TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI / 291 • Islam ve Demokrasi Kutlu Doğum Sempozyumu - 1998 Yayına Hazırlayan Ömer Turan !. Türkiye Diyanet Vakfı 1 IsHim A:·aştırn_ıaları Me:·kezi .· ~-- Kutuphanesi ,: L~~~1::_1'-Jo: 1 rı J O~Li!.~ ı ' i . -j---ıL-~~--!~ 1 No 1 "]_al .J f cı.,..., .J .:;.__ ,. ' . J;J1--; D ~ıl LL.;._________ ANKARA 1999 TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlN MATBAACILIK VE TICARET IŞLETMESi Meşrutiyet Cad. Bayındır Sk. No: 55 (06650) • Kızılay/ANKARA Tel: (0.312) 418 59 49 • 417 09 04 • 425 27 75 Fax: (0.312) 417 00 09 Yayın No: 291 Sempozyumlar-Paneller Serisi: 27 ISBN 975-389-342-6 99.06.Y.0005.291 Kapak Tasarım Mehmet ve Uygulama Fidancı • Bu kitap; Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret işletmesi'nin Dizgi, Fotomekanik, Ofset ve Cilt Tesislerinde hazırlanıp basılmıştır. MÜSLÜMAN TOPLUMLARDA BİRLİKTE YAŞAMA TECRÜBELERİ (ABBAsi MODELİ) Levent ÖZTÜRK "Müslüman Toplumlarda Birlikte Yaşama Tecrübeleri" adlı oturum baş­ ııgımız, şu iki kavramı belirleme zaruretini gerekli kılmaktadır. İslam Top- lumu ve Birlikte Yaşama. Oturum başlıgımızın zihnimizde uyandırdıgı ilk çagrışım, İslam toplumundaki farklı diniere mensup insanların birlikte yaşama tecrübeleri, yani oldukça genel bir ayırımla sadece müslümanlarlagayri müslimler arasındaki birlikte yaşama tecrübesi olmaktadır. Halbuki İslam Toplumunu bu ayırımla sınırlandırmak toplumsal yapıyı ve birlikte yaşama problemini sadece bir yönüyle ortaya koymak olacaktır. Bundan hareketle de müslümanlar, hıristiyanlar, yahudiler, meclisiler gibi farklı din mensupları arasındaki münasebetler bir yana; bu diniere ait mezhepler arası ilişkiler; Arap, Türk, Zenci gibi ırklar ve Adnfuıi, Kahtfuıi, Emevi, Haşimi gibi kabileler arası çekişmeler vb. pek çok husus dikkatleri çekecektir. Hiç kuşku yoktur ki bu yönüyle bile konumuzun kapsamı oldukça geniş tir. Buna ilave olarak tarihi hadiseleri tek yönlü yaklaşımlarla incelemenin her zaman hatalı neticeler dogurdugu bilinmektedir. Yönetimlerin aldıgı kararların toplumsal örgü içindeki ilişkileri olumlu ya da olumsuz etkiledigi bilinen bir husustur. Dolayısıyla İslam Toplumu ifadesiyle farklı dinler, ırklar ve kültürler anlaşılmalıdır. de bu Birlikte yaşama ifadesiyle de Abbasi yönetiminde/hakimiyetinhayat tarzı düşünülmelidir. Konuyu bu bakış açısıyla ele daha dogru bir degerlendirmeye gidecegimizi zannediyorum. unsurların aldıgımızda Ç>te yandan konumuz işleme tarzı bakımından da objektif olabilme problemini içermektedir. Mensubu olunan dini kimlik, kültür ve inanç ya da konjünktürel pek çok problem malzemenin tek yönlü işlenmesi riskini her zaman bünyesinde barındırmaktadır. Son bir nokta olarak İslam Tarihi içinde Abbasiler diger dönemlere göre hem siyasi açıdan hem de kültürel açıdan oldukça farklı yapıya sahiptir. Her sahada köklü bir degişimin yaşandıgı bu dönemde devlet yapısında Sasfuıi modelinin benimsenmesi, Şuübiye hareketi, farklı unsurların devlet üzerindeki nüfUz mücadeleleri, tercüme faaliyeti, IX. asrın başlarında ba- 43 ğımsız devletin ortaya çıkışı, X. yüzyıldan itibaren Bizans saldırıları ve top.rak kaybı, ardından gelen Haçlı Seferleri gibi oldukça müteneVVi ve konumuzu doğrudan etkileyen unsurlar bulunmaktadır. Bu bakımdan birlikte yaşama tecrübesi bakımından Abbasi modeli, bizlere Hz. Peygamber tatbikatının devam edip etmediğini, farklılık arzeden uygulamalar varsa hangi tesirler altında (siyasi/iktisadi) geliştiğini göstermesi bakımından ilginç olacaktır kanaatindeyim. Bu bağlamda "Müslüman Toplumlarda Birlikte Yaşama Tecrübeleri: Abbasi Modeli" adlı tebliğimi 'farklı dinler ile farklı ırklar, kültürler, mezhepler' şeklinde iki ana başlık altında sunacağım. Ayrıca her iki ana başlığı 'yönetim ve sosyal hayat' alt başlıkları ile ayıracağım. 