Bedava İndir pdf

advertisement
Hasan El Benna - Risaleler Cilt 8
www.CepSitesiNet
Degerli Okuyucu Bu Kitabin Txt İ Resimli Dosyadan Pdf Ye
Çevrildiği İçin Malesefki Daha Fazla Düzenleme Yapilamamaktadir
Kelime Hatalari Ve Eksik Yazilar Olabilmekte Hos Görünüze
Sığınıyoruz
HASAN ELBENNA HAKKINDA
O Asrımızda islam davasının öncüsü olduğu için Hasan ElBennaya
Imam ve Mürşidülam unvanları verilmiştir Başlattığı davayı
yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de şehid deniliyor
Hasan ElBenna Hicri 1324 Miladi 1906 yılında Mısırın İskenderiye
şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi
Babasının adı Ahmed dedesinin adı Abdurrahman ElBennadır Babası
ilim sahibi ve büyük muderrislerdendi
Hasan elBenna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan
sonra yüksek tahsil için başkent Kahireye gitti ve Kahire
üniversitesinin DarulUlüm Fakültesinden mezun oldu Yüksek
tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya
başladı
Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış çek miktarda ayet ve
hadis ezberlemişti Müslümanlığını severek yapıyordu Yüksek
tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti Yeteri kadar
islami bilgisi bulunduğu için daha çok islam ideolojisi dışındaki
kitapları okuyor ve islam Bu bilgiler Zerkalinia ElAlam adlı
kitabıyla Said Ramazan tevatır adlı eserindin derlenmiştir
prensipleriyle mukayeseler yapıyordu İslam nizamı yanında bütün
ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor
ve onu içine sindire sindire yaşıyordu
Hasan ElBenna islam dininin sahabe devrindeki yaşaniş şekline
sonsuz hayranlık duyardı Islamın bugün de aynı şekilde
yaşanmasını müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar
kavuşmasını isterdi O hayata görüldüğü takdirde islam aleminin
maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı
vardı lslamı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi
Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islam
dinini iyi öğrenmemiş olduklarını ve bu yüzden o inanca
eremediklerin sık sık tekrarlardı Bu yönleriyle Onları mazur
görmeye çalışarak lslamı birbirimize öğretmeliyiz Felaketler
cehaletlerden doğar Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi
öğrenmeye öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz derdi
İmam Hasan ElBenna inandığı islam davasını gerçek Müslümanlara
açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu
Bunun için de halka inmek ve işe henüz bozulmamış olan halk
tabakasından başlamak gerekiyordu ismailiyede öğretmenlik
yaparken bu fikrini ilk defa kültürlü ve dindar olan yakın
arkadaşlarına açtı Onları ikna etti Fikir birliğine vardılar
Birlikte kahvelere gidiyorlar kahvede vakit öldüren muslümanlara
son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar onlarla tatlı tatlı
sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza
götürmeye muvaffak oluyorlardı Sonra onlar da islamı ve
müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dava
kervanına katılıyorlardı
Böylece adetleri çoğaldı 1929 yılında merkezi ismailiyede olmak
üzere ihvanı Müslimin Müslüman Kardeşler adlı malum teşkilatı
kurdular Hasan ElBenna 23 yaşındaydı Teşkilata başkan seçildi
Kendisine Mürşidülam unvanı verildi Artık şehir şehir köyköy
kasaba kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar sohbetler
yapıyorlar ve islam davasının önemini müslumanlar arasında
yaymaya çalışıyorlardı Her gittikleri yerde teşkilatın bir şubesi
açıldı Teşkilat her gün biraz daha genişliyordu Müslümanların
kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu davaya
katmak için İsmailiyede bir de Müslüman Anneler Enstitüsü kuruldu
Bu arada Hasan ElBennanın öğretmenlik görevi Kahireye nakledildi
Dolayisiyle teşkilatın genel merkezi de Kahireye getirildi
Müslüman Kardeşlerin son derece ihlas ve samimiyetle
başlattıkları bu dava Kahirede büyük bir sevgiyle karşılandı
Teşkilat çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısırın
sömürge gibi kullanan İngilterenin dikkatini çekmeye başlamıştı
lhvanı Müslimin Teşkilatı islamın iyi öğrenilmesine toplum
dertlerinin islam prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem
veriyordu Mısırın bir çok yerinde enstitüler okullar hastahaneler
ve talim terbiye yerleri açtı Kahirede günlük lhvanı Müslimin
gazetesi çıkarılıyordu Bu gazete Mürşidülam Hasan elBennanın
minberi sayılıyordu Teşkilat gün geçtikçe genişledi ve Mısırın
sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı
İslam aleminde en kuvvetli teşkilat haline geldi
O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu Kral ve Mısır
hükümeti bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymağa
başladı Müslümanların islam prensiplerine bağlanarak birlik
haline gelmesi İngiltere Fransa Amerika gibi batılı ülkeleri daha
çok düşündürüyordu İslam alemi gerçek manada Kurana sarılıp tek
kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti özellikle
İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı
yapmağa başladı Hükümet teşkilatın faaliyetlerini engelliyor ve
kapatmak için bahaneler arıyordu Kapatmak mümkün olmadı Fakat
büyük lider Hasan elBenna 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir
suikastla şehid edildi Şehid olduğunda henüz 43 yaşını
doldurmamıştı Seyyid Kutuplar Muhammed Kutuplar Şeyh Fergaliler
Abdulkadir Udehier Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islam
mücahidi onun manevi medresesinde yetiştiler
Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Tealadan sonsuz
rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz
SALI SOHBETLER GÜZİDE SAHABELERİN ÖRNEK HAYATLARI
RESULULLAH HAKKINDA
Ey inananlar And olsun ki sizin için Resulullah en güzel
örnektir.
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i
Beytine Ashab'ına ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet
edenlere de salat ve sefam olsun.
Değerli kardeşler! Sizleri Allah katından gelen İslam'ın pak ve
mübarek selamı ile selamlarım Allah'ın selasnı rahmet ve bereketi
üzerinize olsun!
Bu sohbettere başlayışımızı hayırlı uğurlu ve mübarek kılmasını
Allah'tan {c.c.) niyaz ederiz. Zaman zaman yapacağımız
toplantılarda sohbetlerimizden ve tecrübelerimizden
faydalanacağınızı ummaktayım. Böylece kardeşlik ruhunun
kuvvetleneceğine gönül ve duygular arasındaki yüce İslam?
bağların sağlam-laşacağma inanıyoruz. Bu durumda müslümanlar
Allah'ın (c.c.) seveceği ve razı olacağı amel ve taatta
birleşerek tek bir güç haline gelmiş olurlar. Allah'tan (c.c.) bu
toplantıları mübarek kılmasını ve toplantıların ilmi — gönül
yumuşaması gibi — faideler sağlamasını niyaz ederiz. Bu
toplantılarda sizlere sunacağım bilgilerden habersiz olduğunuzu
ya da bunları bilmediğinizi söylemek yersiz olur. Konuşu -lanlar
bilinen şeylerdir. Amacım kurtulmamızı sağlayacak noktalarla
bizleri aynı şuurda birleştirecek hususları hatırlatmaktır. Bu
toplantıların bize ilmi faydalar sağlayacağı umulur. Bu sayede
aramızdaki bağları kuvvetlendirmesini kendisine olan sevgimizi
artırmasını Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz. Rabbımız
toplantılarımızda bize gerçeği bildirip O'na uymamızı gerçek
olmayan batılı öğretip ondan uzak durma mızı nasip eylesin. Bize
doğruyu ilham edip attığımız her adımı isabetli kılsın.
Ey Allah'ım! Sana sığınır Sen'den hidayet diler ve mağfiretini
isteriz. Sana tevbe eder Sana inanır ve Sana tevekkül ederiz.
Ey Allah'ım! Bizi göz açıp kapayıncaya kadar hatta bir an bile
nefsimize uydurma.
Kardeşler! Geçen yıl yaptığım son konuşmalarımda Allah (c.c.)'ın
Kitabı hakkında bazı fikirleri size aktarmıştım. — Daha önce
dediğim gibi — bundaki gayemiz Kur'an'ı edebi yönden tefsir etmek
ya da mana ve maksada ıstılahı yön vermek değil sadece Kur'an'a
göz atmak ibret verici yönlerinden faydalanmak ve Allah'ın
Kitabından birşeyler öğrenmemizi sağlayacak yollan bulmaktı.
Kur'an incilerle dolup taşan bir deniz gibidir. Hangi yönden ele
alırsanız sayısız hayırlar elde edersiniz. Aslında bizim anlatmak
istediğimiz şeyler Kur'an'ı Kerim'in ihtiva ettiği toplu ve
icmali beyanların ötesine geçmemektedir.
Kardeşler! Bu maKsat ve gayeleri açıklığa kavuşturmada
birbirimizle yardımlaşalım. Bu işin kolay olacağına inanıyorum.
Kur'an'ı Kerim'den bilgi edinmek ve Kur'an ayetlerini anlamak
için herbirimizin birer anahtar bulacağını umarım. Böylece her
fırsatta bu anahtarı kendimizi aydınlatmak yolunda Kur'-an'ın
nurlarından ve nadir güzelliklerinden istifade etmek İçin
kullanırız.
Kardeşler! Hedefimiz budur. Her birerlerinizin bu hedefe
yöneldiğini ve Kur'an'ın hikmetleri üzerine eğilip düşündüğünü ve
onunla amel etmekte olduğunu umarım.
And olsun ki Kur'an'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık öğüt alan
yok mudur? (2)
Bu incelemelerimizin son inceleme olacağını iddia etmiyoruz.
Çünkü Allah'ın Kitab'ına göz atanlar ve O'nunla amel etmek
isteyenler her zaman Kur'aan-ı Kerim'in manalarının bitmeyen ve
son bulmayan deniz dalgaları gibi kabarık olduğunu görürler. O
Yüce Allah'ın kelamıdır.
(2)
(Kamer) 22.
Başka bir konuya geçmeden önce şunu ifade etmek isterim ki Allahu
Teala'nin Kitabı olan Kur'an her yerde ve her asırda tazeliğini
muhafaza etmektedir. Ona her göz atışınızda yeni yeni manalar
bulursunuz. Onu her incelemenizde ileriye dönük yepyeni şeyter
keşfedersiniz.
Kardeşlerim! Her zaman ve her yerde Kur'an'la başbaşa olmanızı
tavsiye ederim. Böyle yaptığınız takdirde Kur'aanın size her gün
yeni şeyler vereceğini biliniz.
Şu toplantılarımızda Hz. Peygamber (s.a.v)'in asr-ı saadetine bir
göz atmak istiyoruz. Dolayısiyle İslam tarihine göz atmış
olacağız.
İslam Tarihi birtakım hususiyetlere sahiptir. Ben bu
hususiyetlerin hepsini anlatacak değilim. O devrenin ne tarihi
yönünü araştıracağım ne ferdi olaylar üzerinde duracağım ne de
tarihçilerin ihtilaf ettikleri hususları arzedeceğim.
Kardeşler! Aslında yapacağımız kısa sohbetleri-mizdeki .gayemiz
bu gibi meselelerin derinliklerine inmek değildir. O siret
kitaplarını inceleyenlerin ve tarihçilerin işidir.
Bizim hedefimiz ibret verici ve öğütleyici bazı noktalar üzerinde
durmak ve günlük hayatımızda muhtaç olduğumuz faydalı bilgileri
öğrenmektir. Yaşama yollarının tıkandığı şuur ve fikirlerin iflas
ettiği günümüzde buna önemle ihtiyaç vardır.
Kardeşler! Doğru yoldan sapmamak Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
siretinde ve bu davetin tarihinde bulunan gözle görünecek kadar
açık bazı amellerden çıkarılan denenmiş öğütleri elde etmek için
bizi aydınlatacak bir kandile şiddetle ihtiyacımız vardır.
İnsanlığı kurtarmayı hidayeti ve irşadı hedef alan Hz. Muhammed
(s.a.v)'in davetini ihtiva etmesi bakımından bu tarihi devirler
büyük önerçı taşımaktadır. Allah (c.c.) Kitab'ında bu konuyu
şöyle zikretmiştir
Ey inananlar! And olsun ki sizin için Allah'a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar için Resulullah en güzel örnektir. (3)
Kardeşler! Bir kimseye tereddüt etmeden tabi olabilmek için o
kimsenin tanınıp bilinmesi davranışlarının ve yaptığı işlerin
açıklığa kavuşturulması gerekir. Peygamberlik siretini bu şekilde
özet olarak cğ-renmemizdeki gayemiz de budur. Atacağımız her
adımı isabetli kılmasını Allah (c.c.)'dan dileriz. O Semi'
sıfatıyla işiten ve kendisine yapılan duaları kabul edendir.
Kardeşler! Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'le de -vamlı olarak
arkadaşlık yapan O'nun hal ve hareketlerine vakıf bulunan ve
derslerinden etkilenen kimseler O'nun ashabı idi. Resulullah
(s.a.v)'ın ashabı kendisinden çok etkilenmişlerdi. Onlar Hz.
Peygamber'in hayatını inceleyip O'nun yaşayışından — mümkün
olduğu kadar fazla — birşeyler öğrenmek için bütün güçlerini
sarfediyorlardı. Seferde olanlar geri döndüklerinde
arkadaşlarının Resuluilah (s.o.v.)'dan gördüklerini O'ndan
duyduklarını Resuluilah (s.a.v.)'-ın yanında bulunmadıkları zaman
meydana gelen olayları ve bu sırada inen Vahy-i İlahi'yi onlardan
sorar öğrenirlerdi. Resuluilah (s.a.v.) hakkında bilgi edinmek
istediklerinde de O'na en yakın olan kimselerden — O'na en yakın
olanlar da zevceleriydi 4-sorarlardı. Söylediği sözleri ve
yaptığı amelleri öğrenmek için genellikle zevcelerine baş
vururlardı. Bir gün ashabdan iki kişi Hz. Ayşe (r.a.) annemize
gelerek
— Ey müminlerin annesi! Bize Resuluilah (S.a.vö)'in
davranışlarından gördüklerinin en önemli olanlarını anlat.
dediler.
Hz. Ayşe
— Size hangisini anlatayım? O'nun bütün davranışları önemliydi.
cevabını verdi.
Kardeşler! Hz. Ayşe kendisine Peygamber (s.a.v) hakkında soru
soranlara O'nun durumunu anlatırken bakınız ne diyor
— Gece karanlığı çöküp herkes sevdiğiyle baş-başa kalınca
Resuluilah (s.a.v.) da tenha bir yere çekilerek Rabbi ile başbaşa
kalır O'na ibadet etmeğe çalışır ve O'na duada bulunurdu.
Hz. Ayşe onların (sual soranların) dikkatini bu noktaya çekerek
Resuluilah (s.a.v.)'in sünnetlerinden bir kısmını anlatırken
kendilerine Hz. Peygamber (s.a.v.)'le ilgili şu olayı da anlattı
— Bir gece yatsı namazını müteakip eve dönen Resuluilah (s.a.v)
kısa bir süre uyuduktan sonra kalktı ibadet etmek üzere abdestini
aldı. Namaza durdu ve namazda ağlamaya başladı. Bu hal sabaha
kadar devam etti. Akan gözyaşları damla damla dökülmeğe
başlamıştı. Nihayet sabah ezanını okumak için gelen Bilal
Resuluilah (s.a.v.)'ın bu halini görünce
— Ya Resulallah! Allah geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı
halde seni ağlatan şey nedir? diye sordu.
Resuluilah (s.a.v.) O'na
— Bu ne biçim söz ya Bilal? Bu gece. bana bir ayet nazil oldu.
Onu okuyup da onunla amel etmeyenlerin vay haline... buyurarak şu
ayeti okudu
Onlar ayakta iken otururken yan yatarken Allah'ı anarlar göklerin
ve yerin yaratılışını düşünürler Rabbimiz! Sen bunu boşuna
yaratmadın Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru derler.
Sonra da Resulullah (s.a.v.)
— Bu ayeti kim okur da onun üzerinde düşünmezse ona yazıklar
olsun dedi.
Akıl sahibi kimselerin gök ve yeryüzü alemlerini düşünmeleri
onlara gönül gözüyle bakmaları ve bu kainatta var olan yüceliği
inceliği san'atın fevkaladeliğini zihinlerinde canlandırmaları ve
Allah (c.c.)'ın yaratıkları üzerinde düşünerek bu yüce Yaratıcı'ya karşı kudsiyet ve saygı duygularına sahip olmaları
gerekir.
Bunları yaptığınızda Yaratıcı'nın yüceliğini kendinizde
hissedeceksiniz. Bu duygunuzu uzuvların birbirleriyle olan
ilişkisi oluşmalarındaki inceliği ve insanlara sağladıkları
faydaları bakımından yaratıkların sırrını idrak etmek
izleyecektir. Böylece durumunuz ilerleme kaydedecek ve yaratıcı
olan Allah (c. c.)'ın yüceliğine ruhi ameli ve gerçek kanaat
mertebesine erişeceksiniz.
Tohum atılır O'nun kudretiyle biter O'nun kudretiyle olgunlaşır
O'nun gücüyle meyve verir. Bütün bunlar belirli zamanlar ve
değişmez ince ölçüler içinde gerçekleşir.
' Bu bilgiye sahip olan ve bu özellikleri ortaya koyma işini
devam ettiren kimselerin Yaratıcı'nın azametine karşı imanları
artar ve O'nun kudretine duyduklar hüşu fazlalaşır.
Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü
türlü renkte ürünler yetiştirmiş dağlarda da beyaz kırmızı siyah
ve türlü renkte yollar va-retmişizdir. İnsanlar yerde yürüyenler
ve davar -lar da böyle türlü türlü renktedirler
Bilginlerin araştırmalarına göre bitkilerin çeşitleri bin iki
yüz'e ulaşmıştır. Bunların biri diğerine benzemediği gibi
kendilerine ait özel şartlar dahilinde doğar ve büyürler. Bu
alanda araştırma yapan bilginler bitkilerin sırları hakkında
kendilerini hala cahil kabul ediyorlar. Hayat ve onu saran sular
cansızlar alemi ve çevresindeki gariplikler şaşkınlık veren bu
muazzam intizam ve çağdaş insanın aklıyla ulaştığı kainatla
ilgili ilimler bütün bunlar Allah (cc.)'ın. varlığını ispat eden
delillerdir.
Kardeşler! Şimdi de söz konusu olan bu iki sa-habi (Resulullah
hakkında Hz. Ayşe (r.a.)'ya soru soran) ile ilgili konuşmamıza
dönelim. Bu iki sahabi. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin
yaşayışı ile ilgili pek çok bilgiye sahip olmalarına rağmen
bilgilerini artırmak için Hz. Ayşe (r.a.)'ya gelerek Hz.
Peygcmber (s.a.v.) hakkında bilmediklerini kendilerine
anlatmasını istediler.
İşte Ashab-ı Kiram Resulullah (s.a.v.)'ın attığı her adımı
izlerler ve bu hususta son derece titizlik göstererek asla
ihmalkarlık etmezlerdi. Bütün bu görüp duyduklarını çocuklarına
ve çevresindekilerede anlatır onlara nasihatta bulunurlardı. Sa'd
b. Ebi Vak'kas (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilir Bot.
çocuklarımıza Kur'an surelerini ezberlettiğimiz gibi Peygamber
(s.a.v.)'in savaşlarını da anlatıyoruz.
Kardeşler! Selefimizin. Resulullah (s.a.v.)'in davranışlarını
müşahede etme .sözlerini duyma ve yaptıklarını görme bakımından
İslamiyet'le ilgili konulara verdiği bu önem — onların nail
oldukları şerefe erişemeyen — biz müslümanları Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in siretini takip etmeye yöneltmektedir. Siyer
kitaplarını okumaya ya da inceliklerini açıklığa kavuşturmaya
gayret ettiğiniz ve kendinizi Onlar'a bağladığınız takdirde
bundan çok faydalanacağınızı ummaktayız. Nitekim zamanla
ruhunuzda bir incelik kalbinizde bir nurlanma ve gönlünüzde bir
aydınlık duyarsınız. Böylece kendinizi yöneltme duygularınızı
harekete geçirme ve ruhlarınızı beslemede büyük tesiri olan sevgi
ve muhabbeti sağlamış olursunuz.
Siyer kitaplarını okumanız ya da onları incelemeniz size üç fayda
sağlar
a)
Ruhi fayda
b)
Nefsi fayda
c)
Duygulanma.
Kardeşler! Bu faydalar yanında kendinizi onlarla yaşamış
sözlerini dinlemiş ve amelleriyle ders halkalarına katılmış bir
kişi gibi hissedersiniz.
Kardeşler! İşte böylece siretin bölümlerinden herhangi birini
okuduğunuzda kendileriyle bizzat görüşmekten mahrum kaldığınız
kimselerle ruhi dostluk bağlarını kurmuş ve böylece
duygularmızdaki yücelmenin iç aleminizdeki aydınlanmanın
varlığını da hissetmiş olursunuz. Bütün bunların yanı sıra tıb
yargı muamele ahlak ve hayati işlerinizde de ameli faydalar
sağlarsınız.
Siret kitaplarını okuduğunuzda Allah (c.c.) kanunlarının
tamamlayıcısı olan Sünnet-i Seniye'yi de Kur'an'dan sağladığınız
faydaya katmış olursunuz. Bir gün her müslüman kardeşimizin
okuması gereken el-Mmhac es-Sekafi adlı eserden bir nüshayı
Profesör Gamravi'ye gönderdiğimizde söylediği şu sözleri çok
hoşuma gitti Birçok kitap ve maka -leleriin okunmasını lüzumlu
görmüyorum. Bir müslüman kardeşin İslami kültür alması ve İsami
terbiye ile eğitilmesi için bu kitap kafidir. Bu kimsenin Allah
(c.c.)'ın Kitab'ına kapanması ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in
Siret'ini çokça okuması kendisine yeter. Cünki O bu iki hususu
gerçekleştirirse vakitte tasarruf etmiş ve okuduklarından zevk
alarak doğru yoldan sapmaksızın fayda mahalline giden yolu da
tutmuş olur
Salı konuşmalarında size Hz Peygamber (s.a.v.)'-in Sireti'ni
anlatmayı seçmemin sebebi de budur. Dediğim gibi tarihi olaylar
ve sirette geçen vak'ala-rın derinliklerine inmeksizin ibret ve
öğüt verici yerleri ele alacağız. Bu gece bu kadarla yetinirken
kendim ve sizler için Allah (c.c.)'a istiğfar ederim.
Salat ve selam Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'in Al'inin ve
Ashab'ının üzerine olsun!
ALLAH'I VE AHİRETİ GAYE EDİNENLER
Allah (c.c.)'a hamd eder Efendimiz Hz. Muham-med (s.a.v.)'e Ehl-i
Beytine. Ashab'ına Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet
edenlere de salat ve selam getiririz.
Değerli kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın
pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah (c.c.)'ın selamı
rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Bizim için büyük değer taşıyan bu sohbetlerimizin birinden gen
kalırsam özür dilerim. Çünki bize göre buluştuğumuz o güzide
saatlerden daha sevimli ve daha çok arzulanan bir vakit yoktur.
Allah (c.c.)'-dan meclisimizi meleklerin övündüğü meclislerden
kılmasını niyaz ederiz.
Zeyd b. Revaha (r.a.)'nın yaşadığı bir hatırayı dile getirmeden
geçemiyeceğim Zeyd b. Revaha (r.a.) Ashabı Kiram'la toplanıp
onları mescidin bir köşesine alarak Allah (c.c.)'ın Kitabı'nı
inceliyorlardı. Re-sulullah (s.a.v.) mescide her uğradığında
onların bu haline sevinip duada bulunarak şöyle buyuruyordu
Allah (c.c.) ibn Revaha'yı bağışlasın. Çünki O meleklerin
övündüğü meclisleri seviyor.
Kardeşler! Onlar bu meclislerde Allah (c.c.)'a itaatta bulunmak
ve O'nun rızasını kazanmak için toplanırlardı. Bu toplantıda
Resulullah (s.a.v.)'ı yad edip kendilerine iyi örnek olması için
O'nun siretini gözden geciriyorlardı.
Allah ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan
kimseler için
Kardeşler! Bu kişilerin gönülleri böylesine yüce bir gaye uğrunda
bir araya geliyor ve meleklerin övündüğü meclislerden biri olmaya
layık oluyordu. Allah'ım! Bizi de Resulullah (s.a.v.)'ın
halkarında Kıyamet günü geldiğinde Allah (c.c.) tarafından böyle
bir ses gelir Benim için sevişenler nerede? Benim için
ziyaretleşenler nerede? Benim gölgemden başka bir gölgenin
bulunmadığı bir günde onları gölgemin altına alacağım. buyurduğu
kimselerden kıl.
Muhterem kardeşler! Bu güzel sohbet serisinin açılışını yapmış
bulunuyoruz. Sohbetlerimizin ilk halkasını oluşturan bu gece
sizlere Resulullah (s.a.v)'ın siretini sunmak istiyorum. Zaman ve
mekan bakımından Resulullah (s.a.v.)'ın yetiştiği çevreye hep
birlikte bir göz atalım
Bildiğiniz gibi Resulullah (s.a.v) Hicaz'ın — Bey-tullah'ı
bağrına basan — Mekke şehrinde büyüyüp seyahat ve yolculukları
sebebiyle Arap yarımadasını Hicret sebebiyle de Medine civarını
gezmiş dolaşmıştı. O kendisine verilen Peygamberlik görevine
uygun bir yer olan bu pak ve temiz çevrede yetişmişti. Burada
yaşayanlar daima kainatla yüz yüze gelmiş . ucu bucağı görünmeyen
çöl gözler önüne serilmiş ve gökyüzü de uçsuz bucaksız çölü her
taraftan kaplamıştı. İşte o insanlar kainatın çeşitli
hadiseleriyle boğuşarak çetin mücadele verip soğuğu ve sıcağı
gerçek manada yaşıyorlardı. Su ihtiyacını karşılamak için uzun
mesafeler kat eder onu bulmak maksadıyla çölün her tarafına
kuyular açarlardı. Bu sıkıntılar gıda maddelerini elde etmek için
de vardı. Bütün bunlara rağmen yine de onlar hayatlarından
memnundu ve hisleri son derece kuvvetli idi. Duygularını hudutsuz
bir boşluğa salıyor fikir ve manalar üzerine akın ediyor hür
düşünceleriyle baş başa kalıyor ve önlerinde hiç bir engel
duramıyordu. Bu insanların hayatları ile ilgili işlerinde
yetişmelerinde ve ahlaklarında kendilerini mümtaz kılan çevre
işte budur.
Bu çevre insana özel bir tabiat ye özel bir yön kazandırırdı.
Resulullah (s.a.v.) de — lüks hayat ve arzulanan şeyleri elde
etmek şöyle dursun — zaruri ihtiyaçların dahi büyük sıkıntılara
katlanmak suretiyle sağlandığı bu çevrede büyüdü. Ayrıca bu
topraklarda büyük rolü olan diğer bir faktör de gözden kac
manialıdır İslam'dan önceki Cahiliyet devri arap-lorını son
derece etkileyen bu faktör yaşadıkları topraklardaki Beytullah'ın
varlığı ve onunla kucak kucağa yaşamaları idi. Harem-i Şerifin
etrafında yaşayanların gönülerinde onun özel bir yeri vardı. Çünki onlar Harem-i Şerifin kendilerine güç kyanağı olduğuna
inanıyor O'nun hizmetini paylaşıyor O'nu yüceltmede son derece
gayret gösteriyor ve hacılara su temini işini de üzerlerine
alarak buraya gelen gruplara ikramda bulunuyorlardı. Yaptıkları
bu işlerle son derece övünürlerdi. Hatta İslam'a girmedikleri
halde kendilerine atalarından intikal eden bu işlerle övünmeyi
İslam'dan sonraki günlerde de sürdürdüler. Bunun için o
davranışları ile ilgili olarak şu ayet nazil oldu
Hacca gelenlere su vermeği Mescid-i Haram'ı onarmayı. Allah'a ve
ahiret gününe inananla Allah yolunda cihad edenle bir mi
tuttunuz? Allah katında bir olamazlar Allah zulmeden milleti
doğru yola eriştirmez. (2)
Arablar'ın ahlak ve karakterleri böyle iken aralarında İslam Dini
zuhur edip yayıldı onları bu ahlaktan çevirip kendilerinde mevcut
olan gerçek cevheri ortaya koydu. Sonra da bu cevher İslam
potasında işlenince ortaya en mükemmel bir cemiyet çıktı ve buna
İslam Ümmeti dendi.
