul edildikten sonra kanunilik ilkesine yer vermek hatalıdır. 41
38 Dönmezer-Erman, Ceza Hukuku, l. 14; Önaer. Ay nan, ceza Hukuku, s. ;, 1; içeı-0onay, i, 7'+.
J~ laner, ,ı ahir. Ceza Hukuku, istanbul 1949, s. 130~ Eren1. age., s. IS~ ÖnJer, age,:-,, J7; İ~d- Duııcty,
Ceza Hukuku, ı, 74; Üdeh, et-Teşrfu'l-Cinfif, I. 118; Ebu Zehra, age., s. 171; Avva, age., s. 56;
Amir, age., s. 92.
Dönmezer-Ermaıı, age., ı, 28; Erem, age., ı, 78; Önder, age., s. 59; Avva, age., s. 56.
41 Erem, Türk Ceza Hukuku, ı, 78; Önder, Ceza Hukuku, s. 59; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 172; Amir,
Şerhu'l-Aiıkiinıi'l-Amme /i'l-Cerfme, s. 95; Avva, age., s. 56.
40 Bkz.
63
DiYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
Kanunilik ilkesinin aleyhine ileri sürülen bu görüş günümüzde pek taraftar bugibi, halen hiçbir hukuk sistemi tarafından da kabul görmemiştir. Kanaatimizce hukuk tekniği ve mantahtesi açısından bu görüş isabetli değildir. Zira hukuk,
günümüzde de algılandığı şekliyle ilkeler ve kuralların hakim olduğu hükümler
topluluğudur. Suç ve cezalarda hakime sınırsız takdir hakkı tanımak ya da hukuku
kamu vicdanına göre şekillendirmek telafisi oldukça güç problemler ortaya çıkara­
caktır. Fertlerin gerek birbirlerine karşı gerekse kamuya karşı olan sorumlulukları­
nın ve bu sorumluluğun ihlali durumunda karşılaşacakları yaptırımların kanunlarda belirtilmesi hukukta zaruridir. Aksi takdirde toplum bireylerinin fiil ve eylemlerinde tedirginlik kaçınılmaz olacaktır. Bu durum da kendisinden huzur ve güven
beklenen hukuku yıpratacaktır.
lamadığı
5) Kanunilik İlkesini Tamamlayıcı Nitelikteki Diğer Prensipler:
a) Ceza Hukuku Hükümlerinin
Ma Kable (Geçnıişe)Teşnıil Edilemenıesi:
Kanun koyma yetkisi bulunan merci tarafından suç olduğu nasslarla (kanunlarla) belirtilen hükümlerin, yürürlüğe girmeden önceki suç ve suçluları kapsamaması şeklinde ifade edebileceğimiz bu ilke, ceza hukukunun temel prensiplerindendir.42
Kanunilik ilkesinin tabii sonucu olarak ceza hukuku hükümleri geçmişe yönelmezler. Başka bir ifadeyle işlendiği zaman diliminde suç olarak nitelendirilmeyen
fiil veya eylemlerin daha sonra suç kapsamında değerlendirilerek sahiplerinin cezalandınlmalan söz konusu olamaz. Aksi bir uygulama kanunilik ilkesi ile çelişir.
Bu yönüyle kanunilik ilkesi ile ceza hukuku hükümlerinin geçmişe teşmil edilernemesi kuralı arasında bir ilişki söz konusudur.
Suçları ve cezaları tayin eden kanunlar, ancak yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren hüküm ifade ederler, geçmişi kapsamazlar. Buna göre, kanunun yürürlüğe
girmesiyle suç sayılan herhangi bir fiilin, yasanın yürürlüğe girmesinden önce iş­
lenmiş ve o günün şartlarında suç kabul edilmeyen eylemleri kapsamaması, aklın
ve insan yaratılışının da gereğidir. Çünkü yasaklığı belirtilmeyen her davranış hukuken meşru sayılırvefailine de ceza verilmez.43 Bu durum, "Eşyada aslolan ibahadır."44 genel kuralının tabii sonucudur. Bu ilke gereği, herhangi bir nass (ayet-
Akşit, age., s. 66; İçel-Donay, I, 87.
43 Üdeh, age., 1, 115; Akşit, age., s. 66; Sabri. Abdülaziz Abdürrazık, "Mine' 1-Mebtıdi' 1- Flkh1yye el/eti Sebeka bihti'l-İsltinı", Mec. Ezher, c. XLIV, sy. VI, Kahire 1972, s. 546.
44 Suyfitl, el-Eşbtih ve'n-Naztiir, Kahire 1959, s. 66; İbn Nliceym, el-Eşbtih ve'n-Naztiir, s. 73; Bilmen, Istılahatt F1kluyye Kamusu, 1, 298.
64
İSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK ILKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
hadis) ya da kanunla yasaklanmamış eylem ve davranışlar, hukuken yapılmasında
serbestlik olan fiillerdir. Bu serbestlik, o fiili yasaklayan hükmün, yetkili merci tarafından, yükümlülerin haberdar olacağı şekilde ilan edilmesine kadar devam eder.
Buna göre fertlerin ceza hukuku hükümleri ile yükümlülüğü, bu hükümlerin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlar. Söz konusu hükümler, yürürlüğe girmeden önceki
dönemlerde, fertler tarafından bu hükümlere aykırı olarak sergilenen fiiliere etki etmez.45
Cezaların geçmişe uygulanamazlığının bir prensip olarak kabul edilişi, fertlerin
güven içinde hareket etmelerini sağlar. Bu ilkenin doğal sonucu olarak fertler, bulundukları zaman diliminde, hukukun suç olarak nitelendirip ceza uygulamadığı fiilleri, gelecekte suç olabilir endişesinden uzak bir biçimde yapma hakkına sahip
olurlar. Fakat böyle bir güvence olmazsa, her şahıs, yaptığı veya yapacağı davranıştan, gelecekte çıkacak bir yasak nedeniyle sorgulanının endişesiyle hareket eder.
Böyle bir durumun da, toplumun daima sıkıntı ve tedirginlik içinde bulunmasına
neden olacağı açıktır.
İslam hukukunda aşağıda da ifade edeceğimiz gibi, ceza hukuku hükümlerinin
geçmişe uygulanamazlığı başlangıçtan
görmüş
itibaren
yürürlüğe konulmuş
ve de kabul
bir ilkedir.
Günümüz ceza hukukunda ise, birçok ilkede olduğu gibi, bu ilkenin de ceza hukukunda, yer alması oldukça uzun zaman sonra olmuştur. Ceza hukuku hükümlerinin geçmişe yönelmiş olmaması prensibi, ilk defa V. yüzyılda Ciceron tarafından
ileri sürülmüş ve kamuoyunca kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu prensip, klasik Roma hukukunda yoktur. Buna karşılık, suçlunun lehine olan, ceza hükümlerinin geçmişe yönelmesi kuralı, fikir olarak münferİt bir olay dolayısıyle, XIV. yüzyılda
meydana çıkmış, sonra XVI. yüzyılda Marianus Socinus tarafından konu edilmiş,
nihayet Farinaccius vasıtasıyla Batı hukukçularının eserlerine geçmiştir. Bu ilke ilk
olarak, 1789 Fransız ihtilalinden sonra neşredilen, "İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi"nin 8. maddesinde dalaylı olarak yer almış ve böylece de günümüz ceza hukukunda temel ilkelerden kabul edilmiştir_46 ilke günümüz ceza kanunlarında
ve hatta bazı anayasalarda yer almıştır. T. C. K. 'nun 2. maddesinde bu prensip, "İş-
kimseye ceza verilmez. ··
şeklinde
ifade
edilım:ktedir.
45 Üdeh, age., I, 261; Avva, age., s. 61; Sabri, "Mine'l-Mebddf'l-Fıkhıyye el/etf Sebeka biM'l-İsliim",
s. 546.
46 Dönmezer-Erman, age., I, 208; Sabri, agm., s. 548.
65
DİYANET
iLMi DERGi • CİLT:
36 • SAY!: 1 •
OCAK-ŞUBAT-MART
2000
İslam'da ceza hukuku hükümlerinin yayımianmadan veya kamuoyunun bilgisi-
ne sunulmadan önce meydana gelen olaylara uygulanmaması genel bir prensiptir.
Şariin (kanun koyma yetkisi olan merciin), yasak olarak ifade ettiği hususların, ihlali durumunda karşılığında konulan cezaların uygulanabilmesi için, yükümlülerin
bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle hükümler, topluma ilan edilmeden önceki dönemlerde meydana gelen olaylar hakkında geçerli değildir. Söz konusu ilkenin doğal sonucu olarak ceza hukuku hükümlerinin geçmişe etkisi yoktur. Suçlar
işlendikleri sırada yürürlükte olan ceza hükümlerine tabidir. 47 İşlendiği zaman diliminde hukukun suç kapsamında değerlendirmediği bir eylem ya da sözden dolayı, kişilerin sorumluluğunun olmaması aklın da gereğidir. Aksi takdirde suç kavramı
oldukça esnek bir
niteliğe
bürünür ve
kapsamını
tesbit edebilmemiz
imkansız
hale gelir. Gerek günümüz beşeri hukuklarında gerekse vahiy orijinli hukuklarda bu
ilkenin benimsenmesi, aslında ceza hukukunun temel prensipleri arasında yer alan
kanunilik ilkesinin doğal sonucudur. Aynı zamanda bu ilke, kanunilik prensibinin
tamamlayıcı bir unsurudur.
İslam ceza hukuku hükümlerinin ma kable başka bir deyimle geçmişe teşmil
edilemeyeceğini
ifade eden pek çok ayet48 ve hadis 49 vardır. Aslında herhangi bir
topluma, uyulması gereken emir ve yasakları bildiren peygamber (elçi) gönderilmedikçe, sorumlu tutulmayacakları, ilahi bir ilkedir. Kur'an-ı Kerim'de bu durum,
"Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleket/erin ana merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten Biz ancak halkı
zalim olan memleketleri helak etnıişizdir. "50 ve "Şüphesiz Biz seni, müjdeci ve uyarıcı olarak, gerçekle gönderdik. Geçmiş her millet içinde de mutlaka bir uyarıcı
(peygamber) bulunagelmiştir."s ı ayetleriyle dile getirilmektedir. Bu ayetler, Allah
Teala'nın, insanları bilgilendirmeden önce işledikleri suçlar sebebiyle cezalandır­
mayacağına işaret etmektedir.52 Başka bir ifadeyle sorumluluk, yükümlülüğe konu
olan hükümlerin tebliği ile başlamaktadır. Nitekim içki ve kumarın yasaklanması
47 Üdeh, et-Teşriu'I-Cindi, I, 26ı;
48
49
50
Şerif, A. Muhammed, el-Mebddiu'ş-Şer'iyye. Beyrut ı986, s. ı67;
Behnes_L ei-Mevçf'!ntn '1-CiJ?ôi;·ye, Be~,!'~!~ ! 99 ~,HI, t !~; ,.\~:-...'8., P{ UsC!i';;~l\'izit7tıf ~:-c;aı;;yy;·:-i,)tU­
mf, s. 66; Amir, Şerhu'l-Ahkdnıi'l-Anune li'!-<:~<rfnıp. s 1)<;; .AJ:şit, age?., s. 66.
