Okul Öncesinde Okuma ve Yazma Eğitimine İlişkin Görüşler Çocukların, formal olarak okuma ve yazma eğitimine başlamadan önce yazılı dilin işlevlerini ve biçimini öğrendiği ileri sürülmektedir. Çocukların erken okuma ve yazma davranışlarıyla ilgili alanyazında iki görüş bulunmaktadır. Reutzel ve Coorer iki görüşü şöyle özetlemiştir: Birinci görüşe göre: çocukların formal okuma eğitimine hazır olup olmadıklarına, çocukların davranışlarına ve öğrenmelerine bakılarak karar verilir. Bu görüşe göre; okuma, harf-ses ilişkilerinin anlaşılmasını da içeren görsel, algısal bir süreçtir. Çocuklar belli bir gelişme düzeyine gelmeden okumayı öğrenmeye hazır değildirler. Çocuklara formal olarak ve sistematik bir şekilde okuma öğretilebilir, ancak önceden öğrenmeleri gereken temel becerileri öğrenene kadar okumayı öğrenemezler. Temel okuma becerilerinin öğretilmesi için ayrıca çalışmalar yapılır. Okumaya hazır olmada yaş, olgunluk, zeka, görsel ve işitsel ayırdetme, dinleme-anlama, öğrenme modelleri, algılama-motor becerileri ve alfabeye ilişkin bilginin önemli rol oynadığı üstünde durulmuştur. Çocukların okumayı nasıl öğrendiklerine ilişkin diğer görüş ise, okur yazarlığın doğumla birlikte başladığını ve yaşam boyunca devam ettiğini, okuma ve yazmanın birbirinden ayrı gelişme göstermediği, birlikte geliştiği üstünde durmuştur. Teale, okuma ve yazmanın birbirleriyle yakından ilgili süreçler olduğunu ve öğretimlerinde de birbirlerinden ayrılamayacağını vurgulamıştır. Bu görüşe göre, okuma-yazmayı öğrenmek sosyal bir süreçtir. Okul öncesinde, çocukların büyük bir çoğunluğu yazılı dile ilişkin bilgileri, formal olarak eğitime başlamadan edinebilirler. Ayrıca okur-yazar olmanın devam eden, gelişen bir süreç olduğu, çocuklar okuyucu ve yazar olmak istiyorlarsa okuyucu ve yazar gibi davranmaları gerektiği ve kişisel nedenlerle yazmalarının önemi vurgulanmıştır. Okul Öncesinde Okuma ve Yazma Eğitiminin Amacı Okul öncesi dönemde; okuma ve yazma eğitiminin amacı, çocuklar için hazırlanan ortamlarda çocukların deneyimler edinerek, dillerini geliştirmeleri ve okumayazmaya ilişkin doğru kavramlar geliştirerek, olumlu duygular edinmelerini sağlamaktır. Okul öncesinde okuma ve yazma eğitiminin amacı niçin önemlidir? Okuma-yazmaya ilişkin, okul öncesinde, çocuklarda iki önemli kavram gelişebilir. Birincisi, dilin bir iletişim sistemi olduğu, okuma ve yazmanın da bu sistemin ögeleri olduğunun anlaşılmasıdır. Okunan yazılı formların bir mesaj olduğunu, anlam taşıdığını ayrıca bu mesajın sözlü mesajda olduğu gibi birisi tarafından gönderildiği, fakat yazılı olarak gönderildiğini çocukların anlamaları çok önemlidir. İkincisi ise, okumanın yaşantımızda önemli bir rol oynadığını, yazıdan çıkardığımız anlamları; bilgi edinmek, yaşadığımız zorlukları çözmek ve iyi vakit geçirmek, eğlenmek için kullandığımızı çocukların anlamalarıdır. Aynı zamanda çocukların, okuma için olumlu duygular geliştirerek, okumanın heyecanlı, zevkli bir eylem olduğu ve sonunda yeni bilgiler edinildiğini anlamaları da önemlidir. Okul Öncesinde Okuma ve Yazma Gelişimi Okumanın öğrenilmesinde, çocukların deneyimleri ve okumaya ilişkin bilgileri önemlidir ve çok küçük yaşlardan başlayarak gelişim gösterir. Browne’e göre çocuklar okumaya ilişkin aşağıdaki özellikleri bilmelidir. Çocukların; - Okumayı öğrenebileceklerini, - Okumanın iletişimsel bir etkinlik olduğunu, - Okumanın amacı olduğunu, - Kitapların, okuyucuların dünyaya ilişkin bilgilerini ve deneyimlerini artırdığını, - Hikâyelerin kendi özgün yapıları ve tarzları olduğunu, - Kitapların içindeki mesajların, sözdizimi, anlam, harf-ses ilişkisi ve kelime tanıma stratejileri ile çıkarıldığını anlamaları önemlidir. Çocukların okumaya ilişkin bilgilerinde eksiklikler varsa, öğretmen okumayı kolaylaştıracak bilgileri ve deneyimleri sağlayan fırsatlar yaratmalıdır. Yaratılan bu fırsatlar, yazının kullanım amaçlarını da içine almalıdır. Küçük çocukların, erken