(2)
(Tevbe) 19.
Bugünkü durumda ise medeniyet ve onun getirdiği aşırılığın
içimize işlemesi bizde büyük bozukluklar meydana getirdi ahlakı
çökertti ve bütün duygularımıza hakim oldu. Bundan böyle bu
davayı ayakta tutabilme vasfına sahip olabilmemiz için
medeniyetin getirdiği cereyanlara israfa ve aşırı tamaha karşı
koyup kendimize insanların yaşadığı bu hayattan başka bir hayat
seçmeliyiz.
Herşeyden önce nefsimizle mücadele edelim. Yaratılışta her türlü
kötülüklerden arınmış olan ruhumuzun değerlerini güçlendirelim.
Zaten esas olan da her davayı gerçekleştirmek için Allah (c.c.)
ve Resulünün (s.a.v) çağrısına icabet etmektir.
Kardeşler! Si?e içinde yaşadığımız topluluktan daha güçlü olunuz
der sizler ve kendim için Al-Joh'a (c.c.) tevbe ederim.
Salat ve selam. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'e Al'i ve
Ashab'ına olsun!
ALLAH
KİME PEYGAMBERLİK VERECEĞİNİ DAHA İYİ BİLİR
Allah (c.c.)'a hama" Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'e Ehl-i
Beyt'ine Ashab'ına ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet
edenlere de salat ve selam olsun.
Muhterem kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın
pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah'ın selamı rahmeti ve
bereketi üzerinize olsun!
Yaptığımız bu toplantıyı Hak üzere kılmak takva ve iyilikte
yardımlaşmak Allah ve Resulünün muhabbet potasında erimek
kaymayan ve sapmayan sarsılmaz bir inançla O'na kulluk etmek için
yapılan bir toplantı kılmasını Allah (c.c.)'tan niyaz ederiz.
Kardeşler! Kesin bir zafer elde eden bu Müslüman topluluğu
başarısını sadece iman gücüyle birlik ve beraberliğinin sarsılmaz
oluşuyla ruhlarının birleşmesiyle ve herhangi bir menfaat
gözetmeksizin Allah (c.c.) yolunda gönüllerinin derinliklerine
nüfuz eden sonsuz sevgileriyle kazanmışlardır. Gönüllerinin
arasındaki birliği sağlayan bu sevgi—değişik kabilelerden
olmalarına rağmen — onları aynı hukuka bağlı tek bir vücud haline
getirdi.
Kardeşler! İlk zaferin sırrı buydu Allah (cc.)'ın izniyle son
zaferin sırrı da bu olacaktır! İnanınız ki her hafta aranızda
bulunduğum sürece bu duygula-ların kokusunu teneffüs ediyor
onların her tarafı kapladığını ve içimi doldurup taştığını
hissediyorum. Daha önce selefimizin gayretleriyle sağlanan
zaferin bundan sonra da sizin gayretlerinizle sağlanmasını Allah
(c.c.)'dan niyaz ederiz. Onlar bu başarıya ne sayılarının çokluğu
ne de geniş bilgileriyle ulaşmışlardı. Onlar Allah (c.c.)'m
kendilerine lüfettiği iman gücüyle bu zaferi kazanmışlardır.
Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'ın doğup. Peygamber olarak
gönderildiği güne kadar geçen hcyatmı kısaca sizlere anlatmak
istiyorum. O'nun da herkes gibi normal bir ferd olduğunu ve Allah
(c.c.)'ın o büyük davanın ağır yükünü O'na henüz yüklemeden önce
geçirdiği hayatının ilk devrelerini özetlemeye çalışacağım. Allah
(c.c.) bu davayı O'na yüklemekle Resulullah (s.av.).ı diğer
insanlardan daha üstün kılmıştır.
Resulullah (s.a.v.)'ın o dönemdeki hayatının bütün safhalarını
size anlatmayacağım. O'nun siretiyle ilgili olayları tek tek
anlatmak uzun zaman alır ve imkanlarımızı aşar. Biz ilerlememizde
yaşayışımızda kendimize ışık tutacak nitelikte görebildiğimiz
öğüt ve ibret verici açıkseçik olan yönleri ele alacağız.
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yaşadığı devreye bir göz atmamız bizi
doğumundan az önceki veya Peygamberliğinden evvelki hayatıyla
ilgili ona noktalara götürecektir.
Özellikle dini fikri ve ruhi vahşetin yayıldığı o dönemde olupbitenlere bir göz atacak olursak bütün dünyanın beklenen bu
davete ve gözlenen bu insana nasıl ihtiyaç duyduğunu anlarız.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yaşıdığı bu devrede halk Yahudi
Hıristiyan veya İranlılarla Araplar gibi putperest idi. İranlılar
ateşe tapıyorlardı aralarında hatalı prensipler yaygın hale
gelmişti. Araplar ulu-hiyyet sıfatını verdikleri taşlara
tapıyorlardı. Rumlar da Hıristiyanlık sancağını taşıyorlardı.
Yahudiler ise Arap kabileleri arasında yaşıyor inanç ve dinlerim
koruyorlardı.
Bu dinler dengelerini kaybetmişlerdi. Bu dönemde Hıristiyanlıktan
kopan pek çok fırkanın aralarında meydana gelen ihtilaflar Rum
Hıristiyanlığını rahatsız etmişti. Çünki bu fırkalar birbirlerini
hata etmekle suçluyor her fırka diğerine savaş açıyor ve şiddet
kullanmaya baş vuruyordu. Devlet bazen bu fikri destekliyor bazen
de karşı koyuyordu. Hıristiyanlık inancı insanlara henüz
yerleşmiş değildi.
Yahudiler'in durumu da aynı idi ne belirli bir fikre ne de
belirli bir topluluğa sahiptiler Yahudilik sadece zayıf ve küçük
kabileler arasında yaşıyor ve Hıristiyanlarla arasındaki ihtilaf
sürüp gidiyordu. Araplar'a gelince onların bir kısmı isteklerini
gerçekleştirmek istediklerinde putlara inanır ancak
alışkanlıklarına şehev? arzularına ters düştüğünde de onlara
boyun eğmez ve inanmazlardı. Bunun gibiler pek çoktur. Bazıları
bu putlarla alay ediyor ve onlara asla inanmıyorlardı. Diğer
bazıları ise bu putların kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarını
sanarak sapıklık içinde körü körüne onlara inanıyorlardı. Bu son
grubun putperestliği gerçekten ruhlarına yerleşen bir inanç
olmayıp taklitçilikten ibaretti.
Kardeşler! Gerek İran'da gerek Hıristiyan aleminde gerek
Yahudiler'de ve gerekse Arap toplumunda mevcut olan bu ruhi
bunalımlar istikrarsız ve endişeli hayat Resulullah (s.a.v.)'ın
bütün insanlara peygamber olarak gönderileceği haberi her tarafa
yayı-lıncaya kadar devam etmişti. Yahudi ve Hıristiyanlar
beklenen Peygamberin kendilerinden olmasını umarken Araplar da
O'nun kendi aralarından çıkacağını zannediyorlardı. Hatta Umeyye
bin Ebi es-Salt beklenen Peygamber'in kendisinin olmasını diliyor
ve umuyordu.
Kardeşler! Bu düşünceler herkesi yeni bir dinin ve yeni bir
davetin ortaya çıkmasını bekleme havasına sokmuştu. Beklenen
Peygamber kendilerine gej-diğinde Yahudi hahamlarının hased
ederek ve öfkelenerek O'nu inkar etmeleri çok garipth Bundan
daha garip olanı Ümeyye bin Ebi es-Salt'ın gururuna yediremeyip
O'nun peygamberliğini reddetmesi ve Sakif kabilesi dışından
gelen bir Peygamber'e inanmam! diyerek kabileler ve Arap
mahalleleri arasında dolaşıp geri dönünce Müslüman olmak
istemesi. Bedir Savaşı'nın ölüleri arasında dolaşırken kendisine
El-Velid bin el-Muğire ve Ukbe bin Re-bia da bu ölülerin
arasındadır. denildiğinde bu defa Bunları kaybettikten sonra
yaşamanın bir manası kalmadı. şeklinde konuşması ancak Müslüman
olmadan geri dönüp Allah'ın Dini'ne girmeden ölmesidir.
bildikleri gelince O'nu inkar ettiler. Allah'ın laneti inkar
edenlerin üzerine olsun
Kardeşler! Gerilere döndüğümüz zaman insanlık aleminin Risalet-i
Muhammediye'ye ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Resulullah (s.a.v.)
dünyaya gelip bu yeni hayata başladığında bütün dünyanın bu aziz
Peygamberi layıkiyle ağırlaması için Allah (c.c.) O'-na bazı
sebepler halk etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) hayata başlamanın
eşiğinde iken karşılaştığı olayların en bariz olanlarını şöyle
sıralayabiliriz
Kendisine bakmakla yükümlü olan büyüklerini peş-peşe
kaybetti. Nitekim henüz dünyaya gelme- • den babasını altı
aşında iken annesini sonra da aradan iki yıl geçmeden dedesini
yitirdi ve nihayet amcası Ebu Talib'in himayesine girdi.
Kardeşler! Bütün bu olaylarda Resulullah (sav.) için pek çok
ikramlar mevcuttur. Allah (cc) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
insanların himaye ve terbiyesinde değil kendi himaye ve
terbiyesinde büyüyüp gelişmesini murad etmiş ve O'nu hissi
davranacak kimselerin terbiyesine bırakmamıştır. O'nun. böyle
müstakil olarak büyümesi kendisine hayatta karşılaşacağı
zorulklara göğüs germesini öğretecekti. Allah (c.c.)
Peygamberinin olgunluğunu tamamlamak ve üzücü olaylar karşısında
ümitsizliğe düşmemesini sağlamak için hayata başladığı ilk
günlerden itibaren O'na. bazı ağır yükler yüklemiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) birçok olaylarla karşılaşmış ve bunlar
O'nun hayatını açık bir şekilde etkilemiştir. Mesela. Şam'a
yaptığı ilk yolculuk ufkunu genişletmiş ve rahib'in O'nun
Peygamber olarak gönderileceği... müjdesini duymuştu. Şüphesiz bu
yolculuğu O'nu büyük ölçüde etkilemiş ülkeleri ve insanlarını
tanımak hususunda bilgisini artırmıştı. Böylece seyahat ve
yolculukların insana verdiği olgunluktan da payını almıştı.
Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'in karşılaştığı olaylardan biri de
Kureyşliler ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Ficar savaşı
na katılması ve savaşın başından sonuna kadar amcalariyle
birlikte savaşma-sıdır. Resulullah (s.a.v.)'dan rivayet
edildiğine göre şöyle buyurmuştur Amcalarımla birlikte Ficar
savaşına katıldım ve ok attım. Bu ileride insanlara yapacağı
tebliğde mücadelelerde ve karşılaşacağı zor durumlarda O'nun için
bir deneme niteliğini taşıyordu.
Kardeşler! Bir başka olay da Resulullah'ın Fu-dul andlaşması nda
hazır bulunmasıdır. Bu andlaş-mada Kureyş'in ileri gelenleri
Mekke'de veya bir başka yerde davet edil meşeler bile haksızlığa
uğrayanın yardımına koşma hususunda karar almışlardı.
Rivayet edildiğiı>e göre
Bir adam güzel kızı ile birlikte Mekke'ye gelir. Kureyş'in ileri
gelenlerinden birisi bu kızı zorla alır. Durumu gören bir başkası
haykırarak Fudul and-laşmasını yapanlar nerede? diye feryad
eder. Bunun üzerine Hilfü'l-Fudul'a katılanlar kılıçlarıyle
koşarak gelirler ve yardım isteyen adama Emrinde-yiz!... derler.
Diğer taraftan Ktzı çıkarmasmı aksi halde öldüreceklerini..
söylerler. Bunun üzerine odam kızı dışarıya çıkarır.
Diğer bir rivayete göre de
El-As bin Vail es-Sehmi borcunu zamanında ödemez. Alacaklı olan
defalarca istediği halde yine de vermez. Bunun üzerine alacaklı
Ebi Kubeys dağının tepesine çıkarak Hilfü'l-Fudul'a katılanlardan
yardım talebinde bulunmak üzere onlara seslenir. Hilfü'l-Fudul'a
katılanlar da bir araya gelerek borçlu olan elAs bin Vöil'i sıkıştırırlar ve borcunu ödeyinceye kadar O'nun
arkasını bırakmazlar.
Bir başka rivayete göre
Resululiah (s.a.v.) Hilfü'L-Fudul hakkında cCa-hiliyet Devrinde
bir andlaşmaya şahid oldum. İslamiyet'te de böyle bir andlaşmaya
çağırılırsam hemen icabet ederim. buyurmuştur.
Kardeşler! Bu hadise Resulullah (s.a.v.)'i son derece etkilemiş
olacak ki İslamiyet'te bile onunla öğün-müştür.
Resulullah (s.a.vö)'ın bu dönemde yaşadığı olaylardan biri de
Kabe'nin inşasında Kureyşliler'in kendisini hakem tayin
etmeleridir. Gerçekte bu olay doğrudan doğruya olmasa bile
Resulullah (s.a.v.)'m liderlik vasfına sahip olduğunu ve
kendisini herkese kabul ettirdiğini gösterir. Resulullah (s.a.v.)
doğduğu günden kendisine Risalet'in geldiği güne kadar geçen
zamanda dikkati çeken birçok olayları yaşamıştı. Çeşitli
zorluklarla karşılaşmış ve çetin günler geçirmişti Karşılaştığı
her sıkıntıyı sabır ve tahammülle yenmeyi başarmıştı. Allah
(c.c.)'ın Peygamber'i için murad ettiği yüce terbiye de buydu.
Resulullah (s.a.v.)'ın boş ve değersiz işlere karşı mücadele
vererek sağladığı yüce hayat bu hayattır. O putlara tapmadı şarab
içmedi diğer çocuklar gibi gülüp eğlenmedi ve yaramazlık etmedi.
Bu gibi boş şeylerden arınmış pak ve yüce bir ruha sahipti. Daima
güzel ahlakın ve saf bir hayrın peşinde idi. Hatta aralannda
yaşadığı insanlar bile O'na eJ-Emin lakabını vermişlerdi.
Allah (c.c) Resullerini böyle seçer ve kullarından dilediğini
kendisine dost edinir.
Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed. (s.a.v.)'e Ehl-i Beytine
ve Ashab'ına olsun!
HASAN EI^BENNA MEDİNE-t MÜNEVVERE DE
Bir hatrılatma
Müslüman Kardeşler Hac mevsiminde Medine-i Münevvere'de birçok
toplantı yapmışlar burada seslerini duyurmuşlar ve acık bir
şekilde etkilerini göstermişlerdir. Mürşld lider Hasan el-Benna
burada şu değerli konuşmasını yapmıştır
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i
Beytine Ashab'ına ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet
edenlere de sala t ve selam olsun.
Değerli kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın
pak ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah (c.c.)'in selamı
rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
İçinde Resulullah .(s.a.v.)'ın bulunduğu Medine-i Münevvere'de
sizlerle karşılaşmak ne güzel şey! Bu şehrin toprağı havası gök
kubbesi ve içinde var olan her şeyi bereketlidir. Daha başka bir
ifadeyle bu şehir hayır bereket ve nur kaynağıdır.
Kardeşler! Biz buraya sizlerle tanışmak ve Kur1-an-ı Kerim'in
davet ettiği birliği sağlamak için gelmiş bulunuyoruz. Hanif olan
bu dinin bizleri cahilliğin karanlıklarından çıkarıp hidayet ve
marifet ışığına götürdüğüne dikkatinizi çekmek isterim.
...Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apcçtk bir kitap gelmiştir.
Allah rızasını gözetenleri onunla selamet yollarına eriştirir ve
onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru
yola iletir. (1)
Bütün dünya şaşkınlık içindeydi bozuk inançlar yayılmış cehalet
karanlığı her tarafı sarmış temelsiz gerçek dışı olan işler
alabildiğine yaygın bir hale gelmişti. İslam dini gelince
beşeriyetin yolunu aydınlatıp gerçeğe varan yolu gösterdi.
Yapısını Allah'tan sakınmak ve O'nun hoşnud-luğu içfn yapan kimse
mi daha hayırlıdır yoksa yapısını kayacak bir yer kıyısına yapıp
da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi?... (2)
İslam Dini gelince birtakım esaslar koymuş ve binasını güçlü tedi
yemel üzerine oturtmuştur. Size bu temelleri sırasıyla anlatmaya
çalışacağım
Birincisi imon'dır. İmanımız kuvvetlendikçe gücümüz o nisbette
artar ve bu durumda zafer daima bizimle olur.
...Zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu. (3)
Hani Rabbin meleklere Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi
iman edenlere sebat ilham edin diye variyetti. Ben inkar
edenlerin kalplerine korku salacağım artık onların boyunlarını
vurup parmaklarını doğrayın dedi. (4)
And olsun ki siz düşkün bir durumda iken Bedr'de Allah size
yardım etmişti Allah'tan sakının ki şükretmiş olasınız.
İnananlara ¦ Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım
etmesi size yetmeyecek mi diyordun. Evet şayet sabrederseniz
sakınırsanız ve onlar da hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size
nişanlı beş bin melekle imdad edecektir. (5)
Kuvvetli bir iman gönüllerimize yerleştiği an bütün zorluklar
kolaylaşacaktır. Hz. Musa (a.s.) az sayıda olan kavmi ile yola
çıkmış Firavun ve ordusu onların arkalarından yetişmişti.
İki topluluk birbirini gördüğünde Musa'nın adamları
yakalandık dediler. (6)
İşte
Fakat Hz. Musa (a.s.)'ın kalbi imanla doldu ve Musa Hayır
Robbim benimle beraberdir bana elbette yol gösterecektin dedi.
Güçlü olan imanımız silahımız olsun!
Kardeşler! Bildiğiniz gibi. Resulullah (s.a.v.) o mağarada iken
dostu Hz. Ebu Bekir (r.a.) O'na acımış ve üzülmüştü. iman gücünün
en kamil sembolü olan Resulullah (s.a.v.) ise arkadaşı Hz. Ebu
Bekir (r.a.)'e Üçüncüleri Allah (c.c.) olan iki kişi hakkında
neler tahmin edersiniz? dedi.
...Üzülme Allah (c.c.) bizimledir... (8)
Bunun üzerine Allah (c.c.) yüce övgüsünü ihtiva eden şu
ayetler'ini indirmiştir
Peygamber'e yardım etmezseniz bilin ki inkar edenler O'nu
Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri
olarak Allah O'na yardım etmişti. Arkadaşı Ebu Bekir'e Üzülme
Allah bizimledir diyordu Allah da O'na güven vermiş görmediğiniz
askerlerle O'nu desteklemiş inkar edenlerin sözünü aiçaltmıştı.
Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür. Hakim'dir. (9)
Zamanımızda denilebilir ki onlar birer Peygamberdir. Onlar nerede
biz nerede!? Ben de buna cevap olarak derim ki Allah (c.c.)
Resullerine ikramda bulunduğu gibi onlara uyanlara ve geride
bıraktıktan yolu izleyenlere de ikram eder. Ashab-ı Kiram
hakkında
Onlar ki bir takım kimseler kendilerine Düşmanlarınız size karşı
bir ordu topladılar onlardan korkun dediler. Bu ise onların
imanını artırdı ve Allah bize yeter O ne güzel Vekil'dir!
dediler. Bu yüzden kendilerine bir fenalık dokunmadan Allah'tan
nimet ve bollukla geri döndüler Allah'ın rızasına uydular. AHah
büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir. (10) dendiğinde bunu daha
geniş tutarak şöyle buyurdu
Doğrusu Biz Peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya
hayatında hem de şahidlerin şahidiik edecekleri günde yardım
ederiz. (11)
İkincisi İlimdir. Milletler ilimle mutluluğa kavuşur ve onunla
yücelir. Bir milletin ilimsiz kalkınması imkansızdır. Gayr-i
müslimler egemenliklerini ancak ilimle elde etmişler biz ise
sadece cehaletten ötürü gerilemişizdir. İlimle cehalet bir
değildir!
...Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (12)
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu Hanginiz çöle ya da uzak bir
yere gidip semiz bir deve bulup günaha girmeden ve zahmet
çekmeden onu getirip sahip olmak ister? Bunu hepimiz arzu ederiz
ya Resulcrilah dediler. Bunun üzerine ResuluHah (s.a.v.) onlara
Sizden birinizin mescide gidip Allah'ın Ki-tabı'ndan bir ayet
öğrenmesi onun için bir deveden daha hayırlıdır. İki ayet
öğrenmesi iki deveden üç ayet öğrenmesi üç deveden ve öğrendiği
her ayet karşılığı olan her deve sayısından daha hayırlıdır!
Kardeşler! Ben. dünya ve ahiretle ilgili olan ilmin her iki
çeşidini de arzu ediyorum. Hatta bir milletin dünya hayatı ile
ilgili bir ilme ihtiyacı varsa bu milletin ilim taleb etmesi
farz-ı kifaye'dir. Kur'an-ı. Kerim Allah (c.c.)'ın şu ayefiyle
buna işaret etmektedir
Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü
türlü renkte ürünler yetiştirmiş dağlarda da beyaz kırmızı siyah
ve türlü renkte yollar var etmişizdir. İnsanlar yerde yürüyenler
ve davarlar 6a böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kulları
arasında O'ndan korkanı ancak bilginlerdir... (13)
Hikaye edilir ki bir adam. ticaretle uğraşması için çocuğuna
sermaye verir ve onu serbest bırakmak ister. Oğlu ticaret
maksadiyle yola çıkar. Yolda güçsüz ve aciz bir tilki görüp onun
nereden yiyip içtiğini merak eder. O tilkinin durumunu düşünürken
bir de ne görsün? Avını avlamış bir arslan gelir ve avından
doyuncaya kadar yeyip ihtiyacını gördükten sonra avın geride
kalanını tilkiye atar. Tilki de önüne atılan artığı yer. Bu genç
kendi kendine Ne diye kendimi yoruyorum? Allah kullarının
rızkını tekeffül etmiştir. der. Babasrnın arzusuna uygun hiçbir
şey getirmeden geri dönerek babasına gördüğünü anlatır. Babası da
O'na Senin — kazancından tilkinin de faydalandığı — bir arslan
olmanı istemiştim. Yoksa bir tilki olmanı değil!.. der.
Üçüncüsü Mal'dır. Mal dünya hayatının süsü -dür. Milletlerin
hayat sigortası ve kalkınma aracıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurdu
-.
Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı beyinsizlere
vermeyin...
Bütün ferdlerin ve milletlerin meslekleri ve ka-zançlarıyle
Jünyanın refahı için gayret göstermeleri gerekir. Bir rrui'minin
başkasına yük olmaması ve insanlara avuç açmaması lazımdır. Cünki
veren el alan elden daha hayırlıdır. Allah (c.c) rızık temin
etmek için gayret sarfedilmesini emretmiş ve şöyle buyurmuştur
...öyleyse yerin sırtlarında dolaşın Allah'ın verdiği rızıktan
yiyin sonunda dönüş O'nadır. (15)
Sahabe (r.a.) fakir idi. Ancak Allah (c.c.) onları hiç kimseye
muhtaç etmedi. Kisra Kayser ve Rum hazinelerini onların önüne
serdi. Dünya nimetlerini kafirlere bırakıp Resulullah (s.a.v.)'ın
Dünya ve içindekiler değersizdir. ve Eğer dünya Allah katında bir
sinek kanadı kadar değer taşısaydı kafire bir bardak su dahi
vermezdi. sözünü yanlış yorumlayarak dünyayı terk etmen ve dünya
nimetlerini kafirlere bırakıp kendini o nimetlerden mahrum etmen
de doğru değildir. Kardeşlerim! Gerçek zühd toprakla altın aynı
değerde oluncaya kadar dünyaya malik olman ve elde ettiğin maHan
tereddüt etmeden Allah (c.c.) yolunda sarf etmendir. Ancak
kazancının helal ve meşru yollardan olması lazımdır. Resu-iullah
(s.a.v.) Amr bin As'a şöyle buyurdu Hayırlı mal hayırlı ve salih
kişiye nasib olur. Abdurrahman bin Avf mü'minlerin anası Hz. Ayşe
(r.a.)'nin yanına geldi ve Hz. Ayşe O'na şaka ile
— Ya Abdurrahman! Cennet'e emekleyerek gi-reoeğini malının
bolluğunun ve hesabının çokluğu -nun seni arkadaşlarından geri
bırakacağını zannediyorum dedi.
Abdurrahman
— Vallahi istersem Cennet'e koşarak giderim cevabını verince Hz.
Ayşe (r.a.)
— Bu nasıl olacak?diye sordu.
Abdurrahman da
— Mısır kafilesini duydun mu?
dedi. Hz. Ayşe (r.a.)
¦
—- Evet!
karşılığını verdi.
Abdurrahman
— Onun hepsi fakir ve yoksullar iç"in sadakadır.
deyince Ayşe (r.a.) bu defa
_ öyleyse Cennet'e koşarak gireceksin dedi.
Kardeşim! Zühd yapacağım diye dünyaya tamamen yüz çevirip onu
kafirlere terketme. Cünki kafirler o nimetlerden güç bulup sana
karşı savaş açıyorlar.
Dördüncüsü Sağlık'tır. Sağlık başımın tacıdır. Onun kadrini ondan
mahrum olanlar bilir. Kuvvet ve afiyet insanı tamamlayan
şeylerdir. Hele bunlar hakkında bir düşünün... Cünki Resuiullah
(s.a.v.) bizlere bu hususta yol gösterdi kanunlar koydu ve şöyle
buyurdu Bedenin sende hakkı vardır. Resulullah (s.a.v.)
herkesten daha sağlıklı ve daha güçlü idi üç kişiyle güreşir ve
onları yenebilirdi. Kur'an-ı Kerim şu ayetiyle O'nun gücüne
işaret etmektedir
...Doğrusu Allah size O'nu seçti bilgice ve vü-cudça gücünü
artırdı... (16)
Resulullah (s.a.v.) Allah (c.c.)'tan dünya ve ahi-ret afiyetini
taleb edip şöyle yalvarırdı Allah'ım!
(16)
(Bakara) 247.
Bedenimde bana afiyet ver. Allah'ım! Kulağımda bc-na afiyet ver.
Allah'ım! Gözlerimde bana afiyet ver.
Resulullah (s.a.v.) şöyle de dua ederdi Allah'ım! Üzüntü ve
kederden Sana sığınırım acizlik ve tembellikten Sana sığınırım
korkaklık ve cimrilikten Sena sığınırım borçtan ve kişilerin
kahrından Sana sığınırım.
Resulullah (s.a.v.) Müslümanlar'a sıhhat ve güçlerini nasıl
koruyabileceklerini izah etmiştir.
Beşincisi Cihad gücüdür Cihad gerçekte düşmana karşı koybailmek
için bir ön çalışma ve hazırlıktır. Allah (c.c) cihadı üzerimize
farz kılmış ve onu İslam'ın zirvesinde tutmuştur. Nitekim Allah
(c.c.) cihad hakkında şöyle buyurmuştur
a Allah uğrunda gereği gibi cihad edin... (17)
Resulullah (s.a.v.) müminleri cihade teşvik ederek şöyle
buyurmuştur Allah yolunda öldürüleyim sonra dirileyim. Tekrar
öldürüleyim sonra ditileyim. Tekrar öldürüleyim sonra dirileyim.
Tekrar öldürüleyim.
Cabir bin Abdullah (r.a.) der ki Uhud Savaşında Amr'ın oğlu
Abdullah şehid olunca Resulullah (s.a.v.) Ey Cabir Allahü
Teala'nın babana ne dediğini sana haber vereyim mi? dedi. Evet
dedim. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki Allah (c.c.) başkalarına
ancak perde arkasından konuştu. Fakat babanla karşı karşıya
konuştu ve Ey kulum! Dile benden vereyim sana dedi. Baban Ey
Rabbim! Beni dirilt ikinci kez senin yolunda öldürüleyim dedi.
