243İ 1 l^^0^^mmmk EY TÜRK K E N D İ N E Milliyetçi Siyasî Haf­ talık Gazete Pazar- 1 tesi Günleri çıkar. FİATI: 250 KURUŞ 1 Temmuz 1974 DÖN.. Kastamonu'da konuşan Türkeş Kıbrıs meselesindeki tarihî hata Ege'de tekrarlanıyor! NATO 25. yıl sözleşmesine Türkiye'nin imza koyması, geleneksel Batı -Amerikan taraftarı politikaya devam anlamı taşımaktadır Kırılan millî gurur ve boş laflar İç politikanın kanunlarıyla dış politikanın kanunları arasın­ da önemli farklar var. İç politikada propoganda ile kitleler is­ tenilen yönde dalgaiandırılabilir. Hem de kitlelerin öz inançları­ nın aksine de olsa. Nitekim bizim memlekette böyle misaller bol bol vardır. Bu konuda, CHP ile MSP'nin ortaklık yapabil­ meleri ve bu uğurda ortaya attıkları, akıl mantık, izan ile bağ­ daşması mümkün olamayan izahlar hatırlanmalıdır. Bu usul gündelik de olsa (Böyle olduğu tartışma konusudur) geçerli olabiliyor. Ama neticede memleket zarar görüyormuş orası ayn. Dış politikada, boş lâflar yerine sadece millî menfaatler vardır. Hiçbir ülkeyi kendi menfaatinin aksine hareket ettire­ mezsiniz. Karşılıklı menfaatler düzenini temin etmek gerekir. Kamu oyu kazanmak diye bir mesele yok mu a"iye akla gele­ bilir. Vardır. Ama. çeşitli memleketlerin kamu oyunu kazan­ mak maksadıyla yapacağınız propogandalara imkân tanınabil­ mek için, o ülkelerin millî menfaatlerinin olması gerekir. Nite­ kim, Ecevit'in Brüksel'de yaptığı basın toplantısı ve Ege Denizi konusunda Yunanistan'ın mütecaviz tutumunu teşhir edici sözle rinden. Türkiye'nin dışında hiç kimsenin haberi olmadı. Çünkü, hiçbir memleketin kamu oyu. başkalarının istediği gibi tesir edebilecekleri başı boş bırakılmış açık pazarlar değildir. Bütün bunları CHP - MSP ortaklığının başı olan Erbakan ile Ecevit'in yaptığı iki dış temas konusunda kırılan millî onu­ rumuzu düşünerek hatırlıyoruz. Erbakan hiçbir münasebet tea­ mülüne uymadan, tepeden düşercesine ve ölçüsüz iddialarla Suudi Arabistan'a gitti. S. Arabistan'ın yetkililerine sunduğu «Talepler buketi» iltifat göremeden ters yüz edildi, önceden tespit edilen görüşme süresi tam anlamıyla fiyaskoyla bitince, Erbakan Türkiye'ye dönmedi. Boş gönderilmemesi için İsrara başladı ve Türk kamu oyunu suni olarak tatmin etmek üzere asiı esası olmayan üç anlaşma imzalandı. Şimdi soruluyor, Suudi Arabistan ile yaptığımız anlaşmanın metni nerede? Ne konuda hangi esaslar çerçevesinde anlaştık? Cevap yok... Sadece yayınlanan müşterek bildiride, üç cümle halinde İsrar­ lar üzerinde konulmuş kelimeler var. Aynı durumu Ecevit'in Brüksel'de Yunanistan Başbakanı ile yaptığı temaslarda görüyoruz. Türk Başbakanının elini dahi sfkmak tenezzülünü göstermeyen Yunan Başbakanı karşısında Ecevit'in eli havada kalıyor. Gazetecilerin himmetiyle asık su­ ratlı mağrur pozlu Yunan Başbakanı. Ecevit'in elini sıkmaya ra­ zı oluyor. Gerçeklerin sert kayalarına kafasını vuran Ecevit Brüksel'de bir basın toplantısı düzenleyerek, Yunanistan'ın ba­ rışçı yollardan ihtilâfı halletmek istemediğinden, bahsetti. Er­ tesi gün gazeteler karıştırıldı. Türk Başbakanının basın top­ lantısından tek kelimeyle bahseden yoktu. Halbuki, Ecevit kendisini Türkiye'de sanıp vermişti nutkun gözüne. Süklüm püklüm yurda dönen Ecevit, her gün bir beyanat veriyor. «Biz barışçıyız.» «Biz karşılıklı görüşmelerle her meselenin halledile­ bileceğine inanıyoruz.» «Yunan halkı da kimin barışçı olduğu­ nu öğrendi» gibi. Halbuki Yunanistan «Ege bir Yunan gölüdür» tezini atmış ve aldırmadan bu hedefe doğru yürüyor. Yunanis­ tan'ın görüşü bu olunca bir araya oturup halledilecek olan nedir? Türk halkını asılsız bazı sözlerin doğruluğuna inandır­ manın ne faydası vardır. Buna diğer memleketler kamu oyunu ve devlet adamlarını inandırmak lâzımdır. Bunun yolu da, dip­ lomatik temaslardan geçer. Ama bu yol çetin, zor ve zahmet­ li değil mi? Her ne sebeple ise bilinmez, ötedenberi dış politikanın propaganda hedefi olarak daima Türk kamu oyu seçilmiştir. Anlaşılmaz şey. Ne yapsın Türk kamu oyu. İşte sizleri devleti­ nin başına, yetkili mevkilerine getirmiş, ne lazımsa yapsanıza.. Biz böyle dış dünyaya söylenecekleri, kendi vatandaşları­ mıza anlatmaya çalışırsak, millî meseleler kapımızı çaldığında boş lâflarla kendimizi kandırmaya mecbur kalırız. Erbakan ve Ecevit'in birbirleriyle müştereklerinin ne olduğu çok güzel an­ latılıyor. İnançları ayrı olabilir, ama. kafaların işleyişi aynıdır. DEVLET DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: 2 Sahibi : İbrahim METİN * Ya 284 Bakanlıklar -ANKARA * 2i İşleri Müdürü: Tevfik FiK- İdare Yeri: Bedesten İçi, Be­ ret KILIÇKAYA * Neşriyat desten Han Kat 4 Nu. 7, Müdürü: Sadi SOMUNCUOĞ- KONYA * Para havale ad* LU * İdari İşler : Osman ÇA­ resi: DEVLET Posta Çeki Nu.: KIR * Haberleşme Adresi: P.K. 10021849 * Fiatı : £50 Kurü$ * ABONE: Yıllık 120 TL. Altı Aylık 6Q TL. * Dış Ülkeler İçin : İki misli * İlânlar : Pa­ zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı Yeni Işık Matbaası Tel: 125810 ANKARA * Dağıtım: Gameda DİVİ-İT POLİGOn abdürrahim karakoç BU ZULÜM DURMALIDIR Türkiye her yönden hareketli bir devre ya­ şıyor. Bir taraftan yıllar boyunca süregelen ha­ talı bir dış politika anlayışının getirip yığdığı meseleler, bunaltıcı bir tehdit ve tazyik unsu­ ru halinde millî güvenliğimizi ciddi şekilde sar­ sacak bir veçhe almış bulunuyor; öte taraftan iç politika alanında millî şuur sahiplerini gele­ ceğimiz açısından ciddi şekilde kaygulandıran gelişmeler içerisinde buluyoruz. Şu anda Karakas'ta savunulmaya çalışı­ lan tezimiz, aslında Lozan'dan bu tarafa cere­ yan eden hata ve gafletleri telâfi gayretidir. Bu gecikilmiş çabalara rağmen meselenin esasını idrak edebilmiş olduğumuzu söyleyemeyiz. Ha­ lâ yurtta ve cihanda barışın uyuşuk ve hare­ ketsiz bir insancıl politika ile gerçekleşebile­ ceğine inanan siyasetçilerimizin kudret ve te­ sirleri geçerlidir. Millî çıkarlarımızın tesbitini yapmakla mükellef olanlarımızın millî düşün­ ce ve inanç karşısındaki hasmane tavırları kar­ şılaştığımız hazin tatbikatın başlıca sebebidir. Şu anda bile bu dramatik manzara bütün çıp­ laklığıyla karşımızda duruyor. İçerde milliyetçi düşünceye inanmak ve bunu savunmak hükü­ metçe ezilmesi gereken bir suç şeklinde mü­ talâa edilmektedir. Bu ters tavırlarla millî çıkar larımızın kurtulabilineceğini sanmak aşırı iyimser lik olur. Bunlar olsa olsa oturup, Yunanlı'ya dostluk ve kardeştik şiirleri yazabilirler. Dış politika alanındaki tenakuzların ben­ zerlerini çok daha fazlasıyla iç politikamızda yaşıyoruz. Muhaefet partilerinin ağır ve ciddi ithamlarından zorlukla sıyrılabilen Bay Üstündağ'ın başkanlığında maarifimizin çıkmazlarına çareler aramak üzere şûra toplanıyor. Bekri Mustafa rahmetlinin imamlığından daha az ve­ ciz olmayan bir manzara içerisinde günler tü­ ketiliyor. İktidarın küçük ortağı ise kaybettiği itibarını yeniden kazanmak maksadıyla «Ahlâk Dersleri» konusunu bıktırıcı bir demagoji plağı halinde tekrarlamakla meşgul. Beri yanda eği­ tim camiasındaki facia bütün dehşetiyie sürüp gidiyor. Mahut TÖS mensuplarının her gün ar­ tan cüreti iktidarın izahı zor gafletiyle destek­ lenip bir meş'um istilâ haline dönüşmüş bulu­ nuyor. Ahlâk dersleri ile eğitime millîlik kazan­ dıracaklarını zanneden ehli gafletin hamakati sürüp giderken, millî düşünce ve duygu sahibi gerçek öğretmenler kıyım kıyım kıyılıyorlar. Cumhuriyet devrinde hiçbir iktidar döneminde rastlanılmayan şiddetli bir terör solcu olmayan öğretmenleri savurup atıyor. Şu dört aylık dev­ rede Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin yap­ tığı soruşturmalar ve sorulan sualler bile marksist düşüncenin tesir derecesini bütün çıplaklı­ ğıyla ortaya koyabilir. Millî Eğitim Bakanlığı dört aylık iktidar döneminde bir tek komünist ve kürtçü hakkında soruşturma açmamış iken sayısız milliyetçi öğretmenin gülünç gerekçe­ lerle ezilmeye çalışılması hakim zihniyetin ifadırmak acil bir vatanseverlik görevidir. Şûra desidir. Türk eğitimini marksist tecavüz ve tasal­ lutlardan kurtararak ona aslî görevini kazan­ dırmak acil bir vatanseverlik görevidir. Şûra çalışmaları esnasında dahi bütün yetkililerin huzurunda düşünce ve maksatlarını ortaya se­ ren bu insanlara bu cüret ve cesareti nereden aldıklarını sormak için Türkiye'yi bilmem kaçın­ cı Sovyet Cumhuriyeti haline getirmelerini bek­ lemek ahmaklık olacağına göre bu korkunç gi­ dişe dur denilmelidir artıkl Maarifimizin ilk meselesi şuralar toplaya­ rak teorik münakaşalarla zaman kaybetmek değil, komünistlerin meydana getirdiği tedhişi önleyecek millî şuur sahiplerine huzur ve gü­ ven içinde çalışma imkânı sağlayacak tedbir­ lerin alınmasıdır. NURİ GÜRGÜR Dündar Taşer Tiyatro Armağanı yarışması sonuçlandı Hayatı boyunca herşeyi İle Türk olarak yaşayan rahmetli Dündar Taşer'in aziz hatı­ rasını yaşatmak gayesiyle Töre - Devlet Ya­ yınevi olarak açtığımız ilk müsabakanın ne­ ticeleri, Seçiciler Kurulu tarafından açıklan­ mıştır. Seçiciler Kurulu, ilk müsabakada tiyat­ ro gibi özel ve teknik yönü oldukça önemli bir edebiyat türünün seçilişi üzerinde dura­ rak, bunun, müsabakaya katılanları zorladı­ ğım ve tiyatro eseri yazmakta tecrübesi az olan müsabıkların eserlerinde kaçınılmaz teknik aksaklıklara yol açtığını bildirmişler­ dir. Yurdumuzda bu konuda yazılan kitapla • rın yaygın olmamasının zikredilen eksikliği gidermeyi de son derece zorlaştırdığını ileri süren Seçiciler Kurulu, «Müsabakayı açan­ lar, yazarlara yararlı olacak teknik önderli­ ği de başlangıçta yüklenerek bu aksaklığın ortadan kalkmasına yardımcı olabilirlerdi» görüşünü bir temenni olarak belirtmiştir. Seçiciler Kurulu, sayılan bu hususların ışığında —bilhassa teknik eksikliklerin so­ nucu— bu yıiki müsabakaya katılanlar ara­ sında birinci ve ikincilik ödülünü alacak eser tesbit edememiştir. Seçiciler Kurulu kararı şöyledir : BOZKURTLARA MEKTUP Savurduk, eledik, ayı, haftayı Bıldırkinden çürük çıktı sene ha! Zindana saldılar şekeri yağı Ekmek harbi patlak verdi gene ha! İstemeden düğümlendi tarifler Çözsün, mânâsına insin arifler Kil satacak çağa erdi herifler Sol pazarda rağbet buldu kına ha! Olanı, biteni duymadım deme Kırmızı tosunlar bağlandı yeme Düdük tapulandı Samuel Cim'e Üç dalgadan zırva çiğner çene ha! Nerede «Moskova köyüm» diyenler «Lenin babam, Mao dayım» diyenler Bir tek sinek uçsa «Kıyım» diyenler Aylık sürgün çıktı şimdi bine ha! Kimileri fazileti ar saydı Kimileri kancıkları er saydı Kimileri iki vurdu, bir saydı Avanaklar tez çarpıldı cine ha! İnanan su içmez kirli çeşmeden Yürüyün yiğitler umut kesmeden Türk - İslâm ülküsü gerçekleşmeden Eğri kılınç girmemeli kına ha! Gurbettesin hatırlarsın sılayı Mektuplarla anlatırım Celâ'yı (*) Şimdilik bunlardır günün olayı Arada bir siz de yazın bana ha! * Kendi köyüm. Birinci : Yok. İkinci : Yok. Üçüncü : «Alparslan» adlı eseriyle Ya­ şar Sağlam 1. mansiyon «Çirkef» adlı eseriyle Tay­ yar Aksoy 2. mansiyon : «Büyük Köprü» adlı ese­ riyle Remzi Özçelik. 