îletişim

advertisement
îletişim
MÜHENDİSLER VE ÇEVRE
Dilek ÇETİNDAMAR
Sabana Üniversitesi
ENDÜSTRİLEŞME, MÜHENDİSLER
VE ÇEVRE
fazla çevreye yatırımı olmaktadır. Başlangıcını
Almanya'nın çektiği birçok gelişmiş ülke hem çevre
teknolojilerinin üretiminde hemde bunların sanayi
alt sektörlerinde uygulanmasında öncülüğü ellerinde
bulundurmaktadırlar.
19 ve 20 nci yüzyıllar boyunca modernleşme
sanayileşmeyle özdeş olarak algılanmıştır. Bu
nedenledir ki gelişmeye çalışan ülkeler başta sanayi
olmak üzere birçok yatırımlar yaparak sanayileşmeye
çalışmıştır. Bu süreçte özellikle mühendislere büyük
görevler düşmüş ve toplumu geri kalmış tarım
ekonomilerinden sanayileşmiş yapıya dönüştürmeye
yönelik yeni toplum inşasını ana taşıyıcı aktörü haline
sokmuştur. Sanayileşme ideolojisi bir anlamda
taşıyıcı olarak gördüğü mühendise bir 'teknisizm'
şemsiyesi altında tüm yapılanları rasyonelleştirme
yetisi vermiştir.
Oysa sanayileşmek amacıyla yapılan yatırımların
birçok yan etkileri 20 nci yüzyıl sonlarında ortaya
çıkmaya başlamıştır. Özellikle sanayileşmenin
doğada oluşturduğu tahribatların 1980'li yıllardan
başlıyarak kamuoyunda geniş şekilde yer almasıyla
beraber sanayileşme politikaları büyük bir sorgulama
ile karşı karşıya kalmıştır. Günümüzde çevreye
duyarlı tüketicilerin gittikçe artması ve sivil örgütlerin
etkin mücadeleye girişmeleri sonucunda şirketler
üretimlerini çevre faktörünü gözönünde tutarak
yapmak zorunda kalmaktadırlar. Bu değişimlerden
mühendisler de etkilenmiştir.
Her ne kadar endüstrileşme yine bir amaç olarak
yerini korusa da artık alternatif endüstrileşmenin
sözkonusu olduğunun altı çizilmekte ve topluma ve
doğaya en az zararlar verecek türden ve sürdürebilir
endüstrileşme uygulamalarına yönelmeye
başlanmıştır. Ayrıca bu strateji değişimi sadece
gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ülkelerde de
yaşanmakta hatta fiili olarak bu ülkelerde çok daha
SON DÖNEMDEKİ GELİŞMELER:
ÇEVRETEKNOLOJİLER! VE ORGANİZASVONEL
TEKNİKLER
Gittikçe yaygınlaşmaya başlıyan çevreye duyarlı
üretim felsefesi beraberinde bir takım yeni çevre
teknolojilerini ve organizasyonel ya da yönetim
biçimlerini getirmektedir. Çevre teknolojileri iki gruba
ayrılmaktadır; temizleyici1 (cleaning) teknolojiler ve
temiz (cleaner) teknolojiler. Literatürde bahsi geçen
çevre yönetim biçimlerinden bazıları ise çevre auditi,
çevre eğitimi, çevre maliyet muhasebesi ve çevre
standardlan (ISO 14000) uygulamalarıdır [1]. Aynca,
hem kirlenme olduktan sonra bu kirlenmeyi
temizleyen çevre teknolojileri hemde üretim
esnasında kirlenmenin oluşumunu azaltan ya da
engelleyen yeni üretim teknolojilerinin yönetimi de
çevre yönetim sisteminin bir parçasını
oluşturmaktadır.
AMPİRİK ÇALIŞMA
Çevre teknolojileri ve yönetim teknikleri
endüstriyel bazda uygulama aşamasında birçok
sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla bu
sorunları Türk gübre endüstrisindeki bir ampirik
çalışmaya dayanarak inceledik [2]. Hem genel olarak
çevre bilinci ve yapılan uygulamalar hakkında bilgi
almak hem de genel süreç içinde mühendislerin
33
İletişim
rolünü araştırdığımız için iki tür aktörü araştırmak
ve iki firma hariç diğer tüm firmalar Çevre
gereği duyduk. Bunlardan ilki üretim yapan,
Bakanlığının verdiği izinlerin çok üzerinde çevre
dolayısıyla çevreyi kirleten üretici gübre firmalan,
kirliliği yaratarak üretimlerine devam etmektedir.
diğeri ise kurumlardır.
