İÇİNDEKİLER

advertisement
21. Ergen Günleri
1-3 Aralık 2016/Denizli
İÇİNDEKİLER
ÖNYAZI
2
DÜZENLEME KURULU
3
KONGRE BİLİMSEL PROGRAMI
4
SÖZEL BİLDİRİLER
7
POSTER BİLDİRİLERİ
13
KONUŞMACI ÖZETLERİ
16
1
21. Ergen Günleri
1-3 Aralık 2016/Denizli
Değerli Meslektaşlarımız,
21. Ergen Günleri 1-3 Aralık 2016 tarihlerinde, Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Ergen
Komisyonu ve Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim
Dalı işbirliği ile Denizli’de, Pamukkale Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecektir.
Bildiğimiz gibi, ergenlik dönemi gencin yaşamında önemli değişikliklerin yaşandığı bir süreçtir. Bedensel
ve ruhsal değişimlerin yanı sıra, fizyolojik değişimler de döneme damgasını vurur. Kültürümüzde ninniler
eşliğinde “uyusun da büyüsün” diyerek büyütülen çocuk, gençliğe eriştiğinde yine uyuyarak olgunlaşır ve
sağlıklı ruhsal gelişimini sürdürür. İnsan ömrünün yaklaşık üçte birini kaplayan uyku, ergenlik döneminde
ruhsal ve bedensel bozukluklardan etkilenebilmekte; aynı zamanda uykudaki bozulmalar da sağlıklı
gelişimi sekteye uğratabilmektedir. Bu nedenle biz de 21. Ergen Günleri’nin ana temasını “Normalden
Patolojiye: Uyku” olarak belirledik.
Antik kültürlerin yaşam bulduğu coğrafyası, bir doğa harikası olan Pamukkale’si, büyüyen ekonomisi ve
bilime dönük yüzü Pamukkale Üniversitesi ile özdeşleşmiş Denizli’mize sizleri davet etmekten mutluluk
duyuyor ve Aralık 2016’da buluşabilmeyi ümit ediyoruz.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Füsun ÇUHADAROĞLU ÇETİN
Sempozyum Eş Başkanı
Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği
Ergen Komisyonu Başkanı
Doç. Dr. Burcu ÇAKALOZ
Sempozyum Eş Başkanı
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları A.D. Başkanı
2
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
SEMPOZYUM EŞ
BAŞKANLARI
Prof. Dr. Füsun ÇUHADAROĞLU ÇETİN
Doç. Dr. Burcu ÇAKALOZ
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Saynur Canat
Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu
Prof. Dr. Taner Güvenir
Prof. Dr. Nalan Kalkan Oğuzhanoğlu
Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç
Prof. Dr. Bedriye Öncü
Prof. Dr. Özlem Özel Özcan
Prof. Dr. Müge Tamar
Doç. Dr. Devrim Akdemir
Doç. Dr. Burcu Çakaloz
3
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
4
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
5
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
6
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
S1/ DSM-5 Ayrılık Anksiyetesi Bozukluğu Şiddet Ölçeği Çocuk Formunun(11-17 Yaş) Türkçe
Güvenilirliği ve Geçerliliği
Şermin Yalın Sapmaz 1 ,Handan Özek Erkuran 2 ,Dilek Ergin
,Duygu Karaarslan 6 ,Ertuğrul Köroğlu 7 ,Ömer Aydemir 8
3
,Nesrin Şen Celasin 4 ,Masum Öztürk
5
1:Manisa CBÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2:İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Birimi
3:Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
4:Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
5:Manisa CBÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
6:Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
7:Ankara Boylam Psikiyatri Hastanesi
8:Manisa CBÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı
Giriş: Ayrılık anksiyetesi bozukluğu (AAB) şiddet ölçeği çocuk formu 11-17 yaş çocuk ve ergenlerdeki
AAB belirtilerinin şiddetini belirleyen 10 maddeli bir ölçektir. AAB tanısı alan( ya da klinik olarak
şiddetli AAB belirtileri olan) çocuk ve ergen olguların ilk değerlendirme ve tedavi sürecinde
kullanılabilmesi amacıyla tasarlanmıştır. Her bir madde de yakınması olan olgunun son 7 gün içerindeki
ayrılık anksiyetesi bozukluğu belirtilerinin şiddetini oranlaması istenmektedir. Bu çalışmada DSM-5 ayrılık
anksiyetesi bozukluğu şiddet ölçeği çocuk formunun Türkçe sürümünün güvenilirliği ve geçerliliğinin
çalışılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Araştırma grupları çocuk psikiyatri kliniğinde tedavi gören ve ayrılık anksiyetesi bozukluğu tanısı
alan 41 hasta ile ortaokul ve lise öğrencilerinden oluşan 100 sağlıklı gönüllüden oluşmaktadır.
Güvenilirlik analizlerinde içsel tutarlılık katsayısı ve madde-toplam puan korelasyon analizi, geçerlilik
analizlerinde ise birlikte geçerlilik, açıklayıcı faktör analizi yapılmış ve ölçeğin toplum ve klinik
örneklemlerini birbirinden ayırabilme özelliği ROC Eğrisi ile gösterilmiştir. Değerlendirmede ayrılık
anksiyetesi bozukluğu şiddet ölçeği çocuk formunun yanı sıra çocukluk çağı anksiyete tarama ölçeği
kullanılmıştır.
Bulgular: Güvenilirlik analizlerinde Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı 0,932 ve madde - toplam puan
bağıntı katsayıları 0,400 ile 0,874 arasında saptanmıştır. Yapı geçerliliğinde varyansın
%63’ünü açıklayan bir faktör elde edilmiştir. Birlikte geçerlilikte çocukluk çağı anksiyete tarama
ölçeği ile orta düzeyde(r= 0.636 p<0.0001 ) bağıntı göstermiştir. ROC çözümlemesinde ROC eğrisinin
altında kalan alan 0.898 olarak saptanmıştır.
Sonuç: DSM-5 ayrılık anksiyetesi bozukluğu şiddet ölçeği çocuk formunun Türkçe sürümünün hem
klinik uygulamada hem araştırmalarda güvenilir ve geçerli biçimde kullanılabileceği gösterilmiştir.
Anahtar kelimeler: DSM-5 ayrılık anksiyetesi bozukluğu şiddet ölçeği, güvenilirlik, geçerlilik
7
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
S2/ DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeği Türkçe Formunun güvenilirliği ve geçerliliği (11-17 yaş
çocuk ve 6-17 yaş anne-baba formları)
Şermin Yalın Sapmaz 1 ,Burcu Serim Demirgören
2
,Gülsüm Yörük Ülker 3,Ömer Aydemir 4
1: Manisa CBÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
2: İzmir DEÜ Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
3: Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi Psikoloji Birimi
4: Manisa CBÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı - [email protected]
Giriş: DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeğinin 6-17 yaşlar için anne, baba veya vasi tarafından
doldurulan 13 maddelik anne-baba formu ile 11-17 yaşlar için ergenlerin kendilerinin doldurduğu 13
maddelik öz bildirim formu vardır. DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeği, somatik belirtileri tarayan
üçlü Likert tipi bir değerlendirme sağlamaktadır (0=hiç rahatsız olmadım, 1=biraz rahatsız oldum, 2=çok
rahatsız oldum). Her maddede son 7 gün içindeki somatizasyon belirtilerinin şiddetinin oranlanması
istenmektedir. Yüksek puan bedensel belirtilerin şiddetinin daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu
çalışmada ölçeğin çocuk ve anne-baba formlarının Türkçe sürümünün güvenilirliği ve geçerliliğinin
çalışılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Ölçek klinik ve toplum örneklemini yansıtan 120 anne-baba ve 186 ergene uygulanmıştır.
Değerlendirmede DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeğinin yanı sıra Çocuk Somatizasyon Ölçeği
kullanılmıştır. Güvenilirlik analizlerinde içsel tutarlılık katsayısı ve madde-toplam puan korelasyon analizi,
uygulayıcılar arası güvenilirlik; geçerlilik analizlerinde ise açıklayıcı faktör analizi ve birlikte geçerlilik için
Çocuk Somatizasyon Ölçeği ile korelasyon analizi yapılmıştır.
Bulgular: Güvenilirlik analizleri sonucu, DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeğinin Çocuk Formu için
kabul edilebilir düzeyde(0,747), anne-baba formu için iyi düzeyde tutarlılığa(0.812) sahip olduğunu
göstermiştir. Ayrıca DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeğinin hem çocuk (r=0.789, p<0.001), hem de
anne-baba formlarının(r=0.764, p<0.001) Çocuk Somatizasyon Ölçeği ile anlamlı korelasyon gösterdiği
saptanmıştır. Yapı geçerliliğinde DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeği Çocuk Formunda varyansın
%64.5ini açıklayan beş faktör elde edilmiştir. Anne-baba formunda ise varyansın %56.3ünü açıklayan üç
faktör elde edilmiştir. Sonuç: DSM-5 Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeğinin Türkçe sürümü hem klinik
uygulamalarda, hem araştırmalarda güvenilir ve geçerli biçimde kullanılabileceği gösterilmiştir.