3. mansiyon : «Düşünme odası» adfı eseriyle Oğuz Soylu ve «Çelikten Damlayan Sular» adlı eseriyle llteber... Yazarları tebrik eder, gelecek müsaba­ kalarda bütün müsabıklara başarılar temen­ ni ederiz. Seçiciler Kurulu : Galip Erdem, Emine Işınsu. Dr. Ahmet j B. Ercılasın, M. Nuri Özşahin, Erdal Sargutan, Sadık Tural. DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: Bir Hafta Böyle Geçti C H P - M S P İktidarı O r t a k Pazar'la Türkiye arasındaki eski statüyü aynen kabul e t t i ! nunsuz olayların bu sendikaca yönetildiğini ortaya koyuyor. Son gelen haberlere göre. kanunsuz olarak yapılan bu grevle Türk dev­ leti 114 milyon lira zarara uğra­ mış bulunmaktadır. Ayrıca 800 civarında işçinin de, aşırı solcula­ rın oyunlarına alet olarak kanun­ suz hareketlere karışması dolayı­ sıyla işten çıkarılacakları söylen­ tileri dolaşıyor Yapım-İş sendika­ sına bağlı işçilerin kanunsuz ha­ reketlere girişmelerinde en bü­ yük tahrikin sendika genel sekre­ teri İsmet Demir tarafından yapıl­ dığını açıklayan Hatay valisi Kemalettin Gazezoğlu, bu şahsın ve bu zihniyettekiierin gayesinin bu büyük inşaatın gecikmesini sağ­ lamak olduğunu söylemiş ve da­ ha önce Keban, Aliağa ve Boğaz Köprüsü inşaatlarında da bu gibi hareketlere tevessül ettiğini söy­ lemiştir. Böylece, devlet yıkıcıla­ rının oyununa gelen işçiler bu ha­ rekette en büyük zararı, görmüş­ ler ve bir kısmı tutuklanmış, bir kısmı da işinden olmuştur. Başbakan Ecevit'in Ortak Pa­ nilmiş, siyasi ve iktisadi her yö­ zar Avrupa Komisyonu başkanı nüne karşı çıkılmış, 1 ay sonra ile yaptığı görüşmeden sonra Tür- iktisadi yönü kabul edilerek siya kıyenin, «Anlaşmaların revizyona si tarafına karşı çıkılmış, 4 ay son tabi tutulup, yeniden ele alınma­ ra da evvelki hükümetlerin kabul sı konusunda ısrar etmemeye ka­ ettiği statü çerçevesinde Ortak rar verdiği» öğrenilmiştir. AET Pazar her yönü ile kabul edilmiş­ Avrupa Komisyonu başkanı Orto- tir. Ne büyük «Aşama» değil mi? peynir li'nin «Anlaşmalara dokunulma- Yalancı pehlivanlar lafla ması yolundaki teklifinin Ecevit gemisi yürütmek isteyenler ayan tarafından kabul edildiğini» söyle­ beyan ortaya çıkıyor. Ama Türki­ diği bildirilmektedir. Ortadaki du­ ye kaybediyor. Türk milleti böylerum budur. Konuyu, koalisyonun lerine aldanıyor. 2 ortağı açısından ayrı ayrı ele İSKENDERUN'DAKİ alırsak ibret verici neticeler or­ TAHRİKLERİN MEYVESİ taya çıkar. C.H.P. seçimler­ den önce Ortak Pazar'a karşı ol­ İskenderun'du Rusların yap­ duğunu ileri sürmedi. Ancak so­ makta olduğu 3. Demir-Çelik İş­ lun, «Batıdan kopmamız gerekti­ letmeleri inşaatında çalışan 15 bi Gazetemizin 238. sayısında. ğ i n i öngören «Bağımsızlık» poli­ ne yakın işçiden Yapım-İş isimli İskenderun'da işçilere dağıtılan tikası geniş ölçüde CHP içinde de aşırı solcu sendikaya mensup kıs­ broşür ve bildirilerden söz etmiş, taraftar sahibidir. Her ne kadar mının geçtiğimiz hafta birkaç gün inşaatı yapan rusların, komünizm «Romantik» Ecevit, batı ile işbirli­ işbaşı yapmadıklarını ve işe de­ propogandasını ihtiva eden bu ği ve «Bütünleşme» taraftarı ise vam etmek isteyen diğer işçileri broşür ve bildirileri devamlı ola­ de, aşırı solcular, Avrupa ile Tür­ döverek ve baskı yaparak işe de­ rak işçilere dağıtarak, işçileri ka­ kiye'nin ilişkilerini sağlayan Orvamlarına engel olduklarını gaze­ nunsuz hareketlere kışkırttıklarını tok Pazar gibi anlaşmaların karteler yazdı. Yapım-lş sendikasının bildirmiştik. Son kanunsuz olay­ şısındadırlar. Bu karşı oluşun se­ haksız ve kanunsuz olarak giriş­ lar, gazetemizin yayınını haklı çı­ bebi, Türk milliyetçilerinin belirt­ tiği bu hareket sonunda olaya el karmıştır. Büyük bir ihtimalle, İs tiği «Hristiyan ve batı kültürünün koyan güvenlik kuvvetlerinin ya­ kenderun olcylarında, Rusların Türkiye'ye yerleşmesi, ileride ku­ kaladığı suçlu işçilerden 50 si A- parmağı bulunmaktadır. Komünist rulması düşünülen siyasi Avrupa dana Güvenlik Mahkemesince rejimi öven broşürlerle işçilerin birliğine Türkiye'nin katılmasının tutuklandı, bir o kadarı da göz al­ kendi ideolojilerinin hizmetine gir­ önemli mahzurları olduğu» açısın­ tında bulunuyor. Bunlar arasında mesini temine çalışan bu şahıs­ dan değil, komünist bloka uzak­ Yapım-İş sendikası yöneticilerin­ lar, aşırı solcu sendikacılarla iş­ laşma olacağı sebebiyledir. MSP den bazılarının da bulunuşu, ka­ birliği yapacak böyle bir oyunu ise seçimlerden önce «Ortak Pa zara iik ve tek karşı parti» oldu­ ğunu iddia etmiş, gerçekleri tah­ rif ederek, MSP dışındaki kitlele­ rin Ortak Pazar savunucusu ol­ duğunu öne sürmüştür. Şimdi yukardaki son gelişme Ecevit açısın­ dan normal karşılanabilirse de MSP'nin bunu ne sekide izlah Sovyet Komünist Partisi'nin organı «Pravda» gazetesi, bu­ edeceği merak edilmektedir. MSP gün, Sovyetler Birliğinde yaşıyan müslümanların dinlerine bağOrtak Pazar'a karşı olduğunu id­ lıi.ğ.nı sert bir dille tenkid etmektedir. dia ettiği bir seçim kampanyasın­ «Evlenmelerde, doğumlarda, cenaze törenlerinde dinî adet­ dan sonra, Ticaret Bakanı Fehim lere bağlı kalındığını» belirten partinin Türkistan'daki propa­ Adak'ın ağzından «Ortak Pazar'ın ganda sorumlusu olan bir yönetici gazetedeki yazısında bu du­ sadece siyasi yönüne karşı oldu­ rumu «Esefle» karşılamaktadır. Aynı yönetici, evlenmelerde ğunu, iktisadi bakımdan Ortak başlık verme usulüne karşı çıkmakta ve bazı kimselerin «Hac Pazar'a katılma taraftarı olduğu­ ziyaretleri düzenliyebildikleri»ni yazmaktadır. Köylerde, öğ­ nu» 90 derecelik bir dönüşle kabul retmenler, hekimler ve tarım teknisyenleri, yine aynı komünist etmişti. Ortak Pazar'a «İlk ve tek yöneticiye göre, «Dini âdetlerle mücadele edeceklerine kendi­ karşı olduğunu» iddia eden bir leri de bunlara uymaktadırlar.» partinin de ortak olduğu hükümet Ortak Pazar'la yapılmış anlaşma­ Göıüldüğü gibi, komünist rejim, elli yıldan beri tatbik et­ larda değişiklil- yapılması husu­ tiği bütün propoganda usullerine ve yaptığı insanlık dışı bas­ sunda ısrar etmekten de vazgeç­ kı ve zulümlere rağmen, Kızıl imparatorluk sınırlarında yaşayan mektedir. Yani, seçimlerden önce Türklerin millî ve dinî adetlerini yıkamamıştır. Dinî âdetlerle MSP'nin oy kazanmakta önemli mücadele etmeleri için köylere gönderilenlerin bile bu âdetle­ bir sermayesini teşkil eden «Or­ re uymaları da göstermektedir ki, hangi yollar denenirse de­ tak Pazar» konusu, «Barışçı ve nensin, doğuştan insan tabiatında bulunan «Allah» telakkisi­ dostane» bir çözüme kavuşmuş ni yıkmaya imkân yoktur. 50 yıllık Komünist Rusya tatbikatı olmaktadır. Önce, Ortak Pazar bunun en güzel misali olmuştur. Türkiye'nin ölüm fermanıdır de­ Komünistler Sovyetler Birliğindeki Türklerin dinlerine bağlılığından şikayetçi 3 İskenderun'da dağıtılan Rus­ ya'da basılmış broşürlerden birinin kapağı. sahneye koymuş olabilirler. Öte yandan, aşırı solcular bu olayda da Türk ordusu ve polisine küfret­ meyi ihmal etmemişlerdir. Ordu ve polisi işverenin yanında gös­ tererek işçi düşmanı olduğu ka­ naatini vermek isteyen aşırı sol­ cular, işçilerin toplu şekilde jan­ darma tarafından toplandığını, dipçik darbeleri ile dövüldüğünü, öo\/en jandarmalar arasında «MHP'li komandoların da olduğu­ nu» iddia edecek kadar yalan ve kasıtlı yayın yapmışlardır. İşçile­ rin jandarma ve «MHP'li koman­ dolar» tarafından dövüldüğü iddi­ asını ileri süren gazete, bu sah­ neyi, jandarmalar işçilerin etrafı­ nı sarınca çemberi yarıp kahra­ manca çıkan (!) bir işçinin sak­ landığı yerden gördüklerini anlat­ ması olarak vermektedir. Bu bile aşırı solcuların devlet kuvvetleri­ ni ve ordumuzu yıpratmak için es­ kiden olduğu gibi yine yalan ve iftiraya dayalı kampanyalarında aeğişiklik yapmadığını göstermek­ tedir. MENFAATLERİ BOZULANLAR KAZAN'A KAZAN KALDIRDI Koalisyonun MSP'li bakanla­ rından Adalet Bakanı Şevket Ka zan son günlerde müstehcen ya­ yınlara karş: mücadeleye başladı. Türk milletinin yetişmekte olan nesillerini ahlâkî bakımdan çökert mek ve bu insanları ahlâk namus, haya gibi kuvvetli dayanaklardan mahrum kılmak maksadıyla yıllar­ dan beri yürütülen bu faliyetleri önlemeye çalışmasını haklı buluyo ruz. Ancak, basında adeta tröst­ leşmiş olan bazı ailelerin elinde bulunan gazetelerin, bu mücadele­ den zarar görmeleri üzerine, bu kişilerin hep bir ağızdan Şevket Kazan aleyhinde veryansın etme­ ye başladıkları da gözden kaç­ mamaktadır. Kazan'm savcılara gönderdiği bilmem kaçıncı -amimden sonra, bazı yerlerde gö­ rülen toplatma işlemleri üzerine ayağa kalkan belli zihniyetin sa­ hipleri şimdi Kazan efendiyi he­ def aldılar. «Basın özgürlüğü sı­ nırlandırılamaz» «1974 Türkiyesinde çağd?şı uygulamalar» vs. tarzından başlıklarla çıayri ahlâki yayınların serbestçe satılmasını Devamı : 11'de "1 DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: 4 MHP YÜKSEK İSTİŞARE Ergene kon Mektupları Kendilerini mahkûm etmişlerdir Cezmi KIRIMLIOĞLU Millî Eğitim Bakanı hakkında verilen gensoru önergesinin red­ di ile Meclis kendisini mahkûm etmiştir. Şöyle ki: 1. Bir kere görülmüştür ki, Meclis müzâkerelerine millî öl­ çüler değil, parti menfaatleri hâ­ kimdir. Zira, Anayasa ve Ka­ nunları ihlâl ettiği ileri sürülen, ve bu iddianın delili olarak zik­ redilen hususlardan hiçbirini red etmeyen bir Bakan hakkın­ da gensoru açılmasını dâhi is­ tememişlerdir .Halbuki bu kadar ağır ithamlar karşısında Mec­ lisin yapması gereken husus; müzakereleri dâhi kabul etme­ mek, hattâ «Gensoru açılsın mı, açılmasın mı» şeklindeki müzakereleri de baltalamaya ça­ lışmak değildir. Aksine, iddiayı enine boyuna incelemek, böy­ lece eğer suçluysa bir Bakan'ın azlini sağlamak ve onun varlığı ile bir hükümetin de Anayasa ve kanunları ihlâl eden bir tutum ve davranış içine girmesini önlemek veya iddia­ lar yersiz ise, iddiaların asılsız­ lığını ortaya çıkarmak ve böy­ lece hem bir Bakanı, hem de mensup olduğu iktidarı «Kanun dişilik» töhmetinden, tenkid ve Meclis içi murakabelere taham­ mülsüz olmak ithamından kur­ tarmaktır. Meclis, gensorunun açılması için yapılan müzâkere­ ler sırasında bu noktaya hiç dikkat etmemiştir. Yalnız «226» hesabı yapmıştır . 2. Meclis çalışmalarının titiz­ likle yürütülmesi, millî mesele­ lerde kılı kırk yarar bir tutum içinde görünmesi şarttır. Bu hem »milletimizin arzusu hem de demokratik nizâmın arızasız ya­ şamasının icâbıdır. Halbuki, bir kere nasıl olmuşsa, iktidar kol­ tuğunu hasbelkadar eline geçir­ miş olanların, irâde, arzu, tema­ yül ve tehditlerine göre milletve­ killeri reylerini izhâra başladı­ lar mı, o takdirde, Anayasa ve Kanunlar rafa kaldırılmış, millî menfaat ,millî emel ve arzular değil, şahıs arzusu hâkimiyeti başlamış .keyfîlik başlamış de­ mektir. Bu da demokratik nizâ­ mın aleyhinedir. Çünkü keyfî­ liğe ,şahıs irâdesine itibar baş­ ladı mı, her zaman iktidarın başındaki en kuvvetli olamıyacağı için, daha kuvvetliler ken­ di irâdelerini ve reylerini izhâr eder ve ona uyulmasını ister­ ler. Memleketimizde bunlar ol­ muştur. Bu neticeye yol açanlar sonunda yeniden demokratik ölçülere dönülmesi için her türlü fedakârlığa rıza göster­ mişlerdir. Madem ki, gensoru oylama­ sıyla Meclis kendisini mahkûm etmiştir. Şimdi ne olacaktır? Bu sorunu;ı cevabını verme­ den konuyu biraz daha açmak ve tekrar bâzı geçmiş hâdise­ leri hatırlatmak gerekecektir. Memleketimizde bir 12 Mart Muhtırası verilmiştir. Muhtırada, Meclis ve hükümet birlikte suç­ lanmıştır. Bunun sebebi ise, anarşik hareketlerde Hüküme­ tin ciddî tedbirler almaması İle, Meclisin muhalefet kanadının murakabe görevini iyi yapma­ ması, ana muhalefet partisinin anarşistleri himaye etmesi ve zamanın Başbakan'ı hakkında ileri sürülen ve efkâr-ı umumiyede büyük akisler bırakan iddia­ ları müzakere etmeden, araştır­ madan her defasında Meclis'in reddetmesidir. Bu sebeble, hak­ kında ileri sürülen iddialar ve Meclisin onu koruma yolunda­ ki davranışı; hem o günkü Baş­ bakanı, hem de Meclis'i şaibe altında bırakmıştır. Hattâ o za­ manki Meclis'in biriken ve git­ tikçe yoğunlaşan millî mesele­ lere tedbir bulamıyacağı kanaa­ tine varılarak demokratik ha­ yata bir müdahale olmuştur. Fakat bu müdahale milletin seç tiklerine karşı olmasına rağ­ men de »milletin kendisi tara­ fından minnet ve şükranla karşılanmıştır. Gensoru önergesinde iktidarın ve Meclis'in tavrını buna ben­ zetebiliriz. O halde tereddüt et­ meden diyebiliriz ki, şu anda hem iktidar, hem de Meclis şa­ ibe altındadır. Bu tutum ve zih­ niyet devam ettikçe iktidarın şaibeden kurtulmasına da im­ kân yoktur. O halde tarihin te­ kerrür etmesi, arzu edilmese dâhi imkân dahiline girer. Hemen belirtelim ki, bu sö­ zümüz Türk Ordusunun bir mü­ dâhale düşündüğü anlamına gelmemelidir .Türk Ordusu hiç­ bir zaman siyâsi hayata mü­ dahale hevesi içinde olmamış­ tır. Bu, onun vekârına ve dev­ let anlayışına aykırıdır. Ancak, Merhum Dündar Ağabey derki, «Müdahalecilik, marangozluk gibi, berberlik gibi bir meslek değildir. Zaruret hâsıl olur. Has­ talığın tek kurtuluş yolu olarak ameliyat şarttır. Bu takdirde.' müdahale etmek millî görev olarak kendini kabul ettirir». İş­ te, meseleye bu açıdan bakınca, biz ilgilileri böyle bir ameliyata zemin hazırlamamaları yolun­ da ikâz ediyoruz. KURULU TOPLANDI Türkeş : Ecevitln ölçüleri Türk tarihinin ve milletinin ölçülerine uymuyor. Milliyetçi Hareket Partisi Yük­ sek İstişare Kurulu 23 Haziran 1974 günü Ankara'da toplanmış ve Türkiye'nin iç ve dış durumu, hü­ kümetin icraatları hakkında görüş­ meler yapılmıştır. MHP'nin 62 İl teşkilâtına mensup temsilcilerin ve il başkanlarının katıldığı top­ lantı, basına ve dinleyicilere kapalı olarak yapılmıştır. İfade edildiğine göre. toplantıda il başkanları çe­ şitli konulara ilişkin görüşlerini açıklamışlar, bilhassa iktidarın ic­ raatları üzerinde durmuşlardır. Başta Milli Eğitim, Çalışma ve Köyişleri bakanlığı olmak üzere CHP'lilerin giriştiği partizanca ic­ raatların ortaya konulduğu top­ lantıda, Türk-Yunan ilişkileri baş­ ta olmak üzere Türkiye'nin dış politikası ile hükümete mensup partilerin seçimlerden sonra halk nazarındaki durumu da ele alın­ mıştır. Toplantıda ayrıca MHP teş­ kilâtlanma çalışmalarının, parti ile ilgili meselelerin de ele alınarak çeşitli neticelere varıldığı bildiril­ mektedir. Açıklandığına göre top­ lantının açış konuşmasını yapan MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş Türkiye'nin içinde bulun­ duğu durum hakkında bazı açık­ lamalar yapmış, iktidar - özel sek­ tör sürtüşmesinin yatırımları dü­ şürdüğünü, bunun da üretim azlı­ ğına ve dolayısıyla hayat pahalılı­ ğına sebep olduğunu söylemiştir. Türkeş, yatırımların durmasının işsizliği artıracağını söylemiş ve şöyle devam etmiştir: «Siyasi kadroların başarısı, id­ dialarına göre değil, bunu gerçek­ leştirip gerçekleştiremediklerine ba karak anlaşılır. En çok önem ver­ diği iktisadi meselelerde iflas eden bir kadronun; iç barış, asayiş, ül­ kenin güvenliği, devlet ve millet aleyhine yürütülen tedhiş hareket­ leri konusunda başarılı olacağı dü­ şünülemez. Dört ay içinde pek çok banka soygunu oldu. Komünist militanlar çeşitli öğretim kurum­ larında öğrencilere saldırdı. Pek çok yaralamalar oldu. Bütün bun­ lar iktidar tarafından görülmemiş, hatta dolaylı olarak inkâr edilmiş­ tir. İstanbulda bir öğrenci yurduna tertiplenen saldırı sonucu 50'nin üzerinde memleket çocuğu ya­ ralanmıştır. Şimdiye kadarki anar­ şi olaylarının hiç birinde bu kadar öğrenci yaralanmamıştı. İktidarın başı ve diğer yetkilileri milletin huzuruna çıkmış, Miliyetçileri kasdederek, «Faşist»lerin olay çıkar­ dığını söyleyebilmiştir. Halbuki kı­ sa bir süre sonra yapılan adli tahkikat hakikatin tamamen ters istikamette olduğunu gösterdi. Çünkü yaralanan 50 öğrencinin hiçbiri anarşist solcu değildi. Sav­ cılık tarafından tutuklananların ise tamamı solcu militanlardan mey­ dana geliyordu.» Türkeş, iktidarın bu tehlikeli tutumunun «İhkakı hak» düzenini getireceğini söyleyerek konuşma­ sını şöyle tamamlamıştır: «O halde Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ilân ediyoruz ki, solcu Ecevit iktidarının başta kal­ dığı her gün Türkiye kayıptadır. Türk tarihinin, Türk hukukunun ve menfaatlerine bu ölçüde ters vit iktidarının ölçüleri birbirini tut­ muyor .Ecevit'in ideolojik saplantı­ larla suçlu saydıklarını, Türk huku­ ku, Türk Milleti ve tarihi kahra­ man; Ecevit'in kahraman saydıkla­ rını ise suçlu ve hain olarak gör­ mektedir. Millete, O'nun hukukuna ve menfaatlerine bu öcüde ters düşen bir iktidarın bir gün değil bir dakika dahi görev başında kalmaması gerektiği inancı için­ deyiz.» KomöEaoIan» saldırisından sonra 5 ogrencl fataklandı Yükseliş okul yön< Ecevit'e* fcâyet H A Y S İ Y E T L İ (!) B A S J N D A N BİR H £ B E R ! Yukardaki 2 klişe 18 Haziran­ da Ankara'da Ülkücü öğrenci­ lere yapılan saldırı hakkında 2 aşırı solcu gazetede çıkan haberlerin başlığıdır. Bu saldırı­ da ağır yaralanan 3 öğrencinin Ülkücü olduğu, suçlu olarak ya­ kalanan 6 kişinin Kürtçü - ko­ münist gruba mensup olduğu resmen ortaya çıkarılmıştır. Ama aşırı solculuğun yalancılık ve iftiracılık olduğunu hatırlat­ maya lüzum görmüyoruz. Ger­ çekleri bu kadar inkâr edebilen, iftirayı sıkılmadan bu kadar ata­ bilen başka kim olabilir. Utan madan nasibini alamamış kişi­ lere söyenecek başka şey VGT mıdır? DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: MHP BAŞKANLIK DİVANI TOPLANDI «Yunanistan'ın düşmanca tutumu karşısında Ecevit'in Yunan sevgisinin halâ devam etmesini esefle karşılıyoruz» Milliyetçi Hareket Partisi Baş­ kanlık Divanı 22 Haziran günü, Ge­ nel Başkan Alparslan Türkeş'in başkanlığında toplanmış ve dış politika ilgili görüşlerini bir bildiri ile kamuoyuna açıklamıştır. MHP Başkanlık Divanı bildirisinde, son günlerin en önemli konularından birinin Dış Politika olduğuna dik­ kat çekilerek, başbakanın, genç­ lik yıllarından yazdığı «Türk-Yunan» şiirine bugün bile imzasını atabileceğini söylemesi kınanarak hükümet millî bir dış politika ta­ kibine davet edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Bakanlık Divanı bildirisi özetle şöyledir: «Sayın Başbakan'ın gençlik çağında yazdığı bir şiirle dile ge­ tirdiği Yunan sevgisinin; bugün Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı hasmâne davranışı karşısında bi­ le değişmediğini meclis kürsüsün­ den açıklaması ve anarşist komü­ nistler için beslediği romantizm , esefle müşahade ettiğimiz husus­ lardır. Çünkü bu hissiyatının dış politikamıza yön vererek gerçek­ leri görmesine engel olacağından şüphemiz vardır. Ayrıca Hükümet kanadını teşkil eden partilerin MEKTUPLAR galip erdem Türk Hikâyeciliğinin Büvük Üstadı . OfllCR SEWnTlff.ni BÜTÜN HİKÂYELERİ ÖTUKEN Yayınevinden uç cilt halinde çıktı S.cılt25TL £cilt20TL I.cilt20TL Takım orijinal' kutu içinde. I İsteme adresi, ANDA 65.TL Batı Trakya'daki Yunan zulmünün son örneği Son günlerde Batı Trakya'dan gelen haberlerden anlaşıldığına göre Yunanistan, Batı Trakya Türklerine karşı uygulamakta ol­ duğu iktisadi ve kültürel baskıla­ ra bir yenisini daha eklemiş ve şimdi de Türklere ait traktörlerin kullanma belgelerini iptal ederek, Türklerin traktör kullanarak zi­ raat yapmalarını önlemiştir. Batı Trakya'da yaşayan Türklerin gön­ derdikleri haberlere göre traktör sahibi olan Türklerin kullanma belgeleri iptal edilince Türkler benzin, mazot ve gaz alamaz ol­ muşlar, araçlarının yedek parça ihtiyacını gideremez hale gelmiş­ lerdir. Ayrıca Türklerin tarımda traktör kullanmaları halinde kanu­ ni soruşturmaya başvurulduğu da gelen haberler arasındadır. Böyle­ ce Türkler kültürel bakımdan uğ­ radıkları baskı ve zulmün yanısıra şimdi de bu yollarla çökertilmek istenmektedir. Bu baskıların, Ece­ vit'in, meclis kürsüsünden «Yu­ nanlılara olan kardeşliğini tazele­ mesi» nin akabinde ortaya çıkma­ sı, daha anlamlıdır. Türk-Yunan ilişkilerinin gerginliğini koruduğu ve her an Yunanlıların Türklere bir saldırıya girişebilecekleri ihti­ malinin bulunduğu bu günlerde Yunan resmi makamlarının bu ha­ reketinin Türkiye'yi tahrik maksa­ dı taşıdığı da söylenebilir. CEPHE BIRUĞl VE İLK DEĞERLENDİRME CHP - MSP iktidarının düşürülmesini, hiç değilse daha az zararlı olmasını sağlayacak bir cephe birliği, milletimizin geleceği bakı­ mından, son ayların en ilgi çekici konusudur. Siyasetçiler vatansever fikir adamları ve ülkü­ cüler, hemen hergün, «Birleşik cephe»yi ko­ nuşuyorlar, yazıyorlar; nasıl gerçekleşeceğini düşünüyorlar. Biz, diğerlerinden daha akıllı ve uzak görüşlü olduğumuz gibi mânâsız bir gu­ rura kapılmadan böyle bir gelişmeyi biraz umutsuz, yine de sevinçle karşılıyoruz. 13 yıl boyunca yazdıklarımızı okuyanlar, konuşma­ larımızı dinleyenler iyi bilir: Bütün milliyetçi­ ler birleşmedikçe ana dâvalarımızın hep askı­ da kalacağına, milletçe özlenen bir iktidarın kurulamıyacağına daha 1961 yılından itibaren karar vermişizdir. Bugün de aynı şeyi düşü­ nür, yalnız boşa harcanan 13 yılın acısını du­ yarız. Cephe birliğinin kurulması için gücümü­ zün yettiği ölçüde daima çalıştık. CHP ve MSP dışındaki siyasi partiler .özellikle Adalet Partisindeki milliyetçilerin güçlenmesi için elimizden gelen yardımı esirgemedik. Hattâ, diğer partilerde kalan milliyetçilerle dostlukla­ rımızın, mensubu bulunduğumuz Milliyetçi Hareket'in çok sevdiğimiz bazı ülkücüleri tara­ fından kınanmasını bile göze aldık. Adalet Par­ tisine hiçbir zaman girmedik; ama, 1964 kong­ resinde" Bilgiç ve arkadaşlarının kazanmaları için çok uğraştık. Ne çare ki, sıkışık zaman­ larda birkaç defa ortaya atılmasına rağmen, cephe birliği gerçekleşemedi. «Acaba neden?» sorusuna verilecek cevaplar bellidir ve bize göre, kesinlikle doğrudur: Duyguların ve hırs­ ların üstüne çıkılamamıştır. Memleketimizin şartları ve özellikleri yanlış değerlendirilmiştir. Unutulmaması gereken denemelere rağmen iktidarı kazanmak için sandıktan çıkacak oyla­ rın yeterli olacağı sanılmıştır. Demokrasi kita­ bının yazdıklarına sadece şekil yönünden uyul­ muş, öze inilmemiştir. Baskı zümrelerinin yıp­ ratıcı faaliyetlerine, sivil - asker aydınların 5 parlamenterlerinin Avrupa konse­ yinde C.H.P. li olanlarının listlerle, M.S.P.'li hıristiyan sosya­ olanlarının da demokratlarla işbirliği yapmaları geleneksel milli dış po­ litika birliğini de zedelemiş Türk Milletini dışarda temsil eden bu zevatın millî dış politika ilkesine ters düştüklerini ispat etmiştir. devlet yönetimindeki ağırlıklarına önem veril­ memiştir. Sonucu biliyorsunuz: Seçimler kay­ bedilmiş, Türkiyemizin dört yllık kaderi güve­ nilmesi güç bir ortaklığa teslim edilmiştir. Si­ yasetçilerimiz, ancak şimdi anlayabildiklerini, samimi veya hesaplı, 1964 yılından sonra gö­ rebilselerdi, bugünkü duruma düşülmez, cep­ he birliği daha önce ve daha kolay sağlanır, CHP - MSP ortaklığına imkân verilmezdi. Atalar sözündeki hikmet yabana atılamaz: Zararın neresinden dönülse kârdır. Ayrı­ ca insanoğlunun, siyasetçi de olsa, zaman içinde düzelmesi bilmediklerini öğrenmesi, kendi hesaplarının dışına çıkması da müm­ kündür. Kısaca; MHP, DP, AP ve CGP arasın­ da halâ bir güç birliğine gidilebilir. Ancak, böy­ le bir birliğin gerçekleşmesi, herşeyden önce, bugüne kadar işlenmiş hataların tekrarlanma­ ması, yanlış değerlendirmelerden kesinlikle kaçınılması şartına bağlıdır. Aksi takdirde mil­ let yeni bir hayal kırıklığına uğrayacak, siya­ setçi takımından büsbütün uzaklaşacak, kendi hesaplarının içine gömülecektir. Muhalefet partileri içinde, gelecek mücadelenin tahmin edilebilecek gelişmesine göre, bütün imkân­ sızlıklarını bilerek yazıyorum, Milliyetçi Hareketket Partisinden başkası tek başına iktida­ ra gelemez. AP veya DP, olağanüstü değiş­ meler olsa ve seçimleri kazansalar bile, ikti­ darda tutunamazlar. Ancak MHP'nin seçimleri alması da, dış ve iç düşmanların engelleme­ leri ve bazı sözde aydınların şartlanmışlıkları yüzünden, kısa sayılamıyacak bir zaman iste­ yecektir. Cephe birliği şartlarının incelenmesine geç­ meden, tereddütlerin başlıca kaynağı, iki soru­ nun cevaplandırılmasında fayda görmekteyiz : 1 — Cephe birliği mümkün müdür? 2 — Cephe birliği, Türk milliyetçiliği ülküsünün gelişmesine zarar vermez mi ? 1 — Millet çoğunluğunun öz­ lem ve isteklerine bakılırsa, cephe birliğinin ku­ rulması mümkündür. Birleşik cephe sayesinde iktidarın el değiştirmesi veya seçimlerin öne alınması da mümkündür. Fransa'daki son cum­ hurbaşkanlığı seçimlerini düşünün. Vaiery Jisgard Dîestaing her renkten solcuların ve komü­ nistlerin ortak adayını, 0,8 lik bir oy farkı ile yen­ di. Birleşik sol cephe, seçimlere katılan Fransız­ ların yüzde 49'undan oy almasına rağmen, ka­ zanamadı. Bizdeki oy dağılımı Fransa'dakinden çok değişiktir .Oyların yüzde 67'sini sola karşı olanlar, yüzde 33'ünü de sola açık olanlar top­ lamıştır. MSP yöneticilerinin tutumuna bakma­ yın; seçmenlerinin komünizme düşmanlığı MHP li ve belki DP'lilerden sonra, ama AP ve CGP'lilerden mutlaka öncedir. 