DİNLER TARİHİ ARAŞTIRMALARI- V DİNLER TARiHÇiLERİ GÖZÜYLE TÜRKİYE'DE MiSYONERLİK TÜRKİYE DİNLER TARİHİ DERNEGİ YA YlNLARI TÜRKİYE DİNLER TARİHİ DERNEGİ Yayın No: 5 ISBN: 975-94505-5- O Bütün Yayın Hakları Türkiye Dinler Tarihi Derneği"ne Aittir. Birinci Baskı: Kasım 2005, 700 adet -'-· MERSİNVETARSUS ÇEVRESİNDE MisYONERLİK İlker Çınar* Tarsus Uluslar arası Protestan Kilisesi'nin Başpapazı iken gördüğüm ve olaylar neticesinde; yaşarnımdan, yaşantımdan ve standardımdan ödün vererek Yüce Türk Milletine gerçekleri aniatmayı uygun gördüm. Bu gerçekler şunlardır: inancı kullanarak stratejiler yapan, kültür erozyonu ve mutasyonu yaratan, Türk toplumunda etnik, hassas grupları hedef seçerek, coğrafi senaryolar hazırlayan, sosyal alanın çeşitli kesimlerinde çatışmalar yaratarak Türk ulusunun ulusal bilincini yok edip, üniter yapıya karşı fiili hareketlerin meydana gelmesine sebebiyet vermek isteyen, uluslar arası platformlarda Ermeni soykınmına ilişkin kamuoyunun oluşturulmasını sağlayan, yasadışı illegal örgütlerin Avrupa'da maddi destek bulmasını sağlayıp Türkiye içerisinde terör yapmasına sebebiyet Veren, bazı İslil.mi cemaatlerle bağlantıya girerek diğer bir atraksiyonu koordine eden, sosyolojiyi ve psikolojiyi kullanarak sistematik ve stratejik komplolarla hareket eden, dış odaklı gizli servisler tarafından desteklenerek çok iyi bir eğitimle organize edilen misyonerler ve onların destekçileri olan satılmış misyonercikler olup en tehlikeli olanı da bunlardır. Ben bu gerçekleri Yüce Türk Milleti ile paylaştıktan sonra; ne yazık ki ölüm tehditleri bile almaya başladım. Devletimiz içerisinde o kadar satılmış vardı ki, ben bunları sonradan anladım ve gördüm. Ben devletimizin bekası için bir vatansever hareket yapayım dedim ama Devletimiz içindeki satılmışlar tarafından engellendim ve tehditlerle susturulmaya çalışıldım. Ne yazık ki tehditierin çoğu Devletimizin makamlarında oturan satılmışlardan geldi. Ama bu uğurda ölmeyi kendime kazanç yaşadığım saydım. Bütün gücümle anti misyonerlik hareketlerine tek başıma devam ettim. Ne bir kurumdan ne de bir kuruluştan destek buldum. Bütün bu çalışmalarımı sadece tek başıma sürdürmeye gayret ettim ve edeceğim de. Beni hiçbir zaman yıldıramayacaklar. Vatanımın, milletimin ve bayrağıının üzerirıde hiç kimse muhasebe yapamayacak. Misyonerler ve satılmışlarla mücadele edebiimek için bir de dernek kurduk. Bu derneğin kurucuları işin uzmanı daha önce benim öğrencilerim olan kişilerdir. Bazı gerçekler vardır ki; bu gerçekler saklandığı 'zaman daha verimli olanilirler (Özellikle çıkar sahipleri için). Bu gerçekleri gören gözler görmemiş, duyan kulaklar duymamış, bilen kişiler de bilmezlermiş. Bir beyin fırtınası yapacak olursak şu soruya cevap bulabilir miyiz? "Acaba neden?" Türkiye'ınizde bir bilinmezliktir almış başını gidiyor. Bir sosyal, siyasal ve ekonomik konu açıldığı zaman, o konu hakkında mangalda kül bırakmayan bazı bilirlerimiz; çözüm üretmeye gelince külü olduğu gibi mangalda bırakıyorlar. Acaba bir şeylerden mi korkuyorlar veya hırsızlar mı? (Hayır, yok canım olamaz!) Yapılması gereken şey şudur: "Bu kadar bilgi sahibi kişi varken * Eski Başpapaz. 