Anahtar sözcükler: Düzey 2 Somatik Belirtiler Ölçeği, güvenilirlik,
geçerlilik
S3/ Bir Grup Lise Öğrencisinde Problematik İnternet Kullanımı, Bağlanma ve AleksitimikÖzellikler
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Nurullah Bolat 1 ,Mesut Yavuz 2 ,Kayı Eliaçık 3 ,Adil Zorlu 4
1:İzmir Tepecik Egitim Arastırma Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Kliniği, No:468 Yenişehir,
Konak, İzmir 2:İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji Bilim Dalı, Beşyol, Küçükçekmece, İstanbul
8
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
3:İzmir Tepecik Egitim Arastırma Hastanesi, Pediatri Kliniği, Ergen Sağlığı Polikliniği, No:468
Yenişehir, Konak, İzmir
4:İzmir Tepecik Egitim Arastırma Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Kliniği, No:468 Yenişehir,
Konak,
izmir
Amaç: İnternet kullanımı günümüzde tüm dünya üzerinde yaygınlaşmış ve herkesin günlük yaşamını
etkilemiştir. Bir çok olumlu etkisinin yanında internetin aşırı kullanımı ruhsal, davranışsal ve sosyal
sorunlara yol açabilmektedir. Bağlanma sorunları ve aleksitimik karakter özelliklerinin internet kullanım
sorunlarına yol açabildiği literatürde bildirilmiştir. Bu bilgiler ışığında bu çalışmada, problematik
internet kullanımı (PIK) olan ergenlerin aleksitimik özelliklerinin ve bağlanma özelliklerinin
incelenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışmaya % 65.3\'ü kız (n= 290), % 34.7\'si erkek (n=154) toplam 444 lise öğrencisi ergen
dahil edilmiştir. Öğrencilerin yaş ortalaması 16.32 (SS=0.97)\'ydi. Deneklere İnternet Bağımlılığı Ölçeği
(İBÖ), Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Kısa Formu (EABE) ve Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20)
uygulanmıştır. Çalışmanın istatistik analizi SPSS-16 programı ile yapılmıştır. Ölçekler arası istatistiksel
karşılaştırma bağımsız gruplar t testi ile yapılmıştır. Ölçekler arası ilişki Pearson momentler çarpımı
korelasyon testi ile değerlendirilmiştir. ≥ 50 puan alan ergenler PIK grubu, <50 puan alan ergenler ise
kontrol grubu olarak ayrılmış, gruplar arası karşılaştırmalar bağımsız gruplar t testi ile yapılmıştır. PIK
üzerine etkili risk faktörleri lojistik regresyon analizi ile incelenmiştir.
Bulgular: TAÖ-20 ve İBÖ arasında pozitif yönde (r=.441), TAÖ-20 ve EABE arasında negatif yönde (r=.392) orta düzey bir ilişki saptanmıştır. EABE ve İBÖ arasında negatif yönde zayıf bir ilişki bulunmuştur (r=
-.208). PIK grubunda aleksitimi puanları kontrollere göre anlamlı oranda daha yüksekti (p<0.05). PIK
grubunda bağlanma puanları anlamlı oranda düşüktü (p<0.001).
Sonuç: Bu sonuçlar aleksitimik özelliklerin internet kullanım sorunları riskini anlamlı olarak arttırdığını,
olumlu bağlanma özelliklerinin ise hem internet bağımlılığı hem de aleksitimi için koruyucu
olduğunu göstermektedir.
S4/ Çocukluk Ve Ergenlik Başlangiçli Bipolar Bozuklukta Nötrofil/ Lenfosit Ve Trombosit/Lenfosit
Oranlarinin Değerlendirilmesi: Öncül Bir Çalışma
Nagihan Cevher Binici 1 ,F.Neslihan İnal Emiroğlu 2 ,Sevay Alşen Güney 3
1:Dr.Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi EAH Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
2:Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakultesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD
3:Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakultesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD
AMAÇ: Bipolar bozukluk (BB), tüm yaş dönemlerinde ciddi mortalite ve morbiditeye neden olan
kronik bir psikiyatrik bozukluktur. Nörobiyolojik temelleri olan bozuklukla ilgili birçok çalışma
yapılmasına rağmen patofizyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda yapılan erişkin BB
örneklemli çalışmalardan elde edilen veriler BB etiyolojisinde nöroinflamasyonun rol oynadığına
9
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
işaret etmektedir. Çocukluk ve ergenlik başlangıçlı BB’ta (ÇEBB) inflamasyonu değerlendiren
çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Yapılan çalışmalarda BB ergenlerde, yüksek duyarlıklı C-reaktif protein
düzeylerinde artış olduğu ve bu artışın manik belirti şiddetiyle orantılı olduğu bulunurken, IL-6
düzeylerinde bu gösterilememiştir. Tam kan sayımı verilerinden hesaplanabilen Nötrofil/ Lenfosit
oranı (NLO) ve Trombosit/ Lenfosit oranı (TLO) sistemik inflamatuar yanıtın yeni, basit ve ucuz bir
belirtecidir. Yapılan erişkin örneklemli öncül çalışmalar Alzheimer, şizofreni, bipolar bozukluk ve
majör depresyonda NLO oranlarının sağlıklı kontrollere göre anlamlı olarak yüksek olduğunu
göstermektedir. Psikiyatrik bozukluklarda TLO oranını değerlendiren tek çalışmada bipolar
bozuklukta bu değerin NLO’na benzer şekilde yüksek bulunmuştur. Yazın gözden geçirildiğinde
ÇEBB’da NLO ve TLO değerlendiren bir çalışmaya rastlanmamıştır. Biz bu çalışmamızda, yapılan
kesitsel kontrollü bir araştırmanın verilerini retrospektif olarak yeniden değerlendirerek ÇEBB tanılı
ergenlerin NLO ve TLO değerlerini sağlıklı kontrollerle karşılaştırmayı amaçladık. Araştırmanın
hipotezi, NLO ve TLO değerlerinin sağlıklı olgulara kıyasla daha yüksek olacağı yönündedir.
YÖNTEM: ÇEBB olgu grubunu, Dokuz Eylül Üniversitesi Çocuk ve Ergen psikiyatri kliniğinde
izlenmekte olan ve Haziran 2008- Eylül 2013 tarihleri arasında başvurup DSM-IV tanı ölçütlerine
göre BB tip I tanısı olan ötimik dönemde 15-19 yaş arası 36 olgu oluşturmuştur. Çocuklar için
Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi- Şimdi ve Yaşam Boyu versiyonu ( KSADS P-L) ve Washington Üniversitesi Çocuk ve Gençler için Duygudurum Bozuklukları ve Şizofreni
ölçeği-Şimdiki Zaman ve Yaşam Boyu ( WASH-U-KADS) duygudurum modülü ile tüm olguların
tanıları kesinleştirilmiştir
Kontrol grubunu, üniversitenin epidemiyolojik kapsama alanından seçilen ve değerlendirme
sonucunda herhangi bir psikiyatrik tanı almayan 15-19 yaş arasındaki 30 ergen oluşturmaktadır.
Ötimik olma ölçeti, Young Mani Derecelendirme ve Hamilton Depresyon Ölçek puanlarının 7’nin
altında olması olarak kabul edilmiştir. Anksiyete bozuklukları ve yıkıcı davranım bozuklukları
eştanısı olan ve psikotrop ilaç kullanımı olan olgular araştırmaya dahil edilmiştir. Olgu ve kontrol
grubunda; mental retardasyon (IQ≤70 ), madde kullanımı öyküsü, obezite ( BMI > 30 kg/m2), akut
veya kronik tıbbi hastalık, akut inflamatuar ya da otoimmun hastalık, eş zamanlı herhangi bir ilaç
kullanımı, klinik değerlendirmede vital bulgularda anormallik (ateş, taşikardi, taşipne) ve
laboratuar sonuçlarında anormallik ( örn anemi, lökositoz, lökopeni vs.) dışlama kriterleri olarak
kabul edilmiştir.
BULGULAR: ÇEBB grubu ve sağlıklı kontrol grubunda NLO ve TLO değerleri arasında anlamlı bir farklılık
gösterilememiştir(NLO p:0.287;TLO p:0.106). Sağlıklı ergenlerde trombosit sayıları (267.5±49.9), olgu
grubuna (234.0±53.7) göre anlamlı olarak yüksek bulunurken (p:0,011), diğer tam kan parametreleri
(lökosit, nötrofil, lenfosit, hemoglobin, hemotokrit) açısından fark gözlenmemiştir. Hastalık süresi,
duygudurum ataklarının sayısı ile NLO ve TLO değerleri arasında herhangi bir korelasyon
saptanmamıştır.
SONUÇ: ÇEBB olgularda NLO ve TLO değerlendiren öncül çalışmamız bu alanda yapılan ilk çalışmadır.
Bu araştırmanın sonuçları erişkin BB örneklemli çalışmalardan farklı olarak BB’lu ergenlerin normal NLO
ve TLO değerlerine sahip olduğunu göstermektedir. BB’un duygudurum atak dönemlerinde ve ilaç
10
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
tedavisi başlanmamış olgularla yapılacak kontrollü çalışmalar ÇEBB etyolojisinde inflamasyonun rolünün
aydınlatılmasında yardımcı olacaktır.
Anahtar kelimeler: Adolesan, bipolar bozukluk, inflamatuar
belirteçler
S5/ Nedeni Saptanamayan Göğüs Ağrısı Olan Ergenlerin Bağlanma Ve Davranış
Özellikleri
Nurullah Bolat 1 ,Kayı Eliaçık 2 ,Mesut Yavuz 3 ,Ali Kanık 4 ,Barış Güven 5
1:İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Birimi
2:İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Adölesan Sağlığı
Birimi 3:İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji ABD
4:İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
5:İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Çocuk Kardiyolojisi
Birimi
Amaç: Göğüs ağrılı ergenler tekrarlayan hastane başvuruları ile acil servis ve çocuk kardiyoloji
bölümlerindeki iş yoğunluğunun önemli bir kısmını oluşturan olgulardır. Etiyolojisinde en sık
duygusal sebepler olmak üzere altta pek çok neden yer almaktadır. Bu araştırma ile nedeni
saptanamayan göğüs ağrısı ile ergenin bağlanma ve davranış özellikleri arasındaki olası ilişkilerin
araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışmada çocuk kardiyoloji polikliniğine göğüs ağrısı şikâyeti ile başvuran ve etiyolojisinde
organik sebep bulunamayan 12-18 yaş arası 73 olgu ile pediatri polikliniklerine solunum yolu
enfeksiyonu sonrası kontrol amaçlı olarak gelen ve kronik hastalığı olmayan benzer ve yaş cinsiyetteki 71
olguya ebeveyn ve arkdaşlara bağlanma ölçeği ile güçler ve güçlükler anketi uygulanmıştır.