Allahü Teala ı İnsanların tekrar dünyaya dönmiyecek-lerini ezelde
takdir ettim dedi. Baban Ey Rabbim! Bunu geride bıraktıklarıma
bildir dedi. Allahü Teala şu ayet-i celileyi indirdi
Sakın Allah yolunda can verenleri ölüler sanmayın.
Kardeşler! Cihad Müslümanlar için aziz bir dilektir ve onların
içinde hala yaşamaktadır. Bu şerefe nail olmak için en değerli
mallarını onun yolunda feda etmişlerdir. Fakihler fıkıh
kitaplarında ona Babü'l-Cihad adını vermişlerdir. Uzman kişiler
Denizlerin anahtarı kimin elindeyse zafer onundur! demektedirler.
Selefimiz bu anahtara sahip bulunuyordu. Cebelitarık Süveyş
Çanakkale Singapur Hürmüz vb. boğazlar ellerindeydi.
Altıncısı Güçlülük ve şahsiyet'tir Güçlü olmak müminin en
belirgin sıfatlarından biridir. Müminler bu sıfatlarıyle insanlar
arasında hayırlı bir ümmet olarak yerlerini almışlardır.
Resulullah (s.a.v.) Her kim ki zorlanmaksızın kendi isteğiyle
şahsiyetinden tavfz verirse O benim ümmetimden değildir! buyurdu.
Ümmetinin güçlü ve onurlu olması O'nun hoşuna giderdi.
(18)
(Al-i tmran) 169.
Yedincisi Adalettir Adalet hoş görülü olman kendine kardeşine ve
bütün insanlara karşı dürüst davranmandır.
Kardeşler! Sırat-ı Müstakim denilen doğru yol budur. İnsanlar üç
kısımdır. diyen bazı kimselerin bu sözü hoşuma gidiyor. Bunlar
insanları üç gruba ayırırlar
a)
Gerçeği arayanlar ve onu bulanlar. Fakat ondan sapanlar.
b)
Gerçeği arayanlar oncak ona' ulaşamayanlar.
c)
Gerçeği arayanlar onu bulanlar ve sapmadan Hak üzere
kalmaya karar kılanlar.
Birinci grup helak olmaya mahkumdur. İkinci grup mazeret
sahibidir. Üçüncü grup ise Allah'ın izniyle kurtulacaktır.
Sözlerime son verirken sizler ve kendim için Allah (c.cO'tan
mağfiret diler salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
Ehl-i Beyt'i ve As-hab'ına olsun derim.
HASAN el-BENNA MEDİNE-İ MÜNEVVERE'DE (II)
Bir hatırlatma
Müslüman kardeşler Medine-i Münevvere'dek Şer*i İlimler
Medresesi'nde tanışma toplantısı tertiplemiş ve bu toplantıya
Resulullah (s.a.v.)'ın Mescidi'-ni ziyarete gelenlerin yanısıra
Müslüman Kardeşlerden de büyük bir topluluk katılmıştı. Mürşid
İmam Hasan el-Benna bu toplantıda şu konuşmayı yapmıştır
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah (c.c.)'a hamd Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i Beyt'ine
Ashabına Kıyamet'e kadar İslam'a hizmet eden ve O'nun uğrunda
cihatta bulunanlara da salat ve selam olsun.
Değerli kardeşler! Davetimize samimi ve güzel duygularla icabet
etmekle bizleri çok mutlu ettiniz. Bu ilginizin karşılığında
Allah (c.c.)'ın yardımına sığınarak sizlere birşeyler anlatmaya
çalışacağım. Sözlerime hakkımızda hayırlı olan bir dua ile
başlamak istiyorum Allah (c.c.)'ın selamı rahmeti ve bereketi
üzerinize olsun!
Bu dakikalarınız çok değerlidir. Çünki içinde yaşadığımız bu
dakikalarda Allah (c.c.)'ın kelamın'dan ve O'nun Resulü Hz.
Muhammed (s.a.v.)'in sünnet-i seniyesinden ve geride bıraktığı
hatıralardan söz edeceğiz. Allah (c.c.)'tan bu sohbetimizi kabul
edilen amellerden kılmasını ve hasıl olacak ecirden de bizleri
payidar kılmasını niyaz ederiz. Çünki bu toplantının hedefi Allah
(c.c.'a itaatta bulunmak ve O'nu sevmektir. Allah (c.c) bir
Hadis-i Kudsis'inde şöyle buyuruyor Benim için sevişenler benim
için meclisler kuranlar benim için ziyaretleşenler ve benim için
karşılıklı yardımlaşanlar rizamı hak etmişlerdir. Gölgemden başka
hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde onları Celal'imle gölgem
altına alacağım.
Kardeşler! İşte sizler çeşitli ve uzak ülkelerden sevgi ile dolu
olarak biraraya geldiniz. Allah (c.c.)'a olan itaatiniz ve O'nun
rizasını kazanma arzunuz sizleri buraya toplamıştır.
Kardeşler! Sizler pak olan bu topraklarda ve Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in hareminde biraraya gelmiş bulunuyorsunuz. Bu size
birbirinizle tanışma kaynaşma ve birlik kurma fırsatını
vermiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur Allah'ın kullan
arasında öyle kimseler vardır ki onlar ne peygamber ve ne de
şehitlerdendir. Fakat Allah katındaki mevkilerinden türü kıyamet
gününde hem peygamberler nem şehıtler ve hem de başkaları onlara
gıpta edeceklerdir. Resulullah (s.a.v.)'ın yanında bulunanlar Ya
ResU-lallah! Onlar kimdir bize söyler misin? dediler. Re-sululalh
Onlar aralarında akrabalık ve maddi alışveriş olmaksızın Allah
rızası için sevişenlerdir. Yemin ederim ki onların yüzleri nurdur
nur içindedirler. Diğer insanlar korktuklarında onlar korkmaz ve
üzüldüklerinde onlar üzülmezler. buyurdu ve şu ayet'i okudu
İyi bilin ki Allah'ın dostlarına korku yoktur onlar
üzülmeyeceklerdir. (1)
Kardeşler! Aramızda bir akrabalık bağı bulunmaksızın hatta daha
önce bir tanışma olmaksızın burada toplanmış bulunuyoruz. Bizi
biraraya getiren gerçek sebep İslam'da mevcut olan kardeşlik
inanç ve Hak'tan başkası değildir. Bu toplantı Kur'an-ı Ke-rim'in
gösterdiği tanışma nevinden yapılan bir toplantıdır. Bu çağrıyı
ifade eden diğer bir ayet şöyledir
Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden
yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki
birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında n
değerliniz O'na kcrşı gelmekten en çok sokınonınızdır... (2)
Biz gerçeği müzakere etmek ve onu birbirimize tavsiyede bulunup
doğru yolda yürümek için top- landık. Bu hususta yardımcı
olabilmemiz için bizi başarılı kılmasını Allah (c.c.)'tan niyaz
ederiz.
Kardeşler! Bu mübarek şehirde bu büyük gecede yapılan şu
toplantıda aranıza katılma mutluluğuna erme fikri hemen aklıma
geliverdi. Aslında yapılması gereken de buydu. Şu anda biz geçen
yıla veda edip yeni yılı karşılıyoruz. Yaptığımız işleri dile
getirerek kendimizi hesaba çekmemiz geçen ytlın üzerimizde kalan
hakkı olduğu gibi jslam'a ve Müs-lümanlar'a faydalar sağlayacak
yeni proje ve işlerle hazırlıklı olarak karşılaşmamız da yeni
yılın hakkıdır. Bu konuları dile getirmek için Vahy'in indiği.
En-sar ve Muhacirler'in sığındığı. ResUlullah (s.a.v.)'ın şehri
olan Medine-i Münevvere'den daha iyi bir yer olur mu? Burası bana
birçok şeyler ilham ediyor ve bu münasebet yankısı çok büyük olan
Hicret olayını hatırlatıyor işte bizler bugün hicret yıllarından
bir yenisini daha karşılayıp o sırada karşılaştıkları belalara
göğüs geren cihadda kusur etmeyen ve yapılması gereken işleri
yapmaktan geri kalmayan o değerli kişileri ve ulvi hislerini yad
ediyoruz.
Muhterem kardeşler! insanları İkiye ayırmamız mümkündür
a) İnsan var ki kainatın sırrını İdrak edemiyor ve hayatta
yapması gereken vazifesinin ne olduğunu bilmiyor. Bu insana
için yaratıldın ne işledin ve niçin hayattasın? Sorusunu
yöneltince size
Ne
Bırak beni ben seni dinlemiyorum cevabını verir. Bu kimse hayatta
olup biten şeylerden hiçbirisinin manasını anlamaz. O tıpkı ateş
yakmak için odun olmaktan başka bir işe yaramayan ve meyve
vermeyen kuru bir ağaç gibidir. Allah (c.c.) Kur'an-ı Ke-rim'de
söyle buyurur
And olsun ki cehennem için de birçok cin ve insan yarattık
onların kalpleri vardır ama anlamazlar gözleri vardır ama
görmezler kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar
gibi hatta daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir. (3)
Hikmetini Allah (c.c.) bilir ama bu tip insanların sayıları
oldukça kabarıktır.
b) Bir başka insan da kainatın sırrına vakıf olmayı ve hayatta
yapması gereken görevini öğrenmeyi arzulamakta bunu
gerçekleştirmek üzere gönül rahatlığı ve güven içinde faaliyetini
sürdürmektedir. Allah (c.c) bu iki tip insan hakkında şöyle
buyuruyor
Kadınlora oğullara kantar kantar altın ve gümüşe nişanlı atlar ve
develere ekinlere karşı aşın sevgi beslemek insanlara güzel
gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir oysa
gidilecek yerin güzeli Allah katındadır. Ey Muhammed de ki
Bundan daha iyisini size haber vereyim mi? Allah'a karşı
gelmekten sakınanlara Bab'lerinin katında altlarından ırmaklar
akan ve orada temelli kalackları cennetler tertemiz eşler ve
Allah'ın rızası vardır. Rab-bimiz! Biz şüphesiz inandık bunun
için günahlarımızı bize bağışla ve bizi ateşin azabından koru!
diyen sabreden doğru olan gönülden kulluk eden sarfeden ve seher
vakitlerinde bağışlanma dileyen kullan Allah görür. (4)
Birinci tipteki kimse yolunu yanlış seçmiş se sapıklık batağına
gömülerek kaybolmuştur. İkinci tipte olanın da Allah basiretini
aydınlattı gerçeğe ulaşma yolunda hidayet kandilleri O'na ışık
tuttu ve dünya nimelterinin ahiret nimetlerine eşit olmayacağını
öğrendi Hak'kı tanıdı ve hayatta yapılması gereken vazifesinin
herşeyi ile Allah'a yönelmek olduğunu bildi.
Cinleri ve insanları ancak baha kulluk etmeleri için
yaratmışımdır.
Ey Muhammedi De ki öyleyse Allah'a koşuşun doğrusu ben sizi
O'nun azabı ile açıkça uyar
Bu durumda olan kimseler kalpleriyle ve duy-gulariyle Allah
(c.c.)'ın itaatına koşmuş bütün işlerini halisane bir şekilde
sırf Allah (c.c.) rızası için yapmışlardır.
(4)
-(Al-i imran) 14-17.
(5)
(Zariyat) 56.
(6)
(Zariyat) 50.
Kardeşler! Geçen yıla veda edip yeni yıla girerken geçmişin
geleceğe devrettiklerine bir göz atarak titizlikle üzerinde
duralım derim.
Okullarda yeni ders yılı başladığında öğrencilere yeni defterler
dağıtmak adettendir. Tabii ki bu defterler öğrencilere temjz
olarak teslim edilir. Bunları kontrol etme ve temiz kullanmayı
sağlama görevi hocaya düştüğünden bu hususta öğrencilerini uyarır
ve yapacakları vazifeleri onlara yazdırır. Vazifesini yerine
getirmeyi ihmal eden her öğrenciye ceza verir.
İşte hepimizin elinde birer defter vardır ve her defterde 360
kağıt mevcuttur. Hergün bunlardan birini yazıp doldurmaya
başlayacağız. Bu defterleri işlerken gayet titiz davranmalı ve
temiz bir biçimde doldurmalıyız. Çünkü muallimimiz çok dikkatli
ve eleştirici olup herşeyi görendir. Yerde olsun gökte olsun
O'ndan saklı hiçbir şey yoktur
...içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla
hesaba çeker...
O bir söz atmaya dursun mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır.
Her nisanın boynuna işlediklerini dolarız ve Kıyamet günü açılmış
bulacağı kitab'ı önüne çıkarırız.
Kitabını oku bugün kendi hesabını kendin göreceksin. (9)
Kardeşler! Size hatırlatma bakımından çok ö-nemli bir husus da
şudur Vaz'i düzende çizme ya da silme işi mümkün olmaz. Fakat
Allah (o.o.) Kerim'dir bağışlamayı sever kullarına karşı
merhametlidir. İşledikleri suçları tekrar işlememeğe kararlı
oldukları takdirde tövbe edenlerin tövbelerini kabul buyurur 4
Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine
zulmettiklerinde Allah'ı anarlar günahlarının bağışlanmasını
dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? Onar
yaptlıklarında bile bile direnmezler. Onların hareketlerinin
karşılığı Rab'lerin-den bağışlanma ve içlerinde ırmaklar akan
içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne
güzel ecri vardır! (10)
Kullarının tevbesini kabul eden kötülükleri affeden O'dur. (11)
Kardeşler! Geçmişe bir göz atıp hayır ve şer olarak
yaptıklarınızla kendinizi hesaba çektiğinizde yaptığınız iyi
işler" için Allah'a hamd ve işlediğiniz kötülüklerden ötürü de
O'na tövbe ediniz. Hak sahiplerine haklarını iade ediniz ve Allah
(c.c.) hakkındaki taksiratınızı bağışlaması için O'na sığınınız.
Yalnız geleceğe bakış açısına gelince Gelecekte günah istememeye
kararlı olunuz. Zamanınızı azimli bir şekilde iyi işler görmeye
ve ibadet etmeye hasrediniz. Pratik hayatımızda bize faydalı
olabilecek önemli bazı olayları ve dikkati çeken durumları
süratle gözden geçirmemizi istiyorum.. Bu olayların en önemli
olanı tamamiyle öğüt ibret ve tecrübelerle dolu o mutlu Hicret
olayıdır. Eğer Müslümanlar Hicret'in getirdiklerinden bazılarını
almış olsalardı insanlara öncülüklerini sürdürebilirlerdi.
Resulullah (s.a.v.)'ın Hicret'i iki gerçeği ortaya koymuşfur
a)
Mekke'de ferdi ıslah
b)
Medine'de toplu ıslah.
Mekke'de bir inanç oluşturulmuş ve İslam davasının temelleri
atılmıştı. Bu bazen gizli ve bazen de aleni olarak
gerçekleşmişti.
Müşrikler Hz. Peygamberin davetine karşı savaş açıyor mukavemet
gösteriyor ve davetin' yayıl-' masına engel oluyorlardı. Fakat
Allah (c.c) inanan Müminleri insanlar için. hayırlı bir topluluk
olarak göndermişti ki onları davalarından alıkoyacak hiçbir güç
olamıyacaktı.
Medine'de ise durum tamamen bunun tersine idi. Resulullah
(s.a.v.) inananları tek tek olgunlaştırdıktan sonra onlarla büyük
bir topluluk meydana getirdi ve onları iki önemli yönde
geliştirdi İman'la dolup taşan kalplerle Allah'a tevekkülü ve
Hak yol üzere olduklarını öğretti. Allah (c.c) onlara bu gerçeği
Cebrail (as.) vasıtasiyle şu ayetle bildirdi
Ey Muhammedi Allah'a güven şüphesiz sen apaçık gerçek
üzerindesin. (12)
Onlar hiçbir zaman kahr edilmeyen (Allah (a c.)'a içinde hiçbir
batıl şey bulunmayan Kitab'ına ve elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
ve O'nun bu daveti duyurduğuna inanmışlardı. Selef-i Salih'in
imanı gerçekten sarsılmaz bir imandı. Taptıkları putları yıktılar
içtikleri şarabı döktüler. Eskiden birbirleriyle kavgalı
oldukları halde kuvvetli imanları onları barıştırdı yaşlarının
geçmesine rağmen yeniden terbiye gördüler. Bütün bunlar imanları
sayesinde gerçekleşebilmiştir. Gerçekten iman kalbe yerleşince
sahibini mutlaka doğru yola sevkeder. Allah (c.c.)'a inanan bu
kişiler Mekke'den nefret ettiklerinden değil Allah (c.c.)'ın
dinini desteklemek ve Resulullah (s.a.v.)'ın davetini yaymak için
oradan ayrılmışlardır.
Kardeşler! Ben Allah'a inanan bu kişilerin gelişmelerinin hepsini
anldtmak istemiyorum sadece bunların değerli şahsiyetlerini
hülasa etmek ve Peygamber (s.a.v.)'e yardım etme yolundaki maddi
ve manevi fedakarlıklarına üzülmediklerini söylemek istiyorum.
Onlar. İslam davasını mertçe yüklendiler ve Allah (c.c.)'ın
Dini'ni muhkem bir biçimde yaydılar.
Onların bütün düşünce ve işleri İslam davasını duyurmaktı. Allah
(c.c) onlar hakkında şöyle buyuruyor
Ey Peygamber! Allah'ın yardımı sana ve sana uyan mü'minlere
yeter. (13)
İranlılar'ın komutanı Rüstem İslam ordusu öncülerinden bir
Müslüman Arap'la karşılaştığında O'-na
— Sizi ülkenizden çıkarıp buralara getiren şey nedir?
diye sordu.
Müslüman Arap da
— Biz dünya malı için yola çıkmadık. Zayıftık Allah bizi
güçlendirdi sapmıştık Allah bizi hidayete erdirip İslam davasını
tebliğ etmemizi emretti. Siz de eğer bizim girdiğimiz dine
girerseniz eşit duruma gireriz ve aramızda hiçbir fark kalmaz.
Aksi halde aramızdaki savaş devam eder. cevabını verdi.
Rüstem
— Şu ordulara bak! dedi.
Müslüman Arap alaylı bir biçimde Rüstem'in ordularına bakarak
— Ey Rüstem! Sen insanlarla- değil kaderle savaşıyorsun. Çünki
biz Allah'ın kaderiyiz Allah bizi size musallat kılmıştır. dedi.
Kardeşler! Bu imanın bir kısmı eğer bizde ol saydi içimizde
yeniden İslami yaşayışı canlandırmaya ve hayat zorluklarını
yenmeye gücümüz yeterdi..
Salih kişilerden biri Mısır'da bir kalede hapsedildi.- Bazı
talebeleri kendisini ziyaret edip durumuna üzüldüklerini
söyleyince O
c— Hapsedilmemin karşılığı Cennet öldürülmemin karşılığı da
şehadettir. dedi.
Kardeşlerim! Bakınız bu değerli kişiler hapishaneyi nasıl bir
ganimet telakki ediyorlar! Şu halde bu mertebeye ermek için iman
gerek sabır gerek sadakat gerek vefa gerek birlik gerek sevgi ve
başkalarının ihtiyacınf kendi ihtiyacına tercih etmek gerek!
Bütün bunlar İslam Dini'nirı getirdiği ahlak kurallarıdır. İslami
topluluk da bu ahlak kuralları üzerine kurulmuştur.
Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gö-nülerine imanı
yerleştirmiş olan kimseler kendilerine hicret edip gelenleri
severler onlara verilenler karşısında bir çekememezlik
hissetmezler kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları
kendilerinden önce tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından
korunabilmiş kimseler işte onlar saadete erenlerdir. (14)
Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'m Mekke'ye gelişini tasavvur
ediyorum O Medine'yi askeri birlikler haline getirmişti. Kadın erkek tek bir kalenin etrafında toplanıp hep birlikte hareket
ediyorlar
ibn
(14)
(Haşr) 9.
Ümmi Mektum'un ezanını duyduklarında günde beş defa namaza
duruyorlar ve dini vecibelerini yerine getiriyorlardı. Daima söz
ve iş birliği içinde idiler. Herhangi bir konuda ihtilafa
düştüklerinde hemen Kur'an'dan ayetler iniyor ve aralarındaki
ihtilafı izale ediyordu.
Ey Muhammedi Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a
şikayette bulunan kadının'sözünü Allah iş itmiştir esasen Allah
konuşmalarınızı işitir. Doğrusu Allah işiten'dir görendir. (15)
Kardeşler! İslam topluluğunu meydana getiren Müslümanlar
arasındaki bağlar en üst dereceye ulaşmış ve herkes İslam'ın
getirdiği düzene boyun eğmişti. Onlar bu İslam nizamına karşı
yakınlık ve ün-siyet duyuyorlardı. Çünki içinde yaşadıkları bu
düzeni ve bu düzenin sahibini seviyorlardı. Allah (c.c.) onları
en iyi hediyelerle mükafatlandırsın!
Allah (c.c) bizleri ve işlerimizi de onlarınki gibi başarılı
kılsın! O işitici ve duaları kabul edicidir.
Salat ve selam Efendimiz Hz. Muharrimed (s.a.v.)'e Ehl-i Beyt'ine
ve Ashab'ına olsun.
(15)
(Mücadele). 1.
HZ. EBU BEKİR
(R.A.)'NIN HAYATINDAN ÖRNEKLER
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed'e Ehl-I Beyt'ine.
Ashab'ına ve Kıyamet'e kadar İslam davasına hizmet edenlere de
salat ve selam olsun.
Muhterem Kardeşler! Sizleri Allah (c.c.) katmdan gelen İslam'ın
pak güzel ve mübarek selam ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı
rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!
Kardeşler! insanlar arasındaki iyi münasebetler daima temiz
gönülleri biraraya getirir ve onları güzel fikirlerde
birleştirir. Allah (c.c.)'tan söylediklerimiz ve
işittiklerimizclen faydalanmamızı niyaz ederiz.
Akşamt'n yatsı arasında geçen zaman çok değerli ve mübarek bir
zamandır. Sallh kimselere göre bu zaman Allah (c.c.)'a
sığınanların beklediği zamandır. Çünkü insanlar gündüzün sıkıntı
ve yorgunluğundan gecenin ünsiyet ve sükunetine bu zaman
içinde sığınırlar. Halvete girmeleri ve Allah (c.c.)'a
yönelmeleri bu an'da"başlar. Akşamla yatsı arası mübarektir.
Oünki. insanlar kendilerini bu saatte hesaba çeker ve amellerinin
muhasebesini de bu saatte yaparlar. Bu an gündüzü geride bırakıp
gecenin başladığını gösteren mübarek bir an'dır. Resulullah
(s.a.v.). akşam ezanını duyduğunda şunları söylerdi Ey Allah'ım!
Bu an gündüzün geride kaldığı gecenin başladığı. Sana edilen dua
sedalarının yükseldiği ve ibadetlerin yapıldığı an'dır beni
affet!
Kardeşler! Gündüzün geride kalmasiyle gecenin başladığı bu an çok
mübarektir. İnanan kalpler bu zaman içinde Allah (c.c.)'a yönelir
ve kulluk vazifelerini ifa etmeye çalışırlar. Salih kişilerin
zikretmek ve Allah (c.c.)'la ünsiyet kurmak için akşamla yatsı
arasını seçmeleri bu sebebe dayanmaktadır. Onlar bu zamanı canla
başla değerlendirme çabası içine girerler ve Rslulullah
(s.a.v.)'ın Kul namazını kıldıktan sonra diğer namaz vaktini
beklediği süre içinde de namazda sayılır. sözüne layık olmaya
çalışırlardı. Bizler de sürekli namazda olalım diye yatsıyı
bekliyoruz. Üstelik biz bir ilim meclisindeyiz.
Dikkat edecek olursak burada sadece Allah (c.c.) sevgisiyle
biraraya gelen ve Allah (c.c.) rızası için yardımlaşan hayır'a
davet edildiğinde ona uyan birbirlerini ziyaret edip O'nun için
sevişen bu inanan kalplerin — o temiz meclisleri de buna eklersek
ne kadar birleşmiş ve tek saf haline gelmiş olduğunu görürüz.
Kardeşler! Resulullah (s.a.v.)'ın sireti hakkında yaptığımız seri
konuşmalarımızda O'nun insanlara İslam'ın nurunu nasıl
yansıttığını onlara Din'i nasıl tebliğ ettiğini doğru yolu nasıl
gösterdiğini böylece insanlar için çıkarılan en hayırlı bir ümmet
olduklarını ve onlara mutluluk yolunu nasıl beyan ettiğini O'na
bağlı kaldıkları sürece asla doğru yoldan sapmayacaklarını
söylediğini ve Kur'an-ı Kerim ile Sün-net-i Seniye'sini
bıraktıktan sonra Allah (c.c.)'ın rahmetine kavuştuğunu
anlatmıştık. Şimdi de Resulullah (s.a.v.)'la sohbet şerefine nail
olan O'ndan sonra İslam davasının mes'uliyetini yüklenen ve iman
yüklü kalplerle dolu olan o devreye bir göz atmamız çok yerinde
olur. Bu serimize İslam'da ilk halife olan Hz. Ebu Bekir
(r.a.)'in hayatını anlatmakla başlayalım.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) Kureyş'li olup soy bakımından Resulullah
(s.a.v.)'ın da bağlı bulunduğu bir kabilenin oğullarından
biridir. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in her ne kadar Resulullah
(s.a.v.)'in doğup büyüdüğü Ha-şim kabilesinden olmayıp Temim
kabilesinden olduğu sabit ise de aslında her rki kabile de Kureyş
kabilesinde birleşmektedir. Her iki ailenin de kendine has
gelenek ve görenekleri vardı. Temim kabilesinin kendi aralarında
uyguladıkları garib bir düzenleri vardı diyet ödeme ve
cezalandırma usulleri... Onlardan biri adam öldürdüğünde —
diyetin değeri ne olursa olsun — aralraında yardımlaşarak bir mal
toplar ve onu. diyeti ödemekle yükümlü kimseye verirleMi. Yine
birine bir ceza kesildiğinde onu da öderlerdi. Hz. Ebu Bekir
(r.a.) bu ailenin şerefi sayılırdı. O. hem Cahiliyye devrinde ve
hem de İslamiyet'e girdikten sonra bu şerefini korumuştur. Hz.
Ebu Bekir (r.a.) birçok özelliklere de sahipti şeref ve
şahsiyetini koruyan bir esnaf mai mülk ve ahlakiyle zengin bir
kimseydi. Fıtrat ve mizacı itibariyle hiç şarap içmemiştir ve
putlara taptığı da görülmemiştir. O kendisini bu gibi çirkin
şeylerden daima uzak tutardı. Hiç yalan söylememiş ve güzel
ahlakiyle tanınmıştı. İslam'dan önce de Resulullah (s.a.v.)'ın
candan dostuydu. Bu dostluğun temeli kuvvetli bir ihtimalle
meslek hayatlarında ve yaşayışlarında mizaç bakımından
birbirlerine benzemelerine dayanmaktadır. Resulul-iah (s.a.v.)
Kureyşliler arasındaçok sevilen bir gençti. Hz. Ebu Bekir
(r.a.)'in de kendi kabilesi içerisinde büyük bir yeri vardı ve
orada iyi huyu ile tanınmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) gibi O da
ticaretle uğraşmıştı. Yaşları birbirine yakındı. Yaş ve soy
yakınlığı meslek bakımından aynı işlerle uğraşmaları aralarındaki
münasebetleri kuvvetlendirmişti. Bunun içindir ki Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in davetine ilk icabet eden O olmuş ve Resulullah
(s.a.v.) da Onu başkalarından daha yüksek tutmuştu. Hz. Ebu Bekir
(r.a.) diğer insanlardan daha yüce vasıflara sahipti.