1. Farklı Diniere Mensup Toplumların Birlikte Yaşama Tecrübeleri Farklı Din Mensupları: Günümüzün modern devletlerinunsur ya da azınlık kavramlarıyla nitelendirilen farklı din mensupları, İslam literatüründe ehl-i kitap, zımmi ya da gayri müslim olarak adlandırılmaktadır. İlk dönemlerden itibaren uygulamada müşrikler de zirnmi statüsüne 3ıındıkları için daha kapsamlı olan gayri müslim kavramını tercih edeceğiz. Abbasi idaresinin gayri müslimlerle ilgili uygulamaları şu başlıklar çerçevesinde sunulabilir. a) Yönetim ve de yabancı Din Özgürlüğü ve Din Eğitimi: İslamiyet fethettiği yerlerde insanları yok ederek ya da sürerek o topraklarda sadece kendi hakimiyetini tesis etmeyi değil, bilakis olabildiğince fazla sayıda insanın birlikte yaşama imkanıyla İs­ lam gerçeğini daha yakından tanımasını hedeflemiştir. Ayrıca o, kendi hakimiyetinde yaşayan farklı kültürleri ve dinleri asimile etmeyi de hedeflememiştir. İslamiaştırma politikası güdülmemiş, İslamiaşma süreci işlemiştir. Tarih içinde pek çok devlet ve toplumda dikkatleri çeken, diğer din yönelik kendi dinlerini değiştirmeleri için uygulanan öldürme, tehcir, ya da hakim devletin dinini kabul şeklindeki zulüm ve baskıla­ ra sadece Abbasiler döneminde değil, İslam tarihinin hiçbir döneminde rastlanmamaktadır. Onların varlıklarını ve din hürriyetlerini ortadan kaldıran bir gelişme görülmemektedir. mensuplarına Dolayısıyla kendinden önceki coğrafyayı devralan Abbasi topraklarında, nüfusun büyük bir kısmı hala gayri müslimlerden oluşuyordu. İbnü'l-Fa­ kih'in (y. 289/902) X. yüzyılın başlarına doğru Irak'ın kuzey kısmını ismen müslüman, karakter bakımından hıristiyan olarak vasfetmesi, el-Mukaddesi'nin (380/990) Suriye ve Irak kentlerinden bir kısmını gayri müslimlerin yoğun bir şekilde yaşadıkları yerler olarak zikretmesi, Said el-Endelusi'nin Mısır'ın büyük bir kısmını hala kendi dinlerinde olarak belirtınesi vurgulanabilir. Ayrıca ilk fetihlerden itibaren bölgede yaşanan budist, 44 cusi, sabii gibi din mensupları yanında müşrik ve putperest unsurlar da kendilerine hayat hakkı tanınarak zımmi statüsüne alınmışlardır. Dolayı­ sıyla Abbasi coğrafyasının geneline bakıldığında gayri müslim unsurların nüfus kesafetinden bahsedilmelidir. Burada XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti'nde Avrupa ve Anadolu topraklarında yaşayan gayri müslimlerin müslümanlardan daha fazla nüfusa sahip oldukları hatırlanabilir. Bu tablo bize tarih boyunca müslümanların din özgürlüğüne ne denli saygılı olduklarını göstermektedir. Abbasi yönetiminin gayri müslimlerin din eğitimi ile ilgili uygulamaları özetlenebilir. Farklı diniere mensup cemaatler din eğitimlerini kendi kurumlarında veriyorlardı. Eğitimde ve ibadetlerini de kapsayan günlük yaşantılarında kendi dillerini kullanıyorlardı. İslam'ın uzun asırlar hakimiyetinde tuttuğu bölgeleri kadim lisanlar, mesela Süryanice, Farsça, Kıptice, Ararnice her ne kadar Arapça bürokrasi ve daha sonraları da ilim dili olmuşsa da bugün bile yaşamaktadır. Abbasi idarecileri gayri müslimlere dini inançları ve ibadetleri yüzünden herhangi bir baskı uygulamamış­ lardır. Yakın zamanlara kadar Bulgaristan gibi bazı ülkelerde dikkatleri çektiği üzere zorla isiınierin bile değiştirildiği bir kültür baskısı asla söz konusu olmamıştır. şu şekilde Cemaatler ve Din Adamları: Abbasi halifeleri tıpkı Sasani kralları gibi en üst seviyedeki dini liderleri ve onların makamlarını başkentte tutmayı yeğ­ lemişlerdi. Bazı cemaatlerin ise saraya yakın olma gayesiyle başkentte yer edinme gayretleri dikkatleri çekmektedir. Bu durum Abbasi topraklarında­ ki kesafetlerine göre, yani yönetirole ilişkilerdeki yoğunluğa göre Abbasi halifelerinin dini liderleri merkeze topladıklarını akla getirmektedir. Dini liderlerin kendi hukukiarına uygun olarak yürüttükleri seçimlerine Abbasi idaresinin bazen müdahaleleri olmuştur. Burada gerek hıristiyan gerekse bazı müslüman yöneticilerin menfaat çekişmelerinin tesirli olduğu söylenebilir. Özellikle Antalya Ya'kubileri'nin Bizans'a yakın olmaları hasebiyle daendişeyle izlendikleri bilinmektedir. Ancak onların haklarını sınırlan­ dırma şeklinde bir tezahür görülmez. ima Mabetler: İlk dönem uygulamalarında havralar, kiliseler dışında ateş mabetieri ve budist mabetieri de koruma altına alınmışlardı. Sadece yeni mabet yapma konusuna ilk dönemlerden itibaren açıklık kazandırılamamış, farklı