Bulgular: Çalışma ve kontrol gruplarının karşılaştırılmasında göğüs ağrılı grupta toplam güçlük, duygusal
sorun ve davranışsal sorun skorları istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek, sosyal davranış skorları
ise anlamlı düzeyde düşük olarak saptandı. Anneye bağlanma ve babaya bağlanma toplam
skorlarında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık saptanmazken anneye
yabancılaşma ve babaya yabancılaşma alt test skorları ise göğüs ağrılı grupta anlamlı düzeyde yüksekti
Sonuç: Çalışmamızda elde edilen bulgular nedeni saptanamayan göğüs ağrısı olan ergenlerde psikososyal
değerlendirmenin önemini göstermektedir. Bu hastalarda yapılacak olan psikiyatrik değerlendirme
gereksiz tetkikler yapılmasını önleyebilir ve tedavi başarısını arttırabilir
S6/ Adli Vakalarda Karişildiği İddia Olunan Suç Tipi Benlik Saygisi Ve Depresyonla İlişkili Midir?
Selma Tural Hesapçıoğlu 1
1:Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD. Ankara
Amaç: Bu araştırmada “suçlu çocuk yoktur, suça sürüklenen çocuk vardır” fikrinden yola çıkılarak farklı
suçlar isnat edilerek Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine getirilen çocuk ve ergenler
depresyon, benlik saygısı ve çeşitli sosyodemografik faktörler açısından incelenmiştir. Yöntem: Şubat
2012- Şubat 2013 tarihleri arasında Muş Devlet Hastanesi Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
polikliniğine adli psikiyatrik muayene amacıyla getirilen, işlemiş oldukları iddia edilen suçların hukuki
anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişip gelişmediği sorulan
11
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
çocuk ve ergenler ile yürütülmüştür. Kasten yaralama, hırsızlık ve terör örgütü propagandası yapma
suçlamalarıyla getirilen çocuklar üç araştırma grubunu oluşturmuştur. Olguların psikometrik
değerlendirmeleri yapılmış, Çocuklar için depresyon ölçeği (CDI) ve Coopersmith benlik saygısı ölçeği
(CSI) uygulanmıştır.
Bulgular: Olguların CDI ve CSI puanları arasında farklılık olduğu izlenmiş, yapılan post hoc
karşılaştırmalarda kasten yaralama iddiası ile getirilen grubunun CDI puanının diğer iki gruba göre daha
düşük olduğu, CSI puanının ise hırsızlık yaptığı iddiası ile getirilen gruptan anlamlı olarak daha yüksek
olduğu, terör örgütü propagandası yapmış olma iddiası ile gönderilenlerden ise anlamlılığa yakın
düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır.
Tartışma: Olguların gönderilme nedenleri ile CDI ve CSI puanları arasında farklılık olduğu izlenmektedir.
Özellikle kasten yaralama iddiası ile gönderilenlerin depresif belirtilerinin daha az, benlik saygılarının
daha yüksek olduğu, bu araştırmada izlenmektedir. Bu bulgu, aslında çocuk suçluluğunda çok farklı
etyolojilerin farklı suçlara yönlenme konusunda etkili olabileceğini düşündürmektedir.
S8/ Long QT Sendromu Tanılı Ergen Bipolar Olguda Tedavi: Bir Olgu Sunumu
Özlem ÖNEN 1 ,Ayşe KUTLU 2 ,Handan ÖZEK ERKURAN 3
1:Behçet Uz Çocuk Hastanesi. Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniği. İzmir.
2:Behçet Uz Çocuk Hastanesi. Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniği. İzmir.
3:Behçet Uz Çocuk Hastanesi. Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniği. İzmir.
Amaç: Ciddi bir kardiak sağlık sorunu olan Long QT Sendromu (LQTS), özellikle ailesel risk faktörü olduğu
düşünülen Bipolar bozukluk (BB) tanılı çocuk ve ergen olgularda mutlaka akılda tutulmalı ve gerekli
incelemelerin yapılması sağlanarak önlemler alınmalıdır.
Bu tür olguların takibinin, hem BB’ a, hem de LQTS’ na bağlı risk faktörleri nedeniyle sık aralıklarla ve
psikiyatri ve kardiyoloji kliniklerinin katılımı ile yapılması gerekmektedir. Biz burada BB tanısı alan ve
tesadüfen LQTS tespit edilip İCD uygulanan bir ergen hastayı sunmayı ve onun tedavi yönetimini ile izlem
sürecini mevcut yazın eşliğinde tartışmayı amaçladık.
Giriş: LQTS, elektrokardiyografide (EKG) QT aralığında uzama şeklinde görülen ventriküler taşikardi (VT)
atakları sonucu ani senkop ya da ölüm gelişmesidir.Tedavisiz kalan LQTS vakalarının %50’ sinin 10 yıl
içinde ani ölümle kaybedildikleri bildirilmektedir. Amerikan Kalp Birliği kılavuzunda ICD’nin, kardiyak
arrest gelişen ve kardiyopulmoner canlandırma ile ritim sağlanan hastalarda ilk seçilecek tedavi yöntemi
olması gerektiği bildirilmektedir. Çocuklara yönelik ICD uygulaması, tüm İCD uygulamaları içinde %1’ den
daha az orandadır
Bu konuda erişkin hastalara dair vaka bildirimleri literatürde görülebilmekle birlikte, çocuk ve ergen yaş
grubunda LQTS olan vaka bildirimlerine az rastlanmaktadır.
Biz burada ergen BB tanılı ve tesadüfen LQTS tespit edilip İCD uygulanan bir ergeni sunmayı ve onun
tedavi yönetimini ve izlem sürecini mevcut yazın eşliğinde tartışmayı amaçladık.
Olgu sunumu: 17 yaşında, yaşına uygun zihinsel düzeyde olan kız olgu, evden kaçıp bir başka şehre
kaçmaya çalışma şeklindeki risk alma davranışları, kendine güven ve enerji artışı, emosyonel labilite,
konuşma miktarında artma ve çağrışımlarda hızlanma, inatlaşma davranışları şeklindeki mani belirtileri
ile başvurmuştu. Hastanın polikliniğe başvuru zamanına dek geçirdiği 3 manik ve 3 depresif atak
tanımlanmaktaydı.
Olguya LQTS tanısı konduktan sonra ICD uygulanmıştı. BB tanısını LQTS
tanısından birkaç ay kadar önce alan olgunun tedavi uyum ve devam sürecinde, mani belirtileri ve ailenin
süreci yönetmedeki güçlükleri nedeniyle aksamaların olduğu gözlenmesi üzerine bir yataklı serviste
tedavi sürecine geçildi. Risperidon 3 mg/gün, Valproat 1000 mg /gün ve lüzumu halinde lorazepam 1
mg/gün ile iki hafta süren izlem süreci sonunda olgu, tedavi edildiği birimden herhangi bir kardiyak
12
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
yakınma yaşamadan remisyon halinde taburcu edildi. Yatış sırasında başlanılan psikotroplar ile takip
sürecinde ICD’ nin hiç devreye girmediği belirlendi.
Tartışma: BB tanılı olgular, hem mani dönemindeki artmış emosyonel duygu durum ve risk alma
davranışlarının sempatik aktiviteyi artması, hem de psikotrop ilaçların yol açabileceği olası ritim sorunları
nedeniyle eşlik eden LQTS açısından dikkatle izlenmelidirler. Psikotrop ilaçların kullanımı QT uzaması
riskini taşıyabilmektedir. BB ise uzun süreli ve düzenli psikotrop ilaç kullanımı gerektiren ve hem
medikasyon ihtiyacı hem de sempatik aktiviteyi artıran emosyonel labilite ve davranışsal sorunlar ile
giden ve kardiyolojik hastalıklar ile birlikte iyi yönetilmesi gereken bir ruhsal bozukluktur. Olguya ICD
uygulanmış olmasının, BB’un tedavisinde kullandığımız psikotroplara bağlı olarak gelişmesi kuvvetle
muhtemel ritim sorunlarının oluşmasını önlediği düşünülmüştür.
S/9 Ezidi Mültecilerde Travma Sonrası Gelişen Posttravmatik Stres Bozukluğu ve Depresyon
Serhat NASIROĞLU 1 Veysi Çeri 2
1.Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Sakarya, Türkiye
2.Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi, İstanbul ,
Türkiye
Amaç: Bu araştırmanın amacı Irak’tan göç eden dini bir azınlık olan Ezidi çocuk ve ergenlerdeki ruhsal
sorunların sıklığını anlamaktır.
Yöntem: Örneklem Türkiye Cumhuriyeti Batman il sınırlarında bulunan Uçkuyular, Oğuz, Onbaşı ve
Uğurca köylerine yerleşen çocuk ve ergenlerden 30’u erkek, 25’i kız olmak üzere 55 ezidi mülteciden
oluşmaktadır. Çalışma göç etmelerinden 9 ay sonra yapılmıştır. Mülteci çocuk ve ergene anadilleri ile
yarı yapılandırılmış bir görüşme olan Reliability and Validity of Schedule for Affective Disorders and
Schizophrenia for School Age Children-Present and Lifetime Version-Turkish Version (K-SADS-PL-T)
uygulamıştır. Çocuk ve Ergenlere göç öncesi ve sonrası travmatik yaşantılarını ve şu andaki sosyal
şartlarını anlayabilmek amacıyla sosyodemografik form oluşturulmuştur. Tüm görüşmeler tercüman
kullanılmadan mültecilerin dilleri ile yapılmış ve araştırmacılar tarafından sosyodemografik form
doldurulmuştur.
Bulgular : Bu çalışmada tanı grubunun 20 (%36,4) ile Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TTSB), Depresyon
18 (%32,7) Enürezis nokturna 6 (%10,9), 4 (%7,3) Anksiyete saptanmıştır. Şiddete ve ölüme tanık olmak,
kız çocuğu olmak, ebeveyn yaşının, büyük olması, büyük çocuk olmak ve kardeş sayısının fazla olması
depresyon ile ilişkili bulunmuş (p<0.05), şiddete ve ölüme tanıklık etmek TTSB, depresyon ve diğer
komorbid hastalıklar açısından risk faktörü olarak belirlenmiş (p<0.05) , TTSB ve depresyon
komorbidetesi ise 4 %7.3 olarak saptanmıştır.