389 bana mı düştü canım" demenin doğru olmadığını bilen kişilerden olarak üzerimize vazife bilerek küçük, küçücük bir fırtına yapalım. Tabi! ki görmemiş, duymamış, bilmemiş kişilerin affına sığınarak milletçe bir "beyin fırtınası" yapacağız. Yapılması planlanan işlerin gerçekleşeceğini hissetmek; işte bu mucizelere yol açar. Bir şeyin gerçekleşmesini beklemek, hedefi olanı güçlendirir ve ona hız kazandırır. Çoğu zaman hayatın bakış açısına karşılık verdiğini görür. Oluşmasını beklediği şeyler ise oluşur. İnandığı rüyalar gerçekleşmeye başlar. İşte hedefi olan ve planlı bir şekilde komplolar ve stratejiler geliştiren; bu topraklar üzerinde beklentileri olan küresel emperyalist dış güçler her türlü entrikayı ve senaryoyu hazırlayarak, dört koldan bu vatana saldırmaktadırlar. Yapılanmalarında ve kullandıkları tekniklerde bazen doğrudan ajitasyonlardan kaçmarak maşa olarak nitelendirdikleri işbirlikçileri de kullanırlar. İnanç bir şeyi yapabileceğimizin bilgisidir. Başarmak için yüklediğimiz içgüdümüzdür. Çoğu bölümler için bir şeye bakıp da yapıp yapamayacağımızı anlama durumuna sahibiz. Onun için inanç kişiye, topluma güç verir; gözlerimizi açar; fırsatları kolaylaştırır; hayallerimizi gerçekleştirmemizi sağlar. Yapabileceğini düşünen yapabilir, yapabileceğini düşünmeyen yapamaz. Bu değişmez bir kanundur. Başarının ilk adımı, önce yapabileceğine inanmaktır. Kazanacağına inanan kimse ise; kazanır. Yani kısaca inanca baktığımız zaman kanıtiara dayanmayan bir inanış biçimi değil, kayıtlar olmaksızın inanmaktır. Öyleyse direk olarak konuya girelim. İşte! İnançları için, sözde yazılı konusu olan vaat'ten "O gün Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırınağına kadar, bu diyarı senin zürriyetine verdim." (Tevrat, Tekvin Bölümü, 15:18) dolayı; bu coğrafyaya sahiplenmek için entrikalar, cinayetler, komplolar, stratejiler vb. yapan, küresel emperyalizmin neferleri AB uyum yasalarının getirdiği rahatlıkla işlerini kolayca icra ediyorlar. Kimden bahsettiğimi biliyorsunuz. MiSYONER dediğimiz kişiler; profesyonel eğitimli, strateji uzmanı, psikolog, sosyolog, antropolog, tarihçi, teolog vb. Bütün bu donanımı, toplumun Hıristiyan gibileştirilmesi yle söz dinleyen, kontrol edilebilen, güdülmesi kolay, pasif bir toplum, hak isternek için ayaklanan bir toplum yaratmak için seçilmiş özel eğitimli sivil askerleridir. Misyonerierin dış odaklı gizli servislerce desteklenmesi ve organik bağlarının olması artık bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği bile bile, siyasi amaçlı misyonerliği halisane duygular içerisinde yapılan bir din tebliği olarak gören ve batıya hoş görünmek için izin veren zihniyeti anlayamıyorum. Bu misyonerlik endüstrisinin amacı: inancı uğruna oturttuğu emperyalist beklentilerdir. Bu beklentilere ulaşmak için; İslam içerisinde dini cemaat kurarak, besleyerek ve bunlar aracılığıyla İslam inancının "törpülenmesi, ılımlaştırılması" vardır. İleride bu ılımlı ve bütünlüğünü kaybetmiş topluluk ile ayaklanma yaratmak istemektedir. Ne yazık ki; yaşadığımız çagda ülkemiz misyonerierin "İncil Ülkesi" (Bible Land) haline geldi. Hıristiyanların sözde kutsal kitap olarak gördükleri "insani yazma metinleri içerisinde" bulunan yerlerin Anadolu topraklarında bulunması ve olayların buralarda geçmesi, misyonerierin gö~lerini buralara çevirmelerine s~bep olan birkaç etkenden sadece biridir. Diğer bir etken de, yamyam gözlere sahip bu kişilerin uyduruk yazma metinlerinde Anadolu'nun "vaat edilmiş, kutsal topraklar" olarak geçmesinden dolayıdır. Bu toprakların, klasikleşmiş kaynaklarında 390 ;- : r Seferleri", daha doğrusu onların kendilerine yakıştırdıkları çağdaş isimle Ordusu'yla" geri alınması için yaptıkları atraksiyonlar zamanla yerini sosyolojik ve psikolojik komplolara bırakmıştır. Öyle ki, bu komplolar içerisinde sokaktaki bireysel misyonerlik faaliyetlerinin yanı sıra "Dinlerarası Diyalog" görüşmeleri gibi misyonerlik faaliyetleri dahi yer almaktadır. Bu şekilde yapılan hareket bir misyonerlik hareketi olup, sözde Tanrının seçilmiş özel halkı olan bu ordunun geliştirdiği stratejik komplolardandır. Stratejik komplolar içerisinde; İslam'ın ılımlaştırılması, protestanlaştırılması, pasifleştirilmesi gibi amaçlar birbirini takip eder. Ne yazık ki bu antagonist konjektörde oyuna gelen ve beslenen cemaat, angaje olmuş yazarlar, politikacılar, akademisyenler, işadamları vb. her kesimden şahsiyetler bunun içerisinde yer almaktadır. Gözden kaçmaması gereken diğer bir etken de küresel emperyalizmin beklentileridir. Bu emperyalist ekallerin enerji kaynaklarını ellerine geçirmek için, bölge halkları üzerinde yaptıkları dejenerasyon ve asimilasyon çalışmaları yer almaktadır. Bu iş, sözde demokratik bir dünya düzeni getirmek ve terörizmi ortadan kaldırmak adına işlenen cinayetlerle Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail projelerine destek amaçlı yapılmaktadır. Misyonerlik çalışmalarıyla da pasif hale getirilmiş güdülmesi kolay bir toplum oluşturulmaktadır. En önemlilerinden biri de, direk olarak terörizme destek vermek ve etnik guruplar arasında savaş yaratmak, T.C. devletini yıkmaktır. ABD'nin liderliğinde kurulacak yeni bir dünya düzeninde İslam coğrafyası iki ana kategoriye ayrılmıştır. Birincisi Müslümanların silineceği bölgeler: Balkan ve Kafkasya Müslümanları. İkincisi Müslümanların sindirileceği bölgeler: Orta Asya, ismiyle 1 i 1 1 1 1 "Haçlı "Tanrının Çocukları Ortadoğu Müslümanları. Son yıllarda ülkemizde mantar gibi çoğalan misyonerler gönderildikleri ülkelerin yönetimi başta olmak üzere; Dünya Kiliseler Birliği, Amerika Ulusal Bilgi Toplama ve Güvenlik Merkezi, Amerika istihbarat Dairesi, ö.zel şirketler ve Kızıl Haç, BM tarafından desteklenirler. Destek veren özel şirketler içerisinde artık ülkemizde faaliyet gösteren bazı firmalar da vardır. T.C. Devleti'ni ortadan kaldırmak için yapılan bu çalışmalar her geçen gün daha da hız kazanmaktadır. . PKK'nın temelini atan bugün ülkemizde cirit atan misyonerlerdir. 