Şahsiyetinin büyük olmasının sırrı da bunda idi. İsabetli işler
yapan mülhem bir halife ve hayatında karşılaştığı her durumdan
başarı ile çıkabilen bir şahsiyetti. O ahlakin ve imanın en
mükemmel derecesine ulaşmıştı. Resulullah (s.a.v.). O'nun imanını
şöyle değerlendiriyor Eğer E!u Bekir'in imanı bir kefeye diğer
müsiümanların imanı da öbür kefeye konulacak olursa Ebu Bekir'in
imanı daha ağır gelirdi. O imanının kuvvetli ve itilasının
sarsılmaz olması sebebiyle Resulullah (s.a.v.)'tan sonra bütün
Müslümanlar in başındaydı. Müslümanlar arasında Hz. Ebu Bekir
(r.a.)'den daha cesur ve daha bilgili olanlar vardı. Fakat O'nun
kadar İman-ı kamil olan yoktu. Kur'an-ı Kerim O'nun birçok
durumuna işaret etmiştir
Elinde bulunandan verenin Allah'a karşı gelmekten sakınanın en
güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini
kolaylaştırırız. (1)
Diğer bir ayet'te
Arınmak için malını veren en çok sakınan kimse ise ondan uzak
tutulur. O yaptığı iyiliği başkasına karşılık olarak değil ancak
Yüce Rabbi'nin hoşnud-luğunu gözeterek yapmıştır. Elbette kendisi
de hoşnud olacaktır. (2)
Bir başka ayet'te
"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenler...
Onlara melekler ölümleri anında "Korkmayınız üzülmeyiniz size
söz verilen cennetle sevinin" diyerek inerler. (3)
Daha başka bir ayette de
...mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah O'na yardım
etmişti. Arkadaşı Ebu Bekir'e "Üzülme Allah bizimledir"
diyordu... (4) buyurmuştur.
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resuluilah (s.a.v.)'a ilk inanan
Müslüman olmuştur. Resululiah (s.a.v.) hakkında hiçbir şüpheye
düşmemiş ve davetini tereddütsüz kabul etmiştir. O'nun bu durumu
Resuluilah (s.a.v.) tarafından.şöyle dile getirilmiştir İslam'a
davet ettiğim herkes mutlaka duraklamış ve tereddüt etmiştir.
Ancak Ebu Bekir bin Kuhafe bunlardan müstesnadır.
Bazılarına göre Hz. Ebu Bekir (r.a.). bir tüccardı. Tüccar olan
kimsenin temkinli davranması gerekirdi. Fakat O Resuluilah
(s.a.v.)'a inanmakta hiç tereddüt etmemiş kendisinin ve
ticaretinin geleceğini düşünmemiş aksine bütün meşgalesini tek
bir şeyde toplamıştı o da dostu Hz. Muhammed (s.a.v)" in
inanılmaya ve doğrulanmaya layık olduğunu kabullenmekti.
Rsiulullah (s.a.v.) hakkındaki şiarı Onun yalan söylediğini hiç
görmedim demesi olmuştur.
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın bu- imanı işlediği her işte kendini
göstermiştir. Müşrikler İsra olayını yalanlarken Hz. Ebu Bekir
(r.a.) şöyle diyordu Yemin ederim ki eğer bunu Muhammed
(s.a.v.)'in kendisi dediyse doğrudur. O bana gecenin veya
gündüzün bazı vakitlerinde gökten kendisine Vahy indiğini haber
verir ben de O'na inanırım. Bu İsra olayı hayret ettiğiniz
şeyterin çok ötesinde bir gerçektir.
İşte Bedir savaşında Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in takındığı tavır
Herkes savaş hazırlığı içine girmiş Resuluilah (s.a.v.) da
sürekli olarak dua ediyor ve şöyle diyordu Ey Allah'ım! Eğer bu
topluluğu helak edersen yeryüzünde Sana ibadet edecek bir kimse
kalmıyacaktır. Duasında ısrar eden Resululiah (s.a.v.)'ın
sırtından cübbesi düşünce Hz. Ebu Bekir (r.a.) O'nun yanına
gelerek Ya Resulallah! Kendini bu kadar yorma. Çünki Allah sana
olan vadini yerine getirecektir. Yemin ederim ki Allah seni hiç
utandırmayacaktır. dedi.
Öbür yandan Ridde Ehli'ne zekat vermekten sakınanlara ve'
peygamberlik iddiasında bulunanlara karşı takındığı tavır —
Medineliler'in pek azı O'nun yanında yer almasına rağmen —
gevşemedi >zayıf düşmedi ve ayrıca arkadaşlarına danışmayı da
ihmal etmedi. Danıştığı kişilerden biri de Hz. Ömer (r.a.) idi.
Hz. Ömer (r.a.) O'na Ya Eba Bekir! Evine gir kapıyı arkasından
kapa. Gerçekler sana ayan oluncaya kadar Rabbine ibadet et.
deyince Hz. Ebu Bekir (r.a.) de O'na Daha önce Resuluilah.
(s.a.v.)'a
Ödedikleri develerinin ayağına bağladıkları ip parçasını bile
vermekten sakınacak olurlarsa onlara karşı savaş açarım. cevabını
vermişti.
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in imanını ortaya koyan olaylardan biri de
Hudeybiye günüdür. Müslümanlar Mekke'ye varmayı garantileyip o
beldeye yaklaştıkları ve Kabe'nin de belirdiği bir sırada tekrar
Medine'-ye geri dönmeleri teklifi ile karşılaşınca Resulullah
(s.a.v.)'a gelerek Dinimizde zilleti kgbui etmeyiz. dediler.
Aralarında bulunan Hz. Ömer tt.a.) şöyle der di Ya Resulallah!
Onlar batıl biz Hafc üzere değil miyiz? Biz mümin onlar müşrik
değiller "mi? Biz dinimizde ta'viz vermeyiz! Resulullah (s.a^v.)
da O'na Bana gelen emir budur! diye buyurunca Hz. Ömer ir.a.)
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e gelerek O'na Resulul-ıuh (s.a.v.) bize
Mekke'ye gireceğimize dair söz vermemiş miydi? diye sordu. Hz.
Ebfl Bekir (r.a.) de O'na Sema bu yıl için mi söz vermişti?
Yazık sana ya Ömer! Sen Muhammed (s.a.v.)'in-sözünü tut. Çün-ki O
gerçekten Allah'ın Resulüdür. dedi.
Kuvvetli imanı hudutsuz güveni coşkun duygusu İslama davette İsra
olayında Bedir savaşında Mekke'nin fethinde ve hatta Resulullah
(s.a.v.)' m vefatında kendini göstermiştir. O Müslümanlar
arasında Resulullah (s.a.v.)'ın en çok sevdiği bir kişiydi.
Resulullah (s.a.v.) O'nun hakkında şöyle buyurdu Eğer insanlar
arasında kendime dost edin-seydim. Ebu Bekir'i seçerdim. Bunu
Allah katında bir araya gelebilmemiz için dostluk kardeşllik ve
iman adına yapardım.
Resulullah (s.a.v.)'in ilk davetçisi olan Hz. Ebu Bekir [r.a)
davranışıyle diğerlerine de örnek teşkil etmiştir. İslam'da ilk
hatiplik unvanı da O'nundur. Bu dava uğrunda canını malını ortaya
koymuş samimi Müslüman olan yedi köleyi satın almış ve onları
azad etmiştir. Malını İslam yolunda harcaması hususunda
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur Ebu Bekir'in malından
faydalandığım kadar hiçbir kimsenin malından faydalanmadım. O bir
gün Resulullah (s.a.v.)'a gelip bütün malını O'na verir.
Resulullah (s.a.v.) da kendisine Malından çocuklarına ne
dıraktın? diye sorar. O da Resulullah (s.a.v.)'a Onlara Allah ve
Resulünü bıraktım! cevabını verir.
Kardeşlerim! O bütün bunların üstünde İslam davasını yayma
yolunda kavmi tarafından yapılan birçok eza ve cefaya tahammül
etmiştir. Utbe bin Rabia ve Kureyşli bazı kafirler O'nu
bayıltıncaya kadar dövmüşlerdi. Ayıldığı zaman Resulullah'a ne
oldu? diye sordu. Resulullah'a birşey olmadı. dediler. Bunun
üzerine Resulullah'ı görünceye kadar yiyecek ve içecek hiçbir
şey tatmıyacağıma yemin ederim! dedi. Erkam'ın evinde bulunan
Resululiah (s.a.v.)'a gelmeden için rahat etmemişti. Resulullah
(s.a.v.)'a varınca O'ndan annesinin İslam'a girmesi için dua
etmesini istedi. Resulullah (s.a.v.) dua etti ve Ebu Bekir
(r.a.)'in annesi de Müslüman oldu.
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in imanı son derece derin ve yüce
idi. imanın nuru ve hidayeti O'n-da açık bir şekilde görülüyordu.
Üstelik O diğer Müs-lümanlar'dan daha çok ibadet eder yaptığı
işleri onlardan daha güzel yapardı. Allah (c.c.)'a yaklaşmakta
kendilerinden daha kuvvetliydi. Allah (c.c) yoidan çıkmakta olan
bir gurup Müslümanı O'nun gayretleri sayesinde kurtardı ve
İslam'ı kendisiyle güçlendirdi.
Allah (c.c) O'ndan razı olsun ve O'na rahmet eylesin!
Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Eht-i Beytine ve
Ashab'ına olsun!
HZ. EBU BEKİR (R.A.)İN HAYATINDAN ÖRNEKLER (II)
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammecf (ş.a.v.)'e Ehl-i
Beyt'ine Ashab'ına-ve Kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet
edenlere de salat ve selam olsun!
Değerli kardeşler! Sizleri Allah katından gelen İslam'ın pak ve
mübarek selamı ile selamlarım Allah (c.c.) selamı bereketi ve
rahmeti üzerinize olsun!
Konferansın daha rahat ve daha geniş bir yerde elmasını istedik
fakat durum ve vaziyet bize ancak bu imkanı verdi özür dilerim.
Kardeşler! Gerçeği söylemek gerekirse bu kalabalıkta bir bereket
ve bu şuurlu yaklaşmada da manevi bir kaynaşma vardır. Biz —
Allah'ın izni ve ina-yetiyle — bu gönüllerin kaynaşması iyilik ve
tqkva-da birleşmesi ve Allah (cc.)'a itaatta birbirlerine destek
olmaları sayesinde bu birliğimizi gerçekleştirmiş oluyoruz.
(Allah (c.c.) için sevme ve O'nun rızası içir birbirimize
yaklaşma duygusu bunlardan biridir. Biz bu duygularla ünsiyet
bulur zihin rahatlığına ve vicdan huzuruna kavuşuruz.
Kardeşler! Din-i Mübin'imizde bu mana'yı gösteren latif işaretler
vardır. Bakınız Resulullah {s.a.v.) arkasında saflar halinde
duran Ashab'ına *— imamlık edeceği sırada — nasıl sesleniyor
Omuzlarınızı birteştirin ve ellerinizi kardeşlerinizin ellerine
değdirin. Bu bir sevgi bağıdır. Ancak Resulullah (s.a.v.) bu
sözleriyle sevgi bağının ötesinde daha yüce ve daha değerli
gayeleri amaçlıyordu. Bu da gönüllerin birbirine bağlanması ve
ruhların kaynaşması.idi. Resulullah (s.a.v.) manevi meseleleri
hissi misallerle ifade eder ve onlann kolayca anlaşılmasını
sağlardı Mesela imamlığını yaptığı diğer bir namazda da cemaatına
şöyle seslenmişti Boşlukları doldurunuz safları düzgün tutunuz.
Birbirlerinizden uzak kalmayınız aksi halde gönüleriniz de
birbirinden uzaklaşır. Resulullah (s.av.)'ın bu sözünde gönüller
birbirinden uzaklaşıp ayrı düştüğünde şeytan'ın devreye
gireceğini ve vesvese verme şansını elde edeceğini gösteren beliğ
bir ifade vardır.
Çekişmeyin yoksa başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider
Kardeşleri Toplantımızı meydana getiren bu kalabalıkta
dayanışmanın gönülleri birbirlerine yaklaştırma ve aynı fikir
etrafında birleştirmenin payı vardır. Yer darlığı önemli değildir
önemli olan gönüllerin geniş ve müsamahakar olmasıdır. Hepimiz
tek bir kalp gibi tek bir prensip ve tek bir gaye üzerinde olalım
Kardeşler! Tekrar esas konumuz olan Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in
siretine dönelim Bir önceki konuşmamızda Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in
gerçekten büyük bir şahsiyete sahip olduğunu bütün yüce sıfatları
şahsında topladığını hiddete geldiğinde yumuşadığında
duygulandığında ve her türlü tasarrufunda olgun olduğunu
söylemiştik. O'nun böylesine büyük şahsiyet sahibi olmasınrn
sırrını araştıracak olursak görürüz ki bu sır çokça namaz
kılmasında oruç tutmasında ve gecelerini ibadetle geçirmesinde
değildir. Çünki herkes O'nun gibi namaz kılar oruç tutar ve
geceleri de ibadet ederdi. O'nu bu şahsiyete kavuşturan sır
kalbinde yerleşen köklü iman kuvvetidir. Bütün Müslümanların
imanına üstün gelen ve hep başarıyla dolu olan bir iman... Cünki
O kalbiyle ve herşeyi ile alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ayönelmiş ve sadık bir imana sahip olmuştu. O'nun imanı Allah
(c.c.)'ın Hadis-i Kudsi'de buyurduğu şu gerçeklere tamamiyle
uymaktaydı Ben O'nun duyduğu kulak gördüğü göz kendini savunduğu
ei ve üzerinde yürüdüğü ayağı olurum.
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.) nefsinden ve malından sıyrılmış
kendini Rabb'ine adamış ve Rabbani bir kişiliğe bürünmüştü.
Resulullah (s.a.v.)'a söylediği şu sözlerini dikkatle okuyunuz
Anam babam Sen'sin ya Resulullah! Biz küfrün bataklığından iman
nuruna ancak Senin sayende kavuştuk ya Re-sulallah!
Resulullah (s.a.v.) da O'nun iyiliklerini anarak şöyle buyurdu
İnsanlardan bana en çok iyiliği dokunan Ebu Bekir'dir.
Hz. Ebu Bekir (ra.)'in bütün davranışları muhkem ve dakik idi. O
gerçek bir mü'mini temsil ediyordu. Meltem kadar yumuşak demir
kadar sert ve son derece cömertti. Bütün bu özellikleri kalbinde
yerleşen güçlü iman'a dayanmaktadır. O herşeyi-ni alemlerin Rabbi
olan Allah (c.c.) için feda etmişti.
Kardeşler! Şimdi de Hz. Ebu Bekir (r.a.)'i bir halife olarak ete
alalım
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisinden sonra halife olacak kimseyi
seçme hususunda ümmetini mecbur tutmamıştı. Fakat sağlığında Hz.
Ebu Bekir (r.a.)'i imam olarak mihraba geçirmesi Müslümanların
kendilerine halife olarak kimi seçeceklerine dair bir işaretti.
Çünki namaz din'in şiarı ve imamlık da önderliğin bir
nişanesidir. Resulullah (s.a.v) bu davranı-şıyle Hz.. Ebu Bekir
(r.a.)'i kendinden sonra gelecek halife adayı olarak göstermiş
oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) hayata gözlerini yumup Allah
(c.c.)'a vasıl olunca defin işi tamamlandı. Müslümanlar'ın sükuna
kavuşmalarını takiben Ensar Sa'ide oğullarından Sakife
kabilesiyle toplanarak Sa'd bin Ubade'yi çağırıp hilafet için
kendisine biat etmeyi tasarladı. Muhacirler bu durumu öğrenince
Hz. Ömer (r.a.)'e ve Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e geldiler
Müslümanlar'ın halifelikle ilgili olarak faaliyete geçtiğini
haber verdiler. Bunun üzerine ikisi birlikte hemen Ebu Ubeyde'ye
uğrayıp O'nu da yanlarına alarak Sakif kabilesine gittiler ve
onların halifelik konusunu ele aldıklarını aralarındaki
tartışmanın sürdüğünü henüz Sa'd için biatta bulunmadıklarını ve
konu ile ilgili kesin bir karara varamadıklarını gördüler.
Çok hassas ve kritik olan bu durumda Hz. Ebu Bekir (r.a.)
şahsiyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur. O Araplar'ın
Kuryeşliler dışında bir başkasına boyun eğmeyeceklerini
biliyordu. Bu açıdan yola çıkarak Ensar'ı övmeye başladı ve
faziletlerini dile getirerek İslam'a ilk girme şerefinin onlara
ait olduğunu söyledi. Bu Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in ihlas liyakat ve
zeka bakımından şahsiyetini oluşturan yönlerinden bazılarıdır. O
Ensar'a şöyle seslendi
Ey Ensar! Size sığınan din kardeşlerinize kucak açtınız onlara
yardımda bulunup gayret sarfettiniz ve düşmanla cihad ettiniz.
Allah da sizi din'ine ve Resulüne destek olarak seçip O'nun
Hicret etmesini emretti. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in zevceleri ve
As-hab'ının birçoğu sizdendir. Bize göre — ilk muhacirleri
istisna etmek üzere — yerinizi tutan yoktur. Bizler birer emir
sizler ise birer vezirsiniz. Size danışmadan hiçbir iş yapmayız.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) sonra da onlara muhacirlerin hizmetlerini
hatırlatmış İslam'a ilk hizmeti geçenlerin muhacirler olduğunu
Kabe'nin komşusu bulunduklarını üstelik Ku-reyş'li olduklarını ve
Araplar'ın bu kabilenin dışından bir kimseye boyun
eğmeyeceklerini.. söylemişti. Bu Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in güzel
bir siyasete sahip ve ileri görüşlü olduğunu gösterir. O Sakif
kabilesi mensuplarını te'siri altına almış Ensar'la Muhacirler
arasında çıkan köktü tartışmadan sonra kabaran öfkelerini
dindirmişti. Ensar ve Muhacirler arasındaki hilafı etraflıca
anlatmak isterim.
Kardeşler! Ensar hilafeti bir dünya makamı olarak istemetnişti.
Onlar bu dinin ancak kendi gayretleri ve kendi kılıçlariyle
memleketlerinde zuhur edip yayıldığı bilincinde oldukları için
hilafete sahip çıkmak istemişlerdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) onlara
gerçeği söyleyip durumu aydınlığa kavuşturunca kendisinin fikrini
kabul etmişler ve dinin menfaatini düşünerek liderlik iddialarını
unutmuşlardı. Hz. Ebu Bekir (r.a.) hemen onlara Ben size Ömer
ile Ebu Ubeyde'yi teklif ediyorum. Bu iki kişiden hangisini
istiyorsanız O'na biat ediniz! dedi. Hz. Ömer (r.a.) söz alarak
Ya Eba Bekr! Dinimiz için Resulullah (s.a.v.)'in seçtiği kişi
olarak Sen'in önüne kim geçer?! Dünya işlerimiz için. Sen'in
liderliğine razı olmayacak mıyız?! Ya Eba Bekr uzat elini! dedi.
O da elini uzattı ve Hz. Ömer (r.a.) O'na biat etti. Arkasından
Sen Muhacirier'in en faziletlisi mağaradaki iki kişiden ikincisi
ve Resulullah (s.a.v.)'ın halifesisin. diyerek Ebu Ubeyde de O'na
biat etti. Sonra da bütün Müslümanlar onlar gibi Hz. Ebu Bekir
(r.a.)'e biat ettiler. Böylece muhtemel fitne ortadan kalkmış
oldu.
Kardeşler! Bu olay ibret ve öğüt verici bir olaydır. Çünki ortaya
çıkan bu ihtilaf hilafet görevi için değil İslam davasının yükünü
layikiyle yüklenmek ve mes'uliyetini en güzel bir şekilde
üstlenmek içindir. Ebu Bekir (r.a.)'in müdahalesi olmasaydı ve
gergin olan havayı yumuşatıcı konuşma yapılmasaydı Ensar İslam
davası yolunda gösterdiği gayretlerini Muhacirler de İslamiyet'i
ilk kabul ettiklerini savunacak ve kardeş olan Ensar ve
Muhacirler ara -sındaki bu ihtilaf sürüp gidecekti.
Kardeşler Ensar ile Muhacir'ler arasında baş-gösteren anlaşmazlık
ne nefsani arzular ve ne de gönüllerde mevcut olan kinden dolayı
idi. Onlar Allah (c.c.) için ihtilaf etmiş Allah (c.c.) için
birleşmiş ve Allah (ç.c.)'ın yardımıyla doğruyu bulmuşlardı.
Sevmeleri de buğz etmeleri de sadece Allah (c.c.) rızası için idi
ortada tasallut arzusu mevcut değildi. Onların bu tutum ve
davranışları anlaşmalarını ve birleşmelerini kolaylaştırmıştır.
Sakif kabilesinden hoşnud memnun ve dost olarak ayrıldılar. Hz.
Ebu Bekir (r.a.). de Resulullah (s.a.v.)'den sonra ilk halife
oldu ve Müslümanlara programını sundu. Hz. Ebu
Bekir (r.a.) beklenmedik bir anda fevkalade prensiplerini ilan
edip şöyle diyordu
Ey insanlar! En hayırlınız olmadığım halde başınıza reis
seçildim. Beni hak üzere görürseniz bana yardım ediniz. Eğer
batıla saplandığımı görürseniz beni hakka döndürünüz. Allah
(c.c.)'a itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz. G'na asi
olduğum takdirde bana itaat borcunuz yoktur. Şuhu da biliniz ki
benim yanımda en kuvvetliniz hakkını alıp kendisine verinceye
kadar zayıf ölanınızdır. En zayıfınız da tarafına geçirdiği hakkı
kendisinden alıncaya kadar kuvvetli ölanınızdır.
Kardeşler! Cağımız insanının düşünüp tasarladığı ve henüz
ulaşamadığı bu prensipleri Hz. Ebu Bekir (r.a.) gerçekleştirmiş
ve Müslümanların nefislerine yerleştirmişti.
Resulullah (s.a.v.)'dan sonra ortaya çıkan bu hilafet görevinin
ağır sorumluluğu yanısıra Hz. Ebu Bekir (r.a.) yine de ticaret
işine devam ederek geçimini sağlamaya çalışırdı. Pazarın
kurulduğu bir gün satılık elbiseleri sırtına yüklenip pazara
giderken Hz. Ömer (r.a.)'le karşılaşır. Hz. Ömer (r.a.) O'na
— Bu nedir? Nereye gidiyorsunuz? der.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) de
— Pazara gidiyorum! cevabını verir.
Hz. Ömer (r.a.)
.
• —Sen Müslümanların işlerini yürütmek
için tıaşa getirilmedin
mi? Onların malından sana ve çocuklarına yetecek kadar ücret
verilecektir. Sen mescidine dön! diye karşılık verir.
Daha sonra Hz. Ömer (r.a.) müslümanları bir yere topladı ve Hz.
Ebu Bekir (r.a.) ayağa kalkıp şunları söyledi Ey Nas! Çoluk
çocuğum için bir meslek edinerek onların geçimlerini sağlıyordum.
Şimdi ise sizin işlerinizi yürütmekle meşgulüm Beytü'l-Mal'dan.bana maaş bağlayın! Toplantıya katılan Müslümanlar Ey
Resulullah'ın Halifesi! Resulullah (s.a.v.) Ebu Ubeyde'yi bu
ümmetin emini olarak bırakmıştı. O hem senin ve hem de bizim İçin
karar versin. dediler. Bunun üzerine Ebu Ubeyde (r.a.) Sana orta
halli bir adamın geçinebileceği miktarda maaş yazlık-kışlık
elbise ve bineceğin bir hayvan verilmesini uygun buluyorum. dedi.
Bunun üzerine O'na. ikiyüzdirhem tahsis ettiler. Ancak. Hz. Ebu
Be^ kir [r.a.) bu miktara itiraz ederek Ben bundan daha fazla
kazanıyorum. deyince bu miktarı beşyüz dirheme çıkardılar.
Kardeşler! İşte bu hayret verici bir manzara ve kahramanlık
sahnelerinden bir tablodur! İnsanlık bunun bir benzerini ne zaman
gerçekleştirecek?!
Hz. Ebu Bekir (r.a.) halife olduğunda bütün zamanının
Müslümanlar'a ait olduğu bilincindeydi. O olgun bir halife ve
emin bir hakimdi Müslümanlar'ın menfaatlerini en iyi şekilde
korur askerler fakirler ve zayıflarla ilgili meseleleri en
küçüğünden en büyüğüne kadar bilir çarelerini bulmaya çalışır ve
Müslümanlar için en uygun olanı yapardı. Hz. Ömer (r.a.) O'nun
hakkında şöyle diyor Kendisine hizmet edecek kimsesi bulunmayan
yaşlı bir kadın komşuma yardım etmek istedim ve bu maksatla
yanına gittiğimde bana Bir adam bana hizmet etmede senden daha
erken davrandı. dedi. Yaşlı komşumun hizmetine benden önce koşan
bu adamı merak ettim ve öğreninceye kadar komşumun evini kontrol
altına aldım. Bir gün öğle namazından sonra yaşlı kadının
hizmetinde bulunan kişiyi evinden çıkıncaya kadar gözledim bir de
ne göreyim?! O Hz. Ebu Bekir imiş.
Kardeşler! İşin ilginç yanı Hz. Ebu Bekir (r.a.) halifeliğinin
ilk günlerinde ortaya çıkan bir fitne ile karşı karşıya gelmişti.
Bu fitne her tgrafa yayılınca Hz. Ömer (r.a.) halife Hz. Ebu
Bekir (r.a.)'e Evine kapan meded gelinceye kadar Rabb'ine ibadet
et! dedi. Ama Hz. Ebu Bekir (r.a.) kısa bir zaman içinde duruma
hakim olup sükuneti sağladı. Hz. Ayşe(r.a.)bu nazik durumu şöyle
tasvir ediyor Hz. Ebu Bekir'in yaşadığı o günü hiç unutamıyorum
O devesine binmiş bir vaziyette şöyle diyordu Yemin ederim ki
eğer onlar daha önce Resulullah (s.a.v.)'a ödediklerini — bu
develerini bağladıkları ip bile olsa — bana vermemekte ısrar
edecek olurlarsa şu kılıç elimde kaldığı sürece onlarla
savaşacağım.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) bu fitneyi bastırmak kökünü kesmek ve
herşeyi normale döndürmek için son derece gayret göstermişti.
Kardeşlerim! Anlatmak istediğimiz Hz. Ebu Bekir (r.a.) işte
budur! O devamlı huşu içinde idi ve gözyaşları hiç eksik olmazdı.
Allah (c.c.)'ın düşmanlarına karşı bir günde tam onbin sancak
çıkarmış Müslümaniar'ın liderleri bu yolculuğunda O'na katılmış
ve O da yürüyerek onlara öncülük etmiştir. O'nun bu halini gören
Usa-me Ya bineğine binersin ya da iner senin gibi yürürüm. dedi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) de O'na Bana ne oluyor ki Allah yolunda
ayaklarım tozu dumana katmasın! cevabını verdi.
Sonra da Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hz. Ömer (r.a.) için Usame'den izin
isteyerek Müslümaniar'ın işlerinde bana yardımcı olması için
O'na müsaade eder misin? demişti.
Kardeşler! Bu Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in Müslü-manlar'a verdiği
ameli bir derstir. O'nun tecrübelerinden faydalanan Müslüman
orduları seferlerini sürdürüp başgösteren fitnelerin ateşini
döndürür ve burunları kanamadan güven içinde geri dönerlerdi.
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in — şahsında tecelli eden ve
insanların değerini bilen — yüce ba-siretini Allah'ın nuruyla
bakan imanını komutanlığın-daki azametini Müslümanların bütün
işlerini hikmetle halledişini bir düşününüz Hz. Ebu Bekir (r.a.)
işte bu yüce kişidir. Annelerin kendisinden daha yumuşak ve daha
azimli bir çocuk doğurmadığı ilk halifedir.
Bizi O'nun muhabbetine layık ve O'nu bizim için iyi bir örnek
kılmasını Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz. Çünki Allah duaları
işiten ve onları kabul edendir. Salat
ve
selam
Efendimiz
Hz. Muhammed (s.a.v.)e Ehl-i Beyt'ine ve Ashab'ı üzerine olsun!
II HZ. EBU BEKİR (R.A.)IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (III)
Allah (c.c.)'a hamd efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i
Beytine Ashab'ına ve kıyamet gününe kadar İslam davasına hizmet
edenlere de salat ve selam olsun.
Kardeşlerim! Sizi Allah katından gelen İslam'ın pak ve mübarek
selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve bereketi
üzerinize olsun!