Sonuç:
TTSB, depresyon ve komorbid ruhsal sorunlar mülteci çocuklarda sık olarak görülmektedir. Mülteci
çocuk ve ergenlere yönelik daha büyük örneklem sayılı çalışmalar yapılarak ruhsal hastalıklara yol açana
ve ya azaltan risk ve koruyucu faktörler belirlenmelidir.
P1/ Çocukluk Çağinda Narkolepsi: Bir Olgu Sunumu
Dilşad Yıldız Miniksar 1
1:Malatya Devlet Hastanesi
GİRİŞ: Narkolepsi, kontrol edilemeyen tekrarlayıcı uyku periyodları (uyku atakları), sıklıkla gülme, korku
veya ağlama gibi emosyonel reaksiyonlar esnasında ortaya çıkan ekstremite ve gövde kaslarında ani
13
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
geçici tonus kaybı (katapleksi), uyku ile uyanma arasında geçişte ortaya çıkan ve birkaç dakika süren total
paralizi (uyku paralizisi) ve uyku başlangıcındaki veya sonundaki canlı görme ve işitme halüsinasyonları
(hipnogojik veya hipnopompik halüsinasyonlar) ile karakterize etyolojisi bilinmeyen bir klinik
sendromdur. Erkek/kadın oranı:3/2 olarak bilinmekle beraber, bazı kaynaklarda bu klinik durumun
cinsiyet ayrımı göstermediği belirtilmiştir. Semptomların başlangıcı genellikle 20-40 yaşları arasında olup,
nadiren 10 ve 50 yaşlarından sonra görülebilir. Narkolepsi semptomlarından bazıları, epilepsi, beyin
tümörü, serebral travma, obesite, kalp yetmezliği ve hipotiroidizmdeki uyku hali, uyku apne sendromları,
üremi, serebral arterioskleroz, familyal periyodik paralizi veya psikopatik sendromlar gibi sinir sisteminin
ve diğer sistematik hastalıkların bir kısmında da görülebilmekte olup, bunlardan aşırı somnolans veya
stuporun uzun süreli olması ve birlikte bulunan fizik laboratuvar bulguları ile ayırt edilebilir.
Narkolepsinin tüm semptomlarının kontrol altına alınabildiği tek bir tedavi şekli mev¬cut olmayıp,
semptomlara yönelik ayrı ayrı tedavi uygulanmaktadır. Pediatrik narkolepsi olgularının genellikle farkına
varılmadığı ve bu olgulara tanı konulamadığı kabul edilir. Özellikle çocukluk çağındaki klinik heterojenite
ve belirtilerin zaman içinde gelişiyor olması tanı ve tedavinin gecikmesine katkıda bulunmaktadır. DSM5\'te çocuklarda ya da 6 aydan daha kısa süre hastalığı olanlarda, duygusal etmenler olmadan
kendiliğinden ortaya çıkan, dili yanlış yerleştirme ya da genel kas gerginliği düşüklüğü ile birlikte, yüz
buruşturmaları ya da çeneyi açma dönemleri eklenmiştir. Narkolepsinin çocuklarda farkına varılmasının
güç olması nedeniyle çocuklardaki veriler kısıtlıdır. Bu nedenle olgumuzun literatüre katkı sağlayacağı
düşüncesindeyiz.
OLGU: 17 yaşında kız hasta. Son 6 aydır kontrol edilemeyen gündüz uyku atakları şikayetiyle
polikliniğimize başvurdu. Her gün okula otobüsle gittiğini, uyuyakaldığı için istisnasız ineceği
duraktan iki durak sonra uyandığını belirtti. Gündüz yaşadığı atakların sayılamayacak kadar çok
olduğunu, bazen 15-20 dakika sürdüğünü bazen de 1 saat kadar sürdüğünü ifade etti. Heyecanlanınca
aniden donakaldığını ve dizlerinin bağının çözüldüğünü söyledi. Hipnogojik ya da hipnopompik
halüsinasyon tarif etmedi. Pediatrik nörolojiye başvurduğu ancak herhangi bir patoloji saptanmadığı
öğrenildi. Aile öyküsünde narkolepsi ya da başka bir nörolojik hastalık öyküsü yoktu. Hastada narkolepsi
düşünülerek, modafinil 200 mg/gün tedavisi başlandı. 1 hafta sonra kontrole çağrılan hastanın
semptomları yok denecek kadar azalmıştı. İlacına devam etmesi önerilerek takibe alındı.
TARTIŞMA: Narkolepsinin kesin nedeni henüz tam olarak tanımlanamadığından ve özellikle
çocukluk çağında yaşanan klinik heterojenite karmaşıklığından dolayı tedavi stratejileri daha çok
belirtilere yöneliktir. Bu nedenle tanı koyarken dikkatli bir anamnez alınmalı, belirtilerin tedavisinde yeni
yaklaşımlar araştırılmalıdır.
P2/İlk Atak Psikotik Bozukluklarda Yataklı Servis Verilerimiz
Yunus Emre Dönmez 1 ,Serdar Karatoprak 2 ,Nusret Soylu 3 ,Özlem Özcan 4 ,
1:İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri AD Malatya
2:İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri AD Malatya
3:İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri AD Malatya
14
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
4:İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri AD Malatya
Amaç: Şizofrenide ilk psikotik atak genellikle ergenlik ve erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkmaktadır.
Bu dönem kişinin eğitim ve kişilerarası ilişkileri açısından en yoğun ve en hassas olduğu yaşam
dönemlerinden biridir. On sekiz yaşından önce görülen şizofreni tablosu erken başlangıçlı şizofreni olarak
tanımlanmaktadır. Yapılan araştırmalar psikozun erken döneminde uygulanacak tedavinin hastalığın
prognozunu olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Bu çalışmada ilk atak psikotik bozukluk
hasta grubuyla olan yataklı servis deneyimlerimizi ve verilerimizi paylaşmak amacındayız. Yöntem:
Çalışma İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi çocuk ve genç psikiyatrisi yataklı servisinde yatarak tedavi
gören ve ilk atak psikotik bozukluk tanısı konulan hastalar ile gerçekleştirilmiştir. Haziran 2013 –
Ekim 2016 tarihleri arasında psikotik bozukluk tanısı koyulan ve yatarak tedavi gören hastaların dosya
bilgileri ve hastane kayıtları geriye dönük olarak taranmıştır. Yapılan incelemede hastaların çeşitli sosyodemografik özellikleri, ilk tanı yaşları, çeşitli klinik bulguları, kullanılan tedaviler ve yatış süreleri kayıt
altına alınmıştır. Bulgular:
Yapılan incelemede 24 (11e,13k) hastanın dosya bilgisine ulaşılmıştır.
Hastaların yaş ortalaması erkeklerde
14,7 (min: 12, mak: 17), kızlada ise 14,6 (min:13, mak: 17) olarak bulunmuştur. Hastaların 8’inin ailesinde
şizofreni öküsü bulunmakta olup, bipolar bozukluk ve depresif bozukluk da değerlendirmeye
alındığında hastaların 18’inin ailesinde psikiyatrik hastalık bulunmaktadır. Ayrıca hastaların 4’ünün aile
bütünlüğünün bozulduğu, 6 hastanın ise eğitimine devam etmediği öğrenilmiştir. Klinik açıdan yapılan
değerlendirmede hastaların 17’sinde perseküsyon, 5’inde referansiyel sanrılara rastlanılmış olup 6
hastada ise diğer sanrı türleri gözlenmiştir. İşitsel varsanılar hastaların 20’sinde, görsel varsanılar ise 19
hastada görülmüştür. Dört hastada varsanı gözlenmez iken iki hastada taktil bir hastada ise koku
varsanıları görülmüştür. Hastaların aldıkları tedavilere yönelik yapılan incelemede; 18 hastada
risperidon, 4 hastada aripiprazol ve 2 hastada da olanzapinin ilk tercih olarak seçilen antipsikotik
olduğu görülmüştür. Hastaların klinikte oratalama yatış süresi 33,6 (min:4, mak:77) gün olarak
belirlenmiştir. 7 hasta kliniğe ikinci kez yatmış, 1 hasta ise üç kez kliniğimizde yatarak tedavi görmüştür.
Hastaların 5’inde sınır mental kapasite söz konusu olup 3 hastada hafif düzeyde mental retardasyon
tespit edilmiştir. Sonuç: Elde edilen veriler yorumlandığında hastaların %33’ünde şizofreni açısından aile
öyküsünün pozitif bulunmuş olması erken başlangıçlı şizofrenide genetik aktarımın yüksek oranlarda
olduğunu düşündürmektedir.
Hastaların %16’sının aile bütünlüğünün bozulmuş olması düşen ailesel desteğin yatkınlığı bulunan
bireylerde problemin erken ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı şeklinde yorumlanabilir. Hastaların
%25’inin eğitimini ilk ataktan önce yarıda bırakmış olması ve %33 hastada mental retardasyonun söz
konusu olması, hastaların hastaneye gelmeden önce işlevselliklerinin azaldığına ve ilk atak önceside
kognitif fonksiyonlarda gerilemeyle sonuçlanan bir prodromal dönemin varlığına işaret etmektedir.
Ayrıca çalışmamızda literatürle uyumlu olarak hastalarımızın büyük çoğunluğunda perseküsyon (%70) ve
referansiyel (%21) sanrılar gözlenmiştir. İşitsel ve görsel varsanı oranları ise
%83 ve %79 olarak belirlenmiştir. Hastaların tedavilerinde ilk olarak risperidon (%75), arirpiprazol (%17)
ve olanzapine (%8) tercih edilmiştir. İlk uygulanan tedaviyle devam edilme oranı %37 olarak
belirlenmiştir. Risperidon kullanan hasta sayısı görece yüksek olup bu hastalarda EPS görülme oranı %22
15
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
olarak bulunmuştur. Tedavi ile ilgil en dikkat çekici sonuçlardan biri de hastaların %25’inin risperidon,
aripiprazol ve olanzapinin üçünede yanıt vermemiş olmasıdır. Bu açıdan ilerleyen zamanlardada
bireyselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarına ya da yeni farmakolojik tedavilere ihtiyaç olduğu
düşüncesindeyiz.