iki görüş ortaya çıkmıştır. Bazı Abbasi halifelerinin görev süresi sıra­ sında yeni mabeti er yapılmıştır. Bunlar halk arasında tepkilere neden olmuştur. Buna paralel olarak zaman zaman müslümanlardan gelen baskılar neticesinde bu kiliselerin yıkılınası için hilafet merkezinden kararlar çık­ mıştır. Hatta bazı halifeler bunu müslüman halkın öfkesini dindirrnek için politik bir malzeme olarak kullanmış, diğer din mensuplarına yüklendiği öl- 45 çüde dindar sayılan halife imajı topluma yerleşmiştir. Bu uygulamaların akabinde aynı halife tarafından kiliselerio yapımına müsaade edilmiş olması bu düşünceyi teyit etmektedir. Bazen Bizanslıların sınır kentlerine saldırılarına ya da İslam toprakları­ ele geçirmelerine mebni Harun Reşid (786-809) ve Muktedir (908-932) dönemlerinde olduğu gibi tepkisel olarak bazı kiliselerio yıkıldığı bilinmektedir. nı Hıristiyanlar mabetierinde ve özel merasimlerinde haçlarını taşıyor, merasimlerini gereğince icra ediyorlardı. Sadece müslümanlar arasında propaganda mahiyeti taşıyacağı düşüncesiyle açıktan haçlarını taşımaları söz konusu değildi. Mabetierinde yer alan resim, heykel ve mozaiklere ise dokunulmamıştı. Dini Törenler: Abbasi yönetiminin gayri müslimlerin dini cenaze törenlerine, mezarlıklarına olumsuz bir giye sahip bulunmamaktayız. Diğer bayramlarına, tavır takındığına dair bir bil- olan Kudüs, Batılı ve Doğulu bütün din mensupları tarafından Jahatçı ziyate edilebiliyordu. Haçlı Seferleri'nin başladığı tarihlerde ortaya çıkarı siyasi kargaşa sebebiyle özellikle Avrupalı ziyaretçilere bazı sınırlandırmaların getirildiğine dair bilgilere rastlarıılmaktadır. dinlerin beşiği Hukuki Statüleri ve Hukuki Problemleri: Abbasiler döneminde gayri müs- limlerin hukuki statüsünde bir değişiklik gözlenmez. isyan ettiklerinde bile vatandaşlıktan, yani zımmi statüsünden çıkarma, İslam topraklarının dışı­ na sür~e gibi cezalar verilmemiş, vatandaş olarak düşünülmüşlerdir. Düş­ man devletlerin baskınları sırasında esir edilen gayri müslimler geri alın­ mış, esir değişimlerinde müslüman-zımmi ayırımı yapılmamıştır. Vasık döneminde gerçekleştirilen bir esir değişimi esnasında 'halku kur'an' imtilı'a­ nına tabi tutulan müslüman esirlerin bir kısmı gayri müslimler kadar şans­ lı olmamışlardır. Abbasi toplumunda zamanla fakihlerin sosyal hayattaki bazı oluirısuz gelişmelerden hareketle onların vatandaşlıklarının düşürül­ mesi şeklinde yeni yorumlar getirdikleri dikkatleri çekmektedir. Ancak bunlar teorik olarak kitaplarda kalmıştır. İlk dönemlerden itibaren gayri müslimlerin özel hukuka ait problemlerini kendi aralarında çözdükleri, ancak Abbasiler döneminde İslam mahkemelerini kendi mahkemelerine tercih ettiklerine dair bazı kayıtlar bulunmaktadır. Onların özel hukukiarına ait pek çok meseleyi bile İslam mahkemelerine getirmeleri oldukça ilginç bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Abbasi yönetiminin bunu zorunlu kıldığına dair bir bilgiye sahip değiliz. Gayri müslimlerin kendi mahkemelerini adil bulmadıkları ya da güven duymadıkları akla gelmektedir. 46 İskan Problemleri: Müslümanlarla gayri müslimlerin asırlarca aynı kentleri paylaştıkları, ayrı mahallelerin tesis edilerek herhangi bir.tefrike ve tecride gidilmediği bilinmektedir. Fetihlerle ele geçirilen kentlerde başlan­ gıçtan beri aynı mahallelerde birlikte yaşanmaktaydı. Öte yandan bizzat müslümanlar tarafından kurulan şehirler Abbasiler döneminde gayri müslim yerleşim yerlerini de içine alarak hızla büyümüş (Basra-Übülle, FustatBabilon, Vasıt-Kesker, Bağdat-Çevredeki hristiyan yerleşim yerleri gibi) ve yeni kurulan şehirler önemli merkezler olarak herkesi kendisine çekmiş ya da şehirlerde ihtiyaç duyulan meslek gruplarını temsil eden gayri müslimlerin bu kentlerdeyerleşmelerine olumlu bakılmıştır. Gayri müslimlerin ilk dönemlerden itibaren İslam topraklarının dışına tehcir edildiğine rastlanılmamıştır. Abbasiler döneminde Bizans lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle Maraş ve Sümeysat kentlerinde yaşayan gayri müslimler ile Hıms İsyanı'na katılan gayri müslimler İslam sınırlarındaki