ıı. kutlu dogum sempozyumu - İSAM Kütüphanesi

advertisement
S .D.Ü. İLAHİYAT F AKÜLTESİ YA YlNLARI NO : 7
BİLİMSEL TOPLANTlLAR NO : 2
İLAHİYAT F AKÜLTESİ
II. KUTLU DOGUM
SEMPOZYUMU
'
(TEBLİGLER)
Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Araştırmaları,..Merkezi
Kütüphanesi
Dem. No:
Tas. No:
':tb~ p;ç2.91-92/t-Lit•J)
20 NİSAN 1999
ISPARTA
TERTİP HEYETi
Başkan
: Prof. Dr. İsmail YAKIT (Dekan)
Sekreter
:Yrd. Doç. Dr. Kemal SÖZEN
Üyeler
: Prof. Dr. Mustafa ÇETİN
Prof. Dr. M. Orhan ÜNER
Doç. Dr. M. Saffet SARIKAYA
ISBN 975-7929-17-4
DİZGİ
Ayşe SERİM
KAPAK
S.D.Ü. Basın ve Halkla İlişkiler
BASKI
Ali ÇOLAK
Yayınlanan Tebliğierin Sorumluluğu Yazariarına Aittir.
Yayınlanan tebliğler
kaynak gösterilmek şartıyla iktibas ve atıf şeklinde kullanılabilir
©SDÜ İ lahiyat Fakültesi Isparta-2000
iSTEME ADRESi
S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Merkez Kampüsü ISPARTA
Tel : (0.246) 237 10 61 Fax: (0.246) 237 lO 58
KUR'AN'DA HZ. PEYGAMBER
Prof. Dr. İsmail YAKIT*
İlahi dinlerde, Allah'ın emir ve nehiylerini bildiren ve onları
örneklerle insan hayatına uygulayan elçiler vardır. Bunlara Peygamber
denir. Peygamberlik, kişinin kendi iradesiyle olmaz. Onun seçimi,
yetişmesi Tanrı'ya aittir. Bir kavme veya bir topluma gönderilmeleri
cihetiyle kendilerine "resul", Tanrı'dan ve onun emirlerinden haber
veren manasma da "nebi" denmiştir. Nebi kelimesinin Farsça karşılığı
olan"Peygamber" lafzı aynen dilimize de geçmiş, hem resul, hem de
nebi karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Peygamberler Allah'ın emirlerini yerine getirme ve onları
insanlara açıkça bildirme konusunda oldukça titiz davranan ve azami
dikkat gösteren kişilerdir. Çünkü insanlar kendilerini örnek alacakl~ı.rı
için hata yaparım ve yaptığım hatayı da herkes tekrar eder endişesiyle
hareket ederler. Buna rağmen kendiliklerinden bir şey söylediklerinde
veya yaptıklarında sorumluluğun kendilerine ait olduğunu beyan
ederler. Bu daha ziyade gündelik ve dünyevi işlerde olur. Dini veya
uhrev1 konularda yanılmalar söz konusu olduğunda Allah onlara
ikazda bulunur ve düzeltir. Peygamberler dini konularda hata etmek
hususunda Allah'tan belki de en fazla korkan kimselerdir. Bunda asıl
amaç, Allah'lık ile kulluk, tanrılık ile insanlık arasında olan aşılmaz
farkı ortaya koymaktır [H. Atay, İslam 'ın İnanç Esasları, 190].
Peygamberler tarihine bir göz attığımız zaman pek çok
peygamberin kendi kavmine gönderildiğini görürüz. Onların tevhid
mücadelesinin kendi kavmi içinde vuku bulduğunu anlarız. En büyük
peygamber olduğu yahudiler tarafından tanıtılan Hz. Musa'nın
getirdiği dini ve mesajlarını kendi ırklarına hasretmiş ve böylece
Museviliğin evrenselliğini lağvetmişlerdir. Hristiyanlar Meryem oğlu
Hz. İsa'yı, olduğundan çok farklı boyutlara götürerek onu "A~lah'ın
oğlu" mesabesinde göstermişler ve böylece onlar da "teslis'"i
S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Dekanı.