Konferans /1
Oturum başkanı: Prof. Dr. Saynur CANAT
Konuşmacı bilgisi
1. Prof. Dr. Murat DEMET
Başlık: Uykunun Fizyolojisi ve Nörobiyolojisi
İkili Konferans
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Devrim AKDEMİR
Konuşmacı Bilgileri
1. Doç. Dr. Devrim AKDEMİR
Başlık: Ergenlikteki Gelişimsel Faktörlerle İlgili Uyku Sorunları
Özet: Son yıllarda ergenlerdeki uyku örüntülerine yönelik ilgide artış görülmektedir. Yapılan çalışmalarda
özellikle daha büyük yaştaki ergenlerin yeterince uyumadıkları gösterilmektedir. Ergenlik döneminde az
uyuma ile risk alma davranışları, depresif belirtiler, yorgunluk, gün içinde uykulu olma durumu, sinirlilik ve
akademik başarıda düşme gibi belirtiler arasında ilişki bulunduğu bildirilmektedir. Bu sunumda ergenlik
dönemindeki uyku örüntüleri ve uyku üzerine etkisi olan gelişimsel ve psikososyal değişkenler üzerinde
durulacaktır.
16
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
2. Prof. Dr. Pınar YURTBAŞI
Başlık: Ergenlikte Uyku Değerlendirme Araçları
P/1 Uyku ve Uyanıklık Bozuklukları ve Sınıflaması (DSM-5’teki Yenilikler)
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Sinan YETKİN
Konuşmacı Bilgileri
1. Doç. Dr. Sinan YETKİN
Başlık: Uykusuzluk Bozukluğu ve Aşırı Uykululuk Bozukluğu
2. Prof. Dr. Uğur ÖZÇELİK
Başlık: Uykuda Solunum Bozuklukları
Özet: Çocuk ve ergenlerde uykuda solunum bozuklukları çok daha nadir görülen santral apneler ve daha sık
görülen uykuda obstruktif solunum bozukluklarını (UOSB) içerir. UOSB faringeal kollaps ve artmış üst hava
yolu direnci sonucu horlama ve/veya artmış inspiratuar efor ile karakterize, uykuda görülen üst solunum
yollarına ait disfonksiyondur. Bir spektrum hastalığı olarak kabul edilir. Bu spektrumda dağılım şu şekildedir;
Primer horlama: Habitüal olarak haftada 3 geceden fazla horlama olması olarak tanımlanır. Birlikte apne,
hipopne, uyanayazma (aurasal) veya gaz değişim anomalileri yoktur. Çocuklarda sıklığı yayınlara göre %78’dir.
Üst solunum yolu direnç sendromu: Horlama dışında solunum iş yükünün arttığı bir durumdur.
Uyanayazmalar sıktır. Ancak saptanabilen obstruktif olaylar ve gaz değişim bozuklukları yoktur.
Obstruktif hipoventilasyon: Horlama ve tam bir obstruktif olay olmadan artmış ekspirasyon sonu
karbondioksit düzeyi vardır.
Obstruktif uyku apne sendromu: Üst hava yollarının parsiyel veya tam obstrüksiyonu şeklinde görülen
tekrarlayan olaylar (hipopne, obstruktif ve miks apne) ile giden bir durumdur. Beraberinde oksijenasyon,
ventilasyon ve uyku paterni bozulması şeklinde görülür.
UOSB olan çocuklar ve ergenlerin aileleri genellikle, sık gürültülü solunum, şahitli apneler, huzursuz uyku ve
ağızdan solunum nedeni ile getirirler. Bu çocuklarda prematürelik ve ailede UOSB’ları sıktır. Çocuklarda ve
gençlerde UOSB bazı durumlara sıklıkla eşlik eder. Apert sendromu, Crouzon sendromu gibi orta yüz
defektlerine neden olan sendromlar, Pierre Robin sendromu gibi mandibuler hipoplazi ile giden sendromlar
ve juvenil idiyopatik artrit gibi ikincil olarak mandibuler hipoplazinin eşlik ettiği hastalıklar, kas hastalıkları,
nörolojik gelişim bozukluklarına neden olan hastalıklar, Akondroplazi, Down sendromu, Ehlers Danlos
sendromu, mukopolisakkaridozlar, Prader- Willi sendromu UOSB’lerin sık görüldüğü durumlardır. Obesite
erişkinlerde olduğu gibi çocuk ve ergenlerde de önemli bir UOSB nedenidir. Çocukluk çağı obesitesinin
17
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Amerika Birleşik Devletlerinde %17 olduğu, 2-5 yaş arasında %8 olan bu oranın, 12-19 yaş için %20’ye vardığı
belirtilmektedir.
Bu duruma eşlik eden ikincil sağlık sorunları da görülebilir. Hipertansiyon apne/hipopne indeksi (AHİ) 5’in
üzerinde olan çocuklarda daha sık görülür ve sağlıklı çocuklara göre 3.5 mmHg daha yüksektir. Yüksek AHİ’ye
sahip çocuklar ve ergenlerde pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale sıktır. Gündüz uykululuk hali
genellikle görülür. Kognitif eksikler (genel zeka, sözel zeka, öğrenme, hafıza, matematik, problem çözme, dil,
konuşma yeteneklerinde düşüklük), okul başarısında düşme, davranış bozuklukları (iletişim problemleri,
emosyonel labilite, anksiyete, depresyon, dikkat eksikliği-hiperaktivite bozuklukları) bu hastalarda sıktır.
Ayrıca bu çocuklarda enüresiz, büyüme geriliği sık görülür. Orta, ağır UOSB olanlarda yaşam kalitesi skorları
düşüktür, metabolik sendrom sık görülür, hışıltı ataklar sıktır.
Hastalarda öncelikle vücut ağırlığı ve kitle indeksi değerlendirilmelidir. Üst solunum yollarının
değerlendirilmesi çok önemlidir. Tonsil büyüklüğü (Brodsky skoru, Friedman palat skoru, Malampati skorları
ile değerlendirilmelidir. Nazal septum deviasyonu olup olmadığına bakılmalıdır. Alerjik nezle, nazal türbin
hipertrofisi UOSB ile ilişkilidir. Geride çene yapısı, maloklüzyon olup, olmadığı değerlendirilmelidir.
Tanıda anketler ön değerlendirmede kullanılmalıdır. Ülkemizde çocuklar için Türkçe’ye kazandırılmış anketler
mevcuttur.
Tanıda, fizik muayene dışında üst solunum yollarının değerlendirilmesi için yan boyu grafisi, fleksible
nazofaringoskopi, sefalometri, MRI ve BT, akustik faringometre kullanılabilir.
Çocuklarda ve ergenlerde UOSB’nın tanısı için kullanılacak altın standart test polisomnografidir. Yeni doğan
çocuklarda bile kullanılabilir. Hasta tercihan bir gece boyunca, uyku odasında teknisyen eşliğinde izlenir. Uyku
sırasında oksijen, mümkünse karbondioksit düzeyleri, göğüs ve karın kemerleri ile solunum eforu, nazal kanül
ve termistör yardımı ile hava akımı değişiklikleri ölçülür. EEG ile uyku evreleri, uyanıklık ve uyanayazma
dönemleri değerlendirilir. Kalp hızı, çene ve bacak hareketleri ve horlamalar saptanır. Kayıtlar değerlendirilir.
Apne ve hipopne sıklıkları ölçülür. Çocuklara obstruktif uyku apnesi değerlendirilmesinde kullanılan apnehipopne indeks (AHİ) değerleri erişkinlerden farklıdır. AHİ: 1-5/saat hafif, 6-10/saat orta, 10/saat üzerinde ise
ağır olarak değerlendirilir. Onüç yaş üzerindeki ergenlerde ise AHİ değerlendirmesinde erişkin kriterleri
kullanılır. Amerikan Uyku Derneği (AASM) obstruktif uyku apnesi düşünülen ve adenotonsillektomi planlanan
tüm çocuklara işlem öncesi polisomnografi yapılmasını önermektedir. Özellikle bu çocuklara obesite,
kraniofasiyel deformite, kas hastalığı ve malformasyonlar varsa polisomnografinin mutlaka yapılması
gerektiğini bildirmektedir. Tonsillektomi sonrası bulguları devam eden çocuklarda, obstruktif uyku apnesi
nedeni ile hızlı maksiller ekspansiyon yapılacak hastalara ve non-invazif mekanik ventilasyon gereken
hastalara da önermektedir. Poligrafiler ise hava akımı, solunum eforu, oksimetre ve EKG içeren, evde de
kullanılabilecek uygulaması kolay testlerdir. Giderek pratikte kullanılması artmaktadır. Çocuklarda obstruktif
uyku apnesi tanısında duyarlılıkları %90’dır.
Tedavide, çocuklarda genellikle AHİ, 5’in üzerinde ise tedavi önerilir. Adölesanlarda ise erişkin kriterleri
kullanılır. Altta yatan neden tedaviyi belirler. Obesite varsa kilo verme, tonsil hipertrofisinde tonsillektomi,
ağız aparatları, non invazif mekanik ventilasyon, trakeostomi ve invazif mekanik ventilasyon, kraniofasiyel
cerrahi altta yatan hastalığa ve duruma göre seçilecek yöntemlerdir. En sık kullanılan yaklaşımlardan
tonsillektomi sonrası %80 kadar hastada düzelme olduğu, tüm hastaların düzelmediği bilinmektedir. Ağır
18
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
obesitesi olan gençlerde bariyatrik cerrahi kullanılabilir. Tedavi ile UOSB’ya eşlik eden uykululuk, kognitif
değişiklikler, kişilik değişiklikleri gibi birçok bulguda kısmi veya tam geriye dönüş olabilir.
Uykuda solunum bozukluğu olan çocuklar ve ergenler tedavi altında mutlaka 6-12 ay aralıklar ile izlenmelidir.
Bulguları devam edenlere polisomnografi tekrarları gerekebilir.