Kardeşler! İnsanın uyum sağlayıp alıştığı şey hayatının ayrılmaz
bir parçasıdır. diye bir söz vardır. Biraraya gelip sohbet
ettiğimiz bu gece de hayatımızın bir parçası oldu. Biz ona
alıştık o da bize!. Bu güzide topluluğa kavuşmak ve aydın yüzleri
görmek için bu gecenin gelmesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Çünki
buraya gelen simalar Allah (c.c.) rızası için buluşup O'nu
anıyorlar. Bu gece toplantı yapmadan geçerse ona olan şevk ve
özlemimiz uzamış olacaktır. Adet haline getirdiğimiz Salı
gecelerinde daima toplanıp sevişmemizi ve onu hem dünyamız hem de
ahiretimiz için faydalı işler yapmamıza vesile kılmasını Allah
(c.a.)'dan niyaz ederiz.
Kardeşler! Geçen sohbetimizde Efendimiz Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in
siretine tahsis ettiğimiz serilerden birinde O'nun mahir kumandan
hünerli fatih son derece abid katkısız zahid ve çok mütteki
olduğuna söylemiştik. O aslında ruhi gıdasını Vahy'in getirdiği
gerçeklerden almış Kur'an edebi ile terbiye görmüş ve mihrab'ın
iki duvarı arasında ibadetini sürdürmüştü. İşte muzaffer kumandan
ve kamil bir asker olan Hz. Ebu BüKir (r.a.) budur! Savaş
meydanında sancağı yere düşmemiş ve başarısızlık da O'nun yüzünü
karartmamıştır. Bütün bunlar Hz. Ebu Bekir (r.a.) için garib
şeyler değildir. Cünki İslam tam bir olgunluktur ibadetle
kumandanlığı dünya ile ahireti yanyana getirir. O Müslümanı dünya
ve ahirette efendi yapan bir dindir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) de
İslam'ın lider ve mümtaz durumuna getirdiği müslümanlardan
biridir.
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in dikkati çeken yanı şudur Halifelik dönemi
takriben iki yıl yedi ay gibi çok kısa bir zaman sürmesine rağmen
O mahdut olan bu süre zarfında müsiümanları zafer sevinci ve
üstün liderlik kıvancı içinde yaşatmıştı. İslam daveti bu dönemde
temellerine oturmuş ve herşey aslına dönmüştür. İslami düşünce
hakim duruma getirilmiş bu düşünce ve ilim güvence altına alınmış
Kur'an'ın birarada toplanması gerçekleşmiştir. O günkü kalkınma
faaliyetinde esas olan ilmi fıtri itikadi ve teknik hareketleri
üç ana noktada toplayabiliriz
a)
İslam davasını yaymak
b)
İslami düşünceyi teminat altına almak
c)O devrin — Doğu'daki İran İmparatorluğu ile Batı'daki Roma
İmparatorluğu dahilbütün dünya devletlerini Hakk'a davet etmek.
Kardeşler! Halifelik görevini yürüten bu müteva-zi lider hasır
üstünde uyur ve dünya hayatının cazibesine asla değer vermezdi. O
daima ahiret hayatı ile ilgili işlerle meşgul olurdu. İşlerini
böylesine hakkaniyet ve titizlikle yürüten bu halife dünya
devletlerine karşı meydan okumayı elbette hak etmişti. İşin
ilginç yani henüz iki yaşını doldurmamış bir devletin halifesi
olarak bu iki büyük devleti Arap Ya -rımadası'ndan çıkarmayı
başarmasıdır. Hz. Ebu Bekir (r.a.) hazırladığı planı hakimane bir
taktikle uygulamış ve bu iki büyük devleti mağlup etmekle hedefe
ulaşmayı başarmıştı. O bütün bunları savaş araçları ve
gereçleriyle değil iman ruhu güzel ahlakı ve İslam davasına karşı
samimiyeti ihlası ve ilahi destek sayesinde gerçekleştirmiştir.
Rabbin meleklere Ben sizinleyim inananları destekleyin diye
vahyetti Ben inkar edenlerin kalplerine korku salacağım artık
onların boyunlarını doğrayın dedi. (1)
Müslüman ordularının sahip olduğu silahlar bunlardı! Onları
devamlı olarak destekleyen güç de bu İlahi yardım olmuştu.
Kardeşler! Napolyon'un övündüğü hususlardan biri askeriye
kanununu çıkarmasıydı. Fakat iftihar ettiği bu kanunun hükmü
fazla sürmemişti. Ama Hz. Ebu Bekir (r.a.) asırlar boyunca
değerini kaybetmeyen yüce bir iş başarmıştı. Bu da Allah (c.c.)ın
korumasını vadettiği Kur'an?ı Kerim'in cem' edilmesi dir
Katiyetle bilinsin ki Kur'an'ı Biz indirdik ve onu her yönüyle
koruyacak olan da Biziz. (2)
Ayrıca Hz. Ebu Bekir (r.a.) ordu ile ilgıiı uzun vadeli ve sağlam
esaslar getirmişti. Bu esaslar çağımızda yapılan savaşlarda da
geçerliliğini korumuştur.
Fethedilen yerlerden hiçbirinin İslam idaresinden kurtulmak için
müslümanlardan hürriyet istediği vaki olmamıştır. Bu da Hz. Ebu
Bekir (r.a.)'in takip ettiği iyi siyasetin meyvesidir.
Allah (c.a) Kur'an-ı Kerim'inde müslümanlara
Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın sizi
kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah Kendisine karşı
gelmekten sakınanlarla beraberdir.
şeklinde yakınlarında bulunan inkarcılarla savaş -malarını
emredince Hz. Ebu Bekir (r.a.) de İran ve Romalılara karşı savaş
açmayı düşünmüştü. O zaman kendisinde Kur'an-ı Kerim'in ihtiva
ettiği terbiye sırlarından biri açıkça görülmüştü. Çünki O
Müslüman-lar'ı düşmanlara karşı bütün güçlerini kullanmaya davet
ettiğinde haksız tecavüzlere mani olmak için onlara şöyle
seslenmişti
Gücünüz ve sertliğiniz size merhamet ve adaleti unutturmasın!
...Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin
adil olun bu Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır...
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in getirdiği ordu kanunlarında
katılığa yer verilmekle beraber adaletli ve ölçülü hareket etmek
ön planda tutulmuştur. Müslümanlar'ın zaferden zafere
koşmalarının sırrı da budur.
...And olsun ki Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu
Allah kuvvetlidir güçlüdür. Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek
namaz kılarlar zekat verirler iyiliği emrederler münkeri
nehyederler... (5)
İran ve Roma gibi iki büyük devletle savaşmak üzere yola çıkan
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ne memleketini genişletme hevesine kapılmış
ne makam ve saltanat arzusunda bulunmuş ne Irak'ın kasabaları ve
Şam'ın develerine tamah etmiş ve ne de tasallut hırsını tatmin
gayesini gütmüştü. Bütün bunlar O'nun aklına dahi gelmemişti.
Müslümanlar insanlara İslamjyet'i tebliğ etmeden önce onlara
karşı ne kılıç kaldırır ne de ok atarlardı. Onlar ya İslam'a
girmeyi ya da cizye vermeyi seçmek için düşmanlarına yeteri kadar
düşünme fırsatı verirlerdUJsicmiyet'i kabul etmeyen
düşmanlarından cizyeyi can ve mallarını koruma karşılığında
alırlardı. Hatta müslümanlar onların memleketlerini terk edip
himayeleri kalkınca alınan cizye sahiplerine geri verilirdi.
Humus şehrini terk ettiklerinde kumandanları cizyeyi toplayarak
reislere geri verdi ve onlara şunları söyledi
•Biz bunu sizi himaye etme karşılığında almıştık. Sizi terk
edince bu cizyede hakkımız kalmadı. Humus'iular da O'na Bunu
bizden bir hediye olarak kabul ediniz. dediler. Ama
Müslümanlar'ın kumandanı v(Biz bunu kabul edemeyiz! cevabını
verdi. Hu-mus'iülar ise Bunu nasıl söylersiniz? Halbuki Peygamber'iniz hediye kabul etmişti. karşılığını vermişlerdi. Bunun
üzerine Müslümanlar'ın kumandanı Hz. Peygamber (s.a.v.) masum
idi O'nun için hediye bizim için rüşvettir. dedi. Onlar da
Tekrar bize dönünceye kadar bunu sizin için saklıyacağız.
dediler.
Kardeşler! Şüpheli malı reddetmek ve insanlara verilen sözü
yerine getirmek İslam'ın ruhunda ve özünde mevcuttur.
Mescid-i Haram'ın yanında andiaştıklarınızın dışında. . Size
doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Allah
sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever. (6)
Hatta Kur'an ayetleri bunun da ötesine giderek Hakk'a daveti
dinlemek için gelen muhariplere güven sağlamak mecburiyeti
olduğunu ifade etmektedir
Ey Muhammedi Puta patanlardan biri sana sığınırsa O Allah'ın
sözünü dinleyinceye kadar kctul et. Sonra onu güven içinde
olacağı yere ulaştır... (7)
Sonra da Allah (c.c) şu ayet'le sebebi belirtir
...Çünki onlar bilgisiz bir topluluktur. (8)
İslam davasının savaşın ardından gerçekleştirmek istediği iki
gayesi vardır
a)
İslam davasını güven altına almak
b)
İslam dinini korumak.
Dünyaları uyarmak üzere kulu Muhcmmed'e hakkı batıldan ayırdeden
Kur'an'ı indiren Allah yücelerin yücesidir. (9)
Ey Peygamber! Biz seni şahid müjdeci uyarıcı Allah'ın izniyle
O'na çağıran nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir. (10)
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et eğer bunu
yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun... (11)
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in bu ülkelere karşı meydan
okuması İslam davasını te'minat altına almanın insanları İslam'la
mutlu kılmanın ve fethedilen bu ülkelerde İslam dinini yaymanın
dışında hiçbir gayeyi hedef almamıştı. İslam'ın bu kadar kısa bir
zaman içinde yayılmasındaki sır da budur Az asker olmasına rağmen
Eşsiz fedakarlıklar... Da-vetçilerinin samimiyeti ve imanlarının
gücüyle süslenen müthiş fetihler...
Denilir ki İslam ordusu ülkelerinden çekilirken Yahudiler
Müslümanlar'ın kumandan'ına mükemmel bir sofra hazırlarlar.
Kumandan Bütün askerlerime de böyle sofra kurdunuz mu? diye
sorar. Yahudiler de Hayır! cevabını verirler. Kumandan ise •
cSıkın-tılı günleri benimle paylaşsınlar mutlulukta onlardan
ayrılayım ha! diyerek şaşkınlığını ifade eder. islam orduları
girdikleri ülkeleri içtimai ilmi ve kültürel bakımdan da
fethettiler faydasız ilimlerin yerine faydalı ilimler getirdiler.
Fikirlere ve dillere tam hürriyet verdiler. İçtimai fetihler
askeri fetihlerden daha devamlı ve süreklidir. İslam orduları bu
davranışlariyle gönülleri isiah etmiş ve böylece cemiyeti
oluşturan fertlerin düzelmesini sağlamışlardı. Bakınız Resulullah (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde ne buyuruyor
İyi dinleyin! Vücutta bir et parçası vardır ki onun düzelmesiyle
bütün vücut düzelir bozulmasıyla da bütün vücut bozulur. Dikkat
edin o kalptir! Allah'ın Resulü ne güzel söylemiş!
Kardeşler! İslami fikirler maddi ve askeri olmak-ton daha çok
içtimai fetihlerle yerleşir. Bu tür fetihler gün geçtikçe artmış
ve o ülkelerde yerleşmişti. Mısır. Şam Irak ve diğer ülkeler
İslam'ın getirdiği içtimai düzeni yaşıyor ve bundan başka bir
düzen tanımıyorlardı. İslam'dan önce Araplar'ın Roma ve
İranlılar'dan son derece korkmaları oldukça garip ve dehşet
vericidir. İranlılar'ın Araplar'a hakir gözle bakmaları öylesine
ileri gitmişti ki Resulullah (s.a.v.) İran Şahına bir mektup
gönderdiğinde o Resulullah (s.a.v.)'ın mektubunu parçalayıp
yerlere atmıştı. Bu ülkeler Araplar'a bu gözle bakıyorlardı.
Araplar'ın islam'dan önceki mevkileri bu idi. İslam'dan sonra
olgunlaşıp benliklerine kavuşunca düşmanlarına karşı savaş açıp
onları yendiler ve zillete düşürdüler. Hayret verici bu cür'et
yaşanan bu yeni hayat ve kuvvetli olan o duygu şüphesiz ki
Kur'an-ı Kerim'in inananlara kazandırdığı hususiyetlerdir. Allah
(c.c) Kur'an indirmekle Arap Milleti'nin kalbini aydınlattı
onlara kuvvetli bir iman bahşetti ve gerçeği söylemede kimseden
korkmaz hale getirdi.
Onlar ki bir takım kimseler kendilerine Düşmanlarınız sizin için
kuvvetlerini topladılar onlardan korkmalısınız! dedikleri zaman
bu haber onların imanını artırır ve Allah bize kafidir O ne güzel
muhafızdır. derler. (12)
Müslümanlar Süleyman bin Abdülmelik'in kıssasını hiç duymadılar
mı? O İstanbul'un fethini kararlaştırır ve bunu "gerçekleştirmek
için tam iki yıl denizlerin üstünde hayatını geçirir. Fetih'i
gerçekleştireceği bir anda Bizanslılar O'ndan mühlet isterler. Bu
isteği uygun bulup onlara mühlet verir. Verilen bu mühlette
Bizanslılar yiyecek kumanyalarını toplayıp kaleye sığınırlar.
Bunu öğrenen Süleyman bin Abdülmelik bu şehri feyhedinceye kadar
buradan ayrılmıyacağına and içer. Ancak Ömer bin Ab-dülaziz
idarenin başına geçip Halife olunca askerlerin evlerine
dönmelerine izin verir.
Bir Arab'ın adını dahi ağzına almaktan korktuğu bu şehrin
fethedilmesi için O son derece ısrar eder. Sonunda yine
Müslümanlar tarafından bu fethin gerçekleşmesi Allah (c.c.)'m
Müslümanlar'a bahşettiği büyük bir lütuftur. Allah (c.c.) onların
zaaflarını güce dinsizliklerini imana çevirmiş ve onlar da Allah
(c.c.)'a ve O'nun Kudret'ine inanmışlardı. Girdikleri her
savaştan zaferle döndüklerinde mutlu hayatlarını kaybettiklerinde
de şehid olurlardı.
e De ki Bize iki iyiden gazilik ve şehidlikten başka bir şeyin
gelmesini mi bekliyorsunuz?... (13)
Müslümanlar'in savaşları yapılan savaşlara örnek teşkil ediyordu.
İşte Hz. Ebu Bekir (r.a.) ordusunun başında bulunan kumandanlara
şöyle öğüt veriyordu İşkence yapmayın gaddar olmayın kadın çocuk
ve yaşlıları öldürmeyin yiyecek ihtiyacınızdan fayla hayvan
kesmeyin yaralılara dokunmayın ağaç kesmeyin ve uğrayacağınız
yerlerdeki ibadethanelerinde bulunanları kendi hallerine bırakın
öldürmeyin.
Yalanı olmayan katkısız pak bir dava!... Yapılan savaşların pek
çok olmasına rağmen Müslümanlar hiçbir zaman adalet ölçülerini
aşmadılar. Bu davada zulüm yoktur zorbalık yoktur yalancılık
yoktur!.. MüsK>naniar zaferlerini iman gücü ve fazilet dolu güze!
ahlaklariyle kazanmışlardı. Allah (c.c.) onlara yardım etti
onları güçlendirdi ve düşmanlarına -karşı onlara zafer yazdı.
Bizden öncekilere hidayet ettiği gibi bize de hidayet yolunu
göstermesini Allah (c.c.)'dan niyaz ederiz.
Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in. Ehl-i
Beyt'inin ve Ashabının üzerine ol -sun!
HZ. EBU BEKİR (R.A.)İN HAYATINDAN ÖRNEKLER (IV)
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed'e Ehl-i Beyt'ine
Ashab'ına ve kıyamet'e kadar İslam davasına hizmet edenlere de
salat ve selam olsun.
Kardeşler! Sizi Allah katından gelen İslam'ın pak ve mübarek
selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve bereketi
üzerinize olsun!
Kardeşler! Allah (c.c.) şöyle buyurur
Umutsuzluğa düşmelerinin ardından yağmuru indiren rahmeti yayan
O'dur.
Ama bazı kimselerin Resulullah (s.a.v.)'a isnad ederek rivayet
ettiği Allah (c.c.) bir kavme gazap ettiğinde yaz aylarında
onlara yağmur yağdırır. şeklindeki Hadis'in sahih olacağını
zannetmiyorum. Çünki Resulullah (s.a.v.)'ın Hadisleri arasında
böyle bir Hadis'e rastladığımı hatırlamıyorum. Bu Hadis'i görüp
ezberleyen varsa. O O'nu görmeyene karşı bir delil olabilir. Biz
O'nu Allah (c.c.)'tan bizim için bereketlerinden bir bereket ve
rahmetlerinden bir rahmet kılmasını niyaz ederiz.
Kardeşler! Güzel sohbetlerde bulunmak hayırlı işleri görüşmek ve
Allah (c.o.)'m rızasını kazanmak için bizi biraraya getiren bu
gece gönüllerimizi öylesine tesiri altına almış ki özel
menfaatleri aksatmasına ve işlerine engel olmasına rağmen sevişen
gönüller yine de her hafta bir araya gelmek için can atıyor.
Allah (c.c) bu toplantılarımızı bizim için hem dünyada ve hem de
ahirette saadet vesilesi kılsın ve bizleri Allah rızası için
sevişenter zümresinden eylesin deriz. Resulullah (s.a.v.)'ın
haklarında buyurduğu şu Hadis'e muhatap olan kimselerden olalım
ki Kıyamet günü gelince Allah (c.c.) tarafından gelen bir ses
Benim için sevişenler nerede? Benim için ziyaretleşenler nerede?
Benim için meclisler kuranlar nerede? Gölgemin dışında hiçbir
gölgenin bulunmadığı bugün Ben onları Celal'im ve Azamet'im
gölgesine alacağım. diye seslenir.
Kardeşler! Geçen toplantımızda Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile ilgili
olarak yaptığımız konferans serisinin son halkasını Hz. Ebu Bekir
(r.a.)'ın geride bıraktığı eserlerden biri olan Kur'an-ı Kerim'in
toplanmasını ve tek mushaf haline getirilmesini gözden geçirerek
bu mevzuyu tamamlayacağımıza söz vermiştik.
Kardeşler! Hz. Ebu Bekir (r.a.) Allah (c.c.)'m
yardımı ile elde ettiği zafer ve fetihlerle İslam Dev-leti'nin
varlığını ortaya koymak için imkanlar sağladığı gibi İslami bir
toplum meydana getirmedeki esaslardan biri ve bu toplumun
kalkınmasında kuvvetli bir faktör olan Kur'an-ı Kerim'den
faydalanma yolunu da açmıştı kardeşler! Kalkınmanın en şereflisi
Allah (c.c.) tarafından gönderilen Resulullah'ın gerçekleştirdiği
kalkınmalardır. Çünki bunlar ma'sum olan kalkınmalardır insan
ruhunu islah etme esasına dayanmaktadırlar. Fakat İslami kalkınma
bütünüyle Vahy'e bağlıdır. Kur'an-ı Kerim gönülleri uyarmış ve
aralarında sarsılmaz bağlar kurmuş onlara yeni bir huy
kazandırmış ve yepyeni bir hayat vermiştir. Bütün bunlar
Kur'an'ın ayetlerinde lafızlarında ve harflerinde açık bir
şekilde görülmektedir. Kur'an-ı Kerim kalkınma esaslarını bütün
yönleriyle ihtiva etmiştir. Üstelik O kendisine karşı meydan
okuyanları susturan bir mucizedir Kıyamet'e kadar da böyle
kalacaktır değişmeyecektir. Tebdile de uğramayacaktır.
Geçmişte ve gelecekte onu batıl kılacak yoktur.
Kur'an-ı Kerim Allah (c.c.)- tarafından korun -muş ve ebediyet'e
kadar da korunacaktır.
Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik O'nun koruyucusu elbette Biziz. (3)
Müslümanlar'ın kalkınması Kur'an-ı Kerim'in onlara son derece
nüfuz etmesi sonucunda gerçekleşmiştir. O Müslümanlarda görülen
ilerlemenin mihveri en samimi bir şekilde inanan şu gönüller
üzerine Allah (c.c.) tarafından saçılan feyz gönderilen hidayet
ve indirilen rahmet kaynağıdır. O kendisine inanan gönülleri
dağlamış ve ^Allah (c.c.)'in istediği yo e tevcih etmiştir.
Kardeşler! Bu kalkınma ne sadece siyasi ne içtimai ve ne de
iktisadi faktörlerle gerçekleşmiştir. Bilakis Kur'aan-ı Kerim bu
manaları Müslümanlar'ın gönüllerine yerleştirmiş ve onlara bunun
bir İslam hamlesi olduğu bütün kaynaklarının Kur'an-ı Kerim'de
bulunduğu duygusunu vermiştir. Bu sebeple işlerini düzene koymada
Kur'an-ı Kerim'i esas almaları ve kalkınmalarında O'nu kaynak
kabul etmeleri tabiidir. Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in Kur'an'la ilgili
çalışmaları da bu kalkınmanın sırrını teşkil eden hususlardan
biri olmuştu. O bütün gücünü sarf ederek Kur'an-ı Kerim'in
tamamını bir arada toplama işini gerçekleştirmişti.
Kardeşlerim! Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in yaptığı bu işi
değerlendirebilmemiz için biraz gerilere dönelim Kur'an-ı
Kerim Vahy yoluyle
Efendimiz. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e iniyor
Cebrail (a.s) O'na Vahy'i çeşitli şekillerde okuyordu. Vahy
Resulullah (s.a.v.)'a ya tam uyanık bir durumda ve beşeri
heyetinde gelirdi Hira dağında olduğu gibi
Ey Muhammed! Oku yaratan Rabbinin adiyle. O insanı pıhtılaşmış
kandan yarattı. Oku. ... (4)
Ya da ruhuna iner O'nunla kaynaşıp tek vü-cud olur. Allah (c.c.)
dilediği ayetlerini O'nun ruhuna sevkeder harfler ve kelimeler
olarak bildirir ve sonra da Cebrail bu Ayet'leri okur. Peygamber
(s.a.v.) de söylenenleri kavrardı.
Kardeşler! Resulullah (s.a.v.) Vahy'i ve Kur'an'ı Cebrail (a.s.)
aracılığıyla böyle almıştı. O kendisine Vahy edileni henüz
tamamlanmadan acele edip ezberlemeye çalışırdı. Bunun üzerine
Allah (c.c.) şu Ayetlerini indirdi
Ey Muhammedi Kur'an sana vahyetiilirken vahy bitmezden önce
unutmamak için tekrardan acele edip durma...... (5)
Ey Muhammed! Cebrail sana Kur'an okurken unutmamak için acele
edip onunla beraber söyleme yalnız dinle. Doğrusu o vahy olunanı
kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. Biz onu
'4)
((Alak) 1 2. <5>
(Ta-Ha) 114.
Cebrail'e okuttuğumuz zaman onun okumasını dinle...(6)
Kardeşler! Bazı ariflerin dediğine göre Resulullah (s.a.v.)
ruhani bir durumda iken Cebrail (a.s.) O'na Kur'an ayetleri'ni
indirdiğinde bu İlahi ayetlerin nurları Resulullah (s.a.v.)'ın
kalp aynasından Cebrail (a.s.)'in gönlüne yansıyordu. Resulullah
(s.a.v.) bu durumda kendisine gelen Vahy ile sevinç ve neşesini
yenemeyip. CebraiH (a.s.)'den önce davranır inen ayetleri okumaya
çalışırdı. Bunun üzerine Allah (aç) acele etmemesini isnad'ın
doğru olması için Cebrail'den bizzat dinlemesini böylece Vahy'i
hem ruhuyle ve hem de Cebrail'i dinlemek suretiyle almış
olacağını tavsiye ederek Resulüne
...Rabbim! İlmimi artır de. (7) buyurdu. Sonda O'na teminat
vererek
Ey Muhammedi Sana Kur'an'ı Biz okutacağız asla unutmayacaksın.
(8) ayetini indirdi.
İnen ayetlerin yüce manaları Resulullah (s.a.v.)'ın gönlüne tam
olarak yerleşmiş ve en ufak bir mana bile eksik kalmamıştır. O
kendisine inen ayetler'i ezberler bunları Ashab'ına tekrar tekrar
okur ve ezberlemelerini sağlardı. Ezberlediklerine dair tam
kanaat getirince de ezberlemiyen diğer Müslümantar'a
(5)
(Kıyamet) 16-18. (7)
(Ta-Ha) 114. <8)
(A'ia) 6.
şu ayetler'i ezberletmelerini onlara vazife olarak verirdi. Biri
Resulullah (s.a.v.)'a gelip Müslüman olunca O nu Ashab'ından
birisine teslim eder ve Buna Kur'an öğret! derdi.
Bir kadın Resulullah (s.a.v.)'a gelerek kendisiyle evlenmesini
ister Resulullah (s.a.v.) bu teklifi kabul etmez. Bu kadını
Ashab'ından bazılarına arze-der. Talib'i çıkınca kız tarafı
evlenme arzusunda bulunan kişiden kadının mehrini ister. Ancak bu
kimse kendisinde mehir verecek birşey bulamaz. Bunun üzerine
Resulullah (s.a.v.) O'na Ezberlediğin ayetler karşılığında O'nu
sana veriyorum. der. Resu -lullah (s.a.v.)'m bu davranışı Kur'anı Kerimi ezberlemeyi teşvik gayesini taşıyordu. Resulullah
(s.a.v) devrinde Kur'an-ı Kerim'i ezberlemek için takip edilen
metod şu idi Önce Resulullah (s.a.v.) ezberler sonra da
Ashab'ına ezberlemelerini emrederdi. Resu-iullah (s.a.v.) falan
Sureyi bana okudu ve falan Su-re'yi ezberledim. şeklinde söylenen
sözlere Ashab tarafından rivayet edilen sözler arasında
rastlamamız mümkündür.
Kardeşler! Kur'an-ı Kerim'i ezberleme ve O'nu yayma yolları
sadece bunlar değildir. Namaz da bu amaca hizmet eden yollardan
biriydi Resulullah (s.a.v.) namazda Kur'an okur ve cemaat'ın
ezberle- meşini sağlamak için de okumayı uzatırdı. Cuma Hutbesi
de Kur'an ayetlerinin yayılması ve ezberlenmesi için bir vesile
olmuştu. Bütün bunların dışında Resulullah (s.a.v.) Kur'an-ı
Kerim'in yazılmasını emreder bir veya birden fazla ayet nazil
blduuğnda Bu ayet'i falan Sure'nin şu ayetinden sonra ve şu
ayetinden
önce
yerleştirin!
buyururdu.
Resulullah
(s.a.v.)'ın Vahy Katipleri vardı Zeyd bin Sabit Ali bin Ebi Talib
ve Muaviye bunlardan bazılarıdır. Vahy Ka-tipleri'nin bir çoğu
Resulullah (s.a.v.) hayatta iken kendilerine birer tam Mushaf
edinmişlerdi Bu durum Allah (c.c.) tarafından Kur*an-ı Kerim'in
indirilmesi tamamlanıncaya kadar devam etmiş O'nu Cem' etme işi
de — Allah (c.c.)'ın inayetiyle — Resulullah (s.a.v.) tarafından
gerçekleştirilmişti. Kur'an'ın cem'i hususunda Hz. Ebu Bekir
(r.a.)'in yaptığı tek şey O'nun dağınık sure ve ayetlerini
toplayarak
tek Mushaf haline getirmek olmuştu. Kur'an-ı
Kerim'in inmesi hıfzı cem'i ve Yedi vecih üzere
mütevatir
muhtelif kıraatlarla okunması Resulullah (s.a.v.) zamanında
.tamamlanmıştı Resulullah (s.a.v.) Kur'an'ı bir kaç lehçe ile
okur ve aynı şekilde Ashab'ına ez-berletirdi. Kur'an-ı Kerim'in
inmesi tamamlanınca Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu Cebraii
her yıl bir defa Kur'an'ı bana arzederdi. Bu yıl ise iki defa arz
etti. Adet'in hilafına olan bu durum hayatımın son günlerini
yaşadığımı ifade etmektedir. Cebrail (a.s.)'-ın Kur'an'ı
Resulullah (s.a.v.fa aynı yılda iki kez ar-zetmesi Resulullah
(s.a.v.)'ın hayatının son bulacağına bir işaretti.