2 — Birleşik Cephe şartları titiz bir dikkat­ le tesbit edilemez ve ilk bakışta çekici gelen yanılmalardan kaçmılmazsa, Milliyetçi Harekesakıncalı yönleri başlangıçta giderilirse şüphesakıncalı yönleri başlangıçtu giderilirse şüphe­ siz faydalıdır. En azından, aşırı solcuların ve komünistlerin güçlenmelerir.3 imkân verilmez. Bir seçmeninden : Fert için, illet için Necmettin Prof. Dr. Hikmet TANYU Bazı ideolojilerde fert tamamen inkâr edilir, bir robot sayılır, keıa komünist ideo­ lojide de fertler bir yığının bir kümenin bir kitlenin unsurlarıdır. Özelliği şahsiyeti, hür­ riyeti, kişiliği inkâr edilmiştir. Fertleı robot veya bir makinenin aletleri durumuna düşü­ rülmüştür. Üstelik o. ilâhi bir menşeden de­ ğil, bir hayvan gelişmesi olarak kabul edil­ miş ve insanı şerefli bir mahlûk oıorak tanı­ yan islâm! temel kabul edilmemiştir. Baş­ langıçta ferdin değerini küçülten bir anlayış­ tan daha başka ne beklenebilir? Maddeci ve tabtatçı anlayış insanı küçültücü anla­ yıştır. Üstelik, ahlâk, iman ve hatta İlim de tamamen boşlukta bırakılmış demektir. Şu halde komünistler ferd ve millet çı­ karına göre çalışmazlar. Zira ne ferdin şah­ siyet ve hürriyetini ne millet olgusunu kabul ederler. .Onun bir sınıfının diktatörlüğünüyönetim kendilerinde olmak sortiyle benim­ ser görünürler. Sömürülecek kendilerine bağlı işçileri, önce bir sınıf kalıbına dökmek isterler, sonra do bir sınıf şuuru aşılayıp, mil­ let birliğinden koparmak isterler. Artık işçiyi bir malzeme olarak marksist-leninist temeli atmak üzere bir harç olarak kullanacaklar­ dır. Kendilerinden olmayan işçiler de düş­ manlarıdır. Onları bilinçsiz satılmış soyarlar. Başka milletlerin morksist-sosyolist işçi sı­ nıfları onların güyo işçi kardeşleridir. Yol­ daşlarıdır. Fakat reddettikleri kendi milletle­ rinin ordusu, jandarması polisi, öğretmeni, memuru, esnafı, küçük imalathane sahipleri ticaretle, sanayi ile uğraşan girişimciler vel hasıl milliyetçiler, dindarlar Allah'a inanan­ lar bağımsızlıktan yona. milli istiklâlden ya­ na olanlar, onların düşmanlarıdır. Hedefleri­ ne ulaşıncaya kadar kullanmak, sömür­ mek istedikleri hürriyet, seçimle iktidara gel­ meler, gerçek demokrasi ortık onların can düşmanıdır. Bütün partileri kaldırmak, sen­ dikaları kapatmak onların ilk İcraatları ola­ caktır. Milli eğitim, milli kültür, milli tarih ve milli olan herşey onların düşmanlarıdır. Bun lan gericilikle itham etmek onların yap­ tıkları ve icra mevkiine geçince köklerini kazıyacakları ilk işleri olacaktır. Bu mille­ tin soyu. onların baş düşmanı olacaktır. Türk olmoyoniara, Türkleri bir köle, bir esir sürüsü halinde yönettirmek ilk işleri olacaktır. Milli hukuk ve millî devleti inkâr etmek esasen başlıca benimsedikleri ilk işlerdir. Marksist-Leninist hukuk, komünist dev­ let ve Sovyet köleliğini esas tanırlar. Hani onlar milletten yanaydı? Ferdin insan kişi­ liğinden yanaydılar? Bu olabilir mi? Onlar ne ferdin haysiyet ve şahsiyetinin millet var­ lığını kabul etmiyorlar ki, onu var eden âmil­ leri, temelleri kabul etsinler. Millete hizmet onu parçalamak değildir, insana ferde hiz­ met, onu inkâr edip. bir yığında zerre, bir makinede vida saymak değildir. Onların ko­ münist, emperpalist Ruslar kardeşleridir, yol- destandır, Komünist yunanlı Kardeşleridir, yoldaşlarıdır. Komünist çingene kardeşleridir. yoldaşlarıdır. Komünist Kübalı, VietnamEı kardeşleridir, yoldaşlarıdır. Ama komünist veya marksisl-sosyalist olmayan Türk düşmantardır. Komünist olmayan Türk milleti, öç alınacak, parçalanacak düşmanlarıdır. Ken­ dilerinden olmayan Türk'e Türk milletine iş­ kence yapmak mutluluklgrıdır, onu yoketmek ihtiraslarıdır. Onlara İftira etmek', faşist bur­ juva âleti saymak, türlü yalan ve damgalar­ la onu kötülemeğe, küçültmeğe çalışmak övünçleridir. Aslında «TÜRK» adım bile kabul etmez­ ler. Türk vatan anlayışını, milli ve manevi inancı, islâm dininden özlenen ahlâkı ka­ bul etmezler. Kökleri, Türk yurdundan dışarda, ipleri yabancı başkentlerdedir. Esasen onların Türk'e ve Islama düşman kızıl robot­ ları, gönüllü gafil ve cohll köleleridir, öyley­ se bunlar mı. Türk'ten Türk milletinden Türk vatanından. Türk Kültüründen, Milli eğitim­ den, Türklük ülküsünden, islâm dininden ya­ nadır? Onlar aslında bütün bunların düşma­ nıdır. Birer zavalı hasta olmaktan başka, has­ talığını farketmeyen tehlikeli kızıl çılgınlar­ dır. Gözlerini kan. İçlerini kin ve kafalarını ihanet bürümüştür. Yalnız çağ dışı değil, in­ sanlık dışı yıkıcı, öldürücü bir zulmün âleti haline gelmişlerdir. Tek taraflı .sürekli tel­ kinle, hakikatten ve hok anlayışından sapıt­ mış dogmatik, kızıl birer söz anlamaz, İlim ta­ nımaz yobaz haline gelmişlerdir. Utanmadan, sıkılmadan kendilerinin gerçek milliyetçi ol­ duğunu İddia edecek ve buna başkasını inan dıracağını sanacak kadar engerek beyinli­ dirler. Türk'ü. Türklüğü, milleti İnkâr eden bu yurda mensup bir kimse bir milliyetçi olabi­ lir mi? Olsa olsa, bir yalancı, bir sahtekâr olur. Şu holde millet olgusunu kabul etmeye­ nin bir miliyetçi olmasına asla imkân yoktur. Türk milliyetçileri yukarda kısaca ve özetleyerek saydıklarımızdan yana ve onun ülkü ve dâvösındadırlar, onun yaşatılması ve yükseltilmesi yolundadırlar. Ülkücüler bu yol­ dadır bu yandadır. Ya marksist, sosyalist, ko­ münistler, Türklük ve islâmlığı, milli kültürü v.b. inkâr eden diğerleri, kozmopolitler, bas­ kıcılar, sömürücüler,, bencil çıkarcılar hangi yoldadır, hangi yandadır?. işte bunu bildikleri içindir ki ülkücüler Türk milletini yaşatma ve yükseltmenin tek çıkar yolu ve ülküsü olan Türk milliyetçiliği­ ne sımsıkı sarılmışlardır. Karşısında hangi hain ve zalim güç, hangi baskıcı gruplar olur­ sa olsun bu yoldan dönmeyeceklerdir. Zira bu yol Türk mlletinin yaşaması varolması davasıdır. Bu yol Türk' milletinin tek ümit yo­ ludur. Ve günümüzde İse yeni bir kuvay-i milliye yoludur. ÖZÜR : Sayın yazarımız Prof. Tanyu'nun ge­ cen haftaki yazısında Sayın Türkeş'in kızı Ayzıt Türkoş yerine yanlışlıkla Umay Türkeş yazılmıştır. Düzeltiriz. j i i ] ] ] i Erbakan'a Açık Mektup Mahmut KARAKAŞ- Necmettin Bey; Siz siyaset sahnesine çıkmadan ev­ vel 1960'larda ve bilhassa 1969 seçimleri öncesinde isminizi, hareketlerinizi sık « sık duyar olduk. Sizler o zaman Anado| lu'nun muhtelif yerlerinde konferanslar i veriyor, halkı aydınlatıyordunuz. Öyle J , güzel konuşuyordunuz ki, benim düşü| nüp ifade edemediğim şeyleri siz dile i getiriyordunuz. jp Hele Odalar Birliğinde iken yaptı­ ğınız mücadeleden dolayı Anadolu'da haklı olarak sevgi ve sempati topl uyur­ dunuz. İşte size sevgi ve sempati göste­ renlerden biri de bendim. Halk arasında sizin namaz kıldığınız da duyulunca sev­ gim ve sempatim bir kat daha arttı. Ko­ münistler tarafından sizin aleyhinize 1 söylenen her sözü kendime söylenmiş ka­ bul ederek gereken cevabı veriyordum. İçimden de «...Erbakan gibileri Meclisle çoğalsa da dertlerimize derman olsalar..» * diyordum. Süleyman Demirel'in gayretiyle Odalar Birliği'nden maalesef mağlûp olarak ayrıldınız. Doğrusu çok canım sı­ kıldı ve üzüldüm. 1969 seçimleri yaklaş­ tığı günlerde fısıltı gazetesiyle sizin me­ bus adayı olacağınızı duyduk. Aradan ' fazla zaman geçmedi gazeteler bu habe­ ri doğruladı. Fakat bizim tahmin etme­ diğimiz bir şekilde!.. «AP'dcki kendi gibi düşünen adam­ ları etrafına toplayıp partiyi bölecek di­ ye düşünüyorduk.» Ne kadar salmışız değil ini? Fakat gazetelerde «Veto» edildiğini­ zi okuduk. Siz o zaman eğer hatırlarsa­ nız «Sayın Denıirel sınıf arkadaşımdır beni veto etmez..» elemiştiniz. Bu lâfınızı ''. «Siyasetiniz» olarak vasıflandırıyorduk. Her ne ise, DemirePe kızgınlığınız- / dan Konya'dan bağımsz adaylığınızı i koydunuz. Üç milletvekilinin alacağı! i oyu alarak Meclise geldiniz. \ Nasıl sevindim bilemezsiniz. Arkadaşlara ziyafet çektim. Aradan biraz zaman geçtikten son­ ra gazetelerde müthiş bir haber okudum. N. Erbakan: «Meclisin içinde 101 adamımız var» dedi. Bundan daha sevindirici bir haber olamazdı benim İçin. Demek bizim bil­ mediğimiz 101 tane inanmış adam ,var. hem de T.B.M.M.'de. Bu 101 kişiyle nsler yapılmazdı ki..? Ayaklarım yere bile basmıyordu ina­ nın. Artık bizim de sesimizi duyuracak dertlerimizle ilgilenecek, bizim içimiz­ den çıkan, biz gibi düşünen, hareket eden, yaşayan 101 kişi.. Derken sizin parti kuracağınızı duy­ duk. Çok müspet bir hareket. Fakat ön­ ceden kurulmuş sizin zihniyetinize yr.- km bir partiye girebilirdiniz. Aradan çok zaman geçmedi M.N.P.'nin kuruldu­ ğunu, kurucuları olarak. Meclisten siz ve 2-3 kişi daha vardı. Bekledik; 101 kişi M.N.P.'ye geçer diye, M.NJ>. halâ Mec­ liste 3-4 kişi ile temsil edi)iyor.«Necmettin Bey pek boşa laf etmez, namazında abdestinde biri ama geri kalan 97-98 ki­ şi nerede?..» diye düşünüyor; düşündük­ çe öteki mebusların sizi aldattığı neti­ cesini çıkarıyor ve çok kızıyordum. Ama inananlar için mühim değil bunlar. Nihayet M.N.P. Anayasa Mahkemesin­ ce kapatılıyor. Siz de Türkiye'yi terkediyordunuz. Ama neden..? Hasta olduğunuz için İsviçre'ye tedavi olmaya gittiğiniz ri­ vayetleri dolaştı ortalıkta. Pek inanama­ dım buna. 3 ay mı, 5 ay mı, 6 ay mı pek bilemiyeceğlm belli bir zaman sonra yurda döndünüz ve Anadolu'da tekrar konferans­ larınıza başladınız. Bu arada 14 Ekim 1973 seçimleri de yaklaşıyor tabii. Yine heye­ canlıyım ve hızlıyım. Fakat eskisi kadar değil. Hoca'nın hindisi gibi düşünüyorum artık... Dikkatimi çeken hususlardan biri de şu idi. Kapalı salon konuşmalarınızda üniversite hadiselerinin komünistler tara­ fından çıkarıldığını güzel bir şekilde izah ediyor, ama bunlarla mücadele eden Milli­ yetçi gençlik lehinde bir şey söylemiyordunuz. Unutmak filan denmezdi buna... M.S.P. kuruldu sonra.. Siz bu partinin görünmez başkanlığı­ nı yapıyor, gittiğiniz yerlerde bunu anlatı­ yordunuz. Tarih 7 Ekim 1973 Konya'da Mevlâna müzesinin önünde­ ki alanda mahşeri bir kalabalık. M.S.P.'nin «Büyük Türkiye» mitingi var. «Erbakan konuşacak».. Saatler önce alan tıklım tıklım dolu ve sizler kürsüde, ben de bir kenarda ko­ nuşmalarınızı dikkatle ve heyecanla dinli­ yorum: «... geliyoruz, geliyoruz 300 millet ve­ kil ile İktidara geliyoruz..» «...vatandaşa 50-60 iirayn ayakkabı giydireceğiz...» «...Ortak Pazara karşı çıkan tek par­ ti biziz...» «...Türkiye'de üç görüş vardır. Renk­ siz görüş (AP), Solcu görüş (CHP), ve mil­ li görüş (MSP)...» «Ortak Pazara girdilimizde başımua büyük felâketler gelecektir..» Konuşmalar uzayıp gidiyordu. Eve döndüm, sakin bir kafayla yukardaki söz­ lerin muhasebesini yapmaya koyuldum. «300 milletveikli ile iktidara gelebilir. Sürpriz bir parti, kadro yeni» «50-60 lira­ dan ayakkabı giydiı-cbilir, çeşitli ekonomik tedbirler alarak..», «Ortak Pazara karşı çı­ kan (ek parti ini? Hayır, başka partiler de var. Acaba neye böyle konuştu..?», «Renk­ siz görüş, solcu görüş, milli görüşten bah­ setti. Bu üç görüşü AP, CHP, MSP temsil ediyor. Peki, DP, MHP, CGP, MP, TBP'yi hangi görüşe katacağız? Bunların görüş namına birşeyieri yok mu?...», «...Hem ko­ nuşmalarında CHP aleyhine tek kelime dahi etmedi.. Acaba neden...? işte size karşı kafamın karıncalanma­ sı ve partinizden ağır ağır soğumam bu devreye rastlar. 14 Ekim seçimleri neticesinde, hiçbir parti çoğunluğu sağlayarak İktidara gele­ medi. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi bir hü­ kümet buhranı başgösterdi. Çeşitli ihti­ maller ileri sürüldü. Koalisyon söylentileri çıktığında; Şevket Kazan İzmit'te Haili Çağlar adındaki zatın kahvesinde seçmen­ lerine «Koalisyon olursa ilk istifa edecek benim, istifa mektubum cebimdedir..» de­ mişti (15 Mayıs 1074 - Sabah) CHP • MSP hükümeti kuruldu. Tabii MSP'ye gönül verenler bu hareketi hep MSP lehine yorumluyorlar, nalıncı keseri gibi kendilerine yontuyorlardı. CHP İle hükümet kurmak İçin bir de «Protokol» yapmıştınız. Bunu okudum. «..Camiye ihtiyacı olan köylere hükümetçe yardım yapılacağından bahsediyorsu­ nuz. Bugün aşağı yukarı her köyümüzde ihtiyaca cevap verecek sayıda cami vardır. Fakat içleri boş.. Bunlann içlerini doldur­ manın çarelerini aramalı. Bu «Millî Eği­ tim» İle olur. Okullara koyacağınız «Ah­ lâk» dersleri sayesinde camilerin içleri do­ lar herhalde..? Allah uzun ömürler versin, Hükümeti kurdunuz ve şu geçen kısa zamanda neler söylemedinlz, neler yapmadınız ki.. Bun­ ları yüksek müsaadelerinizle madde mad­ de (kısa olarak) incelemek istiyorum. 1. KARDEŞLİK «Bil ki, kardeşlik akdi, iki şahsın ara­ sındaki bağlantıdır. Tıpkı eşlerin arasında­ ki nikâh akdi gibi..», «...Binaenaleyh kar­ deşinin senin üzerinde malda, nefiste, li­ sanda ve kalbte hakkı vardır. Onu affet­ mek, ona duada bulunmak, ona karşı İhlaskâr olmak, vefakâr bulunmak, kolaylık göstermek vazifendir., (İmam-ı Gazali, İhya-i Ulum-id-din Arslan yayınlan cilt 4, shf. 427) Şimdi de MSP milletvekillerinin birkaç tanesinin söylediklerine kısaca gözatalım. — İstanbul Senatörü Ali Oğuz'un Kütahya'daki konuşması: «Koalisyonun ger­ çekleşmesine kadar CHP hakkında İnanın tarihi bir yanılgı içindeymişiz. Onlar bi­ zim kardeşlerimizmiş de haberimiz yok­ muş, sadece namaz kılmayan bir kardeşimizmiş CHP'Iiler..» (26 Nisan 1074 Orta­ doğu) Ve sayın Erbakan, bir heyete yaptığı­ nız konuşmada: «Bizim hükümetimizin devrinde 40 milyon memleket evlâdı birbi­ rini kardeş bilecek. Kardeşlik devrinin en güzel sembolü hükümetimizin kendisidir. Bütün milletimize bu bir misâl olmalıdır-» diyordunuz. Benim dinime, töreme, bayrağıma, va­ tanıma küfreden, milli serveti heba eden­ leri, sizler nasıl kardeş kabul ediyor ve hangi kardeşlikten bahsediyorsunuz? Necmettin Bey; bir zamanlar «İmam-ı Gazali'nin kitapları okullarda okutulsun..» diyordunuz. İmam-ı Gazali'nin kardeşlik anlayışıyle, MSP'ninki birbirine, uymadı­ ğına göre, çocuklarınız hangisine itibar edecek, işte bu İslâm âliminin ihya-i Ulum -Id-din kitabının dördüncü cildinin 388. sahifesinde bakınız ne diyor: (Arslan ya­ yınları) «Malik der ki: Bir gün güvercinle beraber bulunan bir kargayı gördüm ve cinsleri ayrı olan bu İki kuşun arkadaşlık yapmalarından hayret ettim. Bunların şekli bir olmadığı halde nasıl İttifak ederler diye düşündüm. Sonra ikisi de uçtu. Bir de ne görelim ikisi si de topal imiş..» Geç bile kaldınız.. Başbakanımız sizlerden çok önce me­ seleye parmak basmış, hattâ şiir bile yaz­ mıştı, bunun üzerine. İsterseniz bir kısmı­ nı beraberce okuyalım. «önce bir kahkaha çalınır kulağına Sonra Rum şiveli Türkçeler, Ynnanlı'yla KARDEŞ olduğunu Sıla derdine düşünce anlarsın..» Evet. Komünistlerle de kardeş olduğunu koltuk derdine düşünce anlıyorsun... 2 — ORTAK PAZAR Necmettin Bey, seçim konuşmalarınız­ da en çok bahsettiğiniz konulardan biri de Ortak Pazar aleyhtarlığı idi. MSP seçim bildirisi ve konuşmalannızdaki ifadelerini­ ze tekrar kısaca bir göz gezdirelim. «...Ortak Pazar zahiren bir ekonomik topluluktur. Fakat hakikatte ortaklığa gi­ ren devletlerin siyasi bakımdan birleşerek tek devlet haline gelmesini gaye edinmiş­ tir.» «Aziz vatandaşlarımız Ortak Pazar'a evet diyen partilerin liderlerini ve adayla­ rını nerede görürseniz seçim sanığı olarak sorguya çekiniz»» «Niçin meclislerimizde bu mevzu mü­ zakere edilirken zamanın iktidar partisi olan AP sözcüleri bu anlaşma sadece Tİ­ CARİ mahiyettedir diyerek milleti hiçe saymışlardır.» (MSP seçim beyannamesi) Millet Meclisi MSP gurubu açıklaması: «Yeni hükümetimiz, Ortak Pazar hakkın­ daki genel tutumunda AET'nin bir ticari anlaşma şeklinde devamına çalışacaktır. Diğer taraftan MSP bütün dünya milletle­ riyle olduğu gibi AET ile ticari münase­ betlerin artırılmasına dün de taraftardı, bugün de taraftardır..» Fehlm Adak: «Türkiye'nin Ortak Pa­ zar üyeüği mutlaka iyi sonuçlar verecek­ tir.» Hükümet olmadan evvel Ortak Paza­ ra şiddetle karşı idiniz. Hem de «Tek parti» olduğunuzu iddia edecek kadar ileri gide­ rek... Şimdiki hükümetimiz zamanında ise «Türkiye'yi Ortak Pazara biraz daha sokmak için Avrupa'ya giden parlamento heyetine bir MSP milletvekili başkanlık et­ miştir..» Ankara'da Ortak Pazarın bir şu­ besi açılarak Ortak Pazar basın bürosunun emrine veriliyor. Seçimlerde «Ortak Pazar Müslüman - Türkiye'yi Hıristiyan Avrupa Devamı : 10'da DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: Numune Harekâtı: l 8 Müsteşarı Dr. Osman Yaşar, has­ betçi dahiliye şefi Dr. Yavuz Erta ailesinin hastane dışından çağrı koçak: «Gelen hekimle bu hasta­ lacak doktorlarla bir kardiyoloji yı tartışmadık, hangi sebeple bu konsültasyonu yapılması talebini tedaviyi tatbik etmek istediğini Dr. Balkan'a iletiyor. Bu talebi Or­ anlayamadım. Bu sebeple, teda­ han Balkan, hastanın ön tetkikle­ vinin değiştirilerek bunun tatbiki­ rinin henüz tamamlanmamış ol­ ni uygun görmüyorum...» diyerek duğunu, beyin cerrahi konsültas­ kararını bildiriyor. Bunun üzerine un sayın Devlet Bakanı; sırt ağrı­ yonu talep edildiğini, ama buna evvelce tesbit edilen tedaviye de­ sı, göğüs ağrısı, terleme gibi şi­ rağmen hastanedeki diğer dahili- vam ediliyor. Dr. Nebigil de, tat­ tedavi kâyetlerle evine çağırdığı iki dok- yecilerle bir konsültasyonun yapı­ bik edilmek istenen yeni bütün tor'un gördüğü lüzum üzerine ge­ labileceğini, o zamana kadar da şeklinin tatbik edilmesinin ce saat 23.30'da Ankara Numune laboratuar tetkiklerinin tamamla­ mesuliyetini deruhte ettiğini has­ kağıdına yazıp, Hastanesine kadırılıyor. Hastane­ nabileceğini, gerekirse ondan son- tanın müşahade de, nöbetçi Dr. Saliha Yalçın ilk rc dışarıdan konsulton hekim çağ­ imzalıyor. muayene sonunda hastanın bir rılacağını, şimdiki halde dışarıdan Ertesi, pazar günü de durum kalp spazmı geçirmekte olduğu konsulton hekim getirmeğe lüzum aynıdır. Hastanede yapılan yeni şüphesi ile acil müdahale olarak, olmadığını söyleyerek anlayışla tetkikler eski teşhisi bir kere da­ elektro, çekildikten sonra hastaya karşılıyor ve hemen diğer dahili­ ha doğrularken, Prof. Aykol ve İs­ morphin yapıyor. Hasta, morphi- ye şefleriyle hastayı tetkik edi­ tanbul'dan gelen Dr. Cem'i Demirnın etkisiyle —ağırlıkları da kalk­ yor. Bu tetkik sonunda da hasta­ oğlu ikilisi, bir evvelki gün Dr. Ak­ tığından— uykuya dalıyor. Uyku da iskemik bir kalp hastalığı ol­ yoi tarafından uygulanması iste­ ertesi gün sabah da devam edi­ madığı tesbit ediliyor. nilen tedavi şeklinde direniyorlar. yor. Sabah, hasta, servisine yatı­ Saat 19.30'a kadar Dr. Ali Fuat Pazartesi günü hasta, Dr. Bal­ rıldığı kordioloji Şefi Dr. Orhan Nebigil tarafından takip edilen kan ve asistanlarınca tekrar mu­ Balkan tarafından muayene ec|ilihastada herhangi bir değişiklik ayene ediliyor, bir elektro daha yor, elektrosu inceleniyor. Bu sı­ görülmüyor. Sonucu alınan labora­ alınıyor... Sonuç aynı... Ve Prof. rada hasta hâlâ uyur vaziyette­ tuar tetkikleri de iskemik bir kalp Akyol tarafından hastaya tatbik dir. Doktor bu klinik muayene so­ hastalığını teyit etmiyor. edilmek istenilen ilaçların hangi nunda hastada iskemik bir kalp Pandomim bundan sonra başlı­ sebeplerle uygulanmasının yanlış hastalığı bulamamıştır. Buna rağ­ men, hasta sahiplerinin ve ilk mua­ yor. O saate kadar en az üç ke­ olduğu hasta sahiplerine de an­ yeneleri yapan doktorların şüphe­ re tıbben teyid edilen teşhisteki latılıyor, ilaveten, hastayı ve te­ sini dikkate alarak, bir kalp rahat­ basit rahatsızlık, aile dostu dok­ davisini kendisine bırakmalarını, yoksa veya bir sızlığı mevcudiyetinin araştırılma­ torlar tarafından koskoca Bakana eğer itimatları uy­ sı bakımından, hastayı müşahade yakışmayacak kadar önemsiz mi başkasının daha iyi tedavi yoksa, —bir derginin gulayacağı kanaatinde iseler, has­ altında tutarak gerekli tetkiklerin bulundu, yapılmasına ve bu sebeble birkaç yazdığından öğrendiğimize göre— tayı o hekime bırakabileceğini zira gün hastanede kalmasına karar aynı hastanede görevli biri bev­ kendi mesuliyeti altındaki bir has­ ikisi röntgenci üç taya tedaviyi de kendisinin yap­ veriyor. Asistanı Dr. Ali Fuat Nebi- liyeci, diğer gil'e bu yolda gerekli talimatı ve­ doktorun kardiyoloji bilgileri, bir mak istediğini, ilave ediyor. Hasta­ daha mı fazlaydı ne Baştabibine de meseleyi intikal ren Dr. Orhan Balkan saat 12.00 kardiyologdan sıralarında hastayı tekrar görüyor bilinmez, üstüste doğrulanan teş­ ettiriyor. Neticede, hasta sahip­ ve E.K.G.'sinde herhangi bir en­ hisi ve uygulanan tedaviyi yersiz lerinin de isteği ile hasta başka farktüs veya angina pektoris bul­ ve yanlış bularak, o sırada has­ bir servise naklediliyor. gusu . mevcut olmadığını tesbit tanede nöbetçi bulunan dahiliye Orada da teşhis aynıdır... Be­ ediyor. Klinik ve E.K.G. bulguları şefine de itibar etmeyerek, has­ konsül­ başka bir hekim yin cerrahlarının yaptığı normaldir. Hastadaki bel, göğüs ve tane dışından hastada lumbal kol ağrılarının, belinde bulunan fı­ getirmek üzere harekete geçiliyor. tasyon sonunda tık ile boynunda bulunan kireç­ Prof. Dr. Turhan Akyoi hastane­ herni ve servika artroz tesbit edil­ miş, bu da Dr. Balkan'ı bilmem ka­ lenmeden ileri gelebileceğini, bu ye çağırılıyor. O da kalkıp geli­ çıncı olarak tekrar doğrulamıştır. sebeble bu yönden de beyin cer­ yor hemen hastaneye ve ne nö­ Hastaya fizik tedavi yapılmaya rahisi hekimlerine konsültasyona betçi şef doktordan izin alıyor içe­ başlanılmıştır. ri girmek için, ne nöbetçi dahiliye gerek duyduğunu belirtiyor ve şef doktorundan izin alıyor has­ bu yolda hareket ediliyor. Bu durumda bir insan ne ya­ taya müdahale etmek için; doğru­ par? Herhalde doktora teşekkür Kalp yönünden ciddi hiçbir ra­ ca çıkıyor hastanın odasına, ken­ eder, belki de gereksiz yere orta­ hatsızlığı olmayan hastanın ma­ di kliniğindeymişcesine fütursuz, lığı karıştırdığına üzülür, ama mut­ kamı dikkate alınarak-ki Sağlık Ba­ başlıyor muayeneye. Üstelik bir laka, uygulanmak istenen yanlış kanının emri de bu şekildeydi... güzel teşhis de koyup, tatbik edil­ ve tehlikeli bir müdahaleye mani tatil olmasına rağmen asistan Dr. mek üzere Maçlar veriyor. Öyle olduğu için doktora minnettar Ali Fuat Nebigil hastayla ilgilen­ ilaçlar ki, ne hastanın hastalığıy­ olur. Ya borazanlara düşen nedir? mek üzere görevlendirilerek has­ la ilgili, ne de bunlara ait labora- Sesini kısıp oturmak, değil mi? tanede bırakılıyor ve husule gele­ tuvar tetkikleri yapılmış... Üstelik Ama hayır... Bu bir borazanın ta­ cek herhangi bir değişikliğin anın­ hastada mevcut başka rahatsız­ biatına aykırıdır. O yerli yersiz da kendisine bildirilmesi Dr. Or­ lıklar sebebiyle tatbikleri de has­ zırıldamaya alışmıştır. Bunu görev han Balkan tarafından söyleni­ ta için zararlı... Veriyor, uygulan­ bilir; üstelik zırıltı için ortalıkta yor. masını istiyor ve gidiyor... esip savrulmak için uygun bir Aynı gün öğle sıralarında Baş­ sebebin bulunması da gerekmez. bakan telefonla Dr. Orhan Bal­ Saat 22 sıralarında hastanın ye­ Borazandır, çalmalıdır. Çalar da. kan'ı arıyor ve hasta hakkında ni bir elektrosunu alan ve evvel­ Yalan ve iftira kusarak, haysiyet­ malûmat istiyor. Doktor da hasta­ ki teşhisin doğruluğunu bir daha sizce öter. Öyle ki bu yaltaklan­ da bir göğüs ve bel ağrısı oldu­ tesbit eden Dr. Nebigil'den, has­ ma yarışında efendisini bile zor ğunu, fakat klinik ve elektro mua­ ta sahipleri, Prof. Akyol'un tavsi­ durumda bırakır. Bir de farfarası yenelerinin bir enfarktüs göster­ yelerini uygulamasını istiyorlar. ortaya çıkar, zararı adam boyunu mediğini, buna rağmen hastanın Bu usulsüz ve hatalı teşhisi uy­ aşar. Adına öttüğü kişilerin itiba­ bir iki gün