Kaynaklar
1.
Waters KA, Suresh S, Nixon GM. Sleep disorders in children. MJA 2013;199: S31-35.
2.
Kaditis A, Gozal LK, Gozal D. Algorithm for the diagnosis and treatment of pediatric OSA: a proposal
of two pediatric sleep centers. Sleep Med 2012:13:217-27.
3.
Owens JA. Update in pediatric sleep medicine. Curr Opin Pulm Med 2011:17:425-30.
4.
American Academy of Pediatrics. Diagnosis and management of childhood obstructive sleep apnea
syndrome. Pediatrics 2012;130:576-83.
5.
Kaditis AG, Alvares MLA, Boudewyns A, et al. Obstructive sleep disordered breathing in 2-18 year-old
children: diagnosis and management. Eur Respir J 2016:47:69-94.
6.
Del Rosso LM. Epidemiology and diagnosis of pediatric sleep apnea. Curr Probl Adolesc Health Care
2016;46:2-6.
7.
American Academy of Pediatrics. Childhood obstructive sleep apnea syndrome: a review of the 2012
American Academy of Pediatrics Guidelines. Pediatric Annals 2013;42: 195-9.
3. Doç. Dr. Burcu ÇAKALOZ
Başlık: Parasomniler
Özet: Parasomniler, uyku, uykunun belli dönemleri ya da uyku-uyanıklık geçişinde ortaya çıkan anormal
davranışsal, yaşantısal ya da fizyolojik olaylarla karakterize bozukluklardır. DSM-V’ de Parasomniler başlığı
altında; hızlı göz devinimleri uykusu dışında uykudan uyanma bozuklukları, karabasan bozukluğu, hızlı göz
devinimleri (REM) uykusunda davranış bozukluğu, huzursuz bacak sendromu bulunmaktadır.
Hızlı göz devinimleri uykusu dışında uykudan uyanma bozuklukları, uyurgezerlik ya da uykudan korku
duymanın eşlik ettiği, genellikle uyku döneminin ilk 1/'lük kısmında ortaya çıkan, yineleyici, uykudan tam
olmayan uyanma dönemleri ile karakterizedir. Çok sık görülmekle birlikte çocukların %10-30' unda en az bir
defa görüldüğü bildirilmektedir. Çocukluk çağında (8-12 yaş) görülme sıklığı yaklaşık uyurgezerlik için %17,
uykudan korku duyma için %1-6 dır. Ergenlik ve genç erişkinlik için bu oranlar sırasıyla %2,2, %2 dir.
Karabasan bozukluğu; çoğunlukla ana uyku döneminin ikinci yarısında ortaya çıkan, genellikle sağkalım,
güvenlik ya da bedensel bütünlüğe yönelik göz korkuturcu durumlardan kaçınma çabalarını içeren, yineleyici,
uzun süreli, ileri derecede disfori ile giden ve iyi anımsanan düşlerin ortaya çıkmasıdır. Karabasan
bozukluğunun yaygınlığı çocukluktan ergenliğe doğru artmaktadır, yaygınlığı yaklaşık %1-2'dir.
19
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Hızlı göz devinimleri (REM) uykusunda davranış bozukluğu; konuşma ve/ya da karmaşık devinimsel
davranışların eşlik ettiği, yineleyici, uyku sırasında uyanma dönemleri ile karakterizedir. Yaygınlığı yaklaşık
%0.3-0.5 kadardır.
Huzursuz bacak sendromu; genellikle bacaklarda, rahatsız edici ve hoş olmayan bir takım duyumların eşlik
ettiği ya da bunlara bir tepki olarak bacakları hareket ettirme isteği gereksinimi duyuran bir uyku
bozukluğudur. Yaygınlığı yaklaşık %2-7 arasındadır ve genelde 20'li yaşlarda başlar.
Bu sunumda, parasomniler güncel literatürler eşliğinde tartışılacaktır.
Vaka Tartışması/1
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Saynur CANAT
Konuşmacı bilgisi
1. Yrd. Doç. Dr. Bürge KABUKÇU BAŞAY
Başlık: Otizm Spektrum Bozukluğunda Uyku Bozukluğunun Çocuk ve Ailenin Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi:
Olgu Sunumu
Özet: “Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB)” DSM-5’te sosyal iletişim ve sosyal etkileşimde bozukluk ile kısıtlı,
yineleyici davranışlar, ilgiler ve etkinliklerle karakterize edilmiştir. OSB tanılı çocuklarda bozukluğun çekirdek
belirtileri hasta ve ailenin yaşam kalitesini belirgin şekilde etkilemektedir. Bununla birlikte, eşlik eden
davranım sorunları ve diğer psikiyatrik sorunlar, hasta ve ailenin yaşadığı sıkıntıları artırmakta, tedavi sürecini
de zorlaştırmaktadır.
Bu sunumda “otizm” tanısı ile takip edilen 12 yaşında erkek olguda tüm gece uyuyamama şeklinde tarif edilen
uykusuzluk sorunu ele alınmıştır. Eşlik eden epilepsi tanısı olan, obezite ve insülin direnci bulunan ve
davranım problemleri tarif edilen vakada uyku bozukluğunun, çocuğun eğitim süreci ile çocuk ve ailenin
yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkisi ve tedavi süreci yazın bilgileri eşliğinde tartışılmıştır.
P/2 Ruhsal Bozukluklar ve Uyku Sorunları
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Özlem ÖZEL ÖZCAN
Konuşmacı Bilgileri
1. Prof. Dr. Özlem ÖZEL ÖZCAN
Başlık: İçselleştirme Bozukluklarında Uyku Sorunları
Özet: İçselleştirme bozuklukları depresyon, distimi gibi duygudurum bozuklukları ve kaygı bozuklukları
kavramını kapsayan bir terimdir. Çocuk ve ergenlerde sık görülen bir ruhsal bozukluk olan depresyonda, uyku
sorunları önemli bir klinik semptomdur. Depresyonda uykunun yapısı değişmekte, bu değişimler uykuya
20
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
dalma güçlüğü, yüzeyel uyuma, gece sık ve uzun süreli uyanma, sabah dinlenmemiş uyanma ve gündüz
uykululuk gibi sorunlar olarak kliniğe yansımaktadır. Diğer yandan uyku sorunları depresyon için bir belirti
olmanın yanısıra tetikleyici ve prognoz üzerinde etki eden bir faktör olarak da kabul görmektedir. Kaygı
bozuklukları olan çocuk ve ergenlerde de uyku sorunlarının sık görüldüğü hastalar ve aileleri tarafından
sıklıkla bildirilmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, ayrılık kaygısı bozukluğu gibi kaygı
bozukluklarında insomnia ve gece boyunca sık sık uyanma en sık görülen uyku sorunlarıdır. Bu sunumda
depresyon ve kaygı bozuklukları ile uyku sorunları arasındaki ilişki ele alınacak, bu ilişkinin etiyolojik nedenleri
ve klinik izdüşümleri tartışılacaktır.
2. Doç. Dr. Özden ÜNERİ
Başlık: Dışsallaştırma Bozukluklarında Uyku Sorunları
Özet: Dışsallaştırma bozuklukları çocuk ve ergenlerde sık görülen, başta dikkat eksikliği hiperaktivite
bozukluğu (DEHB), karşıt olma karşı gelme bozukluğu (KOKGB) ve davranım bozukluğu (DB) olmak üzere bir
grup hastalık için kullanılan ortak terimdir1. Dışsallaştırma bozukluğu olan çocuklarla yapılan çalışmalarda, bu
çocukların sağlıklı yaşıtlarına göre uyku sorunu yaşama riskinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir. DEHB’li
çocuklarda, ebeveyn bildirimlerine göre, %25-80 arasında değişen sıklıkta uyku ile ilgili sorunlar
görülmektedir. Bu sorunlar uykuya dalma güçlüğü, yatak zamanı geldiğinde kaygı artışı ya da yatağa girmeye
direnç, huzursuz bacak sendromu, karabasan bozukluğu, uykuda yürüme gibi geniş bir yelpazede
tanımlanmaktadır2. Uyku bozukluğu olan çocuklarda dikkat süresinde azalma, sinirlilik, hareketlilik gibi
yakınmaların olması, ayrıca uyku bozukluğu saptanan çocuklarda dışsallaştırma bozuklukları gibi psikiyatrik
bozuklukların görülme sıklığında artış olması3, dışsallaştırma ve uyku bozuklukları arasındaki ilişkinin iki yönlü
ve karmaşık olduğunu göstermektedir. Bu sunumda dışsallaştırma bozuklukları ve uyku bozuklukları
arasındaki ilişkinin özellikleri ve tanı, tedavi, izlem süreçlerine etkisinin güncel yazın bilgisi eşliğinde
tartışılması hedeflenmiştir.
Kaynaklar:
1. Farmer EM, Compton SN, Bums BJ, Robertson E (2002). Review of the evidence base for treatment of
childhood psychopathology: externalizing disorders. J Consult Clin Psychol ;70 (6): 1267-1302.
2. Dillon EJ ve Chervin RD (2014) . Attension Deficit, Hyperactivity and Sleep Disorders. Principles and Practice
of Pediatric Sleep Medicine kitabı içinde, s. 111-124.
3. Armstrong JM, Ruttle PL, Klein MH, Essex MJ, Benca RM (2014). Associations of child insomnia, sleep
movement, and their persistence with mental health symptoms in childhood and adolescence.
Sleep;37(5):901-909.
