îletişim MÜHENDİSLER VE ÇEVRE Dilek ÇETİNDAMAR Sabana Üniversitesi ENDÜSTRİLEŞME, MÜHENDİSLER VE ÇEVRE fazla çevreye yatırımı olmaktadır. Başlangıcını Almanya'nın çektiği birçok gelişmiş ülke hem çevre teknolojilerinin üretiminde hemde bunların sanayi alt sektörlerinde uygulanmasında öncülüğü ellerinde bulundurmaktadırlar. 19 ve 20 nci yüzyıllar boyunca modernleşme sanayileşmeyle özdeş olarak algılanmıştır. Bu nedenledir ki gelişmeye çalışan ülkeler başta sanayi olmak üzere birçok yatırımlar yaparak sanayileşmeye çalışmıştır. Bu süreçte özellikle mühendislere büyük görevler düşmüş ve toplumu geri kalmış tarım ekonomilerinden sanayileşmiş yapıya dönüştürmeye yönelik yeni toplum inşasını ana taşıyıcı aktörü haline sokmuştur. Sanayileşme ideolojisi bir anlamda taşıyıcı olarak gördüğü mühendise bir 'teknisizm' şemsiyesi altında tüm yapılanları rasyonelleştirme yetisi vermiştir. Oysa sanayileşmek amacıyla yapılan yatırımların birçok yan etkileri 20 nci yüzyıl sonlarında ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle sanayileşmenin doğada oluşturduğu tahribatların 1980'li yıllardan başlıyarak kamuoyunda geniş şekilde yer almasıyla beraber sanayileşme politikaları büyük bir sorgulama ile karşı karşıya kalmıştır. Günümüzde çevreye duyarlı tüketicilerin gittikçe artması ve sivil örgütlerin etkin mücadeleye girişmeleri sonucunda şirketler üretimlerini çevre faktörünü gözönünde tutarak yapmak zorunda kalmaktadırlar. Bu değişimlerden mühendisler de etkilenmiştir. Her ne kadar endüstrileşme yine bir amaç olarak yerini korusa da artık alternatif endüstrileşmenin sözkonusu olduğunun altı çizilmekte ve topluma ve doğaya en az zararlar verecek türden ve sürdürebilir endüstrileşme uygulamalarına yönelmeye başlanmıştır. Ayrıca bu strateji değişimi sadece gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ülkelerde de yaşanmakta hatta fiili olarak bu ülkelerde çok daha SON DÖNEMDEKİ GELİŞMELER: ÇEVRETEKNOLOJİLER! VE ORGANİZASVONEL TEKNİKLER Gittikçe yaygınlaşmaya başlıyan çevreye duyarlı üretim felsefesi beraberinde bir takım yeni çevre teknolojilerini ve organizasyonel ya da yönetim biçimlerini getirmektedir. Çevre teknolojileri iki gruba ayrılmaktadır; temizleyici1 (cleaning) teknolojiler ve temiz (cleaner) teknolojiler. Literatürde bahsi geçen çevre yönetim biçimlerinden bazıları ise çevre auditi, çevre eğitimi, çevre maliyet muhasebesi ve çevre standardlan (ISO 14000) uygulamalarıdır [1]. Aynca, hem kirlenme olduktan sonra bu kirlenmeyi temizleyen çevre teknolojileri hemde üretim esnasında kirlenmenin oluşumunu azaltan ya da engelleyen yeni üretim teknolojilerinin yönetimi de çevre yönetim sisteminin bir parçasını oluşturmaktadır. AMPİRİK ÇALIŞMA Çevre teknolojileri ve yönetim teknikleri endüstriyel bazda uygulama aşamasında birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla bu sorunları Türk gübre endüstrisindeki bir ampirik çalışmaya dayanarak inceledik [2]. Hem genel olarak çevre bilinci ve yapılan uygulamalar hakkında bilgi almak hem de genel süreç içinde mühendislerin 33 İletişim rolünü araştırdığımız için iki tür aktörü araştırmak ve iki firma hariç diğer tüm firmalar Çevre gereği duyduk. Bunlardan ilki üretim yapan, Bakanlığının verdiği izinlerin çok üzerinde çevre dolayısıyla çevreyi kirleten üretici gübre firmalan, kirliliği yaratarak