Bkz. el-Bakara, 2/134, 275; el-Maide, 5/93, 95; el-Enfal, 8/38; el-İsra, 17/ı5; el-Kasas, 28/59.
Bkz. Buhiiri, İstitdbetü'l-Mürteddin, ı, 6; Müslim, İman, 53, 54; Müsned, IV, 204.
el-Kasas, 28/59.
sı Fatır, 35/24.
52 Cessas, Ahkamu'l-Kur'an, Beyrut 1993, III, 288.
66
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANUNiLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
İslam'ın doğuşundan hayli zaman sonra olmuştur. içki içmenin ve kumar oynamanın suç olduğunu bildiren ayet indirilmeden önce, müslümanlardan içki içen ve kumar oynayanlar vardı.53 içki ve kumarı yasaklayan ayetler gelince sahabiler, şim­
diye kadar yiyip, içtiklerimiz ve bu hal üzere ölenlerimizin durumu ne olacak? diye sorduklarında; " İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyla sakınzp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kı­
lznmadan önce) tattık/arzndan dolayı günalı yoktur. Allah, iyilikte bulunanları sever. "54 ayeti indirildi. ss Böylece yasaklığı ifade eden ayetin inmesinden önceki dönemlerde işlenenierin suç sayılmayacağı belirtildi.56 Yine İslam hukukunda ağır bir
suç kabel edilen zina, kademelİ olarak haram kılınmış ve son olarak da karşılığın­
da celde ve recm cezalan uygulanmıştır. Bu süreç içerisinde, geçmişte işlemiş olduğu zina fiilinden dolayı hiçbir kimseye ne celde ne de recm cezası uygulanma-
mıştır.57
İslam'ın genel seyrine baktığımızda, hiçbir kimsenin yasaklığı nasslarda (ayet-
herhangi bir hükümden dolayı sorumlu tutulduğu ve cezalangörmemekteyiz. Aslında orijinalitesini koruyan bütün ilahi dinlerde, kişilerin bilgilendirilmeden (tebliğ) önce sorumlu tutulmaması genel ilkedir. Sonuç
olarak belirtmek gerekirse, İslam' da cezalar hiçbir zaman geçmişe teşmil edilmehadis)
belirtilmemiş
dırıldığını
miştir.58
Cezaların geçmişe teşmil edilemezliği genel ilke olmasına rağmen, bir kısım İs­
liim hukukçusu bu genel ilkeden bazı durumların istisna edildiğini ileri sürmüşler­
dir.59 Söz konusu istisnalar, iki temel kurala dayandırılmaktadır. Bunlar;
53
Arabl, Ahkamü'l-Kur'dn, Beyrut, ty., II, 658; Cessas, Ahkamu'l-Kur'an, Il, 655; İbn Kesir,
Tejsfru'l-Kur'ani'l-Azfm, istanbul 1986, ll, 93; Kasımi, Mehasinu't-Te'vfl, Beyrut 1978, VI, 362;
Elınalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul, ty., III, 1806; Sayis, M. Ali, Tejsfru Ayati'l-Ahkam, Dı­
İbnü'l
meşk 1994, IL 613.
54 el-Maide, 5/93.
55 İbn Keslr, ll, 93; Cessiis, ll, 655; Miiverdi, en-Nüket ve'l-Uyun, Beyrut 1992, Il, 65;
362; Elmalılı, III, 1806; Sayis, ll, 613 .
Kasım!,
VI,
.)6 İ~.Hıü"l A.ıab;-, n, G53~ c~ss~s, !i, 555; E!;::;::!:!:,!!!, !~06.
57 Üdd"l, c: T:::şrf~t'!·Ci::!:iyy!:'!-İs!ôn?f, !, 262; B'::"hD~5l, P{-T_lloihP ~- 4'),
58 Bilgi ve uygulamadan örnekler için bkz. Üdeh, I, 263; Şerif, age., s. 167; Behnesi, el-Mevsua, lll,
114; Ebu Zehra, el-Cerfme. s. 306; Avva, age., s. 61.
59 Üdeh, et-Teşrfu'l-Cinai, I, 266; Ebfi Zehra, el-Cerfme, s. 307; Avva, Fi Usuli'n-Nizami'l- Cinaiyyi'l-İslamf, s. 61; Şerif, el-Mebadi, s. 178; Behnesi, el-Mevsua, III, llS; İdris,Ahmed, ed-Diyeh, s.
469.
67
DİYANET iLMi DERGi • CİLT:
nin
36 • SAY!: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
a-) Genel güvenlik ve asayişle ilgili ağır ve tehlikeli suçlarda, ceza hükümlerigeçmişe teşmili söz konusu olabilir.
b-) Suçlunun lehine hüküm taşıyan ceza hükümlerinin geçmişe de uygulanmagerekir. Bu bağlamda, kazf (zina isnadı) ve hırabe (yol kesme ve soygun) suçlarının cezaları ile zıhar keffareti60 uygulamadan örnek gösterilmektedir. Bu görüşte
olan hukukçulara göre, kazf ve hırabe suçları karşılığında uygulanan cezalar, bu
suçların cezalarını düzenleyen ayetlerin nazil olmasından önce meydana gelen
olaylar hakkında uygulanmıştır. Dolayısıyla, bu cezalarda ma kable (geçmişe) teş­
mil söz konusudur.61 Bu suçların cezalarını genel kuraldan istisna kabul eden hukukçuların dayandığı en önemli delil, ayetlerin iniş (nüzill) sebepleri ve kronolojik
sıralamasıdır. Fakat bu konuda da bir görüş birliğinin olduğunu ifade edebilmemiz
güçtür. Kimileri kazf suç ve cezasını düzenleyen ayetin62, ifk hadisesinden63 önce
nazil olduğunu ifade ederken, diğerleri, bu ayetlerin olayın elebaşılarının iftiraları­
na devam ettiği esnada indiğini belirtmişlerdir. Öyleki bu durum, mü'minleri aralarında savaşa neden olacak bir noktaya sürüklemiştir. Buna göre ayet eğer olaydan
önce nazil olmuşsa, bu durumda kazf suçunun cezası genel kuralın istisnası kabul
edilemez. Şayet ayet, olayın elebaşılarının iftiralarını devam ettirdikleri süreç içinde nazil olmuşsa, kazf cezası yine genel kuraldan istisna sayılamaz. Çünkü bu durumda hüküm, devam etmekte olan bir suçun cezasını açıklamıştır.64 Kazf suçu için
söylediklerimizi, hırabe suçu için de ifade etmemiz mümkündür.65 Çağımız hukukçularından Abdulkadir Üdeh (ö. 1374/1958), kazf ve hırabe suçlarında cezaların
sı
geçmişe teşmil edildiği görüşünü benimsemiştir.66
60
Zılıar; İslam hukukunda bir erkeğin eşini veya eşinin herhangi bir uzvunu, anne, kızkardeş gibi ni-
kahlanmasının ebedi olarak haram kılındığı bir kadına veya onun uzvuna benzetmesine denir. Zı­
har keffareti, bir kölenin özgürlüğe kavuşturulması, 60 gün oruç tutmak veya sabah- akşam olmak
üzere 60 fakiri doyurmaktır. Bkz. Kasani, Bedaiu's-Sanai', Beyrut 1986, III, 229; İbn Kudame, elMuğnf, Beyrut, ty., VIII, 553; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 161.
61 Üdeh, age .. I, 266; Ebil Zehra, el-Cerfme, s. 307; Avva, age., s. 61; Şerif, el-Mebadi, s. 178;
Behnesi, el-Mevsua, III, 115; a. mlf., el-Ukube, s. 45; İdris, ed-Diye/ı, s. 469.
62 en-Nilr, 24/4.
63 İfk lıadisesi, Peygamber (s. a. s)'in eşlerinden Hz. Aişe'ye karşı yapılan zina iftirası olayıdır. enNur suresi, 24/11-20. ayetleri bu konu ile ilgilidir. Bilgi için bkz. Razi, et-Tejsfru'l- Kebir, Beyrut
1900, XX~TL, J5Q~ !br! Ke--~!!",- T::f-:1!'!~:!-K!~."''e!.ı;i'l-A.z-Jr:-:, Beyr:1~ !959, III, 26~; E!:::~!:!~, !-I;:;J~ D1;;i
Kur'an Di/LV. 3484: Hasan. H. L lçf(im Tarihi (tr<:' Heyet), istanbul 1<ı85. !. 85; İbnii'!-Es!:-. İs­
lam Tarihi (tre. Heyet), İstanbul 1985, Il, 181.
64 Üdeh, et-Teşrfu'l-Cinaf, I, 226; Şerif, age., s. 179; Avva, age., s. 62.
65 Tartışmalar için bkz. Avva, Fi Usuli'n-Nizami'l-Cinaiyyi'l-İslamf, s. 61; Şerif, el-Mebddi, s. 178;
Üdeh, et-Teşrfu'l-Cinaiyyu'l-İslami, ı, 266; Ebfi Zehra, el-Cerfme, s. 307.
66 Üdeh, age., ı, 266.
68
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
Kanaatimizce, birçok ayet ve hadiste desteklenen bu ilkenin,
istisnasının
oldu-
ğunu ifade etmek güçtür. Çünkü İslam' da kişilere ceza verilmeden önce, nelerin
suç olduğunun belirtilmesi gerekli görülmüş ve uygulamalar da bu doğrultuda seyBunun aksini ifade etmek hukukta adalet ilkesiyle bağdaşmadığı gibi, bu
kabulleniş ayrıca ceza hukukunun temel ilkelerinden olan suç ve cezaların kanuniliğine de aykırıdır. Ayrıca ceza hukuku hükümlerinin geçmişe teşmil edilmesi, teklif bi ma la yutak (kişiyi gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü tutma) olur ki, bu
da İslam'da yasaktır.67 Zira ceza hukuku hükümlerinin geçmişe teşmil edilmesi, kişiyi bilmediği bir şeyle yükümlü tutma anlamına gelir. Yukarıda da ifade ettiğimiz
gibi, Allah Teala tarihi süreç içinde hiçbir fert ya da toplumu yükümlülük konusu
hükümleri tebliğ eden bir peygamber göndermedikçe sorumlu tutmamıştır. Belirttiğimiz nedenlerle bir kısım İslam hukukçusu tarafından ceza hukuku hükümlerinin
geçmişe teşmil edilernemesi ilkesinden istisna kabul edilen suçların cezalannda da,
geçmişe teşmil söz konusu değildir.
retmiştir.
b) Kıyas (Örnekseme) Yasağı:
Kanunilik ilkesini tamamlayan esaslardan birisi de ceza hukukunda kıyas yasağıdır. Suçlar ve cezalar arasında kı yas yapılamaması, kanunilik ilkesinin tabii bir
sonucudur.
Sözlükte kıyas; bir şeyin başka birşeyle ölçülmesi anlamına geldiği gibi iki şe­
yi birbirine eşitlemek anlamında da kullanılır.68 Terim olarak ise kıyas; "Kitap,
Sünnet veya icmada hükmü bulunmayan herhangi bir olaya, aralarındaki illet birliği sebebiyle, bu kaynaklardan birinde yer alan olayın hükmünü vermek"69 şeklin­
de tanımlanmaktadır.