53
(üçlemeyi) benimseyip "tevhid" dinini yıkmışlardır. Bu husus onların
kendi peygamberlerine olan aşırı övgüden kaynaklanmaktadır. Bu
sebeplerden dolayı kendi peygamberlerini beşer üstü bir varlık görmek
ve göstermek amacıyla ifrat ve tefrite varan inançlarıyla, farkında
olmadan kendi dinlerini hak dini olmaktan çıkarmışlardır.
Kendi vahiy tebliğcisine, beşer üstü fiziki bir varlık
atfetmeyen yegane kutsal kitap herhalde Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an,
Hz. Peygamber'i olduğu gibi gösteriyor. Müslümanların da onu
olduğu gibi kabul edip, ona inanmalarını ve ona tabi olmalarını
öğütlüyor. Kaldı ki bugün müslümanların pek çoğu Hz. Peygamber
konusunda ifrat ve tefrit derecesine varan telakkilere sahiptirler. Bir
kısmı onun peygamberlik ve mucizevi kişiliğini çok ön plana çıkarıp
diğer yönünü hiç görmeden ona adeta bir uh1hiyet vechesi
kazandırmakta; bazıları da, tebliğden başka görevi yok diyerek onu
sıradan bir insan gibi göstermektedir. Şurası muhakkaktır ki her iki
telakki de İslam'a ve müslümanlara büyük zararlar vermektedir.
Bu itibarla, Hz. Peygamberi ne olduğundan fazla büyütmeli,
yani ne onu ilahileştirmeli, ne de olduğundan fazla küçültmeli yani ne
de sıradan bir insan yapmalı. Her iki büyük tehlike dini din olmaktan
çıkarır. Geçmiş kavimlerin kendi peygamberlerini farklı göstererek
"tevhid" den uzaklaştıkları gibi, bizim de Kur'ani ölçüden ve hak
dininden uzaklaşmamıza sebep teşkil eder. Bu gibi hususlarda ölçü,
her zaman olduğu gibi Kur'an'dır. İşte bu sebepten dolayı burada
"Kur' an' da Hz. Peygamber" konusunu ele almaktayız.
Bilindiği gibi Klır' an' da Hz. Peygamber iki temel görünüm
arzetmektedir. Bunlardan birincisi "Beşer" yani bizim gibi bir insan
oluşu, diğeri de "Peygamber" oluşudur.
Şimdi bunları kısaca
görelim:
Beşerdir: Bilindiği gibi Mekke'de ve Mekke devri
içinde Hz. Peygamber'den önce hiçbir peygamber
çıkmamıştır. Araplar peygamber kimdir, vasıfları nelerdir? Peygamber
neleri bilir, neleri bilmez vs. gibi hususlarda hiçbir bilgileri yoktur.
Civar yerleşim alanlarında özellikle Medine'de Yahudi ve Hristiyanlar
mevcuttu ve onlar kendi peygamberlerinin vasıflarını bilmekteydiler.
Bunları öğrenmek için bir grup Arap, gizlice Mekke'den Medine'ye
1-
Arapları
54
gönderilir. Böylece Hz. Peygamber' i imtihan etmek isterler.
Medine'ye varan bu heyet oradaki Hristiyan ve Yahudi alimlerine
"Mekke'de kendisinin peygamber olduğunu iddia eden biri çıktı, onun
doğru mu yoksa yalancı mı olduğunu nasıl bilelim" diye sorarlar.
Onlar da "Allah, Musa'ya ve İsa'ya neyi vahyetmişse Mekke'li
Muhammed'e de onu vahyedecektir. O'na "ruhu, Aslıab-ı kehfi ve
Zülkameyn'i" sorun. Ruh hakkında geniş tafsilata girerse yalancıdır.
Zülkameyn hakkında az bilgi verirse yalancıdır. Aslıab-ı kehf
hakkında sayı ve yıl belirtirse yine yalancıdır. Medine'li Hristiyan ve
yahudi alimlerinden oluşan bu bilirkişilerin cevabı yanlış da olsa
Mekke'li müşrikler için en doğru cevap teşkil edecekti [Bkz. M. T.
