Zeynep Dilan Atalay SON Mutlu ya da mutsuz her türlü sonun

advertisement
Zeynep Dilan Atalay
SON
Mutlu ya da mutsuz her türlü sonun olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Her gün yeni bir
şeyle mücadele ederken, hiç bitmeyecekmiş gibi devam eden hayatımıza üzüntü, dert ve çoğu
zaman stres gibi olumsuz duygular yüklüyoruz. Yoğun geçen bir döneme, zor gelen bir sınava
hatta bazen sırf üşengeçliğimiz yüzünden yapmadığımız birçok şeye lanet ederken, elimizin
altında duran sağlıklı hayatımıza haksızlık ediyoruz. Ailemizin varlığıyla gurur duyup, bizi seven
birçok insan olduğu için hayatın getirilerine minnet etmek yerine ona lanet ediyoruz. Peki ya
yaşadığımız Dünyada ki bir dolu etkenin bizi kanser etme şansını hiç düşünmezken, bu acımasız
hastalığın bizi ele geçirdiğini öğrenirsek? Kanser, bizi sevenleri ve bazen de bizim sevdiklerimizi
elimizden almaya yetecek kadar güçlü.
Hayatımız boyunca birçok şeye kızıp, lanet edip, ağlamış ve incir çekirdeğini
doldurmayacak nedenlerden ötürü kendimize ve çevremizdekilere bir şekilde zarar vermiş
olabiliriz. Sonu olan bu kısacık ömürde, kimse içten gelen kahkahaların mahrumiyetini
yaşayarak ölmeyi hak etmez. Ölüm, parmak uçlarımın bu kelimeye değmesiyle gözlerimin
dolması bir oluyor. Kimse son nefesinde acı çekmek istemez, kimse tüm vücudu kanser
hücreleriyle dolup taşarken acı çığlıklarını duyurmak istemez. Kanser, maalesef çok yakından
tanıdığım bir akrabam gibi. Altı harften oluşan ve hastane kokan bu kelime, kendimi bildim
bileli hayatımın belli başlı noktalarına temas ediyor. Sanırım bir filmden bu kadar etkilenmemin
sebebi bu olmalı. Filmden etkilenmeme neden olan bir başka sebep ise, kanserin seçtiği
kurbanların çok genç olmalarıdır. Çünkü tanıdığım tüm kanser hastaları ömürlerinin ilk elli yılını
görmüş insanlardı. Film olması itibariyle kanserle ilgili çok ince detaylara değinilmemiş olsa da,
ömürlerinin son aylarını hatta günlerini yaşayan iki gencin acısını çok derinden hissedebildim.
Onların vücudunda dolup taşan kanserli hücreler benim beynime metastaz yapmış gibiydi.
Gözyaşlarımı döktükçe yanaklarımı yakan tuzlu suyla temizliyordum sanki bedenimi.
Kanser bir kez hayatınıza girdimi geçmiş olsun, çünkü bir daha asla çıkmayacak ve
ömrünüz boyunca yanı başınızda oturup sizi izleyecektir. İnancımız gereği orda olduğuna
inandığım sağ yanımdaki melekten utanıp beni izlediğini hissederim, kanserde tıpkı bu melek
gibi sol yanımda oturup beni kollarının arasına alacağı günü bekliyor, yani ben öyle
hissediyorum. Ailenizden birini kanser yüzünden kaybettiyseniz zaten kanser olma ihtimaliyle
yaşamayı öğrenmelisiniz ama bundan ziyade kanserin getirdiği ölüm sizde bir zayıf nokta
oluşmasına neden olur. Artık bir zayıf noktanız vardır ve çok konuşulan bir hastalık olması
nedeniyle toplumda ciddiye alınabilecek ve ilgiyle dinlenebilecek bir bilgiye sahip olursunuz.
Elbette bunu matah bir şey olarak görmüyorum, keşke serum değiştirebilecek bilgiye sahip
olmasaydım.
Hayat dediğimiz şey başlangıçlardan değil sonlardan ibaret. Sonunu bile bile sonsuzluğu
yaşıyormuşuz hissini veren algımız bizi yanıltmasın, hayat dediğimiz şey mutlu ya da mutsuz
hatta çoğu zaman mutsuz sonlardan ibaret. Eninde sonunda üzülüyoruz kısacası. Önemli olan
ve asla unutmamamız gereken şey ise ölümle yüzleşeceğimiz an ne kadar mutlu olduğumuz ve
bu hayatı nasıl yaşadığımızdır. İnanıyorum ki son nefesimi vereceğim zaman, hayatım gözümün
önünde bir kaç saniyeliğine canlanacak ve bu saniyelerden tek beklentim sevdiğim adamın
güzel gülüşünü görüp bana sarılan babamın sıcaklığını hissetmek olacaktır. Son kez babama
sarıldığım ve bilinci açıkken beni son öptüğü anı hatırlıyorum. Az önce dediklerime ters düşecek
ama çokta mutsuz bir son değildi, daha çok son olup olmadığını bilemediğim ve bu yüzden her
anımı son anım zannettiğim buruk bir sondu. Karınım kıvrandığını ve o küçük kanser
hücrelerinin babamın ellerinden benim ellerime geçtiğini hissederken, hayatın son ama
sevginin ve hatta aşkın sonsuz olduğunu biliyordum.
Download