1962 yılında "Barış Gönüllüleri" adıyla Türkiye'nin doğusuna giden kilise destekli gizli servis ajanları, istihbarat çalışmalarını tamamlayıp; misyonerlik, bölücülük faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Topladıkları bilgileri CIA' ya ulaştırmışlardır. Ülkemizde 1983 senesinde PKK hortladı. Bugün PKK'ya verilen destek açıkça kendini göstermektedir. Çekiç Güç ve NGO gibi sivil toplum örgütlerindyn destek almaktadır. Sözde insan! yardım görüntüsünde olan misyonerierin gerçek amacı T.C. Devletinin temelini ortadan kaldırmak için yapılan fiill harekettir. Çok sayıda Kürt kökenli vatandaşlarımız kiliseler aracılığı ile Amerika'ya ve Avrupa'ya götürülerek eğitime tabi tutulmuşlardır. Kuzey Irak ve Türkiye içerisinde oluşturulan kamplarda ise aynı şekilde beyin yıkamalar yapılmaktadır. Bütün bu girişimler ABD konsoloslukları ve elçiliği tarafından desteklenmektedir. Koruma zırhı, kalkanı oluştıırdukları sözde ev kiliselerinin ve misyonerlik atraksiyonlarının rahat işlemesi için ülkemizde AB tehdidiyle, misyonerliği koruma altına almışlardır. Evlat edinme yoluyla bu kültürden gelen insanları orijin 391 olarak tercih etme ve ileride kullanma yöntemine de başvuruyorlar (Bunun bir örneği Adana'nın Saimbeyli İlçesinde görülmektedir.) Yaptıkları bu çalışmalar BM'nin UNICEF kuruluşuyla da destekleniyor. Sistemli ve programlı hareket eden misyonerler son derece desteklenerek çalışmalarını geliştirmiş durumdalar. Şimdi misyonerleri ve yasadışı çalışmalarını biraz daha irdeleyecek olursak çok çarpıcı gerçeklerle karşılaşacağız. Misyonerierin kaşarlanmışlarından biri olan ve 1962 tarihinden bu yana Türkiye'de yaşayan Roger M. isminde ki misyonerin yaptıklarına sırasıyla bir göz atalım. l.Dünya Kiliseler Birliği'nin Ortadoğu ve Türkiye sorurnlusudur. İngiltere'ye kaçan kişilerin; 2.Türkiye'den mülteci olarak Hıristiyanlaştırılmasında, "London Kurdish Church" (Londra Kürt Kilisesi) topluluğunun kurulmasında öncülük etmiştir. 3.Kürtçe İncil çevirisi (kitap, CD, kaset) yaptırarak, başta Avrupa ülkelerinde yaşayan Kürtler olmak üzere Türkiye'de Kürt kökenli kişilere misyonerler tarafından dağıtılınasını sağlamıştır. 4.Bu yayınların Kuzey Irak Kürt bölgesine de gönderilmesi ·kendi so rumi ul uğundadır. 5.Londra'daki kilisede, Türkiye'nin anti-demokratik yönetime sahip olduğu ve soykırım yaptığı konusunda yayınlar hazırlatan ve vaazlar düzenleten kişidir. 6.Yunanistan'a kaçan kişilerin mülteci olabilmesi için değerlendirme kurulunda başkanlık yapmıştır ve halen başkandır. ?.Birleşmiş Milletierin insani yardım görevlisi ve Barış Gönüllüleri hizmetlerinde bulunarak 1991 tarihinde ve daha sonraki tarihlerde toplanan parayı Kuzey Irak'ta bulunan Peşmergelere yardım adı altında PKK kamplarına gönderen kişidir. 8. Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye aleyhtarı kişilerin, faaliyetlerini hukuk ve mali işlerini bakan fon sorurnlusudur. 9. İlk defa 1962 tarihinde Türkiye'ye gelip yerleşmiş ve o tarihten bu yana Türkiye üzerine araştırmalar yapmıştır. 