KUR` AN ve TEFSIR

advertisement
TARTıŞMALI İLMI TOPLANTıLAR DİZİ Sİ - 36
A
•
KUR' AN ve TEFSIR
ARAŞTIRMALARI-III
Tartışmalı İlmi Toplantı
14-15 Ekim 2000
İstanbul
~No:
İstanbul 2002
KUR'ANDA NESH KONUSUNA
DEGİŞİK BİR YAKLAŞlM
Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER
M. Ü. İlahiyat Fakültesi
Neshin gerek geçmiş şeriatlerde ve gerekse İsHim'da olup olmadığı
zihnini meşgul etmiş; bazıları konuya olumsuz yaklaşırken diğer bazılan da neshi kabul ile vukuunu çeşitli deliller serdederek isbata çalışmışlardır .1
asırlarca ulemanın
İnanıyoruz ki neshle ilgili tartışmalar bitmemiş ve bitmeyecek,
şeriat
koyup şeriat kaldırmayla, kanun düzenleme getirip getirilen
düzenlemeyi yürürlükten kaldırmayla, bunun da insaniann menfaatleri
ile direkt ilgisi sebebiyle, insanların dünyevı hırs ve istekleri
bitmeyeceğine göre bu konudaki münakaşaların, onların dünyaya bağlı­
lıklarıyla adeta özdeşleşeceği de nazar-ı itibara alınırsa belki daha da
ateşlenerek devam edecektir.
Bizim, bu makalemizde İslam ilimler tarihi boyunca devam eden bu
dalmak ve bunların detayına girmek gibi bir niyetimiz
münakaşalara
1
Nesh, özellikle de Kur'an'da nesh konusu İslam Jimlerinin aralarında en çok
ihtilafa sebep olmuş konulardandır. Hemen bütün usul kitabiarında nesh'e ayrı
bir bölüm tahsis egilmiş ve mes'ele orada enine boyuna tartışılmış olması yanın­
da, Kur'an ilimlerinden hakkında en çok müsta~J eser yazılmış olan konu da yine
nesh konusudur. Nesh konusunda yazılmış eserlerin tamamını vermek belki de
ayrı ve müstakil bir araştırınaya ihtiyaç duyar. Dolayısıyla bu makalemizde biz,
ulaşabildiğimiz bütün çalışmaların ismini vermek yerine bir fikir verınesi açısın­
dan bazılarına işaretle yetineceğiz: Ebu Ca'fer en-Nehhs, en-Nô.sih ue'l-Meıısuh
fi'l-Kur'ô.n, Kahire 1935; Hibetullah ibn Selame, en-Neshu fi'l-Kur'ô.n,
Bu konudaki tartışmaları toplu halde mütalaa edebilmek açısından son zamanlarda te'lif edilmiş olan şu eseriere bakılabilir: Mustafa Zeyd, eıı-Nesh fi'l-Kur'ô.ni'lKerim Dirô.se Teşri'iyye Tô.rihiyye Nakdiyye, Mansüra (Daru'l-Vefii), 1408/1987;
Ali Hasen el-Ard, Fetlıu'l-Menıın fi Neshi'l-Kur'ô.n, Mısır 1973; Muhammed Vefa,
Alıkô.mu'n-Nesh fi'ş-Şeriati'l-İslô.miyye, Kahire 140411984.
386
Kur'an-Kur'an İlilnleri
yok. Hatta konunun fakihler ve usillcüler arasında, fıkh1 sonuçlar
dağurabilecek tartışmaları da bu yazımızda mevzubahis edilmeyecektir.
Biz, mes'eleye tamamen başka bir açıdan yaklaşacağız ve bir iddia
ortaya koyacağız. O da neshe yüklenen manalar arasında bugüne kadar
gördüğümüz kaynaklarda ve çalışmalarda rastlayamadığımız daha farklı
bir şekilde tanımlanıp tanımlanamıyacağıdır. Şöyle ki: Nesh; İlalri dinin,
insanların müdahaleleri neticesinde ilalrilik vasfının kaybolup beşeri bir
sisteme dönüşmesi halinde ilahl bir müdahale ile yeniden ilahl bir sistem haline getirilmesidir.