yazılarına ilişkin yapılan araştırmalarda; Clay (1975), okula başlamadan önce yazının şekli hakkında çocukların bilgi sahibi olduklarını vurgulamıştır. Ayrıca harflerin birer sembol olduğunu ancak her görsel sembolün yazı olmadığını ve harflerin gelişigüzel arka arkaya sıralanarak kelimeleri oluşturmadığını keşfedebileceklerini ileri sürmektedir. Çocuklarda, yazıya ilişkin kuralların ve yazının işlevlerine ilişkin bilinç okul öncesinde yapılandırılmış etkinlikler ve kendiliğinden çıkan fırsatların değerlendirilmesi sonucu gelişebilir. Küçük çocukların erken yazılarına ilişkin Clay’ın görüşleri nelerdir? Yazının duygu ve düşünceleri görsel sembollerle ifade etmek olduğunu çocukların formal okuma yazma çalışmalarına başlamadan önce çevrelerini dikkatle gözleyerek fark ettikleri ileri sürülmektedir. Teale ve Sulzby, erken çocukluk döneminde okur-yazarlık gelişimini şöyle özetlemiştir: - Çocuklarda okur-yazarlık formal eğitime başlamadan çok önce başlar. Çocuklar toplum içinde ve ev ortamında uygun ve doğru okuma-yazma davranışlarını yaşantılarla edinirler. - Okur-yazar olma sürecinde; okumanın yazmadan önce geliştiği veya yazmanın okumadan önce geliştiği düşüncesi doğru değildir. Dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileri sırayla değil aynı zamanda ve birbirleriyle ilişkili olarak gelişir. - Okur-yazarlık, gerçek yaşam ortamlarında; doğal yaşam etkinlikleriyle, yaparak ve yaşayarak gelişir. - Çocuklar, doğdukları andan altı yaşına kadar okur-yazar olabilmek için önemli bilişsel çalışmalarda bulunurlar. - Çocuklar, dili çevreleriyle etkileşimleri sonucu öğrenirler. Çevrelerindeki yetişkinlerle okuma ve yazma etkinliklerinde de sosyal olarak etkileşim içindedirler, çocuklar özellikle anne-babalarını model alarak okuryazar davranışları geliştirirler. Teale ve Sulzby’inin erken çocukluk döneminde okur-yazarlık gelişimine ilişkin görüşlerini tartışınız. Reutzel ve Cooter’e göre, küçük çocuklar yazılı dilin kullanımında, yetişkinler gibi risk alabilirler. Bir başka deyişle, düzgün yazı becerisi gelişmiş gibi davranırlar. Çocukların, yazılı dilin sistemini, karalamalar ve resim yaparak çözmeye çalıştığı bilinmektedir. Okumada olduğu gibi, erken yazma girişimlerinde, çocukların yazdıkları yazılar gerçek yazı değildir. Küçük çocuklar, ellerine ilk defa kalem veya boya aldıkları zaman, boş bir kâğıt üstünde kalem veya boyaları kullanarak büyük, boş kağıdı keşfetmeye çalışırlar. Yetişkinler, çocukların bu yazılarını karalama olarak kabul ederler. Ancak bu rastgele çizgiler, işaretler yazının temelini oluşturmaktadır. Küçük çocuklar erken yazı gelişimlerinde neler yaparlar? Çocukların karalamaları incelendiğinde, bir amaç olmadan, kâğıt üstünde bulunan şekiller olarak görülmektedir. Çocukların bu ilk karalamaları; yetişkinlerin kabul ettiği kuralları ve amacı olan bir yazı olarak görülmemektedir. Ancak, erken çocukluk dönemindeki karalamalar, yazmayı öğrenmenin temelinde, bebeklerin konuşma gelişimindeki babıldama gibi önemli rol oynamaktadır. Clay (1987), tekrar eden karalamaları ve tekrarlanan çizgileri tekrarlanan karalama yazı olarak tanımlamıştır. Tekrarlanan karalama yazılar bize, çocukların yazıyı tanıyabildiklerini ve bundan sonraki yazı gelişimi aşamalarına hazır olduklarını göstermektedir. Böylece çocuklar karalama yapmanın ve resim çizmenin; düşünce ve duyguları ifade etmenin bir yolu olduğunu keşfederler. Çocuklar, daha sonra, yazının anlamı iletmek için kullanıldığını, resim ve yazının birbirlerini bütünlediğini ancak birbirlerinden farklı süreçler olduğunu anlarlar. Bundan sonraki aşamada, küçük çocuklar harfleri kullanmaya başlarlar, genellikle anlamı ifade etmek için büyük harfleri yanyana getirerek kullanırlar. Henüz harf-ses ilişkisi hakkında bilgileri yoktur. Ancak çocuğa ne yazdığı sorulursa, çocuğun verdiği cevaptan yazdıkları hakkında bilgi sahibi olunur. Küçük çocuklar niçin yazmak istemezler? Browne’e