İslam hukukçularının büyük çoğunluğu, kıyasın şer'i-ameli (fıkhi=hukuki) hükümlerin bilinmesini sağlayan bir delil ve İslam hukukunun esaslarından biri olduğu hususunda görüş birliği içindedir.70 İslam hukukunun diğer bölümlerinde kıya­
sın delil olarak kullanılması konusunda görüş birliği eden İslam hukukçuları, ceza
67 el-Bakara, 21286; el-En'iim, 61152; el-A'raf, 7142.
68 İbn Manzur, Listinu'l-Lisiin, Beyrut 1993, II, 433; Ahmet
Rıza, Mu'cem, Beyrut 1958, lV, 676;
Clin..:&ni, c:r-Tu ·, fjJt, yy., ~y., s. !3!.
69 Nescfi, ıT(cşfu'!-Es.··ar, !st:ınb~! 1986, II, !!3; Ha!!§f, !!rm~ U.:!?!i'!-F!kh, İst~!~bı_ı~ 1QB4, ~ 57:
Zeydiin, el-Vecizfi Usuli'l-Fıkh, Beyrut 1987, s. 194; Şa'ban, İslam Hukuk ilminin Esasları (tre. i.
Kafi Dönmez), Ankara 1990, s. 110.
70 Nesefi, age., II, 114; Molla Civen, Nuru'l-Envtir, İstanbul 1986, II, 114; Zerkeşi, el-Balıru'l- Muhft, yy., ty, V, 5; Bilmen, Jstılahatı Fıkhıyye Kamusu, l, 178; Zeydiin, age., s. 220; Halliif, age., s.
59; Hitu, el-Veciz Beyrut 1987, s. 394; Atar, Fahrettin, Fıkıh Usulü, s. 60.
69
DİYANET İLMİ
DERGi
o
CİLT:
36 o SAY!: 1 o
OCAK-ŞUBAT-MART
2000
hukukunda da kıyasın delil olup olmayacağı hususunda farklı görüşler ileri sürmüş­
lerdir. Bir kısım İslam hukukçusu, kıyasın ceza hukukunda da delil olabileceğini
kabul ederken, diğer bir kısmı özellikle Hanefiler, kıyasın ceza hukukunda delil
olamayacağını ifade etmişlerdir.71
Fakihler arasındaki bu görüş ayrılığı, hakkında nass (ayet-hadis) bulunmayan
fakat mevcut had ve kısas cezalarıyla illet benzerliği gösteren olaylara, kıyasla had
ve kısas cezalarının hükmünün verilip verilerneyeceği temeline dayanmaktadır.72
Had ve kısas cezalarında kıyasın delil olabileceğini kabul eden İslam hukukçuları,
Peygamber (s. a. s) ve sahabenin uygulamalarından örnekler vererek görüşlerine
delil getirmektedirler.73 Örneğin, Hz. Peygamber, içki içme suçunun cezasında belli bir sınır tayin etmemiştir. Sadece içki içene vurulması ya da onun dövülmesini
ernretmiştir.74 Bu nedenle sahabe, içki içme suçunda ceza miktarını kıyasla belirleme yoluna gitmişlerdir.7 5 Çağımız İslam hukukçularından M. Ebu Zelıra da, had
cezalarının hükmünün kıyas yoluyla benzer suçlar için de uygulanabileceği görüşündedir. 76
Had ve kısas cezalarında kıyas yapılamayacağı görüşünde olan İslam hukukçulan ise, kıyasın zanni bir delil olduğunu ifade etmektedirler. Zannın (şüphe) varlı­
ğı durumunda cezaların kaldırılması ise, genel bir kuraldır. Ayrıca zan ile hüküm
verilerneyeceği bir çok ayet77 ve hadisle78 dile getirilmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim' de, "Şüphesiz ki zan, gerçeği ifade etmez. " 79, "Ey İman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır .. :•so buyurulmaktadır. Hz. Peygamber
de," Şüphe bulunduğunda, hadleri kaldırınız.''8 1 buyurmaktadır. Ayrıca Kitap ve71 Serahs:i', el-Mebsut, IX, 44; Zeylal, Tebyfnü'l-HakôJk, III, 208; Cessas, Ahkiimu'l-Kur'an, Il, 52I,
523; Üdeh, et-Teşrfu'l-Ciniiiyyu'l-İsliimf, I, 183.
72 Serahsl, Usulu's-Seralısf, Beyrut, ty., I, 242; Üdeh, age., I, I83; Hltu, el-Vecfz, s. 404; Zuhayli, Usulü'I-Fıklu'l-İs/[imf, Dımeşk 1996, L 706; Amir, el-Alıkiimu'l-Amme, s. I29.
73 Üdeh, age., 1, 183; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 213; Amir, age., s. 129.
74 Buhari, HudUd. 4; Ebu Davud, Hudild, 35-36; Dariml, Hudud, 18 Şevkani, Neylü'l-Evtar, Beyrut,
ty., VII, 156.
75 Üdeh, age., I, 183; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 213; Amir, age., s. 129; Behnesl, ei-Ukube, s. 116.
76 Ebu Zehra, age., s. 215.
11
Ayeıier için bi<z. eJcH:ucuriıt, 4':J/ lL; eı-isnl, ll/36; en-Necm, 53/28.
to
ilad;~itı i~iu
Lkt..
Buiıdri, VUs&yU~
8;
Tirıniz:i,
Hudüd, 2.
79 en-Necm, 53/28.
80 el-Hucurat, 49/12.
81 ei-Hiııdl, Ali e1-Muttaki, Kenzu'l-Ummiil, Beyrut 1993, V, 305; Şevkanl, Neylü'l-Evtiir, Beyrut, ty.,
V, 118; Zebid:i', Kitabu Ukudi'l-Cevahiri'l-Münife, Beyrut 1985, I, 299; Yakın anlamda bkz. İbn
Mace, Hudud, s.
70
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
ya Sünnetle konulmuş bir cezanın gerçek illetini ancak Allah veya Peygamber (s.
a. s) bilebilir. Dolayısıyla, illet benzerliği esasına dayanan kıyas, had ve kısas cezalarında delil olamaz.82 Sözgelimi; hırsızlığın cezası ancak hırsızlık olayı için sabittir. Gasp, kabir soygunculuğu, korunmayan malın çalınması gibi hadiselere, kıyas­
la hırsızlık suçunun cezası verilemez.83
Diğer yandan kıyasın, bazı ta'zir suçlarının cezaları için de delil olabileceği ifade edilmektedir. Çünkü ta 'zir suçlarının cezaları, yetkili makamın takdirine dayanmaktadır. 84
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, İslam hukukçularının çoğunluğu kıyası, ceza
hukukunun kaynakları arasında kabul etmemektedir. Ancak kıyasın, nassların kapsamına giren bir takım fiilieri açıklamada, yardımcı kaynak olabileceği belirtilmiş­
tir.85
Günümüz ceza hukukunda da kıyasın kaynak
dirmeler yoğunluk arzetmektedir. 86
olamayacağı
yönünde
değerlen­
B) KANUNU BiLMEMENİN (CEHL- BİLGİSİZLİK)
CEZALARA ETKİSİ
1) Genel Olarak Cehl (Bilgisizlik) Kavramı ve Kapsamı:
Aynı
kökten gelen "cehl" veya "cehillet" kelimeleri sözlükte; "bilmemek, bilgi
ve görgüden yoksun olmak" anlamlarına gelir. 87 Bu iki kavramın fıkıh terimi olarak kullanılışında ise genelilikle şu farklılık göze çarpar: Cehl kişinin inanç, söz veya davranışları konusundaki bilgisizliğini, cehalet ise kendi dışında kalan durumlara ilişkin bilinmezliği ifade eder. Başka bir deyimle cehl insanın, cehalet ise, varlık
ve olayların niteliği olarak kullanılır.88 Örneğin İslfım'a henüz yeni girmiş kişinin
82
83
Üdeh, age., I, 184; Ebu Zehra, age., s. 214; Amir, age., s. 130.
Serahsi, el-Mebsüt, IX, 159; Kasani, Bediii', VII, 65; Molla Hüsrev, Dureru'l-Hukkiim, İstanbul
1319, II, 80; İbn Abidfn, Reddü'l-Muhtiir, VI, 156; Meydan!, el-Lübiib, Beyrut 1985, III, 205;
Üdeh, age., 1, 184; Ebfi Zehra, el-Cerfme, s. 214; Amir, age., s. 131.
84 Ebfi Zehra, age., s. 213; Amir, age., s. 133.
85 Üdeh, age., I, 184; Akşit, age., s. 28; Akgündüz, Ahmet-Cin, Halil, Türk Hukuk Tarihi, Konya
1989, I, 254.
86 Bkz. Dönmezer-Crman, Ceza Hukuku, i, 23; Önder, Ceza Hukuku,~. GS; Lı-eı-ıı, Türk Ccz« Hü!G;
ku, I, 72; İçel-Donay, Ceza Hukuku, I, 83; Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku, s. 30.
87 İbn Manzfir, Lisanu'l-Arab, II, 129; Ahmet Rıza, Mu'cem, I, 591; el-Mu'cemu'l-Vesfı, I, 142; Gönenç, Halil, el-Mevsüatü'l-Fıkhıyyetü'/-Müyessere, İstanbul 1992, I, 172.
88 İbn Melek, Şerhu'l-Menar, İstanbul, ty., s. 355; İbn Abidfn, Nesematü'l-Eshiir, Mısır 1979, s. 259;
el-Mevsüatü'l-Fıkhıyye (Kuveyt), XVI, 197.
71
DİYANET iLMi DERGi • CİLT:
36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
içkinin haram olduğunu bilmemesi cehl terimiyle, akid sırasında satın alınacak eş­
özelliklerinin satın alan tarafından bilinmemesi ise cehalet terimiyle ifade
edilir. Bununla birlikte bazan bu iki terimin birbirinin yerine kullanıldığı da görülür.89
yanın
Cehle bağlanan hukuki sonuçlar, kelamcıların metodunu90 esas alan eserlerde
"sorumlulukla bilgi şartı" konusu işienirken ele alınmakla91 beraber fukaha mesleği metoduna göre kaleme alınan eserlerde ağırlıklı olarak "ehliyet arızaları" başlı­
ğı altında incelenmiştir. 92 Ehliyet arızaları da İslam hukuk metodolojisinde semavi ve müktesep olmak üzere iki kısımda ele alınmıştır.93 Semavi arızaların en belirgin özelliği, insanların iradesi dışında oluşlarıdır. Yani insanların iradeleri bu tür
arızalarda herhangi bir etkiye sahip değildir. Müktesep arızalar ise, insanların iradesine bağlı sebepler doğrultusunda şekillenir ki, cehl de bu bölümde incelenmiş­
tir. Çünkü bilgisizlik ariZi (geçici) bir niteliktir. Kişi zamanla kendi gayret ve çabaları ile doğrudan ya da dalaylı olarak elde edeceği bilgi ile bu durumdan kurtulabilir.