bir başka yerleşim yerine nakledilmişlerdir. Diğer Bazı Siyasi Hususlar: Abbas! yönetiminde farklı din mensupları­ nın dini sebeplere dayalı hiçbir isyanına rastlanmamıştır. Gerçekleştirilen isyanların en başta gelen sebebi haksız yere artırılan vergilerdir. İç karışık­ lıklar esnasında her ülke ve idarede ortaya çıkan problemler İslam toplumunda da yaşanmış, böyle durumlarda sadece gayri müslimler değil müslüman ahali de zarar görmüştür. İslam birliğinin bozulması ve Bizanslıların pek çok yeri ele geçirmesi bu topraklarda yaşayan gayri müslimler üzerinde olumsuz tesirler bırakmıştır. Haçlı Seferleri'nin başlangıcında özellikle Bizans Kilisesi'ne bağlı Ermeni hıristiyanları ihanet içine girmişlerdir. Ancak bundan zamanla pişman oldukları da bir vakıadır. Bizans kilisesine bağlı olmayan İslam coğrafYasındaki doğu hıristiyanları ve diğer din mensupları ise tam bir hayal kırıklığına uğramışlar ve İslam idaresinde sahip oldukları pek çok hakkı kaybetmişlerdiL Gayri rnüslirnlerle ilgili kılık-kıyafet düzenlemelerine gelince bu uygulatarafgir ve eksik araştırmaların iddia ettiği gibi dini fanatizmin bir neticesi olmadığı, -yani İslam'da gayri müslimlerin farklı kıyafetleri giymelerini zorunlu kılan bir dini emrin bulunmadığı- bilakis o dönemin sosyal hayat anlayışından modanın tesirlerine kadar uzanan ve toplum bireylerinin her birini kapsayan bir düzenlemeler bütünü olduğu dikkatleri çekmektedir. Abbasiler döneminde Halife Mansur (754-775) zamanından itibaren bütün sosyal gruplar kendilerini diğer gruplardan ayıran kıyafetler giymekteydiler. Toplumun bir parçası olan gayri müslimler de aynı kurallara uymak zorundaydılar. Lakin bunlar çoğu zaman uygulanmıyordu. Gayri müslimler müslümanların kıyafetlerini giyiyorlardı. Özellikle halife Mütevekkil (847-861) döneminde dikkatleri çeken kılık-kıyafet düzenlemelerini, bilhassa gayri müslimler tarafından bu kararların uygulanması sebebiyle maların, bazı 47 oluşturulan sosyal baskılardan kaynaklanmış siyasi bir karar olarak lendirmek daha uygun olacaktır. değer­ Öte yandan gayri müslimler sosyal hakların en önemli unsurlarından birisi olan fikir ve düşünce özgürlüğünden de alabildiğince faydalanmışlar, günümüze ulaşan pek çok eser bırakmışlardır. İktisadi Hayatları: Gayri müslimler çok branşta kazanç ve meslek sahibi idiler. Yükümlü oldukları cizye-haraç gibi vergiler alınmaya devam ediliyordu. Vergi miktarları ve vergilendirme şekilleri bazen değişebiliyordu. Bazen haksız vergilerin toplandığına rastlanmaktadır. Çoğu zaman vergi yükümlülerine ait kayıtların düzenli tutulmadığı, bazen de gayri müslimlerin mükellef olarak vergilerini ödemedikleri bilinmektedir. Abbasi idarecileri özellikle X. yüzyılda bozulan ekonomi sebebiyle gayri müslim sermaye sahiplerinden borç para almak zorunda kalmışlardı. [Kardeşi Muvaffak'ın idaresinde Mu'temid (80-992); Muktedir (908-932); Vezir Ali b. İsa örneği) · Bürokraside Gayri Müslimler: Genel çerçevede gayri müslimler Abbasi halifeleri bakımından devletin çeşitli kademelerinde kamu görevlisi olarak kendilerinden İstifade olunan önemli bir sosyal grubu teşkil etmişlerdir. Abbasiler döneminde, Erneviierin kuruluş safhasında olduğu gibi gayri müslimlerden istifadeyi zorunlu kılan bir durum söz konusu değildir. Gayri müslimlerin görevlendirilmelerinde hanedan dışındaki Arap kabilelerinin devlet yönetiminde nüfılz tesis etmelerini önleme gayreti kadar gayri müslimlerin çeşitli iş alanlarında istihdam edilmeleri probleminin tesiri olduğu düşünülebilir. Gayri müslimlerin devlet kademelerinde en az kendileri kadar yer alışları zaman zaman müslüman halkın tepkilerine sebep olmuştur. Oluşturulan baskılar, kısa süreli olarak gayri müslimlerin devlet kademelerinden uzaklaştınimalarını sağlamıştır. Burada Mansur (754-775), Me'mun (813-833), Mütevekkil (847-861), Muktedir (908-932) dönemlerinde gayri müslimlerin işten çıkarılmaları için alınan kararlar ve bu kararlar çerçevesindeki bazı uygulamalar zikredilebilir. Ancak bunlar çoğu zaman kağıt üzerinde kalmış ve Abbasi halifeleri gayri müslimleri kamu görevinde istihdam etmeyi, bir