PARK NSON 1817 yılında ngiliz hekim James Parkinson tarafından

advertisement
PARKİNSON
1817 yılında İngiliz hekim James Parkinson tarafından ilk kez tanımlanmış.
Belirtileri neler?
Parkinson hastalığında klinik tablo dört ana özellik gösteriyor. Titreme, eller ve ayaklarda
gevşemiş / istirahat durumundayken saniyede 4-8 Hz lik bir salınım halinde kaba bir
titreme izleniyor. Bu titremenin özelliği ellerde özellikle para sayma hareketine benzer
biçimde olması. Tüm vücut hareketlerinde bir ağırlaşma, yavaşlama hali görülüyor. Tüm
vücut kaslarının katılığının, sertliğinin artması, gevşek durumda kol ve bacakların
hareket ettirilmeye direnç göstermesi diğer belirtilerini oluşturuyor. Denge bozukluğu da
Parkinson’un bir başka belirtilerinden. Bu ana belirtilere ek olarak hastalarda sıklıkla şu
şikayetlerde gözleniyor: Gövdenin öne doğru eğilmesi, küçük adımlarla yavaş yürüme,
konuşmanın monotonlaşması, ses tonunun ahengini kaybetmesi, depresyon ve bunama
bulguları. Hastalıkta en yaygın başlangıç şikayeti tek taraflı istirahatte tremordur. Ancak
bundan da önce hastalarda bir eli kullanmada güçlük ve sakarlık ortaya çıkabiliyor. Yine
erken dönemlerde düğme iliklemek, saçını taramak gibi ince koordine hareketler
zorlaşabiliyor. Yürürken ilk etkilenen kolun sallanmadığı fark edilebiliyor.
Nedenleri neler?
Parkinson hastalığındaki temel bozukluk, "substantia nigra" ismi verilen, beynin
"dopamin" ismindeki temel kimyasal iletici maddelerinden birinin en önemli üretim
yerindeki sinir hücrelerinin kaybı, dolayısıyla "dopamin" azalmasıdır. Bu hücre kaybının
yüzde 60-80 düzeyine ulaştıktan sonra klinik olarak hastalığın ortaya çıktığı biliniyor. Söz
konusu hücre ölümlerinin nedeni ise iyi bilinmiyor.
Bu hastalıkta genetik bazı yatkınlıkların bulunduğuna dair bir takım işaretler bulunuyor.
Parkinsonlu hastaların yüzde 6 – 41’inin hasta bir akrabası olduğu çalışmalarda ortaya
konulmuş. Bu oran normal bireylerin 2 – 10 katı olarak belirtiliyor. Uzmanlara göre,
özellikle genç yaşta başlayan Parkinsonlarda genetik determinasyon daha belirgin
görünüyor. Ancak, bir takım çevresel toksinlerin hastalığın ortaya çıkmasında önemi olup
olmadığı sorusu hep ilgi çeken bir araştırma alanı olmuş. Kırsal alanda yaşamak, kuyu
suyu içmek, sebze yetiştirmek, kağıt hamuru ile uğraşmak, pestisitlere maruz kalmak
gibi bir takım risk faktörü olan durumlar tanımlamış. Ama yine de hastaların çoğunda
çevresel bir toksin belirlenememiş. Son yıllarda bir eroin türevi olan MPTP ve eroin
bağımlılarında bu madeninde alınması ile ortaya çıkan Parkinson tablolarının
saptanması hastalığın toksik ajanlar ile ilişkisi ve ortaya çıkışı hakkında yeni bir ilgi alanı
oluşturmuş. Sonuç olarak, bu gün Parkinson hastalığının multifaktöryel bir etiyolojiye
sahip olduğu düşünülüyor. Belkide genetik bir yatkınlık nedeniyle bir ya da daha fazla
çevresel toksine duyarlılık oluşuyor.
Tanı nasıl konuyor?
Parkinson hastalığında tanı klinik değerlendirme ile konuyor. Tanı, hastanın hikayesinin
dinlenmesi, nörolojik muayene ve bir tip ilaç tedavisine alınan yanıt kriterleri ile
oluşturuluyor.Günümüzde tanı koyduracak bir kan testi bulunmuyor. Bilgisayarlı
Tomografi (BT) ve Magnetik Rezonans (MR) tipik Parkinson hastalığına ilişkin bir bulgu
vermiyor. Bu incelemeler daha çok hastalığın beyin tümörü ve damar tıkanıklıkları gibi
ayırıcı tanısında değerlendiriliyor.
Nasıl tedavi ediliyor? Parkinson hastalığı semptomları ilaç tedavisi ile düzeltilebilen
birkaç "nörodejeneratif" hastalıktan biri olma özelliğini sürdürüyor. Hastaların çoğu ilk 4 6 yol boyunca ilaçlardan gayet iyi yararlanıyor. Daha sonrasında ilaçla ilgili sorunlar ve
10 – 12. yıllarda da hastalarda denge bozuklukları başlıyor. Son yıllarda, aslında
1950’lerde başlamış olan cerrahi bir takım tedavi yaklaşımları, teknolojinin, cerrahi
tekniklerinin gelişmesi ve ileri dönem hastalarda ilaçlarla ilgili karşılaşılan sorunlar
nedeniyle yeniden ilgi alanı olmuş.
Parkinson hastalığı sinsi ilerleyici bir hastalık ve çoğunlukla yavaş bir ilerleme gösteriyor.
Bu ilerleme hızı her hastaya göre değişkenlik gösterebiliyor ve önceden pek
kestirilemiyor. Bu gün için kullanılan tedavilerin (ilaç, ameliyat vb.) hastalığın ilerlemesini
etkin şekilde değiştiremedikleri gözleniyor.
Kimler risk altında?
z Genellikle 20 – 80 yaşları arasında görülüyor.
z En sık 50 yaşın üzerinde, 60 yaş civarında başlıyor.
z Erkeklerde biraz daha sık rastlanıyor. Erkek / kadın oranı 3/2 olarak belirtiliyor.
Görülme sıklığı, genel olarak 160/100.000 dir.
z 70 yaş üzerinde bu sıklık artarak 550/100.000 oluyor. Nadiren 20 yaşın altında ortaya
çıkabiliyor. Bu tablolar "Juvenil Parkinsonizm" olarak isimlendiriliyor ve ayrıca
inceleniyor.
Download