Tanci, İslam 'da Hilafet ve Mezhep/erin Doğuşu, s.36]. Heyet gizlice
Mekke'ye dönerken, Cebrail soruların cevabını içeren ayetleri indirdi.
Onlar peygamberi sınamak için bu soruları sorunca aldıklan cevap
karşısında dona kaldılar. Zira, Hz. Peygamber'in cevaben okuduğu
ayetlerde hem Medineli Hristiyan ve Yahudilerin sorulannın doğru
cevabı veriliyor, hem de tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'lerin konu- ile
ilgili yerleri de bir anlamda tashih ediliyordu.
Hz. Peygamber'in beşer olduğunu beyan eden ayetlerin
ekseriya Mekke devrinde nazil olduğu göze çarpmaktadır [M.
Hatiboğlu, Hz Peygamberi Yanlış Yorumlama ve Tezahiirleri; s.6].
Zihinlerinde peygamber kavramı olmayan ve peygamber denince,
insan üstü bir varlık gibi algılayan Mekke'li müşrikler, iman etme
şartlan
olarak Peygamber' den olmadık taleplerde bulunurlar.
İnsanüstü birisinin yapabileceği veya sahip olabileceği şeyler ileri
sürerler.
"Şöyle
dediler: "Bize yerden sular fışlartmadıkça
veya lıurmalıkların, bağların olup, aralarından
ırmaklar alatmadzkça, yahut da iddia ettiğin gibi,
göğü tepemize parça parça düşiirmedikçe veya
Allah 'z ve melekleri karşımıza getirmedikçe sana
inanmayacağız. (Hatta) senin altından bir evin de
obnalı, veya göğe yiikselmelisin, ama oradan da
okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine de
inanmayacağzz. ·De ki: "Fesübhanallah! Ben
55
peygamber olan bir insandan
miyim?" [İsra (1 7), 90-93]
başka
birisi
Şöyle
dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek
yer, sokaklarda gezer? O'na beraberinde bulunup
uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut kendisine
bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe
olsaydı ya! Bu zalimler inananlara: "Siz sadece
büyüfenmiş bir adama uyuyqrsunuz" dediler. Ey
Muhammed! Sana nasıl misaller getirdiklerine
bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar."
[Furkan (25), 7-9]
Peygamber'in fiziki yönüyle kendilerine benzemesini
peygamberlik makamına yakıştıramayan müşrikler onun kendileri gibi
çarşı pazarda dolaşmasını, yemek yemesini, çalışmasını, terlemesini,
uyumasını, hasta olmasını vs. garip karşılayarak onu beşeri vasıflardan
arınmış olmalı diye düşünürler. Hatta yukarıdaki ayetlerden. de
anlaşılacağı gibi her şeyi maddec'i ve ekonomik açıdan değerlendiren
Mekkelilere göre peygamber, sıradan insaniann sahip olduğu gibi
kerpiç ve taş binalar yerine altın bir evde oturmalıydı. Yerin göğün ·
hazineleri onun ellerinde olmalıydı. Gaybı bilmeliydi. Hatta insan
yerine melek olmalıydı. Ancak o zaman kendisine inanılabilirdi. Bu
hususlara cevap olarak Kur'an'da şöyle denir:
"İnsanlara
doğruluk rehberi geldiği
zaman,
inanmalarına
engel olan, sadece "Allah
peygamber olarak bir insan mı gönderdi?" demiş
· olmalarıdır. De ki: "Yeryüzünde yerleşip
dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten
peygamber olarak bir melek gönderirdik. " [İsra
(1 7), 94-95]
"De ki: "Size Allalı 'zn hazineleri elimdedir,
demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben
meleğim
demiyorum,
ben
ancak
bana
vahyolunana uyuyonun." De ki: "Görenle
gönneyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?"
[En' am (6), 50]
56
Kur'an her vesileyle Hz. Peygamber'in beşer olduğunu,
insaniann içinden insan haklannı tevdi için geldiğini, inananlara karşı
şefkatli ve merhametli bir kişi olduğunu yeri geldikçe vurgular.