üretimlerine devam etmektedir. diğeri ise kurumlardır. ' • Firmaların ihracat hedeflerinin olmaması Türkiye gübre endüstrisini oluşturan toplam 6 nedeniyle uluslar arası çevre uygulamalarını firmanın hepsi ile 1998 yılı içinde görüşmeler önemsemedikleri ve yerel yönetimler ya da sivil yapıldı.Bu firmalann yarısını devlet, diğer yansını da örgüt baskısı olmadan çevreye yönelik örgütsel özel firmalar oluşturmaktadır. Devlete bağlı firmalar bir yapılanmaya ve altyapı yatırımına 1998 yılı rakamları ile sektöre ait üretimin %60'ını yönelmedikleri görülmüştür. ve işgücünün %82'sini oluşturmaktadırlar. • Firmalar tarafından kullanılan sistematik ve Kurumlar olarak çevre konusunda söz sahibi olan kurumsallaşmış bir çevre yönetim sisteminin ve kamuoyu oluşumunu etkileyen örgütleri seçmeye olmadığı gözlenmiştir. çalıştık. Bu amaçla firma dışındaki görüşmeler • Sivil toplum örgütleri oldukça değişik amaçlarla aşağıdaki 11 adet kurumdan oluşmaktadır; Çevre, kurulmuş, küçük boyutlu ve oldukça yeni Tanm ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Bilimsel kurumlardır. Çoğunluğu 1990'lı yıllarda ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK), kurulmuştur. Bu kurumlar çok farklı görevler Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Boğaziçi yerine getirmektedirler. Bu görevlerden en Üniversitesi, Gübre Üreticileri Derneği, Çevre önemlileri şunlardır; çevre bilinci uyandırmak, Teknolojisi Derneği, Türkiye Çevre Vakfı, Çevre çevre eğitimi sağlamak, kirlenme ve çevre Mühendisleri Odası ve Ekolojik Tanm Derneği. tahribatları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, Bu çalışmaya dayanarak çok detaylı sonuçlar elde konferans türü geniş katılımlı aktiviteler aracılığı edilmiştir. Önce genel olarak endüstri bazında çıkan ile kamuoyu yaratmak, bireyler arası haberleşmeyi sonuçlar aktarılacak, ardından mühendislerin sağlamak ve toplumun desteğini alarak bazı toplu konumuna yönelik analizlerimiz sunulacaktır. eylemleri gerçekleştirmek. Araştırmamızın ortaya çıkardığı başlıca sonuçlar Mühendisler ve çevre ilişkisi açısından çalışmadan kısaca 6 noktada özetlenebilir. çıkan sonuçlara gelince onlar da yine aşağıdaki gibi • Çevre teknolojilerine yapılan yatmm birer maliyet özetlenebilir: arbncı faktör olarak algılanmaktadır. Bu yüzden • Firmalarda çalışan ve yönetim kadrosunda Türk gübre endüstrisinde üretim yapan firmalar olmayan firma üretiminden kaynaklanan sadece yasaların gerektirdiği ölçüde kirlenme kirlenmenin farkında ve rahatsızlar fakat çoğu düzeylerine inilmesine yarayacak yatırımlar zaman yetkileri olmadığı için bunu önlemek için yapmışlardır. Bunun en açık örneği hava, su ve girişimde bulunamamaktadırlar. kara kirlenmesine yol açan firmalar yasalar • Yönetimde bulunan mühendis kökenli yöneticiler tarafından düzenlenen hava ve su kirlenmesine ise kirlenmenin farkında olmakla birlikte bunun yönetmeliklerine uygun yatırımlar yapıp, oldukça azgelişmiş ülkeler için kaçınılmaz olduğu görüşü ile tehlikeli olan katı atıklarına (fosfojips) yönelik konunun önemli olmadığını ileri sürmektedirler. çözümler üretmemişlerdir. • Her kademede yönetici olsun mühendis olsun birçok görüşme yaptığımız kişi çevre maliyeti • Hiçbir firmada tüm üretimi kapsıyan çevre konusnda eğitimsizler ve bu konuda oldukça yanlış teknolojileri yatırımı yapılmamıştır, sadece