Hafız ve Kurra'lar
. mücahitlerin özünü teşkil ediyorlardı.
Resulullah (s.a.v.) savaşa çıkanlardan hafız olanlara çok değer
verirdi. O bir kısım askeri savaşa sevkederken onlara şöyle
demişti Aranızda Bakara suresini ezberleyen var mıdır? En
küçükleri olan bir genç Evet ya Resulullah ben ezberledim! dedi.
Resulullah (s.a.v.) da O'na Sen onlardan daha itaatkarsın. diye
karşılık verince aralarından biri Unutkan olduğum için Kur'an-ı
Kerim'i ezberlemeyi bir türlü başaramıyorum. diye yekindi.
Resulullah (s.a.v.) bu defa O'na Kur'an'ı ezberleme işini
terketmen O'nu zayi etmen demektir. dedi.
Kardeşlerim! Görüyorsunuz ki Hz. Muhammed (s.a.v.) hafızlara
büyük değer vermiş ve fetihler için yola çıkan mücahidler
arasında mümtaz mertebeye sahip bulunduklarını ifade buyurmuştur.
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in Halifelik döneminde birçok hafız şehid
edilmişti. Yemame Vak'ası'nda da müşriklerin sayısı kırk bin iken
bunlara karşı savaşa gelen Müslümanlar'ın sayısı on iki bin idi.
Müslümanlar Hz. Halid (r.a.) kumandasında. Beni Hanife'-lerle
birlikte savaş alanına çıktılar. Hz. Halid Ya Ale Ensar ya Ale
Muhacirin! diye seslendi. Onlar iki koldan toplandılar. Sonra da
Beni Hanifelerin kumandanı Salim sancağı teslim alıp yüksek sesle
şöyle haykırdı Ey Kur'an Ehli! Yapacağınız hücumlarla Kur'an'ın
emirlerini yerine getirin. Bunun üzerine mücahid Hafız ve
Kurralar bütün güçleriyle hücuma geçtiler arkalarından da diğer
Müslümanlar düşmana karşı hamlede bulundular. Bu Vak'a'da yetmiş
kurra şehid edildi. Fakat Allah (cc.) tarafından gelen yardımla
düşman Müslümanların karşısında mağlup oldu. Bu savaşta Salim' in
sebat göstermesi O'nun Kur'an Ehlinden olmasına bağlanmaktadır. O
Müslümanları Kur'an ayetlerini okuyarak teşvik ediyor ve harekete
geçiriyordu. Savaş meydanlarında ilk safları Hafızlar
oluştururdu. Yemame savaşında yetmişHafız şehid edilmişti.
Nitekim diğer savaşlarda da nice Hafızlar şehid düşmüştü. Bu
durumu gören Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in müsteşarı Hz. Ömer (r.a.).
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e Ey Re-sulullah'ın Halifesi! Çok sayıda
Kurra şehid edildi. Bu devam ederse geride Hafız kalmayacaktır.
Müslümanlara Allah (c.c.)'ın Kitabı'nı öğretecek eleman
bulunmayacaktır. Bana kalırsa Resulullah (s.a.v.) zamanında
yazılan Kur'an parçalarının toplanmasını bir kitab haline
getirilmesini emretmeniz ve bu vazifeyi Zeyd bin Sabit'e vermeniz
uygundur. Çünki O kuvvetli Hafızdır. dedi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'ın yapmadığı bir işi ben
nasıl yaparım? deyince Hz. Ömer (r.a.) konunun son derece önemli
olduğunu savunarak ısrarla üzerinde durdu. Allah (cc) Hz. Ebu
Bekir (r.a.)'in basiretini açtı ve Zeyd bin Sabit'i çağırtarak
Ya Zeyd! Sen Ensar'dan birisin Kur'an-ı Ke-rim'i ezberledin ve
Resulullah (s.a.v.) ile arkadaşlık ettin. Ayrıca Hafız ve
Kurralar'ın başına gelenleri biliyorsun! Durum böyle devam edip
gideceğinden ve Müslümanlar Kur'an'la ilgili olarak birşeyler
öğrenmek istediklerinde baş vuracakları bir Hafız
bulamayacaklarından endişe ediyorum. Kur'an ayetlerinden dağınık
olanları toplamanı istiyorum. dedi. Bunun üzerine Zeyd bin Sabit
Ey Resulullah'ın Halifesi! Resulullah (s.a.v.)'ın yapmadığı bir
işi nasıl yapacaksın?! karşılığını verdi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) teklifinde israr edince Zeyd bin Sabit'in
aklı bu teklife yattı ve kabul etti. Hz. Ebu Bekir (r.a.) başka
bir Hafız daha çağırtarak O'na ve Zeyd bin Sabit'e Mescid'in
kapısında oturun gelip geçenlerden yanlarında Kur'an ayetleri
bulunanlan araştırın. Kur'an ayetlerini getirenlerden Resulullah
(s.a.v.)'ın huzurunda yazdıklarına dair iki şahid isteyin şahid
getirmedikleri takdirde kabul etmeyin! diye emir verdi.
Müslümanlar Kur'an ayetlerini hurma dalları ve kemikler üzerine
yazarlardı. Yapılan duyuruya uyarak Müslümanlardan biri yüzlerce
kişinin ezberinde olan şu iki ayeti getirdi
İnsanlardan Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır.
Kimi bu uğurda canını vermiş kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç
değiştirmemişlerdir. (9)
Ey inananlar! And olsun ki içinizden size sıkmtıya uğramanız
kendisine ağır gelen... bir peygamber gelmiştir. (10)
Ancak tek bir şahid getirebildim bir başkasını hatırlayamıyorum
deyince Zeyd bin Sabit ile beraberinde bulunan Hafız tavsiyeye
uyarak kabul etmediler. Fakat bu şahid'in Huzeyme bin Sabit
olması Allah (c.c.)'ın büyük lutfuydu. Çünki O'nun şa-hidliği iki
şahidin yerini tutuyordu. Bu Resuiuüah (s.a.v.)'ın O'na tanıdığı
bff hususiyetti. İşte Hz. Ebu Bekir (r.a.) Kur'an-ı Kerim'i tek
Mushaf haline getirme işini çok sıkı tedbirler alarak yürütmüştü.
Hz. Osman (r.a.) da Halife olunca bu işin eksik kalan tarafını
tamamlamıştı. O Kur'aan-ı Kerim'in kı-raatları üzerinde bazı
ihtilafların var olduğunu görmüştü. Değişik şekillerde okunan bu
kıraatlerin hepsi doğru olmasına rağmen Müslümanlar bunun sebeb-i
hikmetini bilmediklerinden aralarında anlaşmazlığa düşmüşler
hatta birbirlerini kafirlikle suçlayacak kadar ileri gitmişlerdi.
Bir gün Huzeyfe Hz. Osman (r.a.)'a gelerek Ya Emire'l-Mü'minin!
Vakit geçirmeden Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in toplatıp yazdırdığı
sahifeleri temin ederek hemen diğer şehirlere dağıtmanız
gerekiyor. dedi. Bunun üzerine Hz. Osman (r.a.) hemen Zeyd bin
Sabit ve Said bin As'ın da katıldığı bir komisyon kurdu ve bu
komisyona mevcut nüshaları çoğaltma görevini verdi. Ayrıcc onlara
şu açıklamayı yaptı İhtilaf konusu olmayan kelimeleri tek tip
olarak yazın değişik lehçelere ait kelimeleri ise yazı ile
belirtmek mümkünse belirtin.
Kardeşler! Yapılan bu çalışma sonunda Hz. Osman (r.a.)
Kur'an'daki yedi kıraati tesbit etme imkanını bulmuştu. Sonra da
Ashab-ı Kiram'ı toplamış onlara bu Mushaf'ın dışında başka bir
Mushaf okumamalarını emretmişti. Böylece dağınık olan Kur'an
sahifeleri birarada toplanmış ve değişik lehçeler tesbit edilmiş
oldu.
Kardeşler! Gerçekten ne yeryüzüne inen dinlerden ve ne de semavi
kitaplardan biri Allah (c.c.)'-ın İslam Ummeti'ne indirdiği
Kur'an'm karşılaştığı şeyle karşılaşmıştır! Kur'an'm tek Mushaf
haline getirilmesi yolunda yapılan işlerin sağlam bir şekilde
yürütüldüğünü garantileyen birçok husus vardır
a)Araplar'ın ümmi olmaları kendilerini ezberciliğe zorluyordu.
Dolayısiyle ilmi hüviyet ve kültürlerini bu yolla elde
ediyorlardı. Bu sebepledir ki tarih boyunca Onlar kuvvetli
hafızaya sahip temiz gönüllü bir millet olarak tanınmıştı.
b) Kur'an-ı Kerim'i ezberlemek O'nu tilavet etmek ve okumak için
büyük teşvik görüyorlardı. Re-sululiah (s.a.v.) Müslümanlar'ı
Kur'an-ı Kerim'le yakından ilgilenmelerini teşvik ederek
şöyle buyurmuştur
Allah (c.c.)'in evlerinden birinde toplanıp O'nun Kitab'mı okuyan
ve aralarında O'nun ma'nalannı öğrenen bir topluluk mutlaka
sükunete kavuşur içleri merhametle dolar onları melekler ve Allah
(c.c) kendilerini katında mevkii olan kimseler zümresine ilhak
eder
Kur'an'ı ezberleyen her kimse peygamberliği gönlüne yerleştirmiş
olur. Ancak ne var ki bu kimseye Vahy gelmemiştir.
Kıyamet günü Kur'ön okuyan kimseye şöyle denilecektir Oku
yüksel. Çünki. katımızdaki yerin okuyacağın son ayet'e göre değer
kazanacaktır.
aResulullah (s.a.v.) diğer bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur
Her kim Kur'an'ı namazda iken ayakta okursa okuduğu her harf için
ona yüz sevab yazılır. Her kim bunu oturarak okursa okuduğu her
harf için Allah (c.c.) O'na elli sevab bahşeder. Her kim Kur'an'ı
namazın dışında okursa her harf için ona on sevab yazılır. Her
kim ecir talebinde bulunarak Allah (c.c.)'ın Kitabı'ndan bir
şeyler dinlerse dinlediği her harf için O'na bir sevab yazılır.
Her kim Kur'an'ı boştan sonuna kadar okuyup O'nu hatmederse er
veya geç Allah (c.c.) katında onun duası kabul olunur.
Bir diğer Hadis'inde de
Kur'an'a sımsıkı sarılın. Nefsim yed'i kudretinde olan Allah'a
yemin ederim ki O'nu elden kaçırmak bağlı deveyi kaçırmaktan daha
tehlikelidir. buyurur.
c)
Kur'an'ı ezberledikten sonra unutanlar kötü akıbete
uğramakla korkutuluyordu .
Resulullah (s.a.v.) bir Hadis'inde şöyle buyurur
Bütün günahlar gözümün önüne serildi. Kur'-an-ı Kerim'i
ezberledikten sonra O'nu unutanların günahlarından daha büyük bir
günah görmedim.
Bir diğerinde de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur
Her kim Kur'an'ı ezberler sonra da hiçbir mazereti olmadan
unutursa her ayet'i karşılığında O'-nun sevaplarından bir sevap
düşülecek ve O Kıyamet Günü çaresiz bir davalı olarak ortaya
çıkacaktır.
d)
Kur'an-ı Kerim kılınan namazlarda irad edilen hutbelerde
devamlı okunuyor ve ameli hayatta sürekli olarak uygulanıyordu.
Rivayet edildiğine göre Sa'd bin Muaz Hazretleri Düşmana Enfal
Suresini okuyarak hücum edin. derdi.
e)
Yalan'dan korkutuluyorlardı.
Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlardır...
(11)
c...Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim. (12)
(11)
(Nahl) 105.
(12)
(Al-i İmran) 61.
Resulullah'a sorulan sorular ve kendisinin verdiği cevaplar
şöyledir
—
Mü'min cimri olabilir mi?
—
Evet olur.
—
Korkak olabilir mi?
—
Evet olur.
—
Yalancı olabilir mi?
—
Hayır Mü'min yalancı olamaz!
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur
Her kim benim hakkımda yalan söylerse Cehennemdeki yerine
hazırlansın!
Kardeşler! Şaka bile olsa yalan söylemek. Mü' -min'in ahlak ve
karakterine aykırı düşer. Bir gün Resulullah (s.a.v.) Ümm-ü
Atıyye'yi ziyaret eder. Ümm-ü Atıyye'nin çocuğuna Gel vereyim!
dediğini duyar ve Resulullah (s.a.v.) Ona ne vereceksin? diye
sorar. Ümm-ü Atiyye de Meyve vereceğini söyler. Bunun üzerine
Resulullah (s.a.v.) Eğer O'na dediğini vermezsen üzerine bir
yalan yazılmış olur. karşılığını verir.
Resulullah (s.a.v.)'ın Ashabı adil doğru ve emin olarak
tanınmışlardı. Onların bu güzel huylarını bütün Müslümanlar kabul
ettiği gibi. Allah (c.c.) da bu-na şahittir. O bunlar hakkında
şöyle buyurur
...Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar
vardır. Kimi bu uğurda canlarım vermiş kimi de beklemektedir.
Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir. (13)
Kardeşler! Bütün bunların ötesinde Allah (c.c) Kitab'ını
koruyacağını vaad etmiş ve şöyle buyurmuştur
Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik O'nun koruyucusu elbette Biziz. (14)
Bütün bu gerçeklerin karşısında rahatsız olanların batıl sözleri
ve doğru yoldun saptırmak isteyenlerin bu endişelerinin değeri ne
olabilir?!
...Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır... (15)
Kur'an-ı Kerim'e verilen bu önem başka hiçbir kitab'a
verilmemiştir.
Allah (c.c.)'ın rahmeti Efendimiz Hz. Muham-med (s.a.v.)'e Ehl-i
Beytine ve Ashab'ına olsun.
HZ. ÖMER BİN HATTAB
(R.AJNIN HAYATINDAN ÖRNEKLER
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e Ashab'ına ve
kıyamete kadar O'nun davetine hizmet edenlere de salat ve selam
olsun.
Muhterem kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak
ve mübarek selamı ile selamlarım Allah'ın selamı rahmet ve
bereketi üzerinize olsun!
Bazı kardeşlerimiz bu teşkilata üye olanlardan bir grubun
namazlarını cemaatle kılmadıklarını müşahede etmişlerdir. Bu
teşkilata giren herkesin namazını aksatmadan en mükemmel şekilde
eda etmesi gerekir. Allah (c.c.)'a hamd olsun ki bu
kardeşlerimizin hepsi teşkilatımıza girmiş ve kendilerini bu
davanın hizmetine adamışlardır. Mes'uliyetini yüklendikleri
davanın gereğini yapmazlarsa günaha girmiş olurlar. Bundan daha
kötüsü Allah (c.c.)'ın onlara farz kıldığı namazı gevşetmeleri ve
ihmalkar davranmalarıdır. Oysa Allah (c.c) tembel tembei
namaz kılanları yermiştir. Hal bu iken hiç namaz kılmayanlar için
ne buyurulur
Bu teşkilata gelen bazı misafirler teşkilatın vazifelerini tam
olarak yerine getirmedikleri kanaatin-dedirler. Onların bu
şekilde düşünmeleri teşkilatın programını bilmemeleri ve
yöneticilerini tanımamalarından ileri gelmektedir. Böyle bir
düşünce nasıl olur?! Allah (o.o.) bir Hadis-i Kudsisinde şöyle
buyurur
Kulum Bana kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmesinden daha
iyisiyle yaklaşamaz.
İbnü'l-Haç bazı kitaplarında şöyle der Bana göre Sünnet
Namazlan'nı kılmak ve Sahib-i tertib o!mak ulema ve dava
sahipleri için vacip seviyesindedir. Çünki onlar namazlarını
vakitlerinde kılma-yıp tertibi kaybedecek olurlarsa halk tabakası
onların ibadetteki gevşek haline bakıp farz'ı dahi terk
edebilirler.
Kardeşler! Gerçekten bu üzerinde titizlikle durmamız gereken bir
tablodur. Birbirimize gerçekleri sabırla tavsiye etmemiz gerekir.
Namaz hususunda mazeret beyan etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Bu geceki sohbetimiz çok değerli ve aydınlık doludur. Çünki bu
gece İslam Dinine büyük hizmetler veren berrak bir şahsiyeti
bulunan Hz. Ömer (r.a.)'-in Sireti'nden söz edeceğiz.
Şüphesiz Hz. Ömer (r.a.) İslam davetini yayanlar arasında üçüncü
sırayı almaktadır. Bu üç kişiden birincisi davet sahibi Hz.
Muhammed (s.a.v.) ikincisi. Peygamber (s.a.v.)'in mağaradaki
arkadaşr ve kendisinden sonra ümmetine ilk halife seçilen Hz. Ebu
Bekir (r.a.)'dir. Üçüncüsü de Hz. Ömer (r.a.)'dir. O soyu Kureyş
kabilesine dayanan samimi bir Kureyş'-lidir. Hz. Ömer (r.a.) Ka'b
bin Luey kökünde Resu-lullah (s.a.v.)'la birleşir. O Kureyş'li
bir Areptır hem Araplığın ve hem de Kureyş kanadının
özelliklerine sahiptir. Kureyş Kabilesi Cahiliyet Devrinde
Arap'lar arasında seçkin bir mevkiye sahip ve lider durumundaydı.
Allah (c.c) peygamberlik görevi için yarattıklarının arasından
Adem oğullarını Adem oğullarından Arapları Araplardan Kureyş
Kabilesini ve bu bu Kabilenin bir kolu olan Haşimoğullarını
seçti. Hz. Ömer (r.a.) bu soydan gelmiş Arab ırkının sahib
bulunduğu özelliklere varis olmuş ve her Kureyş'li genç gibi
yetişmişti. Bu gençler hayatlarına çobanlıkla başlar sonra da
ticarete atılırlardı. Hz. Ömer (r.a.) de babası Hattcb'a çobanlık
ederek hayata atılmıştı. Hatta halife olunca etrafındakilere
bakarak şöyle bir latifede bulunmuştu Babamın sürüsünü güden bir
çoban olduğumu biliyorsunuz! Şimdi ise ben Allah (c.c.) 'dan
başka bana hükmeden kimse göremiyorum!.
Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) ne rütbenin büyüklüğüne ne makamın
yüceliğine ve ne de malın çokluğuna bakardı. Fakat O Hak ile
batılı adalet terazisinde tartmaya çalışırdı. Bakınız şu
mısralarla ide alini nasıl dile getiriyor
Gördüğün herşey fanidir kalmaz yerinde
Allah Baki'dir mal ve çocuk gider durmaz
elinde!
Hz. Ömer (r.a.) bu mısralarını ne riya maksadıyla ve ne de
yeryüzünde saltanat kurmak için söylemişti. O bu sözleri İslam
davetiyle gurur duyduğunu belirtmek Allah (c.c.)'ın kendisine
verdiği nimetlere karşı şükranda bulunmak ve Resulullah
(s.a.v.)'ın sancağı altına girme sevincini ifade etmek için
söylemişti. Hz. Ömer (r.a) yaptığı bir latife sonunda kendisinin
malla gurur duymuş ve makamla övünmüş olması zannından korktuğu
için bu beyti söylemek zorunda kalmıştı.
Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) Beytü'l-Mal'de ne varsa hak
sahiplerine dağıtır ve orada ihtiyat olarak hiçbir şey
bırakmazdı. Bir gün Müslümanlardan biri O'na Bu malın birazını
ihtiyat olarak bıraksanız bizim için bir kuvvet olmaz mıydı? der.
Hz. Ömer (r.a.) O'na şu cevabı verir Yazıklar olsun sana! Bu sözü
sana şeytan söyletti. Fakirdik zengin olduk ve güçlendik. Eğer
imanımızı korursak o bize herşeyi sağlar!
Hz. Ömer (r.a.) Ebu Ubeyde'yi ziyarete giderken bir yük
kafilesine rastlar. Devesinden iner sonra da onlarla birlikte
yola devam eder. Yol arkadaşlarından biri O'na Bu hal ne! Biz
büyük zatların bulunduğu bir ülkeye gidiyoruz. Ya Ömer vallahi bu
ülkenin adamları seni bu halde görürlerse sana değer vermezler!
der Hz. Ömer (r.a.) buna karşılık Yazıklar olsun sana! Biz
insanların en zelili idik Allah'a ve Resul'üne iman ettikten
sonra yeni bir şahsiyet kazandık. iman'ın dışındaki şeylere önem
verecek olursak tekrar zillete düşeriz. cevabını verir. Hz. Ömer
(r.a.) Ebu Ubeyde'nin evine varır ve orada eski bir hasır kuru
yiyecek biraz tuz ve biraz da su görür ve şöyte der Ya Eba
Ubeyde! Sen hariç hepimiz dünya cazibelerine kapılmışız!
Hz. Ömer (r.a.) sağlam iman güzel ahlak ve fa-zilet sahibiydi.
Uyanıktı ve zekalıydı. Bütün işleri büyük bir rahatlık ve
hikmetle çevirirdi. Müslüman olduğunda yirmi yaşında bir
delikanlı idi. O aslı. soyu gençliği ve dindarlığıyle övünürdü.
Resulullah (s.a.v.) Hz. Ömer (r.a.)'de büyük kabiliyetlerle dolu
bir canlılık iyi işler başaracak yüce bir ruh ve eşsiz bir mevhibe buldu. Aynı özellikleri Ebu Cehil'de de bulmuştu. Bunun
içindir ki Resulullah (s.a.v.) en çok sevdiği Ömer bin Hattab
veya Amr bin Hişam (Ebu Ce-hil)'dan biriyle İslam'ı aziz kılması
için Rabb'ine gönülden yalvarmıştı.
Kardeşlerim! Resulullah (s.a.v.)'ın duasında bu iki kişiden
yalnız birinin Müslüman olmasını taleb etmesindeki sırrı bir
türlü anlayamadım! Bu Allah (c.c.) tarafından Resulullah
(s.a.v.)'a gelen bir ilham olmalıdır. Hz. Ömer (r.a.)'in Ebu
Cehil'den daha şerefli olduğunu ortaya koymak için bu iki kişiden
yalnız birisinin Müslüman olması üzerinde düa etmek ilahi ilhamın
bir tevcihatı olsa gerek! Her ne kadar Hz. Ömer ve Ebu Cehil'in
ikisi de İslam davasına karşı düşmanlıklarını izhar etmişlerse de
Hz. Ömer (r.a.) Ebu Cehil'in yaptığı gibi İslam davasına zarar
verecek davranışlarda bulunmamıştır. Allah (c.c) Resulü Hz.
Muhammed (s.a.v.)'in duasını Hz. Ömer (r.a.) için kabul edip O'nu
hidayet nuruyla mutlu kılmayı murad edince Hz. Ömer (r.a.)'in
gönlüne müjdeieyici hisler akmaya başlamıştı. Sonunda Allah (c.c)
O'nu İslam'a yöneltmiş ve O-nun gönlünü iman nuru ile
aydınlatmıştı.
Kardeşler! Hz. Peygamber (s.a.v.)'in davetinin-insanların
içine nasıl nüfuz ettiğini onları zulmetten nura çıkarmak için
cazibesi altına nasıl aldığını Hz. Ömer (r.a.)'in kendisinden
dinleyelim
Hz. Muhammed'i korkutmak istedim- Namaz kılmak için Beytullah'a
gitmek üzere yola çıkınca O'nu takip ettim ve Kabe'nin arkasına
saklandım. O'nu hedef tutarak bir vaziyet aldım aramızda sadece
Kabe örtüsü vardı. Ben elimde kılıçla O'nu öldürmeye hazır
vaziyette karşısına çıktım. Peygamber (s.a.v.) de olduğu yerde
durdu ve
Gerçekleşecek olan! Nedir o gerçekleşecek gün? Gerçekleşecek
olanın ne olduğunu sana ne bif-dirir?
Ayetini okumaya -başladı.- ve
Onlardan arda kalmış bir şey görür müsün?
Ayetine kadar okumaya devam etti.
Bu ayetler beni son derece etkilemişti her ayet kalbime saplanan
bir ok gibiydi. Peygamber (s.a.v.) bu ayetleri okumayı
bitirdikten sonra kendisine
a— Bu okuduğun nedir? diye sordum.
O hemen
— Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki
Kur'an şerefli bir elçinin getirdiği sözdür. (3)
Ayet'ini okudu.
— Belki de bu bir şair sözüdür. dedim. Bu sefer de
— O şair sözü değildir ne az inanıyorsunuz! (4)
Ayeti'ni okudu.
— öyleyse O bir kahin sözüdür. dedim.
— Kahin sözü de değildir ne az düşünüyorsunuz! (5)
Ayeti ile karşılık verdi. Bunun kendisine nereden geldiğini
sorunca
<— Kur'an
alemlerin Rabb'inden indirilmedir.
Ayetini okudu.
— Bunun gerçek olduğunu nasıl bilirim? dedim. Bu sefer de
— Eğer Muhammed Bize karşı olsaydı. Biz O'nu kuvvetle yakalardık
sonra O nun şah damarını koparırdık.
Hiç biriniz de O'nu
savunamazdınız.
Ayetlerini okuyarak karşılık verdi. İçimden kenti' kendime
— Bütün bunların hak olduğuna ve beşer sözü olmadığına şehadet
ederim. dedim.
Kardeşler! Bu olay Hz. Ömer (r.a.)'in ruhunda bir inkılap meydana
getirmiş ve iç alemini tamamen değiştirmişti. Zaten insanda böyle
bir değişiklik ol-mayınoa. Semavi davetlerin başarılı olması
mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim Ömer bin Hattab (r.a.)'ın nefsini
aydınlatmış ve bu davete karşı açık olan gönlü müteessir olmuştu.
Gönüllerde uyanma ve yapılan davete karşı bir duygulanma yoksa bu
gönüller tıpkı bir ölüye benzerler. Açılan yara nasıl ölüye tesir
etmiyorsa körleşen gönüllerin de İlahi daveti kabul etmesi mümkün
değildir. Kardeşlerim! Ruhlarımız — şehevi arzularımıza ve dünya
malına karşı aşırı dereoede tamahlarımıza esir olup gerçekleri
görmez hale gelmiştir. Ama Hz. Ömer (r.a.) ve benzerlerinin şirk
üzere olmalarına rağmen gönülleri tamah ve nefsani arzulardan
tamamen uzaktı. Dolayı-siyle Kur'an-ı Kerim inince bu boşluğu
doldurmuş gönüllere hayat vermiş ve duygulan harekete
geçirmiştir. Sonunda da Hak batılı yenmiş ve böylece zafer Hak'a
inananların olmuştur.
Kardeşler! İndiği günden beri bir harfi dahi bozulmayan Kur'an-ı
Kerim elimizdedir. O duygularımıza şöyle sesleniyor
Mü'minler saadete ermişlerdir. O'nlar namazda huşu içindedirler.
Aramızda bu ayetleri okuyup duygulanan o yü-ce ruhu yaşayan
namazını huşu ile kılan eğlencesinden vazgeçen zekatını veren
zevcesinin dışında olanlara karşı şehvetini koruyan uhdesine
konulan emanetleri sahiplerine iade eden verdiği sözü yerine
getiren ve aksatmadan vakit namazını kılanınız var mıdır?
Kardeşler! Menar'da okuduğum şu satırları size aktarmadan
geçemiyeceğim
Daha önce Hıristiyan olup sonradan İslamiyet'i kabul eden Dr.
Abduh İbrahim bir gün Menar dergisinin sahibine gelip O'na
Mü'minler saadete ermişlerdir.
Ayetini ve diğer ayetleri sonuna kadar okuduğunu belirtir.
Şunları söyler Bu ayetleri kendime uygulamaya çalıştım. Ancak
kendimi ne bu ayetlerden etkilenir ne de onlarla amel eder
buldum. Hal böyle olunca şimdi ben. mü'min değil miyim? der.