müşahade altında tu­ gulamayı kabul etmeyen Dr. Nebi­ rını zedeler. tulacağını kendisine bildiriyor. Bu gil, İsrarlar karşısında hastanenin arada hastayı ziyarete gelen Sağ­ nöbetçi dahiliye şefini haberdar Haftaya, borazanları dinletece­ lık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ediyor. Hasta odasına, gelen nö­ ğiz size... Bir bakanın hastalanması ve çevrilen dolaplar... İftira ve yıldırma komploları baş­ ladı... Fikirlerinin iktidara kapılan­ masını ganimet bilen uşaklar ve borazanlar, kraldan daha kralcı kesilip; adına söz söyleyip yazı çiziktirdikleri bugünkü iktidarın bi­ le tasvib etmeyeceği hezeyan ve uydurmalarla ortalığı toz-dumana katıp, bulanık havada av kapma­ ğa çalışmaktadırlar. İşte bu tezgâhlardan biri, ge­ çen hafta, en kaba şekliyle, Anka­ ra Numune Hastanesinde kurul­ du. Oyunun ustaları, bu kuruluşu ötedenberi parmağına dolayan solcu basındı... Devlet Bakanı İs­ mail Hakkı Birler hastanede yatı­ yordu ve her hasta gibi, kendisi­ ne yeteri kadar ilgi gösterilmedi­ ği fikrindeydi. Üstelik de bir Ba­ kan olarak özel bir ilgi bekliyordu herhalde... Kendi kendine koydu­ ğu teşhis enfarktüs idi... Bütün bunların ötesinde, aynı iktidarın Sağlık Bakanı bir emir yollamıştı hastanelere ve bu emrinde parla­ menterlere özel muamele edilme­ sini istemişti. Ya peki nasıl olurda özel muamele yapılmazdı?.. İşte bu kadar haklı sebeplerle sayın Ba­ kan şikâyetlenince, muhterem bo­ razanları da, bu şikâyeti, alt taraf­ larından yaygara halinde memle­ kete yayıvermeleri beklenirdi ki, hemen yaptılar... Özgür ve namus­ lu sol basın adına... İşin doğrusu­ nu eğrisini aramak zahmetine da­ hi katlanmadan. Ama onlar doğ­ runun değil, başka şeylerin peşin­ deler; her zaman olduğu gibi... Önce olayı anlatalım, sonra da namuslu (!) basının aynı olayı na­ sıl duyurduğunu, dedikodu ve artniyet kalemiyle nasıl istismar etti­ ğini görelim: Şu sıralarda çok çalışan iktida- DUYURU Bugüne kadar yaptıkları ça­ lışmalarla haklı bir takdir kaza­ nan ve Anadou'nun birçok ve rinde sahneye koydukları t«yat ro eserleriyle, Ülkücü Hareket'in önemli bir rhtiyacır.ı imkânları ölçüsünde gidermeye çalışan İzmir Ülkü Oyuncuiarı'iv.n Ti Temmuz'dan itibaren ye™ > yunları olan «EMİRCE - Kanlı Türkistan»ı sahneye koyacakları öğrenilmiştir. Verilen bilgiye göre 15 Temmuz'da Düzce'den başlayacak Anadolu turnesi İç Anadolu ve Doğu Anadolu'yu içine almaktadır. Ülkü Oyuncu­ larının hazırladığı oyunu bulun­ dukları yerde halka sunmak isteyen Ülkücü teşkilâtların İz­ mir MHP Gençlik Kollarına mü­ racaat etmeleri gerekmektedir. , DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: seyyah-ı fakir EVLİYA CELEBİ Bu EMİR AGA nam diyar, dünyanın bir ucunda ulu bir kıt'adur. Ehâlisine dahi EMİR AGALI dirier. Bu kıt'a ile Avrupa beyninde bir derya vardur kim, bizim Bahr-ı sefîd, bu­ nun yanında Tuz gölü kadar bile olamaz. Zengin-ü ma'mur bir diyardır. Buranın kralı başkalarına emir virmekten haz duyduğu için buraya EMİR AGA dirier. Emir Aga'nın kadîm ehâlisi «Kızıl Cildliler» dimekle meşhur bir ehâli olup, onların hayatın tetkik için buraya gelmiş idim. Bu kızıl cildliler taifesinin nesli bitmek üzeredir. Bugünkü ehâli ekseriya Av­ rupa'dan gelüp, Kızıl ciidiiieri telef ittükten sonra buraya ikamet etmiştürler. El yevm Emir aga kralı NİK SÛN namın­ da bir kimesnedür. Amr ibn ül As denlû kur­ naz ü Muâviye denlû siyasetçi olmakla nam salmıştır. Derya mislü askeri ile her tarafa hükmider bir keferedür. Fakîr Emir Aga'dan vatana rücu itmeğe hazırlık görür iken, NIK SUN dahi diyar-ı Mı­ sır'a (Diyâr-ı Yusuf dahi dirier) seyahat it­ meğe hazırlanurmuş. Bizim, Emir aga diya­ rında olduğumuzu duyunca huzuruna davet eyledü. Hemân bu da'vet'e icabet eyledüm. Bizi gaayetle hoş istikbâl idüp (1) şöyle dedi: «Çelebi, bunca zaman menim memleketimde gezersün. Lâkin bir d e f a olsun insan bize uğramaz mı? Aşkolsun» Biz dahi hayli mehcûp olup, «Bağışla sultânım Hükümdarların 9 Emiraga Kralı iie Mısır Seyahati (1) huzurunda bulunmak biz. fakîrın ne haddine» deyû cevap verdükte Nîk Sûn tekrar ayıttı: «Tevazu nümayan idersin Celebi, senin gibi kimesneler bu diyara yüz senede bir ya gelür ya gelmez. Senin bunda menim rikab-ı hümâyumda (2) bulunman bizi memnun ider. Lâkin ben diyâr-ı Mısr'a seyahata çıkıyorum. Muradım oldur kim, bu seyahatta benim ya­ nımda olasın. Hemân hazırlık gör, yarın yola revân olalım.» Cevap verdim ki; «sultanım fakîr ü hakîr zâten ol cihete gitmek için ha­ zırlık görmektedir. YGI;*> öğle ezanında NEVARYOK limanından bir Baştarde (3) kal­ kıyor. Bizim Türk sefînesidür. Anınla gidelim» Bizim bu sözlerimize Nîk Sûn ziyadesi ile gülerek, «Ne dirsün Çelebi? Bu devirde Baş: tarde ile derya geçilir mü? Tayyare ile gide­ ceğiz. İnşaellah bir iki saatte Diyar-ı Mısr'a vâsıl oluruz» dedi. Fakir bu işin nice olaca­ ğını hayli merak eyleyerek sabaha dek uyuya­ madım. Ferdası gün gördüm ki, bu tayyare tesmiye^ olunan vasıta, Zümrit-i Anka gibi bir şey imiş. Kuş gibi uçar, nice uzak beldelere bir solukta vâsıl olurmuş. İçine ne kadar ademler girdi, yine de dolmadı. Kralın mu­ hafızları, maiyet erkânı, bizim seyislerimiz ü birkaç nefer can yoldaşlarım velhasıl cüm­ lemiz bu tayyarenin içine girdük. Lâkin iki aded develerim ile iki ayağı sekili vü alnı akıtmalı siyah atımı içeri almadılar. «Bun­ lar içeri sığmaz» dediler. Kral hazretleri duyıcak «Çelebi zararı yok. Diyar-ı Mısr da de­ ve çoktur, andan sana daha iyilerini alı­ rız» dedi. Lâkin ben teselli bulmayup «Sul­ tânım ben bunları nasıl burda bırakırım? Bu develer bana ANAHTARI tarikatı şeyhi NÂDİMETTİN efendinin, At ise sizin LOCADA­ SINIZ Süleyman Sandukî'nin hediyyedür.» deyü zarılık eyledüm. Ol vakit kral hazretleri, Baş mirahurunu (4) çağırıp; «Baka efendi! Bu cemeller ile at, Seyyâh-ı Fakîr yoldaşımmdur. Bunları ardımız sıra, münâsip bir vasıta ile gönder Mısıra» deyû kafiyeli bir emir verdi. Fehmeyledüm ki, bu kralda şa­ irlik dahi var imiş. Konuştuğu sözler, bizim HAİN-İ EKBER NAZİMOF'un kırk gün tefek­ kür iderek tahrîr eyledüğü şiirlerden daha hoştur. Bundan gerû kalb-i selim ile Tayya­ reye suvar oldum. Kral yoldaşımın kavil gibi, göz yumup açıncaya dek Mısırın Pay-ı tahtı Kahire'ye indük. Bu işe halâ taaccüb îderlm. 1 — İstikbâl itmek : Karşılamak 2 — Rikâp-ı hümâyûn : Burada nniyet an­ lamında 3 — Baştarde : Kadırgadan büyük, 2b veya 36 oturaklı savaş gemisi 4 — Mirahur : Saray ahırındaki hayvanlara bakan görevlilerin başı Ulubey'de Bir Öğrenci Dövüldü Son günlerde Uşak'a bağlı Ulubey ilçesinde de aşırı solcuların mil­ liyetçi öğrencilere saldırdıklar» ve tahrik ettikleri haber alınmıştır, ö ğ ­ renildiğine göre, liderliğini Ümit Kaynar, Hüseyin Güler isimli lise öğretmenleriyle Ali Akarsu isimli zi­ raatçının yaptığı aşırı solcular mil­ liyetçi öğrencileri notla korkutmakta ve «Devrimci olmazsanız ağzınızla kuş tutsanız sınıf geçemezsiniz» de­ mektedirler. Lisedeki ülkücü öğren­ cilerin gereksiz yere üzerleri aran­ makta ve dövülmektedhier. Adnan Çalık isimli öğrencinin de bu mua­ meleye maruz bırakılarak yukarda adı geçen iki öğretmen tarafından dövüldüğü ve «Ülkücülükten aynîırsan hiç çalışmadan sınıfı geçersin» denildiği bildirilmektedir. Son ola­ rak Çığlık piyesinin milliyetçi genç­ ler tarafından ilçeye getirilip oynatılmasıyla halkın solculara karşı ar­ tan tepkisi üzerine öfkeye kapılan aşırı solcuların. Emin Bozkurt isim­ li öğrenciyi Uşak'tan da adam geti­ rerek otobüs terminalinin önünde dövdükleri, ancak halkın yetişerek saldırganlara gereken dersi verdikle­ ri bildirilmektedir. KOFÇAZ'A SÜRÜLEN MALMÜDÜRÜNÜN TELGRAFI Burdur'cı bağlı Yeşilova ilçe­ sinde milliyetçi öğretmen ve me­ murlara karşı uygulanan baskı ve sürgünler devam etmektedir. Ge­ len haberlere göre Yeşilova Lise­ si müdürü, Şefaatli lisesi öğret­ menliğine. Yeşilova malmüdürü Adem Aksoy da Kırklareli'ne bağ­ lı Kofçaz ilçesine sürgün edilmiş­ lerdir. Lise müdürünün ilçede, mil­ liyetçi tanındığı, TÖB-DER çalışma­ larına katılmadığı için sürgün edil­ diği bildirilmektedir. Burdur'un vatansever valisi Ömer Naci Bozkurt'un görevlerinden alarak d i ­ ğer ilçelere tayin ettiği, saldırgan TÖB-DER'li öğretmenlerin yolluk­ larını geciktirmeden verdiği için «Suçlu» addedilen Adem Aksoy Kofçaz'a sürüldükten sonra sür­ günü için özel çalışma gösteren CHP senatörü Ekrem Kabay'a bir teşekkür (!) telgrafı çekmiş ve şöyle demiştir: «Şahsım için ba­ kanlıkta gösterdiğin çalışmalara zahmet etmişsin. Bundan sonra da aynı meşguliyetinizi beklerim. Türk milliyetçisi bir memur ola­ rak Türk bayrağının dalgalandığı her yerde görev yapmaya hazırım. Şemdinli ilçesi için tavassutlarını­ zı bekliyorum.» MHP Avrupa Başkanı K. Tanrıkulu MHP'li gençler kongreden sonra yaptıkları yürüyüş esnasında KÂMİL TANRIKULU BAŞKANLIĞA SEÇİLDİ. MHP Avrupa Teşkilâtları Kongresi Yapıldı Milliyetçi Hareket Partisi Avrupa Teşkilâtları Büyük Kon­ gresi 5 Haziran 1974 günü Ludwigshafen'de yapılmış ve, Milli­ yetçi Hareket Partisi Avrupa Yü­ rütme Kurulu Bşk. lığına Kâmil Tanrıkulu seçilmiştir. Kongreye Almanya'nın birçok şehrinden gelen delegelerle birlikte Hollan­ da, Belçika, Avusturya, Dani­ marka ve Fransa MHP teşkilât temsilcileri ile kalabalık bir işçi kitlesinin katıldığı dikkati çek­ miştir. Kongreye katılacağı da­ h a önce kararlaştırılmış olan MHP lideri Alparslan Türkeş'in vefat eden eşi Muzaffer Türkeş' in rahatsızlığı dolayısıyla kong­ reye gidemediği, buna rağmen kongrenin büyük heyecan ve il­ giyle takip edildiği bildirilmek­ tedir. İki yıldan beri Yürütme Kurulu başkanlığını başarı ile yapan Necati Uygur bu kongre­ de adaylığını koymamıştır. Kon­ grede konuşmacılar Türkiye'nin kalkınabilmesi için MHP'nin gö­ rüşlerinin en isabetli görüşler olduğunu belirtmişler, Ay-yıldızh, üç hilalli, Bozkurtlu bayrak­ larla süslenen salonu hınca hınç Solduran dinleyiciler konuşma­ cıların sözlerini sık sık slogan­ larla kesmişlerdir. Kongreden sonra bazı MSP'li işçilerin toplu halde MHP saflarına katıldıkları bildirilmektedir. DEVLET - Sayı: 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: 10 Sakarya yurduna saldıran 12 aşırı solcu yakalandı «22 Haziran Proleterya hare­ k e t i n i n yıldönümünde aşırı sol­ cular milliyetçi öğrencieriln kal­ makta olduğu Sakarya yurdunu basmışlar ve attıkları bomba ve dinamitlerden Hüseyin Yıldız, Mustafa Akdeniz ve Tevfik İyigün Necmettin Erbakan'a isimli öğrenciler yaralanmıştır. 21 Haziran gecesi düzenlenen saldı­ rıya Niğde Yurdunda kalan aşırı solcularla yabancı uyruklu bazı kişilerin katıldığı öğrenilmiştir. ('Kahrolsun milliyetçilik», «Yaşasın Komünizm» gibi sloganlarla yurda girmek isteyen saldırganlar, olay­ dan sonra polis tarafından yaka­ lanmış ve nezarete alınmıştır. Po­ lisin civardaki Sakarya, Trabzon ve Niğde Yurdunda yaptığı ara­ malarda, milliyetçi öğrencilerin kaldığı ilk iki yurtta hiçbir suç ale­ ti bulunamamış, buna karşılık aşı­ rı sol karargâh olan Niğde yur­ açık mektup Baştarafı : Orta Sayfada • içinde eritme planıdır..» diyen MSP, yukarclaki söz ve hareketlerini nasıl yorumlar acaba..? 