"Ey inananlari And olsun ki, içinizden size,
sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size
düşkün, inananlara, şevkat/i ve merhametli bir
peygamber gelmiştir. " [Tevbe (9),128]
Hz. Peygamber her beşer gibi :ffinidir, ölümlüdür. Diğer
insanlardan farkı ise O'nun sadece vahiy almış olmasıdır. Allah'ın
elçisi gibi ulvi bir görevle yükümlü bulunmasıdır.
"Ey Muhammed! Şüphesiz .sen de öleceksin,
onlar da ölecekler. " [Zümer (39), 30]
"Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı
ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar bdki kalır
mı?" [Enbiya (21), 34]
"De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım;
ancak bana Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu
vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse
yararlı iş yapsın ve Rabbine kullukta hiç kimseyi
ortak koşmasın." [Kehf (18), 110]
Buraya kadar görülüyor ki, ayet-i kerimeler, tefsir ve te'vile
hacet kalmayacak kadar açık ve seçik bir şekilde Hz. Peygamber'in
beşeri yönünü vurgulamaktadır. O'nu diğer din mensuplannın kendi
peygamberlerine yaptıklan gibi insan üstü bir görünüm kazandıniması
kendisini sağlığında bile rahatsız etmiş bir husustur. Nitekim hadis
kitaplarından alınan şu hadisleri bile konuya ne kadar ışık tutmaktadır.
"Ben
kurutulmuş
et yiyen bir
kadının oğluyum.
"
[İbn Mace Sünen, (Et'ime, 30); (Concordance
5/307)]
"Ben Abdullah oğlu Muhammed'im. Allah 'ın
kulu ve elçisiyim. Beni, Allah 'ın bana verdiği
mevkiin üstüne çıkarnıanızı sevmiyorum. "
[Tarihu 's-Sağir, 8]
57
"Hristiyanların ~Meryem oğlu İsa 'ya yaptıkları
gibi, bana da mübalağalı medi/ılerde bulunmayzn.
Ben ancak Allalı 'ın kuluyum. Allalı 'ın kulu ve
resulü deyin yeter." [Buhan, Salıih, 60, Enbiya,
48, IV, 142]
II- Peygamberdir: Allah'ın dileğini kendisiyle insanlara
elçisidir. Allah'ın gönderdiği mesaja, peygamber önce
kendisi uymak ve onu uygulamak ?Orundadır. Daha sonra kendi
hayatında tatbik ettiği dini emir ve vahiyleri kapsayan bu ilahi mesajı
insanlara göstermekle yükümlüdür. Bu konuda Peygamber dini hiçbir
hususu, insanlardan saklamaz, Buna yetkisi yoktur. O'nun yetki ve
sorumluluğu, açık ilahi emir ve nehiyleri hayata intikalindedir.
Kur'an'da Hz. Muhammed'in peygamberliği ile ilgili ayetlerden
bildirdiği
bazılan şunlardır:
"Muhammed
Allalı 'zn
elçisidir.
O 'nun
beraberinde bulunanlar, inkarcıZara karşı sert,
birbirlerine merlıametlidirler... " [Fetih (48), 29]
"Muhammed ancak bir
önce de peygamberler
öldüriilürse geriye mi
dönen Allalı 'a hiçbir
peygamberdir. Ondan
geçmişti. Ölür veya
döneceksiniz? Geriye
zarar vermez, Allalı
şükredenlerin miikafatını verecektir." [Al-i İmran
(3),144]
"De ki: "Allah 'ın dilemesi dışında ben kendime
bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.
Görülmeyeni bilseydim, daha çok iyilik yapardım
ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan
toplulukları
uyaran
ve
müjdeleyen
bir
peygamberim." [Araf (7), 188]
Şurası muhakkaktır
isimleriyle hitap
ki, Kur'an'da Allah bütün peygamberlere
etmiştir:
"Ey Ademi .. " [Bakara (2), 35]
"Ey Hud! .. " [Hud (ll), 76]
"Ey Musa! .. " [Ar1:l.f (7), 144]
58
"Ey Meryem oğlu lsa!.. " [Maide (5), 1 10]
Halbuki Hz. Muharnmed'e
hitabını
onun peygamberlik
sıfatıyla yapmıştır.