politika olarak sürdürmüşlerdir. Devlet kademelerinde gayri müslimlerin vezirlik görevine getirildikleri dikkatleri çekmektedir. Halife Müttaki (940-944)'den önce gayri müslim ailelere mensup bazı kişiler vezir olarak görev almışlardır. Bir hıristiyanı vezir olarak tayin eden ilk halife Müttaki'dir. Gayri müslimler geniş çapta vergi memuru olarak ta tayin ediliyorlardı. Zekatın dahi onlar tarafından toplanıldığı ve bunun da toplumda huzursuzluk kaynağı olduğu bilinmektedir. Bu caktır: 48 uygulamaları hicveden şu mısralara burada yer vermek uygun ola- ~ "Kur'an'ın düşmanı Araplara istediğini zimmi vergi memuru yapar, istediği Müslümarılar korkularından gibi davranır. onun huzurunda El-pençe saf saf durur." İlmi Çalışmalar ve Gayri Müslimler: Gayri müslimlerin, tıp, coğrafya, astronomi gibi fen bilimlerinde Abbasi ilim ve kültür hayatının belkemiğini oluşturdukları bir gerçektir. Özellikle tercüme faaliyetlerinde farklı din mensuplarının önemli hizmetler verdikleri ve saray tarafından bu hizmetlerde görevlendirildikleri bilinmektedir. Genel hatlarıyla Abbasiler döneminde müslümanların tercüme çalışmalarında özellikle de tıp alanında ferdi yönelişlerinden ve katkılarından bahsedilebilirse de, bu sahanın uzun müddet gayri müslimler tarafından doldurulduğunu ifade etmek daha doğru olacaktır. Bunda müslümanların ilgilerindeki yetersizlik kadar, halifelerin öncelikle gayri müslimler arasında mevcut olan potansiyeli destekiemiş olmaları önem arzetmiştir. Gayri müslimler tarafından gerçekleştirilen çalışmaları neticesinde gayri müslimler kadar pek çok müslüman bilim adamı da kadim bilimleri elde etme, tahlil ve akabinde yeni buluşlara yönelme imkanını elde etmişlerdir. Yoğunluk bakımından IX. ve X. yüzyıllara hasredebileceğimiz bu çalışmalar, siyasi istikrarın ortadan kalkması üzerine hızını kaybetmiştir. b) Sosyal Hayat ve Farklı Din Mensupları: Erneviierin saltanatlarını güçlendirme gayretleriyle bir yandan gayri müslim Arap kabilelerinden sağ­ ladıkları destek, diğer yandan saray çerçevesinde onlara müslümanlardan daha fazla yer vermeleri İslam toplumunda gayri müslimlerle müslümanlar arasında sosyal ilişkilerde bazı olumsuz gelişmelere neden olmuştur. Halkın hoşnutsuzluğu bir yana bazı alirolerin de tepkilerini ilk dönem metinlerine yansıtmaları bu durumu hassas bir noktaya götürmüştür. Tamamen reaksiyoner bir yaklaşımı sergileyen bu bilgiler toplumlar arasındaki sosyal iliş­ kilerle ilgili karmakarışık bir bilgi yığınını ortaya çıkarmıştır. Mesela Kur'anı Kerim'de ehl-i kitabın kestikleri helal olduğu halde bazı müslümanlar farklı yorumlarda bulunarak ehl-i kitabın kestiklerini müşrik oldukları gerekçesiyle haram sayıyorlardı. Bununla birlikte bu tür yorumların yaygın olduğunu düşünmemek gerekiyorsa da Bizans saldırıları esnasında ya toplumda gayri müslimlerin nüfUzlarının artmasıyla ortaya çıkan gerginlik dönemlerinde bu tür olumsuz tavırların artış kaydettiği söylenebilir. Sosyal hayatın en canlı veehesini oluşturan evlilik, alışveriş, selamlaş­ ma gibi birlikte yaşanan sosyal hayatın en canlı aktivitelerinde gayri müslimlere farklı gözle bakmayı gerektiren bir nassın bulunmadığı, ancak zamanla İslam toplumunda Emeviler döneminde olduğu kadar Abbasiler döneminde de bilhassa halifelerin yanlış tutumlarından dolayı reaksiyoner tavır ve fikirlerin ortaya çıktığı söylenebilir. 49 Bumeyanda ilim adamlarının gelişen olumsuz siyasi şartlardan dolayı bir arayış içinde oldukları düşünülebilir. Ebu Ya;la'nın "muhtesib hıristi­ yanların İsa Allah'ın oğludur şeklindeki sözlerini açıktan söylemelerine mani olur" şeklindeki sözleri bir yandan sosyal yapıdaki tepkileri ifade etmekte diğer yandan hıristiyanların zamanla toplumda nüfUz kurduklarını göstermektedir. İlk dönem anlaşma maddelerinde görülmeyen, gayri müslimlerce gerçekleştirilecek misyonerlik faaliyetlerine karşı çıkma şeklindeki bir madde özellikle Haçlı Seferleri'nden sonra zirnınllerin akdini bozan maddeler arasında sıkça görülür. Bu durum Haçlı Seferleri'nden sonra, manevi destek almış olan gayri müslimlerin -özellikle hıristiyanların- önemli bir