3 — KOMÜNİZM Seçim öncesi konuşmalarınızı unut­ madık sayın Erbakan. Seçimlerde de şim­ diki gibi konuşsaydınız da bir görseydik halinizi.. O kadarcık kurnazlık olur diye­ ceksiniz değil mi? Müslüman olmakla if­ tihar ettiğiniz halde, İslam'a temelden karşı ve millî bütünlüğün düşmanı bir ide­ olojinin teorisini pratiğini yapanların dav­ ranışını «fikir suçu» kabul edip, bir de bu­ nu kanun garantisi altına almak için ça­ ba sarfediyorsunuz. Dilerseniz demeçleri­ nizden bazı bölümler alalım. O. Asiltürk TBMM bütçe karma ko­ misyonunda Tunceli olayları üzerine şöyle diyordu: «BİZ HİÇBİR GURUBUN YA­ NINDA DEĞİLİZ. GENÇLER tahrike itilmezse şiddet hareketleri duracaktır..» Ko­ münizm tehlikesinin Türkiye içinde bulun­ duğunu belirten Asiltürk «Biz sefaleti ön­ lemek suretiyle buna * mani olacağız..» (7 Nisan 1974 B. Anadolu) Herkes maddi «olanakları» (imkânları) yeter derecede olunca komünizm tehlike olmaktan çıkacak öyle mi? Meselâ B. Al­ manya'da herkesin maddi durumu iyi, ora­ da komünizm yok mu veya önlenmiş mi? Haruniye'de komünist bayrağı çekil­ mişti. Ş. Kazan bunun üzerine: «... Basit ve adi vakalar bir ideolojik olay gibi gös­ terilmek istenmiş bazı tertipçilerin olduğu tespit edilmiştir. Adana'nm Haruniye il­ çesinde Komünist bayrağı çekenlerin sağ­ cı oldukları görülmüştür..» diye ahkâm kesiyor. MSP de «Gerçek sağ» (!) olduğu­ na göre; SUÇLUSUNUZ. Sizler İslâm adına «Milli Görüş» adına siyasi hayata atıldı­ nız ama, sözlerinizle, hareketlerinizle size rey veren kitleyi küstürdünüz. Komünist­ leri CHP bile, MSP kadar savunmadı avu­ katlığını yapmadı. Okullarda din ve milli­ yetçilik düşmanlığı alabildiğine hızlanır­ ken, milliyetçi talebe ve öğretmenler baskı altında tutulurken, MSP Adalet ve İçişleri Bakanlığını elinde bulunduruyordu. Yoksa sizler de, komünistlerin Çanakkale şehit­ lerine «Enayiler..» dediği gibi, komünizm­ le mücadele eedn milliyetçi gençleri «..ena­ yi..» olarak mı görüyorsunuz..? Fikir suçu adı altında bizim tarihî düşmanımız ko­ münizmi sevimli gösterme çabalarınız İs­ lâmlıkla bağdaşır mı? 141-142'den mahkûm edilenlerin affe­ dilmemesi için yurdun dört bir yanından devlet büyüklerine imzalı dilekçeler geli­ yordu. Bu arada O.D.T.Ü.'de komünistler (kardeşleriniz) tarafından şehit edilen Mevlüt Meric'in annesi de Devlet Başka­ nına bir mektup gönderdi. Sevgili Adalet Bakanımız bunlar için «Tertiptir» ve M. Me­ ric'in annesi için de «Cahil kadın..» tabi- rini kullanıyordu (29.4.1974 Orta Doğu) Utanç duydum. Sizleri oraya gönderenler cahil diye küçümsediğiniz kişiler değil mi? MSP Ankara İl Kongresinde «Bu af hükümetin istediği şekilde çıkacaktır. Renksizlerin çabaları UŞAKLIKLARI fay­ da vermeyecektir.» buyuruyorsunuz. Ko­ münistlerin af dışı bırakılması gayretlerini nasıl uşaklık olarak vasıflandırırsınız? Va­ tanını dinini seven herkes komünistlerin affına karşı ve bu hususta çaba gösteriyor. Öyleyse uşaklık yapıyoruz, hem de millet olarak. Peygamberimizin bir buyruğunu ha­ tırlatmak isterim. Ebu Hureyre nakledi­ yor: Üç haslet kimde bulunursa, istediği kadar kendisini Müslüman saysa da oruç tutup, namaz da kılsa münafıktır. 1. Yalan söyleyen 2. Vaadini yerine getirmeyen 3. Emanete hiyanet eden» Aliahü Taala Kuran'ı Kerimde «Ey ina­ nanlar vaadlerinizi yerine getirin» buyu­ ruyor. Can Yücel'in şu şiirini birlikte okuya­ lım: «Af ne atifettir. Şartı bunun nedamettir. Nedamette hıyanettir. Hıyanette fazilettir. Faizleti Faşizmin, Hiç merak etme, Bunlar eveleye geveieye böyle Eninde sonunda Affı verecekler bize.. Ammmaaaaa. Biz onları affetmiyeceğiz azizim..» Seçimde «Masonluk» aleyhine çok ko­ nuşmalarınızı dinledik. Sağolun. Bizleri aydınlattınız. Seçimde dediklerinizi uygu­ lamak için fırsat elinizde. Hem de «Adalet» ve «İçişleri» gibi önemli iki bakanlık. Ma­ sonlara, CHP-MSP iktidarında hem «HÜR» hem de «KABUL EDİLMİŞ» olarak iyice imkânlar tanınırken sizlerin MASON düş­ manlığına nasıl inanalım? Keza Ayasofya meselesi de öyle. 4 — ZAM - TRT ve diğerleri. Vurguncuya, aracıya, tefeciye, karşıy­ dınız. 60 TL'dan ayakkabı giydirecektiniz. Faizi kaldıracaktınız. İktidar oldunuz. Zam yapacağınızı önceden ilân ederek bu vur­ guncuların, karaborsacıların kısa bir za­ manda milyonları kazanmasına sebep ol­ dunuz. Zamları şirin göstermek için TRT de gülücükler saçarak açıkladınız. Bizlere «Zam buketi» sundunuz. Dar gelirli va­ tandaşlar güya bu zamlardan etkilenmiyecekti. Ücretler zamların önünde gidecekti hani... Tok açın halinden anlar mı? 9 liraya şeker al, 6.50 liraya sat. Ara­ daki zarar nasıl karşılanıyor? Gazete kâğıdı ayda 65 tondan fazla kullanan gazetelere 96 25, daha az kulla­ dunda şiş, sopa, kama, patlayıcı maddeler ve yasak komünist ya­ yınlar ele geçirilmiştir. Sakarya Yurdu müdürü de yaptığı açıkla­ mada olayın aşırı solcular tarafın­ dan tertiplediğini açıklamış ve ik­ tidarı taraf tutmaksızın komünist­ lerin saldırılarını önlemeye davet etmiştir. nanlara da % 10 indirimle satılması hü­ kümetimizin 11 Nisan 1974 7/7941 sayılı kararnamesiyle açıklanmıştır. Türkiye'de çok satan gazeteler ya «Renksiz görüş»lü, ya da «Solcu görüşlü» veyahut da «Seks görüşlü»dür. Yukardaki kararnameyi iktidar ola­ rak sizler hazırladığınıza göre; gençlerimi­ zin fikri ve ahlâkî yapısını bozan dini ha­ fife alan, dilimizi bozmak için gerekeni ya­ pan gazeetler için % 25 indirim yapmanız acaba hangi gayeye hizmettir.? Hani; uzun saça, mini eteğe, müstehcen neşriyata vs. karşı idiniz? Sizler hükümet oldunuz TRT bir başkalaştı.. Perşembe akşamları yayınlanan «Din ve ahlâk» konuşmaları dahi «Uydu­ rukça» lisanla yayınlanır oldu. Türk Mil­ letine her yönüyle ters düşenleri «Sanatçı» diye meydana çıkardılar. Sonra «..besliyebüeceğiniz kadar ço­ cuk yapınız..» diyerek doğum kontrolünü teşvik eder, yayın dilinden sadece kardeş­ leriniz anlarsa ve de seçimlerdeki söyle­ dikleriniz de aklımıza gelirse «MİLLİ GÖRÜŞ»lü MSP hakkında nasıl bir fikir yü­ rütmek icabedecektir? Türk Milletf TRT'nin tek taraflı tutu­ mundan (Bilhassa İ. Cem'den sonra) hak­ lı olarak şikâyet ediyor ve Meclis'te bu hu­ susta bile önergeler veriliyor, konuşmalar yapılıyordu. Bunlara karşılık MSP sözcüsü Şener Battal, «TRT yeni ellerdedir, bu ku­ ruma yöneltilen iddialar sübjektiftir. İs­ mail Cem İpekçi'nin çalışmalarını ve be­ yanlarını olumlu karşılıyoruz..» diye cevap veriyordu. 7 Mayıs 1974 saat 20.59 Ankara Rad­ yosunda «.. besliyebüeceğiniz sayıda çocuk yapınız..» deniyordu. Ayrıca televizyonda çeşitli piyeslerde din ile alay ediliyordu. İpekçizadenin çalışma ve beyanlarnı olum­ lu karşılayan sizler; doğum kontrolünü, din ile alay edilmesini, dilin kasıtlı olarak bozulmasını olumlu karşılıyor musunuz? «MİLLİ GÖRÜŞ» te bunun yeri var mı? İstanbul'daki «Çıplak kadın» heykeli­ ni kaldırmayı en önemli bir icraat sayıp gittiğiniz yerlerde, bunu ısıtıp ısıtıp mil­ letin önüne sürüyorsunuz. Çarşı - Pazar o heykelin canlıları ile dolu. Yiğitlik bu can­ lı heykelleri kaldırmaktadır. Ama onlar da bizim «Mini etekli kar­ deşlerimiz» olduğu için bu canlı heykelle­ re iltimas geçersiniz. Sizlerle röportaj yap­ maya gelen bu canlı heykellere bile mini etek, uzun saç için «ŞAKA YAPTIM..» de­ memiş miydiniz? Necmettin Bey, mektubum uzunca ol­ du, kusuruma bakmayın artık başka bir zaman sizleri yine rahatsız ederim. Son söz: Bu yazılanlar ve yazılmayan sebepler dolayısıyle artık sizinle beraber değilim. Ulu Tanrı'dan dileğim, benim gi­ bi size kapılanların bir an önce uyanması ve hakikati görmeleridir. Bu sizlerin İsla­ hınızı istemekten daha kolay olur kanaatındayım. DEVLET - Sayı; 243 1 Temmuz 1974 Sayfa: 11 Eğitimdeki aşırı solun ideolojik ça­ lışmalarına bir mesnet haline ge­ tirilmeğe çalışılmıştır. Bakan key­ fi tasarrufunu burada da sürdür­ M H P Genel İdare Kurulu diride «Üstündağ koalisyonun çift müş, ehil üyeleri müşahit olarak 24 Haziran 1974 günü Genel Baş­ kanadının himayesine alınarak he­ görevlendirirken, ehil olmıyanları kan Alparslan Türkeş'in başkan­ sap vermekten kurtarılmıştır» de­ şûranın asıl üyesi olarak görev­ Öğretmenliğin her lığında bir toplantı yapmıştır. Top­ nilmektedir. MHP bildirisi şöyle lendirmiştir. derecesini şerefle ifâ eden milli­ lantıdan sonra yapılan açıklama­ devam etmektedir : «Millî adım taşıyan nadir mües­ yetçi Türk öğretmenleri görevle­ da iktidarın yaptığı icraatların mil­ cezai nâkillere lî bütünlük ve beraberliğe zarar seselerimizden olduğu halde, 36 rinden alınmış, verdiği belirtilmekte ve devlet si­ yıldanberi taklitçi eğitimi ve ideo­ müstahak kılınmış, milliyetçi dü­ yasetinin parti siyasetiyle karıştı­ lojik tutumuyla bir türlü millî ola- şüncelerinden ötürü kınanıp, sin­ rıldığı anlatılarak «İktidar bu tutu­ mıyan Milli Eğitimimiz, Bakan dirilmek istenmiştir. Milliyetçiliğe muyla jurnalciliği körüklemekte, Mustafa Üstündağ'ın aşırı sol allerjili Bakan diğer tarâfdan, 12 insanları birbirini sevmez hale ideolojik tavrıyla büsbütün millilik Mart öncesi Türk Devletini yık­ getirmektedir» denilmektedir. Mil­ vasfını kaybeder hale gelmiştir. mağa yönelik hareketlere bizzat veya anarşistlerle lî Eğitim Bakanı Üstündağ hakkın­ Nitekim Millî Eğitimimize yön ve­ iştirak eden münasebetlerle dolaylı da verilen gensoru önergesinin recek olan 9. Millî Eğitim Şûrası kurduğu iktidarca kaba kuvvetle önlenmek Bakanın tutumuyla ideolojik bir olarak bu faaliyetleri yürüten öğ­ Millî retmenleri (cezalı olmalarına bak­ istediğine dikkatlerin çekildiği bil­ hüviyete büründürülmüş, madan) mükâfattandırırcasına üs* MHP Genel İdare Kurulu : Bu tutumlar iktidara hayır getirmez l tün makamlara atamaktadır. Bu türlü atamalarına devam edece­ ğini mecliste söyleyen Bakanın tutumu hem gayri milli hem de gayri kanunidir. Bunu bünyesinde taşıyan hükümet de gayri meşru olma yolundadır.» Millî Eğitim Bakanının icraatına parelel olarak ve Çalışma Bakanlarının rının da Türk'e düşman yaradığı belirtilen bildiri lerle sona ermektedir : partizan Köyişleri icraatla­ çevrelere şu ifade­ «Milliyetçi Hareket Partisi ola­ rak bu tutumun Ecevit hükümeti­ ne hayır getirmiyeceğini belirti­ yor, Türk Milletinin bu tutumla mücadelede kararlı, Milliyetçi Ha­ reket Partisinin yanında olacağı­ na inancımızı bir kere daha tek­ rarlıyoruz.» Rusya Türkiye'nin iç işlerine karışıyor Şûradan İntibalar... 9. Milli Eğitim Şûrası, 24 Haziran 1974 günü Hacettepe Üni­ versitesinde çalışmalarına başladı. Bu şûranın en dikkati çe­ ken tarafı, CHP'nin «Milliyetçilik düşmanı» Eğitim Bakanı Mus­ tafa Üstündağ'ın fazla «Samimi» olduğu aşırı solcu TÖR-DER'liierin sık sık konuşma ve propoganda yapacak fırsatı bulmuş olmalarıydı. Şûra müşahitlerinin büyük kısmı, TÖB-DER'li ol­ duğu bilinen kişiler arasında paylaştırılmış, dşırı solcu gazete­ lerin yazarları, «Büyük eğitimci» olarak takdim edilen sicilliler bu toplantıda biraraya gelmişlerdi. Bilindiği gibi şûranın bu top­ lantısı «Orta Öğretim» i ilgilendiriyordu. Ancak bakanın da­ vet ettiği TÖB-DER'lilerin arasında ilkokul öğretmenlerinin de bulunduğu dikkatlerden kaçmıyordu. TÖB-DER adına konuşan 1 temsilciyle yetinmeyen aşırı solcular, bakanın davet ettiği di­ ğer aşırı solcu konuşmacılar vasıtasıyla hava yapma çabası {cindeydiler. TÖB-DER temsilcisi sırası gelmediği halde konuş­ maya başlamış, konuşma süresi dolduğu halde «Arkadaşlarım adına konuşuyorum» gibi gayrlciddi gerekçelerle konuşmasını bakanın müsamahasıyla devam ettirmişti. Usûle aykırı olan bu durum üzerine İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Müdürü Ömer Çam söz almak istemiş ancak bakan müsaade etmemişti. Öğleden sonraki oturumda Ömer Çam nihayet kürsüye çık­ ma imkânı elde etti. TÖB-DER'li konuşmacının «İsterik Fuzulî» diyerek büyük Türk şairi Fuzulî'ye hakaret etmesine değinen Çam bu sözleri cevaplandırmak isteyince bakanın müdahale­ siyle karşılaştı. Bakan cevap verilmemesini istemişti. Ömer Çam «Bu adama cevap vermezsem rahat edemem» diyerek Fuzulî'nin bir beyitini okuyarak «Atatürk de bir edebiyat toplantısın­ da bunu okumuş ve Ey millet senin ne büyük sevenin var de­ mişti» dedi. Ancak Fuzulî gibi bir şairin savunulması nedense Üstündağ'ı rahatsız ediyordu. Yine müdahale edince Ömer Çam bakana döndü ve «Öyleyse onlara şunu söyleyeyim» dedi ve Şeyhülislâm Yahya'nın aşağıdaki beyitini okudu : Cihan ârâ, cihan içindedirler, ârâyı bimezler Oi manilerdir ki derya içredir deryayı bilmezler. İşte 9. Millî Eğitim Şûrası böyle bir havada toplanıyor. Ko­ nuşmacılardan biri çıkıp «Bu Şûra Millî Eğitim Temel Kanunu­ na. Kalkınma planına göre ve daha önceki hükümetlerin arzu­ ladığı şekilde toplanmıştır. Bu şûrayı kabul etmiyoruz. En yak«n bir