Şimdi
bunu biraz açalım: .
Allah Teala, Hz. Adem sulhünden yaratmış olduğu insanoğluna
rahmetinden ve bir de dünya hayatına imtihan için göndermiş olmasın­
dan dolayı onlara, dünya hayatında uymakla yükümlü oldukları ilalri şe­
riatı Hz. Adem'den başlayarak peygamberleri ile onlara bildirmiştir.
Yani İslam inanç sistemine göre Hz. Adem ilk insan olduğu gibi aynı zamanda ilk peygamberdir ve insanlara ilahl dini ilk olarak getirip tebliğ
eden de odur.
Hz. Adem, Allah Teala'nın kendisine "esma"ı Allah Teala'nın
öğretmesiyle 2 kendisinden türeyecek olanların, cinlerin ve meleklerin en
bilgilisidir. İlınini bizzat Allah Teala'dan almış olduğuna göre, ins ve
cinnin ilminin kaynağı olan· Allah'ın öğretmesine nail olduğuna göre insanlığın ilminin hiç bir zaman Hz. Adem'in ilminden daha ileri geçmesini
beklemek gerçekçi olmaz herhalde.
Buna dayalı olarak Hz. Adem zamanında, ondan türeyen oğullarının
ve torunlarının çağlarında insanların akılda, ilim ve teknikte -Allah'ın
öğretimine nail olan Adem'in zamanında yaşadıklarına göre- bütün insanlık çağlarından ilerde olmaları farzedilmelidir. Akılda insanların herhangi bir devirde ilededikleri veya başka bir ifadeyle tekamül ettikleri
varsayımı zaten Allah'ın mülkündeki varlıklar hakkındaki "Allah'ın
sünnetinde değişmezlik" kanunu ile çeliştiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Dolayısıyla akılda -her devirde insanlar arasında göriilen akılda
derece derece olma tezahürü başka bir konudur.- ve insanlarda bir
tekarnili de hiçbir zaman söz konusu edilmemelidir. İnsan, ilk insan olan
Hz. Adern neyse bugün de odur ve ne aklında, ne de bedeninde herhangi
bir tekarnili olmamıştır. İnsan, Hz. Adem zamanında nasıl bir varlıksa
bugün de o aym varlıktır. Tekamül edip insanüstü başka bir varlık olmadığı gibi tedenni edip insandan daha aşağı bir yaratık haline de
2 Bakara Süresi, 31, 37; Kehf, 109.
Kur'an'da Nesh Konusuna Değişih Bir Yahlaşım
387
gelmemiştir. Bu, insanlar hakkında cari bir kanun olduğu kadar Allah'ın
mülkündeki diğer bütün yaratıklar hakkında da geçerli olan kanundur,
Allah'ın sünnetidir "Ve sen, asla Allah 'ın sünnetinde hiçbir değişiklik bulamayacaksın. "3 Kıyamete kadar insan, insan olarak, maymun maymun
olarak, sürüngen sürüngen olarak kalacak, hele ve hele mahiyet
değişikliği asla olmayacaktır. Bu yüzden "Allah'ın şeriatlerinin, insanların tekamülüne, özellikle de akli tekamülüne tabi olarak tekamül ettiği
ve mesela bu meyanda mucizelerin de peygamberlerin ellerinde insanların bu tekamülüne uygun olarak yaratıldığı gibi bir fikre iltifat olunmamalıdır.4 Eğer Allah'ın şeriatine muhatap olan insanda, onun aklında ve
akletmesinde (aklım kullanmasında, akıl yürütmesinde) herhangi bir
değişiklik yoksa, onlara hitaben gelen, onlar tarafından uygulanmak ·
üzere gönderilen şeriatteneden değişiklik olsun ki? Değişikliğin mantı­
ğında ya bir tekamül, ya da bir tedenn'i mevzubahistir ki, insanlar hakkında bu ikisi de olmadığına göre onlara hitab eden şeriatte de bir tekamül ya da tedenn'iden bahsetmek kanaatimizce mümkün görülmemektedir.