"Ey Nebf! .. " [Ahzab (33),1]
"Ey Resıll! .. " [Maide (5), 41, 67] gibi.
Şayet
bir ayette Hz. Peygamber'in ismi geçiyorsa, peygamber
beraber zikredilir. Yukandaki ayetlerde görüldüğü gibi
"Muhammed ancak Resuldur" [Al-i İmran (3), 144], "Muhammed
Allalı 'zn Resulüdür." [Fetih (48), 29]
oluşuyla
Kur' an' a göre Hz. Peygamber, peygamberlik görevini yerine
getirirken uygulamada ve tebliğde insanlar arası ayının yapamaz ve
bazı yanlış tasarruflarda bulunamaz. Aksi takdirde Allah 'tan gerekli
ikazlan alır.
"Yanına kör bir kimse geldi diye peygamber
yüzünü asıp çevirdi. Ey Muhammed! Ne bilirsin,
belki de o arznacak; yahut öğüt alacaktı da bu
öğüt kendisine fayda
verecekti. Ama sen,
kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşma
alıp ilgileniyorsun. Arınmak istememesinden sana
ne? Sen, Allalı 'tan korkup sana koşarak gelen
kimseye aldırmıyorsun.} [Abese (80), 1-10]
"Allah seni affetsin, doğrular sana belli olup,
bilmeden önc:5, niçin onlara izin
verdin." [Tevbe (9), 43].
yalancıları
Kur'an, Hz. Peygamber'in görev alanını bütün alemler olarak
Bu husus kendisinden önceki peygamberlerin birer
kavim peygamberi olmasının çok fevkinde üniversel anlamda bir elçi
oluşunun ilahi teminatıdır. İşte bu teminat aynı zamanda kendisine
indirilen Kitab'ın, ilahi korumaya alınmasını da beraberinde getirir.
Nitekim bu hususta Kur' an:
genişletmiştir.
"Ey Muhammed! Biz seni ancak alemZere rahmet
olarak gönderdik." [Enbiya (21),107]
buyurmaktadır. Kur'an'ın teminatı
konusunda ise
59
şunları
söyler:
"Doğrusu Kitab 'ı Biz indirdik, onun koruyucusu
da elbette biziz." [Hicr (15), 9]
Kur'an Hz. Peygamber'in son peygamber
üslilbla dile getirir.
olduğunu açık
bir
"Muhammed içinizden hiçbir adamın babası
o Allah 'ın elçisi ve peygamberlerin
sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir." [Ahzab
(33), 40]
değil,
Bu ayette Hz. Peygamber'in hem elçiliği hem de elçilerin
sonuncusu olduğu vurgulanırken aynı zamanda "içinizden kimsenin
babası olmadı" ifadesiyle, tıpkı İsrail oğullannda olduğu gibi, artık
peygamberliğin babadan oğula tevarüs eden bir miras gibi
kalmayacağının, atide kimsenin onun adına, onun varisi gibi
çıkainayacağının ilahi bir teminatma daha şahit olmaktayız. Zaten
kendisine indirilen kitap son kitap ve kendisi de son p~ygamber
olunca, getirdiği din de son ilahi din olmaktadır. Nitekim Kur' an' dıf:
" ... Bugün sizin dininizi kemale erdirdiln ve
üzerinize olan nimetimi tamamladım .. " [Mfude
(5), 3]
buyurulmaktadır.
Bu ayet, Kur'an'ın dışındaki ilah! kaynaklı hiçbir
kitapta yer almaz. Sadece Kur'an'da geçen bu ayet, ilah! mesajın
Kur'an'la sona erdiğinin açık delilidir.