bilgilere sahipler. Hemen hemen tüm yöneticiler üretimin belli aşamalarındaki kısmi yatırımlarla çevre yatırımlarını 'kirlilik temizleyici' teknolojiler yetinilmiştir. olarak algılamakta ve üretim esnasında kirliliğin • Firmaları çevre yatırımlarına yönelten esas önlenmesine yönelik teknolojilerin getireceği faktörün çevre düzenlemeleri olduğu maliyet faydalarından habersizler. İlginçtir ki, çevre belirlenmiştir. Bununla birlikte görülmüştür ki yaunmlannı maliyet olarak görmekle beraber hiçbir firmalarca yapılan çevre yaurımlan yeterli değildir Bu tür teknolojilerin bir diğeri ismi de üretim sonu (end-of-pipe) teknolojilerdir. 34 İletişim firmada kirlilik ve bunun temizlenmesine ait maliyet hesabı yapılmamaktadır. • Firmalarda çevre yasalarını izleyen yıllarda artan oranda çevre mühendisi istihdam edilmeye başlanmıştır, ondan önceki yıllarda üretim kirliliği ile ilgili konular çoğunlukla kimya mühendisleri tarafından yapılmıştır. Bununla birlikte çevre mühendislerinin görev tanımlan çok belirsizdir ve yapısallaşmış bir çevre mühendisliği aktivitesi yoktur. • Kurumlar içindeki mühendisler incelendiğinde ise daha farklı gözlemler ortaya çıkmaktadır. Çevre mühendisliği dışındaki bakanlıklarda çok az mühendis görev almakta ve çevreye yönelik çalışmalarda bulunmamaktadır, buna sanayi bakanlığı da dahildir. Çevre bakanlığında çalışan mühendisler ise genelde yasal düzenlemelerin oluşumunda çalışmaktadır. Diğer devlet kurumlarında çalışanlar, özellikle TÜBİTAK ve DPT'nda görev alan mühendisler ise direkt olarak çevre konularında çalışmaktadırlar. Yasal düzenlemelerle özel konuma getirilen TÜBİTAK yeni kurulacak fabrikaların Çevre Etki Değerlendirme raporlarını yaptığı için bilimsel araştırmanın ötesinde fiilen çevre projelerinin oluşumu ve uygulanması proseslerinde bulunmaktadırlar. Devlet kurumları dışında kalan çok geniş yelpaze içeren sivil toplum örgütlerinde ise her branştaki mühendislerin aktif katılımına gözlemledik. Bunlann içinde kuşkusuz en önemli örgüt Çevre Mühendisleri Odasıdır. Bu odaya üye olan mühendislerin çok bilgili ve bilinçli oldukları gözlenmiştir. Bu mühendisler araştırmadan, yasal düzenlemelere yönelik alternatif hazırlığına ve sivil eylemlerin organizasyonuna kadar çok yönlü aktivitelerde bulunmaktadırlar. SONUÇ YERİNE; GENEL BİR TARTIŞMA Gübre sektöründeki çalışmamızdan çıkan tüm olumsuz sonuçlara rağmen sivil örgütler ve bakanlıklarla yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz genel kanı çevre duyarlılığının Türkiye'de çok yeni olduğu ve bu konuda olumlu gelişmelerin kaydedildiği oldu. Tüm Türkiye'yi içeren Milli Çevre Hareket Planı'da ancak 1998 yılında tamamlandı [3]. Bu pro­ gram dahilinde bundan sonraki dönemlerde kapsayıcı 35 çevre politikalannın gündeme gelmesi beklenmektedir. Sanınm bu çalışmadan çıkan ve tartışılması gereken konuları 4 ana başlık altında toplayabiliriz: Devletin Rolü Devletin Türk gübre endüstrisinde iki önemli rolü vardır: birincisi yasal düzenlemeleri bizzat yapmak ve uygulamak, ikincisi ise direkt olarak gübre endüstrisinde üretim yapmak. Yasal düzenlemeler açısından Türkiye'nin oldukça başarılı olduğu yaptığımız görüşmelerde ortaya çıkmıştır. Çevreye yönelik devlet kurumları ve hazırlanan yasalar oldukça yenidir. Türkiyede ilk çevre yasası 1983 yılında çıkmakla beraber, yasal düzenleme ve standardlann oluşumu 1980'li yıllann sonunda ve 1990'lı yıllarda olmuştur. Çevre bakanlığı 1992 yılında kurulmuştur. Yoğun şekilde o dönemden itibaren Avrupa Topluluğuna uyum sağlamak için yeni yasalar çıkarılmaktadır. 