' • Firmaların ihracat hedeflerinin olmaması
Türkiye gübre endüstrisini oluşturan toplam 6
nedeniyle uluslar arası çevre uygulamalarını
firmanın hepsi ile 1998 yılı içinde görüşmeler
önemsemedikleri ve yerel yönetimler ya da sivil
yapıldı.Bu firmalann yarısını devlet, diğer yansını da
örgüt baskısı olmadan çevreye yönelik örgütsel
özel firmalar oluşturmaktadır. Devlete bağlı firmalar
bir yapılanmaya ve altyapı yatırımına
1998 yılı rakamları ile sektöre ait üretimin %60'ını
yönelmedikleri görülmüştür.
ve işgücünün %82'sini oluşturmaktadırlar.
• Firmalar tarafından kullanılan sistematik ve
Kurumlar olarak çevre konusunda söz sahibi olan
kurumsallaşmış bir çevre yönetim sisteminin
ve kamuoyu oluşumunu etkileyen örgütleri seçmeye
olmadığı gözlenmiştir.
çalıştık. Bu amaçla firma dışındaki görüşmeler
• Sivil toplum örgütleri oldukça değişik amaçlarla
aşağıdaki 11 adet kurumdan oluşmaktadır; Çevre,
kurulmuş, küçük boyutlu ve oldukça yeni
Tanm ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Bilimsel
kurumlardır. Çoğunluğu 1990'lı yıllarda
ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK),
kurulmuştur. Bu kurumlar çok farklı görevler
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Boğaziçi
yerine getirmektedirler. Bu görevlerden en
Üniversitesi, Gübre Üreticileri Derneği, Çevre
önemlileri şunlardır; çevre bilinci uyandırmak,
Teknolojisi Derneği, Türkiye Çevre Vakfı, Çevre
çevre eğitimi sağlamak, kirlenme ve çevre
Mühendisleri Odası ve Ekolojik Tanm Derneği.
tahribatları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek,
Bu çalışmaya dayanarak çok detaylı sonuçlar elde
konferans türü geniş katılımlı aktiviteler aracılığı
edilmiştir. Önce genel olarak endüstri bazında çıkan
ile kamuoyu yaratmak, bireyler arası haberleşmeyi
sonuçlar aktarılacak, ardından mühendislerin
sağlamak ve toplumun desteğini alarak bazı toplu
konumuna yönelik analizlerimiz sunulacaktır.
eylemleri gerçekleştirmek.
Araştırmamızın ortaya çıkardığı başlıca sonuçlar
Mühendisler ve çevre ilişkisi açısından çalışmadan
kısaca 6 noktada özetlenebilir.
çıkan sonuçlara gelince onlar da yine aşağıdaki gibi
• Çevre teknolojilerine yapılan yatmm birer maliyet özetlenebilir:
arbncı faktör olarak algılanmaktadır. Bu yüzden
• Firmalarda çalışan ve yönetim kadrosunda
Türk gübre endüstrisinde üretim yapan firmalar
olmayan firma üretiminden kaynaklanan
sadece yasaların gerektirdiği ölçüde kirlenme
kirlenmenin farkında ve rahatsızlar fakat çoğu
düzeylerine inilmesine yarayacak yatırımlar
zaman yetkileri olmadığı için bunu önlemek için
yapmışlardır. Bunun en açık örneği hava, su ve
girişimde bulunamamaktadırlar.
kara kirlenmesine yol açan firmalar yasalar
• Yönetimde bulunan mühendis kökenli yöneticiler
tarafından düzenlenen hava ve su kirlenmesine
ise kirlenmenin farkında olmakla birlikte bunun
yönetmeliklerine uygun yatırımlar yapıp, oldukça
azgelişmiş ülkeler için kaçınılmaz olduğu görüşü ile
tehlikeli olan katı atıklarına (fosfojips) yönelik
konunun önemli olmadığını ileri sürmektedirler.
çözümler üretmemişlerdir.