göre, yazarlar, iletişim kurmak için yazarlar. İletişim kuracak birisi olduğu için, hatırladıkları veya açıklayabilecekleri bir düşünceleri olduğu için yazmak isterler. Ancak, mesajlarını konuşarak ulaştırabiliyorlarsa yazmayabilirler. Küçük çocuklar da, genellikle bir hikâyeyi veya bir haberi sınıfta detaylarıyla anlatabilirler. Ancak, anlattıkları olayları yazmaları istendiğinde çoğunlukla bir cümle yazarlar. Aradaki bu fark; çocukların, bu bilgileri yazarak, tekrar iletişim kurmanın bir yararını görmemelerinden kaynaklanabilir. Çocuklar, anlatarak, çok fazla kişiyle iletişim kurduklarını, yazdıkları zaman bu kadar kişiyle iletişim kuramayacaklarını fark ederler. Küçük çocuklar için yazmaya ilişkin düzenlenen program nasıl olmalıdır? Çocuklar, anlattıklarının yazılmasının, zor ve zevksiz bir iş olduğunu düşünebilir ve sonunda onlara sağlayabileceği yararları düşünemezler. Bu nedenle okulda, yazı yazmanın ve yazıya ilişkin bilgilerin onlara sağlayabileceği yararları çocukların fark etmesi gerekir. Sözlü dil, amaçları olan ve çocukların gereksinimlerini karşılayan bir ortamda edinilir. Bu nedenle, yazmaya ilişkin düzenlenen program da, çocukların okuldaki ihtiyaçlarını ve amaçlarını karşılayacak etkinliklerden oluşturulmalıdır. Genellikle yazarlar, yazı yazmaya yazacaklarını tasarlayarak başlarlar. Çocukların, yazının nasıl üretildiğini bilmeye, anlamaya ihtiyaçları vardır. Brown’e göre, bir konuya ilişkin yazmayı geliştirmek için şu özelliklerin öğrenilmesi önemlidir. - Tasarlamak: Akla gelen ilk düşüncelerin not edilmesi ve geliştirilmesi. - Taslak çıkarmak: Geliştirilen-tasarlanan düşüncelerin yazılı metine dönüştürülmesi. - Yeniden gözden geçirmek: Çıkarılan taslağın şekle sokulması, veya değiştirilmesi ve geliştirilmesi. - Düzeltme: Geliştirilen metnin, yazım hatalarının ve noktalama işaretlerindeki hataların düzeltilmesi, çıkartmalar veya ilâvelerin yapılması. - Sunuma Hazır Yazı: Düzgün, doğru ve temiz olarak yazının bitmiş hali. Okuma-Yazma Arasındaki İlişki Okuma ve yazma arasında karşılıklı süregelen bir etkileşim bulunmaktadır. Smith ve Elley’e göre okuma ve yazma sürecinde benzer beceriler vardır. Her iki süreçte de: 1. Harfler, sözcükler ve cümleler görsel olarak algılanmalıdır. 2. Her ikisinin temelinde de çocukların dünyaya ilişkin bilgileri ve deneyimleri bulunmaktadır. 3. Her ikisinde de görsel girdilere ihtiyaç vardır. Okuma ve yazma arasında aynı zamanda belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Bunlar: 1. Yazma sıralama sürecidir. Bir başka deyişle, yazarken harfleri ve sözcükleri doğrusal bir sırada kağıda dökeriz. Ana dilde kullanılan her harfe ihtiyaç vardır. Okuma ise, bir sıralama süreci değildir. Okurken yapılan göz hareketleri incelendiğinde, gözün satır boyunca odaklanması, başlangıçtan sona kadar düzgün bir hareket değildir. Çünkü gözün birçok geri dönüşler yaptığı gözlemlenmiştir. 2. Okuyucu, sözcüklerin şekillerine ve sözcük içindeki harflere göre anlamı algılar. Anlamın düzgün algılanabilmesi için yazar, sözcük içindeki tüm harfleri kullanmak zorundadır. Yazıda değişmez kurallar vardır. Ancak, akıcı okuma da ise tek tek sözcük, ya da sayfadaki her bir sözcüğü bilinçli olarak algılamaya gerek duyulmayabilir. 3. Yazıda, noktalama önemlidir. Çünkü, konuşmadaki tonlama, vurgu, jest ve mimiklerin taşıdığı anlamları, yazıda noktalama işaretleri sağlamaktadır. Okuma-yazma arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tartışınız. Okumayı ve yazmayı öğrenme arasında birbirini destekleyen bir ilişki vardır. Çünkü her iki süreçte de yazılı sembollerin çözümlenmesi ve anlaşılması önemlidir. Çocuklar, bir konuya ilişkin duygu ve düşüncelerini yazarken, sözcüğün taşıdığı kavramı ve nasıl söylendiğine ilişkin bilgilerini kullanabilmeleri için cesaretlendirilirler. Yazı, harf-ses ilişkisine ve sözcüklerin görsel şekillerine ilişkin bilgileri kapsar. Bu bilgilerin kullanılması da okumayı destekler.