10. Türkiye'de halen yaşamaktadır. Kurmuş olduğu koruitede Tommy J., Colin M., David H., Ed R., Magnus P., David P., Steve L. yer almaktadır. 11. İstanbul'da faaliyet gösteren Basım Yayın şirketini kurmuşlardır. Türklerin, Ermenilere soykırım yaptığını anlatan kitapçık hazırlatarak 1999 tarihinde Avrupa'da kolaylaştırmak amacıyla; dağıtıma sunmuştur. 12.New York'ta merkezi bulunan international Bible Students Assocation (Uluslar arası İncil Öğrencileri Birliği), Kuzey Irak'ta Delta Force ile çalışmaktadır. Türkiye'den bu bölgeye misyonerierin gitmesini organize etmektedir. 13.Bütün bu çalışmaları OM (Operation Mobilization) misyonerlik örgütü adına yapmaktadır. 14. Türkiye'ye gelen kitap gemisi (Douglos, Logos) adı altında Türkiye etabını organize etmektedir. 15.Belçika'da Kürtçe yayın yapan radyonun ve İzmir Selçuk'ta (Efes) açılacak TV (Türk-7) kıınalının yönetim kadrosundadır. 392 -; değil Kuzey Irak'ta Peşmergelere dağıtılan broşürlerde şunlar yazılıydı. Senin babanı ve yakınlarını kim öldürdü? Senin bu duruma düşmene kim sebep oldu? Bütün bu sıkıntılClJ1n ve zorlukların başına gelmesi'ne kim yol açtı? Bütün bunları yapan senin "Müslüman kardeşim" (Arap, Farisi, Türk) dediklerin midir? Yani senin "Arap, Farisi ve Türk Müslüman kardeşlerin" sana bunları yapmadılar mı? Ey Kürt kardeşim! Gel bir saatliğine de olsa Hıristiyan olmayı dene! Göreceksin sonsuza kadar mutlu olacaksın! Christian TV (CTV) Kürtçe ve İngilizce PKK yanlısı yayınlar yapmaktadır. Bu TV İngiliz yayın lisansı ile yayın yapmaktadır. Merkezi Almanya' dadır. İsa Mesih filmi ve diğer Hıristiyanlığı yayma programlan buradan yapılmaktadır. Cebeli Tarık'tan hotsat-bird vericisinden yayın yapıyor. Programların çoğu Belçika'da Med-TV stüdyolarında hazırlanıyor. Avukat olan Agelika L.'nin de bulunduğu bir komisyon KÜRT HIR.İSTİYANLARl KOMiTESi'Nİ de kurmuşlardır. Bu koroitede şunlar bulunmaktadır: Christian TV - Workers Association. COMMISSION(Koınisyon): Prof. Dr. Ronald M., Isınet S., Roger M., Dr.Necmettin K., Angelika L., Soren D., Erich W., Yasar K. Tarsus Uluslar arası Protestan Kilisesi'nin B~şpapazlığını ve uluslar. arası bağlamda akademik eğitimi almış biri olarak çok kapsamlı misyonerlik yaparken, vicdanıının ve kanıının rahatsız olmasından dolayı gerçekleri devletirole ve milletimle paylaşmayı uygun gördüm. Devlet içindeki makam sahibi birinin kapısını çaldığım ve bütün gerçekleri anlatacağırnı söylediğim zaman hiç hak etmediğim davranışlarla ve hakaretlerle karşılaşrnıştım. Ben kendisine misyonerierin amacı şunlardır ve şunları yapıyorlar ben bunları hazınedemiyorum dediğimde ve bunları anlatmak istediğimi söylediğimde o saygıdeğer devlet büyüğüm beni azarlayarak kapı dışarı etmişti. Ben bunları hak etmemiştim. Amacım misyonerierin kimliklerini ve amaçlarını ortaya koymaktı. Ama yılınadım ve bu gerçekleri Milletime götürdüm ve ben gerçekleri payiaştıkça baskı gördüm. Susturulmak isı.endim; susmadım. Çevremde ki insanlar yıpratıldı ve