Bütün bunlara göre Hz. Adem ile gönderilen ilahi şeriatın en
mükemmel şeriat, Yaratıcının dünya hayatında yaratmış olduğu şartlara
ve yaratılanların fıtratlarına en uygun, insanlar tarafından dünya hayatlarında uyguladıkları takdirde onları iki dünyada da saadete
götürebilecek yegane nizarn olduğunda şüphe yoktur.
Bu mükemmellik sadece bu nizamın tevhid esasına dayalı inanç sisteminde değil; Allah ile insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ibadetlerinde, bireylerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen medeni kanunlarında (muamelat), toplumlar arasındaki ilişkileri düzenleyen siyasi
ve içtimai düzenlemelerinde, hasılı bir şeriat olarak Allah'ın hak dininde, bu dinin bütünündedir. Bu din bir bütündür ki, onun mükemmellikte
usulü ya da fürüundan bahsetmek onu parça parça etmek demektir. 5
Allah Teala bu dini "İslam" olarak adlandırmıştır. Nitekim bu ad daha
sonra gelen bütün peygamberler tarafından tekı-arianmış ve her bir peygamberin getirdiği ilahi din Kur'an tarafından İslam ile isimlendirilmiştir.6 Bu dinlerin ismi aynı olduğu, nizarn olarak aralarında herhangi
bir ayrılık olmadığı gibi onları birbirlerinden ayıracak, farklı dinler gibi
3
4
5
6
Ahzab, 62; Fatır, 43; Feth, 23.
Muhammed Abduh ve Reşid Rıza'nın mucizelerle ilgili görüşüyle karşılaştırmak
üzere bak: Muhammed Huseyn ez-Zeheb, et-Tefsir ue'l-Mufessirin, Kahire 1976,
c. 2, s. 585-586.
Bale En' am Süresi, 159; Rum, 32.
Misal olarak bak: Bakara, 128, 132, 133; Al-i İmran,52, 67, 80, 85; el-Maide, lll;
Yusuf, 101...
Kur'an-Kur'an ilimleri
388
telakkilerine yol açacak farklar da ihtiva etmezler. Nitekim hemen
bütün usı1lcülerin ittifakıyla "Bütün ilahi dinler birbirini te'yid ederler,
bütün filozoflar da birbirlerini yalanlarlar."
Adlandırmadaki aynılıktan hareketle Allah Teala tarafından gönderilen peygamberlerin şeriatlerinin sadece inanç· sisteminde değil, bütün
talimatlannda ve düzenlemelerinde aynı olduğunu söylersek mübalağa
etmiş olmayız. Gerek Allah ile kul arasındaki münasebetleri düzenleyen
ibadetlerde ve gerekse insanlar arası münasebetleri düzenleyen muamelatta Allah'ın gönderdiği dinler arasında bir farklılık olduğunu sanmıyo­
ruz.
Mesela namaz ibadetini ele
alalım:
Bugün Hz. Muhammed (s.a.v.)
tarafından getirilen İslam'da mü'minlerin mi'racı namazdır. Namaz, bu
ümmete belli zaman ve şekil şartlan ile farz kılınmıştır ve bu farziyyet,
her ne kadar şekli ve teferruatı hadis-i şeriflerde ve Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in sünnetinde yer almaktaysa da, Kur'an-ı Kerim'de "aldmı1's­
salate" emri ile ifade edilmiştir. Calib-i dikkattir ki, namaz aynı ifadelerle diğer peygam-berlerin getirmiş olduğu İslam'da da vardır. 7
Bu arada namazla getirilmiş olan "ubüdiyyet" ruhuna da burada
özellikle işaret etmemiz yerinde olacaktır. Dikkat edilirse hemen her
devirde insanların en şerefli yerleri olarak "alın"lan telakkİ olunmuştur
ve bugün de öyledir. İnsamn en şerefli yeri başıdır, başının en şerefli yeri
de alın'dır. Allah Teala namazdaki "Secde" ile insa:ı;ıın, en şerefli olan
yerini ayağı ile aynı hizaya getirmesini istemekte, başka bir tabirle onu
en şerefli yerini yere yapıştırarak aşağılamaktadır ki, ubüdiyyetin
gerçek anlamı işte budur: Ma'bı1d karşısında abd'in hiç yerine konması,
ona bu hiçliğinin hatırlatılması, daha açık bir ifadeyle haddinin
bildirilmesidir. ibadet dediğimiz hareketler ve davranışlar işte bu gayeye
ulaşmak üzere konulmuş düzenlemelerdir ve insan, Allah karşısındaki
hiçliğini ruhunun derinliklerinde işte bu sayede açıkça lıissedebilecektir.