Cehl, Hanefi fıkıh usulü eserlerinin ilk örneklerinde dört kısma ayrılmış94 ve
günümüze kadar kaleme alınan İslam hukuku ile ilgili eserlerde genellikle bu ayı­
rım esas alınmıştır.
Bu dört neviden ilk ikisi, Allah'ı ve sıfatlarının inkar meselelerinin hükümlerine göre tasavvur edilmiş olup mazeret sayılamayacak cehl türünden kabul edilmişMahmasan!, en-Nazariyyetü'l-Amme li'Mucebiiti ve'l-UkUd, Beyrut, 1948, Il, 166; Dönmez, İ. Kafi, "Cehiileı", DİA; el-Mevsuatü'l-Fıkhiyye, XVI, 167, 197.
90 İslam hukuk usfi!ünde kaleme alınan eserler genelde mütekellimin metodu ve fukaha mesleği olmak üzere iki metod çerçevesinde ele alınmıştır. Mütekellimin ya da kelamcıların metodunun özelliği usfil kurallarının delillerin ve bürhanların gösterdiği yönde vaz' edilmesidir. Bu metodda belli
bir mezhebin fıkıhtaki uygulamaları etkin rol oynamamktadır. Fukaha mesleğinde ise, usfil kaideleri genelde fıkhın uygulaması baz alınarak elde edilir. Bkz. Zeydan, A. Kerim, el- Vecfz, s. 17; Atar,
Fıkıh Usulü, s. 13; Şa'ban, İslam Hukuk ilminin Esasları (tre. İ. Kafi Dönmez), Ankara 1990, s. 30.
91 Gazzali, el-Mustasfô., Bulak. ty., ı. 83; Dönmez, i, Kafi, "Celıi1let", DİA.
92 İbn Melek, age., s. 338; Nesefi, Keşfu'l-Esrô.r, II, 283; Molla Civen, Nuru'l-Envar, II, 282; Haskefi, Şerlıu İfadeti'l-Envar (Nesemat'ile), s. 259; İbn Abid!n, Nesematü'l-Eshô.r, s. 259.
93 Bk::. !t;.:: ~/!:~!~k. :;g.:'., ;. 338-~ -N es-efi, u;ge-., H, 260; -ıvioiia Civen, age., 11, L6U; ibn A.bidYn, Nesemdtli'!-Esh!?r, ~. 252; H2skefi, c;:;c., s. 252; Ccbbliri, AvUrızu'l-Elıliyye, lviekke 1988, s. i31 ~ .Zeydiln~
el-Vecfz, s. 100; Atar, Fıkıh Usulü, s. 147; Bardakoğlu, "Ehliyeı", DİA.
94 Pezdevi, Kenzu'l-Vusul, İstanbul 1308, IV, 330-350; İbn Melek, Şer/ıu'l-Menô.r, s. 338; Nesefi,
Keşfu '!-Esrar, İstanbul 1986, II, 282; İbn Abid!n, Nesematü 'l-Eshi1r, s. 259; Molla Civen, N uru '1Envô.r, İstanbul 1986, II, 282; Aydın, Hakkı, "İslam ve Türk Hukukunda Hukuki Bilmeme", Cumhuriyet Üniv. ilahiyat Fakültesi Derg., sy. I, yıl. 1996, s. 34.
89
72
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
tir. Ancak alimierin birçoğu ikinci türü oluşturan ilahi sı fatlar konusundaki bilgisizlik hususunda daha toleranslı düşünülmesi gerektiğini savunmuşlardır.95
Üçüncü nevide, hakkında kesin delil bulunmayan (ictihada açık) meselelerde
yanlış bilgi sahibi olma durumları ile şüphenin cezayı düşürmesi ilkesinin uygulanabileceği hususlara temas edilmiştir.96
Dördüncüsünde ise özellikle İslam ülkesi dışında müslüman olup İslami hükümleri henüz öğrenememiş bulunan kimseler ele alınmaktadır. Bu son iki nevi
arasındaki ortak noktayı, mazeret sayılabilecek cehl olma niteliği teşkil etmektedir.97 Bir sözün dağuracağı hukuki sonuçları bilmeden onu telaffuz etme, bir meş­
rubatı şarap olduğunu bilmeden içme gibi durumlar bu türe örnek verilebilir.98
Cehlin mazeret sayılması hallerinde dikkat edilmesi gereken bir husus, davranı­
şa bağlanan hukuki sonucu bilmemenin değil davranışın yasak olduğunu bilmemenin özür kabul edilişidir. Daha açık bir ifadeyle aslında suç kapsamında değerlen­
dirilen ve karşılığında ceza uygulanan bir fiil ya da davranışın, mübah (hukuken
serbest) düşüncesiyle işlenmesi, mazeret kabul edilebilecek bir bilgisizliktir. Buna
göre bir kimse zina, içki içme gibi fiillerin haram olduğunu bilmekle beraber bu fiillerin cezası olduğunu bilmese kendisine ceza uygulanır.99 Çünkü kişinin buradaki cehli, işlediği fiilin yasaklığı noktasında değil uygulanacak cezadadır. Bu tür bilgisizliğin de hukuken geçerli bir mazeret olarak kabul edilmemesi oldukça doğal­
dır. Zira günümüzde de birçok kimse işlediği fiilin suç olduğunu bilmekle beraber
işlenen yasak fiilin karşılığında kanunda belirtilen cezasını çoğu defa bilmemektedir.
2) Kanunu Bilmemenin (Cehl) Cezalara Etkisi:
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kanunilik ilkesinin tabii sonucu olarak İslam hu-
kukunda,
kişinin sorumluluğu
için öncelikle ne ile yükümlü
olduğunu
bilmesi
şart
koşulmuştur. Bu şart, İslam'da kişinin sorumlu tutulabilmesi için yükümlülük ko-
nusu hükümlerin kendisine bildirilmiş olması gerektiğini ifade eden tebliğ ilkesinden kaynaklanır. Peygamber gönderilmedikçe azap edilmeyeceğiniJOO, müjdeleyi95
Zerkeşi,
ınez,
el-Mensur fi'l-Kavaid, Kuveyt
i, Kafi,
1402/1982, II, 13; Cebburi, Avarızu'l-Ehliyye, s. 339; Dön-
"CelıUtt:i .. , I)İA., Ayı:l.tiJ, i-!a~kı, .::;6-;i;., ~- _3,~.
96 Cclı1:rQrl, agt., s. 347; DG;-1~~z, "Cchfi.!c!", Dİ.&~; .A_ydın, H?..kk!, ag.1Y!., s 34
97 İbn Melek, age., s. 356; Nesefi, age., II, 282; Molla Civen, age., II, 282; Cebbfiri, age., s. 348.
98 İbn Kudame, el-Muğnf, X, 331; Nevavi, Ceraimu'l-Kazfve's-Sebbi'/-Alenf ve Şurbi'l-Hamr, Kahire 1990, s. 101; Üdeh, age., II, 505; Aydın, agm., s. 43; Dönmez, "Cehalet", DİA.
99 Suyuti, el-Eşbdh ve'n-Nazdir, s. 201; Dönmez, "Cehalet", DİA.
100 el-İsra, 17/15.
73
DİYANET İLMİ
DERGi • CİLT: 36 • SAYI:
ı
• OCAK-ŞUBAT-MART 2000
ci ve sakındırıcı olarak peygamberlerin gönderildiğini ıoı bildiren ayetler ve benzeri nasslar bu ilkenin temellerini oluşturmaktadır. Ancak ülkede yaşayan kimselere,
yükümlülük konusu hükümler bildirildikten sonra kişilerin söz konusu hükümlerdeki bilgisizliği hukuki anlamda dikkate alınacak bir mazeret midir? Şüphesiz burada bilgisizliğin (cehl) sınırlarının tesbit edilmesi hukuk güvenliği ve adaletin gerçekleştirilmesi açısından önem arzetmektedir.
İslam hukukçuları, dini hükümlerden haberdar olmama halinde bunlarla yükümlü olunmayacağı ilkesinin uygulanmasında kural olarak darülislamda (İslam
ülkesi) bulunmayı bilgi karinesi, darülharptel02 bulunmayı da bilgisizlik karinesi
olarak kabul etmişlerdir. ı m Buna göre darülharpte müslüman olup da dini hükümler konusunda bilgisi bulunmayan kişi, ilahi emirleri yerine getirme ve yasaklardan
kaçınma sorumluluğu açısından mazur sayılmıştır.ı04 Ancak fakihler, bu konumdaki kişiden dini veeibeleri eda (zamanında yerine getirme) yükümlülüğünün mü sakıt olduğu, yoksa bu yükümlülüğün temelden mi kalkmış olduğu, yine bu durumun
dini yasaklara uymayan kişi bakımından sadece cezayı düşüren bir sebep mi, yoksa suçun oluşmasını engelleyen bir gerekçe mi sayılacağı hususunda farklı görüş­
ler ileri sürmüşlerdir. İslam hukukçularının çoğunluğuna göre kişinin bu konudaki
bilgisizliği, yapma ve yapınama yükümlülüğünü tamamıyla ortadan kaldıran bir
mazerettir.105 İmam Züfer (ö. 158/775) gibi bazı İslam hukukçularına göre ise, bu
ı o ı en-Nisa, 41165.
102 İslam hukuk doktrininde ülke kavramı genelde darülislam ve darülharp şeklinde ikili bir ayınma tabi tutulmuştur. Klasik kaynaklarda darülislam; "müslümanların idare ve hakimiyetleri altındaki
yer" (Serahsl, Şerhu's-Siyeri'l-Kebfr, IV, ı253. ) veya "müslümanların imamının (devlet başkanı­
nın), hüküm ve sultasının yürürlükte olduğu ülke" (Kuhistanl, Cdmiu 'r-Rumuz, II, 3ı 1. ) şeklinde
tanımlanmıştır. Darülharp ise; "İslam dışı (küfür) yönetimin hakim olduğu ülke" (Haccavl, el-İk­
na', II, 7. ), "müslüman olmayan lideri n emir ve idaresinin yürürlükte olduğu ülke" (Kuhistani, Cdmiu 'r-Rumuz, II, 311) şeklinde tanımlanmaktadır. Damlharp ve Darülislam kavramları hakkında
bilgi için bkz. Serahsl, el-Mebsut, X, ı 14; Kasanl, Bedaiu 's-Sandi', VII, 130; İbn Abi din, Reddü'lMuhtdr, VI, 288; Ali Mansfir, eş-Şerfatü'l-İsldmiyye ve'l-Kanunu'd-Düveliyyü'l-Amm, Kahire
!97ı, s. ı30; Özel, Ahmet, İs/dm Hukukunda Ülke, istanbul ı984, s. 76; a. mlf., "Darü/isldm",
"Darüllıarp", DİA.
i03İon
ivieiek; age.,
s.
356; 1-.Jeseri, age., il, Lili:l; Zeydan, ei-Veciz, s. 112; Üdeh, ı, 430; EbO Zehra, eL-
Ce:,.tuıe:, 4Gl ~ Aulir, el-Ahkiinıu 'i-lunrne. s. 32ô; Dönınez, c:Ceiuiiet'', D lA.
104 Nesefi, Keşfu'l-Esrdr, ll, 53ı; Buhar!, Keşfu'l-Esrdr, IV, 346; Sadrü'ş-Şerla, Tavdfh, II, ı84; Cebbfiri, age., s. 348; Aydın, Hakkı, agm., s. 43.