2001 yılında her tür yasal düzenleme açısından benzer bir yapı oluşturulmak hedeflenmiştir. Tüm bu yasal düzenleme cephesindeki olumlu gelişmelere rağmen esas sorunun kontrol ve ceza mekanizmalarının işleyememesinden kaynaklandığı görülmektedir. Politik olarak zayıf olan bakanlık az bütçesi ve eğitim düzeyi düşük kadrosuyla gerekli kontrol ve ceza sistemini geliştirememiştir. Buna ek olarak politik yapıdaki yolsuzluk olayları da yasaların adil uygulanmadığı konusunda bir rahatsızlık da gündeme getirmektedir. Devletin üretici olması nedeniyle gübre endüstrisindeki kirlilik ve çevre uygulamaları üzerinde önemli etkileri vardır. Özellikle kirlilik açısından 1960'larda kurulmuş olan eski üretim tesisleri nedeniyle bu fabrikalarda devletin kendi izin verdiği kirlilik oranlarının çok üzerinde kirliliğin ortaya çıktığını gözlemledik. Buna rağmen bu kamu şirketleri cezalandırılrnamaktadır. Hem kirleten hem de kontrol ve ceza verecek olan devletin kendisi olunca büyük suistimallerin ortaya çıktığı gözlenmiştir. Özel şirketler bu yüzden kendilerine haksızlık yapıldığını savunmuşlardır. Dolayısıyla kontrol ve ceza mekanizmalarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Fakat daha önemlisi devlet bütçesindeki kısıtlamalar gübre fabrikaları için de geçerlidir. Hatta karlı olmalarına rağmen karlarını fabrika içindeki yenileme ya da yeni ekipman yatırımlarına yapamamaktadırlar. Görüşme yaptığımız İletişim mühendisler bunun teknolojik yenilenmeyi tıkadığından yakınmışlardır. Ayrıca, 1980'li yıllardan beri hiçbir yatırımın olmadığı sektörde sadece kapasite genişletme maksatlı yatırımların olması, özel gübre şirketler tarafından devletin gübre piyasasına müdahalesi ile açıklanmaktadır. Oy deposu olarak görülen çiftçilere ucuz satılan ve sübvansiye edilen gübre fiyatları nedeniyle sektörde kar oranlarının çok düşük kaldığı ve fiyatlardaki belirsizliklerin gübre üreticilerini yatırımdan caydırdığı bahsedilmiştir. Kamu şirketleri ise politikacıların müdahalesinden rahatsız olduklarını ve kendilerine yöneltilen eleştirileri haklı bulmaktadırlar. Ayrıca kendi otonomilerinde üretim ve yatırım kararlarını almaları durumunda üretim ve çevre teknolojilerine yatırım yapan rasyonel üretici olabileceklerini söylemektedirler. Dolayısıyla kamu şirketlerinin ciddi anlamda yeniden yapılandırılması gündeme gelmek zorundadır. Çevre mühendisliği bölümü olan üniversiteler de yine ÇMO gibi teknik olarak yetkin olup çevre kirliliklerinin azaltılması yolunda bilimsel çalışmalarda bulunmaktadırlar ve basın aracılığı ile buldukları sonuçları ve önerileri halka iletmektedirler. Fakat üniversiteler bir çatı altında örgütlü olmadıklarından ortak bir baskı grubu oluşturmamaktadırlar. Diğer sivil toplum örgütleri ise daha çok belirli alanlarda uzmanlaşmış küçük gruplardan oluşmaktadır. Örneğin Ekolojik tarım derneği Türkiye'de ekolojik tarımın yaygınlaşmasını hedeflemiştir ve bu konuda çiftçilerin ve tarım ile ilgili devlet kurumlarının eğitilmesine yönelik aktivitelerde bulunmaktadır. Mühendislerin Rolü Mühendislerin rolü çok yönlü olarak karşımıza çıkmaktadır. Her şeyden önce gübre