Menar sahibi O'na güven vererek şu izahatta bulunur
Okuduğunuz bu ayetler'de geçen vasıflar örnek olma liyakatini
gösteren kimselerin vasıflarıdır. Bu vasıflar belirli merhaleler
katedildikten sonra derece derece elde edilir. Huşu derecesi
tefekkür ile başlar en üst düzeye gelinceye kadar kademe kademe
gelişip yükselir Bu dereceye yükselen bazı kimseler vardır ki
namaz kılarken yanıbaşlarındaki duvar yıkıldığı halde farkında
olmamışlardır. Bu gibi kimselerin çocukları onların namaza
durmalarını fırsat bilir oyun oynamaya başlarlar. Sen de bu
duyduklarını tatbik edersen okuduğun ayet' -lerde gördüğün
sıfatları kendine mal edebilirsin. Kardeşim! Allah (c.c.)'a
tevekkül et O'nun yolunda gayret gösterip en yüksek mevkilere
ulaşmaya çalış.
Kardeşler! Ömer bin Hattab (r.a.)'daki bu canlılık ve bu şevk
Kur'an-ı Kerim'den kaynaklanmıştı. Böylesine canlı gönüllere ve
böylesine duygulara ne kadar ihtiyacımız vardır!...
Bilmediklerimizi öğrenmemiz ve öğrendiklerimizle de amel etmemiz
için Allah (c.c.)'a dua ve niyaz ederiz.
Salat
ve
selam
Efendimiz
Beyt'ine ve Ashab'ına olsun!
Hz.
Muhammed (s.a.v.)'e. Ehl-i
HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.A.)'IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (II)
Alla h (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Ehl-i
Beyt'ine Ashab'ına ve kıyamet'e kadar İslam davasına hizmet
edenlere de salat ve selam olsun!
Muhterem kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak
ve mübarek olan selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı
rahmet ve bereketi üzerinize olsun!
Kardeşleri Bizlere daima hayır sağlayan mutluluk getiren ve
ünsiyet temin eden bu geceye tekrar kavuşmuş bulunuyoruz. Gerçek
ünsiyet ruhlar orasında gerçekleşmiş olan ünsiyettir. Gerçek
mutluluk da. gönüllerde ve vicdanlarda yerleşen mutluluktur.
Gerçek mutluluğun gönüllerde olduğunu bilmeyen insanlar ise
mutluluğu gönüllerin dışında arıyorlar. Gönüllerin mutlu olması
ve güven içinde bulunması ancak Allah (c.c.)'a inanmak O'nu
sevmek ve davetine icabet etmekle gerçekleşir.
Daha önceki sohbetimizde mü'minlerin emiri Hz. Ömer Faruk
(r.a.)'un siretiyle ilgili olarak ilk konuşmamızı yapmış ve Allah
(c.c.)'ın O'nu şirk'in uçurumundan çıkarıp. İslam'a dahil etmekle
nimetini bahşetmiş olduğunu söylemiştik. Allah (c.c.)'a iman-etme
yolunda gönlüne akan ilk iman nurunun nasıl parıldadığını anlatıp
sonra da hidayete ermesinin sırrının Kur'an ayetleri olduğunu
öğrenmiştik.
Kur'an'ın gayb aleminden gelen manevi elektriksel gücü ihtiva
ettiğini bütün aydınlıkların nurların kaynağı olduğunu ve
insanlığın iyi huyla güzel ahlak çarkını en üstün bir şekilde
çevirdiği gerçeğini açıkça görmüştük.
. Kardeşler! Araplar'ın gönülleri Kur'an-ı Kerim'in cereyanına
kapılmış ve bu onların ruhlarına nüfuz etmişti. Onlar Kur'an'ın
hakikatlerine gönül vermişler O'nunla gönülleri arasındaki perde
kalkmış ve bütün ümitlerini Kur'an'a bağlamışlardı. Gönülleri de
Kur'an nuruyla aydınlanmış ve O'nun emirlerine göre hareket edip
tesiri altında kalmışlardı. Kur'an'dan yayılan nurlar gönüllerine
hayat vermiş ve İslam davasına ciddi bir hizmette bulunmak için
onları harekete geçirmişti.
Allah ayetleri birbirine benzeyen ve mükerre-ren gelen Kitab'ı
sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Reylerinden korkanların bu
kitab'tan tüyleri ürperir sonra Allah'ı anmakla hem derileri ve
hem de kalbleri sükuna kavuşur...
O'nların imanları gün geçtikçe fazlalaşıyor ve kat kat artıyordu.
Gönüllerini iman nuru sarmış duygularına da canlılık getirmişti.
Kitaplarda okuduğumuza göre Hz. Ömer (r.a.). bir duvarın
kenarından geçerken gecesini ihya eden bir Müslüman'ın okuduğu şu
ayetleri dinler
Tur'a yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitab'a
ma'mur bir ev olan Kabe'ye yükseltilmiş tavan gibi göğe
kaynayacak denize and olsun ki Rabbımn azabı hiç şüphesiz
gelecektir. O'nu geri çevirecek yoktur. (2))
Hz. Ömer (r.a.) bayılıp yere düşer. Çünki Kur'-ani gerçekler
O'nun gönlünü son derece etkiler. Bu yüzden O bir ay hasta yatmış
ve Müslümanlar da kendisini ziyaret etmişti. Kur'an-ı Kerim'in
gönüleri etkilemesi bazen öyle şiddetlenirdi ki etkilenen kişi
ruhunu teslim ederdi. Bir rivayete göre Ebu Evfa Kur'an-ı
Kerim'den
Ey örtüye bürünen Muhammedi Kalk da uyar. Rabb'ini yücelt.
Giydiklerini temiz tut. (3)
Ayetlerini okur.
...işte o gün inkarcılara kolay olmayan zorlu bir gündür.
Ayetlerine gelince mihrabda olduğu yere düşüp bir daha kalkamaz.
Kardeşler! İman edenler Kur'an'ın hidayetiyle ve O'nun
hükümlerine teslim olarak iman etmişlerdi. Hz. Ömer (r.a.)'in
kalbi de Kur'an'ın etkilediği kalplerden birisiydi. O Kur'an
hidayeti iie dinsizliği ter-ketmiş ve Müslüman olmuştu. Pekçok
gönül Kur'an'ın tesiri altında kalıp İslam'ın davetine icabet
ederken bazıları da aradaki perdeyi kaldıramamış Kur'an'ın
hidayetine nail olamamış ve O'nun nimetlerinden mahrum kalmıştır.
Allah {c.c.) şöyle buyurur
Ey Muhammedi Kur'an okuduğun zaman sesin ile ahirete inanmayan
kimseler arasına görünmeyen bir perde çekeriz. Kur'an'ı anlarlar
diye kalplerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk.
Kur'an'da Rab-bini tek olarak andığın zaman onlar ürkerek ardlarına dönerler. (5)
Bu ikinci grup insanların gönülleri Kur'an'ın nuru ile
aydınlanmamış ve iman edenlerin izinden gitme şansına sahip
olamamışlardı. Allah (c.c.) bu iki grup insan hakkında şöyle
buyurur
Ölü iken dirilip insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak
bir nur verdiğimiz kimsenin durumu karanlıklarda kalıp çıkamayan
kimsenin durumu gibi midir? Kafirlere işledikleri güzel
gösterilmiştir. (6)
Netice olarak Kur'an-ı Kerim bazı gönülleri etkilemiş ve onlara
hidayet yolunu göstermişti. Diğer bazılarını ise etkilememişti.
Bunlar sapıklık içinde hayatlarını heder etmişlerdi.
...Allah dilediğini nuruna kavuşturur... (7) ...Allah büyük nimet
sahibidir... (8) Kardeşler! Şimdi de Hz Ömer (r.a.)'i bir Mü'-min
olarak ele alalım ve O'nun siretini bu yönden ince eyelim Hz.
Ömer (r.a.) Cahiliyye Devrinde olduğu gibi Müslüman olduktan
sonra da güçlü idi. O'nun imanını vasfeden bir cok Hadis-i Şerif
vardır. Resulullah (s.a.v.) rüyasında Ashab'ının elbise giydiğini
ve bazılarının elbisesinin göğüslerine bazılarınınki-nin
dizlerine ve diğerlerinin ise ayaklarına kadar uzandığını görür.
Rüyasını anlatan Resulullah (s.a.v.) Hz. Ömer (r.a.)'e hitap
ederek Ya Ömer! Seni elbisesini yerde sürükler gördüm. der.
Bunun üzerine Hz Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'a Bunun te'vili
nedir ya Resulallah? diye sorar. Resulullah (s.a.v.) da Ben bunu
imanla te'vil ettim. şeklinde cevap verir. Bu da Hz. Ömer
(r.a.)'in imanının kendisi dışındakilerin imanlarından daha
kuvvetli olduğunu gösterir. Müslümanlar iman bakımından değişik
derecelere sahiptir. Hz. Ömer (r.a.)'deki iman gücü şu sözünde
Icıkca görülür Müslüman olmadan önce oturduğum meclislerin
hepsinde iman ettikten sonra da oturdum!
Bir gün Hz. Ömer (r.a.) dayısı As bin Vail'e gelir ve karşılıklı
konuşmaya başfarlar
— Niçin geldim biliyor musun?
— Hayır bilmiyorum!
t— Allah (c.c.)'a ve O'nun Rasulü Hz. Muham-med'e iman ettiğimi
sana haber vermek için gel -dim.
— Bu işi yapmamalıydın...
— Yaptım bile!
Bundan sonra Hz. Ömer kapıyı dayısının yüzüne çarpar ve
arkasından Ebu Cehil'e gidip dayısına söylediklerini aynen ona
tekrarlar. Bunun üzerine Ebu Cehil O'na önce küfreder sonra da
kapıyı yüzüne çarpar. Hz. Ömer (r.a.) hemen Kureyşliler'in
oturduğu bir topluluğa gelip onlara şöyle seslenir Ben AJlah'a
ve O'nun elcisi Hz. Muhammed'e iman ettim. Hz. Ömer (r.a.)
Müslüman olduğunu ilan edince orada bulunanlar ayaklanarak Hz.
Ömer (r.a.).'i dövmeye kalkışırlar. Bu arada Utbe de kalkarak
parmaklarını O'nun gözlerine sokmaya çalışır. Hz. Ömer (r.a.)'in
dayısı As duruma müdahale ederek
— Bırakın O'nu. O benim himayemdedir. deyince Hz. Ömer {r.a.)
dayısına
— Senin himayeni reddediyorum ben Allah'ın himayesinde im!
şeklinde karşılık verir. O döğüşmeye devam ederek herkes gibi
hem- döver- hem de dövülür.
Bir gün Resulullah (s.a.v.)'a Biz hak üzere düşmanlarımız ise
batıl üzere değil midir? demişti Resuiullah (s.a.v.) da O'na
Evet biz Hak üzereyiz. oeyince Hz. Ömer Peki ne duruyoruz onlara
gö-rüneüm! demiş ve birinin başında kendisi diğerinin başmda da
Hz. Hamza olmak üzere iki saf halinde çıkıp bir Kureyş topluluğu
yanından geçmişlerdi. Bunlan gören Kureyşliler'in yüzlerini
karamsarlık bürümüş ve Muhammed ikiye bölünmüş diyerek keniisrini teselli etmeye çalışmışlardı.
Kardeşler! Hicret'le ilgili hadiseleri gözden geçirdiğimizde
Resuiullah (s.a.v.)'ın Ashab'ının gizlice Hz. Ömer'in ise aleni
olarak hicret ettiğini ve Ku-reyşliler'e uğrayıp onlara Allah
(c.c) gördüğüm şu yüzleri yere sürtecektir. İçinizde annesine
eviat acısı çektirmek çocuğunu yetim bırakmak isteyen varsa
arkamdan gelsin de şu vadide karşılaşalım! diyerek meydan
okuduğunu ve cesaret edip arkasından kimsenin gidemediğini
görürüz. O iman ettiği gün sahip olduğu gücünü hayatının sonuna
kadar muhafaza etmiş ve en ufak bir acizlik dahi göstermemiştir.
Kardeşler! Sizlere anlatmaya çalışacağım güçlü iman sahibi Hz.
Ömer işte bu Ömer'dir! Bu kadar güçlü iman sahiplerine ne kadar
ihtiyacımız vardır! Hz. Ömer (r.a.) herkes tarafından korku
duyulan bir şahsiyete sahipti. Böyle bir şahsiyet güçlü olmanın
ürünüdür. Hz. Ömer (r.a.)'den herkes korkardı. Şeytan bile O'nu
gördüğünde ne yapacağını şaşırırdı. Resuiullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor Şeytan Ömer'i görür görmez hemen yolunu değiştirirdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ömer (r.a.)'e karşı saygı duyar O'nu
över ve yüceltirdi.
Hz. Ayşe (r.a.) Resuiullah (s.a.v.)'ın da bulunduğu bir sırada
Eğer falanca kadın yemek yemez-se onu yüzüne çarpacağım. der.
Kadın yemeği yemeyince kalkıp onu yüzüne çarpar. Bu sırada Hz.
Ömer (r.a.) kapıyı çalar ve Resuiullah (s.a.v.) Haydi kalkın ve
yüzünüzü yıkayın! der.
Bir gün kadınlar Resuiullah (s.a.v.)'ın etrafında oturup nafaka
hakkında O'na sorular sordukları sırada Hz. Ömer'in sesini
duydular ve derhal soru sormaktan vaz geçtiler. Onların bu halini
gören Hz. Ömer (r.a.) Yazıklar olsun size benden korkuyorsunuz
da Resuiullah (s.a.v.)'dan korkmuyorsunuz ha! diye haykırdı.
Hz. Ömer (r.a.) azametli ve heybetli olmasına karşılık son derece
alçakgönüllü idi. O'nun bu yönünü gösteren birçok olay mevcuttur.
Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) isabetli görüşe sahipti. Kur'an-ı
Kerim'in pekçok ayetleri O'nun görüşüne uygun bir şekilde nazil
olmuştu. Suçsuz ve ma-sum olduğu halde Hz. Ayşe (r.a.)'in itham
edildiği ifk olayında Resulullah (s.a.v.) Ashab'ı ile istişarede
bulunmuştu. Bu konuda Hz. Ömer (r.a.)'in görüşüne başvurduğunda O
— Ya Resulellah! Sizi kim evlendirdi?
diye sormuş O da
— Bizi Allah evlendirdi.
cevabını vermişti. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.)
— Allah'ın sana hile ettiğini mi düşünüyorsun?!
karşılığında bulunarak Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih
ederim. Bu büyük bir bühtandır. demişti. Bunun üzerine şu ayetler
nazil oldu
O'nu işittiğinizde Bu konuda konuşmanız yakışık almaz haşa. bu
büyük bir iftiradır demeniz gerekmez miydi? Eğer Mü'min
kişilerdenseniz Allah buna benzer bir şeye bir daha dönmemenizi
tavsiye eder. (9)
Hz. Ömer (r.a.)'in görüşünü destekler mahiyette ayetler indiği
gibi bazı ayetler de ya ifadesinde kullandığı lafızlardan bir
kısmı ile ya da tamamiyle İnmişti. Resulullah (s.a.v.)
zevcelerinden incinmiş bir ay kendilerinden uzak kalmıştı.
Bunu
öğrenen Hz.
Ömer (r.a.)'in Peygamber (s.a.v.)'e gelerek Eğer Hafsa'nın
boynunu uçurmamı emretseydin hemen uçururdum. Ya Resulallah
üzülme! Seni kırdıklar için onları boşayacak olursan umulur ki
Rabb'in seni destekler. Ben Ebu Bekir ve mü'minlerden sa-lih olan
kimseler seninle beraberiz. Sonra da Melekler sana müzahir olur.
demesi üzerine şu ayet nazil olmuştu
Ey Peygamberin Eşleri! Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz
kaymış olan kalbleriniz düzelmiş otur. Eğer eşinizin aleyhinde
yardımlaşarak birşey yapmağa kalkışırsanız bilin ki Allah onun
dostu bundan başka Cebrail iyi mü'minier ve melekler de yardımcısıdır. Ey Peygamberin Eşleri! Eğer o sizi boşar-sa Rabbı ona
sizden daha iyi olan kendini Allah'a veren inar*in... eşler
verebilir. (10)
Sonra nutfeyi donmuş kana çevirdik... (11) ayeti ile başlayan
ayetler ...sonra onu başka bir yaratık yaptık... (12)
Ayetinin sonuna kadar nazil olduğunda Hz. Ömer (r.a.)
...yaratanların en güzeli olan Allah ne Uludur! (13)
demiş ve bu ayet aynen inmişti.
Hz. Ömer (r.a.)
edinelim. demiş
Bu Hz. İbrahim'in makamıdır. Onu namazgah
...İbrahim'in makamını namaz yeri edinin dedik...
(14)
Ayeti nazil olmuştu.
Kardeşlerim! Hicab Ayeti inmeden önce Hz. Ömer (r.a) Hane-i
saadet'te Resululiah (s.a.v.)'la yemek yerken eli Peygamber
(s.a.v.) Efendimiz'in zevcesi Ümmü'l-Mü'minin'in eline değince *•
Ah Resulullah hakkınızdaki görüşü dinleseydi sizi şu gözlerim
görmeyecekti. dedi. Hemen Hicab Ayeti nazil oldu
Ey Peygamber! Eşlerine kızlarına ve mü'minle-rin kadınlarına
dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle bu onların
tanınmasını ve bundan dolayı ipcitilmemelerini sağlar... (15)
Hz. Ömer (r.a.) bir gün Ey Allah'ım! Şarap hakkında bizi
aydınlat. diye dua edince
. İçki kumar putlar ve fal okları şübhesiz şeytan işi
pisliklerdir bunlardan kaçının. (16) ayeti ile
...Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi? (17)
Ayetine kadar olan ayetler nazil olmuştu.
Resulullah (s.a.v.) gönlünü almak maksadiyle Abdullah bin Ubey
için dua edince Hz. Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'a Bu münafık
için nasıl dua edersin?! Ki o Eğer Medine'ye dönecek olursak
güçlü olan güçsüz olanı Ora'dan kovacaktır. demişti. deyince şu
ayet nazil olmuştu
Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma mezarı başında da
durma! Çünki onlar Allah'ı ve Peygamberini inkar ettiler fasık
olarak öldüler. (18)
Resulullah (s.a.v.) gönlünün fazlasiyle yumuşak şefkatli ve
merhametli olması sebebiyle davetine karşı koyanların
bağışlanmalarını isterdi. Hatta bazen duada o kadar ileri
gitmişti ki Belki Allah onları ba-ğişlar. diye ettiği duanın
sayısı yetmiş'i aşmıştı. İs-löm davasına karşı olanların
bağışlanmalarını isteyen Resulullah (s.a.v.)'ın dualarına
dayanamayan Hz. Ömer (r.a.)'in Peygamber (s.a.v.)'e hitaben
Onlar için bağış talebinde bulunsan da bulunmasan da Allah (c.c)
onları hiç bağışlamayacaktır. demesi üzerine şu ayet nazil
olmuştu
Ey Muhammedi Onlara ister bağış dile ister dileme birdir. Onlara
yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları
bağışlamayacaktır... (19)
Resulullah (s.a.v.). Bedir savaşında esir alınanlar hakkında
Ashab'ının görüşüne baş vurduğunda Hz. Ebu Bekir (r.a.) fidye
alınmalını uygun görürken Hz. Ömer (r.a.) bunların korku ve
tehdit altında tutulmasını teklif etmişti. Resulullah (s.a.v.)'in
Hz. Ebu Bekir'in görüşünü benimsemesi üzerine şu ayet nazil
olmuştu
Yeryüzünde savaşırken düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir
peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz oysa Allah
ahireti kazanmanızı ister... (20)
Bu ayetin kendi görüşü hilafına indiğini gören Hz. Ebu Bekir
(r.a.) ağlayıp Eğer gökten bir azab inseydi Ömer'den başkası
kurtulamazdı. dedi.
Kardeşler! Eğer Allah (c.c) peygamberine büyük ölçüde merhamet
duygusunu bahşetmeseydi mutlaka Hz. Ömer (r.a.)'in görüşünü kabul
ederdi. Fakat O muhayyer bırakıldığı iki şeyden daima en kolay
olanını seçmiştir.
Şahsiyetinden söz ettiğimiz Hz. Ömer {r.a.). kendisine Halifelik
vazifesi verildiği zaman Müslüman-lar'a şöyle seslenmişti Beni
Resulullah (s.a.v.) zamanında olduğum kadar şiddetli zannetmeyin.
Çün-ki ben Resulullah (s.a.v.) in emrinde vazife yapan bir
askerdim. Ebu Bekir (r.a.) halife olunca aynı va-zifeyi. O'nun
zamanında da yürüttüm. Şimdi ise. Halifelik vazifesine getirilmiş
bulunmaktayım. Hal böyle olunca Hakk'ın karşısında kendimi
hepinizden daha zayıf buluyorum.
Görüldüğü gibi Hz. Ömer (r.a.) isabetli bir görüşe sahipti. Gönlü
pırıl pırıl idi. Resulullah (s.a.v.)'ı severdi O'nunla ilgili
olarak söylediği sözlerden biri de Sen bana babamdan çocuğumdan
ve bütün insanlardan daha sevimlisin! sözüdür. Resulullah
(s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde Sizden biriniz beni kendi
nefsinden daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.* deyince Hz.
Ömer (r.a.) hemen Allah'a yemin ederim ki sen bana kendi
nefsimden daha sevimlisin! diyerek Resulullah (s.a.v.)'a karşı
olan sevgisini izhar etmeğe çalıştı.
Hz. Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'e edeb dışı davrananlara karşı
çok sert davranırdı. Günlerden bir gün bir Yahudi ile münafık
arasında tartışma çıkar. Münafık
— Abdullah bin Ubeyy'e gidelim.
Yahudi ise
— Muhammed'e gidelim. der.
Nihayete Peygamber (s.a.v.)"e gitmeyi kararlaştırırlar ve O'na
gelirler. Peygamber (s.a.v.) Yahudi'nin haklı olduğunu söyleyince
münafık bu defa da Ömer'e gidelim! der ve O'na gelip durumu
anlatırlar. Münafık'ın Peygamber (s.a.v.)'in hükmünü kabul
etmediğini öğrenen Hz. Ömer (r.a.) O'nu ölümle cezalandırır.
Müşrikler'den esir alınanlar arasında Sehl bin Hanif'i gören Hz.
Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'a
— Ya Resulallah! O seni hicvederdi. der. Resuluilah (s.a.v.)
— Ya Ömer! Bırak O'nu belki senin de memnun olacağın bir hale
gelir. diye karşılık verir
Esir düşen Sehl bin Hanif de iman edip iyi bir Müslüman olur.
Ridde olayında şerefli bir durum alır ve Mekkeliler'e şöyle
seslenir
Ey Mekkeliler! İslam Dinini ilk kabul eden siz oldunuz. İslam'dan
ilk ayrılan da siz olmayınız! Sehl bin Hanif'in kıvanç verici bu
tavrını gören Hz. Ömer (r.a Resuluilah (s.a.v.) haklı çıktı der
Bir defasında Hz. Ömer (r.a.) Beytü'l-Mal'den Ashab'a
derecelerine-göre paylarını dağıtırken Ömer'e dört bin Abdullah
bin Ömer'e dört bin ve Üsame bin Zeyd'e beş bin yazın! deyince
Abdullah bin Ömer Usame'yi neden bana tercih ettin? diye sordu.
Hz. Ömer (r.a.) de oğlu Abdullah'a Resuluilah (s.a.v.) O'nun
babasını senin babandan daha çok severdi. Üsame de Resuluilah
(s.a.v.)'a senden daha sevimlidir. diye karşılık verdi.
Kardeşlerim! Hz. Ömer (r.a.)'le ilgili buna benzer pekçok misal
mevcuttur. O'nun her hareketi bir incelik ve fevkaladelik
taşıyordu. Güçlü iman ve sarsılmayan ihlasıyla
Müslümanlar'a
eşsiz örnek olmuştu. Hakkı ortaya koyma yolunda kimseden korkmaz
ve çekinmezdi. Allah O'ndan razı olsun!
Salat ve selam Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'e Al'ine ve
Ashab'ına olsun!
HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.A.)'IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (İH)
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz Hz. Muhammed <s.a.v.)'e Al'ine
Ashab'ına ve Kıyamete kadar İslam davasına hizmet edenlere de
salat ve selam olsun!
Değerli kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından ge-ien İslam'ın pak
ve mübarek selamı ile selamlarım. Allah (c.c.)'ın rahmet ve
bereketi üzerinize olsun!
Müslüman kardeşlerin düşünce ve hedefleri herkes tarafından
anlaşılmaya başlamıştır. Bu düşünce onların akıllarına yatmış ve
gönüllerinde şekillenmiştir. Bazı kardeşlerimiz tarafından
tertiplenen bir toplantıda hazır bulunmuştuk. Bu toplantıda
kardeşlerimizin bir kısmı konuşmuş fikir teatisinde bulunmuş ve
Müslüman Kardeşlerin hedeflerini en güzel bir şekilde dile
getirmişlerdi. Yapılan bu konuşmalar bana güven verdi ve bende
sarsılmaz bir duygu meydana getirdi. O zaman müslüman kardeşler
arasında kuvvetli bir bağın var olduğunu hissettim ve davayı
anladıklarına da çok sevindim. Fakat bu ameli hareketler ruhi bir
kaynaşma olmadıkça ve gönüllerle ruhlar arasında ünsiyet
sağlanmadıkça bizleri gerçek gayeye götüremez. Resulullah
(s.a.v.) bir Ha-dis-i Şerifinde şöyle buyuruyor İman etmedikçe
Cennet'e girme hakkına sahip olamazsınız. Birbirinizi sevmedikçe
de iman etmiş sayılmazsınız. İslam daveti ihtiva ettiği
gerçeklerle tabii bir şekilde yayılmıştı. Oysa diğer semavi
davetler böyle olmamış ve propaganda yoluyla yayılma imkanını
bulmuştu. İslam davetinin yayılmasında işinde dürüst ve dinine
sadık bir müslümanın herhangi bir yere gitmesi kafi geliyordu.
Çünki İslam dinini gerçekten yaşayan müslümanı görenlerin
gönülleri bu dine meylediyor yaratılış itibariyle iç "duyguları
ona yatıyor ve hiç zorlanmaksızın kendi istekleriyle müslüman
oluyorlardı.
Ey Muhammed! Hakk'a yönelerek kendini. Allah'ın yaratılışta
verdiği dine ver...
İslam dini gönülleri islah eden ve nefisler üzerinde hakimiyet
kurup onları aydınlığa kavuşturan bir dindir.
...Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır!
Ben bu münasebeti fırsat bilerek konuyu destekler mahiyette
gecemizi Ömer bin el-Hattab (r.a.)'-ın siretine devam etmekle
değerlendirmek istiyorum.
Vakıa burada kendimizde eksik kalan bir hususun tamamlanmasını
arzu ettiğimiz bir yön var. İlk müslümanlarm hayatlarını
incelediğimizde İslami terbiyenin bunlar üzerinde açrk bir
şekilde tecelli ettiğini görürüz. Nitekim İslam terbiyesi İlk
Müslü-manlar'ın ruhlarına nüfuz etmiş ve günlük yaşayışlarını
olgun bir şekilde yönlendirmede büyük rol oynamıştır. İslam
daveti mensupları tarafından bilinmesinin tanınmasının ve
anlaşılmasının ötesinde onların üzerinde yepyeni bir ruh vücuda
getirmiştir. İslam davetini kabul ettikleri gün duygulan ve
karakterleri değişmiştir. İlk yaşayışlarından tamamen uzak yeni
bir hayata kavuşmuşlardır. Bir adam. Re-sululiah (s.a.v.)'a gelir
iman etmeme rağmen cimriliğim ve korkaklığım devam etmektedir.
der. Hz. Ömer (r.a.) araya girerek adama Kendi kendini rezil
ettin! diye karşılık verir. Bunun üzerine Resu-lullah (s.a.v.)
Dünyada rezil olmak ahirette rezil olmaktan daha ehvendir.
buyurur. Bu adam için dua eder ve adam da cimri iken cömert
korkak iken cesur olur.