3. Prof. Dr. Zeki YÜNCÜ
Başlık: Alkol ve Madde Kullanım Bozukluklarında Uyku Sorunları
4. Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN
Başlık: Psikotrop İlaçlara Bağlı Uyku Sorunları
21
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Konferans/2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Füsun ÇUHADAROĞLU ÇETİN
Konuşmacı Bilgisi
1. Uzm. Dr. Timur OĞUZ
Başlık: Rüyaların Anlamı ve Psikoterapideki Yeri
P/3 Ruhsal Bozukluklar Dışındaki Durumlarda Uyku Sorunları
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Işık GÖRKER
Konuşmacı Bilgileri
1. Uzm. Dr. Gonca ÖZYURT
Başlık: Epilepsi ile İlişkili Uyku Sorunları
Özet: Uyku aktif, kompleks, organize, farklı nöron gruplarını içeren, esansiyel bir durumdur. Epilepsi,
tekrarlayan ve provake olmayan, yani metabolik bozukluk gibi herhangi bir nedenle tetiklenmeyen
nöbetlerle karakterize kronik bir durumdur. Toplumdaki insanların % 1,5-5’i herhangi bir zamanda nöbet
geçirebilir. Uyku ve epilepsi santral sinir sisteminin aktif iki sürecidir ve karşılıklı olarak birbirlerini
etkilemektedir. Uyku ve evreleri; interiktal epileptiform deşarjların aktivasyonunda, epileptik nöbetlerin
artma veya azalmasında rol oynar. Nöbetler uykuda, uyanıklıkta, hem uykuda hem uyanıklıkta görülebilir.
Nöbetlerin %15’i ise sadece uykuda görülürken uyku yoksunluğu sonrası nöbet gelişmese de EEG’de
değişiklikler gözlenebilmektedir. Epileptiform aktiviteler ve nöbetler de uykunun yapısını bozarlar. Epilepsi
hastalarında; REM döneminde parçalanma ve azalmaya, uyanmalarda artmaya sıklıkla rastlanılır. Epilepsi
hem nöbetler ile hem de interiktal epileptik aktivite yoluyla uyku yapısını bozar. Sık nokturnal nöbetler ise
uykuyu bölerek uyku düzeninin değişmesine sebep olabilir. Gündüz nöbetleri olan hastaların uykuya
dalmakta güçlük çektiği, NREM evre 1-2’de artma ve NREM evre 3-4’de azalma olduğu gösterilmiştir. Uyku ve
epilepsi çok çeşitli yollara ile birbiri ile etkileşim halindedir ve epilepsi tanılı çocuklarda uyku sorunları sık
görülmektedir. Epilepsi tanılı çocuklarda uyku bozuklukları rutin olarak taranabilir. Epilepsi ve uyku
sorunlarına multidisipliner yaklaşım önerilmektedir.
2. Yrd. Doç. Dr. Gülşen ÜNLÜ
Başlık: Onkolojik Hastalıklarda Uyku Sorunları
22
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Özet: Tıbbi tedaviler ve destek tedavilerdeki gelişmeler sayesinde ergenlik döneminde kanserle ilişkili
mortalite oranlarında önemli bir azalma olmuştur. Böylelikle, kanser ölümcül bir hastalık olmaktan çok,
yaşam değişikliğine yol açan kronik hastalık olarak kabul görmeye başlamıştır.
Pediatrik onkoloji hastalarında uyku ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki son dönemde ilgi görmeye başlasa da,
bu konuda bilinenler hala yetersizdir. Özellikle hipotalamus ya da beyin sapında hasar olan olgularda,
endokrin disfonksiyonu olanlarda, obez olgularda ve kranial radyasyon uygulanan hastqalarda uyku ile ilişkili
yakınmalar daha sık görülmektedir. Kanser tanısı alan ergenlerde en sık bildirilen uyku sorunları uykuya
dalmada güçlük, uykuda bölünme, solunumla ilişkili uyku bozuklukları, parasomniler, istenen zamanda
uyanamama, gündüz uyuklama ve yorgunluktur. Bu güçlükler tanıdan önce var olabileceği gibi, tedavi
sırasında da ortaya çıkabilir, ve hatta tedavinin tamamlanmasından sonra yıllarca devam edebilir.
Ergenlerde uyku sorunlarının tanı aldığında ve tedavi sırasında aralıklarla değerlendirilmesi önerilmektedir.
Böylelikle uyku sorunlarının erken tanınması ve tedavisi sağlanarak hem hastanın hem de ailenin yaşam
kalitesinin artması mümkün olabilir.
3. Doç. Dr. Işık GÖRKER
Başlık: Gastrointestinal Sistem Hastalıklarında Uyku Sorunları
Özet: Ergenlik dönemi biyolojik, bilişsel, emosyonel ve kişilerarası ilişkilerde değişimlerin olması ile
karakterize bir dönemdir. Bu dönemde görülebilen uyku değişiklikleri; gece geç yatma, düzensiz uyku
örüntüleri, yetersiz uyku ve gün içinde artan uyuklama hali olarak belirtilmektedir. Yapılan çalışmalar;
fonksiyonel gastrointestinal bozukluklar olarak bilinen fonksiyonel dispepsi, irritabl barsak sendromu ve
tekrarlayan karın ağrıları ile uyku bozuklukları arasında bir ilişki olduğunu bildirmekte olup, çocuk ya da
ergende devam eden kronik ya da tekrarlayıcı ağrı durumlarında eşlik eden uyku bozukluğunun, ergenin gün
içindeki performansını olumsuz yönde etkileyen önemli bir faktörolduğunu belirtmektedirler. Bu sunumda
fonksiyonel gastro intestinal bozukluklarla birlikte görülen uyku bozuklukları, sıklığı ve aralarındaki nedensel
bağlantıları içeren çalışmalar derlenerek tartışılacaktır.
Vaka Tartışması/2
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Füsun ÇUHADAROĞLU ÇETİN
Konuşmacı Bilgisi
1. Uzm. Dr. Özlem ÖNEN
Başlık: Bir Çocuk Psikiyatri Biriminde 11 Yaşında Bir Kız Ön Ergene Narkolepsi Tanısı Koymak: Olgu Sunumu
Amaç: Narkolepsi birdizi karmaşık belirtiler gösteren, etyolojisinin henüz tanımlanmamış olduğu, şiddetli
morbidite ve işlev kaybı yaratabilen kronik bir bozukluktur. Narkolepsinin çocukluk döneminde tanınması
fazlasıyla değişkenlik gösteren belirti kümeleri nedeni ile daha da zor olabilmektedir. Bu olgu sunumunda,
çocuk psikiyatrisi birimine başvuran 11 yaşındaki bir kız olguda narkolepsinin tanılanma ve izlem sürecinin
ilgili yazın eşliğinde tartışılarak sunulması amaçlanmıştır.
23
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Yöntem: Çocuk psikiyatrisi birimimize başvuran olgunun psikiyatrik değerlendirmesi Ruhsal Bozuklukların
Tanısal Ve Sayımsal Elkitabı- 5. Baskı (DSM-5) kriterleri temel alınarak yapılmıştır. Detaylı klinik muayene,
nörolojik değerlendirme ile görüntüleme teknikleri yanısıra polisomnografi uygulanmıştır.
Bulgular: Olgu değerlendirme ve ayırıcı tanı süreçleri tamamlandıktan sonar Narkolepsi tanısı ile izleme
alınmış ve metilfenidat-OROS ile uyku paterni ve hijyenine yönelik davranışsal teknikleri içeren combine
tedavi ile klinik iyileşme göstermiştir.
Sonuç: Nadir görülen bir bozukluk olan narkolepsinin çocuk psikiyatri pratiğinde daha da az görülmesi ve
belirtilerin diğer nörolojik ve psikiyatrik durumları taklit edebilmesi bozukluğun erken dönemlerde tanınma
olasılığını düşürmektedir; bu nedenle çocuk psikiyatristleri olarak bizlerin bu bozukluğu ayırıcı tanı
süreçlerinde aklımızda tutmamız gerektiğini düşünmekteyiz. Güncel tedavi seçeneklerinin genel olarak
ortaya çıkan belirtileri düzeltmeyi hedeflediği düşünüldüğünde altta yatan nedene yönelik yeni tedavi
stratejilerinin geliştirilmesi önemli olacaktır. Bu nedenle, çocuk psikiyatrisi pratiğinde fazla çalışılmamış olan
bu alandaki olgu sunumları ile klinik çalışmaların sayısını artırmanın klinisyenlerce bozukluğun dahaiyi
anlaşılmasına katkıda bulunacağına inanmaktayız.
AnahtarSözcükler: narkolepsi, çocukpsikiyatrisi, önergen, tanı, tedavi
P/4 Uyku Bozukluklarının Tedavisi
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Selçuk ASLAN
Konuşmacı Bilgileri
1. Prof. Dr. Selçuk ASLAN
Başlık: Davranışçı Tedaviler
Özet: Uykusuzluk İçin Bilişsel Davranışçı Psikoterapi
Uykusuzluk uykuya dalma ve sürdürme güçlüğü ve eşlik eden kaygı belirtileri, uyuyamama düşüncesine
odaklanma ve uykusuzluk kaygısı ile seyreden ruhsal bir bozukluktur. Uykusuzluk öncelikle bir yakınma ve bir
belirti olduğundan, temel amaç altta yatan nedenin bulunarak ortadan kaldırılmaya çalışılmasıdır. Öykü alma
sırasında başvuranla birlikte, onun uykusunu izleme olanağı olan yakınlarından da bilgi alınır. Kişinin o güne
kadar olan uyku alışkanlıkları, uykuyla ilgili ailede varolan uyku bozukluğu öyküsü (örn; huzursuz bacaklar
sendromu vb.) araştırılır.
Uykusuzluğun bilişsel-davranışçı tedavisinde olumsuz otomatik düşünceler, işlevi olmayan inançların
uykusuzluk yakınmalarının sürmesindeki rolü hastayla birlikte ortaya çıkarılarak yerine daha az kaygı
uyandırıcı düşünce ve inançlar oluşturulmaya çalışılır.
Kişinin tehlike algısı doğrudan uyuyamama korkusuna kayarsa, uykusuzluk daha çok yaşanır. Uykusuzluk
olgusunun öncelikle klinik formülasyonu yapılmalıdır. Uykusuzluğun nasıl ortaya çıktığı, nasıl devam ettiği,
uykusuzluk ortaya çıkmasında altta yatan, hazırlayıcı ve sürdürücü etkenler tespit edilerek hasta ile paylaşılır.