Dikkat edilirse hemen bütün peygamberlerin getirmiş olduğu
düzenlemelerde, Ma'büd ile abd'in münasebetlerini düzenleyen ibadetler
arasında namaz mutlaka vardır ve bu namaz aynen bugün olduğu gibi
"Rükı1' ve secde"si bulunan bir ibadettir. Buna dayanarak namaz "esSalat" ibadetinde hiçbir ilahi dinde bir farklılık meydana gelmediğini,
namazın ilahi dinin ilk olarak gönderildiği Hz. Adem seriatİnde
•
7
>
İbrahim, 37 (Hz. İbrahim; Tiiha, 14 (Hz. Musa); Lokman, 17 (Hz. LokmanJ~ Yunus,
87 (Hz. Musa); Hacc, 26 (Hz. İbrahim. Burada özellikle rüku' ve secde de zikredilmektedirl; Beyyine, 5 (Burada namazla birlikte zekat da zikredilmektedir.J
Kur'an'da Nesh Konusuna Değişik Bir Yaklaşım
konulduğu şekilde
bizim peygamberimize kadar
de garip kaçınıyacaktır ve vak:ıa da budur.
geldiğini
389
söylemek hiç
Sadece namaz olsa neyse, Oruç da aynı şekilde diğer peygamberler
tarafından getirilen İslam'da farz kılınmış; Hz. Muhammed (s.a.v.)'in
getirdiği İslam ile diğer peygamberler tarafindan getirilen İslam arasın­
da müşterek ibadetlerden olarak Kur'an-ı Kerim'de ifadesini bulmuştur. 8
İslam'daki mali ibadetlerden zekat, kurban ve haccın da aynen diğer
peygamberlerce getirilen İslam'da bulunduğunu Kur'an bize haber
vermektedir. 9
·
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından getirilip tebliğ
olunan İslam'da rnekarim-i ahlak kabilinden ne varsa aynen diğer peygamb'erlerin de. bunları ümmetierine tavsiye ve emrettikleri, bunlarla
ahiaklanmayı Allah'ın dinine mensup olmanın bir gereği kabul ettikleri,
rezil huylardan da sakındırdıkları Kur'an-ı Kerim'de müteaddit ayet-i
kerimelerde peygamberlerin dilinden verilmektedir. İşte geçmiş ümmetIerden hak üzere olanların, peygamberler tarafından getirilip tebliğ
edilmiş olan İslam üzere olan milletierin uygulamalarına da Kur'an
işaretle "Allah size bilmediklerinizi açıkça bildirmek, sizden öncekilerin
sünnetlerine (yollarına) sizi iletmek (hidayet etmek) ve tevbelerinizi kabul
etmek ister. "10 buyurmaktadır.
Muamelata dair hususlarda da peygamberlerce getirilen düzenlemelerde büyük farklılıklar olmasa gerektir. Belki ilk anda akla Hz. Adem
zamanında, onun ilk çocuklarının birbirleriyle evlendirilmelerinin diğer
peygamberlerce getirilen düzenlemelerde bulunmadığı ileri sürülerek
bunun bir nesh olup olmadığı sorulabilirse de bunun bir zaruret neticesi
olduğu, zaruret hallerinin hemen bütün şer'i düzenlemelerde normal
hukuktan ayrıldığı ve zaruret haline ait düzenlernelerin zaruretlerle sı­
nırlı tutulduğu, dolayısıyla genel düzenlemeler dışında mütala olunınası
gerektiği unutulmamalıdır. Bu sebeple Hz. Adem zamanında kız çocuklarının kendi kardeşleri olan erkeklerle evlendirilmeleri İslam'ın genel
bir düzenlemesi değil, belki sadece o zaruret haline mahsus geçici bir
düzenlemeden ibaretti ki, zaruretin ortadan kalkması ile kendiliğinden
ortadan kalkmış ve yerini tabii, şer'i düzenlemeye bırakmıştır.