105 Serahsl, el-Mebsut, ı, 245; Kasanl, Bedaiu's-Sandi', I, ı35; Buhar!, Abdülaziz, Keşfu'l-Esrd1; IV,
266; el-Fetdvd'l-Hindiyye, ı, 218; Cebbfirl, Avanzu'l-Ehliyye, s. 348; Zeydan, el-Vecfz, s. ı ı4; Ebu
Zehra, el- Cerfme, s. 470; Özel, age., s. ı78; el-Mevsuatü'/-Fıkhıyye, XVI, ı99.
74
İSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
konumdaki kişiden yükümlülük kalkmaz. Kişi namaz ve benzeri veeibeleri zamanında yerine getirmernekten dolayı mazur sayılsa da bu mazereti ortadan kalkınca
ibadetlerini kaza etmesi gerekir. Aynı şekilde işlemiş olduğu yasak fiiller suç olmaktan çıkmaz, ancak bu mazereti cezayı düşüren bir sebep olarak kabul edilir. 106
İslam hukukunda bir şahsın sorumlu tutulabilmesi için işlediği fiilin yasak olduğunu
bilmesi gerekli görülmüştür. Bu nedenle işlediği fiilin yasak olduğunu bilebilecek imkana sahip olmayan kişiden sorumluluk kalkar. Ancak bu imkan, akıl­
baliğ (akıllı-ergen) bir kimsenin doğrudan veya dolaylı olarak bilgi elde edebileceği bir ortamı yakalaması ile gerçekleşmiş kabul edilir. Buna göre İslam ülkesinde
yaşayan kişiler bu imkanı yakalamış varsayılır.ıo7 Çünkü İslam ülkesinde müslüman kitleyle beraber yaşayan kimse, yükümlülük konusu hükümleri bizzat kendisi
doğrudan nasslara müracaat etmek ya da dolaylı olarak bir bilene sormak suretiyle
öğrenme imkanına sahiptir. Bu nedenle İslam ülkesinde herkes tarafından bilinebilirlik niteliğine sahip hükümlerdeki (genel ve kesin hükümler) bilgisizliğin mazeret
olarak kabul edilmemesi genel ilkedir. ı os Örneğin zina, hırsızlık, içki içmenin haramlığı gibi açık ve herkes tarafından bilinebilecek derecede yaygın-genel ve de
kesin hükümleri kişinin bilmemesi mazeret olarak kabul edilmez ve bu suçları iş­
lemesi durumunda kendisine ceza uygulanır.ı0 9 Kesin delillerle sabit olmayan içtilıada açık ve geniş kitleler arasında yaygın olarak bilinmeyen hükümler hakkında­
ki bilgisizlik ise hemen bütün alimlerce islam ülkesinde bulunanlar bakımından da
mazeret olarak kabul edilmiştir. ı ı o İslam ülkesinde de olsa kişinin yasak bir fiili
mübah olduğu zannıyla işlemesi durumunda kendisine ceza uygulanmaz. Zira bu
husustaki bilgisizlik, şüphe konumunda değerlendirilir. Ancak hemen ifade edelim
ki, bu tür yasakların, herkes tarafından bilinebilirlik niteliğine sahip, Kitap, Sünnet
ya da icma' ile sabit açık genel hükümlerden olmaması gerekir. Örneğin hırsızlık
suçu işleyen kimsenin, bu suçun haram olduğunu bilmediğini iddia etmesi hukuken
geçerli bir mazeret olarak değerlendirilmez.
ıo6 Kasil.ni, I, ı35; Cebburi, Avanzu'l-Ehliyye, s.
348; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 470; Özel, age., s. ı 78;
199; Bilmen, I, 229; Dönmez, "Celıôlet", DİA.
107 Üdeh, I, 430; Ebu Zehra, s. 463; Bilmen, I, 229; Zeydan, el-Vecfz, s. ll2; Amir, age., s. 326.
el-Mevsaatü'l-Fıkhiyye, XVI,
108 Üdeh, 1, 430; Ebfi Zehra, el-Certnıe, s. 46 i; Ct:UOUıl, AVL~t t<-u ·:-r:.Jıii.Jjı::, s. 337; ~;!::-:~~~ !, 229~ Z~~~­
dan, el-VeciZ, s. ii2;
el-ivievsUaıü'l-FıK/uyyt:.,
XVI,
19~.
109 Suyu tl, el-Eşbôh, s. 20 ı; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 461; Cebbfiri, Avarızu'l-Ehliyye, s. 337; Zeydan,
el- Vecfz, s. 112; el-MevsCtatü'l-Fikluyye, XVI, ı 99.
ı 10 İbn Abidln, Nesemdt, s. 260; Haskefi, age., s. 260; Ebu Zehra, el-Cerfnıe, s. 463 vd.,; a. mlf., Usfiıu'l-Fıkh, s. 333; Zeydan, el- Vecfz, s. ı ı 3; el-MevsCtatü'l-Fıkluyye, XVI, 199; Aydın, "İslôm ve Türk
Hukukunda Hukuki Bi/meme", s. 41; Dönınez, İ. Kafi, "CelıQlet", DİA.
7S
DİYANET iLMi DERGi • CİLT:
36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
İslam ülkesinde yaşayan kişi için çoğunluğun bilgisi dışında kalamayacak nitelikteki dini hükümleri bilmemenin mazeret sayılamayacağı genel ilke olmakla birlikte bunun bazı istisnaları tesbit edilmiştir. İslam ülkesi vatandaşı olmayan bir gayri müslimin (harbi) ı ı ı İslam ülkesine girdikten sonra ihtida etmesi, fakat henüz
üzerinden fazla zaman geçmemiş veya İslam ülkesinde bulunsa bile yerleşim merkezlerinin uzağında kalıp oralarda yetişmiş olması gibi sebeplerle dini hükümleri
bilmeme konusunda fiili imkansızlık bulunması meşru bir mazeret sayılmıştır.ll2
Bazı yazarların
bulunmadıkça
ifade ettiği gibi, bunlar da esasen birer istisna değil "bilme
sorumlu tutmama" ilkesinin gereği sayılmıştır.! 13
imkanı
Bazı kaynaklarda bu konumdaki kişilerin diğer dinlerde de suç olduğu belirtilen zina, hırsızlık gibi suçları işlemeleri durumunda, kendilerine ceza uygulanacağı ve bu konudaki bilgisizliğin hukuken geçerli bir mazeret kabul edilmeyeceği görüşü yer almaktadır.ll4
Kanaatimize göre bu görüş isabetli değildir. Çünkü bu tür suçlar her ne kadar
bütün dinlerde yasaklanmış ise de karşılığında uygulanacak cezalar tarihi süreç
içinde çeşitli tahriflerle ya tamamen oıtadan kaldırılmış ya da çok farklı ağırlıkta
müeyyideler getirilmiştir. Bu konumdaki kişi zinanın yasak olduğunu belki bilebilir ama kendisine uygulanacak müeyyideyi tesbit imkanı yoktur. İslam'da kişilerin
sorumluluğunda bilgilendirme temel ilke olduğuna göre, şahısların bilgilendirilmeden bazı varsayımlar üzerine yükümlü tutulmaları isabetli değildir. Said b. el-Müseyyeb' den nakledilen bir haber de bu kanaatimizi desteklemektedir: "Bir adam
Şam'da
zina etmiş ve kendisinin zina suçunun haram olduğunu bilmediğini belirtmişti. Durum Hz. Ömer'e bildirildi. Hz. Ömer verdiği cevapta o kimse Allah'ın zinayı
biliyorsa kendisine ceza verilmesini, bilmiyorsa öğretilmesini,
öğrendikten sonra zina suçu işlerse cezalandırılmasını emretti.''il5 İslam'ın tarihi
haram
kıldığını
seyri içinde benzeri uygulama örneklerini bulmak mümkündür.ll6 Nitekim İslam
lll Bkz. el-Mevsuatü'l-Fıklııyye, XVII, 104; Özel, "Harbl", DİA; Üdeh, I, 277: Yiğit, age., s. 165.
112 Serahsi, el-Mebsut, XXIV, 32; Kudiime, el-Muğni, X, 156; Makdisl, eş-Şerlıu'l-Kebfr, X, 184; İbn
Ab!cE!'!, ~!::s::r:1f:!, :::_ 260; Nes8fl, Ksşfı;'!--Ssi·:l;-, II, 288; Fu;ı.cyiaı., Ceür lvlahrnUci~ Sukiau·i- Ukubaı,
Anınımı IQR7 . n, J)R, JV, 44; e!-A1~:'::aatff'!~F:kh:yy::, XVI, 206; İbn CUzey, tt- ı\uvUnlnu'l-Fık­
lııyye, Beyrut 1968, s. 232; Amir. el-Ahkamü'l-Amme, s. 327.
113 Üdeh, age., 1, 431; Amir, el-Alıkdmü'l-Amme, s. 327.
114 Serahsl, el-Mebsut, XXIV, 32; Cebbilrl, age., s. 348; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 465.
115 Bey haki, es-Sünenü '1-Kübrd, VIII, 239; Ş iraz!, el-Mühezzeb, yy., ty., II, 269.
1I 6 Benzeri örnekler için bkz. Fuzeylat, age., II, 158; Akşit, age., s. 84.
76
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
hukuk ekallerinden Hanbeli ve
Şafii
mezheplerinin
görüşleri
de bu konumdaki ki-
şilerin cezalandırılmayacağı doğrultusundadır. ı ı 7
Aktardığımız bu genel bilgiler ışığında gerek İslam ülkesinde (darülislam) gerekse İslam ülkesi dışında (darülharp) işlenen ve İslam ceza hukukunun had, cinayet ve ta'zir olmak üzere yapılan üçlü ayırımı içinde yer alan suçlarda, kişinin bilgisizliğinin (cehl) cezalara etkisini aşağıdaki şekilde ele almak mümkündür:
İslam ülkesinde herkes tarafından bilinebilirlik niteliğine sahip genel-kesin hükümleri kişinin bilmemesi bir mazeret olarak kabul edilmez.118 Buna göre İslam
hukukçuları tarafından had suçu olarak kabul edilen zina, hırsızlık, kazf, yol kesme
(eşkıyalık), içki içme, irtidad ve yasal düzene isyan (bağy) suçlanndaıi9 ilke ola- ·
rak kişinin bilgisizliği cezayı düşürmez. ı20
Kişisel hakların yoğunlukta olduğu
ve karşılığında kısas veya diyet cezalarının
cinayet (öldürme ve müessir fiiller) suçlarında da kişinin bilgisizliği
(cehl) cezayı veya tazmin sorumluluğunu düşürecek hukuki bir mazeret ya da gerekçe olamaz. ı2ı Ancak henüz İslam'a yeni girmiş kişinin özellikle had suçlarında­
ki bilgisizliği hukuki açıdan dikkate alınacak bir mazerettir. Bu bilgisizlik şüphe
konumunda değerlendirilerek kendisine ceza uygulanmaz. Bu konumdaki şahsın,
kişilerin can ve vücut bütünlüğüne karşı işlediği suçlarda ise, bilgisizlik (cehl) mazeret olarak kabul edilmez. ı22
uygulandığı
Ta'zir suçlarında ise, genel düzen ile ilgili suçlarda kişinin bilgisizliği mazeret
olarak kabul edilemez. Ancak bu tür suçların temel niteliği gereği yetkili merciin
suçlunun bilgisizliğini dikkate almasında herhangi bir sakınca yoktur.