• Her kademede yönetici olsun mühendis olsun
birçok görüşme yaptığımız kişi çevre maliyeti
• Hiçbir firmada tüm üretimi kapsıyan çevre
konusnda eğitimsizler ve bu konuda oldukça yanlış
teknolojileri yatırımı yapılmamıştır, sadece
bilgilere sahipler. Hemen hemen tüm yöneticiler
üretimin belli aşamalarındaki kısmi yatırımlarla
çevre yatırımlarını 'kirlilik temizleyici' teknolojiler
yetinilmiştir.
olarak algılamakta ve üretim esnasında kirliliğin
• Firmaları çevre yatırımlarına yönelten esas
önlenmesine yönelik teknolojilerin getireceği
faktörün çevre düzenlemeleri olduğu
maliyet faydalarından habersizler. İlginçtir ki, çevre
belirlenmiştir. Bununla birlikte görülmüştür ki
yaunmlannı maliyet olarak görmekle beraber hiçbir
firmalarca yapılan çevre yaurımlan yeterli değildir
Bu tür teknolojilerin bir diğeri ismi de üretim sonu (end-of-pipe) teknolojilerdir.
34
İletişim
firmada kirlilik ve bunun temizlenmesine ait maliyet
hesabı yapılmamaktadır.
• Firmalarda çevre yasalarını izleyen yıllarda artan
oranda çevre mühendisi istihdam edilmeye
başlanmıştır, ondan önceki yıllarda üretim kirliliği
ile ilgili konular çoğunlukla kimya mühendisleri
tarafından yapılmıştır. Bununla birlikte çevre
mühendislerinin görev tanımlan çok belirsizdir ve
yapısallaşmış bir çevre mühendisliği aktivitesi
yoktur.
• Kurumlar içindeki mühendisler incelendiğinde ise
daha farklı gözlemler ortaya çıkmaktadır. Çevre
mühendisliği dışındaki bakanlıklarda çok az
mühendis görev almakta ve çevreye yönelik
çalışmalarda bulunmamaktadır, buna sanayi
bakanlığı da dahildir. Çevre bakanlığında çalışan
mühendisler ise genelde yasal düzenlemelerin
oluşumunda çalışmaktadır. Diğer devlet
kurumlarında çalışanlar, özellikle TÜBİTAK ve
DPT'nda görev alan mühendisler ise direkt olarak
çevre konularında çalışmaktadırlar. Yasal
düzenlemelerle özel konuma getirilen TÜBİTAK
yeni kurulacak fabrikaların Çevre Etki
Değerlendirme raporlarını yaptığı için bilimsel
araştırmanın ötesinde fiilen çevre projelerinin
oluşumu ve uygulanması proseslerinde
bulunmaktadırlar. Devlet kurumları dışında kalan
çok geniş yelpaze içeren sivil toplum örgütlerinde
ise her branştaki mühendislerin aktif katılımına
gözlemledik. Bunlann içinde kuşkusuz en önemli
örgüt Çevre Mühendisleri Odasıdır. Bu odaya üye
olan mühendislerin çok bilgili ve bilinçli oldukları
gözlenmiştir. Bu mühendisler araştırmadan, yasal
düzenlemelere yönelik alternatif hazırlığına ve sivil
eylemlerin organizasyonuna kadar çok yönlü
aktivitelerde bulunmaktadırlar.
SONUÇ YERİNE; GENEL BİR TARTIŞMA
Gübre sektöründeki çalışmamızdan çıkan tüm
olumsuz sonuçlara rağmen sivil örgütler ve
bakanlıklarla yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz
genel kanı çevre duyarlılığının Türkiye'de çok yeni
olduğu ve bu konuda olumlu gelişmelerin kaydedildiği
oldu. Tüm Türkiye'yi içeren Milli Çevre Hareket
Planı'da ancak 1998 yılında tamamlandı [3]. Bu pro­
gram dahilinde bundan sonraki dönemlerde kapsayıcı
35
çevre politikalannın gündeme gelmesi beklenmektedir.
Sanınm bu çalışmadan çıkan ve tartışılması gereken
konuları 4 ana başlık altında toplayabiliriz:
Devletin Rolü
Devletin Türk gübre endüstrisinde iki önemli rolü
vardır: birincisi yasal düzenlemeleri bizzat yapmak ve
uygulamak, ikincisi ise direkt olarak gübre endüstrisinde
üretim yapmak.