Kur'an'a göre Hz. Peygamber'in en önemli hususiyetlerinden
birisi O'nun dindeki yerinin tayinidir. Bu konuda konuşan pek çok kiŞi
i:frat veya te:fritten kendisini kurtaramıyor. Hz. Peygamber'i Allah'ın
elçiliği sıfatına ilaveten onu, Allah'ın ortağı veya Allah'ın muhalifi
gibi son derece din adına yanlış bir pozisyona yerleştiriyorlar. Yani din
koyma, dini tesis etme hususunda adeta Allah'a eş, dini emir ve
nehiylerde de, Allah'ın kendisine selahiyet vermediği konularda bile,
Allah'ın mi.ıhalifıymiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu ise
Peygamber'in dindeki konumunun bazılannca i:frata kadar· varan
telakkileridir. Bazılan da onu ve onun salıili sünnetini dinden tecrit
ederek, uygulamalanndaki espriyi ve hikmeti kavrayamayarak onun
görev alanını son derece daraltıp te:frit noktasına ulaşıyorlar. Her iki
60
yorum da Hz. Peygamber' e ve dine büyük zararlar vermektedir. Bu
konunun Kur'an'daki boyutlan iyi tesbit edilmelidir.
Kur'an Hz. Peygamber'i kendi buyruklarının canlı bir örneği,
bir tatbikçisi olarak ele alır. Peygamber'e itaatin Allah'a itaat
demek olduğunu vurgular. Nitekim şu ayetlerde bu husus anlatılır.
sadık
"Ey 'Muhammed, de ki: "Allah 'ı seviyorsanız
bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder. "
[Al-i İnıran (3), 31]
"Peygamber'e itaat eden, Allah 'a itaat etmiş
olur. Kim yüz çevirirse bilsin ki, biz seni onlara
bekçi göndennedik." [Nisa (4), 80]
"Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir.
Allah sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de
bilir." [Mil.ide (5), 99]
"Allah 'a itaat edin; peygambere itaat edin; eğer
bundan yüz çevirirseniz, bilin ki Peygamberimize
düşen apaçık tebliğdir." [Teğabün (64),12]
Bu ayetlerde belirtilen peygambere 1taatin Allah'a itaat
demek olduğu hususu, Allah'ın emirlerinin yerine getirilmesi
konusunda olduğu aşikardır. "Peygamber'e düşen apaçık bir
tebliğdir" ifadesiyle, dilli hükümlerin yerine getirilmesi hususunda
Peygamber'e tabi olmak, Allah'a tabi olmak demektir. Çünkü o
emirleri kendisi bizzat uygulamakta ve açıkça da tebliğ etmektedir.
Yoksa Peygamber, Tann 'nın iradesinin dışında onun hükümlerinin
hilafına, kendisi bir şey ortaya koyuyor demek değildir. Dini
anlamada, yaşamada ve onu hayata geçirmede örnektir. Bu hususta
ona itaat Allah'a itaat telakki edilmektedir. Zaten ayetlerde kullanılan
fil (ca'e) fıilidir. Yani peygamber ne yaptıysa değil, ne getirdiyse
demektir. Tıpkı hükümetler sözünü emniyet güçleriyle yerine
getirdiğinden polisin sözüne uymak, hükümete uymak anlamında
olduğu gibi. [Atay, a.g.e., s.l91].
bir
Hz. Peygamber, Allah'ın alemlere olan ilahi mesajının canlı
ona uyulmasının esprisi ilah! mesajı O'ndan
örneği olduğundan
61
daha iyi kimsenin uygulayamayacağıdır. Çünkü Allah'tan mesaj alan
onun nasıl uygulanacağının mesajını da almıştır. Bu anlamda Hz.
Peygamber'e uyan gerçekte Allah'a uymuştur. Bu bir anlamda dinde
peygamberi örnek almak gerektiğinin vurgulanmasıdır. [Atay, a.g.e.,
192]. Yoksa onu aracı yapmak veya din! prensipleri koymada Allah'ın
ortağı yapmak demek değildir.
Hz. Peygamber'in Tanrı'nın alemiere olan ilahi mesajını
hayata geçirmede "en güzel örnek" olarak tavsif edilmesi Kur' an! bir
ifade olarak karşımıza çıkar:
"Ey inananZarf And olsun ki, sizin için, Allah'a
ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allalı 'ı
çok anan kimseler için Resulullah en güzel
önıektir." [Ahzab (33), 21].