Genel hükümler dışında ancak ihtisas sahiplerinin bilebileceği nitelikteki hükümler ile içtihada açık meselelerde kişinin bilgisizliği şüphe konumunda değer­
lendirilerek kendisine ya hiç ceza uygulanmaz ya da ta' zir kapsamında ele alabileceğimiz türden cezalar uygulanabilir. ı23 Bu tür hükümler had suçları ile ilgili ise,
I 17 Şirazl, II, 269; İbn Kudame, el-Muğnf, X, ı56; Makdisl, eş-Şerhu'l-Kebfr, X, 184.
I 18 Ebu Zehra, el-Cerfnıe, s. 464; Amir, el-Ahkiinıü'l-Amnıe, s. 327; el-Mevsuatü'l-Fıkhıyye, XVI, 199;
Zeydan, el-Vecfz, s. 112.
119 Bkz. Kasanl, VII, 33; İbn Abidin. Reddü'l-Muhtar, VI, 3; Ceziri, Kitabu'l-Fıkh ala'l-Mezahibi'lErbaa, V, 9; Üüeh, ug(>., l, g~, Glıil·,;~;, ~si;S};n :;i-i~:;:;"'Z ~~~flb;;, :;. 25; Et:! Z::!::-8., ::! U.':_:..?!:::,~- !05;
Kaı-ctnıaü, İsfdit"i IIuküku, ~. 125; E~rd~kc~ltr, "l-!c:d" ve "Ceza", DİA.
ı20 Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 464; el-Mevsuatü'l-Fıklııyye, XVI, 205; Zeydan, el-Vecfz, s. I ı2.
121 Ebu Zehra, el-Cerfnıe, s. 465; el-Mevsuatü'l-Fıkluyye, XVI, 205; Zeydan, el-Vecfz, s. 112.
122 Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 465; el-Mevsuatü'l-Frklııyye, XVI, 205; Zeydan, el-Vecfz, s. 1ı2.
123 İbn Melek, age., s. 357; İbn Abidln, Nesemat, s. 260; Nesefi, Keşju'l-Esrar, Il, 287; Cebburi, Avarızu'l-Ehliyye, s. 345; el-Mevsuatü'l-Fıklıryye, XVI, 199.
77
DİYANET
iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
konumunda değerlendirilerek kişiye had cezası uygulanmaz. Zira
şüphenin varlığında had cezalarının uygulanmaması genel ilkedir. Hz. Peygamber,
"Şüphe bulunduğunda, hadleri kaldmnız. " 124 buyurmaktadır. Örneğin kişinin mübah zannederek babasının veya hanımının cariyesiyle ya da iddeti bitmeyen bir kadınla nikahlanarak ilişkiye girmesi, durumunda kendisine zina suçunun cezası uygulanmaz.125
bilgisizlik
şüphe
Oarülharpte ise, kişinin bilgisizliği mazeret olarak kabul edilmiştir. İslam hugöre, kişi darülharpte dini hükümlerle yükümlü değil­
dir.I26 Bu durum "bilme imkanı bulunnıadıkça sorumlu tutmanıa" ilkesinin doğal
sonucudur. Çünkü bu konumdaki kişi darülharpte bulunması nedeniyle dini hükümler konusunda sorumluluğun temel dayanağı olan doğrudan ya da dolaylı bir
şekilde bilgi elde etme ya da bilgilendirilme imkanından yoksundur. Dolayısıyla
yükümlülük ortadan kalkmıştır. Yükümlülük ortadan kalkınca herhangi bir fiilin
suç olma niteliği ve bunun sonucunda da karşılığında ceza söz konusu olmamaktadır.l27 Hanefi mezhebinin önde gelen hukukçularından İmam Züfer ise, yukarıda
olduğu gibi çoğunluktan farklı düşünmektedir. O'na göre, fiilin suç niteliği devam
etmektedir. Ancak faile nisbetle o fiil mübah olduğundan karşılığında ceza uygulanmaz.128
kukçularının çoğunluğuna
Darülharpte kişinin İslam hukuku hükümleri konusundaki bilgisizliğini bir baş­
ka açıdan değerlendirecek olursak, Hanefi mezhebine göre bu konumdaki kişinin
ceza hukuku hükümlerini bilmesi ya da bilmemesi sonucu pek değiştirmemektedir.
Çünkü Hanefilere göre, faili kim olursa olsun ve kime karşı işlenirse işlensin, darülharpte işlenen suçlara, İslam ceza hukuku hükümleri uygulanmaz. Bu şahıs daha sonra İslam ülkesine geri dönse bile, darülharp statüsünde değerlendirilen ülkelerde işlediği suçlar sebebiyle kendisine ceza uygulanmaz.I29 Bu görüş, ceza huku124 el-Hindi, Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, V, 305; Şev kani, Neylü'l-Evtar, V, 118; Zebidi, Kitabu
Ukudi'l-Cevahiri'l-Münife, ı, 299; Yakın anlamda bkz. İbn Mace, Hudud, 5.
125 İbn Abidln, Reddü'l-Muhtfir, VI. 29; İbnü'l-Hümam, Şerhu Fetht '1-Kadir, V, 37; İbn Melek, s. 357;
Nesefı, Keşfu'l-Esrdr, II, 287; Molla Clven, Nüru'l-Envar, II, 287; Cebburi, Avdnzu'l- Ehliyye, s.
347.
126Nesefi,Keşfu'/-Esrfir, II, 531; Buhar!, Keşjit'!-Esrar, IV, 346; Sadrü'ş-Şeria, Tavdflı, II, 184; Ceb'~-''"-:
·".
ul.ııı, u~Ç'-••
~
.::. •
'JAO· '7.-.~·rl,,...
...,~,,;-.
nJ l/n,-.1'-
-L.J'-') ._......_-.., -....
co
-, .._...._ •..:..., v.
1 ~ll_· A~·rl!..., l!,-,._1.~1+, _, ..••• ~A
1--:ı
• ~ · ,-. '") '-'ü•• ~ .... h.._,,._., uöltt., .:.. '"TJ.
, ••
127 İb!"! Ab!dl!l, ."-/~5~'?]0!, ~ 357· H~~kefi_ Şerh" trarJ~t!'!-E:7:'!J.r, s. 260; İbr! I\1elek. s. 357; EbG Zctı·Zt,
el-Cerfme, s. 471; Cebbfiri, Avanzu'l-Eiıliyye, s. 348.
128 Kasani, Beddiu's-Sandi', ı, 135; Cebburi, age., s. 348; Ebu Zehra, el-Cerfme, s. 470; Özel, age., s.
178; el-Mevsuatü'l-Fıklııyye, XVI, 199; Dönmez, i. Kafi, "Celıfilet", DİA.
J29Serahsi, Şerhu's-Siyeri'/-Kebfr, yy., 1972, V, !851; Kasani, VII, 131; Mevsıli, IV, 91; İbnü'l-Hü­
mam, Fetlıu'/-Kadir, V, 46; Zuhayli, Asarü'l-Harb, Dımeşk !992, s. 183; Üdeh, I, 281.
78
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANUNİLİ K İLKESi VE KANÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
ku hükümlerini yürütmenin devletin vazifesi olduğu esasına dayanmaktadır. Buna
göre Hanefiler, cezaların uygulama ve infazında devlet otorite ve hakimiyetini esas
kabul etmişlerdir. Bunun doğal sonucu olarak da, devlet otoritesinin bulunmadığı
ya da çeşitli sebeplerle kesintiye uğradığı bölge veya ülkelerde işlenen suçlara, ceza uygulanmaz. Aynı zamanda suçlu hakkında koğuşturma da yapılmaz. Zira işlen­
diği vakit ceza uygulama imkanı bulunmayan suça, ceza tayin etmenin bir anlamı
yoktur. Nitekim diirülharpte işlenen suçlar devletin hakimiyet sahası dışında meydana gelmiştir. Ancak kişisel haklara karşı işlenen suçlarda, her ne kadar asli cezaya hükmedilemezse de, bedel cezaya hükmedilir. Örneğin; İslam ülkesi vatandaşı
olan iki şahıs arasında, diirülharp statüsündeki bir ülkede işlenen kasten öldürme
suçunda, kısas yerine diyete hükmedilmesi gibi.130
Şafii mezhebine göre ise, darülharpte müslüman olan şahıslar had gerektiren bir
suç işlediklerinde bu suçlar ile ilgili hükmü bilmediklerini iddia etmeleri durumunda kendilerine ceza uygulanmaz. Ancak söz konusu suçları yasak olduğunu bilerek
işlemeleri halinde, ülke ayrılığı dikkate alınmaksızın kendilerine gerekli cezalar
uygulanır. 1 3 1 Çoğunluğu temsil eden İslam hukukçularına göre, ceza hukukunun
uygulanmasında ülke ayrılığının etkisi yoktur. Buna göre, suç nerede işlenirse iş­
lensin suçlu cezalandırılır. Bu hukukçulara göre, diirülharpte, işlenen had ve kısası
gerektiren suçlar, ispat edildiği takdirde İslam hukukunun ilgili hükümleri uygulanıı._I32
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, İslam hukukunda kanunu bilmernek ya da
kişinin bilgisizliği, belli şartlar doğrultusunda mazeret olarak kabul edilmiştir.133
Kişilerin yükümlü tutulmasında bilgilendirme temel ilkedir. Buna göre sorumluluk,
öncelikle yükümlülük konusu hükümlerin ilanı, öğretilmesi ve tebliği ile başlamak­
tadır. Ancak İsliimi hükümler, bir İslam beldesinde herkes tarafından öğrenildikten,
130 Kil.sil.ni, VII, 131; Zeylai, Tebyfn, III, 267; İbnü'l-Hümil.m, age., V, 268; İbn Abidin, Reddü'l-Muhttir, VI, 277; Bilmen, Istılahatı Fıkh1yye Kamusu, III, 437; Üdeh, age., I, 281. (Dil.rülharpte, İslam
ülkesi
vatandaşları arasında
meydana gelen kasten öldürme suçunda
kısas cezasının
uygulan-
maması, Ebu Hanife'ye göredir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, -dil.rülharpte kasten öl-
131 Şafii, el-Ümm, Beyrut 1973, VI, 31.
132 Bilgi için bkz. Şafii, Ümm, VII, 200; 354; İbn Kudil.me, age., IX, 335, X, 213, 537; Malik, elMüdevvene, Bağdat 1970, VI, 29!; Zuhayli, Asarü'l-Harb, s. 186.
133 Üdeh, 1, 430; Ebu Zehra, el-Cerime, s. 465; Amir, el-Ahktimü'l-Amme, s. 326; Akşit, age., s. 83;
Aydın, "İslam ve Türk Hukukunda HukukfBilmeme", s. 43; Dönmez, "Cehalet", DİA.