zamanda «Devrimci bir şûra» toplanmalıdır» diyordu. Çoğunluğunu devlet yıkıcı zihniyeti temsil eden kişilerin teşkil ettiği bir toplulukta güya «Türk Millî Eğitimi» ni ilgilendiren önemli meseleler ele alınacak, anayasa ve Millî Eğitim Temel Kanununun milliyetçi nesiller yetiştirilmesini emreden hüküm­ leri doğrutusunda kararlar alınacaktı. Ancak görünen oydu ki böyle olması gereken bir toplantıda Türk tarihine, milliyetçiliği­ ne aykırı görüşler revaç buluyor ve bizzat bakan tarafından korunuyordu. Sovyetler Birliği geçtiğimiz haf­ ta verdiği bir nota ile Türkiye'yi protesto etmiştir. Elde edilen bil­ gilere göre Sovyet notasında, Tür­ kiye'de bulunan Azerbaycan Türk­ lerinin biraraya geldiği Azerbay­ can Kültür Derneği'nin faaliyetle­ rinin önlenmesi istenmekte ve Sa­ nayi Bakanı Abdülkerim Doğru'nun bir toplantıda esir Türkleri savunan ifadeler kullanması pro­ testo edilmektedir. Milyonlarca Türk'ü yıllardır zu­ lüm ve baskı altında sömürdüğü yetmiyormuş gibi. bu zulümden kaçarak hür Türk topraklarına sı­ ğınan Türklerin birarada bulun­ malarına bile tahammül gösteremiyen kızıl Rusya'nın bu hareke­ ti milliyetçi ve sağduyu sahibi çevrelerde tepki ile karşılanmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin bir baka­ nının esir Türkleri savunan bir İfade kullanmasına öfkelenen, Ko­ münist Rusya'nın «Başka millet­ lerin içişlerine karışmama» İlkesi- ni her zaman olduğu gibi çiğnedi­ ği ve başka ülkede faaliyet gös­ teren bir derneğin faaliyetine ka­ rışacak kadar «istiklâl düşmanı» olduğunu bu olay bir kere daha ortaya çıkarmıştır. Bu arada İsviçre'de yayınlanan bir gazete de Türkiye ile ilgili bir yo rum yapmıştır. Gazeteye göre Rus­ lar Hint Okyanusuna inebilmek için en büyük engel olarak karşısında Türkiye ve İran'ı görmekte, bu iki ülkede dünyanın hiçbir ülkesine sarfetmediği çabayı göstermekte­ dir. Türkiye'de halen 53 Rus gizil ajanının faaliyet gösterdiğini açık­ layan gazete. Komünist Rusya'nın Türkiye'yi hür bloktan kopararak kendi peyki haline getirmek iste­ diğine dikkatleri çekmektedir. Sovyetler Birliği'nin, Türkiye'nin içişlerine karışması demek olan bu notasına Türk hükümetinin ve­ receği cevap merakla beklenmek­ tedir. Bir HaftajBöyle Geçti Baştarafı : 3'de temin etmek İsteyenlerin, bu ko­ nu ortaya çıkmadan önce göre­ medikleri «MSP tehlikesi» ni bu uygulamadan sonra görmeye baş­ ladıkları da dikkati çekiyor. CHP tek başına iktidara gelecek oyu alamadığı için seçim ertesi gün­ lerde MSP'ye dizilen methiyeler ve MSP'lilerin bu yalan övgüler karşısında nasıl mest olduğunu hatırlıyoruz. •*.*•• Aşın solcuların, menfaatlerine hiz­ met ettiği ölçüde MSP'yi tutacak­ ları, menfaatlerine en ufak bir za­ rar verdiği 0(\ icabına bakılacağı ve vazifesini yaptıktan sonra da sıkılmış bir limon gibi bir yana atı lacağı ortadadır. Masonlar ve aşı­ rı solcuların bu şekilde istifade yolu aradıkları MSP'nin bir baka­ nı, bunları bilmiyormuş gibi, aylar­ ca aşırı solcular lehine konuştu, aftan komünistlerin faydalanma- ması üzerine en çok canı sıkılan­ lardan biri idi. Ama, gayriahlâki neşriyatın toplatılmasını isteyin­ ce, aylardır desteklendiği çevre­ lerden öyle tepki gördü ki, şimdi o da, diğer arkadaşları öa eğer düşünce kabiliyetleri varsa, bir­ çok şeyi görebilirler. «141 ve 142. maddelerin affı» için uğraştığı za­ man övülen ve pohpohlanan Ka­ zan efendi, o çevrelerin istemedi­ ği işleri yapınca işte böyle yer­ den yere vurulacaktır. Ayrıca bu son olay bir gerçeği daha doğru­ lamıştır. Mesele iktidara gelmek değil, iktidar olmaktır. İktidar ol­ mak ise kadro ile mümkündür. 1 sene önce kurulup, seçimlerde 48 milletvekili çıkarınca, kendilerini dev aynasında görenler, ufak bir meselede sözlerini yürütemeyince belki şapkalarını önlerine alıp dü­ şünürler. ECEVİT'E SERMAYE! Sovyetler Birliği ülkesi veya isim değiştirmiş Rus İmparator­ luğunda, devletin iznine bağlı olmak şartıyla, yetmişiki buçuk milletin aleyhinde faaliyet gös­ terilir. Sovyetler, yalnız kapita­ list ülkelere değil, siyasetin za­ man zaman değişen icaplarına göre, sosyalist ülkelere karşı da kötüleme faaliyetlerinden geri kalmazlar. Yugoslavya'nın, Kızıl Çin'in, Arnavutluk'un hain ilân edilmeleri Sovyet yetkilile­ rinin marifetlerindendir. Yetki­ li olmayanların ağızlarını açma­ ya zaten hakları yoktur. Polon­ ya, Çekoslovakya, Macaristan ve Doğu Almanya faaliyetlerini saymıyoruz. Çünkü onlar sözlü ve yazılı değil, tanklı ve tüfek­ lidir. Sovyet İmparatorluğu top­ raklarında memleketimiz aley­ hinde de sık sık faaliyet göste­ rilmiştir. Sözde federal bir Er­ menistan Cumhuriyeti vardır ki Allah'ın günü Türkiyemize şo­ venlerin tükenmez kaynakların­ dan biridir. Erivan Radyosu kürtçülük propogandasının baş­ lıca merkezidir. Ağrı dağı Erme­ nistan'ın sınırları içinde göste­ rilir; Doğu bölgemizin ermenilere ve kürtlere ait olduğu söy­ lenir. Türkiye Cumhuriyeti, şim­ diye kadar, özetlediğimiz faali­ yetlerinden ötürü Sovyetler Birliği'ne protesto notası vermeyi düşünmemiştir. Birkaç gün önce, Sovyet Dış­ işleri Bakan Yardımcısı Semyon Kazirev, Moskova Büyükel­ çiliğimize bir nota verdi: «Türk topraklarında faaliyet gösteren Azerbaycan Kültür Derneği ile bu derneğin hareketlerine katı­ lan ve destekleyen bazı Türk yetkililerinin Sovyet aleyhtarı faaliyetlerini protesto etti!» Azerbaycan Kültür Demeği yeni kurulmamıştır. Her yıl belli bir günde toplantı yapılır, Azerbay­ can'a duyulan özlem die getiri­ lir, hatıralar anlatılır. Sözünü et­ tiğimiz toplantılara bazı Türk yetkilileri de katılır ve çoğu za­ man istek üzerine konuşurlar. Sovyetler Birliği, bu faaliyetler­ den elbette haberdardır. Ama bugüne kadar, ne Azerbaycan Kültür Derneği'nin, ne de bazı Türk yetkililerinin faaliyetlerini protesto etmemiştir. Şimdi nerden aklına geldi dersiniz? So­ runuzun cevabı basittir : Sov­ yetler Birliği Ecevit'e sermaye veriyor. Sayın Ecevit, Türk ül­ kücü ve milliyetçilerinin faali­ yetlerini «Büyük komşumuzu öfkelendiriyoruz» bahanesine sığınarak bastıracağını ummak­ tadır. İşte tam bağımsızlık! M. S. Murat SANÇAR KOMÜNİSTİN VATANI YOKTUR ! Madrit rezaletinden sonra Güreş Federasyonu Başkanı Fazlı Arınç bey, diyor ki «Bu işi bilmiyoruz. Marksçı sosyalizmin nazariyesinde vatan ve Biz durmuşuz, eller ilerlemiş!» Aferin bize! «Türk gibi millet; din, sanat v.s. gibi, birer «Üstyapı» kurumu­ kuvvetli» sözünü «Türk gibi zayıf»a çevirdik. dur ve hiçbir değer taşımazlar, proleteryanın zaferi için yıkılmaları şarttır. Ama, kitapta yazılanların ha­ ÖĞRETMEN Mİ A H U N D M U ! yata uymadıkları da doğrudur. İnsanlar, çoğu za­ Dokuzuncu Millî Eğitim Şûrasında Vecihi Timurman, ideolojilerinin dışına çıkar, duygularından büs­ oğlu adındaki bir edebiyat öğretmeni çıkmış kürsü­ bütün kurtulamazlar. Ancak, haklarını teslim etmek ye ve konuşmuş: «Bâki'nin, Fuzulî'nin öğretilmesi lâzım : Komünistler, kitabın yazdığına uymak ve duy­ lüzumsuzdur. Pir Sultan Abdal'a hayranım. Osmanlı gularından kopmak yönünden birincidirler. Marksiz- tarihi okutulmasın.» Tarihimizi öğretmek ve sevdir­ min zaferi uğruna vatanlarına da, milletlerine de sö­ mek Millî Eğitim siyasetimizin ilkelerinden biridir. verler. Dediğimizin son misalini «Dünya Kupası» Diyelim ki Bay Vecihi Timuroğlu cahildir, böyle bir maçlarında gördük. Şili futbol takımı Avustralya ile ilkenin varlığından haberi yoktur. Peki Baki ve Fu­ oynuyordu. Kazandıkları takdirde ilk sekize kalma­ zulî düşmanlığı ne oluyor? Pir Sultan Abdal hayran­ ları ihtimali vardı; Çünkü Batı Almanya - Doğu Al lığını nasıl açıklamalı? Şiilik gayreti desek, olmaz! manya maçı daha sonra oynanacaktı. Şili'li oyuncu­ Çünkü öğretilmesinden gocunduğu Fuzulî de şii idi. ların işi zordu. Binlerce kilometre uzaktan, güneşli öztürkçecilik gayreti desek yine olmaz. Zira Karabir memleketten gelmişlerdi. Oysa, maç saatinde, caoğlan, Emrah, Dadaloğlu, Köroğlu gibi şairler Pir bardaktan boşanır gibi yağmur yağıyordu, maç sa­ Sultan Abdal'dan daha sade bir dil kullanmışlardır. hası göle dönmüştü. Oyunun ortalarına doğru, 15 Pir Sultan'ı diğerlerinden ayıran özellik nedir? Ma­ kişilik Şili'li bir komünist grubu sahaya girdi. Elle­ lûm .- Osmanlılara düşmanlığı, İran şahına kölece rinde büyük bir bayrak vardı, üzerine «Kahrolsun dostluğu ve günahı boynuna İran hesabına casus­ faşizm» diye yazmış, cunta yönetimini güya protes­ luk etmesi. Fuzulî de şii idi ama asla casus değildi, to ediyorlardı. Saha bir müddet karıştı. Sonra, Al­ Osmanlı'yı da severdi. Yüreğinin yanıklığı, Hazreli man polisi geldi; protestocuları fermuarlı çuvallara Hüseyin'in şehit edilmesindendi. Zaten o cinayet doldurdu. Oyun yeniden başladı. Ama iş işten geç­ Sünnî Türklere de acı vermiştir, lânetlemişizdir. miş, Şili'li oyuncularda moral kalmamıştı. Berabere Bay Timuroğlu Türkiye Cumhuriyetinin öğretme­ kaldılar ve elendiler. Gazetelerin yazdığına göre, Şi­ ni değil, ancak İran Şahlığının «Ahund»u olabilir. li'li oyuncular, soyunma odalarında hiç konuşmamış, Ahund, biliyorsunuz, mezhep öğretmek maskesi al­ ağlamamak için kendilerini zor tutmuşlar. Komünist tında, İran lehine propoganda yaptırmak üzere mem­ aklı, komünist seciyesi hep böyledir. Vatanından, leketimize sokulan adamlara denir. Milliyetçi öğret­ milletinden önce efendilerini düşünürler. Sahada menleri suçlayan Bay Üstündağ, Timuroğlu'nun söz­ mücadele eden oyuncularla Allende'yi devirenlerin lerinden acaba birşey anlamış, bir pay çıkarmış, ve­ ne ilgisi vardı? Zaten sporcu takımı fikirle, ideoloji rilen dersi öğrenmiş midir? ile pek uğraşmaz. Şili'nin başında Ailende olsaydı, sahaya yine aynı oyuncular çıkacaktı. O çocukların ne suçu vardı ki? Milliyetçilerle komünistlerin sayısız farklarından b i r i : Türkiye, Tanrı korusun, komünistlerin idaresi ne geçse ve millî takımımız, meselâ İspanya ile maça çıksa, bizde seyirci olsak, ne yaparız? Avuçarımızı patlatırcasına alkışlar, boğazımızı yırtarcasına bağırırız. Takımımızın kazanması için olanca sa­ mimiyetimizle dua ederiz. UZAY DÜŞÜŞÜ Diğerlerini tam hesaplamadım ama. spor konu­ sunda uzay çağına yakışır bir hızla düşüyoruz. Futool, basketbol, atletizm gibi yabancılardan öğren­ diklerimizi geçelim. Ya ata sporu güreşe ne diyece­ ğiz? Çok değil, henüz onbeş yıl önce, minderlerde biz konuşurduk! Serbest güreşte mutlaka 3 - 5 altın madalya alır, takım birinciliğini kaçırmazdık. İkinci­ liğe düşmemiz federasyonun değişmesine sebebi­ yet verirdi. Güreş tarzımıza ters gelen greko-romen dalında takım birinciliğini alamazdık ama, yine de birkaç altın madalya kapar, takım tasnifinde üçün­ cülükten aşağı düşmezdik. Haziranın son haftasında, Madrit'te serbest ve greko - romen Avrupa Şampiyonası yapıldı. Biz de katıldık. Sonuç: On yıl önce söyleseydim, üstüme yürürdünüz! Greko - romen dalında dört puan ve bir beşincilik. Takım halinde 14 üncülük. Serbestte de bir ikincilik, 11 puan ve takım halinde yedincilik! Hatırlatayım : İkinciliği kazanarak 5 puan getiren Mehmet Canbaz bir yıl önce Bulgaristan'dan gelmiş­ tir. 1973 de Lozan'da yapılan serbest güreş şampi­ yonasında 26 puan ve altı madalya kazanmıştık. Hezimet olduğuna hükmettik ve Muharrem Atik'i antrenörlükten kovduk! BOZKDRT 22. Sayı Bayilerde BU SAYIDA : GALİP ERDEM : Hunların Ülkücülüğü 3ADİ SOMUNCUOĞLU : Bağımsızlık Meselesi DİLÂVER CEBECİ : Katun Uçmağa Vardı OSMAN OKTAY : Haziran Ayları ALİ BOZKURT : Kültür Emperyalizmi DİNÇ YAYLALIER: Sosyal Demokrasi Çelişkisi BAHADDİN ERGEZER: Gerçek Mutluluk MURAT ÇETİN : Türk Bayrağı P.K. 151 Bakanlıklar - ANKARA Yıllık Abone : 17.50 TL. GEÇMİŞ OLSUN Ülkücü Öğretmenler Derneği (Ül­ kü - Bir) ve Türkocakları Genel Başka­ nı Prof Dr. Orhan Düzgüneş, geçtiğimiz günlerde A.Ü. Tıp Fakültesi hastanesin­ de bir safra kesesi ameliyatı geçirmiş­ I tir. I Halen hastanede yatmakta olan Prof. Düzgüneş'e acil şifalar diler, geç­ miş olsun deriz. DEVLET I I