Öte yandan belirli birtakım şartlar için konulmuş olan bir hükmün,
akabinde değişik bir çevre ve başka birtakım şartlar için gelen hükümle
8
9
ei-Bakara, 183
el-Bakara, 128 (Hacc ve kurban); Hacc, 34 (Kurban>, 67 \Hacc ve kurban); Beyyine, 5 (Kitb ehli hakkında namaz ve zekat birlikte zikredilmi~tir.>;
10 Nisa', 26.
Kur'an-Kur'an İlimleri
390
değiştirildiğini
ve
aralarında
ne sh
ilişkisi olduğunu
söylemek· de pek
ma'kı11 değildir.
Yine mesela, Kur'an-ı Kerim'de İsrailoğullarına bazı yiyeceklerin
haram kılındığın ancak bu haram kılmanın onların zulümleri sebebiyle
olduğu, dolayısıyla bunun normal bir teşri', bütün ümmete şamil bir
düzenleme olmayıp zulmedenlere bir ceza olmak üzere, zulümlerinin
karşılığı olarak bunların haram kılındığı zikredilmektedir ki, böyle bir
düzenleme konumuz dışıdır. İsrailoğullarının zulmünün bir karşılığı
olan bu cezamn Hz. İsa (a.s.) tarafından kaldırıldığının bildirilmesiniı 2
de onlarda, anılan zulmün ·sona ermesi üzerine zulmün karşılığı olan cezanın "teşrii' bir düzenleme olabileceği" zanmnın iptali anlaınına almak
hiÇ de uzak bir ihtimal değildir. Genel bir düzenleme olarak İsrailoğulla­
rına, Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından getirilen İslam'da haram kılı­
nanların haram kılındığı da Kur'an'da zikredilmektedir.ı 3 ki, herhalde
mulıkem olan da budur.
Bu arada ibadetlerin aslında bir değişiklik olmaksızın sadece bazı
şekillerde ve teferruatta birtakım değişikliklerin olabileceği ihtimali de
gözden uzak tutulmamalıdır. Bu, ister Şari' tarafından yapılsın, ister
çevre ve toplum şartlarına bağh olarak insanlar tarafından bir icma dayalı olarak yapılmış olsun buna nesh adı· vermek de doğru olmaz
kanaatindeyiz. İbadetlerin aslını teşkil eden rükünler eğer aynı ise -ki
biraz önce özellikle buna işaret etmiştik- teferruatta, detaylarda
olabilecek değişiklikler o ibadette bir değişiklik anlamına gelmez:
Bugün, en gqzel muhafaza olunmuş din olan Hz. Muhammed (s.a.v.)'in
getirmiş olduğu İslam'ın namazının edasında bölgeler ve milletler arasında görülen farklılıklar bu söylediklerimizin en güzel delilidir. İslami
milletler arasındaki.eda farklılıklarını hiç nesh olarak gören var mı?
Bunların birbirini neshettiğini söyleyen bir alim görülmüş mü? Bunu
nesh olarak değil ama belki İslam'ın cihanşümül oluşunun bir delili
olarak takdimedenlere rastlamak mümkündür ve doğru olan da budur.
Burada başka bir soru akla geliyor: Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin
aym derecede olmadıklarını, Allah tarafından bazılarımn diğer bazıla­
rından üstün kılındığım haber .vermektedir. ı 4 Eğer bütün peygamberlerin getirmiş olduğu ilahi din a~ılda ve fürü'da aym ise peygamberler arasındaki bu derece farklılığı nereden geliyor?
ll
12
13
14
Nisii.', 160, 161; el-En'm, 146.
AI-i İmrii.n, 50.
Nahl, 118.