uzaklaştırıldı; kaçmadım. Daima Milletirole ve Devletimle paylaşacağım. Acaba Devletimin makamında oturan o değerli büyüğüm şu gerçekleri biliyor muydu? Adana'daki İncirlik Amerikan Üssü'nde bulunan uçakların geçmiş dönemde bazı T.C. vatandaşı papazları usulsüz olarak Amerika'ya eğitim için götürdüğünü ve üstelik eğitimin çok özel nitelikte olduğunu. Ama bütün bunları aniatmama fırsat verilmeden dışarı atıimam ve daha sonra bazı kişilerce psikolojik olarak yıpratılmam ve susturulmak istenmem, ajite edilmem beni yıldırmad.ı. Benim Devletim daima büyüktür ve büyük olarak kalacaktır. Bugün bile hala anlam veremediğim bazı olaylarla karşı karşıya kalıyorum. Ama inanıyorum ki; "Muhtaç olduğıın kudret damarlarında ki asil kanda mevcuttur" diyen· Atatürk'ün eviadı olarak ulus devleti anlayışında olup, üniter yapımıza karşı yapılan hareketlere asla kayıtsız kalmam ve kendimi feda etmekten asla çekinmem. 393 Siyonist düşüncenin temelinde kutsal topraklara yerleşme ~ardır. Yahudilerin iman ve soy babası olarak kabul ettikleri "1 Avraham-2 Abraham-3 lbrahim" ilk olarak Urfa'dan yola çıkmıştır. Abraham'ı göçe zorlayan ilahi güç bu toprakların kendi soyuna verileceğini (vaat) söylemiştir. Bu vaat; Tevrat'ın Pentatük (beş kitap) kısmının Tekvin bölümünde de yer almaktadır. Bu sebepten dolayı bu yazılı kaynak Yahudileri sürekli bir harekete zorlamış (daha sonra Hıristiyanlar bunlara eklenmiş), sürekli bu rüya ile yatıp kalkmışlar, kendilerini üstün bir ırk ve Tanrı'nın özel halkı olarak görmüşler; aynı coğrafyadaki diğer kavimler üzerinde baskı, dışlama, yok etme gibi . eylemlerde bulunmuşlardır ve bulunmaktadırlar. Hz. İsa da bir Yahudi olarak havrada yetişti ve ders vermeye başladı. Aynı gelenekleri ve doktrinleri savundu, Abraham'ı ve diğer peygamberleri vaaz etti. Bütün bunları havrada ve Yahudi halkının içinde gerçekleştirdi, diğer toplumlardan uzak durdu. Zaten Yahudiliğin kökeninde milleyetçilik vardır ve Hz. İsa bu kuralı bozmadı. Yahudiler arasında iki mezhep vardı; biri Sadukiler (ikinci varoluş yok diyenler) ve diğeri Ferisiler (ikinci varoluş var diyenler) bu iki kesim birbirini asla sevmezler, konuşmazlar, yadırgarlar ve hatta çatışıriardı ama aynı kitapları paylaşırlardı. İşte Hz. İsa burada devreye girerek her iki tarikattan bazılarını tek çatı altında toplamayı başardı. Bazı Yahudiler, Hz. İsa'nın bu çabası ve çıkışını bir mezhep olarak yorumladılar. Kendisi de ilk zamanlar bunun aksini söylemedi ta ki, şakirtlerinden (Petrus) birine "ben kimim" şeklinde sorması ile onun verdiği cevap üzerine bazıları da onun "Tanrı Oğlu" olduğunu söylemeye başladı. İşte bu çıkış üzerine bir serüven başlamış oldu. Bazı Yahudiler bunun imkansız olduğunu, Teslis'in (Üçlü birlik; Baba, Oğul, Kutsal Ruh) yanlış olduğunu ve "Tanrı'yım" demenin Tanrı'ya hakaret, şirk koşma olduğunu söylediler. Hz. İsa'nın, kendisinin kral da olduğunu söylemesiyle ipin ucu kaçtı. Çünkü İsrail ve tüm topraklar o günlerde Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaydı. Hz. İsa'nın bu söylemini ve kendine yakıştırdığı bu sıfatı sırf "Tanrı Oğlu'yum" demesinden dolayı hazınedemeyen Yahudi din adamları Hz. İsa'yı Roma emperyalist güçlerine bildirdiler. Roma askerleri de Hz . .