Kardeşler! İslam daveti ilk günlerinde gönüllere- ruhlara ve
duygulara nüfuz edip mensuplarını tamamen yeni bir nesil haline
getirmişti. Müslüman Arap Milleti İslam'dan önceki Arap
Milleti'nden tamamen değişik bir millet haline gelmişti islam
dininin iman edenler üzerinde yaptığı tesiri gösterme hususunda
Hansa'yı misal olarak verebiliriz. Hansa bütün çocukiarmı
Kadisiye savaşı'na gönderir ve çocukların hepsi de Allah (c.c.)
yolunda yaptıkları bu savaşta şehid düşerler. Bunu duyan anne
Çocuklarımın Kendi yolunda şehid düşmeleri şerefini bana
bahşettiği için Allah (c.c.)'a hamd eder ve Cennette bizi
biraraya getirmesini niyaz ederim. der.
Bu yaşlı kadını değiştiren ve böylesine büyük bir acıya karşı
kendisine sabır gücü veren nedir? O'nun duygularını değiştiren ve
O'na sabır gücü veren gerçek yeni inancı intisab ettiği yeni din
ve sağlam düşünceye sahip olmasıydı. Gerçek itikadı O'na Bu
çocuklarım ölmediler! dedirtmiştir. O yavrularının Allah Katında
yaşadıklarına ve ölmediklerine inanıyordu.
Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın bilakis Rab'leri katında
diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle
sevinç içinde rızıklanırlar arkalarından kendilerine ulaşamayan
kimselere kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin
üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler. Allah'tan bir nimeti ve
bolluğu yara isabet ettikten sonra Allah'ın ve Peygamberin
çağrısına koşan mü'minlerln ecrini Allah'ın zayi etmediğini
görerek müjdelemek isterler. (3)
Bu anne Müslüman olmadan önce. imansız ve itikatsız yaşadığı
günlerde kendisi için değerli olan herşeyi kaybettiğinde üzülür
ve kederlenirdi. Fakat iman ettikten sonra O'nu hiçbir şey üzmez
oldu. Zaten tevhid nuru ile aydınlanınca O'nu ne üzebilirdi ki?!
O' Allah'tan Huld Cennetinde çocuklarıyle bir-orada olmaktan
başka birşey dilemiyordu. Allah (c!c) bir Ayetinde şöyle
buyurmaktadır
... Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu
değiştirmez... (4)
Bir diğer Ayet'inde de
Kendini arıtan saadete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse
de ziyana uğramıştır. (3) buyurmuştur.
İslam'ın getirdiği bu esaslar milletlerin teşek-ve tesisinde
güçlü bir faktör olmuştur. Bunun için bir toplumu meydana
getirmede ve bu toplumda -ahlakı yerleştirmede kuvvetli temeller
aramamız gerektiğini her münasebette söylemişimdir. Üzülerek
ifade edeyim ki böyle bir topluma kavuşmamız İçin şansımız pek
azdır. İçimizdeki zayıfy imanın yerini güçlü iman kötü işlerin
yerini iy{ işler almadık-'&& -parçalanmalarına rağmen- Batılı
milletlere kar-gj ğalip gelebileceğimizi zannetmeyin. Çünkü onlar
ahlak kurallarına tamamen uymuş ve mesai saatlerine sadık
kalmışlardır. Bu durumlarr yapılan muamelelerde kendilerine güven
sağlamış böylece dünya işlerinde başarı elde etmişlerdir.
Biri bana Saatini tamir ettirmek üzere ecnebi bir saatçiye
gittiğini saatini tamir edilmesi için kendisine verdiği gün ve
saatte tamir edip hazırladığını anlatmıştı. Avrupa ülkelerinde
herkes gazetesini alır parasını bu maksad için hazırlanan kutuya
atar. Bu durum tramvap ve benzeri vasıtalar için de geçerlidir.
Kardeşlerim! Bütün bunlar İslam dini esaslarında ve İslam
ahlakının ruhunda mevcuttur. İnsanoğlunun övünebileceği özellik
ve mesuliyet duygusu da budur. Eğer Müslümanlar bu ahlakı
kendilerine mal edebilselerdi iç açjcı olmayan bu halden daha iyi
bir durumda olabilirlerdi. Kötülüklere ve günah olan işlere son
vermedikçe kıldığımız namaz çektiğimiz teşbih ve okuduğumuz
Kur'an'ın bize fayda sağlamayacağı açık bir gerçektir.
Bir Hadis- Şerifte
Her kim ki namazı kendisini kötü ve günah işlerden alıkoymuyorsa
bu kimsenin namazı namaz değildir. buyurulmuştur.
Bu demek değildir ki namazı terkedelim ve ibadetlerden vaz
geçelim... Bilakis bu ibadetleri farz kılınışlarındaki hikmetleri
gözönünde bulundurarak tam bir ihlas ve samimiyetle yerine
getirmemiz gerekmektedir. Allah (e.a) farz kıldığı şeyleri
yüce hikmetlere bağlamış değerli amaçlara üiaşma vesilesi
kılmıştır. Allah (c.c.) bütün bunları nefsimizi değiştirmek
chlakımızi olgunlaştırmak ve değerimizi korumak için emretmiştir.
...Oysa Ailah bilir sizler bilmezsiniz. {8) Kardeşler!
Yaşadığımız bu ahlaktan sıyrılarak faziletli güzel ahlaka
bürünmeliyiz. Ahdimize vefa gösterip sözlerimizde doğru
olmalıyız. İşlerimizde samimi davranmalıyız. Zorluklara karşı
göğüs gerip sabırlı olmalıyız. Bizi olgunlaştıracak fazilet
kaynak larından yararlanmalıyız. Allah (c.c.) için sevmeli ve
O'nun için buğz etmeiiyiz. İki yüzlü ve münafık olmamalıyız.
Çünkü bu mertliğe ve kamil bir mü'minin ölçülerine ters düşer.
Allah (C.C.) bir Ayet-i Celile-sinde şöyle buyurur
İnsanlcrdan Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır.
Kimi bu uğurda canını vermiş kimi de beklenıekiedir. Ahdierini
hiç değiştirmemişlerdir. (7)
Bu kısa konuşmamızdan sonra yine müiminle-rin emiri Hz. Ömer
(r.a.)'e dönelim. Daha önce kendisini mü'minlerin emiri ve hakim
olarak ele almış O'nun tam şuurlu ve son derece uyanık bir hakim
olduğunu en küçük şeyden haberdar olduğunu idaresi altında
bulunan yerlerin uzak ve dağınık olmasına rağmen her tarafı
kontrol" edebildiğini son derece hassas ve iieri görüşlü
olmasının istediğini ortaya koymada kendisine yardımcı olduğunu
söylemiştik. Ayrıca idaresinde yaşayanların moüarı-nı koruma
işinde gayet titiz ve insanlar aracında adil olduğunu tam bir
zühd ve kamil bir takva sahibi bulunduğunu ifade etmiştik. O
herşeyi elde etme imkanına sahipti. Eğer isteseydi dilediğine
kavuşabi-lirdi. Fakat O hayatını sürdürebilecek kadarına razı
olur ve mütevazi yuvayı konforlusuna tercih ederdi. Resulullah
(s.a.v.)'ı örnek alarak Allah (c.c.) katındaki derecelere nai!
olmak için bundan fazlasına tamah etmezdi.
Bu ahiret yurdunu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu
istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten
sakınanlarındır. (8)
Hz. Ömer (r.a!)'n zühd hayatı ile ilgili pekçok hatırası vardır
Bizans kralının elçisi Hz. Ömer (r.a.)'in hilafet makamına gelir
Emir'iniz nerededir?* diye sorar. Kendisi Hz. Ömer (r.a.)'in
bulunduğu yere görürüiür. O'nu bir kerpici yastık edinmiş bir
ağacın altında uyurken bulurlar. Hz. Ömer (r.a.)'in bu halini
gören elçi Adaletli oldun kendini emniyete aldın ve uyudun ya
Ömer!! der.
Hz. Ömer (r.a.) bir defasında Şam'a geldiği zaman beraberinde
bulunanlar kendisinden iyi elbiseler giyinip süslenmesini ve
büyük bir merasimle şehre girmesini istediler. Ancak O yapılan bu
teklife iltifat etmedi kalbini dolduran imanıyla övünerek şehre
üzerinde mevcut olan elbiselerle girdi. Tarihçiler bu olayla
ilgili olarak şunları söylemektedirler Şam Patriği. Kudüs'ün
anahtarlarını bizzat Hz. Ömer' e teslim edeceğini ve sulh
anlaşmasını yalnız onunla imzalayacağını şart koşmuş ve bunu Amr
bir As'-a bildirrhişti. Çünkü Patrik Beytü'l-Makdis'in
anahtarlarını teslim alacak olan şahsın vasfını Hristiyan-ların
kitabı'nda devesi üzerinde falan kıyafetle gelecek.. diye
okumuştu. Bunun gerçek olup olmadığını öğrenmek maksadiyle
anahtarların teslimi ve muahedenin imzalanması için mü'minlerin
Emir'i Ömer bin el-Hattab'ın bizzat gelmesini şart koşmuştu. O'nu
kitapta okuduğu vasıfta görünce anahtarları kendisine teslim
etmişti. Bu olay Hz. Ömer (r.a.)'in engin ferasetini en güzel ve
en doğruyu Allah (c.c.)'ın kendisine ilham ettiğini gösterir.
Namaz vakti gelince Hz. Ömer (r.a.) Hıristiyanarın kilisesinden
uzak bir yere çekilerek namazını kıldıktan sonra onlara güven
verdi ve kendilerine karşı iyi muamelede bulundu. Herkes O'na
memnuniyetini-ifade ederek şükranlarını bildirdi.
Birgün Hz. Ömr (r.a.) Müslümanlar'ın işleriyle meşgul iken Hafsa
(r.a.) O'na uğrar ve
— Kendinize biraz daho iyi baksanız biraz daha müreffeh yaşasanız
olmaz mı? diye sorar.
Hz. Ömer (r.a.) cevaben
— Allahaşkına doğru söyle! Ömer'in önemi mi yoksa Resulullah
(s.a.v.)'m önemi mi daha büyüktür?! der.
Hafsa (r.a.)
— Tabii ki Resulullah (s.a.v.)'ın önemi daha büyüktür! diye
karşılık verince Hz. Ömer kendisine
— Hz. Peygamber (s.a.v.) hiç yatağını değiştirmiş miydi?
sorusunu yöneltir. Hafta (r.a.)
— Hayır! diye eevap verir.
Hz. Ömer (r.a.) bu defa
—Hiç sofrada yermk yedi mi?
deyince. Hafta (r.a.)
— Hayır!
der. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.)
— Dostum Hz. Peygamber (s.a.v.) benden ra-zt olarak ahirete
intikal eyledi. O'nun halifesi Hz. Ebu Bekir (r.a.) de aynı
şekilde benden razı idi. Yemin ederim ki Hz. Peygamber (s.a.v.)
ve halifesinin yaşadığı hayat biçimini kesinlikle
değiştirmeyeceğim. Bırak da o'nların erdiği mertebeye ben de
ereyim! şeklinde konuşur.
Hz. Ömer (r.a.)'in zühdü ve sıkıntılı hayatı bedeni ve ruhi güç
için bir örnek teşkil etmişti. İnsanları zayıf düşüren ve onları
helak eden şey en çok arzu-iorına esir olmaları ve aşırı derecede
eğlenceye dalmalarıdır. Hz. Ömer (r.a.) ise ne arzularına esir
düşmüş ve ne de eğlenceye dalmıştı. O hiçbir zaman uyuşuk olmamış
başkalarına boyun eğmemiş ve dün-yc hayatının cazibesine
kapılmamıştı. Bununla be-rober dilenciliği yasaklıyor - çalışmayı
ve meslek edinmeyi teşvik ediyor ve halka şöyle sesleniyordu
Ey nas! Herkes rızkını kazanmayı ihmal etmesin. Biliyorsunuz ki
gök ne altın ve ne de gümüş yağdırır. Zühd başkaları çalışırken
senin dünyayı bir tarafa itip sadece ibadetle meşgul olman
değildir. Gerçek z(ihd çalışıp didinmeniz ve rızık kazanma
yollarına tevessül etmenizdir.
Hz. Ömer (r.a.) bir defasında mescide girer burada ibadet eden
birini görür ve O'na
— Geçimin nereden sağlanıyor? diye sorar.
Adam
—• Bana kardeşim yardım ediyor. der.
Hz. Ömer (r.a.)
(— Kardeşin senden daha mı hayırlıdır?! Çık kendi rızkını kendin
kazan. Versinler ya da verme-sinicr başkalarına avuç açmaktansa
alnınızın teriyle odun toplayıp geçiminizi temin etmeniz sizin
için daha hayırlıdır. diyerek adama öğüt verir. Hz. Ömer {r.a.)
idaresinde çalışanlara kendilerini bolca geçindirecek miktarda
maaş verirdi. Bunun sebebini soranlara İnsanların mallarına
tamah etmemeleri için *böyle yapıyorum. diye cevap vermişti. Hz.
Ömer (r.a.)'e göre görünüşteki zühd kişinin ruhunda mevcut olan
zühdün bir göstergesidir. O daima bu açıdan hareketle dünya ve
ahiret işlerini değerlendiriyordu.
Kardeşler! Bütün bunları anlatmamız herkesin Hz. Ömer (r.a.) gibi
olmasını istiyoruz demek değildir. Biz bunları O'na uymak
isteyenler için üstün örnek olsun diye ifade ettik. Hz. Ömer
(r.a.)'in zarif davranışlarından biri de usta bir eğitimci
olmasıydı. O emrinde çalışanları söyledikleri her söz ve
yaptıkları her tasarruf için hesaba çekerdi. Cöbir bin Abdiiloh
(r.a.)'ın her gün et satın aldığını gören Hz. Ömer {r.a.) O'na
Her gün et almakta Allah'tan korkun. Çünki buna müptela olmak
şaraba müptela olniak gibidir. dedi.
Hz. Ömer (r.a.) birgün bazı memurlarına öğüt vererek kendilerine
İnsanlara önce Allah'ın Ki-tab'ını sonra da Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in Sünnet'ini öğretin. demiş ve bu hususta nasıl bir
metod takip edeceklerini göstermişti. O Müslümanlar'ı
ilgilendiren her ko.nuda son derece dikkatli hareket ederdi.
Birçok fazileti ve güzel huyu kendinde toplayan bir şahsiyete
sahipti.
Kardeşler! Konuşmama son verirken kendim ve sizler için Allah
(c.c.)'tan mağfiret niyaz ederim.
Salat ve selam Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Al'ine ve
Ashab'ma olsun!
HZ. ÖMER BİN HATTAB (R.A.)'IN HAYATINDAN ÖRNEKLER (IV)
Allah (c.c.)'a hamd Efendimiz. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Al'ine
Ashab'ma ve Kıyamete kadar O'nun davasma hizmet edenlere de salat
ve selam olsun!
Değerli kardeşler! Sizi Allah (c.c.) katından gelen İslam'ın pak
ve mübarek selamı ile selamlarım Allah (c.c.)'ın selamı rahmet ve
bereketi üzerinize olsun!
Kardeşler! Kalplerimizi birleştiren ve ruhlarımızı kaynaştıran bu
gecemiz için sizlere güzel dilekler getirdim. Bildiğiniz gibi bu
gece Allah (c.c.) için sevişen gönüller biraraya geliyor mühim
meseleleri tartışıyor ve Allah (c.c.)'a kullukta bulunmanın
dışında hiçbir şeyi gaye edinmiyor. Resulullah (s.a.v.) bir
Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor Bir ses kıyamet gününde şöyle
seslenecek Benim için sevişenler nerede? Benim için
ziyaretleşenler nerede? Benim için meclisler ku""~!ar nerede?
Celal'imin dışında başka bir gölgenin
bulunmadığı bir
günde onları gölgeme alacağım.
Allah (c.c.)'dan bizi kendisi için sevişen ve kendisine itaatta
bulunmak üzere biraraya gelip meclisler kuran kullarından
kılmasını niyaz ederiz. Peygamber (s.a.v.) bu sevgiyi ve bu
bağları Hadislerinde ifade buyurmuştur. Nitekim bir Hadisinde
Müzminlerin birbirlerini sevmede karşılıklı şefkat ve merhamet
göstermede tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücudun
uzuvlarından biri rahatsız olunca diğer uzuvları da rahatsız olur
duyduğu acıyı duyar ve uykusuz kaldığı geceler de uykusuz kalır.
der
Diğer bir Hadis'inde de İslam camiasında mü'-minin mü'mine
bağlılığı taşları birbirine kenetli yalçın duvar gibi metindir.
ve bir diğerinde ise Müslüman müsiümanın kardeşidir. O'na
zulmetmez.>> buyurur. İşte bu sevgi ve bu bağ mü'minlerin
gönüllerinde derin muhabbet meydana getirmiş ve aralarında tam
bir birlik sağlamıştı. Böylece birbirlerine karşı samimi bağlar
kurmuşlar gönülleri karşılıklı sevgi ve muhabbet ile dolmuş ve
hakikatta birleşmişlerdi
Kardeşler! Daha önce de dediğimiz gibi Müslümanlar mal ve sayı
bakımından yeterli ducutma gelmişlerdir. Onlar sadece birleşmeye
cek haline gelmeye ve gönülleri birbirine bağlamaya muhtaçtırlar.
İlk müslümanlar zaferi ancak güçtü imana sağlam inanca ve söz
birliğine sahip olmakia elde etmişlerdi. Günümüz Müsiümaniarı'nın
zaaf noktası kendi kişiliklerine hazırladıkları planlara ve güçlü
olduklarına inanmamalarıdır. Biz her şeyden önce duygularımızı
harekete geçirecek hak ve adaleti gerçekleştirmede yardımcı
olacak bağları temin edecek bir inanca muhtacız. Olgunluk ve
yücelikten uzak boş şeylere değil Allah (c.c.)'ın Kitabı'nda
mevcud olan gerçeklerin tesiri altında kalan uyanık gönüllere
muhtacız.
...gerçeği öğrenmelerinden gözleri yaşla dolarak Rabbimiz!
İnandık bizi de şahitlerden yaz. derler.
Bu gece yapacağımız sohbette Ömerü'l-Faruk (r.a.)'i bir fetih
olarak ele alacağımıza söz vermiştik. Bu vadimizi yerine getirmek
üzere Hz. Ömer (r.a.)'in — bir fatih olarak — kişiliği üzerinde
duracağız. Daha önceki konuşmalarımızda Hz. Ömer (r.a.)'in
kişiliğini bir sahabi ve bir devlet reisi olarak ele almıştık.
Ayrıca birinci Halife Ebu Bekir es'-Sıddik (r.a.)'-in siretinden
söz ederken Hz. Peygamber (s.a.v.)'in halifesi olarak
müslümanları nasıLidare ettiğini ha-iifeliği sırasında her
tarafın nasıl güvenle dolduğunu İslam'ın sesini her tarafa nasıl
duyurduğunu müs-lümanları fitne ve fesaddan uzak tutarak onları
nasıl bir güvene kavuşturduğunu dile getirmiştik. Bütün bunları
gerçekleştirdikten sonra da İran ve Bizans İmparatorlukları'na
karşı savaş açtığını müslüman-lara bir şahsiyet kazandırdıktan
sonra hayata yeda ederek Rbbine vasıl olduğunu ve görevi de Uz.
Ömer ir.a.)'e devrettiğini söylemiştik. Hz. Ömer (r.a.)'in
devraldığı görevde en ufak bir ihmalde bulunmadığını ümitsizliğe
düşmediğini ve aksine - bilindiği gibi son derece azimli ve
uyanık olduğunu da söylemiştik.
Bizans'a karşı yapılan harekette Hz. Ebu Bekir (r.a.) Halid bin
Velid kumandasında Bizanslılarla savaşmak üzere bir orduyu yola
çıkarmıştı. Ordu Şam'a vardığında Şam'ı surlarla kuşatılmış
buldu. Hz. Ömer {r.a.) halife olunca Hz. Halid'den kumandanlık
görevini almış ve O'nun yerine Ebu Ubeyde bin Cer-rah'ı tayin
etmişti. Bu kıssayı hepimiz biliyoruz. Hz. Ömer (r.a.)
kumandanlığı Hz. Halid'den alıp Ebu Ubeyde'ye verirken bu işi ne
hislerine kapılarak ne bir kin sebebiyle ve ne de bir intikam
maksadiyle yapmıştı. O bu işi sadece Allah rızası için yapmıştı.
Çünki O Müslümanlar'ın hakimiydi. Hz. Ömer el-Fa-ruk (r.a.) gibi
şahsiyetli ve gerçek iman sahibi bir hakimin yapacağı en doğru iş
bu olabilirdi. Nitekim kargaşalıkları önlemek işleri Allah
(c.c.)'ın razı olacağı ve kendisinin uygun göreceği yöne çevirmek
iyi bir idarecinin yapması gerekli olan bir davranıştır*. Hz.
Hlid'in bir kumandan olarak zaferden zafere koşması ve yaptığı
bütün harekatlarda herkesi dehşete düşürecek kadar kahraman bir
asker oluşu Hz. Ömer (r.a.)'in dikkatini çekmişti. (Müslümanların
bir kısmı zaferin tek sebebinin Hz. Halid'-(r.a.)'in eşsiz
kumandanlığı ve kahramanlığı olduğuna inanmaya başlamışlardı.)
Durumu gören Hz. Ömer (r.a.) insanlar arasında bir fitnenin vüku
bulabileceğinden korkmuş bu yüzden kumandanlığı O'ndan alarak Ebu
Ubeyde'ye vermişti. Hz. Halid (r.a.) de bu kararı yerinde bularak
makul karşılamış ve gönül rızası ile kumandanlık görevini bir
başkasına devretmişti. Sonra da bir asker olarak savaşan
Müslümanlar'ın saflarına katılmış en tehlikeli yer ve en korkunç
durumlarda kılıcıyla düşmanlara karşı savaşını sürdürmüştü. Hatta
bu hususta kendisine
— Neden kendini böylesine tehlikeli ve zor durumlara atıyorsun?!
denildiğinde
Kumandan iken ordunun yenilgiye uğramasından korkardım. Ama şimdi
savaşan askerlerden önce veya sonra ölsem benim için önemli
değildir. Eğer savaşa katılmayacak olsaydım Allah (c.c.) katında
mazeretim ne olurdu?! Allah (c.c.) Müslü-manlar'a kumandanlarını
mübarek kılsın! diye karşılık vermişti.
Güçlü iman sahibi sadık mü'minlerln durumu işte budur! En
şiddetli musibetler bile kendilerin! etkilemez ve en yüce
mevkiler onları değiştirmezdi. Hz. Halid (r.a.) şöhretin ardından
koşan kimselerden değildi. Aksine O. ilgililere danışmadan hiçbir
işte kendi kendine karar almayan pak ve güçlü kişiliğe sahipti.
Hz. Musa (a.s.) Rabb'inden kardeşini kendi işinde yardımcı
kılmasını taleb etmiş ve şöyle demişti
Ailemden kardeşim Harun'u bana vezir yap beni onunla destekle Onu
görevimde ortak kıl.
Bu gibi mevhibelere sahip olan kimselerin Hakk'-ın potasında
erimeleri gayet tabii ve normaldir. Çün-ki Hakk'ın potasında
erimek Aynü'l-Bekadır.
Hz. Halid'in son nefeslerini tüketmekte olduğu haberi Hz. Ömer
(r.a.)'e ulaştığında ailesine karşı Hz. Halid'in iyiliklerini
itiraf ederek şöyle demişti Anneler Halid gibi bir evlat
doğurmamıştır. Allah rahmet eylesin! Hz. Ebu Bekir insanları
değerlendirmede benden daha isabetliydi. ömrünün son günlerinde
Hz. Halid'e Çocuklarına vasi kim olacak? şeklinde bir soru
tevcih edildiğinde Hz. Ömer çocuklarımın vasisidir. diye
karşılık vermişti.
Kardeşler! Hz. Ömer (r.a.) bir kumandan olarak
Müslümanlarla Bizanslılar arasında devam edege-len savaş ateşini
yakmakla işe başlamış sonra da Hz. Halid'i kumandanlık görevinden
azledip yerine Ebu Ubeyde'yi tayin etmiş ve Müsenna bin Harise'yi
de İran cephesinde görevlendirmişti. Bu savaşta İranlı'lar başta
Rüstem olmak üzere en mahir ku-mandanlarıyla Müslümanlarla
savaşmışlardı.
Müslümanlar bu haberi Hz. Ömer (r.at)'e ulaştırıp Müslüman
ordularına yetiş! dediler. Hz. Ömer (r.a.)'i bir düşünce aldı.
Zira Araplar İranlılardan korkuyorlardı. Çünkü İranlı'lar Yemen.
Hfra ve Arap yarımadası'nin büyük bir kısmını istila etmişlerdi.
Hz. Ömer (r.a.) bu durum karşısında düşüne düşüne kendini
kaybeder hale gelmişti. O. Müslümanlar'ın ileri gelenlerini
toplayarak onlara bizzat İran cephesine katılacağını bildirince
bütün Müslümanlar bu karara sevindiler. Ancak ileri görüşlü
olanlar buna karşı çıktılar. Hz. Ali (r.a.) Sen ne yapmak
istiyorsun? diye sorunca Hz. Ömer (r.a.) Ben de savaşan
Müslümanlar'a katılmak istedim! şeklinde karşılık vermişti. Bunun
üzerine Hz. Ali (r.a.) Eğer İranlılar bunu öğrenecek olurlarsa
karşımıza daha büyük güçle çıkarlar. Şayet yenilecek olursan
Müslümanlar güçlerini tamamen kaybetmiş olurlar. diyerek Hz. Ömer
(r.a.)'i ikaz etmiş ve Kendisinin Medine'de kalıp bu iş için
yerine Müslümanlardan birini göndermesini teklif etmişti. Hz.
Ömer (r.a.) yapılan bu teklifi makul karşılayarak bu görev için
uygun kim olabilir? diye düşünürken Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.)
çıkagelmişti. Hz. Ömer (r.a.) hemen Vallahi. O'nu buldum! demiş
ve Sa'd bin Vakka6'ı İran cephesine kumandan tayin edip sonra da
seferberlik ilan etmişti. Hz. Ömer (r.a.) yeni tayin ettiği
kumandana Ya Sa'd! Resulullah'ın dostu olman sana gurur
vermesin. Allah (c.a) kötülüğü kötülükle değH iyilikle imha eder.
Seni İran cephesine kumandan tayin ettim kendini hayra ve
karşılaşacağın sıkıntılara karşı sabra alıştır! şeklinde öğüt
vermiştir. Sa'd (r.a.) bu öğütlere uyarak görevini en mükemmel
bir şekilde yerine getirmiş zulümde çok ileri giden bu devlete
karşı zafer kazanmıştı. Böylece İran Kuvvetlerini kökünden
silmişti öte yandan Hz. Halid (r.a.) Bizans kuvvetlerini
püskürtmüş Suriye topraklarından çıkararak Bizans hudutlarına
dalmış askerleriyle beraber İstanbul boğazına kadar ulaşmayı
başarmıştı. Ayrıca Müslümanlar Mısır Trablus ve birçok Afrika
ülkesini ard arda fethetmiş batıya doğru Burka doğuya doğru ise
İran körfezi hudutlarına kadar varmışlardı. Hülasa Hz. Ömer
(r.a.)'in devri İslam'ın iftihar ettiği ve tarihte eşi görülmeyen
bir devirdir.
Salat
ve
selam
Efendimiz
Hz. (sa.v.)'e Al'ine ve
Ashab'ına olsun!
Muhammed
Not Osman bin Affan (r.a.) Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.) Halid bin
Velid (r.a.) ve Ömer bin Abdülaziz (r.a.)'e ait güzide hayat
hikayeleri bu kitaba sığmadığı için dokuzuncu risalenin baş
tarafına alınmıştır.
Sekizinci kitabın sonu
Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliğin 5maddesinin ikinci
fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir
Son
Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ ByIgleoo ]] tarafından
www.CepSitesiNet – www.MobilMp3Net – www.ChatCepCom
Siteleri için hazırlanmıştır EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim
orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin
Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı enerji ile daha iyi işler yapabilsin
Herkese saygılarımı sunarım
Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek
adreslerinden takip ediniz
Not Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa bize öneriniz varsa yada elinizdeki kitapları
paylaşmak için bizimle iletişime geçin
Teşekkürler
Ne Mutlu Bilgi için Bilgece yaşayanlara
By-Igleoo www.CepSitesiNet
Download