79
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
yaygın
hale gelerek toplumda yerleşip istikrar bulduktan sonra, kişilerin adı geçen
hükümlerdeki bilgisizliği (cehl) dikkate alınacak hukuki bir mazeret değildir. Nitekim İslam ülkesinde kişilerin dini hükümlerdeki bilgisizliği mazeret olarak kabul
edilmez. Bu durum, "Dfir-ı islamda hükme cehalet özr olmaz. "13 4 ifadesiyle de kurallaştırılmıştır. Zira İslam ülkesinde yaşayan kişiler, dolaylı ya da dolaysız olarak
yükümlülük konusu hükümleri öğrenme imkanını elde etmiş varsayılırlar. Söz konusu hükümleri öğrenememeleri kendi ihmallerine dayanmaktadır. Bu nedenle onların bilgisizliği, hukuk güvenliğinin gereği mazeret olarak kabul edilmez. Onların
bu imkanı değerlendirememeleri kendi ihmallerine dayanmaktadır. Kişilerin kendilerinden kaynaklanan ihmaller ise, sorumluluğu düşürücü bir etken değildir.
Darülharpte ise, ilke olarak kişilerin bilgisizliği hukfiken geçerli bir mazerettir.
Bu mazeretintemel gerekçesi, sorumluluktabilgi esasına dayanmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Ahmet
Rıza,
Mu'cemu Metni'l-Lüga, c. I-V, Beyrfit 1958.
Akşit, M. Cevat, İslô.m Ceza Hukuku ve insani Esastan, istanbul 1976.
Ali Haydar, Hoca Eminzade (ö. 135511936), Düreru'l-Hukkô.m Şerhu Mecelleti'l- Ahkdm, c. !-IV, İstanbul 1330.
Ali Mansfir, Ali, eş-Şerfatü'l-İslamiyye ve'l-Kdnunu'd-Düveliyyü'l-Amm, Kahire !971.
Amir, Abdülaziz, Şerhu'l-Ahkami'l-Amnıe li'l-Cerfme, Bingazi 1987.
- - - , et-Ta'zir fi'ş-Şerfati'l-İslamiyye, Daru'l-Fikri'l-Arabi, Kahire 1969.
Atar, Fahrettin, Fıkıh Usulü, istanbul 1988.
Ateş, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tejsfri, c. I-XII, İstanbul 1990.
Avva, Muhammed Selim, Ff Usuli'n-Nizami'l-Cinaiyyi'l-İsldmf, Kiihire 1983.
Aydın, Hakkı, "İslam ve Türk Hukukunda Hukuku Bilmeme", C. Ü.
i. F. D., sy. I, yıl. 1996.
Ayni, Ebu Muhammed Bedruddin Mahmud b. Ahmed (ö. 85511451), Umdetu'l-Karffi
c. I-XXV, Beyrut, ty.
Şerhı'l-Buhari,
Bardakoğlu, Ali, "Ceza", DİA., c. VII, İstanbul 1993.
- - - , "Ehliyet", DİA., c. X, İstanbul 1994.
---,"Had", DİA., c. X IV, İstanbul 1996.
~----~--, c!-Ii:-:d[;dfi'!.İ:;!d:t;,
Kahirc, ty.
- - - , el-Mevsuatü'l-Cinaiyyefi'l-Fıkhı'l-İslamf, c. I-IV, Beyrut 1991.
134 Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Frkhıyye Kanıusu, s. 297; Üdeh, et-Teşrfu'l-Cinaiyyü'l- İs­
lamf, ı, 430.
80
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANUNiLiK İLKESi VE KAN ÜNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
- , et-Ta'zir fi'l-İslô.m, Kahire 1988.
- , el-Ukubefi'l-Fzkhz'l-İslô.mf, Beyr(ıt 1983.
Bilmen, Ömer Nasfihi (ö. 1391/1971), Hukuk1 İslanıiyye ve Istzlalıatz Fzkluyye Kamusu, c. I-VIII, İstan­
bul 1985.
Buhar!. Alauddin Abdülaziz b. Ahmed b. Muhammed (ö. 730/1330),
devf, c. I-IV, İstanbul 1308.
Keşfu'l-Esrôrfi Şerlıi
Usuli'l-Pez-
Buhar!, Muhammed b. İsmail (ö. 256/869). el-Cfimiu'-Salıfh, c. I-VIII, İstanbul 1992.
Bulızlti, Manslır b. Yunus b. İdrls (ö. 1051/1641), Keşşafu'l-Kuıa' an Metni'l-Ikna', c. I-VI, Beyrlıt
!982.
Biiti, Said Ramazan, Daviibitu'l-Maslalıa fi'ş-Şerfati'l-İslô.miyye, Dımeşk 1992.
Cebbfiri, Hüseyin Halef. Avarizu'/-Eiıliyye İnde'I-Us(ili):vfn, Mekke 1988.
Cessas,
Eblı
Bekr Ahmed b. Ali er-Razi (ö. 370/980), Alıkamü'l-Kur'an, c. I-III, Beyrfit 1993.
Ceziri, Abdurrahman (ö. 1360/1941 ), Kitclbu '1-Fikh ala '1-Mezahibi'l-Erbaa, c. I-V, Bey. 1986.
Cin, Halil-Akgündüz. Ahmet, Türk Hukuk Tarihi, c. I-11, Konya 1989.
Cürdini. Ebü'l- Hasen Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid
eş-Şerif (ö.
816/1413), et-Ta'rifôt, yy., ty.
Dariıni, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman (ö. 255/869), es-Sünen. c. I-II, İst. 1992.
Dönmez, İbrahim Kafi, '"Cehalet", DİA., c. VII. İstanbul !993.
Dönmezer, Sulhi- Erman, Sahir. Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, c. I-III. İstanbul 1967.
Ebü Davfıd. Süleyman b. Eş'as es-Sicistilni (ö. 275/888). Siinenu Ebf Davad, c. I-IV, İstanbul 1992.
Eblı
Hayyan, Muhammed b.
Riyad, ty.
YCısuf
b. Hayyan
el-Eııdellisi
(ö. 745/1344),
el-Bahru'l-Mulıft,
c. I-Yili,
Eblı Zehra. Muhammed, el-Cerfmefi'/-Fık/u'/-İslômf. Kahire, ty.
- - - , el-Ukübefi'l-Fiklu'l-İslamf, Kahire, ty.
---,
Elmalılı,
Usülu'l-Fzklı,
Kahire, ty.
Muhammed Hanıdi Yazır
(ö.
l361/l942), Hak Dini Kur'an Dili. c. 1-X, İst., ty.
Erdoğan, Mehmet, İslam Hukukunda Ahkônwı Değişmesi, İstanbul 1990.
Ereın,
Faruk, Türk Ceza Hukuku, c. 1-11. Ankara 1971.
Fuzeylat, Cebr Mahmud, Suktitu'l-Ukılbdt.fi'I-Fikln'/-İslômi, Amınan 1987.
Gamidi, A. Aııyye Abdullah, Esbôb-u Sukılti'I-Ukabefi'f-Flkhı 'l-İslômf, Mekke 1994.
Göneııç, Halil, ei-Mevsaatu'I-Fikhıyyeti'l-Miiyessere, c. 1-11, Daru Selıa, İstanbul 1992.
Haccavi, Şerefuddin Musa ei-Makdisi (ö. 968/1560), el-Ikna' li Tô/ibi'I-İntifa', c. I-IV, Kalıire 1351.
HaliM, Abdulvalıhab.llmu Usüli'l-Flk/ı, İstanbul 1984.
Haskeİı, Alauddin Iviuhaınnıed b. Aii b. Iv!uhanııned (ö. 10S8/1ô//), Şerhu İjc.iu'eii'I-E~tvfn, (l~c~c:ıHd-
tü'l-Eshar'la),
Mısır
1979.
Heyet, Mecelle-i A/ıkô.m-ı Adliyye, İstanbul 1973.
Heyet, el-Fetavô'l-Hindiyye, c. I-VI, Danı İhyai't-Turasi'l-Arabi, BeyrGt 1986.
Heyet, el-Mevsüatii'l-Fzkhiyye, c. I-XXXIV, Kuveyt 1984-1995.
81
DİYANET iLMi DERGi • CİLT: 36 • SAY!: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
Heyet, el-Mu'cemu'l-Vesft, c. I-II, el-Mektebetu'l-İslamiyye, İstanbul, ty.
el-Hindl, Alauddin Ali el-Muttaki b. Husamuddin (ö. 975/1567), Kenzu'l-Ummô.lfi Süneni'l-Akvô.l ve'lEf'ô.l, c. I-XVIII, Beyrfit 1993.
Hitfi, Muhammed Hasan, el-Vecfzfi UsCtli't-Teşrf'i'l-İslô.mf, Beyrfit 1987.
Husari, Ahmed, el-KIS(/s, ed-Diyô.t ve'l-İsyô.nü'l-Müsella/ıfi'l-Fiklıı '1-İs/dmf, Kalıire 1973.
İbn Abidin, Muhammed Emin b. Ömer (ö. 1252/1836), Reddü'l-Muhtdr ala'd-Dürri'l-Mulıtdi; c. I-XII,
tlık. Adil Alımed Abdülmevcfid-A. M. Muavvaz, Beyrfit 1994.
---,
Hdşiyetü
Nesemdti'l-Eshdr,
Mısır
1979.
İbn Cüzey, Muhammed b. Alımed el-Külebi el-Gırnati (ö. 74111340), el-Kavdnfnu'l-Fikluyye. Beyrfit
1968.
İbn Hanbel, Alımed Muhammed b. Hanbel (ö. 241/855), Müsnedu Alımed b. Hanbel, c. I-VI, İstanbul
1992.
İbn Kayyım, Şemsüddin
Ebu Abdıllalı Muhammed b. Ebi Bekr (ö. 751/1350), l'ldnıu'/-Muvakkıfn an
Rabbi'l-Alenıfn, c. I-IV, BeyrCıt, ty.
İbn Kesir, Ebu'l-Fida İsmail b. Kesir ed-Dimaşki (ö. 774/1372), Tefsfrü'l-Kur'ani'l-Azfm, c. I-IV, Da-
rü'l-Ma'rife, Beyrut 1969.
İbn
Kudame, Ebfi Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Muhammed (ö. 620/1223), el-Muğnf. c. I-XII, Daru'l-Fikri'l-Arabi, Beyrfit. ty.
İbn Mace, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvini (ö. 273/886), Sünenü İbn Mdce, c. I-II, İstan-
bul 1992.
İbn
Manzfir, Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem (ö. 71 lll 31 1), Lisdnü'l-Arab, c. I-XV, BeyrGt 1968.
- - - , Lisdnü'l-Lisan
Telızfbu
Lisdni'l-Arab, c. I-II, Beyrfit 1993.
İbn Melek, izzuddin Abdiillarif b. Alıdülaziz b. Melek (ö. 797/1394), Şerhu'l-Mendrfi'l-UsıU, İstanbul,
ty.
İbn Nüceym, Zeynüddin b. İbrahir.1 b. Muhammed (ö. 970/1562), el-Bahru'r-Rdik Şerhu Kenzi'd-Deka-
ik, c. I-V lll, Beyrfit, ty.
---,
el-Eşbdh
ve'n-Nezdir,
Dımeşk
1986.