24
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Terapi programı ortalama 6-8 seanstan oluşmakta ve toplam 8 hafta sürmektedir. Uykusuzlukla ve
sonuçlarıyla ilgili olumsuz düşünce ve varsayımlarının neler olduğunun farkındalığı artırılması ve alternatif
inançların geliştirilmesi terapinin esas bileşenidir. Terapi sürecinde bilişsel müdahalelerin yanı sıra gevşeme
egzersizleri, uyku ile yatağın ve yatak odasının özdeşleştirilmesi üzerinde çalışılır. İnsomniya birçok nedenden
kaynaklanan bir sendrom olarak ele alındığı için tetikleyici ve sürdürücü etkenlerin saptanması önemlidir.
Terapide uyku günlüğü tutulmalı, uyku hakkındaki olumsuz ve yardımı olmayan inançlarla mücadele
edilmelidir. Uyku kısıtlama tedavisi uyku uyanıklık ritimini düzenleyerek uyku homeostazisinin yerleşmesine
yardım eder. Tersine niyetlenme ile “uykuya dalma kaygısı” azaltılarak hastanın uyuma üzerine odaklanması
engellenebilir, huzur verici imgeleri hayal ederek rahatlama ve böylece uykuya dalma, kas gevşetme
egzersizleri uygulanabilir.
Uykusuzluk terapi sürecinde öğrenilen becerileri yaşama uygulama en önemli basamaktır, uyku kısıtlamasının
uygulanması ile başlangıçta birkaç hafta sıkıntı çekme sonrasında yararlı sonuçlar elde edilebilir.
Uykusuzlukla İlgili İnanç ve Tutumları Değiştirmek İçin Pratik Öneriler
Uykuyla ilgili gerçekçi beklentiler taşıyınız: kusursuz ve mükemmeliyetçi yüksek beklenti içinde olmak kaygı
düzeyini de artıracaktır.
Uyumaya çaba göstermek uyuyamama kaygısını artıracağı için, hiçbir zaman uyumaya çalışmayınız
Kötü bir gece uykusundan sonra bir felaket beklemeyiniz. Uykusuzluğu çoğunlukla katlanılabilen ve çok büyük
olumsuzluklara yol açmayan bir durum olarak görmeye çalışınız.
Uykusuzluk nedenleri hakkındaki yorumlarınızı (atıflarınızı) gözden geçiriniz. Uykusuzluğun nedeni olarak
gördüğümüz sebepler gerçekçi değilse bizi yanlış tedbirler almaya sürükleyebilir.
Gündüz yaşanan olumsuzlukların, yetersizlikler için uykusuzluğunuzu suçlamayınız. Uykusuz kalmanın
sonuçları hakkında oluşturulan olumsuz inançlar ertesi gece tekrar uyuma sırasında kaygıyı artıracaktır.
Konuşmalarımızda uyku üzerine vurgulamalara fazla yer vermeyiniz: Sürekli uykusuzluktan söz etmek, bu
konuda yakınmak uyku sorunumuzun azalmasına yol açmaz, olumsuz koşullanmamıza neden olur.
Kendinize uykusuz kalmanın etkilerine katlanabileceğinizi söyleyiniz. 3
Kaynaklar:
1. Aslan S. “Uykusuzluk” tanı ve tedavi kılavuzu. HYB. Ankara 2011.
2.Edinger JD, Wohlgemuth WK, Radtke RA, Marsh GR, Quillian RE. Does cognitive-behavioral insomnia
therapy alter dysfunctional beliefs about sleep? Sleep 2001: 1; 24(5):591-9.
Harvey A.G. ve ark. Cognitive approaches to insomnia. Clinical Psychology Review 2005; 25: 593–611.
2. Uzm. Dr. Özlem HEKİM BOZKURT
Başlık: Medikal Tedaviler
25
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Özet: DSM V’ te uyku uyanıklık bozuklukları, temel olarak uykunun süresi, kalitesi ve etkinliğinin bozulmuş
olması ve klinik açıdan sıkıntı ve günlük işlevsellikte bozulmaya neden olan durumlar olarak tanımlanır. DSM
V’ te uyku bozukluklarının kategorik olduğu kadar boyutsal açıdan da değerlendirilmiş olması klinisyenin
semptomların şiddetini değerlendirmesinde ve tedavi planlamasında katkı sağlamakta, ayrıca durumun
devam edip etmeyeceği hususunda öngörülebilirlik kazandırmaktadır. Diğer taraftan çocukluk çağı gelişim
dönemlerinin gelişimsel bir ölçüt olarak kabul edilip, ölçütler arasına katılmış olması çok sayıdaki uyku
bozukluğunun bilimsel bağlamda değerlendirilmesine kolaylık sunmaktadır
Gerek çocuk ve ergen gerekse yetişkinlerde birçok alanda işlevsellikte bozulmaya neden olan uyku
bozukluklarının tedavisi son derece önemlidir. Tedavide davranışsal ve farmakolojik tedaviler tek başına ya da
bir arada uygulanabilir. Bu sunumda çocuk ve ergenlerde mevcut uyku uyanıklık bozukluklarında medikal
tedaviler güncel yazın bilgisi eşliğinde tartışılması hedeflenmiştir.
3. Prof. Dr. Bedriye ÖNCÜ
Başlık: Alternatif Tedaviler
Özet: Hastalıkların geleneksel tıp uygulamalarına alternatif yöntemlerle tedavisi halk tarafından öteden beri
uygulanmakta, son yıllarda modern tıbbi tedavilerin etkisiz kaldığı ya da yan etkiler nedeniyle kullanılmak
istemediği durumlarda uygulanmakta, alternatif öneriler konusunda hekimlere gelen istekler artmaktadır.
Öte yandan alternatif yöntemlerin hiçbir yan etkisi olmadığı konusundaki yanlış inanç nedeniyle bu
yöntemlerle kendi kendini tedavi etme girişimleri olumsuz sonuçlanabilmektedir. Alternatif tedaviler
konusundaki talep artışı nedeniyle hekimlerin alternatif yöntemlerin etkinliği ve yan etkileri konusunda bilgi
sahibi olmaları konusundaki gereklilik zaman içinde artacaktır.
Uyku bozukluklarının tedavisinde de klasik davranışçı yöntemlere ve ilaç tedavilerine alternatif yöntemle
araştırılmaktadır. Bunlar arasında en yaygınları çeşitli bitkisel tedavilerdir. Ayrıca hipnoz, akupunktur, yoga,
tai-chi, meditasyon, egzersiz uygulamaları, ışık terapileri gibi yöntemler de alternatif uyku bozukluğu
tedavileri arasındadır.
Alternatif tedavilerin etkinliği daha çok erişkinlerde araştırılmış olup çocuk ve ergenlerdeki etkinliği
tartışmalıdır. Bununla birlikte alternatif yöntemler hakkında fikir sahibi olunması ve uygun olgularda
önerilmesi çocuk ve ergen olgularda yararlı olabilir.
Psikodrama Çalışma Grubu
Grup Yöneticisi: Prof. Dr. Ayşen BAYKARA
Başlık: Psikodrama Grup Psikoterapi Teknikleri Kullanarak Bir Rüya Çalışması
Özet: Psikodrama grup psikoterapi uygulamasında doğaçlama gelişen süreç nedeniyle içerik hakkında bilgi
veremiyorum. Ancak uygulamayı düşündüğüm yöntemle ilgili bilgi vermek istiyorum.
Katılımcılardan herhangi bir gönüllü grup üyesinin izlediği bir ergenin rüyasını (isim vermeden ya da başka
isim kullanarak) gruba sözel aktarmasını isteyeceğim. Bu alan biliç dışı veya biliç öncesinin işlediği fantezi
alanı olacak yani RÜYA ALANI
26
1-3 Aralık 2016/Denizli
21. Ergen Günleri
Bu ergenin gerçek yaşamında ki önemli nesnelerini ve bize ergenle olan ilişki özelliklerini, eşleme tekniği
kullanarak, paylaşmasını isteyeceğim. Bu alan biliçli alan yani ergenin dış dünyasında yaşadıklarını temsil
eden alan olacak yani GERÇEK YAŞAM ALANI
Anlaşılacağı üzere uygulamayı yapacağımız alanı dış dünya ve iç dünya olmak üzere ikiye ayırarak çalışmayı
planladım. İç dünya alanının hemen dış dünyaya bitişik tarafında ki alanın ufak bir bölümünü sansürün
işlediği alanı temsil etmek üzere boş bırakacağım. Bu da SANSÜR ALANI’nı temsil edecek.
Ergeni temsil edecek, gönüllü ya da grubun seçtiği kişi, gerçek yaşam alanına yüzü dönük bir sandalyeye
oturacak. Arkası rüya alanına dönük. Rüyada ki nesnelerin ve olayların gerçek yaşamdan neleri sembolize
ettiğini anlamaya çalışacağız. Gerçek yaşamdan köken alan bu rüya nesnelerinin (sembollerin) oluşmasında
sansür alanında neler olmuş, hangi savunma düzenekleri işin içine girmiştir onları ele almaya, anlamaya
çalışacağız. Sonunda ergen rolündeki grup üyesi sandelyenin üstüne çıkarak kendi rüyasının nesnelerine ve
gerçek yaşamında ki nesneleriyle ilişkisine bakarak kendi içrel yaşamında neler olduğunu yakalamaya
çalışacak. Ve yaşamında, ilişkiler açısından, kendisi neleri değiştirebilir onları yakalamaya çalışacak. Bu
aşamada grup yöneticisi sözlü destek vererek (eşleyerek) ergenin kendi duygu ve düşüncelerini ifade
edebilmesini kolaylaştırır.
İyi ısınmış bir grupla ve rolüne girmiş grup üyeleriyle işe yaracak güzel bir çalışma olabilir diye düşünüyorum.
Yaşamda ki olaylar gibi her bir psikodrama grup terapi uygulaması sürprizlerle doludur. Getirilen malzemeler
neler olacak ve süreç nasıl işleyecek ben de merakla ve heyecanla bekliyorum.
Teşekkür ederim.
Akılcı İlaç Kullanımı
Konuşmacı Bilgisi
Prof. Dr. Saynur CANAT
27
Download