•'
Kur'an'da Hz. Peygamber'in "en güzel örnek" olarak
vasıflanmasında bilmemiz gereken bir husus vardır. Örnek almak,
taklit etmek demek değildir. Örnek almada hem şuur hem de yorum
söz konusudur. Örnek alan kişi neyi ve niçin örnek aldığını bilir ve
örnek aldığı davranışın yorumunu yapın-. Taklit etmede ise ne şuur ne ·
de yorum söz konusu olur. Taklit eden kişi neyi, niçin ve neden
yaptığını bilmez. O sadece taklit ettiği davranışı bilmeden kopyalar.
Öte yandan bu ayette Hz. Peygamber'in her konuda da
örneklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Kur'an'da Hz. Peygamber'in en
güzel örnekle tavsif edilişi iki ana husus üzerinde odaklaşmaktadır:
Birincisi "Allah 'a ve alıiret gününe kavuşmayı umanlar"a yani dini;
inanmada, yaşamada ve dini değerleri hayata geçirmede tek örnek
alacaklan Hz. Peygamber' dir. İkincisi ise "Allah 'ı çok anan
kimseler"e, yani O'nu unutmayanlara, bir başka ifadeyle O'nu her
yerde kendisini görüyor telakki edenlere kısacası gizli aşikar ahiakl bir
hayat sürenlere Hz. Peygamber en güzel örnektir anlamındadır. Zaten
peygamberin gönderilişi bir başka ayete göre şöyledir:
"Şüphesiz
sen biiyük bir ahlak salıibisin." [Kalem
(68), 4]
Bu ayet aynı zamanda Hz. Peygamber'in ahlak! prensipleri
hayata uygulayan bir kişi olduğunu da gösterir.
62
Şu ayet-i kerimeyi iyi beliemek ve "Allah ile peygamberin bir
şeyi
hükmetmesi"nin esprisini
Kur'an'da:
iyi
kavramak gerekir.
Nitekim
"Allah ve Peygamberi bir şeye hülanettiği zaman,
inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu
seçmek yaraşmaz. Allalı 'a ve Peygamber'e baş
kaldıran, şüphesiz apaçık bir şelıilde sapmış
olur." [Ahzab (33), 36]
denmektedir. Peygamber, Allah'ın mesajını tebliğ eden, hayata geçiren
ve açıklayan bir elçi olduğundan O'nun vereceği hüküm elbette
getirilen ilahi dinin salıibinin irade ettiği hükümdür. Bunun da
evrensel dini konuların ve dini prensipierin anlaşılması ve uygulamaya
geçirilmesi hususunda olduğu açıktır. Yoksa Hz. Peygamber devrinin
siyasi, sosyolojik, kültürel ve örfi değerlerinin aynen uygulanması
veya taklit edilmesi demek değildir. "İnanan erkek ve kadına artık
işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz" dendiğine ve inanan herk-esi
bağladığına göre, ilahi ve evrensel olan İslam dininin hükümlerinin
çerçevesinin iyi çizilmesi ve iyi bilinmesi gerekir. Kısaca Kur'an1 ve
islamı olanla tarihi olan yani Arap örfiinden gelen değerleri bilmek ve
ayırmak zorundayız.
Kaynaklar
Atay (Prof.Dr.H.), "İslam 'ın İnanç Esasları", A.Ü. ilahiyat Fak. Yay.
No:194
Hatiboğlu
(Prof.Dr.M. ),
Tezahürleri",
Ankara,1986.
"Hz.
İslami
Peygamberi
Yanlış
Araştırmalar,
Yorumlama
S.2,
Ekim,
Buhan, Salıilı, 60, Enbiya 49, IV, s.l42.
İbn Mace, Sünen (Et'ime, 30).
A.J. Wensinck, Concordance (I-VIII), Leiden,1936.
Tand (M.T.), "İslaın'da Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu", S.D. Ü.
İlalıiyat Fak. Dergisi, S.l, s.36, Ispaıta, 1994
63
Download