İbn Rüşd
(ei-Hafid), Ebil'l-Velid Muhammed b. Alımed b. Muhammed (ö. 595/1 199), Biddyetü'l-Müctehid ve Nifı{iyetü'l-Muktes!d, c. I-II, İstanbul 1985.
İbnü'l-Esir, Ebu'I-Hasan İzzüddin Ali b. Ebi'I-Kerem Muhammed (ö. 630/1232), İslam Tarihi (el-Ka-
mil fi't-Tarih) tre. Heyet, c. I-XIII, İstanbul 1985.
İbnü'l-Hümam, Kemalüddin Muhammed b. Abdilvalıid (ö. 861/1457), Şerlıu Fetlıı'l-Kadfr (Tekmilesi
Netaicü'l-Efkar ile), c. I-IX, Beyrfit, ty.
İçel, Kayıhan-Donay, Süheyl, Ceza Hukuku, istanbul 1993.
ldr'is, Av az Ahmed, ed-Diye beyne '1- UkCtbe ve 't-Ta 'vizfi'l-Fikhı'l-Isldmf.
Beyrlıt
1986.
Kadızade, Şemsüddin
Ahmed b. Bedrüddin Mahmut (ö. 988/1580), Netaicu'l-Ejkdr fi
ve'/-Esrôr (Fethu'l-Kadir'le), c. I-IX, Beyrut, ty.
Keşfi'r-Rumuz
Karaman, Hayreddiıı, Mukayeseli İslam Hukuku, c. I-III, İstanbul 1987.
Kasani, Alauddin Ebfi Bekr b. Mes'fid (ö. 587/1 191), Beddiu's-Sandi'fi
rfit 1986.
82
Tertfbi'ş-Şerdi',
c. I-VII, Bey-
iSLAM CEZA HUKUKUNDA KANÜNİLİK İLKESi VE KANUNU BiLMEMENİN CEZALARA ETKİSİ
Kasımi,
Cemalüddin b. Muhammed Said b.
Kasım
(ö.
ı332/ı9ı4), Mehô.sinu'ı-Te'vfl,
c. I-XVII, Bey-
ı978.
rut
Kuhistani, Şemsüddin Muhammed (ö. 950/1543), Cô.miu'r-Rumuz (Şerhu'n-Nikaye), c. l-ll, İstanbul
ı300.
Kurtubi, Ebfi Abdiilah Muhammed b. Ahmedel-Ensari (ö.
I-XX, Beyrfit ı965.
97ı/ı273),
el-Cô.mi' li Ahkô.mi'l-Kur 'an, c.
Mahmasani, Subhi, en-Nazariyyetü'l-Amme li'l-Mucebô.t ve'l-Ukud, c. I-III, Beyrfit ı948.
Makdisi, Muhammed b. Ahmed b. İbn Kudame (ö. 68211283), eş-Şerhu'l-Kebfr (el-Muğni ile), c. I-XII,
Daru'l-Fikri'l-Arabi, BeyrCıt, ty.
Malik b. Enes (ö.
ı79!795),
el-Müdevvenetü'l-Kübrô., c. I-VI,
Bağdat ı970.
Maverdi, Ebu'I-Hasan Ali b. Muhammed b. Hubeyb (ö. 450/1058), el-Ahkô.mü's-Sultô.niyye ve'/-Vilô.yô.tü'd-Dfniyye, Beyrfit ı990.
- - - , en-Nüket ve'l-Uyun, c. I-V, Beyrut !992.
Meraği,
Ahmet Mustafa,
Tejsfru'l-Merô.ği,
c. I-XXX, Beyrfit 1974.
Merdavi, Alauddin Ebu'I-Hasan Ali b. Süleyman (ö. 88511480), el-İnsô.ff1 Ma'rifeti'r-Racih mine'I-Hilaf ala Mezlıebi'l-İmam Mübeccel Alımed b. Hanbel, c. I-XII, thk.
M. Hamid el-Faki, Beyrfit 1957 (el-İnsaf).
Mevsıli, Abdullah b. Mahmud (ö. 683/!284), el-İhtiyar li Ta'lfli'l-Muhtô.r, c. 1-V, İst. 195 ı.
Meydan!. Abdulganiyyi '1-Ganimi (ö. 1289/1 88ı). el-LüMb fi
Şerhı '1-Kitô.b,
ı ı30/1717),
Molla Civen, Ahmed b. Ebi Said b. Ubeydillah (ö.
c. I-IV, Beyrut ı 985.
Nuru'l-Envô.r .fi Şerhı '1-Mendr, c. I-II,
İstanbul ı986.
Molla Hüsrev, Muhammed b. Feramuz b. Ali (ö. 885/1480), Dureru'l-Hukkô.m.fi Şerhı Gureri'l-Ahkô.m,
c. I-ll, İstanbul 13ı9.
Müslim, Ebil'l-Huseyn Müslim b. Haccac (ö. 26ı/874), Sahfhu Müslim, c. I-III, İst. ı992.
Neva vi, Abdulhalik, Cerdimu'l-Kazjve's-Sebbi'l-Alenf ve
hire ı970.
Nevevi, Muhyiddin Ebfi Zekeriyya Yahya b
c. I-XXII!, Cidde, ty.
Şeref
Şurbi'l-Hamr beyne'ş-Şeria
(ö. 67611277), Kitdbu'l-Mecmu'
ve'l-Kô.nun, Ka-
Şer!ıu '1-Mühezzeb,
Nesefi, Hafızüddin, Keşfii'l-Esrô.1; c. I-ll, İstanbul ı986.
Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul ı992.
Özel, Ahmet, İslam Hukukunda Ülke Kavram1, İstanbul ı 984.
- - - , "Darülharp", DİA, c. VIII, İstanbul 1993.
- - - , "Darülislam", DİA, c. VIII, İstanbul 1993.
Pezdevi, Fahrü'l-İslam Ali b. Muhammed (ö. 48211089), Kenzii'l-Vusul ilô. Ma'rifeti'l-Usul, c. I-IV, Istanbul ı 308.
Razi, Fahruddin Muhammed b. Ömer b. Hasan (ö. 606/ı210), et-Tej>fru'l-Kebfr (Mefatihu'l-Gayb), c.
I-XXXII. Beyrfit 1990.
Remli,
Şemsüddin
Jıô.c,
c. I-VIII,
Muhammed b. Ahmed b. Hamza (ö. 100411595), Nihô.yetii'l-Mulıtô.c ilô.
1967.
Şerhi'l-Min­
Mısır
,. '
cı~.,
DİYANET İLMİ
Reşid Rıza,
DERGi • CİLT: 36 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2000
Muhammed, (ö. 1354/1935), Tefsfrü'l-Kur'ani'/-Hakfm (Tefsirü'l-Meniir), I-XII, Beyrfit, ty.
Sabri, Abdulaziz Abdurrezziik, "Miııe'l-Mebadi'I-Fıkhıyye elieti Sebeka bihii'l-İsliim", Mecelletü'lEzlıer, c. XLIV, sy. VI, Kahire 1972.
Sabfini, Muhammed Ali.
Sadrü'ş-Şeria,
TejsfruAyati'l-Alıkam,
c. I-II,
Daru'l-Kur'aııi'l-Kerim,
Ubeydullah b. Mesud b. Mahmud b. Ahmed (ö. 747/1346),
Kuveyt 1971.
et-Tavdfh, c. 1-II, Kiihire,
ty.
Sayis, Muhammed Ali, Tefsfru Ayati'l-Ahkam, c. I-IV, Dımeşk 1994.
Serahsi, Şenısü'l-Eimme Muhammed b. Ahmed (ö. 483/1090), Kitabü'/-Mebsiit, c. I-XXX, Beyrfit
1978.
- - - , Usii/u's-Serahsf, c. l-ll, Beyrut, ty.
---,
Suyfiti,
Şerlıu
Kitabi's-Siyeri'l-Kebfr, c. I-V, yy., 1972.
Celalüddiıı
Abdurrahman b. Ebi Bekr (ö. 911/1505),
Şa'baıı, Zekiyüddiıı, İslam Hukuk ilminin Esaslan
Şafak,
Şafii,
Ali, Hukuk Terimleri
Sözlüğü,
el-Eşbalı
ve'n-Nazail; Kahire 1378/1959.
(tre. i. Kafi Döıımez), Ankara 1990.
Ankara 1992.
Muhammed b. İdris (ö. 204/819), el-Ümm, c. I-IV, Diirü'l-Ma'rife, Beyrfit 1973.
Şerif,
Abdüsseliim Muhammed, el-MebQdiü'ş-Şer'iyye fi Ahkômi'l-Ukübat fi'l-Fzkhi'l-İslamf, Beyrfit
1986.
Şevkiini,
Muhammed b. Ali (ö. 1250/1832), Ney/ii'l-Evtarji
Şer/u
Munteka'l-Ahba1; c. I-VIII, Beyrut,
ty.
Şirazi, Ebfi İshak İbrahim b. Ali b. Yusuf (ö. 476/1083), el-Mühezzeb, c. I-ll, yy., ty.
Şurunbuliili, Ebu'l-İhlas
Hasan b. Ali b. Arnmar b. Ali (ö. 1069/1659), Gunyetu zevi'l-Ahkamfi Buğyeti Dureri'l-Hukkam (Dureru'l-Hukkiim ile), İstanbul 1319.
Taner, Tahir, Ceza Hukuku, istanbul 1949.
Tesal, Reşat Dursun, Ceza Hukuku, İstanbul 1979.
Tirmizi, Muhammed b. lsa (ö. 279/892), Sünenü't-Tirmizf, c. I-V, İstanbul 1992.
Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku, Ankara 1991.
Üdeh, Abdülkadir (ö. 1374/1958), et- Teşrfu '1-Cinaiyyü 'l-İslamf Mukarenen bi' !-Kanuni 'l- Vad'f, c. 1-Il,
Beyrfit, ty.
Yaşar, Ahmet, İslam Ceza Hukukunda İdôm1 Gerektiren Suçlar, istanbul 1995.
Yiğit, Yaşar, İslam Ceza Hukukunda Cezaların Yürürlüğü, Basılmamış Doktora Tezi, Bursa 1998.
Zebidi, Muhammed Murteza (ö. 1145/1732), Kitabu Ukiidi'l-Cevôhiri'l-Münife, c. 1-II, M. Risale, Beyrfit 1985.
Zerkii, Ahmed b. Muhammed (ö. 1357/1938),
Şerlıu'l-Kavôidi'I-Fıklııyye, Dımeşk
1989.
~~~, t::l-l(ı.'>uS ~,t:: 'd-Dı:y,Ji.fi ·~-Şu luii'l-L-.!Umiyye, B~yrui 1998.
Zeylai. Fahruddin b. Osman b. Ali (ö. 743/1342), Tebyfnu'l-Hakaik Şerlıu Kenzi'd-Dekaik, c. 1-VI. Diirü'l-Ma'rife, Beyrfit, ty.
Zuhayli, Vehbe, Asaru'l-Harb fi'I-Fzklıı'l-İslônıf, Diirü'l-Fikr, Dımeşk 1992.
- - - , Usatu'l-Fikhz'l-İslamf, c. I-II, Dımeşk 1996.
84
Download