faaliyet içinde bulunduklarını ve fıkhın da buna göre çözüm bulma gayretleri içinde olduğunu akla getirmektedir. Tarihte zaman zaman dikkatleri çeken azınlıkları asimile etmek için güdülen isim değiştirme zorunluluğunun Abbasller döneminde görülmediğini daha önce belirtmiştik. Sosyal hayatta oldukça farklı bir gelişme dikkatleri çekmektedir. Abbasller döneminin yazarlarından Cahız'ın şikayet unsuru ettiği üzere büyüyen ve kozmopolitleşen şehirlerdeki gayri müslimlerin bizzat kendileri, isi'ınlerini terkediyor, müslümanların isimlerini kullanıyorlar­ dı. Hatta o, bir Muhammed ismini almadıkları kaldı, şeklinde yakınmakta­ dır. Bunda baskı unsurunu aramak mümkün değildir. Bu durum, Halife Mütevekkil'den önce saray çevresinde oldukça güçlü bir konuma gelmiş bulunan gayri müslimlerin toplumda daha rahat hareket edebilmeleri için ortaya koydukları bir yöneliş olsa gerektir. Bu devlet yönetiminde görev almak için yapılan bir tercih değil, sosyal hayattaki bir tezahürdür. Sosyal hayatta çoğu zaman kendilerine reaksiyoner tavırların sergilendiği kimliklerin gizlenmeye çalışıldığı psikolojik ve sosyolojik bir olgudur. Gayri müslimler dini bayramlarını ve festivallerini rahatlıkla kutlamış­ Hz. Ömer döneminden itibaren, kültür farkından dolayı eğlence gibi telakki edilen, hatta bazen karnaval havasına dönüştüğü bilinen bu kutla- · maların şehirlerden uzak yerlerde kutlanması istenmişti. Ancak bu bayramıara zamanla başta halifeler olmak üzere Abbas! müslümanlarının bir kısmı da katıldı. X. yüzyıla girildiğinde özellikle Mısır'da çoğu zaman bu bayramlar tam bir karnaval havasında müslümanlardan da pek çok kişinin katılımıyla aleni olarak kutlanmaya başlamıştı. Bu bayramlar arasında mihrecan, gıtas, şeanin ve milad ilk akla gelenler arasında yer almaktadır. Onların cenaze törenlerini rahatça ifa ettikleri ve mezarlıklarına yönelik herhangi olumsuz bir tavrın olmadığını söyleyebiliriz. Kaynaklarda XL yüzyıla girildiğinde bazı olumsuz örneklere rastlanmaktadır ki bunların bir yandan dış olaylarda sürekli Bizans'a karşı toprak kaybetmenin, diğer yandan da iç olaylarda siyasi istikrardaki bozulmanın ve sosyal hayatta anarşiye sürüklenmenin tesiriyle şekillendiğini söylemek mümkündür. lardır. 50 Farklı diniere mensup kişilerin İslam dışında bir başka dine geçtikleri de oluyordu. Buna mani olunmuyordu. Sadece bazı alimler -kabul görmese de- buna karşı çıkmışlardı. İlk fetihlerden itibaren İslam toplumunda diğer kültürlerin tesirlerinden bahsedilebilir. Ancak Abbasiler döneminde zirvesine ulaşan tercüme faaliyeti neticesinde yaygınlaşan farklı fikirlerin [mehdi, mesih, İsa'nın nüzulü, tenasüh, gizli imam vb. gibi) sosyal hayatta derin tesirlerinin olduğu dile getirilebilir. Bilhassa kelam, tasavvuf gibi alanlardaki ilk dönemlere göre farklılık arzeden bazı oluşumların bu gözle incelenmesi daha uygun olacaktır. 2. Farklı Irk, Kabile, Kültür ve Mezheplere Mensup Birlikte Yaşama Tecrübeleri a) Yönetim ve Farklı Irk Kabile, Kültür ve Mezhepler: şına gelişi anlamını taşıyan Grupların Haşimllerin işba­ hem Emevi ailesini hem de baş­ tan itibaren ihtilalin başarıya ulaşmasında en önemli unsur olan kendi ailesinden Talibileri iktidara yaklaştırmamak için her şeyi göze aldı. Böylece Umeyye ailesine dayalı hükümranlığın yerini Haşimi hanedanı aldı. ihtilali destekleyen bütün kişi ve gruplar, başlangıçtan itibaren fırsat bulundukça ekarte edildi. Devlet kademelerinde çalıştırılmadı, kendilerine hep kuşkuy­ la bakıldı. Bir zamanlar Hariciler için söylenen "gayri müslimlere gösterdikleri hoşgörüyü müslümanlara göstermiyorlardı" şeklindeki lfadelere benzer bir durumun Abbasi idarecileri için söz konusu edilebileceği düşünülebilir. Onlar kendi ailelerine, kabilelerine ve ırklarına çoğu zaman hiç taviz vermediler. Aslında bu oldukça ilginç bir gelişmeye de zemin hazırladı. Emeviler döneminin sosyal bir yapısı olan Arap ırkçılığı ortadan kalktı. Abbasi iktidarı, Abbasiler dönemini diğer dönemlerden ayıran en önemli hususlardan birisi bu zeminde serpildi. İslam'ı kabul etmiş bulunan Arap olmayan unsurlar (mevali) kendi kültürlerini