Yasal düzenlemeler açısından Türkiye'nin oldukça
başarılı olduğu yaptığımız görüşmelerde ortaya
çıkmıştır. Çevreye yönelik devlet kurumları ve
hazırlanan yasalar oldukça yenidir. Türkiyede ilk çevre
yasası 1983 yılında çıkmakla beraber, yasal düzenleme
ve standardlann oluşumu 1980'li yıllann sonunda ve
1990'lı yıllarda olmuştur. Çevre bakanlığı 1992 yılında
kurulmuştur. Yoğun şekilde o dönemden itibaren
Avrupa Topluluğuna uyum sağlamak için yeni yasalar
çıkarılmaktadır. 2001 yılında her tür yasal düzenleme
açısından benzer bir yapı oluşturulmak hedeflenmiştir.
Tüm bu yasal düzenleme cephesindeki olumlu
gelişmelere rağmen esas sorunun kontrol ve ceza
mekanizmalarının işleyememesinden kaynaklandığı
görülmektedir. Politik olarak zayıf olan bakanlık az
bütçesi ve eğitim düzeyi düşük kadrosuyla gerekli
kontrol ve ceza sistemini geliştirememiştir. Buna ek
olarak politik yapıdaki yolsuzluk olayları da yasaların
adil uygulanmadığı konusunda bir rahatsızlık da
gündeme getirmektedir.
Devletin üretici olması nedeniyle gübre
endüstrisindeki kirlilik ve çevre uygulamaları üzerinde
önemli etkileri vardır. Özellikle kirlilik açısından
1960'larda kurulmuş olan eski üretim tesisleri nedeniyle
bu fabrikalarda devletin kendi izin verdiği kirlilik
oranlarının çok üzerinde kirliliğin ortaya çıktığını
gözlemledik. Buna rağmen bu kamu şirketleri
cezalandırılrnamaktadır. Hem kirleten hem de kontrol
ve ceza verecek olan devletin kendisi olunca büyük
suistimallerin ortaya çıktığı gözlenmiştir. Özel şirketler
bu yüzden kendilerine haksızlık yapıldığını
savunmuşlardır. Dolayısıyla kontrol ve ceza
mekanizmalarının yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir. Fakat daha önemlisi devlet
bütçesindeki kısıtlamalar gübre fabrikaları için de
geçerlidir. Hatta karlı olmalarına rağmen karlarını
fabrika içindeki yenileme ya da yeni ekipman
yatırımlarına yapamamaktadırlar. Görüşme yaptığımız
İletişim
mühendisler bunun teknolojik yenilenmeyi
tıkadığından yakınmışlardır.
Ayrıca, 1980'li yıllardan beri hiçbir yatırımın
olmadığı sektörde sadece kapasite genişletme maksatlı
yatırımların olması, özel gübre şirketler tarafından
devletin gübre piyasasına müdahalesi ile
açıklanmaktadır. Oy deposu olarak görülen çiftçilere
ucuz satılan ve sübvansiye edilen gübre fiyatları
nedeniyle sektörde kar oranlarının çok düşük kaldığı
ve fiyatlardaki belirsizliklerin gübre üreticilerini
yatırımdan caydırdığı bahsedilmiştir. Kamu şirketleri
ise politikacıların müdahalesinden rahatsız olduklarını
ve kendilerine yöneltilen eleştirileri haklı
bulmaktadırlar. Ayrıca kendi otonomilerinde üretim
ve yatırım kararlarını almaları durumunda üretim ve
çevre teknolojilerine yatırım yapan rasyonel üretici
olabileceklerini söylemektedirler. Dolayısıyla kamu
şirketlerinin ciddi anlamda yeniden yapılandırılması
gündeme gelmek zorundadır.
Çevre mühendisliği bölümü olan üniversiteler de
yine ÇMO gibi teknik olarak yetkin olup çevre
kirliliklerinin azaltılması yolunda bilimsel çalışmalarda
bulunmaktadırlar ve basın aracılığı ile buldukları
sonuçları ve önerileri halka iletmektedirler. Fakat
üniversiteler bir çatı altında örgütlü olmadıklarından
ortak bir baskı grubu oluşturmamaktadırlar.
Diğer sivil toplum örgütleri ise daha çok belirli
alanlarda uzmanlaşmış küçük gruplardan
oluşmaktadır. Örneğin Ekolojik tarım derneği
Türkiye'de ekolojik tarımın yaygınlaşmasını
hedeflemiştir ve bu konuda çiftçilerin ve tarım ile ilgili
devlet kurumlarının eğitilmesine yönelik aktivitelerde
bulunmaktadır.