Bakara, 253; AI-i İmrii.n, 45; N isa', 164, 171; Ahzii.b, 40:
Kur'an'da Nesh Konusuna Değişik Bir Yaklaşım
391
Peygamberler arasındaki tafdil'in, getirmiş oldukları dinin ve tebligatın mahiyetinde aramak yerine, muhatabları arasındaki farklılıklarda
aramak biz insanlar açısından daha gerçekçi olur diye düşünürüz:
Onlardan bir kısmı bir kavme, bazısı bir karye'ye, diğer bir kısmı bir
bölgeyenebi veya rasül olarak gönderilirken Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi
bütün ins ve cinne tebligatı ulaştırmak üzeregönderilenide vardır. Muhatablarının kemmiyyeti açısından herhalde bir kabileye gönderilenle
bütün bir insanlığa gönderileni aynı tutmak mümkün olmaz. Buna bağlı
olarak peygamberler, tabileriyönünden ayın olmadıklarına; kimisinin
kendisi dışındi:ı.-inanam olmam~s:ı y~mnda inan~nları milyonla~la veya
milyarlada ifade olunanlarının bulunması bunlar arasında bir çeşit
"tafdil" bulunmasım tabn kılmaktadır.
' Peygamberler ara~ında hiçbir fark olmadığım, hiçbir peygamberin
bir diğerinden farklı
olarak mütala edilmemesi gerektiğini ifade eden
1
15
ayet-i ker1medeki , eŞitliği ise getirmiş oldukları dinlerin aymlığında,
hepsinin de bir tek "İslam"ı getirmiş olmasında, hepsinin "risalette" eşit
olmalarında aramak yerinde olur kanaatindeyiz.
·"
Yine onlardan kiminin "Nebl", kiminin de "Rasül" olarak; bazılarımn
şeriatle, diğer bazılarının da kendinden .önceki rası1lün şeriatını tebliğ
göreviyle gelmelerindeki farklılığı da insanların kendilerine gönderilen
hak şeriatten zaman itibariyle az veya fazla uzaklaşmaları veya Allah'ın
şeriatının bütün me aliminin tamamıyla kaybolup kaybolmaması ile izah
etmek mümkündür.
Yani Allah'ın hak dininin bütün izlerinin tamamıyla silindiği, hak
dinden hiçbir iz kalmadığı, hak dinin bütünüyle atılıp yerine her şeyiyle
beşeri bir sistem ikame olunduğu zamanlarda Allah Teala hak dini
şeriat olarak getirip tebliğ edecek bir rası1lü, böyle olmayıp da bazı tahrifatın tashihi ile insanların hak dine dönebileceği durumlarda da bir
nebiyi insanları düşmüş oldukları dalalet bataklıklarından kurtarmak
üzere göndermiştir.
·Bütün bunlardan
anlaşılmaktadır
ki, Allah Teala'mn insanlara
göndermiş olduğu din İslam'da "izale etmek, kaldırmak, iptal etmek, değiştirmek" anlamlarında
neshten bahsetmeye hiç gerek yoktur. Belki
"nakletmek" anlamına bir neshten bahsedilebilir ki, Allah'ın şeriatini ihtiva eden kelamın (Allah kelamımn) ulı1hiyyet aleminden beşeriyyet
alemine, Allah katından insanlara gönderilmesi, zamarn gelince peygamberlerin dilinden insanlara bildirilmesi, el-Levhu'l-Mahfı1z'dan insanlar
15 Bakara, 285
392
Kur'an-Kur'an İlimleri
katındaki kitaplara aktarılması demek olur. Ya da nesh İslam'da söz
konusu olabilir ama İslam'ın "Nasih", zaman içinde ilahl sistemin yerine
ikame olunmaya çalışılan beşeri sistemlerin "Mensuh"
bir neshten söz edilebilir. Şöyle ki:
olması şeklinde
Hz. Adem zamanından başlayarak insanlar, Allah Teaiii'nın kendilerine gönderdiği hak dinden, zaman itibariyle peygamberlerden·uzaklaşıldıkç·a sapmaya, bu dini kendi arzu ve heveslerine göre şekillendirmeye
çalışmışlardır. Şüphe yok ki, Hak dinin fasık, facir ve ziilimlerin beşeri
arzularına uygun, onların fıtri olmayan nefs! arzularını diğer insanların
zararına olarak tatmin edecek düzenlemeleri ihtiva etmesi düşünülemez.