İsa'yı çarmıha gerdiler. Çünkü Roma'nın Kralı Sezar' dır, bu topraklar da Roma İmparatorluğu'nda olduğundan dolayı Sezar'dan başka kral olamazdı. Ayrıca Hz. İsa'nın kendisini tanrı olarak söylemesi Roma yetkililerini daha çok kızdırmıştı çünkü Sezar'ın heykelleri önünde herkes tapınmalıydı ve Sezar Roma'nın tanrısı olarak kabul ediliyordu. İşte bu sebeplerden dolayı Hz. İsa'yı hazin bir son bekliyordu. Hz. İsa'yı hiç görmemiş fakat ekleme havari olarak kabul. edilen Tarsus'lu Pavlus gerek doktrinleriyle, gerekse misyonuyla; Hıristiyanlığı bir din haline getirdi. Hıristiyanlığı kendi stratejileriyle ve öğretileriyle şekillendirdi. Müthiş bir adamdı; çok akıllı, zorluklarla başa çıkabilme yeteneğine sahipti. İncil içinde ki çoğu kısımlar onun yazıları ile doludur. Pavlus, Yahudi olmayan tüm uluslara İsevlliği iletti, teslisin köklenmesini sağladı, yeni öğretiler getirdi. Kısacası Hıristiyanlık'a Pavlus'un dini de diyebiliriz. Bu bağlamda Pavlus'un düşmanı sadece gelenekçi Yahudiler değildi, Kudüs'de bulunan İsevller de Pavlus'a savaş açtılar çünkü Pavlus milliyetçilik özüne sahip çıkmamış, diğer ulusları da aşılamıştı. Tabi ki Pavlus'u da Roma'da malum sebeplerden dolayı hazin bir son bekleyene kadar. 394 Hıristiyanlık ismının ilk ortaya çıktığı Antakya'dan başlamak üzere dünyaya hiçbir zaman kendini Yahudilikten ayrı görmemiş ve kendilerini Yahudiler gibi özel bir halk kabul etmişlerdir. İşte kendilerini özel bir halk olarak gören Yahudiler gibi, Hıristiyanlar da Abraham'ı iman babaları kabul edip bu vaat içinde ortak paydalarının Yahudilerle aynı olduğu söyler ve kabul ederler. Bu ortak noktadan hareket eden Hıristiyanlar, Yahudileri çok severler. Onlara göre ortak değerleri vardır ve kendilerinin haricinde bir inancı da asla kabul etmezler. Diğerleri ya teröristir ya putperesttir. Her iki kesim de vaat edilmiş topraklara ortaktırlar. Hıristiyanlar, Yahudileri el üstünde tutarlar. İlk zamanlarda Yahudilerin Hıristiyanlara, Hıristiyanların da Yahudilere bakış açıları her ne kadar sert olmuşsa da, şimdilerde ortak değerleri paylaşır durumuna gelmişlerdir. Bunun kökeninde hem emperyalizm vardır hem de ortak babalar ve Tanrı vardır. Emperyalist Hıristiyan otoritesi diyet borcunu ödemek için de İsrail ülkesini kurmuştur ve her türlü desteği vererek güçlenmelerini sağlamıştır ve destek vermeye de (ortak değerlerinden dolayı) devam etmektedir. İsrail her defasında "Vaat Edilmiş Topraklar" olarak tanımladıkları ve diğer emperyalist güçlerin de sınırını daha çok genişlettiği; Nil ve Fırat'ın arasında kalan bölge üzerinde misyonu olduğunu ileri sürmüştür~ Misyonerierin gerçek amacı bu toprakları geri almaktır. Bunu da emperyalist güçler adına sivil askerler olarak yürütmektedirler. Kültürel yozlaşma yaratarak bu işi yayılan Hıristiyanlık, gerçekleştirmektedirler. Saygılarımla 395