Mühendislerin Rolü
Mühendislerin rolü çok yönlü olarak karşımıza
çıkmaktadır. Her şeyden önce gübre üretici
firmalarında görev yapan mühendisler direkt olarak
üretim aşamasında, kirliliğin olduğu noktada görev
yapmaktadırlar. Bununla birlikte mühendisler sivil
toplum örgütlerinde aktif rol almakta ya da devlet
kurumlarında bizzat yasal düzenlemelerin
oluşturulması
ve/veya
uygulamasında
bulunmaktadırlar.
Gübre sektörü özelinde münehdisler maalesef
üretim aşamasında etkili olamamışlar ve iki firma
haricinde çevre kirliliğinin çok yüksek düzeylerde
gerçekleştiği ortamlarda çalışmaktadırlar. Bununla
birlikte sivil toplum örgütlerinde aktif olarak çalışan
gönüllü birçok mühendis bulunmaktadır.
Mühendislerin oluşturduğu sivil toplum örgütleri
özellikle de ÇMO çerçevesinde ciddi bir baskı grubu
olarak görev yapmakta ve çevre konusunda
bilgilendirme konusunda büyük bir sorumluluğu
yerine getirmektedirler. Bu örgütler ayrıca çevre
teknolojileri hakkında da firmaları bilgilendirmeyi
amaçlamakta fakat bu aktiviteler henüz geniş bir
yaygınlığa ulaşmamıştır.
Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü
Sivil toplum örgütleri Türkiye için oldukça yeni
bir olgu olduğu için bu alanda Avrupa gibi özellikle
yeşiller partisi türü çevre ile ilgili baskı grupları yeterli
sayıda ve güçte henüz değildir. Bununla birlikte 17
Ağustos 1999 depreminden sonra da ortaya çıktığı
gibi bu tür örgütlenmeler oldukça önemlidir. Çevre
konusunda da bu tür çevre faciaları ya da tehditleri
çerçevesinde sivil örgütlenmeler oluşmakta ve
toplumun eğitimi, bilinçlenmesi konusunda oldukça
önemli görevlerde bulunmaktadırlar. Ayrıca hem
devlet kurumları hem de firmalar üzerinde gözetleyici
ve hak arayan organizasyonlar haline gelmektedirler.
1990'lı yıllarda özel medya kuruluşlarının (özel radyo
ve televizyon kanalları) da ortaya çıkmasıyla beraber
bu tür örgütlerin aktiviteleri ve yaşanan çevre olayları
daha geniş kesimlere haberdar edilmektedir.
önemli çevre kurumları arasında Çevre
Mühendisleri Odası (ÇMO) özel bir konuma sahiptir.
Her ne kadar bir meslek kuruluşu olsa da teknik açıdan
olayların analizi ve takibini yaparak bu kurum, çevre
ile ilgili hemen her konuda halkın aydınlatılması ve
yasaların hazırlanması ve uygulanmasında önemli bir
baskı grubu olmuştur. Üyeleri aracılığı ile bu üyelerin
çalıştıkları firmalarda çevre duyarlılığının arttırılmasını
sağlamaktadır.
Geleceğe Yönelik Politikalar
Yazımız çerçevesinde çıkan çevre teknolojilerinin
yaygınlaşması için yapılması gerekenleri başlıca 4 ana
başlıkta toplayabilmek mümkündür:
• Kalkınma politikası: Her şeyden önce karar
verilmesi gereken önemli noktalardan biri
36
îletişim
Türkiye'nin 2000'li yıllarda nasıl bir ekonomik
büyüme programı oluşturacağıdır. Diğer birçok az
gelişmiş ülkede olduğu gibi doğanın tahribatını
gözönüne almadan tüm kaynaklann kullanıldığı
sanayileşme mi yoksa sağlıklı, doğaya saygılı ve
sürdürebilir kalkınma politikaları mı
uygulanmalıdır. Bunun karan ülke içinde oluşacak
toplumsal ve politik güçler arasındaki mücadele
sonucunda şekil alacağından bugün için herhangi
bir öngörüde bulunmak oldukça güçtür.
