Esra İLERİLER - Ankara Barosu

advertisement
Esra İLERİLER
44 Hukuk Gündemi | 2015/1
Ö
zellikle Fransa’da Charlie Hebdo
dergisine düzenlenen saldırıdan
sonra, son dönemlerde gerek
basında gerek sosyal medyada adını sıkça
duyduğumuz kavramlardan biri olan ‘ifade
özgürlüğü’ birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kimileri ifade özgürlüğünün
bittiği yerde diktatörlüğün başlayacağını
söylerken kimileri de ifade özgürlüğünün
hakaret özgürlüğü olmaması gerektiği
görüşündedir.
Peki dilimize pelesenk olan ifade özgürlüğü tam olarak nedir? İfade özgürlüğü, kişilerin duygularını, düşüncelerini, hayallerini,
inançlarını ve isteklerini devlet otoritesinin
baskısına maruz kalmadan özgürce dışa
yansıtmasıdır. İfade özgürlüğünün temelini
düşünce oluşturur. İnsanın hayatta kalabilmesi için yeme-içme faaliyeti ne kadar
tabii ise düşünme faaliyeti de aynı ölçüde
tabiidir. Düşünen insan, bunu yazarak, resmederek, dans ederek ve bunlar gibi birçok
şekilde dışa yansıtabilir. Düşünen insan fikri
faaliyetlerini ifade etme ve dışa yansıtma
ihtiyacı hisseder. Öyle ki somutlaşmamış,
dış dünyada vücut bulmamış hiçbir hüküm,
bilgi, inanç, hipotez ve teori yoktur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
10. maddesi ‘Herkes ifade özgürlüğü
hakkına sahiptir’ diyerek bunun kanaat
özgürlüğünü, haber ve görüş alıp verme
özgürlüğünü de kapsadığını belirtir. Peki
kişilerin ifade özgürlüğüne sahip olması,
diledikleri düşünceyi diledikleri biçimde
ve üslupta dışa yansıtabilecekleri anlamına gelir mi? Düşünceleri özgürce dışa
yansıtmak, akabinde birçok sorumluluğu
da beraberinde getirir. Bu nedenledir ki;
Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası
Sözleşme (International Covenant on Civil
and Political Rights)‘nin 19. maddesinin
3. fıkrasında herkesin düşünce açıklama
konusunda özgür olmasının başkalarının
haklarına ve şöhretine saygı bakımından
ve ulusal güvenliğin, kamu düzeninin ya da
kamu sağlığı ve genel ahlakın korunması
bakımlarından sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bununla beraber Anayasanın 13.
maddesi: ‘‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.’’
Ancak bu sınırlandırmaların da belli bir
çerçevede yapılması hususunda bir takım
zorluklarla karşılaşmaktayız. Fikri faaliyetlerin otorite mercileri tarafından tehdit
altında olmasıyla ifade özgürlüğü meselesi ortaya çıkmaktadır.
Demokratik toplumların en önemli
değerlerinden biri olan ifade özgürlüğünün
günümüzde birçok devlet tarafından keyfi
bir biçimde sınırlandırılmakta hatta tamamen engellenmekte olduğunu görüyoruz.
İnsanların düşünce ve eylemlerinin harici
bir güç tarafından kısıtlanmasıyla kişiler
kendilerini büyük bir baskı altında hissetmektedir. Bunun neticesinde toplumda,
korktukları için fikrini özgürce beyan edememekten şikâyetçi olan insan sayısı giderek artmakta ve her cümleye ‘başıma bir şey
gelmeyecekse…’ şeklinde başlanmaktadır. .
Hâlbuki herkes bilir yasaklanan eylemlerin
her zaman daha çekici bir hal aldığını ve
yasakların suçun önüne geçmede yeterli
olmayacağını. Bu yüzden insanların düşüncelerine sınırlar koymaya çalışmak yerine
bir insanın diğer bir insanın hakkına tecavüz etmeden kendi düşüncelerini özgürce
ifade edebileceği sosyo-kültürel bir ortam
oluşturulmalıdır. Bu ise yasaklar yerine kaliteli bir eğitim sistemi ve bilinçli bir toplum
inşası ile sağlanabilir.
2015/1 | Hukuk Gündemi 45 
Download