Belki onların günahkarlıklarım önleyecek, zulümlerinin diğer insanlara.
zararımn önüne geçecek düzenlemeler getirmesi tabii olandır. Hal böyle
olunca arnlan sımilardan insanlar ellerine fırsat geçirip de diğer insanlara hakim konuma geçince hak dinin malız-ı adalet olan düzenlemelerini
kendi menfaatlerine uygun düşecek şekilde değiştirmeye, tahrif etmeye,
beşeri düzenlemeleri onların yerine geçirmeye teşebbüs etmişlerdir.
Mahkum ve zayıf konumdaki insanlar da bu düzenlemelere ya zayıf­
lıkları sebebiyle karşı çıkamamış, ya da ileride kendileri de hakim
konuma geçtiklerinde onların da işine yarayacak düzenlemeler olarak
görüp ses çıkarmamışlar ve Hak dinin bu şekilde beşerileştirilmesine razı olmuşlardır.
Her ne şekilde olursa olsun, peygamberlerin zamanlarından uzaklabu beşeri düzenlemeler sanki ilam düzenlemeler gibi algılanma­
ya, ilahl nizarn olarak kabul edilmeye başlanmış ve hak din bütünüyle
şıldıkça
insanların alıdinden çıkıp gitmiştir.
İlahl dinin beşer hayatından çıkmasıyla tabiidir ki, zulüm ve haksız­
lıklar artmış,
mazlumlar zalimlerin baskısı altında inlemeye, insan sınıf­
ve toplumları arasında huzursuzluklar, çatışmalar ve savaşlar
artmaya; buna bağlı olarak da insanlık bu sıkıntılardan bir çıkış yolu
aramaya itilmiştir. Hiçbir çıkış yolunun kalmadığı, Allah'ın halis kulları­
nın neredeyse bütün ümitlerinin kesildiği, tabir caizse bıçak kemiğe dayandığı zamanlardaı 6 Allah Teala, kendi ruhundan üfürdüğü ve bütün
yaratıklardan üstün ve şerefli kıldığı insanlığı sıkıntılarından kurtarmak üzere katından bir kurtarıcı olarak hak dinini tebliğ edip insanlar
arasında yaymak, onlara atalarımn hak dinini hatırlatmak, beşerüeşmiş
sistemlerini yeniden ilam sisteme döndürmek üzere peygamber göndermiş ve başka bir ifadeyle "dinini yenilemiş"tir.
ları
16 Bakara, 214.
Kur'an'da Nesh Konusuna Değişik Bir Yalılaşım
393
İşte bu yenileştirmenin· adı nesh'tir. Allah Teala, bozulan, tahrif
edilen, hemen hemen bütünüyle beşer hale gelen dini neshetmiş, yerine
ondan her bakımdan daha hayırlı olan hak dini koymuştur. Şeriatlerde
ve İslam'da neshi caiz görenlerin başta gelen delillerinden biri olan Bakara Süresi 106. ayetinin manası işte budur. Allah Teala elbette tahrif
edilen dininin yerine yeniden hak dini getirmeye, onu peygamberleri vasıtasıyla yeniden ihya etmeye gücü yetendir ve bunda bir gariplik de
yoktur.
Bu ayet-i kerimede insanlar tarafından hak nizarn yerine ikame
olunan düzenlemelere "ayet" adı verilmiş olması da bunlara Allah
Teala'nın tesmiyesi olarak ayet adı verilmiştir anlamında değil; insanlar
katında cfui olan tasıniyenin Kur'an'da zikredilmesi olarak anlaşılabilir
ki kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde bu kabilden tasıniyeler
çoktur. 17 Aynı değerlendirmeler neshi caiz görenlerin Kur'an-ı Kerim'den
bir diğer delilleri olan Nahl Süresi 101. ayeti hakkında da geçerlidir.