• Çevre politikaları: Çevre politikalarının
oluşumunda sadece devlete değil sivil toplum
örgütlerine de oldukça önemli roller düşmektedir
[4]. Dolayısıyla çevre politikalarının oluşumunda
bundan etkilenecek tüm aktörlerin (bireyler,
firmalar ve devlet kurumları) bu politikaların
oluşumuna aktif katılımı gerekmektedir. Tüm
üretim sektörlerini kapsıyan gerçekçi çevre yasal
düzenlemelerinin oluşturulması gerekmektedir.
Fakat unutulmamalıdır ki yasalar kadar yasaların
uygulanmasını sağlıyacak denetleme ve kontrol
mekanizmalarının
işlerlik
kazanması
gerekmektedir. Ayrıca uluslar arası arenada
gerçekleşen gelişmeler takip edilmeli ve
oluşturulan örgütlerle ortaklıklara girilmelidir.
• Teknoloji politikaları: Türkiye'de teknoloji
politikalan oldukça yenidir ve hala efektif bir
şekilde çalışmamaktadır. Çevre teknolojileri
konusunda ise Türkiye oldukça geri konumdadır.
Çoğunlukla ithal edilen kirliliği temizleyen
teknolojiler az sayıda firma tarafından
kullanılmaktadır ama henüz yaygın kullanım
sözkonusu değildir. Gübre endüstrisinde
gördüğümüz üzere yasal düzenlemeler teknoloji
kullanımını arttırmıştır fakat yeterli olmamıştır.
Dolayısıyla yasal düzenlemelerin tamamlayıcı
konumundaki denetleme ve ceza mekanizmalannı
güçlendirerek teknolojinin yaygın kullanımını
sağlamak gerekmektedir. Fakat daha önemlisi
kirliliği temizleyen teknolojilerden ziyada kirliliğin
oluşumunu önleyen teknolojilerin yaygınlaşması
için gerekli politikalara ihtiyaç vardır. Sadece ithal
edilmeyen, ülke içinde de üretilen çok yönlü çevre
teknolojilerinin oluşturulması ve kullanılmasını
sağlıyacak teşviklerin oluşturulması gerekmektedir.
Bu amaçla çevre teknolojisi kullanan firmalara
37
sübvansiyonlar da gündeme gelmelidir.
• Eğitim politikası: Çevre konusunda eğtiim her
düzeyde verilmesi gerekmektedir. Genel olarak
ilkokuldan başlıyarak verilecek dersler ile çevre
bilinci ve duyarlılığının oluşumu sağlanmalıdır.
Bunun yanında tabii ki en önemle üzerinde
durulması gereken eğitim projesi üretimde önemli
rolleri olan mühendis ve yöneticiler için olandır.
Sadece çevre mühendislerinin değil tüm
mühendislik dallannda eğitim müfredatının çevre
teknolojileri ve çevre maliyetleri konulannı içerir
şekilde revize edilmesi gerekmektedir. Böylece
mühendislerin üretim esnasında alternatif projeler
geliştirmesi ve çevre teknolojisi uygujamalannın
en etkin şekilde gerçekleştirmesi için gerekli
donanıma sahip olmalan sağlanmalıdır. Bununla
beraber karar aşamasında bulunan yöneticilerin
de çevre konularına duyarlı ve bilgili olması
gerektiği için özellikle çevre teknolojilerine yapılan
yatınmlarınm maliyetleri ve firmaya olan getirilen
konusunda oldukça detaylı derslerin hazırlanması
gerekmektedir.
Kısaca, çevre teknolojilerin yaygınlaşması
konusunda mühendisler başta olmak üzere toplumun
değişik katmanlarına görevler düşmektedir ve ancak
bunlann aktif katlımı ile sonuç alınacaktır. Bu süreçte
ise mühendislerde sanayileşme politikalannda olduğu
gibi yine önemli bir taşıyıcı rol oynamaya devam
edeceklerdir.
KAYNAKÇA
1.
2.
3.
4.
OECD, İ995, Technologies for Cleaner Production and
Products. Paris: OECD.
Karaömerlioğlu, Ç. D., 1998, The Impact of Environ­
mental Regulations on the Turkish Fertilizer Industry; A
Report for the Environmental Regulation, Globalization
of Production and Technological Change Project.
Çalışma Raporu, Maastricht: Unidet Nations University/
Institute of New Technologies.
DPT, 1998, National Environmental Application Plan.
Ankara: DPT.
OECD, 1995, Promoting Cleaner Production in Devel­
oping Countries. Paris: OECD.
Download