ve kimliklerini canlandırma imkanını buldu. Araptarla mevali arasındaki fark ortadan kalktı. Devletin kuruluşunun ilk dönemlerinde Horasan ve Fars unsurlarının nüfUzları söz konusuydu ve bu durum Abbasi idarecilerini rahatsız ediyordu. Emin Me'mun arasındaki mücalede Türk ve İran unsurların başarısı Arapların idare üzerindeki tüm emellerini kırmış oldu. Me'mun tarafından Türk unsuru, Arap ve Fars nüfUzunun kırılması için önemsendi. Onun ordunun tamamını Türkleştirme gayretleri ise tepkiyle karşılandı. Bu Mu'tasım'ın başarısı oldu. Devlet kademelerinde de böyle bir yapılanmaya gidildi. Ancak zamanla önemli bir güç haline gelen ve saraydaki nüfuzları özellikle güçsüz halifeler üzerinde daha yoğun hissedilmeye başlanan Türklerle onların baskısından kurtulmak isteyen halifeler arasında uzun bir mücadele dönemi başladı. Bu süreçte bir . çok halife (Mütevekkil, Muntasır, Müstain, Mu'tez, Muhtedi) ve pek çok kosı mutan öldürüldü. IX. asrın sonlarına doğru mücadele ·grupları devletin. alt kademelerine kadar yayıldı. On uncu yüzyılın ikinci çeyreğinde emirü"l-ümer81ığın tesisi de beklenen neticeyi vermedi. 945 yılında ise Abbasi halifeleri Şii bir hanedan olan Büveyhilerin baskısı altına girmek zorunda kaldılar. Bir müddet Bağdat'ta Fatımi halifesi adına bile hutbe okundu. Abbasi devletinin kuruluşundan itibaren pek çok gruba sırt çevirmiş olya da bazı sosyal problemleri göz ardı etmiş olması başlangıçtan itibaren Şii isyanlarını ya da haksızlığa uğramış şahsiyetlerin takipçileri olan pek çok isyan hareketini ortaya çıkardı. Mukanna İsyanı, Babek İsyanı, Zenc İsyanı, Karmati isyanı bunlara örnek olarak verilebilir. ması Abbasiler döneminde İslam toplumunun önemli iki grubunu Sünniler ve Şiiler teşkil etmekteydi. Zındıklık hareketleri ve batıni cereyanlar da bu toplumun içinde yeşermiştir. Miladi IX. yüzyıldan itibaren hem Şiiliğin hem de Sünniliğin ideolojik yapılanma içine girdiği görülür. X. yüzyılda uzun zamandan beri baskı altında tutulan Şiileringücü artar ve hem Bağdat'ta bir asır kadar hükümran olurlar, hem de Mısır'da bir devlet kurma şansını elde ederler. AyrıcaKarmatiler devleti kurulur. Rey bölgesinde Zeydiler, İsına­ ililer gibi batını sufi akımlar gelişir. Bazen Abbasi halifelerinin fikri bir oluşuma devlet desteği verdikleri, hatta bunu bir baskı unsuru haline getirdikleri bilinmektedir. İnsan aklına ve hür düşüneeye değer verilmesinin istenmesi baskıcı bir anlayışı yani mihne müessirini doğurmuştu ve gelenekçi yapı baskı altına alınmıştı. Memun (813-833), Mu'tasım (833-843) ve Vasık (842-847) zamanlarında devam eden bu baskılar Mütevekkil (847-861) zamanında sona erdi. Ancak bir önceki dönemin aleyhine yeni bir baskı anlayışı ortaya çıktı. Abbasilerin ilk dönemlerinden itibaren pek çok mezhebe bir arada hayat hakkı tanındığı bilinmektedir. Devlet yöneticilerinin bazı mezhepleri tervic ettikleri ya da benimsemiş oldukları dikkatleri çekmektedir. Mezhep oluşumlarının hızlandığı X. ve Xl. yüzyıllarda bazen diğer mezheplere hayat hakkı tanımayan yönetim anlayışıarına da rastlanır. Buna mani olmaya çalışan idareciler de bulunmaktadır. Farklı Irk, Kabile, Kültür ve Mezhepler: Sosyal hayat- farklı ırkların çatışmasına çalış­ b) Sosyal Hayatta ta maları rastlanmaz. Kültürel değerlerin şuubiye çerçevesinde eseriere ve folklora yansıdığı söylenebilir. X. ve XI. yüzyıllarda ilim ruhunun yerini taklitçilik ruhu almış; mezhep ve katı tutumlar toplumun bir parçası haline gelmiş; müsamaha ruhu sönmüştür. Önceki dönemlerde taassup ve düşmanlığa rastlanmamaktadır. X. ve XI. asırlarda ise birlikte yaşamayı, bir olmayı tehlikeye sokan değişimler yaşanmıştır. Bunda siyasi istikrarsızlığın ve cehaletin rolü olduğu düşünülebilir. Pek çok kentte, Hanbelilerle ŞMiiler, Hanefilerle Şafi­ iler arasında ciddi çatışmalar yaşanmıştır. oluşumları 52 Hanbeli mezhebine mensup olanların, Eş'arilere karşı yoğun bir saldırı başlattıkları bilinmektedir. Bunda Eş'ariligin Nizarniye medreselerinin resmi ögretisi haline gelmesinin tesiri olup olmadıgı araştırılmalıdır. Farklı düşüncelere sahip olanların bazen Abbasi karşıtı oluşlarını ortaya koymak üzere farklı renk elbiseler giydikleri dikkatleri çeker. Mesela Zeydller siyah yerine beyaz giyiyorlardı. Askeri fetihler sonrasında ele geçirilen Arami, Fars ve Helen medeniyetlerinin maddi mirası günümüze kadar varlıgını korumuştur. Daha etkileyi- .