üretici firmalarında görev yapan mühendisler direkt olarak üretim aşamasında, kirliliğin olduğu noktada görev yapmaktadırlar. Bununla birlikte mühendisler sivil toplum örgütlerinde aktif rol almakta ya da devlet kurumlarında bizzat yasal düzenlemelerin oluşturulması ve/veya uygulamasında bulunmaktadırlar. Gübre sektörü özelinde münehdisler maalesef üretim aşamasında etkili olamamışlar ve iki firma haricinde çevre kirliliğinin çok yüksek düzeylerde gerçekleştiği ortamlarda çalışmaktadırlar. Bununla birlikte sivil toplum örgütlerinde aktif olarak çalışan gönüllü birçok mühendis bulunmaktadır. Mühendislerin oluşturduğu sivil toplum örgütleri özellikle de ÇMO çerçevesinde ciddi bir baskı grubu olarak görev yapmakta ve çevre konusunda bilgilendirme konusunda büyük bir sorumluluğu yerine getirmektedirler. Bu örgütler ayrıca çevre teknolojileri hakkında da firmaları bilgilendirmeyi amaçlamakta fakat bu aktiviteler henüz geniş bir yaygınlığa ulaşmamıştır. Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü Sivil toplum örgütleri Türkiye için oldukça yeni bir olgu olduğu için bu alanda Avrupa gibi özellikle yeşiller partisi türü çevre ile ilgili baskı grupları yeterli sayıda ve güçte henüz değildir. Bununla birlikte 17 Ağustos 1999 depreminden sonra da ortaya çıktığı gibi bu tür örgütlenmeler oldukça önemlidir. Çevre konusunda da bu tür çevre faciaları ya da tehditleri çerçevesinde sivil örgütlenmeler oluşmakta ve toplumun eğitimi, bilinçlenmesi konusunda oldukça önemli görevlerde bulunmaktadırlar. Ayrıca hem devlet kurumları hem de firmalar üzerinde gözetleyici ve hak arayan organizasyonlar haline gelmektedirler. 1990'lı yıllarda özel medya kuruluşlarının (özel radyo ve televizyon kanalları) da ortaya çıkmasıyla beraber bu tür örgütlerin aktiviteleri ve yaşanan çevre olayları daha geniş kesimlere haberdar edilmektedir. önemli çevre kurumları arasında Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) özel bir konuma sahiptir. Her ne kadar bir meslek kuruluşu olsa da teknik açıdan olayların analizi ve takibini yaparak bu kurum, çevre ile ilgili hemen her konuda halkın aydınlatılması ve yasaların hazırlanması ve uygulanmasında önemli bir baskı grubu olmuştur. Üyeleri aracılığı ile bu üyelerin çalıştıkları firmalarda çevre duyarlılığının arttırılmasını sağlamaktadır. Geleceğe Yönelik Politikalar Yazımız çerçevesinde çıkan çevre teknolojilerinin yaygınlaşması için yapılması gerekenleri başlıca 4 ana başlıkta toplayabilmek mümkündür: • Kalkınma politikası: Her şeyden önce karar verilmesi gereken önemli noktalardan biri 36 îletişim Türkiye'nin 2000'li yıllarda nasıl bir ekonomik büyüme programı oluşturacağıdır. Diğer birçok az gelişmiş ülkede olduğu gibi doğanın tahribatını gözönüne almadan tüm kaynaklann kullanıldığı sanayileşme mi yoksa sağlıklı, doğaya saygılı ve sürdürebilir kalkınma politikaları mı uygulanmalıdır. Bunun karan ülke içinde oluşacak toplumsal ve politik güçler arasındaki mücadele sonucunda şekil alacağından bugün için herhangi bir öngörüde bulunmak oldukça güçtür. • Çevre politikaları: Çevre politikalarının oluşumunda sadece devlete değil sivil toplum örgütlerine de oldukça önemli roller düşmektedir [4]. Dolayısıyla çevre politikalarının oluşumunda bundan etkilenecek tüm aktörlerin (bireyler, firmalar ve devlet kurumları) bu politikaların oluşumuna