Bizim bu makalemiz aslında yeni, hiç duyulmamış, sivri bir iddia
olmaktan çok, konunun hassasiyyetine binaen düşünen, İslami bir
endişesi bulunan kişilerin zihnine takılan bir soruya cevap aramaktadır
ve bulunan cevap öyle sanıyoruz ki, akıldan çok uzak da değildir. Hatt
Kur'an-ı Kerim'in cihanşümül ve kıyamete kadar baki kalacak bir sistem
getirmiş olmasıyla en kolay bağdaşan; ondaki bazı hükümlerin yine
Allah tarafından hem de daha Hz. Peygamber hayatta iken yürürlükten
kaldırılmış olduğu ve böylece İslam'ın daha bir daraltılmış olduğu
şeklinde bir töhmeti de defeden bir izah yolu olması açısından kabule
daha yakın bir görüş olabileceğini düşünınekteyiz.
Bu cevapla, mevcut Yahudilik ve Hıristiyanlıkla İslam'ı bağdaştırma
veya aralanın te'lif gibi hak dinle batıl diııleri mukayese, ya da bu yolla
hak dini beşeri düzenlemelerle kanştırarak Allah'ın dinini kendi arzularına göre tahrif neticelerine ulaşmak isteyenlere de "nesh"i, Kur'anf
lafızlara yüklenmesi mümkün olan ve dilde aslı bulunan manalardan
birine hamlederek ve vakıayı da nazar-ı itibara alarak ilmi bir reddiyede bulunmuş olacağımızı sanıyoruz.
Öte yandan bu iddia, hiçbir şekilde üç semav1 dinin telfıki anlamına
da gelmez. Özellikle son senelerde İslam aleminde bile artan bir şekilde
üç semav1 dinin birleştirilmesi fikri seslendirilmeye başlanmış; kaynağı
17
"Kadın dört şey için nikahlanır... " hadisinde olduğu gibi. (Hadis için bak: Buhari,
Nikah, 15; Ebu Davud, Nikah, 2; Nese, Nikah, 13; İbn Mace, Nikah, 6; Darim,
Nikah, 4; Muvatta', Nikah, 21; Ahmed İbn Hanbel, Musned, II, 428, III, 80.
Kur'an-Kur'an İlimleri
394
ve muharrikleri biz.ce mechül bu fikir, Müslüman araştıncılar arasında
da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
Aslında Hz. Muhammed (s.a.v.) ile gönderilen hak dinin gönderilme
sebep ve hikmetini de ortadan kaldıracağı için bu fikir temelinde "Hz.
Muhammed (s.a.v.) tarafından tebliğ edilen İslam'ın zamanımızdaki
Yahudilik ve Hıristiyanlığı neshetmediği" iddiasının tabii bir uzantısıdır
ve İslam'ın, insanlar tarafından tahrif edilınis olan Yahudilik ve Hıristi­
yanlığı neshi Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından şiddetle reddedilmektedir. HattaYahudiler, kendi dinlerinin neshedilıniş olacağı neticesine müncer olacağı için neshi temelinden inkar yoluna gitınişlerdir. Bizim
olmadığını söylediğimiz nesh ile Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından
reddedilen nesh aynı şey değildir.
Bizim
düşündüğümüz
ve
neshedilmediğini,
daha
doğrusu
hükümsüz
kılınmarlığını söylediğimiz Yahudilik ve Hİristiyanlık hiçbir şekilde
günümüzdeki veya Hz. Peygamber
zamanındaki Yalındilik
ve
Hıristi­
yanlık olmayıp Hz. Musa ve Hz. İsa'ya Allah tarafından vahyedilip bu
peygamberler tarafından insanlara tebliğ olunan ve Hz. Muhammed
(s.a.v.) tarafından getirilip tebliğ olunan İslam'dan hiçbir şekilde farklı
olmayan Yahudilik ve Hıristiyanlıktır. Bizim söylediğimiz ilahi, onlann
söylediği ise beşeri sisteınlerdir.
Son olarak, nesh konusunda Asr-ı Saadet'ten başlayarak günümüze
kadar devam eden münakaşaların bununla da sona ermeyeceğini, insan
aklının bu ve benzeri yorumlarının devam edeceğini söylemek de bir
kehanet olmayacaktır.
Hidayet ve tevfik Allah'tandır ve her şeyde olduğu gibi nesh konusunda da gerçeği ve en doğruyu Allah bilir vesselam.
Download