· ci olan husus, Abbasiler döneminde zirveye ulaşan tercüme hareketleri sayesinde kadim medeniyetlere ait bilimsel çalışmaların özellikle de Yunan biliminin günümüze gelebilmiş olmasına imkan tanımasıdır. Sosyal hayatta tercüme çalışmaları neticesinde bazı önemli gelişmeler de oldu. Daha önceleri dar çerçevede ve sınırlı konular üzerinde tartışılan alimler tercüme eserlerinin kültürlerine kazandırdıgı eserlerden hareketle farklı konular üzerinde oldukça ilginç sonuçlara bile gittiler. Mesela Ahmed b. Habıt (232/846) tenasüh akidesini Kur'an'a ve İslam inançlarına göre temellendirmeye çalıştı. Farklı kültürlere ait bu bilgiler Kur'an'a tatbik edilmeye ya da Kur'an'dan delillendirilmeye çalışıldı. Tefsir, kelam, tasavvuf çalışmalarında bu fikirlerin tesirleri görüldü. Tenasüh, gizli imam, kelam ve tasavvufu ilgilendiren bazı kavramlar toplumu derinden etkiledi. Bu görüş­ lerden hareketle yeni mezhep ve fikir oluşumlardan bahsedilebilir. 3. Sonuç 524 yıl varlıgını sürdüren ve 37 halifeyi hilafet makamında gören Abbasi Devleti bu uzun süreçte, farklı politikalara sahip idarecileri ve oldukça zengin özellikleri haiz yönleriyle 'birlikte yaşama tecrübesi' çerçevesinde bazı hususlarda hem kendi içinde hem de kendinden önceki dönemlere göre farklılıklar arzetmektedir. Abbasi Modeli'nde, Hz. Peygamber dönemi tatbikatma ait pek çok ana prensibin devam ettirildigi söylenebilir. Özellikle birlikte yaşama adına Emeviler dönemine ait pek çok olumsuzlugun bu dönemde ortadan kalktı­ ğı, lakin bir müddet sonra Abbasi halifelerinin kendi iktidarlarını saglamlaştırmak adına sosyal barışı bozdukları düşünülebilir. Bu dönemde halifelerin çerçevesinde yoğunlaşan siyasi grup ve kişilerce gerçekleştirilen yönlendirmeler ya da bizzat halifelerin iktidarlarını sürdürme gayretiyle verdikleri siyasi bir takım kararlar dikkatleri çekmektedir. Netice olarak ya pek çok grubun hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması ya da Abbasi topraklarında bazı grupların nüfUzlarını arttırmak suretiyle kültürel çözülmeye zemin hazırlamaları bakımından farklılık arzeden bu uygulamalara bazı din adamlarının tayinlerine müdahale, üst kademelerde gayri müslimlerin gö53 revlendirilmesi, kültürel etkilere açık bir yapının oluşması, bazı grupların digerlerine karşı denge unsuru olarak kullanılmaları ve pek çok grubun da dışlanması gibi örnekler verilebilir. Gerek halifeler tarafından gerekse toplum tarafından, kişisel siyasi tercihler sebebiyle sergilenen olumsuz yaklaşımların Abbasi devletinin zayıfla­ ma sürecini hızlandırdıgı bilinmektedir. Sonuç olarak tarih boyunca İslamiyet'in ortaya koydugu evrensel prensipiere hakkıyla riayet edildigi zamanlarda hoşgörü ve saygı ortamında birlikte yaşamanın en güzel örnekleri verilmiştir. Ondan uzaklaşıldıgı ölçüde kişisel siyasi çıkarlar ön plana çıkmakta ve sosyal barışı, birlikte yaşamayı· tehdit eden, toplumun saadetini gölgeleyen bir tablo oluşmaktadır. Kaynaklar Thomas W. Arnold. The Caliphate, Delhi2 1994. s. 55-59. el-'Aşmavi, Muhammed Said, el-Hilajetü'l-İslamiyye. Kahire2 1992, s. 161-192. Muhammed Abid Cabiri, İslam'da Siyasal Akıl, [tre. Vecdi Akyüz], istanbul, 1997, s. 646-712. Philip Hitti, Siyasi' ve Kültürel İslô.m Tarihi, I-II, [tre. Salih Tuğ;], istanbul 1995, C. 1, s. 541554. 659-694. İbrahim Eyyüb, et-Tarfhu'l-Abbasf, Beyrut, 1989. Ali Mazaheri, Ortaçağda Müslümanların Yaşayışları, [tre. Bahriye Üçok], istanbul. 1972, s. 111-155. Ömer Ffuılk, Tabiatü'd-Da'veti'l-Abbasiyye, Beyrut, 1970. Levent Öztürk, İslam Toplumunda Hıristiyanlaı; istunbul 1998 [İslam Toplumunda Birarada Yaşama Tecrübesi (İstanbul. 1995), adlı kitabın gözden geçirilmiş ilaveli ikinci baskısı] Hakkı Dursun Yıldız, "Abbasiler", Türkiye Diyanet Valifı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, C. I. s. 31-48. 54