aktif katılımı gerekmektedir. Tüm üretim sektörlerini kapsıyan gerçekçi çevre yasal düzenlemelerinin oluşturulması gerekmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki yasalar kadar yasaların uygulanmasını sağlıyacak denetleme ve kontrol mekanizmalarının işlerlik kazanması gerekmektedir. Ayrıca uluslar arası arenada gerçekleşen gelişmeler takip edilmeli ve oluşturulan örgütlerle ortaklıklara girilmelidir. • Teknoloji politikaları: Türkiye'de teknoloji politikalan oldukça yenidir ve hala efektif bir şekilde çalışmamaktadır. Çevre teknolojileri konusunda ise Türkiye oldukça geri konumdadır. Çoğunlukla ithal edilen kirliliği temizleyen teknolojiler az sayıda firma tarafından kullanılmaktadır ama henüz yaygın kullanım sözkonusu değildir. Gübre endüstrisinde gördüğümüz üzere yasal düzenlemeler teknoloji kullanımını arttırmıştır fakat yeterli olmamıştır. Dolayısıyla yasal düzenlemelerin tamamlayıcı konumundaki denetleme ve ceza mekanizmalannı güçlendirerek teknolojinin yaygın kullanımını sağlamak gerekmektedir. Fakat daha önemlisi kirliliği temizleyen teknolojilerden ziyada kirliliğin oluşumunu önleyen teknolojilerin yaygınlaşması için gerekli politikalara ihtiyaç vardır. Sadece ithal edilmeyen, ülke içinde de üretilen çok yönlü çevre teknolojilerinin oluşturulması ve kullanılmasını sağlıyacak teşviklerin oluşturulması gerekmektedir. Bu amaçla çevre teknolojisi kullanan firmalara 37 sübvansiyonlar da gündeme gelmelidir. • Eğitim politikası: Çevre konusunda eğtiim her düzeyde verilmesi gerekmektedir. Genel olarak ilkokuldan başlıyarak verilecek dersler ile çevre bilinci ve duyarlılığının oluşumu sağlanmalıdır. Bunun yanında tabii ki en önemle üzerinde durulması gereken eğitim projesi üretimde önemli rolleri olan mühendis ve yöneticiler için olandır. Sadece çevre mühendislerinin değil tüm mühendislik dallannda eğitim müfredatının çevre teknolojileri ve çevre maliyetleri konulannı içerir şekilde revize edilmesi gerekmektedir. Böylece mühendislerin üretim esnasında alternatif projeler geliştirmesi ve çevre teknolojisi uygujamalannın en etkin şekilde gerçekleştirmesi için gerekli donanıma sahip olmalan sağlanmalıdır. Bununla beraber karar aşamasında bulunan yöneticilerin de çevre konularına duyarlı ve bilgili olması gerektiği için özellikle çevre teknolojilerine yapılan yatınmlarınm maliyetleri ve firmaya olan getirilen konusunda oldukça detaylı derslerin hazırlanması gerekmektedir. Kısaca, çevre teknolojilerin yaygınlaşması konusunda mühendisler başta olmak üzere toplumun değişik katmanlarına görevler düşmektedir ve ancak bunlann aktif katlımı ile sonuç alınacaktır. Bu süreçte ise mühendislerde sanayileşme politikalannda olduğu gibi yine önemli bir taşıyıcı rol oynamaya devam edeceklerdir. KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. OECD, İ995, Technologies for Cleaner Production and Products. Paris: OECD. Karaömerlioğlu, Ç. D., 1998, The Impact of Environ­ mental Regulations on the Turkish Fertilizer Industry; A Report for the Environmental Regulation, Globalization of Production and Technological Change Project. Çalışma Raporu, Maastricht: Unidet Nations University/ Institute of New Technologies. DPT, 1998, National Environmental Application Plan. Ankara: DPT. OECD, 1995, Promoting Cleaner Production in Devel­ oping Countries. Paris: OECD.